Etiket arşivi: “2 ayyaş” : Atatürk ve İnönü

Türker Ertürk : BÖYLE BAŞA BÖYLE TIRAŞ

BÖYLE BAŞA BÖYLE TIRAŞ

portresi_gulumseyen

Türker Ertürk
16.11.13

Amerika dönüşü yolda THY uçağındayım.
THY’nin aşağılık kompleksinin bir ifadesi olarak İngilizce
Skylife” olarak adlandırdığı dergisini karıştırıyorum. Derginin Kasım sayısı olması nedeniyle merak ediyorum!
Atatürk’e yer verilmiş midir? Verildiyse nasıl yer almıştır?

Merakımın nedeni var! Çünkü kuşkuya yer bırakmayacak şekilde biliyorum ki, ülkemiz, Cumhuriyetimize ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e karşı düşmanlık hisleri ile dopdolu olan bir irade tarafından yönetilmektedir. Hal böyle olunca milli hava yolumuz THY’nin başına getirilen yöneticiler de onlar gibi oluyor.

Aynen vali seçiminde olduğu gibi. Bakın, Başbakan “Al ananı git” diyerek
halka hakaret ediyor, O’nun seçtiği Vali de halka “Gavat“ diyor.
Sizce bu normal değil mi? Anadolu’da buna Böyle başa böyle tıraş derler.

Meşrebine ve mezhebine göre adam seçilirse böyle oluyor demek ki!
Halbuki demokratik ülkelerde ve çağdaş dünyada yönetici seçimi liyakatten yapılır. Göreve getirilecek olanın bilgisine, birikimine, deneyimine ve aklına bakılır.
Adana Valisi için böyle yapılmadığı çok açık. Bu göreve Erdoğan’ı
İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde aklayan müfettiş olması nedeniyle getirildiği yaygın bir kanı. Vali hakkında yolsuzluk iddiaları ise had düzeyde!

Vali hangi ölçütlere göre seçiliyorsa THY’ye yönetici de o ölçütlere göre seçiliyor.
Anlaşılan o ki, Cumhuriyetimize ve Atatürk’e düşmanlık belirleyici oluyor.

Türkçe anons yapamıyorlar

  • İşte bu düşmanlık nedeniyle THY yöneticileri asker kökenli Türk pilotlarını
    çeşitli mazeretlerle işten atıyor yerlerine ağırlıklı olarak Yunan pilotları alıyor!

Başka bir seyahatimde dikkatimi çekmişti, her iki pilotu yabancı olan uçakta pilotlar Türkçe anons yapamıyorlardı!

Havacılıkta pilotlar ilk anonsunu bayrağını taşıdığı ülkenin dili ile ikinci anonsu İngilizce yapmak zorundadır. Ama THY’nin kimi uçuşlarındaTürkçe anons yapacak pilotu yoktur. Dünyanın hiçbir ülkesinin milli havayolunda böyle bir kepazeliğe ve onursuzluğa rastlayamazsınız.

Neyse biz tekrar Skylife dergisine dönelim. En sonunda derginin 54’üncü sayfasında yasak savar nitelikte “Hasret Dolu 75 Yıl” başlığı ile Atatürk yazısına rastladım. Dergide ceviz kabuğunu bile dolduramayacak eften püften konulara sayfalar dolusu
yer verilmiş ama Atatürk konusu bağlaçlar dahil yalnızca 71 kelimeden oluşan bir yazı ile işlenmiş ve tek sayfayı bile dolduramamış.

İlkokul düzeyinin birikimi ile yazılmış bu yazıda Atatürk’ü ve yapıtlarını konuşmayı
ve anımsamayı 10 Kasımlar ile sınırlamış.

  • Esasında Atatürk, bu topraklarda ve tüm İslam dünyasında aklın, bilimin, çağdaşlaşmanın ve Aydınlanmanın adıdır.

Her gün, her saat, her dakika ve her salise hissedilmeli ve anımsamalıdır.
Aksi felakettir! Niçin böyle olduğunu haftaya Çarşamba günü bu köşede anlatmaya çalışacağım.

Skylife dergisinin 12’inci sayfasında ise “Londra’da Piri Reis Rüzgarı başlığı altında ünlü Türk denizcisi ve haritacısı Piri Reis’ten ve bu yılın UNESCO tarafından
Piri Reis Yılı ilan edildiğinden bahsedilmiş.

Gerçekten Piri Reis az sayıda sahip olduğumuz ve övünebileceğimiz bir kişilik.
Ama yazıda başına gelenler yazılmamış. Osmanlı’nın en görkemli dönemini temsil eden Muhteşem Süleyman döneminde bile nitelikli insangücüne saygı ve itibar yok.

Dünya haritası, Kitabı Bahriye, MİLGEM

Bu yıl Piri Reis’in çizdiği dünya haritasının 500’üncü yılını yaşıyoruz.
Bu nedenle UNESCO bu yılı Piri Reis Yılı ilan etti. Ama Piri Reis,
Basra
 Valisine rüşvet vermedi diye bizzat Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı ile katledildi.
Ama bunu yazamaya utanmışlar.

Yalnızca Piri Reis mi? Takuyiddin Efendi’nin Tophane sırtlarına kurduğu gözlemevini (Rasathane) veba salgınına neden olduğu gerekçesi ile yıktıran ve
Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçmayı başaran Hezarfen Ahmet Çelebi’nin yaptığı bu işin dinen caiz olmadığı gerekçesi ile O’nu sürgüne gönderen fermanlar da Osmanlı Padişahlarına aitti.

Atatürk önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimi ile bu topraklarda akıl ve bilim iktidara gelmiştir. Erdoğan ve AKP iktidarı ile seyredilen rotanın ülkemizi götüreceği yer ise kuşkusuz Ortaçağ karanlığıdır.

Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlarla zindanlara tıkılanlar, muhalefet yaptığı için işlerinden atılanlar, horlananlar ve karalananlar bugünün Piri Reisleri, Takuyiddinleri ve Hezarfenleridir.

500 yüzyıl önce dün Piri Reis’in çizdiği dünya haritası ve yazdığı
Kitab-ı Bahriye neyse, bugünün Türk Denizcisinin tasarladığı ve inşa ettiği MİLGEM (Milli Gemi) aynı şeydir.

Bu gün saat 15:30’da Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde, yarın (Pazar)
saat 19:00’da Atatürkçü Düşünce Derneği Bahçeşehir Şubesi’nin davetlisi olarak Bahçeşehir Koleji’nde olacağım, Atatürk’ü ve O’na karşı sürdürülen düşmanlığın nedenlerini anlatacağım.

Saygılar sunarım.

Alkollü içki yasağı Anayasa’nın 58. maddesine dayandırılamaz!

Dostlar,

Alkollü içkilerle ilgili sıkı yasaklar getiren yasal düzenleme sessiz sedasız TBMM’den geçirildi ve NOTER gibi çalışan makamca da 15. günde onandı, RG’de yayımlandı, yürürlüğe girdi. Dehşet verici olan, Başbakan RTE‘nin bu yasanın “Dinin gereği” olduğunu savunması idi.

  • Yani topluma artık din kuralları apaçık dayatılmaktadır.

Toplumun değerleri pervasızca aşağılanmakta, bu yasaya itirazlar ise
“2 ayyaşın yaptığı yasa oluyor da bizimkisi niye olmuyor?”
biçiminde karşılanmaktadır.

“2 ayyaş” ile adreslenenler bellidir ve Gezi Direnişinin patlamasında bardağı taşıran
“2 damla” olmuştur.

  • Bu davranış, anayasa korumasındaki laik rejime meydan okumaktır.

Üstelik, laikliğe karşı eylemleriyle odak olduğu Anayasa Mahkemesi kararı ile perçinlenen bir siyasal parti (AKP), kör kör parmağım gözüne örneği inatla
böylesi bir eylemle bilmem kaçıncı kez laik rejime meydan okumaktadır.

  • Yargıtay C. Başsavcılığının sesi niçin çıkmamaktadır!?

Anamuhalefet CHP yasayı Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyeceğini bildirmiştir?
Niçin?

Anayasa Mahkemesi’nin yetkin emekli raportörü Sayın Bülent Serim dostumuzun
sıkı yazısı aşağıdadır. Bu özlü yazı bile davayı açıp savunmaya yeter.

CHP bu yanlış kararından dönmelidir.

Değerli dotumuz deneyimli Gazeteci – Yazar Sayın Ahmet Mümtaz İDİL,

HABERARTITÜRK adlı yeni bir site yayına soktu : http://haberartiturk.com

Bu yazı da orada yer aldı. (http://haberartiturk.com/Makale/alkollu-icki-yasagi-anayasa-nin-58–maddesine-dayandirilamaz.html. 24.6.13) Biz de biraz toz duman hafiflesin diye bu konu hakkında bir değerlendirmeyi ertelemiştik. Yazacaktık ama Sn. Serim mükemmel toparlamış sağolsun.

Sayın İdil’i yeni sitesi iin kutlarız, başarı dileriz.
Yazar arkadaşlarımıza da en iyi dileklerimizi sunarız.
Sayın İdil, yaraşır bulurlarsa bizim sitemizden de yazılar koyabilirler web sitelerine.
Biz de yazmaya çabalarız kendi sitelerine..

Sevgi ve saygı ile.
5.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Alkollü içki yasağı Anayasa’nın 58. maddesine dayandırılamaz!

Alkollü içki yasağı Anayasa'nın 58. maddesine dayandırılamaz

Bülent Serim
Anayasa Mahkemesi
Emekli Raportörü
http://haberartiturk.com/Makale/alkollu-icki-yasagi-anayasa-nin-58–maddesine-dayandirilamaz.html, 24.6.13)

  • Dünya Sağlık Örgütü ve OECD verilerine göre Türkiye’de toplumsal ve bireysel ölçekte bir alkol düşkünlüğü ve tehlikesi yoktur. Türkiye, yıllık alkol tüketiminde
    193 ülke arasında 143. sıradadır ve Avrupa’nın en az içki tüketen ülkesidir.

Başbakan Erdoğan, İstanbul’da 31 Mayıs 2013 günü katıldığı bir toplantıda yaptığı konuşmada, alkollü içki yasaklarını, Anayasa’nın 58. maddesine dayandırma
bilinçli çarpıtmasını ve bu konudaki ısrarını sürdürmüştür.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki, Anayasa’nın “Gençliğin korunması” başlıklı
58. maddesi, yalnızca gençlerle ilgilidir. Oysa yasaklar tüm halkımızı kapsamaktadır.
İkincisi; bu maddede Devlet’e, gençleri “alkol düşkünlüğünden” korumak için
gerekli önlemleri alma görevi verilmiştir. Yani gençlerin “alkollü içkiden” değil,
“alkollü içki düşkünlüğünden” korunmasından söz edilmektedir.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne göre, “düşkünlüğün” eski Türkçe’deki karşılığı “müptelâ olma” durumudur; “bir şeye kendini aşırı vermiş, o şeye çok bağlı duruma gelmiş olan” anlamına gelmektedir.

Peki acaba Türkiye’de gerçekten alkol düşkünlüğü var mıdır?
Dünya Sağlık Örgütü ve OECD verilerine göre Türkiye’de toplumsal ve bireysel ölçekte bir alkol düşkünlüğü ve tehlikesi yoktur. Türkiye, yıllık alkol tüketiminde
193 ülke arasında 143. sıradadır ve Avrupa’nın en az içki tüketen ülkesidir.
Bireysel içki tüketiminde de durum farklı değildir. OECD 2010 verilerine göre,
birey başına alkollü içki tüketiminde Avrupa ülkeleri yıllık ortalaması 10.8 litre iken Türkiye’de bu tutar 1.4 litredir ve son sıradadır. İlk beş sırada Lüksemburg (15.5 lt), Estonya (14.0 lt), Macaristan ve Fransa (12.6 lt), Litvanya ve Avusturya (12.5 lt) ile İrlanda (12.4 lt) vardır.

Başbakan Erdoğan’ın “Gece gündüz içen, kafa kıyak dolaşan bir nesil istemiyoruz.” dediği Türkiye’de, 15 – 19 yaşlarındaki gençlerde alkol tüketimi % 1.4’tür. Bu oran Danimarka’da % 62, İngiltere’de % 30, İrlanda’da ve Polonya’da % 31, Macaristan’da
% 27.5, İsveç’te % 17, Avustralya, Bulgaristan ve ABD’de % 10.7’dir.

  • Türkiye zaten içkiden alınan vergide dünya şampiyonudur.

Ulaştırma Bakanı’nın söylediği gibi “İnsanların ayık gezmesi” için vergi yüksek tutularak tüketim daha da azaltılmıştır.

Görüldüğü gibi Türk Gençliği’nin ve halkının, bırakınız yasaklamayı,
önlem almayı bile gerektiren bir alkolizm sorunu yoktur.

Economist Dergisi’nde de vurgulandığı gibi Türkiye’de Avrupa’nın “en ayık” halkı yaşamaktadır.

Demek ki, yasayla getirilen; ibadethane ve eğitim kurumlarına en az 100 metre uzaklıktaki alan içinde içki satışı ve servisi yapılmaması, gazete, dergi ve televizyonlarda içki reklamı yayımlanmaması, içki şirketlerinin spor ve kültürel etkinliklere sponsorluk yapmaması, gece saat 22.00’den sonra içki satılmaması gibi yasaklar 58. madde kapsamına girmemektedir.

Bir Başbakan Yardımcısı, alkollü içkiye yasak getirilmediğini açıklamış,
bunu söyleyenleri yalancılıkla suçlamıştır. Ne yazık ki bu açıklamayı yaparken
her kısıtlamanın aynı zamanda bir yasak olduğunun ayırdında bile değildir.
Üstelik 11 yıldır gündeme getirilmeyen bu kısıtlamalara acaba şimdi neden
gerek görülmüştür?

  • Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi,
    artık dinin emrettiği ayrıntılara sıra gelmiştir de ondan.

Alkollü içki yasağının daha ileri noktalara götürüleceğinden kimsenin kuşkusu olmaması gerekir. 11 yıllık AKP iktidarı, yasakların nasıl adım adım getirildiğinin örnekleri ile doludur.

Öte yandan, Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin
nasıl sınırlandırılacağı kurala bağlanmıştır.

Maddeye göre temel hak ve özgürlükler, ancak,

  • özlerine dokunulmadan”, 
  • “anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak”, 
  • “demokratik toplum düzeninin gerekleri çerçevesinde” ve
  • “ölçülülük ilkesi gözetilerek” sınırlandırılabilir.

Bu maddeye göre de alkollü içkinin yasaklanması, anayasayla bağdaşmamaktadır. Çünkü bu yasak, özel yaşama ilişkin hak ve özgürlüğün “özünü” yok etmektedir.

Tümüyle yasaklanamayacağı gibi, getirilen yasağın “ölçülük” ilkesine aykırı
olmaması da gerekmektedir. Yani, “amaç” ile bu amaca ulaşmak için kullanılan “araç” arasında makul bir denge bulunması kaçınılmazdır. Yasaklama yasasında böyle bir dengenin bulunduğundan söz etmek olanaksızdır.

Bu durumda Başbakan Erdoğan’ın alkollü içki yasağını ısrarla Anayasa’nın
58. maddesine dayandırması gerçeği yansıtmamaktadır. Kendisi de daha sonraki konuşmasında alkollü içkiyi, “dini kurallar” gerektirdiği için yasakladığını itiraf etmiştir.
Aslında yasadan önce YÖK, valilik, rektörlük, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu, yerel yönetim kararlarıyla başlatılan içki satış ve servis yasağı da,

  • Anayasa’nın 24. maddesine aykırı olarak dünya işlerinin
    “din kurallarıyla” düzenlenmesi
    nden başka bir şey değildir.

Kaldı ki 58. maddede Devlet’e, öncelikle, “istiklâl ve Cumhuriyetimizi
emanet ettiğimiz gençleri”,
 müspet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda, devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetiştirme görevi verilmiştir. Devlet yönetimini ellerinde bulunduranlara, “Bu konuda ne yaptınız ?” diye sormak gerekir.

Tam tersine siyasal iktidar, bu kurala aykırı olarak Atatürk’ü, ilke ve devrimlerini gençlerin eğitimine ve yetiştirilmesine ilişkin tüm yazılı kurallardan çıkarma peşindedir ve
özellikle 4+4+4 dinci eğitim yasasıyla bunu büyük ölçüde başarmıştır.