Dostlar,
Dostumuz Sayın Em. Tüg. Naci Beştepe‘nin son derece uyarıcı, öğretici ve düşündürücü yazısı aşağıda..
Başbakan RTE’nin Gaziantep’te (Nizip’te) ve Suriyeli sığınmacıların (mültecilerin)
konuk yerleşkelerinde konuşmaları Arapça çevirisi ile bangır bangır TV’lerden ve de yinelenerek verilmekte.. Çevirmenin coşkusu da maaşallah Başbakandan
eksik değil. Sesi daha gür çıkıyor.. iyi seçilmiş anlaşılan..
Başbakan RT Erdoğan kendinden geçmiş, komşu bir devletin, kardeş Suriye’nin seçilmiş devlet başkanı Beşer Esad’a, İngilizce telaffuzla “Esed” diyerek (oysa pek çok Arapça kökenli Tükçe’ye geçmiş sözcüğü bilerek ve isteyerek Arapça vurgu-entonasyon ile telaffuz ediyor!?..), hiç düşünmeden, tüm uluslararası diplomatik nezaket ve terbiye kurallarını hiçe sayarak “cani” demekte sakınca görmüyor!?
Bu davranış salt Esad ile sınırlı değil ki, Suriye halkına da ağır ve açık hakaret.
Başbakan RT Erdoğan, bağımsız bir komşu – kardeş ülkenin demokratik tercihini aşağılama hak ve yetkisini nereden alıyor?
Türkiye Cumhuriyeti, 3.-5. sınıf bir kabile devleti mi ki böylesine ucuz davranabilsin?
Başbakan RT Erdoğan, “Monşer” diye aşağılayarak dışladığı Dışişlerinin deneyimli diplomatlarına danışsa idi, kendisini ve ülkemizi bir tür utanç bataklığına sürükleyen bu sözleri eder miydi?
Çok talihsiz ve çook da yazık..
Tüylerimiz ürperiyor..
Utanıyoruz, herkesin yerine de.. Bu denli mi emperyalizmin sözcülüğü olur ??
Şimdi bir-iki yaygın ve iyi bilinen atasözünü anımsasak suç olur mu ?
- Kem söz sahibinindir…
- İnsanın kelamı aklının terazisidir..
*******************
Herkes, Suriye’ye sınırı olan güney illerinin, başta Hatay, Gaziantep-Kilis ve Urfa olmak üzere ekonomilerinin çöktüğünü unutmuş (?!) görünüyor..
Gaziantep Üniversitesi’nde üstada bir kez daha Onursal (Fahri) Doktora sanı veriliyor.. Ne kattıysa sosyal bilimlere, bizim hiç ama hiiiç haberimiz yok nedense. Üstad jest yapmaktan da geri kalmıyor ve akademik doktora binişini giydirmek isteyen üniversite rektörü yerine korumasından yardım alıyor..
Burada da polis devleti..
Ufuklarımız kilitlenmiş.. Banal bir boyut ama kim ayrımında ya da kimin umurunda?? Banallik gırtlak boyu, neresinden tutalım ki? Belki genç bir sosyal Bilim Doktoru bayan asistan şık ve zarif düşebilirdi bu ritüel için.. O gönüllü kişi de adıyla takdim edilerek.. Nesneleştirilmeden yapmalıydı, Başbakanla toka etmeli ve sahneden öyle ayrılmalıydı ..
Hal böyle iken, ülkenin yalın ve acı gerçeklerini Beştepe Paşa’nın özlü yazısından ürküntü ile okuyoruz.
Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan Samsun’a
yola çıkarken Boğaz’daki işgalci İtilaf Devletleri donanmaları için ünlediği gibi :
– Geldikleri gibi giderler..
Hem de işbirlikçileri ile birlikte..
Bu Ulus buna yetkindir (kadirdir).
Teşekkürler Naci Paşam..
Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 20.1.13
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
======================================
E. Tümg. Naci BEŞTEPE
PATRİOTLARIN GELİŞİ SAVAŞ HABERCİSİ Mİ?
NEYİN SAVAŞI?
NATO ÜSLERİ GERİ Mİ GELİYOR?
3 Ekim 2012’de, AKP Hükümeti’nin TBMM’den Suriye’ye yönelik tezkereyi geçirmesi ile “SAVAŞ MI GELİYOR?” demiştik.
NATO’nun tahsis ettiği 3 PATRİOT BATARYASI’nın ülkemizin güneyinde konuşlanmaya başlaması ile aynı soru akla ve gündeme geldi.
Yanında başka sorularla?
- Suriye ile savaşmamıza gerekçe var mı?
Türkiye istemeden de savaşa girmek zorunda kalır mı?
NATO üsleri tekrar mı geliyor?
Şimdi kısaca bu sorulara yanıt arayalım.
- Önce, savaş nedir ve ne için yapılır ?
Savaş, bir tanıma göre siyasetin güç kullanılarak devamıdır.
Yani siyasal bir eylemdir.
Siyasetin amacı nedir?
Ülkenin ulusal çıkarlarını korumak, halkın refah ve güvenliğini sağlamaktır.
Suriye bizim hangi ulusal çıkarımıza tehdit oluşturmaktadır veya
biz Suriye ile savaşarak ulusal çıkar olarak ne elde edeceğiz?
Savaş isteyenlerin bunu ortaya koyması ve Türk ulusunu inandırması gerekir.
Suriye gerek mevcut içler acısı haliyle gerekse iç huzuru ve birliğini sağlamış haliyle Türkiye’nin hiçbir ulusal çıkarına (sınırların değiştirilmesi, toprak talebi, yer altı
ve yer üstü kaynaklarımızı ele geçirme, askeri varlığımızı zafiyete uğratma,
dış ticaretimizi engelleme vb.) tehdit oluşturacak potansiyele sahip değildir.
Uzun menzilli kitle tahrip silahlarının varlığı, tek başına tehdit oluşturmasına yetmez.
- Bizim de Suriye’den ele geçirerek kazanacağımız bir şey yoktur.
Türkiye; tarımda da sanayide de Suriye’den çok öndedir. Suriye bizim için
iyi bir dışsatım pazarıdır. Çıkarımız ticaretin geliştirilmesindedir.
Sonuçta tereddütsüz ve çok net olarak şunu söyleyebiliriz:
- Suriye ile savaşmamız ulusal çıkarlarımızın gereği değildir.
Suriye ne bize tehdit ne de düşmandır.
Durum bu denli açıkken, varolan yönetim neden ısrarla Suriye üzerine gitmekte,
iç işlerine karışmakta ve mutlaka Esad’ın yönetimden ayrılmasını istemektedir?
Bunun yanıtı yukarıda verilmiştir.
Bu istek ve ısrar Türkiye’nin ulusal çıkarı için değildir.
Öyleyse kimin içindir?
Enerji kaynaklarını ve ulaşım yollarını denetlemek isteyen emperyalist güçlerin,
en başta da ABD’nin çıkarı içindir.
Irak petrolünün Akdeniz’e en kısa, en ekonomik ulaşım yolu Suriye’den geçmektedir.
Suriye, İran’ın direnç noktalarından biridir. Şii ekseninin kırılması gerekmektedir.
Irak büyük ölçüde denetim altındadır. Tam denetim için gerekli yapılaşmanın
basamak taşları döşenmeye devam edilmektedir.
Artık sıra Suriye’ye gelmiştir.
Suriye direnmektedir.
Direncini kırmak için her yol denenecektir.
Silahlı müdahale son seçenektir ancak çok da uzak olmadığı Esad’a duyumsatılmalıdır.
PATRİOT’lar bunun için gelmektedir.
Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallanacak, “NE ZAMAN KAFAMA DÜŞECEK?”
korkusu eksik olmayacaktır.
Peki düşer mi?
Bir gün ansızın düşebilir.
Tıpkı Valdimir PUTİN’in dediği gibi,
- “Duvarda asılı duran silah bir gün mutlaka patlar.”
Süs olarak asılmamıştır.
Peki kim patlatır?
Tetik kimde ise o. Yani Türkiye dışında öbürleri.
İstemesek de mi?
Evet, istemesek de.
Türk Hükümeti istemese de mi?
Öyle bir seçenek görülmüyor çünkü Türk hükümeti herkesten çok müdahale heveslisi görünüyor.
Türk halkı olarak istemesek de, emperyalist güçlerin isteklerini koşulsuz yerine getiren bir yönetime sahipsek…
Savaş olasılığı var ama bugünden yarına hemen gibi değil.
ABD’nin yaklaşımı da öyle gösteriyor. Önce eldeki öbür olanaklar kullanılacak.
Olmadı o zaman savaş çıkarmak sorun değil. Uygun bir gerekçe bulunur. Suriye’de yaşanan antidemokratik yönetim, biyolojik silahlar, insan hakları, cinayetler vs. vs…
Bu arada uzun erimli (vadeli) hazırlıklar tamamlanmaktadır.
Kürecik radarı işletmeye alınmıştır.
- 3 PATRİOT Bataryası gelmiştir.
Sovyetlerin dağılmasından sonra birer birer azalan ABD/NATO üsleri
birer birer artmaya başlamaktadır.
Eskiden bizi Sovyet işgaline karşı koruyanlar, şimdi enerji kaynaklarının denetimi için bizi ve topraklarımızı kullanmaya gelmektedir.
Umarım geldikleri gibi giderler.
Türk ulusu bunu sağlayacaktır.
Em. Tümg. Naci BEŞTEPE
20.1.13, Ankara