Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık

2021’de Salgın ve AKP’den Öğrendiklerimiz (!)

Dostlar,

Karantina TV’de, Sn. Recai Aksu dostumuzun ÖNCE İNSAN teması altında yürüttüğü seçkin programlarından birine daha katıldık 30.12.21 günü akşam.

Programı yandaki gibi duyurmuştuk. Konu da başta verdiğimiz üzere,

  • 2021’de Salgın ve AKP’den Öğrendiklerimiz (!) .. idi.

Verilere göre, önceki programlardan çok izlendi. Gelen sorular ve sorunlar, seslerinin duyurulmasını isteye Yeditepe Üniversitesi öğrencileri.. toplum çok yönlü sıkıntıda, sıkışık, bunalımda adeta ve nefes alacak yollar aramakta..

Özellikle 2021 boyunca AKP’nin son derece acımasız gündem oyunları

Ne yazık ki, ne yazık ki, bunlara TURKOVAC aşı adayı faciası bile dahil!

  • Evet, TURKOVAC ş aşamada uluslararası kurallara göre bir AŞI DEĞİL!

Kapsamlı biçimde gerekçeleriyle açıkladık ve kanıtlarını koyduk ortaya.. Zaten son 1 haftadır sürekli yazıyoruz web sitemizde ve her gün güncelliyoruz.. Lütfen tıklayıp okur ve çarpıcı gerçeklerle yüzleşip paylaşır mısınız??

İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereğini dileriz hızla..

– C. Başsavcılarını harekete geçmeye çağırdık..
– Kurumları, basını… sorunu sahiplenmeye çağırdık..
– Halkı, kendini koruması ve bu saldırıdan sakınmak için demokratik haklarını
örgütlü olarak kullanmaya çağırdık
Bilim Kurulu üyelerinin son 2 yılda malvarlıklarını açıklamaya ağırdık..
– Ve de iktidarı, TURKOVAC adlı aşı olmayan biyolojik ürünün uygulanmasını DER – HAL durdurmaya, yaşam hakkına dönük suç işlemeyi durdurmaya çağırdık..

Sevgi ve saygı ile. 31 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net      profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

“TURKOVAC” Aşı Adayının Bilimsel Verileri / Makalesi Nerede??

“TURKOVAC Aşı adayı” henüz “AŞI DEĞİLDİR!”

TİTCK Acil Kulanım Onayı Bilim ve Hukuk Dışıdır!

UYARIYORUZ : Derhal kullanımdan çekilmelidir..

“TURKOVAC” Aşı Adayının Bilimsel Verileri / Makalesi,
30 – 40 bin gönüllü katılan listesi…  Nerede??

Dün (23.12.21) SOL TV’ye “TURKOVAC” hakkında kısa bir demeç verdik, sağolsunlar istemleri üzerine.

Sağlık Bakanı Dr. F. Koca o güne ilişkin “çok sınırlı” ve gerçekliği sorgulamaya açık Covid-19 salgın verilerini paylaşırken, tweet iletisinde şu tümce de vardı :

  • “Dün seri üretimine geçilen yerli aşı Turkovac’tan, araştırma aşamalarında elde edilen sonuçlar bilim dünyamız için heyecan verici olmuştu. Aşı için Turkovac’ı bekleyenlere, devam dozları için Turkovac’ı seçeceklere duyurmak istiyoruz: Bu mücadeleyi kendi aşınızla vereceksiniz.”

Demecimizi izlemek için lütfen tıklayınız… (Yaklaşık 3-4 dakika)

Sağlık Bakanlığı ve Türkiye Sağlık Bilimleri Enstitüsü şu ana dek TURKOVAC aşı geliştirme çabasının (“aşı” diyemiyoruz çünkü henüz “aşı” niteliği kazanmış değil!) yayınlanmış makalesini paylaş(a)madı. Yalnızca bir Evre (Faz) 3 araştırma taslağı / planı gönderilmiş https://clinicaltrials.gov/ adresine… Bu taslağa / çalışma planına şu adresten erişilebilir :

https://clinicaltrials.gov/ct2/show/NCT04942405 

Buna göre, şöyle bir takvimleme var :

Actual Study Start Date  : June 21, 2021
Estimated Primary Completion Date  : January 21, 2022
Estimated Study Completion Date  : March 31, 2023

31 Mart 2023’te tamamlanması kestirilen aşı geliştirme süreci, nasıl olmuş da 2 yıl 4 ay önce bitirilebilmiştir!? Bilimsel süreçlerin ve bilim insanlarının evrensel olarak benimsenmiş Etik ilkelerinin başında, insan olmanın da baş koşulu olan DÜRÜSTLÜK gelir. Bu vazgeçilmez gereklilik, örneğin saydamlık ve bağımsız hakem kurum / kurulların gözetimini zorunlu kılar.

Araştırma tasarımı ise şöyle :

Study Design
Go to  

 

Study Type  : Interventional  (Clinical Trial)
Estimated Enrollment  : 40800 participants
Allocation: Randomized
Intervention Model: Parallel Assignment
Masking: Triple (Participant, Care Provider, Investigator)
Primary Purpose: Prevention
Official Title: Efficacy, Immunogenicity, and Safety of the Two-Dose Inactivated COVID-19 Vaccine (TURKOVAC) Versus the Two-Dose CoronaVac (Sinovac) Vaccine in Healthy Subjects: A Randomized, Observer-Blinded, Phase III Clinical Trial

Kestirilen / öngörülen katılımcı sayısı 40,800 olarak verilmektedir.
Duyumlarımıza göre ise “40 olguya / vakaya” erişilebilmiş durumda!
Uygulama ise ancak 2-3 bin gönüllüde yapılabildi.. Kabul edilemeyecek derecede yetersiz.
Sağlık Bakanı harıl harıl gönüllü çağrısı yapmakta.

  • Bu koşullarda hiçbir aşı adayına, uygar dünyanın hiçbir yerinde, ACİL KULLANIM için de olsa ONAY ve – ril(e) – mez…

Yukarıda sunulan erişkede (linkte, https://clinicaltrials.gov/ct2/show/NCT04942405) yayınlanan araştırma “niyet mektubunda“, en başta aşağıdaki dizeler / uyarılar yer almakta:

  • The safety and scientific validity of this study is the responsibility of the study sponsor and investigators. Listing a study does not mean it has been evaluated by the U.S. Federal Government. Know the risks and potential benefits of clinical studies and talk to your health care provider before participating. Read our disclaimer for details.

Yani;

  • Bu çalışmanın güvenilirliği ve bilimsel geçerliliği, çalışma destekçisi (sponsoru) ve araştırmacıların sorumluluğundadır. Bir çalışmaya burada yer verilmesi, ABD Federal Hükümeti tarafından değerlendirildiği anlamına gelmez. Klinik çalışmaların risklerini ve beklenebilecek (potansiyel) yararlarını öğrenin ve katılmadan önce sağlık uzmanınızla görüşün. Ayrıntılar için sorumluluk kapsamımızı / sınırlarımızı okuyun…

Ayrıca, TURKOVAC adlı aşı adayına İVEDİ (ACİL) KULLANIM ONAYI veren kurum TİTCK (Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) özgür – özerk bir bilimsel kurum olmayıp, Sağlık Bakanlığının yönetsel vesayeti altında bir idari birimdir ve Sağlık Bakanının ivedi kullanım onayı istemini reddetme olanağı, AKP iktidarının katı kadrolaşma sistematiği içinde yoktur. Bu Kurumdaki bilim kurulunun üyeleri ve kurulun dayandığı bilimsel verilerin, gerekçenin paylaşılması zorunludur.

Urfa’da üretilen 150 bin doz “aşı adayı” TURKOVAC’ın biyogüvenlik testlerine alınmasının bilimsel bir geçerliği ve anlamı yoktur. Biyogüvenlik testlerine alınacak biyolojik ürünün önce AŞI olma uluslararası standartlarını taşıması gerekr ki, değindiğimiz testlere alınsınlar.
30.12.2021 : Aşılar biyolojik ürünlerdir ve yaygın kullanım öncesinde 2 hafta süren Biyogüvenlik Testleri, uluslararası standarlara göre yasal zorunluluktur. Bu bile yapılmadan, dün, 29.12.2021 günü Sağlık Bakanı Dr. Koca TURKOVAC aşısı oldu basın önünde (!!!!!) ???

 Sağlık ve aşı hakkında bilgi almak, Anayasal sağlık hakkının (md. 56, 74 vd.) ayrılmaz tamamlayıcısıdır. İktidar için ise anayasal yükümlülüktür (md. 2, 5, 56, 74 vd).

  • AKP iktidarı hukuka ve uluslararası yerleşik bilimsel kurallara, etik ilkelere uymak zorundadır.

Bunlar yapılmadan TURKOVAC’ın yaygın uygulamaya geçilmesi ile ortaya çıkabilecek tıbbi komplikasyon, istenmeyen olumsuz, ters sonuçlardan AKP iktidarı mutlak anlamda sorumlu olacaktır (hizmet kusuru, Anayasa md. 125 ve TCK’nın ilgili hükümleri). Ölü (inaktive) aşı üretim tekniği tabanlı olduğundan istenmeyen olumsuz etkileri “çok az” görülebilir ancak bu kez de etkililik istenmeyen düzeyde düşebilecektir.

  • Bu aşı adayı (TURKOVAC), henüz uluslararası bilimsel standartlarla acil kullanım için bile olsa AŞI niteliği kazanMAmıştır! 

Bir de dışsatımı yapılır ve yaygın aşı komplikasyonları ortaya çıkarsa, Türkiye uluslararası düzlemde de haksız, itibarsız hatta suçlu duruma düşebilecektir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.

Sağlık Bakanlığı, gecikmeksizin, tüm bilgileri – verileri kamuoyu ve bilimsel çevrelerle ve Dünya Sağlık Örgütü ile paylaşmak zo – run – da – dır..

Neden TTB’nin bu yöndeki çağrılarına yanıt vermiyor Sağlık Bkanlığı?

Neden Uzmanlık Derneklerine randevu vermiyor ve bilimsel verileri açıklama çağrısını yanıtsız bırakıyor AKP Sağlık Bakanlığı??

  • TURKOVAC aşı adayı, kesinlikle kullanıma sokulmamalıdır.
  • R.T. Erdoğan aldatılmamalı (!?!?), skandala hemen müdahale etmelidir.

Dolayısıyla, önceki günlerde yayınladığımız ve 346 bini aşkın kişinin okuduğu tweet iletimizi yineliyoruz :

  • TURKOVAC henüz aşı de – ğil – dir!
  • Türkiye gündeminin kurgulu ağır ekonomik bunalımla işgal edildiği ortamda (17-25 Aralık yolsuzluğu), AKP’nin gündem oyununa başvuracağını bekliyorduk.
  • Ancak konu, 90 milyonluk Türkiye’nin sağlığıyla SALGIN ORTASINDA KUMAR OYNAMAK asla olmamalı idi!
  • Bu aşı adayı, henüz kesinlikle AŞI değildir!

(Not : güncel okuyucu sayısı 360 bini aştı)

Cumhuriyet TV’ye verdiğimiz demecin de izlenmesini, metninin okunmasını dileriz :

‘TURKOVAC’ çıkışı : “İnsanlık suçu” | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Ayrıca web sitemizdeki şu dosyaya da bakılmasını dileriz… TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) Sağlık Bakanlığına çağrısı ve altında bizim kapsamlı irdelememiz..

TTB’den Sağlık Bakanlığına çağrı: TURKOVAC ile ilgili tüm bilimsel verilerin paylaşmasını bekliyoruz | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Haber, makalemiz FB ve Instagram’da da yaygın olarak dolaşımda.
SÖZCÜ Gazetesi de yayınladı, kesi aşağıda.. (25.12.21)
ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) Genel Merkez web sitesinde de yayınlandı :
https://www.add.org.tr/wp-content/uploads/2021/12/TURKOVAC.pdf

  • Bilim Kurulu üyeleri…. nerelerdesiniz?? Duyuyor ve görüyor musunuz?
  • Bu çok ağır tarihsel yükümlülüğün altından nasıl kalkacaksınız, nasıl, nasıl??

 

Sevgi, saygı ve DERİN KAYGI ile. 23 Aralık 2021, Ankara
(Güncelleme 30.12.2021, 14:05)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

Bu makalemizin web sitemizde okunma sayısı 15 bini aştı (30.12.21, 14:04).

Kısa tweet iletimizin okunma sayısı ise üstte görüldüğü üzere 360 bini aştı!

25 Aralık 2021, SÖZCÜ

Mektep…

Zafer Arapkirli
Zafer Arapkirli

Okuma yazmayı, kendisi 1920’lerin bir “Ali Mektebi”nden yetişmiş rahmetli ve mübarek anneannem Mesnet Hanım’dan öğrendim.

İlk öğretimimi, İstanbul’un o yıllarda “parmakla gösterilen” nadide okullarından birinde Teşvikiye’deki Maçka İlkokulu’nda gördüm. Öğretmenim, Feriha Aksavrın Hanımefendi’ydi.

1968’de, bu toprakların ulu çınarı ve şefkat yuvası Darüşşafaka’ya geçerek orta ve lise öğretimimi orada aldım.

Ve yine bu ülkenin yüz akı Boğaziçi Üniversitesi’nde okudum.

Hayatın, bir insana “eğitim ve öğretim” başlığı altında verebileceği en önemli ödüllerdir bunlar.

Gazetecilik eğitimimi de Türkiye Cumhuriyeti’nin en köklü ve imrenilecek kurumu Cumhuriyet’te aldım. Bu mektebin kalite ve kalibresini, dünya çapında nasıl saygın bir yeri olduğunu kimseye anlatmak gerekmiyor.

Daha sonra radyo ve TV yayıncılığını öğrendiğim ve bizzat çatısı altında çalıştığım İngiltere’nin BBC’si ne ise Türkiye’de de Cumhuriyetin yeri odur.

Gerek oraya gitmeden, gerek Londra’da gazetecilik yaptığım yıllarda gerekse sonrasında Cumhuriyet’le bağım hep bir emekçi olarak, muhabir, editör, çevirmen, sayfa sekreteri, köşe yazarı olarak sürdü.

Bilen bilir…

Bu mektepten “kâğıda basılı” bir diploma alınarak mezun olunmaz.

Bu mektepten çıkılıp gidilmez.

Bu mekteple geçici olarak kurumsal bağ kopar, ama sonra bir aşamada yeniden kurulur.

Bir nefes alınır.

Bir mola verilir.

Ama o tüm “köklü mekteplerin geleneğindeki” gibi, hep o imrenilesi “pilav günlerindeki” ruhla, gönlünüz o yuvadadır.

Şimdi de aynı duygu ile yazılarıma ara verdiğimi, Cumhuriyet yazarlığından ayrılışımı geçen hafta sonu bir açık mektupla duyurdum.

Cumhuriyet bir ailedir. Bu ailede zaman zaman yaşananların şu tarafında ya da bu tarafında yer almak değildir meselemiz. Hepimizin tek tarafı vardır: Bu mektebin bekası ve basın özgürlüğü. Kimsenin tarafında ya da davasına angaje olmak değil bu son gelişmeler de. O bilinçle o kaygı iledir ayrılıklarımız, geri dönüşlerimiz. Hatalarımızı onararak, ders alarak.

Okurlara veda etmenin yerinin de bu köşe olduğuna inandığım için bu duyuruyu buraya koymak istiyorum.

Cumhuriyet, bu ülkenin insanına en layık yönetim biçimiyse, bu elinizde tuttuğunuz gazete de bu ülke insanına en layık gazetedir.

Buranın yaşaması ve yaşatılması için hepimize büyük görev düşüyor.

Her gün, bir ekmek ve “en az bir Cumhuriyet alarak bu görevimizi yerine getirmeliyiz.

Ben kendi adıma öyle yapacağım.

Görevimiz, özellikle de bugünün Türkiyesi’nde ve dünyasında büyük önem taşıyor.

Şimdilik hoşça kalın.
===========================================
Dostlar,

Hacettepe’de tıp eğitimine başladığımız 1971’den bu yana 50+ yıldır Cumhuriyet okuru, destekçisi, aileden biri ve arada yazarıyız.

Büyük ATATÜRK‘ün adını koyduğu 1924’ten bu yana bu ad altında yayınlanan Cumhuriyet, dünya basın tarihinde de haklı bir ün, saygınlık ve konum edinmiştir.
Türlü güçlüklerle boğuşagelmiştir.
Olmadık baskılar görmüş, tuzak (kumpas) davalarla devr-i AKP‘de çökertilmek istenmiştir.
Ekonomik sıkıntılar yakasından düşmemiştir.
**
Ancak Cumhuriyet, gerçek okurlarınca hep korunup kollanmıştır.
Gene öyle olacaktır.

İçeride” neler olup bittiğini “ayrıntılı” biliyoruz sayılmaz.
Ancak birkaç ay önce yetkin yurtsever ekonomist dostumuz Sn. Prof. Dr. Erinç Yeldan, kısa bir açıklama ile haftalık yazılarını sonlandırdı, dönüşü hala sağlanamadı.
(Kişisel web sitesinde yazmakta ve bize de göndermekte, web sitemizde yayınlamaktayız..)

Bu kez Sn. Zafer Arapkirli‘nin Çarşamba ve Cuma yazılarından yoksun kalıyoruz!?

Saygın yazar Arapkirli’nin açıklaması dışında “fazla” birşey bilmiyoruz.

Arapkirli, –belki bizim de ricalarımızı dikkate alarak– çok nitelikli Çarşamba yazılarına Cuma’yı da eklemişti kısa süre önce. KRT TV’de sabah programları (öncesinde haber programı hazırlayanı – sunanı) ve bu TV’nin web sitesinde ek yazıları da iyi bilinmekte. Bunları biz de olabildiğince web sitemizde paylaşmaktayız.

Sn. Arapkirli’nin üstteki “geçici” veda yazısı, saygın ve ağırbaşlı kişiliğinin bir yansıması doğallıkla.

Biz okurlar da şu ya da bu “yan”da değil, Cumhuriyet‘in yanındayız.
Yaşasın ve daha da güçlensin istiyoruz.
Geçtiğimiz haftalarda Gazetemizin satış – akçalı durum zorluğu bilgisi bize de ulaşınca, çok çaba gösterdik katkı için. Bu bağlamda bir dayanışma çağrısı içeren tweet iletimizi kısa sürede yarım milyon insan okudu. Bize dönütler çok olumlu oldu ve “küskün” (neden acaba??) pek çok okur, “Gazete”yi yeniden almaya başladı. Dileriz toplam satış rakamlarına yansımış olsun..

  • Gazete yönetiminden bir açıklama, uygun girişimler beklemekteyiz pek haklı olarak.

Kemalist ilkelerden asla ödün verilmeden uzlaşılmasını; ilkeli ama aynı zamanda demokratik – bilimsel – dostça – sevecen bir yönetim iklimi ile Gazetemiz Cumhuriyet‘in, ülkemizin içinde sokulduğu çok yönlü ağır bunalım koşullarında daha da çok “işe koşuk” olmasnı diliyoruz.

Gereksinim ve görev budur ve ivedidir

PS : Bu notlarımızı Cumhuriyet‘in saygın yöneticilerine, yazarlarına da doğrudan ilettik.

Bu vesile ile mutlu – sağlıklı – onurlu bir 2022 yılı dileriz ülkemize ve tüm dünyalı kardeşlerimize..

Sevgi, saygı ve tükenmeyen UMUT ile. 29 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

 

 

 

 

Mandacı zihniyet ve kapitülasyon hastaneleri

Op. Dr. Fikret Şahin’den Şehir Hastaneleri İle İlgili Önemli TespitlerOP. DR. FİKRET ŞAHİN
CHP BALIKESİR MİLLETVEKİLİ
ESKİ BALIKESİR TABİP ODASI BAŞKANI

Cumhuriyet, 25 Aralık 2021
(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır.)

 

AKP iktidarının 2003 yılında uygulamaya başladığı Dünya Bankası destekli “Sağlıkta Dönüşüm” programıyla tanıştığımız şirket-şehir hastaneleri hakkında Sayıştay raporlarının son 3 yıldaki ortak tespiti, şehir hastanelerinin muhasebe işlemlerinin mevzuata uygun olmadığı ve devamlı surette (AS: sürekli biçime) kamunun zarar ettiğidir.

Ticari sır gerekçesiyle milletvekillerinden dahi saklanan şirket-şehir hastaneleri sözleşmelerinde kamunun menfaatini savunan bir irade ve mekanizma yoktur.

Küresel sömürü sisteminin bir manivelası olan şirket-şehir hastaneleri esasen (AS: gerçekte) kamudan özel şirketlere para aktarmanın bir paravanıdır ve Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli soygun sistemidir.

Kamunun menfaatini (AS: çıkarını) savunan bir taraf olmadığı için şirket-şehir hastanelerini kamu özel işbirliği (KÖİ) projeleri olarak adlandırmak yanlıştır, doğrusu bu hastanelerin AKP-yandaş işbirliği (AYİ) projeleri olduğudur.

Şirket-şehir hastaneleri kamuoyu gündemine sıklıkla yüksek maliyetleri ve yolsuzluklarla gelmesinin yanında daha önemli olan husus, bu hastaneler sisteminin Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal etmesidir.

KAMU ÇIKARLARININ ÖNÜNE GEÇTİ

Şirket-şehir hastaneleri Türkiye’nin egemenlik haklarını nasıl ihlal etmektedir?

  • Şirket-şehir hastanelerinin yapımı için 2013 yılında AKP tarafından 6428 sayılı özel bir yasa kabul edildi ve şirketlerin menfaat talepleri üzerine bu kanunda en az 10 kez değişiklik yapıldı.
  • Bu yasada 2015 yılında yapılan değişiklikle şirket-şehir hastaneleriyle ilgili davalarda Türk mahkemelerinin yetkisi alındı, Londra mahkemeleri (AS: Tahkim – Hakem Kurulları) yetkilendirildi. Üstelik Sayıştay, “Neden böyle bir değişiklik yaptınız?” diye sorduğunda Sağlık Bakanlığı “finansör şirketlerin isteği üzerine” bu değişikliği yaptıklarını itiraf etti.
  • Şirket-şehir hastanelerinin kira ödemelerinin Türk Lirası yerine dövizle yapılması kabul edilerek Türk Lirası değersizleştirildi, Dolar ve Avro’ya değer kazandırıldı.
  • Şirket-şehir hastanelerinin deprem, yangın gibi afetlerde zarar görüp kullanılamaz hale geldiğinde sigorta ödemelerinin Sağlık Bakanlığı yerine yabancı finansör şirketlere yapılması kabul edildi. Sigorta ödemelerinin malın sahibine yapılacağı gerçeğinden hareketle bu hastanelerin sahiplerinin yabancı finansör şirketler olduğu kabul edildi.
  • Sayıştay 2019 yılı Sağlık Bakanlığı denetim raporunda, “kreditörlerin menfaatlerinin, kamu menfaatlerinin önüne geçtiği” tespitini (AS : saptamasını) yaptı.

BÜYÜK ÇELİŞKİ

İşte bu saydığımız gerekçelerden dolayı şirket-şehir hastaneleri Türkiye’nin egemenlik haklarını ihlal etmektedir.

  • Bu nedenle, şirket-şehir hastaneleri birer “kapitülasyon hastaneleridir”.

AKP’li yetkililerin (AS: doğrudan RTE’nin) KÖİ projelerinin dövizle yapılan ödemeleri için “Sizden bunları söke söke alırlar” ifadeleri de bu projelerin bir kapitülasyon olduğunun açık itirafıdır.

Türk ekonomi tarihinin olağanüstü zamanları yaşadığı, dövizin kısa sürede katlanarak değer kazandığı (AS: TL’nin değer yitirdiği!) bugünlerde halen KÖİ ödemelerinin Türk Lirası’na çevrilmemesinin gerekçesini anlamak mümkün değildir. Üstelik vatandaşların kendi aralarındaki ticari sözleşmelerde döviz kullanımını yasaklayan 12 Eylül 2018 tarihli “Türk Parasının Kıymetini Korumayla” ilgili Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi halen geçerli iken, şirket-şehir hastanelerinin kira ödemelerinin dövizle yapılması ve vatandaşların yastık altındaki dövizlerini bozdurup ekonomiye kazandırmalarını istemeleri AKP iktidarı açısından çok büyük çelişkidir.

SİSTEM İNGİLİZLERE TESLİM

Sağlık Bakanlığı bürokratlarının şirket-şehir hastaneleriyle ilgili 1-3 Eylül 2014 tarihinde Londra’ya gerçekleştirdikleri ziyaretten sonra, İngiltere hükümetinin resmi internet sitesinde yayımlanan belge, bu hastaneler sistemine “mandacı” bir zihniyetin hâkim olduğunu tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir.

Bu belgede, Türkiye’de 2023 yılına dek 95 bin yatak kapasiteli 40 şirket-şehir hastanesi yapılacağı ve bu yatırımların “İngiliz firmaları için önemli fırsatlar barındırdığı” belirtilmekte.

Bir anlamda, “Türkiye’nin sağlık sisteminin önemli bir bölümü İngilizlere teslim edilmiştir”.

Bu hastaneler, yerli ve milli olduğunu iddia eden bir iktidarın, söylem ve eyleminde ne denli çelişki içinde olduğunun da kanıtıdır.

Yerli ve milli olmak, ülke kaynaklarının sömürülmesini engellemeyi ve kendi milletinin çıkarını korumayı gerektirir.

Yerli ve milli olmaya;

  • şirket-şehir hastanelerinin kira ödemelerini Türk Lirası’na çevirmeyle,
  • şirket-şehir hastanelerini kamulaştırmayla,
  • Türk mahkemelerini tekrar yetkili duruma getirmeyle başlayabilirsiniz…

Tıpkı Cumhuriyet Halk Partisi’nin yıllar önce bu 3 konuda yasa önerisi verdiği gibi…

========================================

Dostlar,

Çok değerli, yurtsever meslektaşımız Uzm. Dr. Fikret Şahin‘i bu yazısı için içtenlikle kutlarız..
Ama; kullandığı dil nedense çooook eski!. Yer yer ayraç içinde güncel Türkçe’lerini koyduk.
Arada da (izin almadan!!) Türkçeleştirdik kimi sözcükleri, elbette anlama dokunmadan..
Hoşgörüsünü dileriz.
***
Şehir hastaneleri ile ilgili 3 önemli nitelemeyi ilk kez biz yaptık ve kulandık :

1. Şehir hastaneleri TALAN’dır!
2. Şehir hastaneleri SAĞLIK KAPİTÜLASYONU’dur (akçalı ve yönetsel… boyutları ile de..)
3. Şehir hastaneleri özünde KAPİTÜLASYON eşdeğeri imtiyaz olduğundan, ülkemizin kurucu
Uluslararası Andlaşması, bu gün ölümünün 48. yılında özlem ve şükranla andığımız büyük devlet adamı ve Atatürk‘ün en yakın dava – silah arkadaşı İsmet İNÖNÜ‘nün kahramanı olduğu Lozan Andlaşmasına aykırıdır.

Bunca TALANI yapan, SAĞLIK KAPİTÜLASYONU veren ve tapumuz – tabumuz olan Lozan Andlaşması’na aykırı işler yapan AKP = RTE iktidarı, bir de gerçekte aşı niteliğini henüz bllimsel olarak kesinlikle kazanmamış TURKOVAC aşı adayını, acil kullanım onayı ile kullanıma sokarak akıl almaz hatalarını sürdürmektedir., Bu politika HALKIN SAĞLIĞI İLE KUMAR OYNAMAKTIR. Çok ağır insan hakları ihlali, hatta insanlığa karşı suçtur. Başka ülkelere yollanırsa suç uluslararası boyut ve nitelik kazanacaktır.

TURKOVAC aşı adayı henüz kesinlikle aşı olmadığından,
uygulaması der – hal DURDURULMALIDIR!

Konuya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. “TURKOVAC” Aşı Adayının Bilimsel Verileri / Makalesi Nerede?? | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc


Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 25 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

 

KAHRAMANMARAŞ KATLİAMI.. 43 Uzun Yıl Sonra..

KAHRAMANMARAŞ KATLİAMI.. 43 Uzun Yıl Sonra.. 

Dostlar,

Maraş kırımının üzerinden 43 uzun yıl geçti..
Biz o zaman Hacettepe’de uzmanlık eğitimine yeni başlamıştık.
Yüreğimiz dağlanmıştı sergilenen sınırsız vahşetten..

Sözde, tarihiyle hesaplaşan AKP’nin iktidarıydı son 19+ yıl..

Bu dönemde Sivasa kırımı davası zaman aşımına sokuldu!..
Maraş kırımı da aydınlatıl(a)madı..
Dönemin içişleri bakanı merhum Av. Hasan Fehmi Güneş, acı gerçekleri açık açık dile getirdi, aşağıda bu tarihsel açıklamaya yer verdik..

Halkımız türküler yaktı; acısını terennüm etti..

Maraş Maraş (Türkü)

Maraş Maraş’ta derler
Bu nasıl Maraş bu nasıl Maraş
Al kızıl kan içinde can veren kardeş
Kardaş kalk gidelim yoldaş kal gidelim

Bizim iller kırçıllıdır geçilmez yollar
Çamur kurusunda gidelim burdan gidelim
Ufak taşınan bina yapılmaz
Bir ben ölmeyinen Maraş yıkılmaz

Valla bir ben ölmeyinen kardaş Maraş yıkılmaz
Yollar çamur kurusunda gidelim
Lale sümbül büyüsünde gidelim
Kardaş gidelim ay ay

(Söz-Müzik: Anonim)
*******************************

Ulusal Birliği Bozma, Etnik, Dinsel, Mezhepsel Parçalama Saldırısı

KAHRAMANMARAŞ KATLİAMI
(19-25 Aralık 1978)

Kahramanmaraş’ta 21/25-Aralık-1978 tarihleri arasında yaşanan olaylarda,
resmi açıklamalara göre 111 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi de yaralanmış,
pek çok ev ve işyeri yakılıp yıkılmıştı.

O yıllarda, ülkemizde, gençliğin “sağ-sol, ülkücü-devrimci-akıncı” gibi adlarla karşıt kümelere bölündüğü, sendikaların, derneklerin ve demokratik kitle örgütlerinin sözde siyasal gerekçelerle parçalandığı, birbirleriyle çatışmaya düşürüldüğü, neredeyse her gün birkaç insanımızın öldürüldüğü, yaralandığı bir dönem yaşanmaktadır.

Kahramanmaraş Katliamı” bu sürecin en önemli dönüm noktalarından biridir.
Bu tür tekil ya da toplu saldırı olayları sonucunda “Anarşi” sözcüğüyle tanımlanan bir karmaşa, kargaşa ve çatışma ortamı oluşturulmuş, ülke hızla sıkıyönetim koşullarına sürüklenmiş, arkasından da faşist 12 Eylül 1980 Darbesi gerçekleştirilmiştir.

Bu gelişmelere ilişkin olarak “Halkımızın etnik-dinsel-mezhepsel farklılıklarından, eğitim-kültür düzeyi ve hoşgörü eksikliğinden, sosyal gelişmenin ekonomik gelişmelerin önüne geçtiğinden ve doğudan Genelkurmay Başkanı Memmduh Tağmaç dahil, Anayasanın topluma bol geldiğinden kaynaklandığı…” yönünde yaygın açıklamalar yapılmıştır.

Oysa, olup bitenlerle ilgili yapılan araştırmalar, bugün hala ağırlaşarak süren gelişmeler de ortaya koymaktadır ki, yaşananların gerçek nedenlerinin çok farklı olduğu anlaşılmaktadır.
O günlerde, ABD Büyükelçiliği 1. Kâtibi Alexander Peck’in Maraş’ta bulunduğu, Peck’in adını vermese de dönemin Kahramanmaraş Emniyet Müdürü Kazım Ulusoy tarafından doğrulandığı gibi, kimi ABD’lilerin Maraş olaylarından önce kente geldikleri, otelde konakladıkları, Maraş’tan sonra aynı şahsın Çorum, Tokat ve Amasya’da da görüldüğü biliniyor. Bu kişinin daha sonra dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in (merhum) girişimleriyle Türkiye’den ayrılmasının sağlandığı da yakın günlerde açıklandı.

Yaşadığımız bu tür acıların aslında, küresel emperyalizmin, bölgemizi ve ülkemizi de kapsayan planlarının bir yansıması olduğu artık yaygın kabul görmektedir. Örneğin, dönemin gelişmelerine ilişkin en güvenilir araştırmalarıyla olup bitenleri belgeleriyle yazan ve birçok kitabıyla da ortaya koyan, bu nedenle de katledildiği düşünülen Uğur Mumcu, Kahramanmaraş katliamının hemen ertesinde şu saptamayı yapmaktadır:

“23 Aralık günü, Menemen de kanlı gericiler tarafından boğazlanarak şehit edilen Teğmen Kubilay’ın kırk sekizinci ölüm yıldönümünü yaşıyorduk. Kubilay’ın başını kesen Derviş Mehmet, inanın Kahramanmaraş katillerinin yanında zemzemle yıkanmış kadar temiz kalır. Olay öylesine korkunç,
öylesine alçakça ve öylesine namussuzca planlanmış ve sahneye konmuştur…

Bunun adına “Anarşi” de denmez, “sağ sol çatışması” da… Bu “Alevi-Sünni” düşmanlığı ile de açıklanmaz. Bu planlı ve örgütlü bir saldırıdır. Çevre illerden Kahramanmaraş’a getirilen katil çetelerine belli adresler gösterilmiş, noktası ve virgülüne kadar hesaplanan bir plan yürürlüğe konmuştur.” (Cumhuriyet, 25 Aralık 1978)

Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın hazırlattığı ve sonradan açıklanan raporunda da; “18.12.1978 günü ÜGD Maraş şubesi İkinci Başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger ve Üçüncü Başkan Mustafa Tecirli’ye, ‘halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için, solcuların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını’ emretmiştir.

Kahramanmaraş ili otellerinde 19-20 Aralık günü yatan ve kendilerini Millî Piyangocu olarak tanıtan 26 değişik adlı kişinin, Millî Piyango İdaresi’nden alınan, 26 Ocak gün ve 0313/653 sayılı yazıları ve ekinde bulunan belgelerden, ne sabit, ne de gezici bayi oldukları anlaşılmaktadır. Kahramanmaraş’ta yeteri kadar Milli Piyango bayisi vardır ve 19-25 Aralık günlerinde çekiliş olamayacağına göre, sahte meslek göstererek kalan bu kişilerin, olaylardan haberli olarak gelmiş militanlar oldukları kanısı uyanmaktadır.” denilmektedir.

Olayları önlemekte başarısız kaldığı gerekçesiyle görevi bırakan İrfan Özaydınlı’nın yerine İçişleri Bakanı olan Hasan Fehmi Güneş ise bugünlerde yaptığı açıklamalarla, olayın asıl nedenlerini daha açık biçimde ortaya koymaktadır:

  • Olaylar göz göre göre geldi. Sorduğumuz halde MİT istihbarat vermedi.
    Bu bir yana bizzat MİT vahşete katkı sundu. Faşist bir plandı
    Olaylar başladı, valiye istihbarat verilmedi, askeri çağırmakta da geç kalındı. Ben istihbarat örgütünün oradaki cinayetlere, oradaki katliama katkı yaptığını düşünüyorum. Engel olmayı bırakın, 
    MİT bizzat katkı yaptı
    Bakanlık görevim boyunca MİT’ten bilgi alamadım.
  • Birbirimizin üzerine atarak bunların altından kalkamayız. Ben bunun başka büyük planlarla, dünya ölçeğinde dünyayı düzenlemek iddiasında olanların planları yahut projelerine kanmak suretiyle meydana geldiği kanısını taşıyorum. Yapılmak istenin oradaki insanları öldürmekten ibaret olmadığı, asıl istenenin Türkiye’nin askeri yönetime devredilmesini sağlamak olduğu anlaşılıyor (Habertürk TV-20/12/2011)”

Dönemin Kahramanmaraş Milletvekili Hüseyin Doğan; “Kahramanmaraş’ta olan bir savaş değildir. İç savaşın silahlı iki tarafı olur. Kahramanmaraş’ta olan bir katliamdır. 1572 yılı 24 Ağustos’unda binlerce Protestan’ın boğazlandığı gibi, Saint Barthelemy katliamı gibi, Endonezya’da solcuların bir gece de vuruldukları faşist ayaklanma gibi bir katliamdır.

Bunun adına anarşi denmez. Bu, Alevi-Sünni çatışması da değildir. Bu planlı ve örgütlü bir faşist saldırıdır. Çevre illerden Maraş’a getirilen katil çetelerine belli hedefler gösterilerek, her şeyi hesaplanan bir planla yürürlüğe konan bir faşist eylemdir. Kin ekip, kan çiçeği büyütenlerin, direnme hakkından söz edip ‘Milli direnme hakkı doğmuştur’ diye bildiri yayınlayanların eseridir. Maraş katliamı “Müslüman Türkiye – Milliyetçi Türkiye – Allah İçin Cihad Başına” sloganlarıyla kadın demeden, çocuk demeden vuranlar karşısında ‘Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz‘ diyenlerden (Başbakan Süleyman Demirel) destek görenlerin eseridir… (CHP grup toplantısında yaptığı konuşma, 03.01.1979, Aydınlık Gazetesi)” değerlendirmelerini yapmaktadır.

Katliam ne zaman gündeme gelse olaydan “mezhep çatışması” olarak söz edildi.
Oysa Maraş’ta tek taraflı bir katliam söz konusuydu. Maraş katliamı davasının görüşüldüğü Sıkıyönetim Mahkemesi nin gerekçeli kararı da bunu doğruluyordu. Kahramanmaraş katliamının gerçek suçluları, ne yargılanan ne de hüküm giyen kişilerin arasındaydı. Gerçek sorumlular hiçbir zaman ortaya çıkmadı. Mahkeme tutanaklarında sayısız kanıt bulunuyordu. Ancak 12 Eylül den sonra yaşanan tüm gerçekler tersine çevrildi. Herkesin gözü önünde yaşanan bu gerçeklerin üstü örtülmeye ve unutturulmaya çalışıldı. Bugün Kahramanmaraş Katliamı vb. olayları anarken, her sağduyulu yurttaşın, demokratik kitle örgütünün ve siyasal partinin
artık durumu yeniden değerlendirmesi, ülkemizin ve cumhuriyetimizin geleceğine ilişkin tavrını da ona göre belirlemesi kaçınılmazdır.

Ülkemiz insanlarına tarifsiz acılar yaşatan ve bugün de yaşatmakta olan bu tür olaylar,
12 Mart ve 12 Eylül darbelerine götüren ve sonrasında başlatılıp sürdürülen dönüşümlerin yapı taşlarıdır, toplumu da bu dönüşümlere hazırlama araçlarıdır.

Kısacası, Ulusumuza, ulus devletimize, cumhuriyetimize, barış, birlik ve dayanışma içinde yaşama kararlılığımıza yöneltilmiş emperyalizm ve işbirlikçilerinin saldırılarıdır
ve ne yazık ki günümüzde de sürdürülmektedir.
================================

AKP iktidarının zerrece içtenliği varsa, Maraş kırımının belgelerinin de üzerinden gizliliği kaldırsın.. Devlet arşivlerini açsın.. Nasıl Dersim arşivlerini açtılar, Maraş’ı da açsınlar..

Sevgi, saygı ve DERİN ACI ile. 23 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

‘TURKOVAC’ çıkışı : “İnsanlık suçu”

Prof. Dr. Ahmet Saltık’tan ‘TURKOVAC’ çıkışı:

“İnsanlık suçu”

Sağlık Bakanlığı’nın 25 Kasım’da acil kullanım için başvuruda bulunduğu yerli aşı TURKOVAC için acil kullanım izni çıktı. Prof. Dr. Ahmet Saltık, Omicron varyantı ve TURKOVAC ile ilgili Cumhuriyet‘e çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

23 Aralık 2021 Perşembe, 10:58 Videoyu izlemek ve haber metni için tıklayınız..

https://www.cumhuriyet.com.tr/video/erdogan-turkovaci-duyurdu-prof-dr-ahmet-saltiktan-korkutan-uyari-insanlik-sucu-1894890

Cumhuriyet‘e konuşan Prof. Dr. Ahmet Saltık, koronavirüsün (Covid-19 etkeni) yeni varyantı Omicron’un Delta varyantına göre 70 kat daha bulaşıcı olduğunu söyledi.

Yerli aşı çalışması TURKOVAC‘a ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Saltık, aşıyla ilgili sağlam (bilimsel) veriler olmadan kullanıma sunulmasının bir “insanlık suçu” olduğunu vurguladı.

Güney Afrika Ulusal Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü tarafından saptanan ve “Şimdiye dek görülen en kötü varyant” olarak nitelendirilen Omicron, Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada yayılmayı sürdürüyor. 

“AŞILAR %70-80 KORUYOR”

Omicron varyantıyla ilgili olarak Cumhuriyet’e açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Ahmet Saltık, kullanılan eldeki aşıların bu varyanta yönelik etkileri hakkında henüz net bilgiler olmadığını ifade etti. Saltık, “Elimizde bulunan aşılar %70-80 düzeyinde bir koruma sağlıyor” dedi ve var olan aşıların güncellenmesi için de çalışmaların sürdüğünü belirtti.

Şimdiye dek yapılan 1. ve 2. doz aşıların yeni varyant karşısında etkisinin yetersiz olabileceğini anımsatan Saltık, “Halkımıza, eksik kalan aşılarını tamamlamalarını öneriyoruz. Sağlık Bakanı her gün söylüyor. Günlük aşılama sayısı 50 binlere düştü. Fakat aşı bağışıklığını yitiren insanlar her gün aşılananlardan daha da çoğalıyor. Dolayısıyla Türkiye’deki toplumsal bağışıklık oranı gerçekte azalıyor” diye konuştu.

“TURKOVAC’A ‘ACİL ONAY’ İNSANLIK SUÇU OLUR”

Yerli aşı adayı TURKOVAC hakkında da değerlendirmelerde bulunan Saltık, aşı çalışmasıyla ilgili verilerin saydam olmadığını belirterek, 

  • “Sayısal veriler nerede? Bu analizleri kimler yaptı? Hangi tarafsız gözlemcilerin eşliğinde yapıldı? Bunları bilmeden TURKOVAC’ı bir aşı olarak kabul etmek ve acil kullanım onayı almak insanlık suçu olur” ifadelerini kullandı.

“Bir saçmalığımız da acil kullanım onayını Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu’nun (TİTCK) veriyor olmasıdır” diyen Saltık, acil kullanım onayı veren kurumların FDA, EMA… vb. gibi bilimsel açıdan özgür ve yönetsel bakımdan özerk olması gerektiğini vurguladı.

ABD ve AB’de ‘acil kullanım onayı’ alan aşıların onay ve ruhsat (lisans) süreçlerini anımsatan Saltık, şunları kaydetti:

  • “BioNTech ve Moderna‘ya olağan kullanım izni (ruhsat, lisans) veren özerk bağımsız bilim kurumu FDA bu toplantıları basına açık yaptı. Kameraların karşısında bilim insanları saatlerce tartıştı. Özetle, ‘bir aşı geliştirdik‘ diye siyasal başarı öyküsü yaratmak uğruna insanların sağlıklı yaşamak hakkıyla kumar oynanmaz
  • Bu, insanlığa karşı bir suçtur.
  • Uluslararası standart koşullara uymadan Acil kullanım onayı verilmiştir. Onaya temel  verilerin son derece saydam olması gerekir. Eğer acele eder, ‘bakın biz aşı geliştirdik’ diye kendinize bir siyasal başarı öyküsü yaratmaya çalışırsanız tarih sizi bağışlamaz ve mutlaka yargıda da hesabını verirsiniz.”

 

TTB’den Sağlık Bakanlığına çağrı: TURKOVAC ile ilgili tüm bilimsel verilerin paylaşmasını bekliyoruz

TTB’den Sağlık Bakanlığına çağrı :
“TURKOVAC ile ilgili tüm bilimsel verilerin paylaşmasını bekliyoruz”

Türk Tabipleri Birliği (TTB), yaptığı basın açıklamasında, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun acil kullanım onayı verdiği inaktif Covid-19 aşısı TURKOVAC’a dair Sağlık Bakanlığı’na tüm bilimsel verilerin paylaşılması çağrısında bulundu. Öte yandan, Sağlık Bakanlığı tarafından söz verilen tarihlerde beklenen gelişmelerin olmaması nedeniyle birçok kişinin yaşamını yitirdiğini belirtti.

  • Bizim katkı ve uyarılarımız yazının altındadır. Özenle okunmasını dileriz.
cumhuriyet.com.tr   22 Aralık 2021 Çarşamba, 23:35
TTB’den Sağlık Bakanlığına çağrı: TURKOVAC ile ilgili tüm bilimsel verilerin paylaşmasını bekliyoruzAKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün yaptığı açıklamada Turkovac’ın acil kullanım onayını aldığını duyurdu.
  • “Henüz faz 3 aşaması sürmekte olan bir aşının hatırlatma dozu çalışması verilerine veya faz 3 çalışmasının küçük ölçekli bir erken aşama verisine dayalı olarak Acil Kullanım Onayı alması durumunda bu ‘onay’ bilimsel olarak tartışmalı olacaktır.” çağrısı yapmıştı.

TTB, bu çağrıyı hatırlatarak araştırma sonuçları bilimsel ortamlarda, ilgili uzmanlık dernekleri ve meslek örgütümüzle zaman geçmeden paylaşılmalıdır.” dedi.

TTB, yaptığı açıklamada şunları da kaydetti:

  • Bilimsel çalışma sonuçları yayımlanmayan ve bilimsel ortamlarda tartışılmamış bir aşının güvenli ve etkili sayıldığına dair Bakanlık açıklamaları, maalesef var olan aşı tereddüdünü daha da artıracaktır.
  • Türkiye’de üretilen bir aşının sadece ülkemizde değil dünyada da pandemiyi denetim altına alma ihtimali, sevinçle karşılayacağımız bir durumdur. Ancak bunu yapmak için henüz uluslararası bilimsel hakemli bir dergide yer almayan faz 3 çalışmalarının bilimsel ortamlarda değerlendirilmesi, ardından fazların sonuçları ve bilimsel verilerinin paylaşılması gerekmektedir. Tüm bu sürecin ardından Acil Kullanım Onayı alınmalıdır.
  • Sağlık Bakanlığı’nı kamuoyunu aydınlatma sorumluluğunu yerine getirmeye, aşı kararsızlığına ve aşı karşıtlarının yanıltıcı söylemlerine yol açabilecek olumsuz durumlardan kaçınmaya, zaman yitirmeden çalışma sonuçlarını tüm ülke ile paylaşmaya çağırıyoruz.
  • Başta inaktive virüs aşısı (Turkovac) olmak üzere halen ülkemizde sürdürülen aşı araştırmalarının devam eden ya da tamamlanan aşamaları hakkında yeterli bilimsel bilgi ve veri Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılmamıştır. Ayrıca faz 3 aşaması başlayan Turkovac aşısının hatırlatma dozu olarak uygulanacağı bir başka çalışmanın daha yürütüldüğü de bildirilmiş ancak bugüne kadar yapılan çalışmaların somut verileri bilimsel olarak açıklanmamıştır.
  • Sağlık Bakanlığı’nın Turkovac için Acil Kullanım Onayı verildiğinin açıklaması, bilimsel çekincelere yol açacak niteliktedir.

‘BİRÇOK İNSAN AŞIYI BEKLERKEN ÖLDÜ’

Bakanlığa çağrıda bulunan Türk Tabipleri Birliği, “Sağlık Bakanlığı’nın ülkemizde yapılan aşı çalışmalarına dair verdiği bilgiler başlangıçta umut verici olsa da, söz verilen tarihlerde beklenen gelişmelerin olmaması, birçok insanın aşıyı beklerken hastalanıp ölmesine neden olmuştur” açıklamasında bulundu.
======================
Dostlar,

Ciddi kaygı içindeyiz…
Hem de çok…
Birkaç gün önce, Hacettepe Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalından meslektaşımız Prof. Dr. Banu Çakır ile iletişmimizin ardından aşağıdaki tweet iletisini paylaşmıştık : https://twitter.com/profsaltik/status/1472644086213615617?s=20

Türkiye gündeminin kurgulu ağır ekonomik bunalımla işgal edildiği bir ortamda, AKP iktidarının bir gündem oyununa başvuracağını bekliyorduk. Ancak konu,

  • 90 milyon nüfuslu Türkiye’nin sağlığı ile SALGIN ORTASINDA KUMAR OYNAMAK olmamalı idi, asla!

Sağlık Bakanlığı, TURKOVAC adlı aşı geliştirme çabasıyla ilgili tüm bilimsel verileri, bilimsel değerlendirme kurulunu, değerlendirme yöntemlerini ve de en önemlisi hangi ülkelerde kaç on bin gönüllüde Evre (Faz) 3 çalışması yaptığını, sonuçlar yayınlandı ise ilgili hakemli bilimsel makaleyi / makaleleri.. derhal açıklamak zorundadır.

Ayrıca, TURKOVAC adlı aşı adayına İVEDİ (ACİL) KULLANIM ONAYI veren kuru TİTCK (Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) özgür – özerk bir bilimsel kurum olmayıp, Sağlık Bakanlığını yönetsel vesayeti altında bir idari birimdir ve Sağlık Bakanlığının ivedi kullanım onayı istemini reddetme olanağı, AKP iktidarının katı kadrolaşma sistematiği içinde olanaklı değildir. Bu Kurumdaki bilim kurulunun üyeleri ve kurulun dayandığı bilimsel verilerin, gerekçenin de paylaşılması zorunludur.

Sağlık, aşı hakkında bilgi almak, Anayasal sağlık hakkının (md. 56. vd.) ayrılmaz tamamlayıcısıdır. İktidar için ise anayasal yükümlülüktür. AKP iktidarı hukuka ve uluslararası yerleşik bilimsel kurallara uymak zorundadır.

Bunlar yapılmadan TURKOVAC’ın yaygın uygulamaya geçilmesi ile ortaya çıkabilecek tıbbi komplikasyon, istenmeyen olumsuz, ters sonuçlardan AKP iktidarı mutlak anlamda sorumlu olacaktır (hizmet kusuru, Anayasa md. 125).

  • Bu aşı adayı (TURKOVAC), henüz bilimsel standartlarla acil kullanım için bile olsa AŞI niteliği kazanmamıştır.

Bir de dışsatımı yapılır ve aşı komplikasyonları ortaya çıkarsa, Türkiye uluslararası düzlemde de haksız, itibarsız hatta suçlu duruma düşebilecektir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur.

Sağlık Bakanlığı, gecikmeksizin, tüm bilgileri – verileri kamuoyu ve bilimsel çevrelerle ve Dünya Sağlık Örgütü ile paylaşmak zo – run – da – dır..

Sevgi, saygı ve DERİN KAYGI ile. 23 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

Tam metin için lütfen tıklayınız : https://www.ttb.org.tr/haber_goster.php?Guid=179c618e-635b-11ec-87e9-2806a62df02b

TURKOVAC için TTB çağrısı

 

Hastane ücretleri yasalara aykırı

Mahmut ESEN
Mülkiye Başmüfettişi (E) 
ODA TV, 20 Aralık 2021
Emekli Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen, SGK anlaşmalı özel hastanelerin fark ücreti almasını incelerken, durumun yasaya aykırı olduğunu belirtti. Özel hastanelerde ödenen SGK fark ücreti vatandaşları zora sokuyor. SGK anlaşmalı özel hastaneler fark ücreti olarak %200’e varan ücretler talep edebiliyor. Konuya ilişkin bir inceleme yapan Emekli Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen ise, bu ek ücretlerin yasaya aykırı olduğunu belirterek, konuyla ilgili sorumlu kurumların farklı yaklaşımlar sergilediğini ifade etti.
Mahmut Esen, “Özel sağlık kuruluşlarının sigortalılardan haksız ek ücret alma konularında herhangi bir sorunla karşılaşmadıkları, rahat hareket ettikleri bilinmektedir” dedi. Mahmut Esen’in konuyu Odatv’ye değerlendirdiği yazısı şöyle:
“SGK ile anlaşmalı özel sağlık kuruluşlarınca 5510 sayılı SSGSS Yasasına aykırı olarak sigortalılardan fazladan/haksız (%200 üzerinde) ek ücret alınmaktadır. Uygulama ne yazık ki yerleşik; yaygın/ kanıksanır bir duruma gelmiştir. Bu yüzden özel sağlık kuruluşlarınca kolaylıkla, her geçen yıl daha çok ek ücret alınabilmektedir. Yasaya uygun ek ücret alan sağlık kuruluşu sayısı yok denecek kadar azalmıştır. Sorunu çözümlemekle, yasaları uygulamakla görevli olan kurum ve kuruluş yetkililerinin konuya farklı yaklaştıkları görülmektedir.

Bu bağlamda;

-Sağlık hizmet bedellerini (SUT fiyat tarifesini) yeterince güncellemeyen, bu yolla daha az sağlık bedeli ödeyen SGK’nın; sigortalılardan alınan yüksek ek ücretleri anlayışla karşıladığı, süreçten önemli bir yakınmasının olmadığı bilinmektedir.

-Öteyandan kamu yönetiminde bu konuları düzenlemek konusunda yetkili/sorumlu konumda bulunan (milletvekilleri ve yüksek yargı organları başkan/ üyeleri vb.) GSS kapsamı dışına çıkarılmıştır.

Bunların özel sağlık kuruluşlarında ek ücret ödenmesi gibi milyonlarca yurttaşımızı ilgilendiren bir sorunları yoktur, bu sorunlara yabancıdır.

-Ayrıca kamu gücü/otoritesini kullanma yetkisi olan kimi kamu idareleri ile özel sağlık kuruluşları arasında sözleşme/protokoller imzalanmıştır. Bu sözleşmelerle kamu idarelerinin mensuplarına verilecek sağlık hizmet bedellerinde (kurumuna göre) değişik oranlarda indirim uygulanması karara bağlanmıştır.

Oysa kamu idarelerinin (milletvekilleri vb. için sağlanacak sağlık hizmetler dışında) bu tür (hasta ödemeli) bir sözleşme düzenleme yetkileri yoktur. Çünkü sözleşmede taraf olan kamu idarelerinin üstlendiği bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Üstelik sözleşme yapılan sağlık kurumunun nasıl, neye göre belirlendiği belli değildir. Sözleşme öncesi ilan yapılmamakta, açıklık ve rekabet tesis edilmemekte (AS: kurulmamakta) veya aynı koşulları kabul eden tüm özel sağlık kuruluşları ile sözleşme imzalanması yönüne de gidilmemektedir.

Bu tür sözleşmeler Türk Tabipleri Birliğinin onayından da geçmemektedir. (Diş hekimleri ile imzalanan sözleşmeler kimi yönleri ile DHO inceleme ve onayından geçmektedir.)

Kimi özel sağlık kuruluşlarının; kamu idareleri ile iyi ilişkiler kurmak, kurumlarının tanıtımlarını yapmak, prestij sağlamak, ek ücretlerle ilgili oluşabilecek tepkileri hafifletmek vb. amaçlarla bu sözleşmeleri imzaladıkları, yakın ticari (müşteri sağlanması) amaçlarının daha sonra geldiği anlaşılmaktadır.

Bu tür sözleşmeleri belirli kesimlere verilmiş “sus payı” biçiminde değerlendirmek olanaklıdır. Mevzuat uyarınca ürettiği mal ve hizmetlerde kendi mensuplarına bile indirim uygulayamayan kamu idarelerinin; kendilerine verilecek sağlık hizmetlerinde özel indirim uygulanması etik değerler açısından da uygun düşmemektedir.

(Örneğin uyuşmazlık durumunda davalarına bakmak durumunda olan yargı mensuplarına, yapılan ödemelerin gerçeğe uygunluğunu denetlemekle yetkili olan SGK Müfettişlerine özel indirimler uygulandığı görülmektedir.)

-Öte yandan kamu idarelerine ait kuruluşlardan beklenen sağlık hizmetini alamayan göreceli olarak maddi durumu iyi olan yurttaşlarımızın özel kuruluşlarından alacakları hizmetleri için “tamamlayıcı sağlık hizmeti” sigortası yaptırmaya başlamıştır.

Yukarıda açıklanmış nedenlerle anlaşmalı özel sağlık kuruluşlarının sigortalılardan haksız ek ücret alma konularında herhangi bir sorunla karşılaşmadıkları, rahat hareket ettikleri bilinmektedir.

AKP iktidarınca, uygulamaya koyduğu “yeni ekonomik model” sonucu görülen haksız fiyat artışlarının önüne geçilmesi için denetimlerin yoğunlaştırılacağı ve yeni yasal düzenlemeler yapılacağı ifade edilmektedir. Ancak haksız fiyat artışlarıyla mücadele konusunda inandırıcı olunması, halkın güven ve desteğinin daha üst düzeyde sağlanabilmesi bakımından işe yürürlükte olan ve bugüne dek uygulanmadığı görülen yasalardan başlanılması, bu bağlamda geniş bir yurttaş kesimini ilgilendiren özel sağlık kuruluşlarına ödenen haksız ek ücretlerin denetiminin göz ardı edilmemesinde yarar vardır.

Bu arada sağlık konusundaki imtiyaz niteliğindeki ayrıcalıklara / haksız uygulamalara son verilmesi, toplumdaki adalet /eşitlik duygusunun pekiştirilmesine de gereksinim bulunmaktadır.
===========================
Dostlar,

Değerli dostumuz Sn. Esen, sorunu CİMER‘e de taşımıştır :

Twitter iletsi olarak paylaştığımız üstteki başvuru, 3 saat içinde 7 binden çok izleyicimiz tarafından okunmuştur : https://twitter.com/profsaltik/status/1473380247198478348?s=20

Bu uygulamalar çok boyutlu sorunlar doğurmakta ve sağlık hizmetlerine erişim ve kullanımda kabul edilemeyecek ölçekte eşitsizliklere yol açmaktadır. Oysa nitelikli sağlık hizmetlerine erişim temel bir insanlık hakkıdır (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 25 ve Anayasa md. 10, md. 56..)

Ayrıca Anayasanın 60. maddesi, “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” içeriklidir. Özünde, GSS (Genel Sağlık Sigortası) prim = ek vergi temelli olup, kabul edilemez eşitsizlik en baştadır. Sağlık hizmetleri Anayasanın 56. maddesine göre devletin ödevi, yurttaşların hakkıdır. Sağlık giderleri adil vergi rejimine dayalı kamu gelirlerinden karşılanmalı, piyasalaştırılmamalı ve öncelik mutlak biçimde etkin – yaygın – nitelikli koruyucu sağlık hizmetlerine verilmelidir.

İnsanlar özelleştirilmiş – ticarileştirilmiş sağlık hizmetlerinin asla MÜŞTERİSİ değil, bu hizmetleri doğuşta hak eden saygın ve onurlu öznelerdir.

Sorunu gündeme taşıyan dostumuz Sn. Mahmut Esen’e, bize de yolladığı yazısı için teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 22 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

 

HALK WEB TV konuşmamız : Şimdiye dek en tehlikeli varyant

Dostlar,

HALK WEB TV Kanalı yürütücüsü Sn. Burcu Uğur ile 2. söyleşimizi 09.12.2021 günü yapmıştık. Yoğunluğumuz içinde burada duyurmayı savsaklamış olduk..

Sayın Uğur sorunu şöyle adlandırdı :

  • Kötü günler geri mi geldi?

  • Nedir bu Omicron?

Yaklaşık 35 dakika sorunu işledik. İzlemek için lütfen tıklayınız.

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğimizdir.
12 gün önce söylediklerimiz, bu gün, 21 Aralık 2021 günü yaptığımız 2 programda da vurguladığımız üzere gerçekleşti.

http://ahmetsaltik.net/2021/12/20/arti-tv-programimiz-kovit-19-salgininda-omicron-varyanti-ile-ilgili-guncel-bilgiler-ve-turkiyenin-durumu/

Son verilerle OMICRON varyantı, zaten öncekilerden çok daha bulaşıcıolan Delta varyantının 70 (yetmiş!) katı bulaşıcı.

Tüm Avrupa, ABD – Kanada… yaygın aşılamaya ek yeni ve daha sıkılaştırıcı önlemler almakta.

Bunarın başında ZORUNLU AŞI uygulaması gelmekte.

Bu gün ayrıca Cumhuriyet TV‘den de arandık ve 17-18 dakika dolayında bir söyleşimiz oldu. Hem OMICRON varyantını konuştukr değerli muhabir Sn. SinemNazlı Demir ile hem de hazırlığı süren TURKOVAC aşı çalışması ile ilgili olarak iktidarı uyardık bir serüvene girişmemesi, insanların sağlığı ile kumar oynamaması bakımından.. Cumhuriyet TV youtube kanalında yayınlanacak, erişkeyi (linki) buraya koyarız.

AKP iktidarı her bakımdan çok bunalmış ve köşeye sıkışmış iken bir balona, bir stepneye çok gereksinim duyabilir : SALGINA KARŞI AŞI GELİŞTİRDiiiiiİK.. Bıçak sırtı bir durum…
Sevgi ve saygı ile. 21 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

ARTI TV Programımız : Kovit-19 salgınında OMICRON varyantı ile ilgili güncel bilgiler ve Türkiye’nin durumu

Dostlar,

21 Aralık 2021 salı günü sabah saat 09:00’da ARTI TV’de Sn. Nazım Alpman’ın konuğu olacağız / OLDUK.…. Konumuz,

  • Kovit-19 salgınında OMICRON varyantı ile ilgili güncel bilgiler ve Türkiye’nin durumu

Salt günü geçmiş aşılarla ilgili 4,5 dk. açıklamamız için tıklayınız..

https://youtu.be/ctSbvdj8zpo

45 dakikalık tam konuşma erişkesi (linki) aşağıda:

https://www.youtube.com/watch?v=uAZg3PLvXss

İzlenmesi, paylaşılması ve gereği ricasıyla.

Bilgi ve ilginize saygı ile sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 21 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik