Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net

“Tekirdağ’da Bir Kürt Düğünü Bir de Sünnet! Ve Çağrıştırdıkları..”


Dostlar
,


“Tekirdağ’da Bir Kürt Düğünü Bir de Sünnet Ve Çağrıştırdıkları..”

başlıklı yazımızı 12.7.2008’de Tekirdağ’da yazmış ve www.facebook.com/profsaltik  adresinde paylaşmıştık. O dönemde www.ahmetsaltik.com adresli sitemizi
merhum Ahmet Selçuk Acunsal’ın teknik desteği ile yürütmekteydik.
Kendisini beklenmedik biçimde erken yitirince (toprağı bol olsun..) o siteyi iptal etmiş ve şimdiki sitemizi açmıştık (orada yayımlanan yazıları, merhum Acunsal’dan
site şifresini alamadığımızdan, kurtarmak olanağı olmadı..)

Adı geçen makalemizi 6 yıl sonra bir kez daha okumakta yarar var…
Şöyle giriyoruz :

  • “En az 5-6 saattir, 50 m ötede eğlenen Kürt kardeşlerin yüksek sesli müzikleri, bizlere ziyafet oluyor yaz tatili­mizde.. Açık hava diskosundayız. Hiçbir tercih hakkımız sorul­madan. Müzik arası tüm konuşmalar Kürtçe.. Yalnızca 2-3 tane Türkçe türkü söylediler toplam 50-60 parça içinde ve en az 90-100 desibel düzeyinde gürültü tam şu anda bitti (saat 22:30). Gürültü Kontrol Yönetmeliği’ne göre açık alanda en çok 55 desibel ses düzeyine izin verilmesine karşın saat­lerce, Topağaç bölgesinde tüm çevreye  adeta “otantik bir konser yayını yapıldı. Küçük bahçelerinde halaylar çektiler, eğlendiler doyasıya.Yaşasın AB süreci ve de Kopenhag Ölçütleri…”

****************

Devamla :

  • “Fransa milleti değil, Fransız,
  • İngiltere milleti değil, İngiliz,
  • İtalya milleti değil, İtalyan,
  • İspanya milleti değil, İspanyol,
  • Japonya milleti değil, Japon..
  • Amerikalı değil, Amerikan![1]
  • …………………………

Bir ülke adı var, bir de o ülkenin farklı etnik kökenler­den de gelse halkının gönüllü uluslaşması ile ULUS adı! Türkiye’ye çok görülen; kimilerince de Yüce ATATÜRK’ün dahice Ne mutlu Türk’üm di­yene! tarihsel-sosyolojik-doğal sentezine karşı çıkılarak.

Türkiye’li” tuzağının dayatılmak istendiği zavallı ül­kemiz ve de mazlum halkımız. Emperyalizmin halkı birbi­rine düşürerek, sözde azınlıklar yaratarak ulusal bütün­lüğü zayıflatma girişimleri.. Artık sıkmaya başladı, ya­vanlaştı!

Bırakınız artık, insanları birbirine düşmanlaştırarak kadim “böl-yönet”
(Divida et İmpera!) oyunlarını ey Batılı emperyalistler!.

[1] 11 Eylül 2001 İkiz Kule Saldırısı planı tutmuş, ABD yurttaşları Kongre’de
We’re Americans! We’re Americans! diye haykırıyorlardı.. ABD ve çoğu AB ülkesinde, SSCB, Çin, Japonya’da.. pek çok kamusal kurumun adının başında ya
ülke ulusunun adı (British, French, American,  Japanese, Chinese, Russian, German, Indian..) ya da “National”, “Ulusal” sözcüğü yer alır. Bizde bu “Türk”, “Turkish” sözcüğüne karşı kışkırtılan “nefret” nedendir acaba ??!

**************

Ve bağlıyoruz :

İnsanlık onuru kazanacak!..

Bizler örgütlü ve akla-bilime dayalı savaşımı sürdür­dükçe o günler daha yakın olacak.. Belki fukara küsürat ömrümüzde biz görmeyeceğiz, fakat insanlık, bir bütün ve sürekli, değil mi?

Her kuşak, uygarlık meşalesini giderek daha da yüksek burçlara taşımak zorunda
değil mi?

Şanlı Nesimi, Martin Luther, Pir Sultan, Abdal, Giardano Bruno, İbni Haldun,
Galileo Galilei.
.. hep öyle yapma-dılar mı? Canları pahasına, göz kırpmadan! Günümüz anayasaları ne yazık ve ne acı ki, İnsan derisiyle kaplı! (Prof. Tarık Zafer Tunaya; İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa, Çağdaş yay. 1979)

Yineleyelim : İnsanlık onuru kazanacak!

Emperyalizm ve sömürgecilik, yeryüzünden yok olacak.
Bizler o za­manlarda, günün yakıcı sorunlarına tarihin derinlikle­rinde kalmış zavallılıklarımız diye bakacağız tatlı tebes­sümler dudaklarımızda..
Anakronik gevezelikler yapıyor olacak kimi okumuşlarımız zaman tunelinde.

İnsanlık  olgunlaşma sürecini tamamlayamadı, üstelik bu çok görece; ama “bebek” hızla, durmadan büyüyor, büyüyecek, büyüyecek..! Eytişimin (Diyalektiğin) gerekirci (Deterministik) tunç yasası böyle yazılı.

**********

Yaklaşık 4 sayfa ve pdf olarak aşağıda sunuyoruz :

Tekirdağ’da Bir Kürt Düğünü, Bir de Sünnet!, 12.07.08

Sevgi ve saygı ile.
21.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dr. Halit SUİÇMEZ : ÜRETKEN TÜRKİYE…

Kitap tanıtımı…

Dr. Halit SUİÇMEZ : ÜRETKEN TÜRKİYE…

ÜRETKEN TÜRKİYE KAPAK

Dostlar,

Sayın Dr. Halit SUİÇMEZ bir Kalkınma İktisadı uzmanı.
Doktorası (PhD) bu alanda ve yukarıda gördüğünüz kitabın yazarı…

  • “Fatsa öykülerinde esas olarak üretim ilişkileri temelinde bir bölgedeki üretici güçleri (sınıfsal) anlattım. Fatsa deneyimi(yerel yönetim) özgün bir kalkınma modelidir. Üretken Türkiye kitabımda gerçek bir ulusal gelişme ve kalkınma modelinin özeti bulunmaktadır. Hep birlikte Üretken Türkiye bizim gerçek özlemimizdir. Saygılarımla..”

demekte…

*****

Türkiye’nin 2014 içinde iyimser % 3-4 aralığında (bandında diyorlar nedense??) ekonomik büyüme göstereceği kestirilmekte. Bu rakam 2014 öncesinde – başında verilen rakamın geri çekilmişi (revize etmek… diyorlar teknik dille; sıradan insan anlamasın diye..).

Dolar’daki tırmanma daha doğrusu TL’deki erime daha şimdiden güncel 2014 ulusal gelirini (GSMH) nominal olarak 2013’ün gerisine, 823 milyar (Bn) Dolardan 796 Bn $’a geriletmiş durumda..

Hangi büyümeden söz ediyoruz??

Bekir Coşkun‘un 12.9.14 günü SÖZCÜ‘deki köşesinde nefis biçimde vurguladığı üzere;

Neren büyüdü Osman???

Ayrıca % 1.45 dolayında “doğal” nüfus artışını dikkat alırsanız, GSMH % 3 büyüse de gerçek büyüme %1,5 dolayında kalır. Kaldı ki, bölgede izlenen çok hatalı dış politika nedeniyle ülkemize 2014’te belki de -çoğu Suriye’li- 1 milyon dolayında yabancı – sığınmacı gelmiştir.. Bu da yaklaşık %1 sosyal nüfus artışıdır ki, toplamda %2,5 gibi muazzam bir toplam nüfus artışına karşılıktır ve 2014 sonunda GSMH nominal olarak
% 3 büyüse bile gerçek (reel) büyüme % 0,5 düzeyinde kalır. Bu rakamla Türkiye,
başta işsizlik olmak üzere, yoksulluk – yoksunluk, gelir dağılımının iyileştirilmesi, enflasyon.. olmak üzere  hiçbir makroekonomik sorununu çözemez..

Çözüm nerede??

Çözüm gerçek olarak ÜRETİM’de..

Yetkin ve yurtsever bir Kalkınma İktisadı uzmanından öğrenmek için,
Sn. Dr. Halit SUİÇMEZ‘in “ÜRETKEN TÜRKİYE” kitabını, Fatsa deneyiminden kalkarak somut verilere dayalı denemelerini altını çizerek okumalı..

Teşerkkürler Sn. Suiçmez, bu değerli katkınız için..

Sevgi ve saygıyla.
13.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

R.T. Erdoğan’a Prof. Dr. Hakkı KESKİN’den Açık Mektup


R.T. Erdoğan’a Prof. Dr. Hakkı KESKİN’den Açık Mektup

Ve CHP’ye Sosyal Demokrat Program Önerisi

Değerli Dostlar,

Bu dosyada iki EK çok önemlidir.

EK : CHP’ye Sosyal Demokrasi önerisi (ders) : Prof. Dr. Hakkı Keskin’den-
EK : RTE’ye açık mektup Prof. Hakkı Keskin’den-
Hakkı Keskin’i iyi tanımayanlar öncelikle özgeçmişi içintıklayın :
Prof. Hakkı Keskin 50 yıldır Almanya’daki bir bilim adamımız. Kendi ülkesi Türkiye’ye dışardan bakmış ve Avrupa demokrasi anlayışına göre çok güzel gerçekleri dile getirmiş. Bundaki amacı odur ki, çok sevdiği ülkesi Türkiye’de de muhalefet ve
iktidarlar da Avrupa’dakiler gibi olsun.
(NOT : Bu iki EKin içeriği, Sayın Ertan ABALI’nın paylaştığıdır.
(Bşb’na mektup EK’indeki 1-37 numaralarını ben verdim / D.A.)
Hem Muhalefet, hem iktidarı yönetenlere Avrupa demokrasisinden örnekler vermiş aslında. Bunu okuyan muhataplar öfkeleniyorlarsa, demek ki Avrupa demokrasisine göre yönetenlerin seviyesine henüz gelmemişler demektir. Bizde doğru yolu gösterenlere kızarlar, muhalif sayarlar!
Olgun demokrasi ve onun hukukuna ulaşmak dileği ve saygılarımla.
Duran Aydoğmuş
30.08.2014
********************

Dostlar,

Sayın Duran AYDOĞMUŞ’un iletisi yukarıda..

Söz konusu 2 mektup ise pdf olarak aşağıda..

Sevgi ve saygıyla.
31.8.2014, Ayder – Rize

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Kıbrıslı Rumların Türklere Katliamı : Muratağa – Sandallar – Atlılar


Kıbrıslı Rumların Türklere Katliamı :

40 Yıl Sonra Muratağa – Sandallar – Atlılar Kırımı

Muratağa, Sandallar ve Atlılar

Dostlar,

Sayın Türker Ertürk‘ün unutturmayarak anımsattığı kırımın (katliamın) üzerinden 40 yıl geçti.. Biz de Kıbrıs’a yaptığımız birkaç ziyarette toplu şehit mezarlarını içimiz ağlayarak yerinde ziyaret etmiştik.

Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Başkanı Başpiskopos Makarios‘un Rum ordularının başkomutanı sıfatıyla verdiği sürekli buyruk (Standing order),
Rumların insanlık suçu kanıtı olarak bu köylerde mezarlıklarda tabelalara yazılı..

Makarios’un 1963’te verdiği “standing order” soykırım planının somut belgesidir..

  • “Türk askeri Ada’ya varana dek,
    Akdeniz sıcağında kurtaracağı tek bir canlı Türk bırakılmayacaktır!”

Bu katliamcı anlayış, AB temel hukuku (primary law) hiçe sayılarak AB’ye “tam üye” yapılmıştır. Yaklaşık 700 bin nüfuslu soykırım sabıkalısı bir “ülkecik” AB’de dönem başkanlığı bile yapabilmiştir!

Aynı AB, Türkiye’ye ise “Yunanistan ile sorunlarını çöz de gel..” deme ikiyüzlülüğünü de gösterebilmiştir. Bunun anlamı, “Ege’de ve Kıbrıs’ta hukuk dışı Yunan isteklerini kabul et..” demektir.

Daha açık anlatımıyla; bir iç deniz olan Ege, dünyada örneği görülmemiş biçimde, Yunanistan’ın “karasuları 12 mil olsun..” istemiyle bir Yunan gölüne dönüştürülsündür.

Türkiye’nin Ada’daki 200 bini aşkın Türk soydaşımızı Rum soykırımından korumak için Londra ve Zürih Antlaşmalarına dayalı Güvenceci (Garantör) Ülke nitemiyle (sıfatıyla) Ada’ya yaptığı meşru savunma amaçlı çıkarmayı işgal olarak gören AB, Türk Kolordusunun çekilmesini istemektedir.

Bu kolordu oraya, Yunanistan destekli ENOSİS (Ada’nın Yunanistan’a katılımı) darbesini (EOKA-B) engellemek için çıkarılmıştır. Yunanistan Londra ve Zürih Antlaşmalarını çiğneyen yandır ama, nedense Türkiye’ye Yunanistan ile sorunlarını çözmesi dayatılmaktadır!?

Ege Adalarının da Lozan Antlaşması gereği silahsızlandırılması gereklidir ama, Batı’nın antik Helen Uygarlığı hayranlığının şımarık çocuğu Yunanistan,
bu uluslararası hukuk kurallarını da çiğnemiştir.

Tüm bunlar ve daha başkaları apaçık ortada iken, Türkiye hala AB kapısında üyelik dilenmektedir. Bu durum ulusal gururumuzu incitmektedir. Gerçekte özellikle AKP iktidarlarının AB üyeliğini tam olarak istemediklerini ancak iç ve dış politikada malzeme olarak kullandıklarını dünya alem bilmektedir ve bu gerçeği / zaafı AB ustalıkla kullanmaktadır.. 2008’de Dışişleri Bakanı iken Ali Babacan’ın aşağıdaki girişimi,
ulusal onurumuzu zedelemiştir.

AB'ye_alinmayacagimizi_biliyoruz_ama_Ali_Babacan

Kıbrıslı Türkler, TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) eliyle kırımlara yıllarca kahramanca direnmiş ve yüzlerce şehit vermişlerdir. Türkiye de 1974 çıkartmalarında 600’e yakın Mehmetçiği şehit vermiş ve 3 yıla yakın ağır ABD ambargosuna uğramıştır.

Aradan 30 yıl geçmiş olmasına karşın Batı emperyalizmi KKTC’yi tanımamaktadır!?
Oysa oradaki Türk halkı, BM hukuku bağlamında meşru haklarını kullanarak ayrı bir devlet olmayı seçmişlerdir (kendi yazgısını belirleme – “self determination” hakkı).

Kıbrıs’ta “2 bölgeli ve 2 devletli yapı” mutlaka korunmalıdır.

Bu uğurda çoook kan dökülmüş, yüzlerce vatan evladı şehit verilmiştir. AKP hükümetinin iktidarda kalma uğruna Batı’ya her türlü ödünü verdiğini / vereceğini bize son 12 yıl iyice öğretti. Kıbrıs’lı Türk soydaşlarla birlikte bu oyunlara birlikte direnmeliyiz.
Son çözümlemede KKTC halkı Türkiye’ye katılma kararı verebilir..
1939 Hatay plebisiti gibi..

Tüm Kıbrıs şehit ve gazilerimizi minnet ve şükranla anıyor; katliamcı Rum yönetimini lanetle kınıyoruz.. Bu soykırıma çanak tutan, göz yuman ikiyüzlü Batı emperyalizmini de!

Sevgi ve saygıyla.
14.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

Gazze Katliamı Batı Destekli İsrail Zulmü ile Sürüyor ve Türkiye ?!

Gazze Katliamı Batı Destekli İsrail Zulmü ile Sürüyor ve Türkiye !?

Dostlar,

7 Temmuz 2014 günü Gazze’de Filistinlilere karşı başlatılan İsrail zulmü 16 gününü bitirmek üzere..

Bilanço çok ağır.. Resmi sayısı 600’e varan çoğu cocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere Filistin’li Arap öldürüldü. Hastaneler bile bombalandı. Bu sonkinin kaza olacağını savlamak çok güç. İsrail ateşinin ince koordinat hesaplarına dayandığı rahatlıkla söylenebilir.

Bu bağlamda İsrail’in uluslararası savaş hukuku kurallarını bile çiğnediği açıkça izleniyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gerekiyor.

AB-ABD emperyalizmi ise İsrail’in kendini savunma hakkı bağlamında BM Güvenlik Konseyi’nden bir ateşkes ya da İsrail’e yaptırım kararı çıkmasını engelliyor..

İsrail orantısız güçle tam bir “imha” planı izliyor. Hamas ya da Hizbullah’ın düzenli ve çok yüksek teknolojili İsrail ordusu karşısında askeri bakımdan denkliği söz konusu değil. Öyle ki, İsrail’in 27500 km2’lik kara ülkesi bir elektronik füze kalkanı ile büyük ölçüde korumada.

O zaman 360 km2’lik avuç içi kadar toprakta balık istifi yaşamaya çalışan 1,75 milyon Filistinli Arap’tan ne isteniyor??

Bu politika soykırım sayılmasa ve o boyuta varmasa bile bir TEHCİR’dir. Filistinlilerin topraklarını terk etmeye zorlanmasıdır ve bu yolla Gazze’nin etnik temizliğidir.

Yapılan insanlığa karşı suçtur. Kendini savunma kapsamında değerlendirilmesi olanaksızdır.1,75 milyon yoksul ve yoksun, sanayisiz, çok geri kalmış, karnını bile doyurmaktan aciz ve ancak Mısır’dan yeraltı tunellerinden gelen gıda vb. destek ile yaşama tutunabilen bu zavallı halkın İsrail’in güvenliğini tehdit eden bir askeri donanıma hele hele offensiv (saldırgan) bir militer güce sahip olması beklenebilir mi?
Sınırlı bir defansif (savunmacı) askeri varlık sahibidir Filistin ve gerçekte BM Güvenlik Güçleriyle İsrail’e krşı korunması bile istenebilir.

Batı seyredip desteklediği gibi Çin-Rusya bloku da sessizliklere bürünmüş durumda.
Göz göre göre bir halk yok olmaya, bir ülke (Filistin) yeryüzünden silinmeye çalışılmakta. Yani Batı cephesinde yeni bir şey yok.. Emperyalizm gene eli kanlı emperyalizm..

Arap ülkeleri seyirci.. Arap Birliği (Arab League) sanki felç.. Zaten Katar ve S. Arabistan Batı’nın 5. sınıf maşaları durumunda. Mısır çok yetersiz kalıyor..

Türkiye ise başta Mısır olmak üzere bölge ülkeleri ile ilişkilerini stratejik derinlikte üstüne uzman olmayan Dışişleri Bakanımız sayesinde darmadağın etmiş durumda. “Sıfır sorun” yerini “Sıfır komşu” ya bıraktığından, Gazze’ye Türkiye’den lojistik yardım da ulaştırılamıyor..

AKP hükümeti şaibeli, daha önce Gazze’ye yardım için toplanan paralar yerine ulaştırılmamış.. Bosna yardımları gibi.. Deniz Feneri Almanya örneği gibi..
Abdullah Gül ve Necmettin Erbakan’ın kayıp trilyon davaları gibi.. Bunlar
hem müslüman, hem de müslümanlara Türk halkının yardımlarını iç ediyorlar!?

Üstelik İsrail jetlerine yakıt dışsatımı da bu günkü AYDINLIK’ta TÜİK verileriyle haber yapıldı.

Suriye ve Irak’ta iç savaş çıkmasına Türkiye yoğun destek oldu ve onbinlerce insan
bu iç savaşlarda telef edildi, binlerce kadının ırzına geçildi..

Veee besleme – büyütme IŞİD 49 diplomatımızı 2 aya yaklaşan bir süredir “rehin” tutmakta. AKP hükümeti acz içinde.. Hiçbir şey yap(a)mıyor. 1 milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı ülkemizde perişan ve çok yönlü sorunların kaynağı..

R.T. Erdoğan 12. CB seçimlerine kilitlenmiş. Salt kendi güvenliği söz konusu.
Bu süreçte gelebilecek saldırılardan korunmak için vargücüyle polise abanıyor. “Paralel” yaftası ile Emniyet’te vahşi bir tasfiye sergileniyor. Polis polise ters kelepçe takıyor ve kin, nefret, intikam, bölünme-ayrışma tohumlanıyor. Ülke gündemi de bu yolla yönlendiriliyor..

Türkiye Gazze katliamında zerrece etkili olamıyor.. Sözde bölgesel aktör ve R.T. Erdoğan da neredeyse dünya lideri! Lafontaine’nin kargasına döndürüldü adam..

Sonuç olarak bölgesel ve ülke içi konjonktür son derece olumsuz ve kırılgan..
Bu tablo hiç de olumu sayılamayacak türlü gelişmelere gebe..
Hava kurşun gibi ağır ve ülkemizin stratejik devlet aklı ortada yok!
Muhalefet de makro çerçevenin ayırdında değil ne acı ki!

Günübirlik, RTE salvolarına yanıt yetiştirme ile sınırlı savunmacı siyasete kendini mahkum etmiş gibi.. Devlet Bahçeli uzuuuuun mu uzun tatillerde..

Eh Ramazan Bayramı da geldi, yarın Kadir gecesi..
Beşiktaş belediyesi 5 yıldızlı iftar yarışlarında malum çevrelerle..

Derken ver elini 10 Ağustos 2014 ve 12. CB seçiminin ilk turu..
Yalnız adam Ekmelettin İhsanoğlu yaşamının sonbaharının kabuslarında.

İster misiniz 10 Ağustos 1920’nin rövanşı, 94 yıl sonra R.T. Erdoğan,
Atlantik ötesi projelerin devamı olarak Atatürk‘ün koltuğuna oturtularak alınmış olsun??

10 Ağustos 2014’te kime oy vereceğimizi, oy kullanmaya gidip – gitmeyeceğimizi,
boş – geçersiz oy kullanıp kullanmayacağımızı bu makro çerçeve içinde bir kez daha serinkanlılıkla değerlendirmeliyiz.

Sevgi, saygı ve derin kaygıyla
22.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

 

 

 

 

GELECEĞİMİZİ HIRSIZLAR MI KURACAK??


Dostlar
,

Sn. Rifat Serdaroğlu bu yazısında çooook haklı olarak çok sert..
Kalemine sağlık..

Sevgi ve saygı ile.
21 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=======================================

GELECEĞİMİZİ HIRSIZLAR MI KURACAK??

portresi3

 

 

Rıfat Serdaroğlu

 

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına talip (AS: istekli) olan bir siyasetçide aranması ve mutlaka bulunması gereken vasıflar (AS: nitelikler) şunlardır :

-Namuslu olacak,
-Gerçek Demokrat olacak,
-Bilgili ve öğrenmeye açık olacak.
-İçeceği Ant’a sadık kalacak.

Bir siyasetçide bunlar varsa onu sıkı tutacaksınız ki, hırsızlar adamı ürkütüp kaçırmasınlar. Fakat bunlar yoksa Anadolu deyimiyle, bu kişiden dinlenip-dinlenip uzağa kaçacaksınız. Kendinize gelince yine kaçacaksınız, yorulunca dinlenip-dinlenip yine kaçacaksınız.
(Asla oy vermeyeceksiniz!)


Dün, oldukça kalabalık bir sohbete katıldık.

Ben olanak olduğunca dinlemede kalmaya çabaladım.
Eğitimli ve yönetici konumunda olan biri;

“Tamam adam ve çevresi için ‘Hırsız’ diyorlar ama bunun gibi çalışanı şimdiye dek gelmedi.” dedi.


Bir spor dalında Milli Takım düzeyine dek çıkmış olan biri;

“Tamam çalıyorlar ama eskiler çalmıyor muydu? Böyle gelmiş böyle gider, kardeşim.” diye konuştu.
Tuzu kuru, yılın yarısını yurt dışında geçiren biri ise;
“Ne uğraşıyorlar kardeşim, verin güneydoğuyu kurtulalım yahu!” diye saçmaladı.
Eee insan sabır taşı olsa tam da orta yerinden çat diye çatlar!

Onlara şunları söyledim :


-Geçmiş siyasetçilerden yolsuzluğa bulaşmış kişiler olabilir. Bugün eski siyasetçilerin hiçbirinin dokunulmazlıkları yok. Bu konularda bir şey bilen namuslu-haysiyetli insanların dedikodu yerine bildiklerini Cumhuriyet Savcılarına iletmeleri gerekir.

Geçmişte niçin yolsuzluklar karşısında sustunuz? Geçmişte susan adam, şimdi yapılan hırsızlıkları görmezden geliyorsa, o da ortak demektir.

Geçmişte yolsuzluk yapılması, bugün için de yolsuzluk yapılmasını haklı kılar mı?

Bu mantıkla yürürsek, ileride iktidar olacaklar şunu demeye hak kazanmış olmazlar mı?
“Bizden öncekiler çalıyordu, onlardan öncekiler de çalıyormuş, eee biz niçin çalmayalım? Demek ki böyle gelmiş, böyle gidecek…”

Böyle yapılırsa, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini hırsızlara mı kurduracağız?
Böyle bir rejim, böyle bir devlet yaşayabilir mi?


“Çalıyormuş ama çok çalışıyormuş.” Lanet olsun, böyle bir anlayışa.
Böylesi bir anlayış çürümenin, çöküntünün başlangıcıdır.


Eğer bir ülke, baştakilerin çalmasına rıza gösteriyorsa, kime “namuslu kal” diyebilirsiniz? Böyle bir toplum, sosyal barışı sağlayıp huzur ve dayanışma içinde yaşayabilir mi?

Gücü yetenin zayıfı-yoksulu ezdiği, eline olanak geçirenin devleti-milleti soyduğu bir düzen nasıl devam eder?

“Verelim kurtulalım” diyen oğlaklara gelince;


Neyi veriyorsunuz? Kimin malını kime veriyorsunuz. Bu cennet vatan yalnızca bizim mi? Biz bu vatanı, önceki kuşaklardan emanet olarak almadık mı?

Bir kez vermeye kalktınız mı, arkasının gelmeyeceğini mi zannediyorsunuz?
Vatan denen kutsalın bir hava gibi, su gibi, ekmek gibi aziz olduğunu bilmeyen zavallılar, Suriye’den, Ortadoğu’nun despot idarelerinden kaçanların sefil hallerini görmüyorlar mı?
Kim çocuklarının, torunlarının böylesine sefil bir yaşam sürmesini ister ki?

*****

Değerli Okurlar,

Sonucu ne olursa olsun, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanı seçimleri hırsızlık-dini istismar-insanları aldatma-yalan söyleme düzeni olarak tarihe geçen
“Badem Düzeni
nin” sonu olacaktır.

Gelecek iktidarın en önemli görevi, halktaki “gelen çalıyor, giden çalıyor” algısını yıkmak olmalıdır. 
Çıkarılacak tek maddelik bir yasayla, “Her türlü zamanaşımının dışında olmak üzere, şimdiye dek görev yapan tüm siyasetçilere, bürokratlara ve medya patronlarına, “NEREDEN BULDUN?” diye sorulacak bir yasal zorunluk getirilmelidir.
Kim devletin-milletin tek kuruşunu yediyse, burnundan fitil-fitil getirilmeli ve sonuç milletle paylaşılmalıdır.

Hem çalacaksın, hem çalmaya göz yumacaksın, hem çaldıracaksın sonra da o haram parayla milleti ezip, “Ben Müslüman’ım” (!?) diyeceksin.


De si..ir git lo.
Cehenneme kadar yolun var…

Ekmeleddin İhsanoğlu Hakkında 40 Yıllık Meslektaşının Mektubu..


“Efendiler, sırası gelmişken, aziz Milletime şunu tavsiye ederim ki;

başının üzerine çıkaracağı adamların kanındaki öz cevheri
çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an bile geri kalmasın.”
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Ekmeleddin İhsanoğlu Hakkında 40 Yıllık Meslektaşının Mektubu..

Dostlar,

Türkiye 10 Ağustos’a (2014) doğru doludizgin bir geri sayım düzleminde sürüklenmekte. Ülkenin yaşamsal sorunları ana gündemde değil..
Varsa yoksa, 11,5 yıldır siyasal ihtiraslarını bir türlü doyuramayan bir siyasal kadronun yeni ve bitmeyen beklentileri ülke gündeminin ana konusu..

Sorun salt bir Cumhurbaşkanı seçimi değil..
Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmez zaten Parlamenter rejimlerde.
Bu amaçla halkın önünde sandık konduğunda artık Parlamanter demokratik rejim başkalaştırılmış (metamorfoz) demektir. “Sandıklı Cumhurbaşkanı” da artık Başkan’dır ve ülke büyük ölçüde “Başkanlık rejimine kaydırılmış” demektir.
Siz buna dilerseniz “yarı başkanlık” da diyebilirsiniz geçiş döneminde ve kimi tepkileri yumuşatmak için..

  • Başkanlık rejimi federal devletlerin rejimidir!

Dolayısıyla ilk fırsatta Türkiye’ye dayatılacak olgu budur;
tepeden tabana indirilerek federatif yapı ülkemize de dayatılacaktır..

Bu politik stratejinin kaldırım taşlarıdır döşenen.. Ancak biz ülkenin sokulduğu
bu uğursuz rotayı unuttuk, bize unutturuldu, 3 adayı konuşur olduk sabah akşam…

Bize ulaşan bir yönlendirilmiş iletide CB adaylarından Sn. Ekmeleddin İHSANOĞLU anlatılmakta.. Prof. Dr. A. Tarık Pekel imzalı kısa yazıda, Prof. Pekel Ankara Üniv. Kimya Bölümünde uzun yıllar birlikte çalıştıklarını belirterek O’nu 40 yıldır tanıdığını
hatta daha iyi tanıyan olmadığından bu yazıyı yazmayı görev bildiğini aktarıyor..

T.C. 12. Cumhurbaşkanı adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bir BİLGE olduğunu belirtiyor.. O’na referans veriyor apaçık..

“Referans yazısı” aşağıda  (imla yanlışları düzeltilerek) :

*****

Yönlendirilmiş ileti
Kimden: Enis Akdağ 
Tarih: 13 Temmuz 2014 08:31
Konu: Good Morning

Referans yazısı 

EKMELEDDİN İHSANOGLU

Cumhurbaşkalığı seçiminin yaklaştığı bu günlerde çatı adayı olarak tanıtılan Sn. Ekmeleddin İhsanoğlu için kendisini tanıyan veya tanımıyan herkesin fikir beyan ettiği bir kaotik ortamda bulunmamız nedeni ile Türkiye’de O’nu benden daha iyi tanıyabilecek başka
hiçbir kişi olmaması, bu yazıyı yazma sorumluluğunu bana hissettirdi.
Kendisine “Ekmel” olarak hitap ettiğimiz aziz dostumu ilk olarak Türkiye’ye geldiğinde ve benim de doktora çalışmasını yürütmekte olduğum Ankara Üniversitesi Organik kimya bölümünde tanıdım.
Mısır’da aldığı kimya eğitimi ve yüksek lisans tezi Üniversitenin ilgili kurullarında denkliği kabul edildikten sonra, benim de çalışmalarımı yürüttüğüm laboratuvarda doktora çalışmasına başladı. Senelerce gece gündüz laboratuvarda birlikte çalıştık, birlikte yaz tatiline gittik, ailece birlikte yaz tatilleri yaptık, İngiltere’de bile farklı üniversitelerde doktora sonrası çalışması yaparken gene birlikte olduk.
40 yılı aşan bir birliktelik, çocuklarımız büyürken, iyi günde, kötü günde hep beraber olduk. Kendisini bu kadar yakın tanıyan bir kişi olarak
işte Ekmeleddin İhsanoğlu :

Atatürk ve Cumhuriyete inanmış (ne acı değil mi bu çağda hala bunu sorguluyoruz) pozitif bilime ve düşünceye, tertemiz bir geçmişe sahip, tutucu ve bağnaz olmayan ama öte yandan politika için değil inandığı için namaz kılan, laikliğe kesinlikle gönülden inanmış, entellektüel, janti, modern, barışsever bir BİLGEdir kendisi. Ne yazık ki toplumun %100’ünün ‘işte benim Cumhurbaşkanım’ demesi gereken kişi, adaletsiz bir seçim yarışı içinde kendini bulmuştur. Ülkesini seven herkesin oturup bir kez daha düşünmesi gereken bir andır bu an. Ekmel’in seçimi kazanması milletin kazanması, kaybetmesi milletin kaybetmesidir. Keşke dost meclislerinde vatan kurtarma sohbetleri yapmayı seven bizler, oturup bir kez daha düşünsek ve sorumluluk bilinciyle hareket etsek. Aksi takdirde hiç sızlanmaya hakkımızın olmadığını bilerek KARAR VERMELİYİZ.

Prof. Dr. A. Tarık Pekel
******************

Prof. Pekel, “Atatürk ve Cumhuriyete inanmış (ne acı değil mi bu çağda hala bunu sorguluyoruz)” diye giriş yapıyor tanıtımına..

Evet Sn. Pekel, “Atatürk ve Cumhuriyete inanmış”  olmayı çok önemsiyoruz.. Biz bu Cumhuriyeti kolay kurmadık. O’nunla sorunu olan insanları başımıza getirmek istemeyiz. Zaten O’nunla derdi olanlar da
bu görevlere soyunmasalar ne iyi ederler. Öte yandan “Atatürk ve Cumhuriyet’e inanmış” olmak, pozitif bilimin tam da içinde olmak demektir. Sn. Pekel,
ATATÜRKÇÜLÜK = KEMALİZM bilimsel akılcılık ana eksenlidir. Bu olguyu siz de tam olarak anlayamamış olmalısınız ki küçümseyerek yeriyor ve çok yaman bir çelişkiye düşüyorsunuz..

*****
Bu boyutu önemli bir çekince olarak koyduktan sonra, Prof. Pekel’in
Sn. Ekmeleddin İhsanoğlu hakkında yazdıklarını kişisel görüşü olarak saygı ile karşılıyor ve gerekçesini de dikkate alarak önemsiyor,
site okurlarımızla paylaşmak istiyoruz..
Takdir okuyanlarındır.

Biz, yazımızın başına koyduğumuz Yüce ATATÜRK’ün altın öğüdü
hiç aklımızdan çıkarmıyoruz…

“Efendiler, sırası gelmişken, aziz Milletime şunu tavsiye ederim ki; 

başının üzerine çıkaracağı adamların kanındaki öz cevheri
çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an bile geri kalmasın.”

Sevgi ve saygıyla
14.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

TEMA Vakfı Kurucu Onur Başkanı Hayrettin Karaca BM “Orman Kahramanı“ ödülü aldı


TEMA Vakfı Kurucu Onur Başkanı Hayrettin Karaca
BM “Orman Kahramanı“ ödülü aldı!

TEMA Vakfının Kurucu Onur Başkanı Sayın Hayrettin Karaca

Birleşmiş Milletler tarafından “Orman Kahramanı “ ödülüne layık bulundu.

Birleşmiş Milletler Orman Forumu Sekretaryası tarafından ilk kez 2012’de verilmeye başlanan Orman Kahramanları Ödülü küresel ölçekte ormanların sürdürülebilirliğini sağlamak ve ormanları korumak için çalışmalar yürüten bireylere veriliyor.
Toprak Dede’miz de TEMA ile yaptığı ve yapmakta olduğu çalışmalar nedeni ile Birleşmiş Milletler tarafından “Orman Kahramanı” olarak ilan ediliyor.

Hayrettin Karaca, ödülünü, İstanbul’da 197 ülkenin katılımıyla yapılmakta olan
Birleşmiş Milletler 10. Orman Forumu kapsamında düzenlenen törende aldı
(10 Nisan 2013’te).

Toprak / Erozyon / YAPRAK Dede’mizi kutluyor, O’nunla gurur duyuyoruz.
(AÜ Ziraat Fak. den sevgili arkadaşımız Prof. Ruhsar Yanmaz‘a teşekkürlerimizle..
Epey gecikmeyle de olsa bu haberi paylaşmak istredik.. AS)


Sevgi ve saygı ile.
6.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Trakya’da bir çevre zaferi daha!


Dostlar,

Trakya’da uzun yıllar çalıştık (1988-2004, 16 yıl). Bölgeyi yakından biliriz.
Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği’nin kurucuları ve yöneticileri, üyeleri arasında yer aldık yıllarca. Sevgili Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak arkadaşımızla Trakya Üniversitesi
Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda uzun yıllar birlikte çalıştık.
(Biz genç bir doçent, Sevgili Eskiocak da genç bir uzman hekim idi..)

Muzaffer hoca çok sevinçli bir haber geçti..
Aşağıda..
Çok sevinerek paylaşıyor, emek veren tüm arkadaşlarımızı ve
sergilenen dayanışmayı kutluyoruz.
AKP hükümetini de artık hukuka saygılı olmaya çağırıyoruz.
Karar Danıştay’ın ilgili 6. Dairesinde oybirliği ile veriliyor ve 2. kez yürütmeyi durdurma kararı. İdari Yargılama Usulü Yasası (2577) 27. maddesi çok açık :

  • 27/2. “Danıştay veya idarî mahkemeler, idarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.”

Dehşet verici bir hukuk tanımazlıkla karşı karşıyayız. Yargı yürütmeyi durdurma kararı veriyor, AKP’nin ilgili bakanlığı Planda göstermelik bir değişiklikle yasaya karşı hile ile yargıyı aldatmaya çalışıyor ve ve Yüksek Mahkeme bu kez ilk Yürütmeyi durdurma kararını uygulamayan idari işlem – eylem için bu kez 2. kez yürütmeyi durduruyor.

Apaçık sormak gerekiyor :
Siz kimin yanındasınız?
Halkınızın devletinizin mi yoksa yerel – küresel sermayenin mi?
Halk, bu sorunun yanıtını giderek daha net biçimde görüyor..
Yazıklar olsun sizlere..
Ne talihsiz bir ülke ki Türkiye, başına böylesi kadroları getirdi!
Kabus gibi..
Ama halkımız dayanışma ile bu çemberi de kıracak.

Bu tür halk direnişlerin en sağlam hukuksal dayanaklarından biri Anayasa md. 56’dır.
Bu maddeye göre sağlıklı ve güvenli bir çevrenin oluşturulması halkın ve devletin
ortak ödevidir.
Halkımız direnerek Anayasal hakkını kullanıyor ve Anayasal görevini yapıyor.

Hepimize kolay gelsin..

Sevgi ve saygı ile.
16 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

===========================================

Trakya’da bir çevre zaferi daha !

Emeği geçenlere ve dayanışma gösterenlere teşekkürler! Prof.Dr.Muzaffer Eskiocak

DANIŞTAY, Trakya’da 1 nükleer, 5 termik santral yapımını içeren, tarım alanlarını
“enerji üretim ve depolama alanı” ve “kentsel yerleşme alanı” adları altında
yapılaşmaya açan Trakya Bölge Planı değişikliğini oybirliğiyle durdurdu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine TMMOB, Edirne Çevre Gönüllüleri Birliği ve kendi adına dava açan Av. Bülent Kaçar, “Plandaki küresel ölçek ve küresel ekonomi saptamalarıyla amaçlanan, Trakya topraklarının, doğasının talan edilip, küresel sermayeye ve enerji lobisine açılmasıdır. Bu karar hukukun zaferidir,
Bakanlık gereğini yerine getirsin.” dedi.

Yüksek Mahkeme, daha önce verdiği yürütmeyi durdurma kararını uygulamayan
davalı bakanlığın işlemleri için bir kez daha yürütmeyi durdurdu,
keşif için bilirkişi heyeti atayacak.

BAKANLIK MAHKEME KARARLARINI UYGULAMADI!

TMMOB avukatı Bülent Kaçar, 24 Ağustos 2009 günü onaylanan 1/100.000 ölçekli
Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı’na itiraz etti.
Yasal sürede yanıt alamayınca, planın ve 1 Temmuz 2010 tarihli onayla yapılan değişikliklerin yürütmesinin durdurulması ve iptali için Danıştay 6. Dairesi’nde dava açtı. Danıştay 3 Temmuz 2012’de planın yürütmesini, 217 sayfalık bilirkişi raporuna göre şehircilik ilkeleri ve kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle durdurdu. Davalı bakanlık kararı uygulamak yerine, itiraz edilen içeriğe dokunmayan küçük değişikliklerle
5 Haziran 2013’te planı onayladı. Danıştay TMMOB ve Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği adına bu plana açılan davada 1 Ekim 2013 günü bir kez daha durdurma kararı verdi.

Davacılar Av. Bülent Kaçar bu kararın da uygulanmadığını belirterek
mahkemeye bir kez daha başvurdu ve şu saptamaları yaptı:

PLAN DEĞİŞİKLİĞİ, 5 TERMİK, 1 NÜKLEER SANTRALİ İÇERİYOR

“2009 Plan notları ve 2013 Plan değişikliğinde esas alınan çevre koruma değil,
neye mal olursa olsun kalkınma anlayışıdır. Plan değişikliği yapılırken, ilgili kurullardan
sit alanları ile kültür ve tabiat varlıklarının, plan değişikliğinin öngördüğü yatırım ve faaliyetlerden zarar görüp görmeyeceğine ilişkin görüş alınmadı, halkın katılımı ilkesi
göz ardı edildi. Plan değişikliği ile yasal zemin hazırlanan Marmara Ereğlisi, Şarköy, Malkara, muhtemel Kıyıköy ve İğneada Termik Santralleri, İğneada Nükleer Santrali,
halk sağlığı ve doğa açısından son derece tehlikeli. 2004 üniversite bölge planı ve 2009 bakanlık bölge planında yer almayan santralleri plan değişikliği ile hüküm altına alanlar, atmosfere saldığı SO2 ve NOx gazların ve asit yağmurlarının oluşumundan sorumlular. Hiçbir filtre, termik santrallerin NOx, CO, O3 gibi atıklarını filtre etmez.
Termik santraller, sağlığı zedeleyen, hastalık ve ölümlere yol açan yapılardır.

SAKLI CENNET TEHLİKE ALTINDA, DEPREM RİSKİ GÖZETİLMEDİ

Plan değişikliği işlemi ile Malkara ve Şarköy’de kurulacak olan termik santraller,
mavi bayrağı hak eden Şarköy’ü, Marmara Denizi’ni, resmi koruma altındaki
saklı cennet Uçmakdere’yi, SİT alanı Gaziköy’ü, binlerce dönüm üzüm bağı ve zeytinlikleri mahvedecek, bölge turizmi yok olacak, hava, toprak ve su kirliliği meydana gelecektir. Kurulacak santraller Saros Körfezi’ni, Koru Dağı’nı, ormanları, tarım ve yerleşim alanlarını, bölge turizmini etkileyecek. Plan hazırlayıcıları Saros Körfezi’nin 2010’da Bakanlık Kurulu’nca Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildiğini unutmuş.
Yine bölgedeki deprem olasılığı, üzerinde bulunduğu Ganos Fay hattının aktif olduğu hiç gözetilmedi. Plan, Enerji Üretim ve Depolama, Kentsel Yerleşme alanları olarak gösterilen tarım alanlarını yapılaşmaya açıyor. İtirazlarımızın kabulü ile usul ve hukuka, hukukun üstünlüğü ilkesine, insan haklarına, çevre hakkına, kamu yararına ve
yasal mevzuata aykırı Plan Değişikliğinin ve Plan hüküm ve notlarının
iptaline karar verilmesini dileriz.”

MAHKEME KARARI UYGULANMADIĞI GEREKÇESİYLE 2. KEZ DURDURMA

Danıştay 6. Dairesi’nin son kararında şöyle denildi:

“Davalı idarece Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı’na yönelik davalarda yürütmenin durdurulması yönünde verilen kararların uygulanması yönünde bir işlem yapılmadığının belirtilmesi, gerek yürütmenin durdurulması isteminin reddi yolunda verilen kararlar ve dava konusu plan kararlarının alt ölçekli planlara aktarılması yolunda davalı idarece aynı gün ilan edilen 1/25.000 ölçekli il çevre düzeni planında da değişikliğe gidildiğinin görülmesi ile ortaya çıkan davanın duruma ve uyuşmazlığın niteliğine göre, taşınmazların yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi raporu alındıktan sonra yeni bir karar verilinceye kadar dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına oy birliğiyle karar verildi.”
(http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26577402.asp, 9.6.14)

TÜM ADD ŞUBELERİNE – KEMALİST KAMUOYUNA


Dostlar,

Uzuuuun yıllar, 15 yıla van bir süre ADD İsparta Şubesi’nin kurucusu ve başkanlığını yapan Tarih Öğretmeni (şimdilerde emekli) Sayın Mamut Özyürek ile epey çalışma yaptık İsparta ADD ve ilçelerinde.. Kendisinin mütveazi aracıyla ve yakıtıyla, kumanyalarımız da cebimizden (Edirne – İsparta yolculuk bedellerimiz de
bizim cebimizden)..

Sanırız 20+ dolayınca görsel konferansımız oldu okullarda, ilçelede, Üniversitede (Rektör Sn. Prof. Dr. Lütfü Çakmakçı ve Prof. Dr. Lütfü Baydar döneminde)..
Ayrıca bir ziyaretimizde bu ilde İsparta Ulusal Güçler Birliği‘ni kurduk ve
temel ilkeleri belirledik. Sanırız örgütlenme hala işlevsel.

Bu yiğit arkadaşımızın başına nedense “bir şeyler” gelmeye başladı..

Maalesef ADD Genel Merkezimiz de sahip çıkmak yerine dışlamayı seçti..
Bizim GYK üyesi olduğumuz 2004-6 döneminde Genel Başkan Şener Eruygur
iken de Mahmut beye disiplin cezası verilmek istenmiş, önceki genel başkan
Sn. Ertuğrul Kazancı, biz ve 3 arkadaşımız daha karşı oy yazısı yazmıştık.

Sonraki dönemde ne yazık ki Sevgili Mahmut Özyürek‘in kesin ihracına dek
işler tırmandırıldı. Ama Mahmut beyi durdurmak olanaklı mı?
Arslanlar gibi haklarını savunuyor. Çok sayıda dava açtı ve pek çoğunu da kazandı.

  • ADD yönetiminin bu hukuksuz – insafsız infazını gözden geçirmesi
    ve Sn. Özyürek’e saygınlığını bu genel kurulda iade ermesi gerek.

Mahmut bey bu sıralarda Ulusal Eğitim Derneği İsparta Şubesi başkanı..
Görüldüğü gibi “hizmette sınır yok!”
Yitiren ADD oldu..
Hem de bilmem kaç on tane tarikatın kol gezdiği kritik İsparta coğrafyasında..

Benzer biçimde Kocaeli Şubesi Başkanı Sn. Mustafa Güner de Tansel hanımın
genel başkanlığı döneminde ADD’den kesin ihraç edildi. (Başkaları da var, epey!)

Çoook ilginçtir ki, Sn. Mustafa Güner de Mahmut bey ölçüsünde özverili, çalışkan, zeki, birikimli ve Kocaeli ve ilçelerinde, okullarında… çok sayıda Aydınlanma Konferansları verdiğimiz bir arkadaşımız. Her ikisi de katıksız Kemalistler ve birer ateş parçası gibiler.
Sn. Güneri’in de ADD aleyhine açtığı davalar sürüyor, kazandıkları var..

Tansel hanım ve arkadaşlarının bu anlamsız ve çoook yanlış gidişe dur demeleri gerek. Üstelik Tansel hanım Danıştay Başsavcılığından emekli bir yüksek hukuk kişisi!
Genel Kurulun bunları bilmesi gerek..

Sn. Özyürek’in içimizi acıtan tarihsel mektubu aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
8 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

TÜM ADD ŞUBELERİNE – KEMALİST KAMUOYUNA

HAZİRAN 2012 ADD Genel Merkez Genel Kurulunda, delegelerle “belge” olarak paylaştığım, daha sonra çok sayıda e-gazetede yayınlanan
AKP FAŞİZMİNİN PANZEHİRİ KEMALİZM” başlıklı yazımda şu satırlar
yer alıyordu.

  “Emperyalizmin ve içimizdeki müttefiklerinin kaçacak köşe aramaya başladıkları Mitingleri organize eden, başta Kemalistler ve toplumsal muhalefeti örgütleyen öncü örgütlerin, bir kez daha bu denli yığınsal direnişi harekete geçirememeleri için gereken önlemleri almayı da unutmadılar. “içimizdeki yedek kuvvetleri ve
Truva atları”
görevlerini eksiksiz yerine getirmeleri konusunda uyarıldılar ve harekete geçmeleri istendi.

Tabanın baskısı ile bu güne dek Soros ve AB fonlarından beslenmeyen,
Anti-emperyalist, Antifaşist özünü koruyan Demokratik Kitle örgütlerinin
üst yönetimlerine
, örgütleri dirençsiz, “uysal- uyumlu” hale dönüştürecek, geçmişinde ne emperyalistler ve işbirlikçileri, ne de Kemalistlerle bir sorunu olmayan “parlatılmış” kimlikleri sürdüler. Böylece Kemalist hareketin stratejik öncelikleri değiştirildi. Faşizme karşı savaşımın aynı zamanda Emperyalizme karşı savaşım olduğu gerçeği ötelendi.
Savaşımın ana merkezi yalnızca laik-Anti laik/AKP baskısına kaydırıldı.” http://www.1mart2003.com/makale/mahmut-ozyurek/akp-fasizminin-panzehiri-kemalizm/140.html

Bu değerlendirme; o günün koşullarında Kimi demokratik kitle örgütlerinin yönetimine ardı- ardına getirilen kişilerin ve özellikle ADD Genel Başkanlığına “parlatılarak” getirilen Tansel Çölaşan’ın davranış, söz, yazı ve eylemleri üzerine yapılmıştı.

Yanılmış olmayı çok isterdim. Yanılmamışım. Önce; Haziran 2012’de toplanan genel kurulda, ADD Tüzüğünde “Genel Kurulun görev ve yetkileri arasında sayılan” Şube Yönetimlerini “görevden alma” yetkisi Genel Yönetim Kuruluna
bir oldu-bitti ile devredildi.

ADD Genel Başkanlığına “özel görevli” olarak getirilen Tansel Çölaşan ve ekibi; Genel hukuk kurallarına- Türk Medeni Kanunu’na aykırı olan bu “görevden alma” yetkisine dayanarak, Kemalist ilkeleri savunan, Genel yönetimin Kemalizm karşıtı, hukuka aykırı söylem ve eylemlerini “deşifre eden” şube başkan ve yönetimlerini hemen görevden almaya başladılar. Bu işlemde kullanılan yöntemler
“Silivri hukukunu” aratmıyordu.

Önce kimin / kimlerin görevlerinden alınacağına Tansel Çölaşan ve kimi GYK üyelerince karar veriliyor. Sonra görevden alınması kararlaştıran şube başkan ve yöneticileri hakkında; “gayri ahlaki yöntemlerle”, Atatürkçü düşünceye karşıtlığı mahkeme kararları ile belgeli kimi karşı devrimci elamanların yalancı tanıklıklarıyla elde edilen sözde, uydurma deliller üretiliyordu.

Böylece hazırlanan kumpaslar sonucu görevden alınan şubelerden biri de
ADD Isparta Şubesi Başkanı Mahmut Özyürek ve O’nun görevden alınmasına yasal çerçevede itiraz eden Şube Yönetim Kurulu oldu.

Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şube Yönetimine karşı, Özel görevli Tansel Çölaşan’ın tertiplediği, Kemalist kamuoyunda “Ajan-provokatör (KIŞKIRTICI) olarak bilinen” ADD GYK üyesi ve Batı Akdeniz Bölge sorumlusu olan Mehmet PINAR’ın önemli rol üstlendiği, Isparta’daki Atatürkçülüğü şaibeli kimilerinin marifeti ile sahneye sürülen kumpas, “yıkım-çökertme” sürecine karşı yasal olarak başlattığımız
hukuksal süreç devam ediyor.

1-   ADD Genel Yönetim ve Disiplin Kurulunun; ADD Isparta şube başkanı Mahmut ÖZYÜREK’in “ADD üyeliğinden ve şube başkanlığından kesin ihracına” ilişkin kararlarında, yakınma ve tanıklığını, temel dayanak olarak  değerlendirdikleri
Hacer ÇİMENLİ; Mahmut ÖZYÜREK’in şeref ve haysiyetine, onuruna alenen hakaret suçu nedeniyle, yani “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ya da yakıştırmalarda bulunmak” suçu nedeniyle, Isparta 3. Sulh Ceza Mahkemesi’nin, 09.04.2013 tarih ve 2013/137 sayılı kararı ile “TCK’nin 125/4 maddesi uyarınca” cezalandırılmıştır.(Ek:2)

2-   Hacer Çimenli hakkında açmış olduğumuz tazminat davası karar aşamasındadır.

3-   Yine Tertibi düzenleyen Tansel ÇÖLAŞAN ve ekibine, ADD Isparta Şube Başkan ve Yöneticilerinin görevlerinden alınmalarını sağlayacak gerçeğe aykırı belge ve bilgileri, duyumlara dayalı gayri ahlaki, olmamış, olması olanaksız olayları olmuş gibi aktaran Akdeniz Bölge sorumlusu, GYK üyesi Mehmet Pınar; “ISPARTA 2. SULH CEZA MAHKEMESİNİN; 05.03.2014 TARİH VE 2014/188 Esas sayılı kararları ile Türk ceza Kanunu 125/1 (Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldırmak” ve Türk ceza Kanunu 125/2(Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.) maddeleri gereğince “CEZALANDIRILMASINA” karar verilmiştir.

4-    Mehmet PINAR aleyhine ayrıca tazminat davası açılmış ve dava devam etmektedir. 28.04.2014

MAHMUT ÖZYÜREK