Etiket arşivi: Prof. Dr. Nusret H. FİŞEK

ÖLÜMÜNÜN 21. YILINDA Prof. Dr. NUSRET FİŞEK’E SESLENİŞ…

Dostlar,

Adana İl Halk Sağlık Müdürlüğü’nde görevli genç bir Halk Sağlığı Uzmanı meslektaşımız olan Dr. Nureddin Özdener, değerbilirlik göstererek 4 yıl önce yazdığımız ve bizim de üyesi olduğumuz Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nin (HASUDER) sanal ortamlarında yayımlanan bir yazımızı, yeniden HASUDER üyeleri iletişim ortamında paylaşmış.

Bu yazımız, Türkiye’de çağdaş Halk Sağlığı / Toplum Hekimliği bilim alanının ve Sosyalleştirilmiş sağlık hizmetleri sunum modelinin kurucusu hocamız Prof. Dr. Nusret H. Fişek‘in 21. ölüm yıldönümü nedeniyle bizden istenmiş ve belirttiğimiz bağlamda yayımlanmıştı. Bu web sitemiz (BİLİMSEL AKILCILIĞIN ANA PUSULA OLDUĞU TIP ve AYDINLANMA SİTESİ) 1 Mayıs 2012’de hizmete girdiğinden, adı geçen makalemize sitemizde yer ver(e)memiştik.

Sevgili Nureddin aşağıdaki gibi bir seslenişle yazımızı paylaşmış sağolsun :

*****

Sevgili HASUDER üyeleri,

Bu gün, hiçbir gönderiye kayıtsız kalmayan, bazı paylaşımlara kendi yorumlarını da ekleyip BİLİMSEL AKILCILIĞIN ANA PUSULA OLDUĞU TIP ve AYDINLANMA SİTESİNDE  yer veren Prof. Dr. Ahmet Saltık hocamızda izlerin peşinden gideceğiz.

ÖLÜMÜNÜN 21. YILINDA Prof. Dr. NUSRET FİŞEK’E SESLENİŞ…

*****

Dr. Özdener’e özenli – duyarlı kişiliği için teşekkür ederek bu makalemizi paylaşmak istiyoruz.
3 gün önce 3 Kasım 2015 günü de Nusret hocamızın 25. ölüm yıldönümünde kendisini anmıştık. Anma programını, çağrı iletisini web stemizde 3 Kasım öncesinde ve o gün sizlerle paylaşmıştık..

Cenazesinde_fotosunu_tasiyor_AHMET_SALTIK_3Kasım1990

Nusret hocanın cenazesinde fotoğrafını taşıyoruz.. (ölümü : 3 Kasım 1990)
*****

ÖLÜMÜNÜN 21. YILINDA
Prof. Dr. NUSRET FİŞEK’E SESLENİŞ…

Dr. Ahmet SALTIK
21 yıl önce bir 3 Kasım 1990 günü, tüm Türk yurttaşlarının “eşit ve nitelikli sağlık hizmeti hakkı” için savaşan bir yiğit yürek durdu. Bu kişi, kamuoyunun ortalama bir futbolcu kadar bile tanımadığı açık olan Prof. Dr. H. Nusret Fişek idi. 1914 doğumlu, İstanbul Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitiren (1938), 2. Büyük Paylaşım Savaşı’nın zor yıllarında Harvard Tıp Fakültesi’nde doktora yapan, son derece parlak bir beyindi. 1986’da ABD’ye gideceğimde kendisine telefonla danışmak istemiş ve şu yanıtı almıştım :

“Yahu Ahmet ben Amerika’yı bilmem ki..”
Hocam nasıl olur, siz orada doktora yaptınız?..” biçimimdeki itirazıma ise,
“.. yahu laboratuvardan dışarı çıkmadım ki..” yanıtını vermişti.
3 Kasım 1990 günü prostat kanserine yenik düşerken, Hacettepe Hastanesi’nde ağzından dökülen son sözler, her zamanki gibi çok düşündürücü ve öğreticiydi :
” Türkiye’de sosyal tıbbı yaşatınız..”
Neydi Nusret Hoca’nın sosyal tıptan muradı?
Bilindiği gibi ‘sosyal’ sözcüğü Fransızca’dan dilimize geçmiştir. Osmanlıca’da ‘içtimai’ sözcüğünün karşılığıdır. Bunu da açarsak, ‘ halktan yana, halk yararına, halka ait olan..’ anlamlarına geliyor. Demek oluyor ki, Prof. Fişek, ülkemizde sağlık hizmetlerinin düzenlenmesi ve sunum biçiminin birilerinin (sermayenin!) yararı yerine, halk yığınlarının, halkın çoğunluğunun yararına gelişmesini istiyordu. Tüm yaşamı bu uğurda geçmişti gerçekte. Tersinden söylemek gerekirse, ülkemizde sağlık hizmetlerinin çok doğal olarak halkımızın çoğunluğunun yararına olmak yerine, bir bölümünün çıkarına hizmet edecek biçimde dönüşmesi tehlikesine işaret ediyordu.

27 Mayıs 1960’ta demokratik meşruluğunu yitirmiş bir siyasal iktidarı indiren Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli Birlik Komitesi eliyle temel bir siyasal tercihte bulunmuştu :
Herkesin eşit sağlık hizmeti alması ve giderlerinin de temelde bütçeden karşılanması..

Bu siyasal seçimle uyumlu olarak, 1961 Anayasası’nın 49. maddesinde sağlık; tüm yurttaşlara bir hak, devlete ise doğallıkla bir görev olarak tanımlanıyordu. Kurucu iktidar, bu istencine koşut olarak, politikasını yaşama geçirmek üzere Prof. Fişek’i Sağlık Bakanlığı’na atamak istedi fakat O, Müsteşarlıkta daha yararlı olabileceğini savıyla, bir teknokrat olarak, Anayasa’nın
49. maddesinin muradını gerçekleştirmek üzere 224 sayılı yasayı hazırladı.

Bu yasa, “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi” adını taşımakta idi ve ilke olarak tüm yurttaşlara hiçbir ayrım yapmaksızın eşit ve nitelikli sağlık hizmeti sunmayı hedefliyordu. Finansman ise olanaklar ölçüsünde bütçeden karşılanacak, zorunlu durumlarda katkı istenebilecekti. Fişek’e göre, bir hükümetin halkının sağlığına verdiği değerin en şaşmaz göstergesi, bütçesinden ayırdığı pay idi. Nitekim o yıl, Cumhuriyet tarihinin en büyük oranlı1 Sağlık Bakanlığı bütçesi oluştu : % 5.27!
Köy Enstitüleri‘ne karşı çıkarak günümüz karanlığının en önemli mimarlarından olan yobaz çevre-, sosyalleştirme kavramına “takarak”, bunun sosyalizm ve giderek ülkeye komünizm getireceğini seslendirmeye başladılar. Çünkü bu sistemde, halkın sırtından, onların sağlık / hastalık gibi en çaresiz ve zayıf oldukları dönemde, sömürerek para kazanma yolları sınırlandırılıyordu. Hekimler ya kamuda tam gün ya da tümü ile serbest çalışacaklardı.
Kamu sağlık kurumlarını özel çalışmalarına ve kazançlarına alet edemeyeceklerdi.
Sağlık Ocakları‘ndan hastanelere yollananlar ücretsiz sağlık hizmeti alacaklardı.
Karşı kampanya pek yamandı.. Ülkenin en uzak köşelerinde doktor yüzü görmeyen halk,
parasız sağlık hizmeti almaya yeni başlamıştı ki, 1965 seçimleriyle S. Demirel Başbakan oldu. Fişek Hoca’yı görevden aldı, Hoca Danıştay kararı ile geri döndü. Bu kez 657 sayılı yasa ile Tam Gün Çalışma ilkesi Demirel hükümetince delindi. Günümüz kuşaklarına açıkça diyebiliriz ki; insanlarımızın eşit, nitelikli ve bedeli temelde bütçeden karşılanan bir sağlık hizmetine ulaşmasını, bu kez Cumhurbaşkanı S. Demirel engellemiştir.
Demirel’in, bol bol özel sağlık kurumları açılışı yapışının tarihsel artalanında bu davranışları yatmaktadır. Hemen belirtmeliyiz ki, 1961’de kabul edilen Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası’nın hemen tüm ilkeleri, tam 17 yıl sonra Alma-Ata Konferansı‘nda
tüm dünyaca bir Bildirge ile benimsenmiştir. Dünyamızın kriz boyutlarında tırmanan sağlık sorunlarına çözüm üretme amacıyla DSÖ öncülüğünde düzenlenen bu uluslararası toplantıya katılan 134 ülke ve uluslararası 67 uzman kuruluş, bizim bu yasamızın ilkelerini benimsemiştir.

Türk halkı, Nusret Hoca gibi seçkin bir beyine ve yurtsever bir bilim insanına sahip olduğu için ne denli övünse azdır.

Sevgili Hocam 1982’de, Doğramacı’nın YÖK Yasası uyarınca 67 yaşında emekli edildiğinde, Türk Hekimlerinin yasal meslek örgütü olan Türk Tabipleri Birliği’nin başkanlığı görevini seçilerek üstlendi. Bu görevi, yaşamının en onurlu görevi saydı. Oysa DSÖ’ye danışmanlık yapmış, kimi ülkelerin ulusal sağlık planlarına imza koymuş, Sosyalleştirme Yasası (224 sayılı yasa) dışında Sağlık Eğitim Enstitüleri (555 sayılı yasa) ve Nüfus Planlaması (1965’te 557 sayılı yasa, 1983’te 2827 sayılı yasa) gibi 3 önemli yasanın daha mimarı olmuş seçkin bir kişiydi. 1967-1982 arasında 15 yıl yönettiği Hacettepe Toplum Hekimliği Bölümü‘nde
-ki Doğramacı 1982’de kapattı!- binlerce çağdaş kafalı hekim yetiştirmiş, Dünya Sağlık Örgütü’ne projeler yapmış, Uluslararası Sağlık İnsangücü Yetiştirme ve Araştırmr Merkezi olmuştu. Sosyalleştirme Yasası’nın nasıl dünyaya örnek biçimde uygulanabileceğinin
hayranlık uyandıran örneklerini vermişti yıllarca Etimesgut ve Çubuk’ta.
Ne yazık ki; irticanın, gericilik ve yobazlığın ülkede tırmanması, Yüce Atatürk’ün aydınlık yolundan giderek sapılması karşısında, Cumhuriyet’i ve Türk Devrimi’ni, aydınlanma ve çağdaşlaşmayı savunmak günü de gelmişti Hoca’nın ileri yaşında. Kalpaksız bir kuvvay-ı milliyeci olan Prof. Fişek, kalpağını başına geçirdi ve 50 yurtsever aydın Atatürkçü Düşünce Derneği‘ni kurdular (19.5.1989). Nusret Hoca Kurucular listesinde, bilge insan Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun ardından 2. sıradaydı. Bu Dernek, ne yazık ki, onu doğuran koşulların daha da koyulaşması yüzünden çığ gibi büyüyerek günümüzde yüz bini aşkın üyesi ve 450’yi aşkın şubesiyle ülkemizin en büyük demokratik kitle örgütlerinden biri oldu.

Ne acı ki, –bereket Nusret Hoca bugünleri görmedi– Atatürkçüler alçakça, birer birer vurularak Anadolu insanımızın acılı aydınlanma kavgası karartılmak istendi. Son şehidimiz, ADD Genel Başkan Yard. Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı idi. Günümüzde ise bir dizi “tertip dava” ile yurtsever aydınlar, gazeteciler, Ordu’muzun komutanları, sizin öğrencileriniz parlak akademisyen – rektör tıp hocaları… yıllardır tutuklu. Katiller ve maşaları, tertipçiler bilmiyorlar ki, yeryüzünde Aydınlanmayı durduracak bir yol, güç daha keşfedilmemiştir. Olsa olsa bir süre geciktirebilirler. Tarihin şaşmaz akışında herkes yerini alacak, çağdaşlık düşmanları,
insana kıyan caniler lanetleneceklerdir.

İşte böyle sevgili Hocam..
Siz Hak’ka yürüdükten sonra sosyal tıptan giderek uzaklaştık.. Yalnız sağlık haklarında değil, pek çok alanda geriledik. Toplumsal eşitsizlikler derinleşti. Atatürk devrim ve ilkelerinden uzaklaştıkça da Cumhuriyet sarpa sarıyor. İrtica, bölücülük, siyasal dincilik, köşe dönücülük yeni egemen değerler. Yurt sevgisi ve çalışkanlık tu kaka. Tam bağımsızlık hak getire.. Uluslararası Tahkimi Anayasa’yı değiştirerek kabul ettiler. Ülkeyi yeniden kapitülasyon batağına soktular. Dünya Bankası’ndan yüz milyonlarca $ borç alarak sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi için projeler uyguladılar. Halkımız giderek yoksullaştırıldı. Bütçede para yok diyorlar fakat bir yandan da özel sağlık kuruluşlarını düşük faizli, uzun erimli -hibe- kredilerle destekliyorlar.

Kamu sağlık kuruluşlarını iki yanlı çökertiyorlar. O çok sevdiğiniz Ulusumuzun yoksul insanları artık hastanelerde rehin kalmıyorlar, ama imzalatılan borç senetlerini ödeyemeyince, aile boyu hapse atılıyorlar! Sağlık hizmeti alamadıkları için özlerine kıyıyor (intihar ediyor), rahat ölüm (ötenazi hakkı) istiyorlar. Bir “özelleştirme histerisi’dir gidiyor.

Atatürk‘ün

“.. ayrıcalıksız sınıfsız kaynaşmış bir kitle olacağız..” sözünü asla duymak istemiyorlar.
Bunu söyleyince siz Atatürk’ü kendine alet eden ‘solcu’ oluyorsunuz. Dahasını söyleyelim,
şu söz de Büyük Kurtarıcının :

“Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi, halkının sağlığı ve sağlamlığıdır..”
Böylece, içeriği boşaltılmış bir sözde Atatürkçülük ile aslında Mustafa Kemal Paşa’ya en büyük ihaneti yapıyorlar. Oysa siz, 2 Nisan 1981’de, Cumhuriyet Gazetesi’nde yazdığınız bir makalede,
“Atatürk’ün Sağlık Politikası” başlığı altında, O’nun sağlık politikasının devletçi olduğunu vurguluyordunuz. Halkçılık ve Devletçilik, dinozorların marjinal değerleri artık günümüzde. Oysa dünyadan haberleri yok; ABD sağlık hizmetlerini belli ölçüde giderek sosyalleştiriyor! Daha çok kamu harcaması ile sağlık hizmetlerine sahip çıkarak eşitsizlikleri azaltma peşinde. Obama, Nissan 2010’da, sağlık güvencesi olmayan 50 milyon nüfusun 30 milyonuna bu güvenceyi sağladı. Bize “devleti küçültün” diyenler, kendi içlerinde tersini yapıyorlar.
AB ve OECD ülkeleri sağlık giderlerinin 2/3 – 3/4 payını kamu kaynaklarından karşılarken, ülkemizi kötü yönetenler, kendi aydınlarımızın yurtsever çığlıklarına kulak tıkamış durumdalar..
Bir devlet ki halkına sağlık hizmeti vermez,
Bir devlet ki halkına eğitim hizmeti vermez,
Bir devlet ki bölgelerarası uçurumları gidermez,
Bir devlet ki utanç verici gelir dağılımını düzeltmez…
Bilmiyorlar ki, o devlette şeriat da ayaklanır, gericilik de azar, bölücülük de şahlanır. Giderek iç ayaklanma da olur, bölünme hatta parçalanma bile olabilir ne acıdır ki..
Bilmiyorlar ki; 17. Türk Devleti’nin göksel (ilahi) bir bağışıklığı yok..
Var diyen, daha önceki 16 Türk Devleti’ne neler olduğunu açıklamalıdır!
İşte böyle Saygıdeğer Hocam..
İşin çok ilginç bir yanı da, Cumhuriyet’imizi koruma – kollama görevini kendine temel özgörev olarak alan gözbebeğimiz Ordumuz da bu sosyal ve ekonomik politikalara -daha doğrusu yağma ve talan düzenine-, ülkeyi yıkıma ve batağa götüren sorumsuz uygulamalara pek ses çıkarmıyor. Bu durumda, içten içe çökertilen Cumhuriyet “salt askersel önlemlerle” nasıl korunacak?
Bu kaygılarımızı dile getirince de; darbe çığırtkanı oluyoruz.. Demokratlıktan çıkıyoruz, işleri askere havale ediyoruz.. Kim ne derse desin, ben bu konuyu MGK’nın da, komutanlarımızın da bilgi ve ilgilerine özellikle ve duyarlıkla sunuyorum. Devrimin önderinin, “..ekonomik bağımsızlık olmadan siyasal bağımsızlık olmaz..” sözünü anımsatıyorum..
Sevgili Hocam,
40 yıl önce 1971’de Hacettepe Tıp’ta öğrenciniz olduğumda, ders notlarınızda
şöyle özde haykırıyordunuz:
Tarih, er ya da geç halkların hakkını aldığının öyküsüdür.
Dolayısıyla bu hakları engellemek yerine yanında yer almak,
doğal tarihsel aşamaların daha sağlıklı geçirilmelerine katkı vermek olur..
12 Mart 1971’de bir şey olmadı! Ama 12 Eylül’cüler (1980) size bu sözlerin hesabını mahkemelerde sordular. Ak saçlı bilge kafanızın içindeki cevheri anlamak yerine yargılamayı seçtiler. Oysa asıl yargıç ve hüküm sahibi halk ve tarihtir. Tarihsel gidişse, kesin ve zorunlu olarak aydınlanmadan, sosyal eşitlikten, toplumsal barış ve adaletten yanadır. Yaşamın diyalektiği böyle.12 Eylül 1980 darbecileri, 27 Mayıs Devrimcilerinin güzelim 1961 Anayasası’nı kaldırdılar, KüreselleşTİRmenin 1982 Anayasası‘nı yaptılar. 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi yasasının temel dayanağı olan 49. maddeyi başkalaştırarak
yeni 56. maddeyi getirdiler. Sağlıkta özel sektörden söz ettiler, Sağlık Bakanlığı’na sağlık hizmetlerini verme değil, düzenleme ve denetleme görevi verdiler.1990’ların başında, DB ve IMF baskısıyla sözde “Sağlık Reformları” süreci başlattılar.
2000’ler başında ise, 3 Kasım 2002 seçimiyle hükümet olan AKP, aynı 2’linin dayatması ile 2003 Haziran’ında “Sağlıkta Dönüşüm” programı başlattılar. Büyük bir kararlılık ve gözü karalıkla, hızla yol aldılar. Sizin öz evladınız ve adeta sanat yapıtınız “Sosyalleştirilmiş sağlık hizmetleri” hızla yıkıma uğratıldı. Tarihler 15 Aralık 2010’u gösterirken, ülkemizde tüm
Sağlık Ocakları kapatıldı ki, oralar bizim kutsallaştırdığımız, adeta hizmet tapınağı bellediğimiz yuvalarımızdı. Sayıları 6200’ü bulmuştu, 40. yılında tarihe gömüldüler.
Tabelaları ters çevrildi ve öteki yüzlerine “Aile Sağlığı Merkezi” yazıldı.
Özelleştirme, piyasalaştırma, devleti küçültme, sosyal olan ne varsa un ufak etme.. KüreselleşTİRme kasırga gibi esiyordu. Devlet tüccar oldu, hastaneler işletme, yurttaşlar müşteri kılındılar. Sizin çok vurguladığınız bir ölçütünüz vardı :
Bir hükümetin halkının sağlığına verdiği değerin en şaşmaz göstergesi, bütçesinden ayırdığı paydır.. derdiniz 1970’lerde ve sonrasında.
Çünkü ulusal gelirden % 2,5 dolayında bir pay ayrılırdı sağlık giderleri için. Sizin Etimesgut deneyimlerinize dayalı hesaplamalarınız ise % 6,6 gibi bir pay gerektiriyordu. Bu oranın artırılmamasını çok doğallıkla, “temel engel; finansman darboğazı” olarak niteliyordunuz.
Günümüzde, Küresel sistemin DB ve IMF İkiz Kızkardeşleri, akıl almaz manevraları ile ülkemizde toplam sağlık giderlerini ulusal gelirin % 7,5’larına dek hızla tırmandırdılar.
Bu kez bu kaynak gerçekçi iktisadi araçlarla sağlanamıyor, bütçe açığı ve borçlanma getiriyor. 2011 bütçesi, 312 milyar TL (%10’u açık olmak üzere) ve 1/5’i, 62 milyar TL,
SGK açığının finansmanı için aktarılıyor.
Finansman darboğazı tersine döndü, harcamalar sürdürülemez boyut kazandı. Acı olan ise,
50 milyar Dolar’ı aşan 2011 toplam sağlık giderleri içinde sağaltım (tedavi) giderleri
roket hızıyla artar ve aslan payını alırken, yönetim destek ve koruyucu sağlık hizmetlerinin payı reel olarak azalıyor, yerlerde sürünüyor. Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer (bu yazının tarihine göre önceki), harcamaları artık karşılayamadıklarını, köklü tasarruf önlemleri alacaklarını açıklıyor.. Balayı dönemi bitiyor, halka popülist davranma dönemleri geride bırakılıyor. Kamu sağlık kurumlarının milyarlarca TL alacakları, Yüce Parlamento’da
Bütçe yasalarına eklenen bir madde ile siliniyor, bu kurumlar bilerek iflasa sürükleniyor,
tıp fakültesi hastanelerine Sağlık-Maliye Bakanlıkları el koyuyor.
Büyük Atatürk döneminin önemli yasalarından 1928 tarihli 1219 sayılı yasanın 1. maddesi (Hemşirelik yasasının da), TBMM açık iken, gece yarısı RG’nin yinelenen (mükerrer) sayısında yayınlanan (2 Kasım 2011) 663 sayılı Yasa Gücünde Kararname ile değiştirilerek yabancı hekim ve hemşire çalıştırma olanağı sağlandı. Sağlık Bakanlığı örgütlenmesi altüst edildi, kamusal yapı bitirildi..

Büyük başarılarla Merkez Konseyi Başkanlığı’nı yürüttüğünüz Türk Tabipleri Birliği‘nin görevleri arasından hekimlik meleğini kamu yararına yürütme işlevi çıkarıldı, TTB’nin dava ehliyeti düşürüldü. Disiplin yaptırımlarını da Bakanlık üstlendi, Anayasa’nın 135. maddesi açıkça çiğnenerek meslek örgütümüz adeta iğdişleştirildi. Bu YGK ile “Sağlıkta Dönüşüm” tamamlandı sayılabilir.

Daha hangilerini sayayım değerli hocam??
Sağlıkta serbest bölgeler, sağlık güvencesinin daraltılması fakat ek ödemelerin Deli Dumrul’u bile kıskandıracak ustalıkla artırılması, birkaç yıl içinde kamunun elindeki tüm hastanelerin işletmeleştirilerek sözde Kamu Hastane Birlikleri adı altında satılması, sağlık personelinin
iş güvencesiz, düşük ücretle, örgütsüz.. köleleştirilmesi.. Sağlık personeli ayakta.

Bu 663 sayılı darbe YGK‘si 2/3 Kasım 2011 gecesi RG’de yayınlanırken, 3 Kasım 2011 günü de biz evlatlarınız sizi anmak üzere toplanıyorduk. Konuşmacılar yoğunlukla bu YGK depremini işlediler.

Değerli Nusret Fişek hocam,
3 Kasım 1990 günü Hacettepe hastanesinde bizi terk ederken ağzınızdan dökülen son sözler;

“Türkiye’de Sosyal tıbbı koruyunuz…” olmuştu.

Beceremedik Sayın hocam, başaramadık, yenildik, kutsal emanetiniz Sosyalleştirilmiş sağlık hizmetleri sistemini koruyamadık. Yabanıl kapitalizm tüm gücüyle abandı, gücümüz yetmedi.
Ama bu yitirilen bir muharebedir. Savaş henüz bitmemiştir; halkımıza, öğrencilerimize, asistanlarımıza, yöneticilere, politikacılara, milletvekillerine.. olup bitenlerin içyüzünü, gerçekleri anlatmaya; araştırmalarla kanıta dayalı olarak irdelemeye devam edeceğiz.
Savaşımınız, azminiz, bize öğrettikleriniz, yapıtlarınız. saygın ve sevgin (aziz) anınız en güçlü ışığımızdır.

Nuret Fişek ile
Elbet bu karanlık, kasvetli dönem de geride bırakılacaktır.
Sizin ve Yüce Atatürk‘ün ilke ve devrimlerinin gerçek savunucusu olmaya devam edeceğiz ve mutlaka biz kazanacağız. Bize öğrettiğiniz her şey ve Türk halkının eşit sağlık hizmeti hakkı için, tüm yaşamınız boyunca verdiğiniz eşsiz uğraşı için sonsuz minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.

Gerçek Kuvvay-ı Milliyeci Tümgeneral Hayrullah Fişek’in kalpaksız kuvvay-ı milliyeci oğlu Prof. Dr. Nusret Fişek’i, ölümünün 21. yılında özlem ve saygıyla anıyoruz. Büyük Önder’in bize bıraktığı biricik kalıt olan ve sizin her fırsatta vurguladığınız üzere, us ve bilim tek yol göstericimiz olarak, caaanımız Türkiye Cumhuriyeti’miz -epey hırpalanmış da olsa-
bizi mutlaka ama mutlaka utkuya ulaştıracaktır.
Bize, siz öğrettiğiniz bu yalın tarihsel diyalektik gerçekliği 40 yıl önce!
Tarih, er ya da geç halkların hakkını aldığının öyküsüdür.
Dolayısıyla bu hakları engellemek yerine yanında yer almak,
doğal tarihsel aşamaların daha sağlıklı geçirilmelerine katkı vermek olur..
25 Kasım 2011, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
1971 Hacettepe Tıp Öğrenciniz
1978 Hacettepe Tıp Asistanınız
2004-2006, Kurucusu olduğunuz ADD’nin Genel Başkan Yardımcısı
AÜTF Halk Sağlığı AbD Öğr. Üyesi (2011- ….)
1) 1946’da sıtma epidemisi gerekçesiyle % 6’lara varan olağanüstü bütçe payı dışında..
2) 1978-2000 arasında 22 yılda “2000 Yılında Herkese Sağlık” hedefine Dünya Bankası ve IMF’nin engelleyici küreselleşTİRme politikaları, sözde yeni dünya düzeni masalları yüzünden erişemeyen insanlık; 21. yy’da benzer hedefleri yeniden önüne koydu.. Örn.
“2010 yılına dek herkes kapsamlı temel sağlık hizmetine erişecektir..” Oysa Prof. Fişek’in
40 yıl önce çıkardığı 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin sosyalleştirilmesi yasasının temel amacı da buydu.

— —-

Türkiye 4. Nüfusbilim Konferansı

Dostlar,

Türkiye 4. Nüfusbilim Konferansı, 2015

Ana tema :

“Yarım asırlık demografik araştırma deneyimi ile Türkiye’de nüfus politikalarının dünü, bugünü ve yarını”

olarak belirlenmiş olan Türkiye Nüfusbilim Konferansı, 2015, ilki 1968 yılında (Türkiye Nüfusbilim Konferansı), ikincisi 1975 yılında (Türkiye İkinci Nüfusbilim Konferansı) ve üçüncüsü de 1997 yılında (Üçüncü Ulusal Nüfusbilim Konferansı) gerçekleştirilen konferans serisinin dördüncüsü olarak 5-6 Kasım 2015 tarihlerinde Hacettepe Üniversitesi Sıhhiye Yerleşkesi’ndeki Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecektir.

Türkiye’nin en güncel ve can yakıcı sorunlarının başında gereksiz – yersiz – akıl dışı
çok hızlı ve hatta yıkıcı NÜFUS ARTIŞIDIR!

Geçtiğimiz yıl (2014) Türkiye’nin nüfusu 1 030 000 kişi artmıştır ve % 1,34 (binde 13,4) düzeyinde bir nüfus artış hızına karşılıktır. AB ortalamasının 4 katından daha büyüktür.

Ulusal gelirde büyüme geçtiğimiz yıl % 2,9 olmuştur. Bunun yarısı hızlı nüfus artışı ile yutulmuştur. Geriye kalan yaklaşık % 1,5 büyüme hızı ile gelişmiş ülkelerle aradaki farkı kapatmak olanak dışıdır. Hele 2023’te ilk 10 ekonomi içine girmek matematiksel olarak
kesin biçimde olanaksızlaşmıştır. Hatta G20’den düşme riski ciddidir.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü‘nün kuruluşunu ve ilk Müdürlüğünü
Prof. Dr. Nusret H. FİŞEK yapmıştır. Prof. Fişek, o sırada, İstanbul Tıp Fakültesinden
sınıf arkadaşı Prof. İhsan Doğramacı‘nın rektörü olduğu Hacettepe Üniversitesi’nin
rektör yardımcısısıdır.

Prof. Fişek, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesindeki görevinden ayrılarak yaklaşık 5 yıl
Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı yaptıktan sonra 1965’te 3. yılındaki Hacettepe Tıp Fakültesine atanmış ve Türkiye’de çağdaş anlamda HALK SAĞLIĞI  – TOPLUM HEKİMLİĞİ BÖLÜMÜNÜ kurmuştur. Biz de Hacettepe Tıp Fakültesinde Prof. Fişek’in öğrencisi ve
daha sonra TOPLUM HEKİMLİĞİ BÖLÜMÜ’nde asistanı olma onurunu yaşadık.
Bunu sıklıkla yazarak site okurlarımızı bıktırmak istemeyiz ama bizim için coşku vericidir.
Toplum Hekimliği Bölümü’nde tıpta uzmanlık eğitimimiz sürerken, adı geçen Enstitü’de
eş zamanlı olarak master yapma dileğimizi, “temel demografi bilgin yeterli değil..” diyerek
geri çevirmişti. (Merhumu, bu olumsuz yanıtı nedeniyle hala eleştirmek isteriz..) Bu sitede, başta Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘ın olmak üzere çok sayıda demografik irdelemeye
yer verilmiştir. Bizim Ankara Üniv. Tıp Fak. Dönem 2’de işlediğimiz

DÜNYADA ve TÜRKİYE’de NÜFUS SORUNLARI ve POLİTİKALARI

konulu dersin yansılarına da sitemizde yer verdik.. Erişkelerden çağrılarak incelenmesi dileğimizdir.

Nufus_sorunlari_ ve_ politikalari

http://ahmetsaltik.net/2014/11/30/hizli-nufus-artisi-sorunu-the-chaos-of-huge-population-growth/
(HIZLI NÜFUS ARTIŞI SORUNU / The CHAOS of HUGE POPULATION GROWTH)

*****

Nusret hoca, Mezuniyet Sonrası Eğitimi Fakültesi’nin dekanlığını da üstlenmişti.
Bu fakültede lisansüstü eğitim veriliyordu (yüksek lisans/ master ve doktora).
Günümüzde Sağlık Bilimleri Enstitüleri bu görevi üstlenmektedir.

Prof. Fişek, eldeki sağık verilerinin çok yeteriz olması karşısında Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü‘nde TÜRKİYE NÜFUS ve SAĞLIK ARAŞTIRMALARINI (TNSA) başlattı. İlk çalışma 1968’de yapıldı ve her 5 yılda bir kararlılıkla, sebatla sürdürüldü.
Sonki 2013’te 10. kez tamamlandı ve yayımlandı (TNSA 2013). 5 yıllık dönemler için
nüfus ve sağlık politikalarının belirlenmesinde çok önemli katkılar sağladı bu veriler.
Nusret hoca, 1965’te, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı iken ülkemizin devrim niteliğinde ilk
Nüfus Planlaması Yasasını (557 sayılı yasa) çıkaran kişidir. Hacettepe Tıp Fak. Toplum Hekimliği Bölümü Başkanı iken de 1983’te yine devrim niteliğinde yeniliklerle bu yasanın 2827 sayılı yasa ile yenilenmesini sağlamıştır. (10 haftaya dek gebeliklerin istemli düşükle sonlandırılması hakkı başta olmak üzere!).

İlginçtir, dün, 3 Kasım 2015 günü Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Prof. Nusret Fişek’in ölümünün 101. yılıydı ve biz Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde O’nu ama etkinliklerine katıldık. Duyuruyu kapsamlı olarak web sitemize koymuştuk.
(http://ahmetsaltik.net/2015/11/02/prof-dr-nusret-h-fisek-25-anma-yili/)

5-6 Kasım 2015 günlerinde söz konusu Enstitü, Türkiye 4. Nüfusbilim (Demografi) Konferansı düzenliyor.. Bu geleneği yaratanlar ve sürdürenlere şükran doluyuz.
Konferansa ilgi yeterli olsun ve R.T. Erdoğan’ın – AKP iktidarının akıl dışı nüfus artışı zorlamalarının bilimsel olarak geçersizliği – yerindesizliği – yanlışlığı kanıtlansın dileriz.
Türkiye bu stratejik yanlıştan hızla dönsün, nüfus artışını frenlesin ve içinde bulunduğu DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİNİ kaçırmadan hakkıyla değerlendirsin.
Yani eldeki nüfusun niceliğine (sayısına) değil niteliğine öncelik versin..
Sağlık ve Eğitim en başta!  21. yy’da Türkiye’yi kalabalık ve niteliksiz bir nüfus değil; sağlıklı ve iyi eğitilmiş bir nüfus taşıyabilir..

HER AİLEYE 1 ÇOCUK, BAŞKA YOLU YOK!

Konferansın kapsamlı duyuru ve programına aşağıdaki erişkeden ulaşılabilir :

Nufusbilim_Konferansi4_Kasim2015

Son olarak Anayasanın 41. maddesini aşağıya alıyoruz… İktidarlar, AİLE PLANLAMASI HİZMETİ VERMEK ZORUNDADIR.. bu Anayasa hükmüne göre..
Dünya görüşünüz farklı olsa da.. Anayasal yükümlülük bunu gerektiriyor.

1982 Anayasası   : 
I. Ailenin korunması
MADDE 41 (Değişik: 3.10.2001-4709/17 md.) : “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.

Devlet, ailenin erinç (huzur) ve gönenci (refahı) ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve   aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli önlemleri alır, örgütü kurar.

Peki; >250 AÇS-AP Dispanseri neden büyük ölçüde hizmet dışı??! ASM’ler Aile Planlaması hizmeti için yeterli değil ki! Toplum AP hizmetini nereden alacak? Siyasal iktidar nüfus artışından yana ise bu hizmeti vermeme = Anayasayı çiğneme hakkına sahip mi?
Bedeli gene alt katmanlar ödüyor ne acı ki..

12 yıl önce Trakya Ünversitesi Tıp Fakütesi’nde verdiğimiz Nusret Fişek dersinin yansılarını görmek için lütfen tıklar mısınız??

Nusret_Fisek_03.11.03

Sevgi ve saygı ile.
04 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TNSA 2013 Verileri “3 çocuk” söyleminin etkisini ortaya koyuyor.. ve çağrışımlarımız..


TNSA 2013 Verileri 

“3 çocuk” söyleminin etkisini ortaya koyuyor

_nufus-insan

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsünün 1968 yılından bu yana 5 yılda bir yaptığı Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’na (TNSA-2013) göre
Türkiye hala genç nüfusa sahip.

Ankra Tabip Odası Hekim Postası

Ocak 2015, sayı 65

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nce (AS: 2009’dan bu yana son birkaç yıldır sürüyordu bu son çalışma..) yürütülen araştırma için 11794 hane halkı ve doğurgan yaşlardaki 9746 kadınla görüşme yapıldı. TNSA-2013 sonuçlarına göre nüfusunun yarısı
30 yaşın altında olan Türkiye
hala genç nüfusa sahip.

Nüfusun %26’sı 15 yaş altındayken, yaşı 65+ nüfus ise %8 düzeyinde. Araştırma sonuçlarını değerlendiren Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. Ahmet Sinan Türkyılmaz,

“Sonuçlara göre evet nüfusumuz yaşlanıyor ama henüz yaşlı nüfus diye nitelenecek sınıflamaya girmiyoruz. Avrupa’nın deneyimlediği yaşlı nüfus, geriye dönülmez düşük doğurganlıkları şu an deneyimlemiyoruz ama bunları deneyimlememek için de politikaları buna göre belirlemekte fayda var. Çok yüksek doğurganlık da en az yaşlı nüfus kadar problemlere yol açabilir.” açıklamasını yaptı.

Son araştırmada azalmaya devam eden hane halkı büyüklüğü kentte 3.6,
kırda ise 3.9 olarak belirlendi. Hanelerin %9’u ise tek kişilik
(AS: Toplam yaklaşık 20 milyon hane var.. 1,8 milyon hanede tek kişi yaşıyor..)

İstenilen çocuk sayısı artıyor

Doğurganlık oranının düşmesi beklenirken bir durağanlaşmayla karşılaşıldığını belirten Türkyılmaz, “En az 3 çocuk” söyleminin bunda payı olabileceğini sözlerine ekledi.

“Çocuğun olmadığı döneme dönseydin kaç çocuk isterdin?”
türünden niyet sorularına aldıkları yanıtların söylemin olası etkisini ortaya koyduğunu belirten Türkyılmaz, 2008’de 2.5 olan istenen çocuk sayısının TNSA 2013 araştırmasında
2.9’a yükseldiğini belirtti.

Türkyılmaz, nüfusta bir durağanlaşma veya geriye düşüş olup olmadığı ve söylemlerin etkisinden net söz edebilmek için 5 yıl sonraki araştırmayı beklemek gerektiğini
sözlerine ekledi.
(AS: Gerek yok 5 yıl beklemeye.. 2013 yılı NAH %o 13.7 iken 2014 için bu rakam %o13.4.. Halkımız sağduyusuyla akıl ve bilim dışı kışkırtmalara gelmiyor, tuzağa düşmüyor sağ olsun.. Frene basmış durumda.. Gene de bu rakam AB ortalamasının 3,5 katı… Hala 1 milyonu aşan yıllık nüfus artışı muazzam bir rakam, gereksiz, yersiz ve kaldırılamayacak ölçüde ağır yük!
Her aileye 1 çocuk.. Başka yolu yok.. Dünyayı tükettik… Nüfusu azaltmak zorundayız..)

Gebeliği önleyici yöntem kullanım düzeyi sabitlendi

Doğurganlığı etkileyen etmenlerden olan ilk evlenme yaşı ve gebeliği önleyici yöntem kullanım oranlarında da 2013 araştırmasında büyük değişiklikler görülmedi. Evli ve doğurgan çağdaki kadınların % 74’ünün gebeliği önleyici yöntem kullandığını
ortaya çıkaran araştırmaya göre en yaygın kullanılan modern yöntem %17 ile rahim içi araç (AS: spiral, RIA-IUD), en yaygın kullanılan geleneksel yöntem ise %26 ile geri çekme
(AS: coitus interruptus) olarak tespit edildi. Araştırma %9’a ulaşan tüplerin bağlanması
(AS: kadınlarda Tüp ligasyonu) ve %16’ya ulaşan kondom (AS: kaput, kılıf, prezerfatif) kullanımında da artış olduğunu gösterdi. (AS: Kadın kondomu yok gibi..Erkeklerde cerrahi sterilizasyon – kısırlaştırma Vazektomi de..)

Hem hastanede doğumlar, hem sezaryen arttı

Doğum öncesi bakım, doğumun yapıldığı yer ile doğum öncesi ve sonrası bakımda iyileşmeleri gösteren araştırma sonuçlarına göre her 100 doğumdan 97’si artık bir sağlık kuruluşunda ya da sağlık personeli yardımıyla yapılıyor.
(AS: Kalan %3 önemli bir oran çünkü 1,4 milyon yıllık doğum içinde % 3 yaklaşık 42 bin doğum demektir.42 bin doğum, sağlık kuruluşu dışında -sağlık personeli yardımı olmadan gerçekleşmektedir!)

Araştırma sonuçlarına göre son 20 yıl içinde nüfusa kayıtlı olmayan 5 yaş altı çocukların oranı %26’dan %1’e geriledi.

(AS: Yaşamın ilk 4 yılı, 5 yaş altındaki nüfus 2013 verileriyle 6.206.415 kişidir. Bu rakamın %1’i 62 bin çocuk demektir. Oranların küçük görünmesi yanıltıcı olmamalıdır çünkü 80 milyona yakın muazzam bir nüfus büyüklüğünden söz ediliyor.. 62 bini aşkın çocuk, 5 yaşına varana dek kayıt dışıdır.. Bu çok ciddi bir sorundur. Çocuk kaçaklığı, organ ticareti, cinsel istismar, bulaşıcı hastalıklar, okul öncesi eğitim, bağışıklama ve öbür sağlık hizmetlerine erişememe vb.. Ekonominin kayıt dışı oranının ulusal gelirin % 26’sını aştığını bu sabah NTV’de Maliye Bakanı Mr. Mehmet Simsek  açıkladı!)

Beş yıl önceki araştırmaya göre %11’lik bir artışla sezaryenle doğumlar %48’e ulaştı.
2008 araştırmasında %40’larda olan ilk 6 ayda yalnızca anne sütüyle emzirme davranışı
son araştırma sonuçlarına göre %31’e düştü. Türkyılmaz, bu düşüşte sezaryenle doğumlarının artmasının payı olabileceğini belirtti. (AS: Ya serbest bırakılan örtük mama reklamları??)

================================================

Dostlar,

Önemli bir değerlendirme yukarıdaki yazı..

Ankara Tabip Odası‘nın (ATO) aylık yayın organlarından HEKİM POSTASI‘nın
Ocak 2015 (65. sayı) sayısında yayımlandı.

Bu konular (Demografi – Nüfus Bilim Politikaları…) ilgi duyduğumuz bir konu..
Tıbbiyeye başladığımızda, Hacettepe’de, 1971’de, Hocamız Prof. Dr. Nusret H. Fişek Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü‘nü kurmuştu ve Müdürü idi.
İlk TNSA çalışması (farklı adlarla..) 1968’de yapılmıştı ve verileri derslerde bize aktarılırdı. Sürece nerdeyse 40 yıldır tanığız.. 9.’su 2013 TNSA Raporudur.. 50 yıla koşan kurumlaşmış bir yapı ve gelenek Türkiye adına sevinç veriyor..

Emek verenlere, başta Türkiye’ye çağcıl (modern) Halk Sağlığı hizmetlerini getiren ve kurumlaştıran Prof. Nusret Fişek‘e şükranla..

Türkiye ve Dünya çooooooooooooooooooook kalabalık..
Dünya kaynaklarının kaldıramayacağı ölçüde..
Nüfusu azaltmak zorundayız..

  • HER AİLEYE 1 ÇOCUK!
    Başka yolu yok…

Sevgi ve saygıyla.
30.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Ölüm duyurusu : Prof. Dr. Leziz Onaran…

ÖLÜM DUYURUSU

Cumhuriyet Türkiyesinin yetiştirdiği örnek bilim insanı, uluslararası saygınlığı olan hekim, nükleer silahsızlanma, barış, insan ve kadın hakları savunucusu ve simge önderi

Prof. Dr. Leziz Onaran’ı

yitirdik.

Kaybımız ve acımız büyüktür.
Anısı ve mücadelesi, bütün toplumculara ışık tutmaya ve güç vermeye
devam edecektir.

Türk Tabipleri Birliği Ankara Tabip Odası
Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED)

Hocamızın Cenazesi 6 Aralık 2013 Cuma sabahı Yüksek İhtisas Hastanesindeki törenin ertesinde Kocatepe Camisinde öğle namazı sonrası kılınacak
cenaze namazının ardından Cebeci Mezarlığı‘nda toprağa verilecektir.

===========================

Dostlar,

Rahmetli Prof. Dr. Leziz Onaran

Leziz_Onaran

ve yine kısa süre önce yitirdiğimiz (24.5.2013)
saygıdeğer eşleri Op. Dr. Mustafa Şerif Onaran,
ülkemizin ve mesleğimizin övünç duyduğu kişiliklerdi..
(http://ahmetsaltik.net/2013/05/28/dr-mustafa-serif-onaranin-ardindan/, 28.5.13)

Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2013-05-23 07:54:15Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com

Türkiye’ye, Cumhuriyet’e, Atatürk’e, insanımıza aşıktılar..

Çoook nitelikli hekimlerdi ve çoook sayıda uzman hekim yetiştirmişlerdi..
NÜSED üyesi ve bir dönem 2. Başkanı olarak (2 yıl) kendilerinin genel başkanlığında birlikte çalışma olanağı bulmuştuk.
Prof. Dr. Nusret H. FİŞEK’in öncülüğünü yaptığı bu Derneğe var güçleriyle
katkıda bulundular.. NÜSED’e
(Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği)
kurucu ve yönetici olarak uzun yıllar emek verdiler..
Çayyolu’ndaki evlerinde, inanılmaz konukseverlikleriyle
Dernek genel kurulu toplantılarımızı yapardık..
Onlar; Aydınlık Türkiye Cumhuriyeti’nin – Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimlerinin ürünü devrimci aydınlardı – öncülerdi..
Kendilerini yetiştiren ülkeye – halka görevlerİni eksiksiz yerine getirdiler.

Saygın ve sevgin anılarını saygı ile, eğilerek selamlıyoruz.
Bıraktıkları yerden daha ileriye uğraş ve savaşımı (mücadeleyi) taşımak
vefa borcumuzdur.

Leziz_ve_Mustafa_Serif_Onaran

Sevgi ve saygı ile.
5.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

TIP BİLİMİNDE ÖNEMLİ BİR İLK


Dostlar
,

Dünyanın en saygın bilimdergilerinden olan NATURE‘da yaymlanan bir makaleden özeti geçen hafta sonu Cumhuriyet Bilim Teknik’te okuduk. Aşağıda paylaşıyoruz.

Geleceğin tıbbı daha şimdiden moleküler temelli olmaya başladı. İnsan kalıtım materyaline hücre içi düzeyde müdahale, bir tür genetik sağaltım (gen terapisi,
genetik tedavi) ya da genetik cerrahi sayılabilir.

Elde artık cerrahın neşteri yok.. İşlemler mikroskop atında mikro düzeyde yapılmkta.
Tıbbiyenin daha 1. sınıfında Hacettepe Tıpta, rahmetli Prof. Dr. Nusret H. FİŞEK hocamız bu olası gelişmelere işaret etmişti. Özde söylediği, GELECEĞİN TIBBININ  KORUYUCU HEKİMLİK TEMELLİ OLACAĞI idi.

Bu öngörü gerçekleşiyor.. Nusret Hocanın pek çok kestirimi gibi.

Yaşamda en gerçek yol göstericinin yine akıl ve bilim olduğunu apaçık görüyor ve yaşıyoruz; büyük Atatürk’ün 80 yıl önce vurguladığı üzere..

Türkiye rotasını bilimsel akılcılığa çevirmeli..
Dinsel takıntıları aşmak zorundayız..

Sevgi ve saygı ile.
16.11.12, Ankara

Dr.Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================

TIP BİLİMİNDE ÖNEMLİ BİR İLK..

Bilim insanları ilk kez insana ait bir yumurta hücresindeki mitokondriyal kalıtımının tümünü değiştirdi. Bunun yerine çekirdeği alınan hücre kılıfına bir başka insanın hücre çekirdeği yerleştirildi. Bu yöntemle mitokondrilerde bulunan hastalık riski taşıyan genler yerine sağlıklıları konabiliyor. Bu şekilde kalıtsal hastalıkların anneden bebeğe geçmesi önlenebilecek diyor Amerikalılar (Nature).

Araştırmacılar genetik değişimden geçirilen bazı yumurta hücrelerini dölleyerek
erken embriyo evresine kadar gelişmelerini sağladı. Bu embriyolar anne babalarının kromozomlarını taşımalarına rağmen yabancı yumurta hücresi zarının mitokondriyal genlerine sahip oldu. Bu gen terapisinin insanda da mümkün olduğunu ilk kez gösterdik diyor bilim insanları.

İnsan embriyolarını erken çok hücreli evreden daha fazla geliştirmeye iznimiz yoktu ama sonuç, bu yöntemin mitokondriyal hastalıklarının çocuğa geçmesine önleyecek bir yöntem olabilir diyor Shoukhrat Mitalipov (Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi).
2009 yılında hücre çekirdeği transferi uygulanan Rhesus maymunları sağlıklı olarak dünyaya gelmiş ve o zamandan bu yana da normal bir gelişim göstermişler. Kalıtımımızın büyük bir kısmı hücre çekirdeğinde yer alır ve anne babadan çocuğa geçer. Sperma, hücre çekirdeğini sadece dölleme sırasında aktardığı için,
her insandaki mitokondri annenin yumurta hücresinin hücre plazmasına aittir.

Çekirdek DNA’sındakine benzer bir şekilde mitokondriyal DNA’da da bozukluklar ve hastalıklı değişimler ortaya çıkabilmektedir. Bu tür mitokondriyal mutasyonlar nedeniyle çocukta sağırlık, diyabet tip 1, kalp hastalıkları ve nörolojik bozukluklar gibi ağır hastalıklar ortaya çıkabiliyor. Kestirimlere göre beş bin ile on bin çocuktan biri mitokondriyal kalıtım hastalığıyla dünyaya gelmekte. Bu sayı yalnızca ABD’de yılda dört bini buluyor. Bu hastalıkların tedavisi ise halen bulunmuyor, bu yüzden hastalık yapıcı mutasyonların çocuğa geçmesini önleyecek bir terapi üzerinde çalışılıyor.