Etiket arşivi: her aileye 1 çocuk

Robotlar, işgücünün değişen niteliği ve bilgi sermayesi

Robotlar, işgücünün değişen niteliği ve
bilgi sermayesi

Erinç Yeldan
Cumhuriyet, 28 Mart 2018
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Dünyamızda sanayi sektörlerinde kurulu robot sayısı, 2015 itibarıyla, 1 milyon 600 bini aştı. Bu yüzyılın başına değin bir yılda kurulan robot tesisi adedi 50 bin dolayında idi. 2010’lu yıllarda bu rakam yılda 250 bini aşmakta.

Birleşmiş Milletler UNCTAD verilerinden derlediğimiz aşağıdaki tablo bu temponun ülke ekonomileri bazında dağılımını sergiliyor. UNCTAD verilerine göre, 2015 itibarıyla, toplam 1.6 milyon robot stokunun yaklaşık üçte ikisi “gelişmiş ülkelerde kurulu. Burada Japonya ve ABD başı çekiyor. “Gelişmekte olan ülkeler” grubunda Asya ülkeleri hemen hemen bu grubun rakipsiz tek lideri. Çin Halk Cumhuriyeti’nin toplam robot stoku içindeki payı %15; ancak yeni kurulan robotların %27’si bu ülkede gerçekleştirilmekte. Bu performansı ile Çin dünyada yeni robot kurulumunda başı çekiyor. Japonya %14 ve ABD %11’lik oranlarıyla Çin’i izliyorlar.

[Haber görseli]

UNCTAD verileri kurulu robotların işgücünün niteliğini de nasıl değiştirmekte olduğunu gösteriyor. Buna göre, sanayide istihdam edilen her on bin işçi başına düşen kurulu robot sayısında 370 adet ile Kore dünya lideri. Bunu 320 robot ile Japonya ve 170 ile İsveç izliyor. Türkiye’de sanayide çalışan on bin işçi başına düşen robot sayısı 18. 
Robotların sanayi sektöründe giderek öncelikle vasıfsız (AS: niteliksiz), sonra da vasıflı (AS: nitelikli) işgücünün yerini almaya başlaması, “işin” niteliğini de değiştirmekte. İşgücünün vasıfsız işlerden çıkarak giderek tasarıma, inovasyona ve araştırma-geliştirme yoğun bilgi teknolojilerine yönelmesi kaçınılmaz bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. 

Türkiye için kısa bir not: Türkiye son on yıl boyunca her yıl milli gelirinin yaklaşık %14’ünü konut inşaatına ayırmakta. Bu rakam, on yıllık birikimli toplamda 1 trilyon dolarlık inşaat yatırımı demek. Bilgi sermayesine dayalı sanayileşme hamlesi (AS: atılımı) için umut vaat eden bir strateji değil.
================================================
Dostlar,

Sn. Prof. Dr. Erinç Yeldan her zamanki gibi düşündürücü – öğretici ve yol gösterici bir makale daha kaleme almış.. Hem de oldukça kısa. 

Giderek üretimde insanın ve onun kas gücünün yerini robotlar almakta. Üstelik ANDROİD adı verilen yapay zeka ile donatılmış sistemler. Popüler bilim – teknoloji alanı Mekatronik.

Sayısız gerekçelere 1 ek daha…  Nüfus artışı neye yarayacak??
Ordu’da “Er” in bile “uzman” olanı yetiştirilirken..
Türkiye ve gelişmekte olan ülkeler aklını başına almalı;

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK ilkesi hemen yaşama geçirilmelidir. 

Toplumun yaşlanmasından da korkulmamalıdır. Uzun, giderek daha uzun yaşamak temel hedeflerden biri değil mi? Ortalama yaşam epey uzatılmadı mı? Emeklilik yaşı en az 65 olmadı mı? Aile hekimleri 72, öğretim üyeler, 75 yaşına dek çalışabiliyor.. Dünya Sağlık Örgütü’nün yaşlılık sınırını 75’e çekmesinin üzerinden uzun yıllar geçti.. Günümüz toplumu, Antik Yunan dönemi insanının 2,5 katı süre yaşıyor!

Yaşlılar” artık kas gücü ile üretmiyor; büyük bir toplumsal sermaye olarak yılların birikimleri, deneyimleri ile üretiyor.. 76 yaşına dek üreten dahi fizikçi Stephan Hawkings gibi örneğin. Gelişen robot teknolojileri onların yaşımını daha da kolaylaştıracak ve üretkenliklerini artıracak..

Üstelik 21. yy’ın gereklerine uygun yetiştirilmeyen genç kuşaklar yaşama ne katabilir ki?
Ağır – yoğun – zorunlu – ezberci Sünni mezhebi öğretisini din diye dayatarak nereye varılabilir?

Sevgi ve saygı ile. 31 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları – 2017

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları – 2017

http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27587  01 Şubat 2018
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Sevgi ve saygı ile. 02 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Tek yol ihracat!

Tek yol ihracat!

Ege CANSEN
SÖZCÜ, 07.12.17

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

1. Dünya Harbi bitince “Dünya İktisadi Kalkınma” yarışı başladı. Bu yarışta ülkelerin birinci hedefi ihracatı artırmak oldu. Çünkü iktisadi kalkınmanın motoru ihracattır. İhracat arttıkça, ithalat da artacaktır. Ama az da olsa dış ticaret fazlası verildiği sürece ithalat artışının hiçbir sakıncası yoktur. Tam tersine faydası vardır. Hatta bu, dış ticari ilişkilerin sağlıklı bir şekilde işlediğini göstermesi bakımından arzulanan bir olgudur. Konu ihracattan açılınca hocam Fuat Çobanoğlu’nun anlattığı bir fıkra geldi. İngiltere’de “kalkınma için ihracat” seferberliğinin başladığı o günlerde, adam doğum sancıları çeken eşini hastaneye götürür. Karısını doğumhaneye alırlar ve adama bekleme odasında oturmasını söylerler. İki saat sonra bekleme odasına giren hemşire “Müjde ikiz çocuğunuz oldu, eşinizi görmek üzere odasına gidebilirsiniz” der. Adam sevinç içinde eşinin odasına gider. Eşi yanında tek bir bebekle yatmaktadır. Adam hemşireye dönerek “Bana ikiz çocuğum olduğunu söylediniz, ama karımın yanında bir bebek var” der. Hemşire “Diğer bebeği ihracat için ayırdık”diye cevap verir.

DÖVİZ FİYATLARI NİÇİN YÜKSELİYOR ?

Bu sorunun cevabı çok açıktır. Talebi, arzından çok olan malın fiyatı yükselir. Bu konuda hiç kimsenin tersini söylediği yok zaten. Ancak bu noktadan sonra döviz arzının nasıl artırılacağı konusunda yollar ayrılıyor. Benim gibi düşünen az sayıda iktisat yorumcusu “Tek yol ihracattır” diyor. Ezici çoğunluğu oluşturan karşı tez sahipleri ise “Artır faizi, gelsin döviz” diyor. Bu sonuca şu sakat mantık zinciriyle varıyorlar:
1. Hızlı kalkınmak istiyoruz.
2. Hızlı kalkınmak için çok yatırım yapmak gerekir.
3. Çok yatırım için çok tasarruf lazımdır.
4. Maalesef ulusal tasarruf oranımız düşüktür.
5. Yani tasarruf açığımız vardır.
6. Bu yüzden cari açık veriyoruz.
7. Cari açığı finanse etmek için dışarıdan döviz borcu almaya, bunun için de yüksek faiz ödemeye mecburuz.

DIŞ BORÇLA SADECE YATIRIM YAPILMAZ TÜKETİM DE YAPILIR

“Dış borcu sadece yatırım için alıyoruz” demek kadar sahtekârca bir ifade olamaz. Sanki Türkiye, hiç tüketim malı veya tüketim malı üretiminde kullanılan ham madde veya ara mal ithal etmiyor gibi konuşuluyor. Yatırım malları ithalatı, toplam ithalatın yüzde 15’i dolayındadır. Pek tabii, ithal ham maddelerin veya ara malların bir kısmı da yatırım malları üretiminde kullanılıyor. Esasen alınan dış borcun ne kadarı yatırıma tahsis ediliyor diye bir hesap yapılamaz. Çünkü “dışarıdan gelen dövizin” hangi malın ithalatında kullanıldığı belli değildir. TL’yi veren doları alır.

İHRACAT YÜZÜNDEN CARİ AÇIK ARTMAZ

İkinci büyük zırvalama, ihracat arttıkça, ithalat da artıyor; dolayısıyla ticaret açığı (neticede cari açık) kapanmıyor diye konuşmaktır. 100 dolara ihraç edilen bir malın içinde 99 dolarlık dolaylı-dolaysız ithal girdi olsa bile, cari açık yine de 1 dolar kapanır. Bu 1 doların TL karşılığı ne kadar büyük, yani döviz fiyatı ne kadar yüksek olursa, ihracat o kadar teşvik edilmiş olur. İhracat ne kadar teşvik edilirse yani döviz fiyatı ne kadar yüksek olursa “net katma değer ihracatı” o kadar artar.

Son söz: Döviz ucuzsa, ithal ürün, yerli ürünü piyasadan kovar.
==================================

Dostlar,

İyi de Sayın Cansen…

Dışsatımın (ihracatın) bileşimi neler olacak??
Temel tarım ürünlerini bile dışalıma mahkum olduk.. Geçen yıl Rusya’dan 3,5 milyon ton buğday satın aldık. Toplam iç üretimimiz 20 milyon ton / yıl dolayında donmuş gibi.. Ama nüfus hızla artmayı sürdürüyor.. İktidar da türlü türlü teşvik ediyor akıldışı politikalarla. Tarımsal ve hayvansal üretim nüfusa yetmiyor. Bu temel girdilerin dışalımını finanse edebilecek ne satabiliriz dışarıya? Bir yandan da tarım alanları ha bire yapılaşmaya kurban ediliyor. Gübre ve mazot fiyatları çok yüksek.. HI-TECH denilen yüksek teknoloji mallarının dışsatımda payı %3 dolayında. AB ile Gümrük Birliği Anlaşması 1.1.1996’dan bu yana bir “kanama/kanatma” aracı. Ulusal tasarrufları 10 bin Dolar / kişi / yıl ortalama ve son derece bozuk gelir dağılımı ile nasıl artıracağız??

İktisatçıların klişe çözümler dışında yaratıcı yeni yaklaşımlar üretmesi gerek. Bu isteğimiz onlardan tansık (mucize) yaratma beklentisi olarak tanımlanmasın..

1. Çare ilk olarak ÖZELLEŞTİRMEYİ DURDURMAKTIR..
2. İkincisi kamunun israflarını ve her türlü yolsuzluğu bitirmektir.
3. Üçüncüsü kitllelerin seferberliğini (mobilizasyonunu) sağlayabilmektir.
4. Dördüncüsü gelir dağılımını iyileştirecek politikalardır.
5. Beşincisi yaşamın tüm alanlarında en üst düzeyde tasarruflu yaşam biçimine geçmektir.
6. Altıncısı HER AİLEYE 1 ÇOCUK ilkesini yaşama geçirmektir.
7. Yedincisi yenilenebilir enerji kaynakların yönelmektir.
8. Sekizincisi sağlık sektöründe KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE KESİN ÖNCELİK vererek 80 milyar Dolara varan harcamaları kısmaktır.
9. Dokuzuncusu Eğitim sistemini laik – bilimsel -karma – sorgulayıcı – kamucu – yaratıcı kılmak ve 21. yy. ın acımasız rekabet koşullarına uygun kuşaklar yetiştirmektir.
10. Onuncusu YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ siyasetiyle güvenlik giderlerini düşürmektir.
………………….
…………………….
Daha çok uzatmayalım.. Ama bir seferberliğe kesin olarak gereksinimliyiz..
Hem de hiiiç gecikmeden…
Bu AKP ile olur mu?
Batak tablodan sorumlu kadrolardan tersini beklemek ne denli akılcı ve olanaklı ise, AKP’nin yıkımı düzeltmesini – geri çevirmesini beklemek aynı derece usssaldır (akla uygun, rasyonel..).

Bir çare bulacağız, çare bulunacak elbet. Türkiye’nin bu politikalarla daha fazla gidemez.
Devlet öncülüğünde karma ekonomi – Halkçı politikalar.. 1923-38 döneminde Mustafa Kemal Paşa’nın uyguladığı ve uluslararası yazına (literatüre) MUSTAFA KEMAL’in EKONOMİ MUCİZESİ olarak geçen politikalar yani… Dileriz AKP = RTE bu gerçeği gecikmeden fark eder?!

Sevgi ve saygı ile. 09 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

IMF’nin İtirafları

IMF’nin İtirafları

PORTRESİ

Güray ÖZ

Cumhuriyet,
05.06.2016

(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır…)

Korkut Boratav Hoca aktardı, yorumladı. Neoliberalizmin içeriden eleştirisi ile karşı karşıyayız. IMF, dayattığı ekonomik politikayı büyüme, gelir dağılımı açılarından başarısız buluyormuş. Peki, IMF bu programı neden dayattı? Yine Korkut Hoca’nın tanımıyla; sermayenin sınırsız tahakkümünü gerçekleştirmek için.” Ama bu politika “büyüme ve gelir dağılımında iyileşme” olarak sunuldu. Şimdiki itiraf da bu nedenle programın tümüne yönelmiyor; gerçekleşmediği söylenen amaçlarla ve araçlarla sınırlıdır.
***
IMF uzmanları kurumun dergisinde üç imzayla yayımlanan makalede “sermayenin sınırsız serbestliğinden, piyasanın özgürlüğünden, kamu maliyesinin sıkı denetiminden, yani sıkı para politikalarından” yola çıkan neoliberal politikaların tökezlediğini anlatıyorlar. Vardıkları sonuç;

  • Büyümenin umdukları gibi olmadığı, eşitsizliklerin arttığı, bunun da büyümeyi iyice frenlediği. Yine de işin sosyal politik boyutlarına değinmekten doğal olarak kaçınıyorlar.
    Bu politikaların yarattığı tahribat umurlarında değildir
    .

***
Aslında 90’lı yılların sonunda benzer bir itirafı uzun yıllar Dünya Bankası Başekonomistliği yapmış (AS : 3,5 yıl yaptı..), Nobel ödüllü Josepf Stiglitz de yapmıştı: 

  • “Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı” adlı kitabında “hükümetlerin ülkelerin büyümesini kolaylaştıran ancak aynı zamanda bu büyümenin daha adil bir şekilde bölüşülmesini de sağlayan politikalar benimsemesi gerekli ve mümkündür.” diye yazmıştı. Ama sistemin özü ile ilgili kaygılar taşımadığı için de araçların kullanımı ile ilgili bir eleştiriden öteye geçememişti.***
    Ama Stiglitz’in kitabındaki ilginç bir saptamayı burada yineleyelim. Şöyle diyordu Stiglitz:
  • İzlenecek politikalar konusunda tavsiyelerde bulunmaya başlayan akademisyenler
    politize oluyor ve kanıtlarını iktidardakilerin fikirlerine uyacak şekilde deforme etmeye başlıyorlar.”Bu bizim 12 Eylül öncesi 24 Ocak 1980 kararları, daha sonra Özal’ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminden iyi bildiğimiz durumdur. O yıllarda neoliberal politikalara
    destek çıkan akademisyenlerin ideolojik çerçevenin oluşturulmasındaki katkılarını unutmak olmaz.
    ***
    IMF’nin sınırlı itiraflarının büyük finans çevrelerini ürküttüğü anlaşılıyor.
    Korkut Hoca, mutlaka okunması gerekli makalesinde küresel finans kapitalin önemli gazetesinin IMF’yi uyardığına da dikkat çekiyor. Financial Times başyazısında, “IMF’nin bu saldırısı
    çok tehlikelidir..”
    diye adeta çığlık atılıyor. Gazete “Dünyanın çeşitli yörelerinde neoliberalizm karşıtı kampanyalara öncülük yapan baskıcı rejimlere destek sağlamakla” suçluyor IMF’yi.
    ***
    IMF uzmanlarının yazdıkları iflas etmiş bir politikanın itirafından ibaret değildir.
    Onlar konuyu genişletmiyorlar ama neoliberal politikalar salt teknik değil aynı zamanda
    büyük bir ideolojik saldırı eşliğinde uygulamaya konuldu.
  • Türkiye bu ideolojik, politik, ekonomik saldırıda büyük zarar gördü.

Konuyu tartışmak isteyen aydınlar çerçeveyi iyi çizmek, bu politikalara medyadan, akademiden gelen desteği iyi irdelemek, ayrıntıda, örneğin “yetmez ama evet”te takılıp kalmamak zorundadırlar.

Çünkü aymazlık ya da gönüllü destek daha kapsamlıdır.

===================================

Dostlar,

Gelişmeler umut verici..
Duvara dayanıldığını en fanatik sermaye yanlıları (hatta uşakları!) bile görüyor..
Biz de yıllardır yazıyoruz.. artık bu vahşi çelik kuşatmanın sürdürülemeyeceğini..

Umudu bırakmamak gerek..
Ama akılcı – bilimci – örgütlü savaşımı da..
20 yıldır Tıp Fakültesinde

– KüreselleşTİRme ve Halk(ın) Sağlığı
(http://ahmetsaltik.net/2016/02/11/autf-d5-dersi-kuresllestirme-ve-halkin-sagligi/)

– Sağlık Ekonomisi
(http://ahmetsaltik.net/2016/02/11/saglik-ekonomisi/)

derslerini sabırla, iğne ile kuyu kazarcasına bunun için veriyoruz..

Her 2 ders yansılarına sitemizde erişmek olanaklı..

İnsanlık onuru emperyalist – kapitalizmi de yenecek..

Bu daha başlangıç, savaşıma devam..
Bu bağlamda, Sn. Osman Ulagay’ın Cumhuriyet’te 3.6.16 günü yayımladığı makalenin de okunmasını öneriyoruz..
(http://ahmetsaltik.net/2016/06/05/7-hazirandaki-soku-zafere-cevirmeyi-basardi/)
*****

Bu gün, 5 Haziran Dünya Çevre Günü..

Yabanıl (Vahşi) kapitalizm çevreyi de kâr hırsına kurban etti..
Hala dönüşümsüz aşamada değiliz..
Onu da durdurmalıyız..

3-5 çocuk yapın, Müslüman aile aile planlaması yapmaz.. gibi

– insanlık düşmanı
– çağdışı
– akıl dışı
– bilim dışı
– ve de DİN DIŞI

saçmalıklara gülüp geçerek;

– HER AİLEYE 1 ÇOCUK
EN ÜST TASARRUFLA ÇAEVREYE SAYGILI YAŞAM 
ATALARIMIZDAN MİRAS DEĞİL EMANET ÇEVRE...
– Doğaya hükmetme değil, yasalarını öğrenerek barış içinde birlikte yaşama!
   (peacefull co-existence, co-existence pacifiqué)
…..

temel ilkeleriyle güzelim dünyada insanca yaşamı sürdüreceğiz..

Bizi var eden ÇEVREMİZE şükranla…

Sevgi ve saygı ile.
05 Haziran 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

21. Yüzyıl İçin Planlama semineri : Enerjide Ne Yapmalı – Nasıl Yapmalı?

Mulkiyeliler_Birligi_logosu

MÜLKİYELİLER BİRLİĞİ GENEL MERKEZİ

Merhaba,

‘21. Yüzyıl İçin Planlama’ seminerlerinin 2016 Bahar döneminde, 12-13 Mayıs 2016 (Perşembe ve Cuma günleri) Siyasal Bilgiler Fakültesi Şeref Salonu’nda yapılacak olan ‘Enerjide Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?’ konulu oturumlara içerik ve yön kazandıracak katkılarınızla sizi davet etmekten onur duyarız.

Seminerler, geçmişte ciddi bir planlama deneyimine ve birikimine sahip bilim ve meslekler dünyamızda geleceğe dönük yeni ve yaratıcı düşüncelerin, önerilerin ortaya çıkması amacıyla ve bunların geliştirilebilmesi için düzenlenmektedir. Hareket noktamız; Türkiye’nin, henüz uzak kaldığı 21. yüzyılın yepyeni tasarımlar taşıyacak dünyasına yaratıcı bir potansiyel kazanarak girebilme sorunudur. Bugünün Türkiye tablosu,
biliyoruz ki, buna yakın görünmüyor. Seminerlerde, geçmişin biriktirdiği miras üzerinde fazla konuşmamayı tercih ediyoruz. Bugünün tablosundan çıkışı ve geleceğin tasarımını düşünmek ve konuşmak esas amaçtır. Yanılma payı olabilir. Fakat, ‘bugün’ün ‘şikayet listeleri’ni aşarak geliştirilmesi gereken husus, geleceğin (çeşitli yönleriyle 21. yüzyıl dünyasının) Türkiye’de nasıl inşa edileceğidir.

Seminere katılanlardan ve konuşmacılarımızdan iki ricamız var  :

Birincisi, kendi alanlarında gelecek için öneriler geliştirmeleri ve kabilse bunları
tezler halinde sunmalarıdır.

İkincisi, tezlerini toplumun 21. yüzyıla girme ufkuna (böyle bir ufuk tasarımıyla) yerleştirmeleridir.

Böylece, hem önemli ve stratejik alanlarda derinlik, hem de geleceğin ufku bakımından
bir bütünlük ortaya çıkabilecektir.

Tezler ve bütüncül yaklaşımlar bilimsel temellere dayandığı ölçüde planlama için sağlam bir zemin ortaya çıkacaktır. 21. yüzyıl için planlama çalışmalarının yeni bir bilim, kültür ve teknoloji çağında yer alabilmek amacıyla yapılacağını öngörürken, hepimiz kendi alanlarımıza yeniden bakma zorunluluğunu hissedeceğiz. Bu açıdan, yeni bir çağa adım atarken ilk sorulardan biri, kuşkusuz Enerjide Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?’ olacaktır. Türkiye boyutlarına ve potansiyeline sahip bir ülkede yeni bir ufka bakabilme ciddiyeti ve iradesi, birçok şeyden önce, maddi gelişmenin temeli olan enerji gereksinmesine ve çözümlerine bilim ve meslek alanlarında yol gösterecek olanlarla ortaya çıkacaktır.

Seminere katılanlardan ve konuşmacılardan ricamız, katkılarının içeriğini, ağırlık merkezlerini ve yönünü bu ve buna ilişkin hususları gözeterek düzenlemeleridir.
Ayrıca, yöntem, kapsam ve gelecek çalışmalar için yapılacak ve elbirliğiyle geliştirilebilecek öneriler de seminerlerin bütünlüğünü takviye edecek ve yeni düşüncelerin yeşermesine zemin hazırlayacaktır.

Saygılarla,
04 Mayıs 2016

Prof. Dr. Bilsay KURUÇ

Not: Seminer Programı aşağıdaki linkte olup seminere katılıp katılamayacağınızı en geç9 Mayıs 2016 Pazartesi gününe dek aynı mail adresine iletmenizi bilgilerinize takdim ederiz.

Enerjide_Ne_Yapmali_Nasil_Yapmalı_Poster_12-13Mayis2016

======================================

Dostlar,

Bu gün, 12 Mayıs 2016 günü, tam gün bu kurultayı izledik.
Mülkiye (AÜ SBF) Şeref Salonu tümüyle doluydu ve pek çok da sandalye eklendi.
İlgi akşama dek sürdü.. Biz 17:15 gibi ayrıldığımızda tartışma bölümünde 2. konuşmacı idik.
Bizden sonra da en az 1 saat kadar daha sürdürüğünden eminiz..

Tartışma bölümünde biz özetle şunları söyledik               :

  • Enerji politikaları ve verimli üretim – iletim yöntemlerini epey konuştuk. Biz bir tıp doktoru olarak ilgiyle izledik ve pek çok şey öğrendik. Ancak tasarruf boyutu pek konuşulmadı. Bu da son derece önemli bir yan. Örn. tüm aydınlatma gereçlerinin, muslukların “photo cell” li olması bir zorunlu standart yapılabilir. Elektrikli gereçler için enerji tasarruflu olma ölçütleri konabilir..
  • Enerji sorunu tartışılırken sağlık boyutu hiç gündeme gelmedi. Gerek üretimde gerek iletimde gerek depolamada, kablolu – kablosuz aygıtların EMR üretiminde… giderek artan bir ardalan (background) radyasyon ortamı oluşmakta. Özellikle iyonlaştırıcı radyasyonun kanser yapıcı etkisi iyi biliniyor ve Dünya genelinde ciddi artış yaşıyoruz.
  • Bir başka sağlık boyutu hızlı nüfus artışı. TÜİK‘in 2015 sonu verileriyle %1,34 düzeyinde
    çok hızlı bir artışımız var. AB ortalaması %0,22’nin 6 katını aşıyor. Dünya ortalaması %1,15’ten %0,2 puan daha fazla ve 2015 içinde 1 000 045 kişi net nüfus artışı oldu. Önceki yıl % 1,33 ve
    1 000 030 kişi idi bu artış. Her 1 insanın karbon ayakizinin giderek büyüdüğünü ve enerji tüketiminin marjinal artışının büyüyerek sürdüğünü biliyoruz. Bu nedenle “HER AİLEYE 1 ÇOCUK!” normunun artık zorunlu kılınması gerek. Bizden öncekiler sorumsuzca çook çocuk yaparak bizlerin haklarını gaspettiler. Başka seçeneğimiz yok.. Biz buna uyarak tek çocukta kaldık!
  • Türkiye’de her 10 ampulden 1’i söndürülse, Akkuyu ve Sinop NGS‘nin (Nükleer Güç Santralleri) üreteceği enerjiye denk tasarruf sağlanabilir.. Şu salondan başlayabiliriz örneğin.. (Gençler birkaç lambayı söndürüyor..)
  • Tasarruflu yaşam biçimi mutlaka özendirilmeli ve yaptırımlara kurallara bağlanmalı.
  • NGS’nı (Nükleer güç santralları) düşünmeyelim. Çernobil’in 30. yılı 2 hafta önceydi.
    Fatura muazaam ölçülerde ağır oldu. Fukuşima faciası 5. yılını yeni bitirdi ve yıkımı ortada. Dönüşümsüz, çok ağır ve uzun yıllar sürüyor.. Yeni teknıloji ve yöntemler arayalım. Toryum santralları olabilir belki??
  • Ayrıca elektrik enerjisi üretimi,  iletimi ve deopolanması süreçlerinin hep inorganik araçlarla yapıldığını izliyoruz. Sunumları dinlerken biyolojik ortamda enerji üretimini, hücrede
    ATP sentezi
    ni, mitokondrilerdeki üretim ve depolamayı, sinir lifleriyle iletimini ve
    kas kasılmalarını.. düşündüm.
  • Acaba enerji üretimi  – iletimi ve deoplanmasında organik materyal kullanılabilir mi? Biyolojik sistemler örnek alınabilir mi? Fotosentez nefis bir örnek değil mi?
    Biyolojik sistemler çok hünerli  – verimli görünüyor. Doğa her durumda en iyi çözümü bulmuştur. Sorunun bir de bu pencereden irdelenmesini diliyorum.
  • Toplantıyı gerçekleştiren başta Sn. Prof. Dr. Bilsay Kuruç hocamız olmak üzere,
    emek veren herkese teşekkür ederim.
    Sevgi ve saygı ile.
    12 Mayıs 2016, Ankara
    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

    Not : Toplantı yarın da (13 Mayıs 2016, Cuma) tam gün sürecek, biz tam gün derslerimiz olduğundan katılamayacağız..

    İlgi ve bilginize sunarız.

    **********************

Dostlar,

Planlama’nın ustalarından olduğu su götürmez saygın bilim insanı Prof. Dr. Bilsay Kuruç,
80 yaşını geçmesine karşın ülkesi için çabasını sürdürüyor. Son birkaç yıldır PLANLAMA SEMİNERLERİ düzenliyor büyük emeklerle.. Çok başarılı geçiyor bu toplantılar ve kitaplaştırılıyor ardından. Biz hemen hepsine katıldık ve katkı sunduk.
Türkiye’nin bu değerli çabaya kulak vermesi gerek.
Ne var ki AKP bambaşka hesaplarda..
Enerji ve Doğal Kaynaklardan sorumlu Bakan Damat Dr. Berat Albayrak, “Damat Ferit” olma yolunda.. Hiç sınır tanımak – dur durak bilmek yok AKP için.. Çok yazık ve çok ayıp!

Aman sakın bunu da yapmayın!

Teşekkür ederiz Sayın Prof. Bilsay Kuruç, çok değerli yurtsever çabalarınız için..

Not : Bu toplantıya, enerji konusunda derin birikimi – uzmanlığı nedeniyle, Savunma Sanayisi eski Müsteşarı, Çekirdek Fiziği uzmanı Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ın da bizce mutlaka çağrılması gerekirdi. Biraz geç olsa da Sn. Ercan mutlaka dinlenmeli, katkısı alınmalıdır.

İlgi ve bilgiye sunarız…

Sevgi ve saygı ile.
04 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

=====================================

Dostlar,

Bu gün, 12 Mayıs 2016 günü, tam gün bu kurultayı izledik.
Mülkiye (AÜ SBF) Şeref Salonu tümüyle doluydu ve pek çok da sandalye eklendi.
İlgi akşama dek sürdü.. Biz 17:15 gibi ayrıldığımızda tartışma bölümünde 2. konuşmacı idik.
Bizden sonra da en az 1 saat kadar daha sürdürüğünden eminiz..

Tartışma bölümünde biz özetle şunları söyledik :

 

4 Şubat 2016 Dünya Kanser Günü

4 Şubat 2016 Dünya Kanser Günü

“Dünya Kanser Günü” her yıl 4 Şubat günü Kanserle ilgili farkındalık ve bilinç düzeyinin artmasını sağlamak, kansere karşı savaşımda önemli bir adım olan doğru bilinen yanlışlardan kurtulmak ve doğruların herkese ulaşmasını hedeflemek amacıyla dünya genelinde değerlendirilmektedirr.

Kanser; bedendeki hücrelerin anormal biçimde bölünüp çoğalmasıyla bulunduğu ve yayıldığı organların – dokuların işlevlerini yapmasını engelleyen, ülke sınırı ve toplumsal konum ayrımı gözetmeden her ülke ve her yaşta görülen bir hastalıktır.

Kanser, dünyada ve ülkemizde ölüm sıralamasında kalp ve damar hastalıklardan sonra 2. sırada gelen önemli bir Halk Sağlığı sorunudur. Dünya genelinde giderek artan bir hastalık olan kanser, toplumlarda önemli bir sosyoekonomik yüke, kişilerde de maddi ve manevi yitik ve çökkünlüklere  yol açmaktadır. Ek olarak, kanserin önemli bir bölümünün önlenebilir olması,
bu konuya verilen önemin de giderek artmasına yol açmıştır.

Her yıl 14 milyon kişinin yakalandığı kanser, zengin – fakir ayırımı yapmaksızın tüm ülkeleri, yaş, cins, dil, din, ırk ayırmaksızın tüm insanları etkilemektedir. Yıllık kanser ölümleri 8 milyon olup, erken tanı ile bunun yarısının önlenmesi olanaklıdır.

Türkiye’de kanser görülme sıklığı AB ülkeleri ve ABD gibi gelişmiş ülkelerden azdır . Erkeklerde en sık görülen kanser türleri akciğer ve prostat olup, tütüne bağlı kanserler erkeklerde önemini korumaktadır.

En son istatistiklerimize göre ülkemizde bir yıl içinde yaklaşık 174 bin kişiye
kanser tanısı konulmaktadır. Erkeklerde tütün ve tütün ürünlerine bağlı kanserler arasında
doğrudan tütün ve tütün ürünlerine yüklenen olgu sayısı 30.779’dur (tüm erkek kanserlerinin %30’u). Türkiye’de 2013 yılında yaşa standardize kanser hızı erkeklerde yüzbinde 267,9 kadınlarda ise yüzbinde 186,5’tir. Toplamda kanser insidensi ise yüzbinde 227,2’dir.

Yüz akciğer kanserinden 90’ının nedeni sigaradır!

Kadınlarda en sık görülen meme kanseri, her 4 kadın kanserinden biridir.
Son Bir yılda 17.531 kadına meme kanseri tanısı konulmuştur.
Tiroid kanseri kadınlarda en sık görülen ikinci kanserdir.

Çocukluk çağı kanserlerinde ise lösemi en sık görülen kanser türüdür.
Gençlerde ise (15-24 yaş dilimi erkeklerde testis kanseri,
kadınlarda ise tiroid kanseri ilk sıralardadır.

Uluslararası Kanser Savaş Örgütü (UICC; International Union for Cancer Control) tarafından bu yıl yayımlanan bildiride kanserle savaşım için Dünya genelinde yapılması gerekenler ve bu önemli noktalar şöyle belirtilmiştir :

Sağlıklı Bir Çevre Oluşturulabilir..

Tüm işyerleri sağlıklı yaşamı benimsemeye yönelik çalışanlarını güdüleyici (motive edici) program ve politikalar uygulayabilir. Yüzde yüz dumansız işyerleri oluşturmak ve
sigarayı bırakma araçlarına bilgi ve erişim sağlamak gibi önlemler, sağlıklı – güvenilir besinlere erişimin sağlanması, işe gidiş gelişlerde fiziksel aktiviteyi teşvik etmek,
işyerlerinde fiziksel aktiviteleri artırmak, daha sağlıklı iş gücü için etkili bir yoldur.

Kişiler ve toplumlar, yaygın kanser türlerinin en az üçte birinin

– daha sağlıklı bir beslenme sağlanması,
– fiziksel etkinliğin artırılması ve
– alkol kullanımının azaltılması ile önlenebileceği konusunda bilgilendirilmelidir.

Sigara da eklendiğinde kanserden korunma oranı %50’ye ulaşmaktadır.
Ayrıca UV (ultraviyole) radyasyondan korunma, mesleksel ve çevresel karşılaşmaların (maruziyetlerin) önüne geçilmesi ile kanser yükü daha da aza indirgenecektir.

Türkiye’de tütün ve obezite eylem planları, çok başarılı sonuçlar ile hızla sürmektedir.
Bu programlara ek olarak kanser özelinde Türkiye Radon Haritalandırma ve Eylem Planı gibi yeni programlar da başlatılmıştır.

Kanser Önlenebilir..

Kanser %90 çevresel %10 oranında ise kalıtsal (genetik) etmenlere bağlıdır.
Çevresel etmenler arasında tütün, alkol, obezite ve enfeksiyonlar ilk sıralardadır.
Dünyada her geçen gün daha çok insan tütün ve ürünlerine, hareketsiz yaşam biçimine
ve yanlış beslenme gibi kanserin en önemli risk etmenlerilerine sunuk (maruz) kalmaktadır. Küresel olarak tütün kullanımı hala en önemli risk etmeni olup,
her yıl 5 milyon kanser ölümünün ve tüm kanser ölümlerinin %22 sinin sorumlusudur.

Erken Tanı Yaşam Kurtarır!

Kanser türlerinin uyarılarını erken belirleme, bulgularını araştırmak ve ileri inceleme için hastaların sevk edilmesi erken tanı olanağını atırmaktadır. Bu nedenle, kanserde erken tanı programları toplumun, sağlık çalışanlarının ve politika oluşturucularının bilgisini artırmayı hedeflemeli; erken tanı olanakları hakkındaki farkındalığı artırmalıdır. Ülkemizde meme,
kalın bağırsak ve rahim ağzı kanserleri için toplumun kaynaklarına ve hastalık yüküne uygun olarak tarama programları yürütülmektedir. Bir tarama programının başarıya ulaşabilmesi için toplum tabanlı olması ve hedef nüfusun %70’ni kapsaması gerekmektedir,

Sağlık Bakanlığı, toplum tabanlı kanser taramalarına yönelik Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi (KETEM) birimlerini ülke genelinde yaygınlaştırmaktadır. Yeni KETEM’ler olabildiğince hastane dışında, ulaşımı daha kolay Sağlıklı Yaşam Merkezi biçiminde planlanmaktadır. Tarama oranları yeni KETEM’lerle birlikte giderek artmaktadır.

Kişiler bedenleri hakkında bilgi sahibi olmalı, olağan dışı bir değişikliği erken fark etmeleri için teşvik edilmelidir. Sağlık çalışanları ve toplum, erken tanının değeri hakkında eğitilmelidir. Çünkü erken tanı, sağaltımın (tedavinin) başarılı olması adına atılan ilk ve en önemli adımdır.

Kanser ile mücadele kanser kayıtçılığından tedavi ve palyatif bakıma dek uzanan geniş bir yelpazeden oluşan oldukça karmaşık bir süreçtir. Ulusal ve uluslararası alanlarında uzman
bilim insanlarına danışarak oluşturulan yeni tasasrımların (projelerin) ve gözden geçirilen (revize edilen) “Ulusal Kanser Kontrol Programımızın” başarıları temelde halkımızın ve sağlık personellerimizin farkındalığının arttırılmasına bağlıdır. Bu gün de şüphesiz ki bu konuda en önemli fırsatlardan biri olup, kanserle mücadelede daha güzel başarılara imza atmamız ümidiyle “Dünya Kanser Günü” nü değerlendirmek uygun olur.

*****
Dostlar,

Tütün ve ürünleri kullanmamak ve pasif duman solumamak, toplamda 100 birim
kabul edilebilecek kansere yakalanma riskini 30-35 puan düşürmektedir. Bu muazzam bir kazanımdır.. Tek başına bu risk etmeni, toplam kanser riskinin neredeyse 1/3’üdür.

Buna ek olarak düzenli ve uygun beslenme, obes olmama, düzenli fiziksel egzersiz yapma, alkolde sosyal içiciliği aşmama, UV’den korunma.. gibi önlemlerle de benzer oranda riski azaltma lanaklıdır.

Yukarıdaki 2 paragrafta belirtilen kurallara uyum, kanser riskini hemen hemen 2/3 azaltmaktadır. Kalan 1/3 oranındaki risk ise düzenli taramalar, erken tanı amaçlı girişimler (kadınlarda ve erkeklerde kolonoskopi, kadınlarda mammografi ve pap smear, erkeklerde PSA gibi) ile eren tanı konması durumunda etkili sağaltım yapılabilecektir.

Öte yandan, kanserin çok büyük oranda ÇEVRESEL ve POLİTİK BİR HASTALIK olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla sağlıklı – güvenili – yaşanabilir bir sürdürülebilir çevre
(Anayasa md. 56) yaratmak başlıca savaşım aracı ve hedef olmalıdır.
Bu da ancak ülkesel ve küresel ölçekte makro çevre politikalarıyla olanaklıdır..

 

 

 

 

 

 

En başlarda da çevreye en ağır yükü oluşturan anlamsız – gereksiz -akıl dışı aşırı nüfus artışı gelmektedir. Türkiye ve Dünya, HER AİLEYE 1 ÇOCUK ölçütünü hızla benimsemelidir.

Sevgi ve saygı ile.
7 Şubat 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Türkiye Nüfusu Hızla ve Tehlikeli Düzeyde Art(ırıl)maya Devam Ediyor!

Türkiye Nüfusu Hızla ve Tehlikeli Düzeyde Art(ırıl)maya Devam Ediyor!

TÜİK : 2015 SONU TÜRKİYE NÜFUS VERİLERİ AÇIKLANDI..

Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları – 2015

  • Türkiye nüfusu 31 Aralık 2015 tarihi itibarıyla 78 741 053 kişi oldu.
  • Türkiye’de ikamet eden nüfus 2015 yılında, bir önceki yıla göre 1 045 149 kişi arttı.
  • Erkek nüfusun oranı %50,2 (39 511 191 kişi), kadın nüfusun oranı ise %49,8 (39 229 862 kişi) olarak gerçekleşti.
  • Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızı 2015 içinde binde 13,4 (%1,34) olarak gerçekleşti
    Yıllık nüfus artış hızı 2014 yılında ‰13,3 iken, 2015 yılında ‰13,4 oldu.
  • İl ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı %92,1 oldu. İl ve ilçe merkezlerinde ikamet edenlerin oranı 2014 yılında %91,8 iken, bu oran 2015 yılında %92,1’e yükseldi.
    Belde ve köylerde yaşayanların oranı ise %7,9 olarak gerçekleşti.
  • İstanbul’da ikamet eden nüfus bir önceki yıla göre %2 artış gösterdi. Türkiye nüfusunun %18,6’sının ikamet ettiği İstanbul, 14 657 434 kişi ile en çok nüfusa sahip olan il oldu.
    Bunu sırasıyla %6,7 (5 270 575 kişi) ile Ankara, %5,3 (4 168 415 kişi) ile İzmir, %3,6 (2 842 547 kişi) ile Bursa ve %2,9 (2 288 456 kişi) ile Antalya illeri izledi. Bayburt ili ise 78 550 kişi ile en az nüfusa sahip il oldu.
  • Türkiye nüfusunun ortanca yaşı yükseldi. Ülkemizde 2014’te 30,7 olan ortanca yaş,
    2015’te önceki yıla göre 0,3 yıl artış göstererek 31 oldu. Ortanca yaş erkeklerde 30,4 iken,
    kadınlarda 31,6 olarak gerçekleşti. Ortanca yaşın en yüksek olduğu iller sırasıyla Sinop (39,3),
    Balıkesir (38,8) ve Kastamonu (38,3) iken, en düşük olduğu iller ise sırasıyla Şanlıurfa (19,3), Şırnak (19,5) ve Ağrı (20,3)’dır.

2015_nufus_piramidiÇalışma çağındaki nüfusun oranı bir önceki yıla göre değişmedi. Ülkemizde 15-64 yaş diliminde bulunan (çalışma çağındaki) nüfusun oranı 2015’te bir önceki yılda olduğu gibi %67,8 (53 359 594 kişi) olarak gerçekleşti.
– Çocuk yaş dilimindeki (0-14) nüfusun oranı ise %24’e (18 886 220 kişi) gerilerken, 65+ yaştaki nüfusun oranı %8,2’ye (6 495 239 kişi) yükseldi.
– Türkiye’de kilometrekareye düşen kişi sayısı arttı. Nüfus yoğunluğu olarak ifade edilen
“1 km2’ye düşen kişi sayısı”, Türkiye genelinde 2014’e göre 1 kişi artarak 102 kişi oldu. İstanbul, km2’ye düşen 2 821 kişi ile nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu ilimiz oldu.
Bunu sırasıyla; 493 kişi ile Kocaeli, 347 kişi ile İzmir ve 283 kişi ile Gaziantep izledi.
Nüfus yoğunluğu en az olan il ise bir önceki yılda olduğu gibi, km2’ye düşen 12 kişi ile
Tunceli oldu. Yüzölçümü bakımından ilk sırada yer alan Konya’nın nüfus yoğunluğu 55,
en küçük yüzölçümüne sahip Yalova’nın nüfus yoğunluğu ise 275 olarak gerçekleşti.

AÇIKLAMALAR

Yerleşim yeri nüfusları, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü (NVİGM) tarafından güncellenen Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS)’nden alınan nüfusla birlikte, kurumsal yerlerde kalan nüfus dikkate alınarak hesaplanmıştır.
Kurumsal yerlerde (kışla, cezaevi, huzurevi, üniversite öğrenci yurtları vb.) kalanlar uluslararası tanım gereği ikamet adreslerinin bulunduğu yerleşim yeri nüfusuna değil, kurumsal yerlerin bulunduğu yerleşim yeri nüfusuna katılmıştır.

Ayrıca il, ilçe, belediye, köy ve mahallelere göre nüfuslar belirlenirken; NVİGM tarafından, ilgili mevzuat ve idari kayıtlar uyarınca Ulusal Adres Veri Tabanı (UAVT)’nda yerleşim yerlerine yönelik olarak yapılan idari bağlılık, tüzel kişilik ve isim değişiklikleri dikkate alınmıştır.

========================================

Dostlar,

TÜİK, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da 28 Ocak günü geçtiğimiz yılın nüfus verilerini yayımladı. Temel verileri yukarıda aktardık. Nüfus piramidinin altındaki açıklama ve hesaplama bize ait.. Yinelemek yersiz ama vurgulamak gerekir ki:

– Türkiye nüfusu 2015 yılı boyunca 1 milyon 45 bin kişi armıştır. Bu rakam geçen yıl 1 milyon 30 bin idi. Doğal Nüfus artış hızı (doğumlar – ölümler) önceki yıl % 1,33 iken, 2015’te % 0,1 puan artarak %1,34 veya %o (binde) 13,4 olmuştur. 2015 için büyüme hızı % 2,9 verilmiştir. Buna göre net büyüme hızı % 2,90 – % 1,34 = % 1,56’dır. Bu korkunç bir durumdur gelişmekte olan bir ülke için.. Karşılığı yoksullaşma ve işsizliktir. Nitekim her 2 veri de 2015 içinde kötüleşmiştir. AKP iktidarı ve RT Erdoğan bindikleri dalı kesmektedirler adeta.
Siyasal İktidarlar genellikle ekonomik sorunlara bağlı olarak düşerler.

Yine TÜİK verilerine göre;

Yoksulların yarısından çoğunu çocuk ve gençler oluşturuyor!

Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2014 sonuçlarına göre, eşdeğer hanehalkı kullanılabilir kişi medyan gelirinin %50’sinin altında gelire sahip kişilerin Türkiye’de oranı %15’tir (Yoksulluk!). TÜİK bu oranı daha önce %60 olarak alıyordu.  2015’te söz konusu ortanca gelir Dolar olarak gerilemekle birlikte, TÜİK bu rakanın %50’sinin altını “yoksulluk” olarak tanımlayarak gerçekte yoksul nüfus oranını rakam oyunuyla aşağı çekmeketedir.
Yine de bulunan rakam % 15’tir ve hehalde öncelikle TÜİK yetkilileri, bu veri karşısında
acı acı gülümsemektedirler. Siyasetçiler ise devekuşu tutumunu bırakıp kara kara düşünmelidir.

Yoksul hanelerin ortalama hanehalkı büyüklüğü 5,1 iken, yoksul olmayan hanelerin hanehalkı büyüklüğü 3,4’tür (Türkiye ortalaması 3,6). Bağımlı çocuğu olan hanehalkları yoksulların %91,2’si. Yoksulların %38,2’sini 0-14 yaş çocuklar, %18,5’ini ise 15-24 yaş gençler oluşturmaktadır. 0-14 yaşta her 5 çocuktan 2’si; 15-24 yaşta ise her 5 gençten 1’i yoksuldur,
bu rakamlar Türkiye ortalaması olarak verilen makyajşı rakam %15’in çok üstündedir ve
AKP – RTE hala hızlı nüfus artışını teşvik edebilmektedirler!
Bu politika en hafif deyimiyle gaflet ve dalalet değil midir?

Yoksul kişilerin %23,5’ini okuryazar olmayanlar, %14,7’sini bir okul bitirmeyenler oluşturmakta. Bu oranlar yoksul olmayan kişiler için sırasıyla %8,8 ve %6,2.
Yoksulların %52,7’si lise altı, %7,8’i lise düzeyindeki eğitimliler, %1,3’ü ise
yüksekokul bitirenler. Yoksul olmayan kişilerin içinde lise altı eğitimlilerin oranı %52,7,
lise bitirenlerin oranı %18,5, yüksekokul bitirenlerin oranı ise %13,8.
(http://www.tuik.gov.tr/basinOdasi/haberler/2016_9_20160121.pdf, 28.01.2016)

*****
1 milyon 45 bin kişiye daha yıl içinde iş bulunacaktır, konut sağlanacaktır, yiyecek – giyecek bulunacaktır.. Ayrıca 3 milyonu bulan – aşan yabancı nüfus da bu ülkede..

Türkiye’nin bu anormal ve gereksiz, akıl dışı nüfus artış hızını düşürmesi gerekir.

Tayyip bey ve AKP hükümeti stratejik hata yapmaktadır. Türkiye nüfusunun bunca hızlı artışını teşvik etmek ekonomi – politik açıdan bir siyasal kadro için intihar anlamındadır.

Bir kez daha uyarıyoruz :

Türkiye nüfusu çok gençtir. Ortanca yaş 31 yıl gibidir. 65+ yaş %8,2, 0-14 yaş %24 kadardır. Her 4 kişiden 1’i 0-14 yaşında çocuktur. 15-64 yaş dilimi işgücüne katılım oranı %68’e varmaktadır. Bırakalım “genç nüfusu”, Türkiye’de 18 yaş altındaki nüfus neredeyse nüfusun 1/3’üdür,

Türkiye nüfusu, -deyim yerinde ise- “çocuk” tur!

Nüfusun yaşlanması günümüz koşullarında olağan durumda kaçınılmazdır. Bundan kaçınılmaz.
Ancak önlemi, nüfus artışını teşvik değildir. Böyle yapılırsa çifte baskı altında kalınır.
Bir yandan yüksek doğurganlık yükü, bir yandan kaçınılmaz biçimde artan yaşlı nüfusun yükü..

Yapılması gereken nüfus artışına teşviki derhal kesmek ve aileleri 1 çocuk yapmaya yönlendirmektir. Bu takdirde “sandviç etkisi” nden korunmak olanaklı olur.

Unutulmasın; Türkiye altın değerinde bir fırsat sahibidir şu kesitte.
O, “Demografik fırsat penceresi” dir ve 1 kezliktir. Bir kez daha böylesi bir dönem yaşamak olanaklı değildir. Yani, %1,34’lük görece (hatta epey!) yüksek nüfus artış hızı ve çok genç nüfus bileşimi ile 35-50 yıl boyunca Türkiye “Demografik fırsat penceresi” (Demographic Opportunity Window) içinde olacaktır. Bunun anlamı, “yüksek” ama “çok anormal olmayan” bir nüfus artış hızıyla nüfus artışı baskısında ezilmeden, yaşlı da olmayan bir genç nüfus avantajı yakalamak demektir. Yukarıdaki verilere ek, Toplam Doğurganlık Hızı 2,26 olup (TNSA 2013) bu verilerle, dinamik bir denge durumu 3-4 on yıl yaşanacak demektir. “Nüfus yaşlanıyor” endişesini yersiz takıntı yapmaksızın, eldeki çook genç nüfusun niteliğine yatırım yapmak gerekmektedir.
Bu da başlıca sağlık ve eğitim yatırımlarıdır. İnsanımızı 4. Sanayi Devriminde tutunacak ve rekabet edebilecek nitelikte iyi eğitmektir.

Üstelik : Yukarıda verilen 2,26 düzeyinde Toplam Doğurganlık Hızı, 2013 TNSA verileriyle, çiftler doğurganlıklarını denetleyebilselerdi 0,6 puan daha eksik olarak 1,66 büyüklüğünde gerçekleşecekti. Pratik anlamda bu veri, 3 ve 4 çocuklu ailelerin son çocuklarını fazladan, istemeden, gebelikten korunamadıkları için edindikleri anlamına gelmektedir. Oysa çiftlerin doğurganlıklarını denetlemeleri temel bir insanlık hakkıdır.

Anayasa’nın 41. maddesi gereğince aile planlaması hizmetlerinin
Devlet tarafından verilmesi zorunludur.

AKP iktidarı, çarpık ve bilim dışı hatta iyi niyetli olmadığı söylenebilecek dinci – politik tercihleriyle nüfus artışını teşvik etmektedir.
Bu çok yanlış pro-natalist politika, ülkemize giderilmesi olanaksız yükler yüklemektedir.

AKP daha çok az eğitimli kitlelerden oy almaktadır kendi belirlemesine göre.

Çok çocuk alt ve yoksul katmanların belini bükmekte ve daha da yoksullaşmalarına
neden olmaktadır. Yoksulluk kısır döngüsünden çıkılamamakta, Aile Sigortası Kolu’nun özellikle kurulmadığı ülkemizde bu milyonlarca yoksul kitle, iktidar yandaşı tarikat – cemaat – parti üçgeninde tutsak edilmektedir. Bu kitleler kalabalık, niteliksiz bir “sürü”ye (Sosyolojik anlamda) dönüştürülmekte ve oy deposu kılınmaktadırlar.

  • Bu politika, en hafif deyimiyle ahlaksızlıktır!

AKP, Anayasa’nın ilgili buyruğuna (m. 41) aykırı davranarak anayasal suç işlemektedir.

Aile planlaması hizmetleri bilerek ve isteyerek tavsatılmaktadır (ihmal edilmektedir).
Hele 10 haftayı geçmeyen istenmeyen gebeliğin sonlandırılması hakkı (2827 sayılı
Nüfus Planlaması Yasası md. 5 gereği) fiilen engellenerek kullandırılMAmaktadır.
Hem kürtaja karşı olunmakta, hem de bu sorunun etkili ve gerçek çözümü olan modern kontraseptif (gebeliği önleyici) yöntemlerin etkin ve yaygın olarak kullanımı istenmemektedir. Bu politika hem suç, hem insan haklarına aykırı hem de son derece çelişkilidir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM, Mayıs 2012’de kürtaj (D&C) yasağının
kadın haklarının ihlali olduğuna karar vermiştir!

Yıllık nüfus artış hızı EU-28’de % yarımın altındadır. Türkiye’de bu hız EU-28 ortalamasının
3,5 katı dolayındadır. Dünya Yıllık nüfus artış hızı ortalaması %1,1 olup, Türkiye bu veriden de %0,24 puan ya da % 22 daha yüksek bir hıza sahip!

Geçelim Türkiye’yi; Dünyanın da 7,4 milyarı aşan muazzam insan kalabalığını kaldıramadığını, başta UNFPA (BM Nüfus Fonu) olmak üzere, her yandan gelen verilerle çarpıcı biçimde öğreniyor, küresel ısınma vb. sorunlarla da yüzleşerek yaşıyoruz.

Dünya ve özellikle Türkiye, hemen HER AİLEYE 1 ÇOCUK ilkesine sarılmalı ve
yaşama geçirmelidir.

(Bkz : http://ahmetsaltik.net/arsiv/2014/11/Nufus_sorunlari_-ve_-politikalari1.pdf)

Sevgi ve saygı ile.
28 Ocak 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

HIZLI NÜFUS ARTIŞI SORUNU / The CHAOS of HUGE POPULATION GROWTH


Sevgili AÜTF Dönem 2 öğrencilerimiz
,
Site okuru dostlarımız. 

  • DÜNYADA ve TÜRKİYE’de NÜFUS SORUNLARI ve POLİTİKALARI

konulu AÜTF Dönem 2 dersi sunumu yansılarını paylaşmak isteriz.

Güncellenmiş dosyayı ilgi ve bilginize sunuyoruz.
Çok emekli ve kapsamlı bir dosyadır (119 yansı).

  • Gereksiz, dengesiz ve hızlı, akıl dışı ve sürdürülemez
    hızlı nüfus artışı ülkemiz ve dünya için en önemli sorunların başında gelmektedir.

Türkiye, 35-40 yıl sürecek bir DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ DÖNEMİNDEDİR.
Bu dönemde yapılması gereken, genç nüfusun niteliğinin iyileştirilmesidir.
Bu da sağlık ve eğitim yatırımları ile olur.

Nüfusun “hızlı” yaşlanması sorunu yoktur, akut gündem bu değildir.

İvedi olan 2 adım vardır :

1. Hızlı nüfus artışını teşvikten, “en az 3-5 çocuk doğurun” demekten
hemen vazgeçmek. Her ailenin 1 çocukla yetinmesini önermek..

2. Eldeki çooooook genç nüfusun niceliğini (sayısını) değil niteliğini (kalitesini) geliştirmek.. Yaşamsal sorun budur.. Genç nüfusu 21. yy’da acımasız küresel rekabete hazırlamak..
Yabancı diller ve İLETİŞİM öğretmek, geçerli meslekler edindirmek, özgüven kazandırmak,
istihdamı geliştirmek, yurttaşların sosyalleşmesini sağlamak (karma eğitim başta!)..

Ülkemizin öncelikleri bunlar, Demografi politikaları bakımından..
Bir ULUSAL DEMOGRAFİ KURULTAYI toplamak ve nüfus politikalarını güncellemek..

Ayrıca, kürtaj istemiyorsanız etkin ve yaygın aile planlaması hizmetlerini topluma
mutlaka vereceksiniz.. Özellikle de Doğu ve Güneydoğu’da!

Vurgulayalım ki; Anayasa’nın 41. maddesi açık ve net olarak devlete bu görevi yüklüyor.
Siyasal tercihiniz ne olursa olsun :

Anayasa_madde_41

 

 

 

 

 

 

 

 

Oldukça kapsamlı ve doyurucu bir dosya sunuyoruz.
Okunup okutulması, paylaşılması, politikacılara da ulaştırılması dileğiyle..
Umarız, hala Türkiye’de nüfus artışını bilim ve akıl dışı biçimde savunan tepe yöneticiler de, danışmanları da okusun ve yararlansınlar. Ülkemizi yıkımlara sürüklemesinler..

Lütfen tıklar mısınız erişkeyi (linki) ?

Nufus_sorunlari_ ve_ politikalari

Sevgi ve saygı ile.
06.12.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Not : Bu yansılarda sayın Prof. Ercan’dan çok yararlandık, teşekkür borçluyuz.

Çevre ve İnsan Sağlığı / Environment and Human Health


Sevgili öğrencilerimiz,
Sevgili www.ahmetsaltik.net konuklarımız

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Dönem 2’de verdiğimiz 2’şer saat süreli
(223’er kişilik 2 alt kümeye)ÇEVRE ve İNSAN SAĞLIĞI başlıklı dersimizin güncellenmiş yansılarını izlemek için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız ??

Cevre_ve_Insan_Sagligi_Ahmet_Saltik

Cevre_ve_Insan_Sagligi_kapak_yansisi

Bundan önce
“5 Haziran Dünya Çevre Günü-2015′
e de bir armağanımız olsun..”
demiştik..
Yine güncelledik.

21. İklim Doruğu‘ndan (COP-21, Paris) olumlu sonuçlar ve uzlaşma çıkması umuduyla..
Toplantı 11 Aralık 2015’te bitecek..

HER AİLEYE 1 ÇOCUK; Başka çare yok!

Bir de tasarruflu ve çevreye saygılı yaşamı mutlaka uygulamak..

Sevgi ve saygı ile.
06.12.2015, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD

www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

IMF Başkanı uyardı : Hepimiz tavuklar gibi kızaracağız!

 

IMF Başkanı uyardı:
Hepimiz tavuklar gibi kızaracağız!

Anadolu Ajansı, 

151008-legarde.jpg

IMF Başkanı Christine Lagarde,
iklim değişikliğiyle mücadelede geç kalınmasının
insanlığın yazgısını değiştireceğini söyledi ve
yaptığı bir benzetmeyle dünyayı uyardı.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, Peru’nun başkenti Lima’da düzenlenen IMF-Dünya Bankası Yıllık Toplantıları kapsamında gerçekleştirilen
“İklim Değişikliği” temalı konferansa katıldı.

Aralık ayında Paris’te bir iklim değişikliği konferansı düzenlenecek.
Şu an 146  ülke iklim değişikliğiyle mücadelede gerekeni yapmayı yükümlendi ancak bu sera gazı salımını kabul edilebilir düzeye indirmek için yeterli değil.

Lagarde, iklim değişikliyle mücadele için petrol ve kömür gibi fosil yakıtlarına uygulanan teşviklerin bir an önce kaldırılması gerektiğini vurgularken, kendisini destekleyen
Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim, söz konusu teşviklerin yılda 5 trilyon dolara
mal olduğu bilgisini verdi.

Kim, ayrıca, birçok ülkenin doğru fiyatlama için karbon vergisine ivedilikle gereksinim duyduğunu ifade ederek, “Biz ülkelere fosil yakıtlarına uygulanan teşvikleri kaldırmaları için yardımcı olmaya çalışmaktayız. Düşen petrol fiyatları da bunu başarmak için mükemmel bir fırsat yarattı. Ancak politikacılar, otobüs ve taksi şoförlerinin yolları kapatmasını sevmiyorlar..” değerlendirmesinde bulundu.

“TAVUKLAR GİBİ KIZARACAĞIZ” 

Bu noktada, yeniden söz alan Lagarde, iklim değişikliğinde gerekli adımların ivedilikle atılmamasının insanlığın yazgısını değiştireceğine işaret ederek,

  • “Eğer yapılması gerekenden tavuklar gibi topluca kaçarsak, hepimiz tavuk gibi pişeceğiz, kızaracağız, közleneceğiz.” yorumunu yaptı.

Bununla birlikte, karbon vergisinin çevre dostu “yeşil” yatırımlar için gelir kaynağı olabileceğini savunan Lagarde, bu konuda maliye bakanlarına destek verilmesi gerektiğini dile getirdi.

===================================

Dostlar,

Son derece yerinde bir uyarı… Ama epey geç kalmadı mı??

Sera gazlarının atmosfere salımında (emisyon) en büyük pay ve sorumluluk gelişmiş ülkelerin değil mi?

ABD, Kyoto Protokolü‘nü uzun yıllardır (1997’den beri) hala onamaktan kaçınmadı mı?
(Bir ara imzalayıp, Bush döneminde geri çekildi..)
Üstelik tek başına CO2 emisyonunun yaklaşık %20-25’inden sorumlu ülke olarak!

Sitemizde bu bağlamda epey yazı var, birkaçı aşağıda :

– Küresel İklim Değişikliği ve Nüfus Artışı
http://ahmetsaltik.net/2015/01/21/yilin-en-soguk-gunu-buysa-kuresel-iklim-degisikligi-ve-nufus-artisi/

– Prof. Pachauri : İklim değişikliğinin sorumlusu insandır!
http://ahmetsaltik.net/2014/02/21/prof-pachauri-iklim-degisikliginin-sorumlusu-insandir/

– Çevre Bakanlığı’ndan İklim değişikliğine karşı önlemler ?!
http://ahmetsaltik.net/2013/10/26/cevre-bakansigindan-iklim-degisikligine-karsi-onlemler/

– Hızlı iklim değişikliği
http://ahmetsaltik.net/2013/08/14/hizli-iklim-degisikligi/

– Çevre ve İnsan Sağlığı / Environment and Human Health
http://ahmetsaltik.net/2014/11/21/cevre-ve-insan-sagligi-environment-and-human-health/

İlk iş gereksiz – aşırı – hızlı NÜFUS ARTIŞINI DURDURMAK!
Sonra tasarruflu bir yaşam biçimine yönelmek
Yenilenebilir (re-nwable) enerji kaynaklarına yönelmek… (Güneş, rüzgar..)

Bakar mısınız, bir Alman otomotiv devi ürettiği araçların CO2 emisyon değerlerini
yazılım hilesi ile düşük göstererek maliyet yükünden kaçıyor ve Dünyanın geleceğini tehlikeye atıyor… (Dileriz bu savlar gerçek olmasın, endüstriyel sabotaj ürünü olsun ama,
ilgili firma suçlamaları rededemedi!)

HER AİLEYE 1 ÇOCUK ile başlayalım..
Ve çok hızlı adımlar atalım..
Durum göründüğünden – algılandığından çoook daha ürkünç (vahim)!
Buzullar hızla eriyor ve okyanuslar yükseliyor..

Sevgi ve saygı ile.
08.10.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com