Kategori arşivi: Hekim Saltık

TAAMMÜDEN CİNAYET İŞLEYENLER ve SUÇ ORTAKLARI

Dostlar,

Son günlerde sahte ilaç operasyonları haberlerini basında izliyor ve
Halk Sağlığı adına kaygı duyuyoruz.

Konu ciddidir ve hastaların yaşamlarına kasıttan farksızdır.

Devr-i AKP’de bu acı olaya da tanık olduk.
Geçmişte de benzer olaylar görüldü ancak bu buyutta değillerdi.

Sorunu, yaşamını Farmakoloji’ya adayan, bizim de öğretim üyesi olduğumuz
AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) Farmakoloji (İlaçbilim) Anabilim Dalı’ndan
emekli hocamız Sayın Prof. Dr. Cankat Tunulnay‘ın kaleminden okuyalım..
Cankat hoca aynı zamanda Türkiye Akılcı İlaç Kullanım Platformu Başkanı.

Bu arada Sağlık Bakanlığı’nı çok daha ciddi önlemler almaya çağırıyoruz.
Bu bağlamda ULUSAL İLAÇ SANAYİSİNİN DESTEKLENMESİNİ,
giderek artan oranlarda ilaç gereksiniminin ulusal üretimle karşılanmasının
stratejik ulusal hedefler kısa- orta – uzun erimde hedeflenmesini öneriyoruz.

En geniş kapsamda ise AKILCI İLAÇ KULLANIMI politikalarının
tüm toplumda uygulanmasını…

  • Koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelikli tutulmasını;
  • her-ke-se hemen, etkin – yaygın – sürekli kamusal koruyucu
    sağlık hizmeti verilmesini…

    tek çıkar yol görüyoruz.

Bu önerimiz sağaltıcı (tedavi edici) sağlık hizmetlerinin özel olabileceği anlamına gelmez.. Bu sitede kezlerce yazdık; Liberalizimin kurucusu Adam Smith bile,

  • “Sağlık hizmetleri piyasaya bırakılamayacak denli kritik – önemli hizmetlerdir.” buyurmaktadır (The Wealth of Nations – 1776).

Sevgi ve saygı ile.
14 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Not : yazıda “teammüden” olarak geçen sözcüğü, “taammüden” olarak düzelttik
(Ferit Devellioğlu; Osmanlıca Türkçe Sözlük) ve tıbbi terimleri yer yer ayraç içinde açıkladık..

========================================

TAAMMÜDEN CİNAYET İŞLEYENLER ve SUÇ ORTAKLARI

Acı İlaç


PROF. DR. F. CANKAT TULUNAY

EACPT onursal Başkanı, Türkiye Akılcı İlaç Kullanım Platformu Başkanı

[email protected]   +1 512 5477703

Bir kişiyi önceden tasarlayarak, bile bile öldürmeye ‘taammüden cinayet’ denir ve eskiden cezası idamdı, şimdi ağırlaştırılmış müebbet hapis. Yani daha önceden plan yapıp,
bir kişiyi öldürseniz alacağınız ceza bu. Ama elinizde bilimsel veriler olmadan,
hiçbir testten geçirmeden kafadan yaptığınız bir formülle insanı değil insanları öldürürseniz hiçbir cezası olmadığı gibi kesenizi de doldurursunuz. Senelerdir Türkiye’de durum bu. Taammüden hasta öldürme suçu yalnız ilaç firmaları tarafından işlenmemekte; SB, SGK bürokrat ve danışmanları ve bunları bilmeden reçete eden doktorlar da bu suça ortak olmaktadır. Kezlerce yazdık ama bazıları NATO kafa!!!..
Tekrar onların bile anlayacağı dilde yazalım. İngiltere’de bir milyon ikiyüzdoksanikibin üçyüzotuzyedi hasta üzerinde yapılan ve British Medical Journal‘de yayınlanan çalışmada efervessan tabletlerin (AS: Suda köpürerek dağılan, eriyen) normal tabletlere göre felç riskini %22, hipertansiyon riskini 7 kat, tüm nedenlere bağlı ölümü %28 artırdığı ve bu konuda kamuoyunun uyarılması gerektiği açık bir şekilde yayınlandı (bkz: http://www.klinikfarmakoloji.com/index.php?q=node/1259). Türkiye’de ne bu ilaçları üretenlerden, ne Sağlık Bakanlığından ve ne de SGK’dan çıt çıkmadı. Kalan sağlar bizimdir felsefesi ile hastalar kaderlerine terkedildi…

TİTCK (AS : Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) hastaların ölümüne sebep olacak ilaçlara biyoeşdeğerlik şartını da kaldırarak ruhsat vermeye devam ediyor…
İşte size benzeri olmayan bir örnek! ROSUVASTATİN 10 mg + ASPİRİN 100 mg effervessan tablet. Hintliler tarafından tablet ve kapsül şeklinde keşfedilen (!) bu ilaç Türkiye’de ne hikmetse hiçbir klinik araştırma ve biyoeşdeğerlik testinden geçirilmeden ruhsat alabilmiştir. Avrupa ve ABD’de benzeri yoktur!

1.     Rosuvastatin+aspirin effervessan tablet 15.81 mmol potasyum ihtiva etmekte ve kullanım amacı kolesterolü düşürmek ve kalp krizini önlemek??? Bırakın kalp hastalarını, yüksek potasyum sağlıklı kişiyi bile öldürür. Kandaki normal potasyum düzeyi 3.6-5.2 mmol/l olmalıdır. Bu seviyenin üzerinde potasyum (hiperkalemi) çarpıntı, mide krampları, ishal, kas spazmları, nabızda zayıflama, irritabilite, kalp yetmezliği, kalbin elektriksel iletiminde bozulma, ventriküler fibrilasyon ve ölüme sebep olur.

2.     Rosuvastatinin biyoyararlanımı son derece düşüktür (%20) Alüminyum hidroksit, kalsiyum karbonat, mağnezyum hidroksit, sodyumbikarbonat gibi maddeler emilimini ve etkisini (varsa!!) azaltır. Türkiye’de ise rosuvastatin effervesant tablette (20 mg)  506.07 mg sodyumbikarbonat ve 40 mg tuz (sodyum klorür) bulunmaktadır. TİTCK  yetkilileri ve Ruhsat Komisyonu üyeleri herhalde farklı bilgilere sahipler. Bu ilaçlara ruhsat verme gerekçelerini  açıklayarak kamuoyunu aydınlatmaları gerekmektedir.

3.     STAGE (Aİ) (Rosuvastatin) SB onaylı prospektüsünde: ‘Rosuvastain’in,
aluminyum ve magnezyum hidroksit içeren bir antiasit süspansiyonu ile aynı anda kullanılması Rosuvastatin’in plazma konsantrasyonunu yaklaşık %50 azaltmıştır…’ denilmektedir. Sodyum bikarbonat acaba ne yapıyor?????

4.     Nasıl oluyor da Rosuvastatin’in klasik tablet ve effervesan tabletleri aynı tMax (maksimum kan düzeyi) seviyesine 5 saatte erişiyor?. Türkiye’deki efervesan tabletlerin farmakokinetiği incelenmiş midir (başka ülkelerde incelenmiş)? Eğer farmakokinetik çalışma yapılmadan bu bilgiler prospektüse yazılıyorsa TİTCK ve ilacı imal edenler doğruları söylemiyor, hasta ve doktorları kandırıyorlar demektir ki; bu da çok büyük bir suçtur! Bu konuda Türk Tabipleri Birliği ve Türk Eczacılar Birliği ne yapıyor?
Bu kurumlarda ilaçtan anlayan kimse yok mu?!!! Veya ilaç yerine başka konular
daha mı cazip geliyor???

5.     Benzeri olmayan eşdeğer nasıl yaratılıyor??? Neden daha fazla ödeniyor?
20 mg Rosuvastatin effervesan tablet 30 adet (COLEFIX, Vitalis)) 45.18 TL,
klasik tabletler örneğin STAGE (Aİ) 20 mg 28 tab 37.06, ROSUVAS (Bilim) 29.44 TL…

6.     Rosuvastatin tabletlerin ilacın T.C. Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı prospektüslerinde 70 yaş ve üzeri hastalarda başlangıç dozu 5 mg olarak önerilmektedir. Bu sebeple klasik tabletlerin çoğu çentikli tablet şeklinde ve bölünebilir. Yani 10 mg tablet ikiye bölünerek 5 mg alınabilir. Efervesan tablet nasıl ikiye bölünecek ve NEDEN EFERVESAN TABLETLERDE 70 YAŞ ÜZERİ HASTALAR İÇİN BAŞLANGIÇ DOZU 5 VEYA 10 MG YAZMAKTADIR??? Efervesan olunca doz da mı değişiyor???

7.     Bu sayfalarda yazmaktan bıkmadığımız (!) ALKA-SELTZER’e gelince!
Bakın ilacın ABD resmi web sayfasında ne yazıyor (Alka-Seltzer ABD’de de OTC olup bedeli ödenmez): ’Baş ağrısı veya vücut ağrıları ile beraber mide yanması, hazımsızlık (acid indigestion) ve mide ekşimesinin; baş ağrısı ile beraber midede rahatsızlık;
baş ağrısı, vücut ağrıları veya tek başına ağrının geçici tedavisi için kullanılır’.
SGK bu ilacı nasıl kalp ilacı yaptı? (TİTCK ve SGK yetkilileri için bkz. : http://www.alkaseltzer.com!!!!!!, lütfen British Medical Journal’i de okuyun veya İngilizce bilmiyorsanız bir bilene tercüme ettiriniz).

Daha önce yazdık ama bir kez daha yazalım : Türkiye’de Alka-Seltzer 324 mg Aspirin ve 1625 mg  (444 mg sodyum) sodyumbikarbonat (yemek sodası) içerir… 324 mg Aspirin
ne işe yarar? Kardiyovasküler profilakside (AS : korunmada) kullanılamaz, ağrı için
çok düşük doz. Ağrı için en az 2 tablet almanız gerekir ki, bu da aldığınız tuzu iki katına çıkartır… Sağlık Bakanlığı’nın fikri başka, zikri başka. Bir taraftan tuzun zararlarını anlatacaksınız (http://www.ailehekimligi.gov.tr/images/stories/Kitaplar/tuz%20tketimi%20ve%20salk.pdf) öbür yandan  AKILSIZ İLAÇ KULLANMAYA EN GÜZEL ÖRNEK OLAN BİYOYARLANIMI, BİYOEŞDEĞERLİĞİ VE FARMAKOKİNETİĞİ BİLİNMEYEN EFFERVESSAN TABLET KULLANIMINI TEŞVİK EDECEKSİNİZ… (Şimdiye dek hangi efervessan tabletin piyasa kalite denetimi yapılmıştır, uzun süreli rafta bekleyen ilaçlarda bozulma var mıdır?)

8.     Akılsız ilaç kullanım ve ruhsatlandırma yanlız yukarıdaki örneklerle sınırlı değil. Topikal NSAID + lokal anestezik pomad hangi aklın ürünüdür ve hangi hastalık (ağrı) için kullanılır?.. Migren profilaksisinde uyuşturucu bir ilaç olan (opiyat) KODEİN kullanımına dünyada Türkiye’den başka izin veren ülke var mı? Kanser dışında opiyatların kronik ağrılarda kullanılmayacağını sizlere kimse öğretmedi mi?
Kodein iptilası ortadan kalktı mı?

9.     Hemen tüm ülkelerde OTC olan topikal NSAID ve öbür ağrı kesiciler
neden geri ödeme listesinde?.. Senelerce effervessan aneljezikleri geri ödeme kapsamına almayan Türkiye, ne değişti de şimdi bol keseden ödüyor?

Hepimizin şapkamızı önümüze koyarak yukarıdaki hususları ve öbür sorunları
ciddi olarak düşünmemiz gerekmektedir. Bu ülke hepimizin ve hepimiz bu ülkede bir gün hasta olabilir ve ölümümüze neden olacak ilacı kullanabiliriz. Öte yandan, ilaç giderlerinin çokluğundan sözederken SGK’nın gereksiz ilaçları ödemesini anlamak olanaklı değildir. Herkes akılcı ilaç kullanmaktan ahkam keserken bu akılsız işlemlerin sebebi nedir? Bazı kişilerin duygusal (!) olmaları mı yoksa cahil olmalarımı?..

  • Bir taraftan ahlaksız ve vicdansız kişilerin sahte ilaçları
    bu ülkede kol gezerken,

biz 21. yüzyılda reçetesiz ilaç satan eczacıları parayla cezalandırma peşindeyiz..
Neden önce eğitmeyi denemiyorsunuz?… Sağlık Bakanımız vatandaştan kuşkulu ilaçların fotoğrafını çekerek (vesikalık mı, boydan mı belirtilmemiş!) Bakanlığa bildirilmesini isterken, TİTCK yeni web sayfasında vatandaşın (doktor ve eczacı dahil) ilaç kullanım ve kısa ürün bilgilerine erişimini engelliyor!?..

Herkese ilaçsız günler..
(AS : Olanaklı mı ki?!)

SAĞLIK BAKANLIĞINDA BÜROKRAT-DERNEK-ŞİRKET ÜÇGENİ


Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası Genel Yazmanı değerli meslektaşımız Dr. Selçuk ATALAY, Cumhuriyet gazetesinden 2 kesi (kupür) göndermiş..

Sağlık Bakanlığında saadet (sefalet!) zinciri sürüyor..
Başbakan R.T. Erdoğan ise, bu sefaletin en büyük halkalarından biri olan onmilyarlarca dolarlık ŞEHİR HASTANELERİ projesi için “Fakir’in rüyası” (!) masalları anlatmayı sürdürüyor.. Talan perdeleniyor..

Bugünkü SÖZCÜ Gazetesi kapağı da çok sarsıcı bir habere yer veriyor..
Uğur Dündar gene bir araştırmacı – gazetecilik klasiği yarattı ve yazdı..
Biz de bu gün sitemizde yer verdik bu haberlere..
(http://ahmetsaltik.net/2013/12/13/ugur-dundar-kayinpeder-eniste-rusvet-var-bu-iste%EF%BB%BF/, 13.12.13)

Kayınpeder-enişte rüşvet var bu işte!

http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/ugur-dundar/kayinpeder-eniste-rusvet-var-bu-iste-423107/

Katki_paylari_carcur_ediliyor1

  • Bakanlık bürokratları, yurttaşın parasıyla lüks otellerde kurultaylar yapıyor..

Katki_paylari_carcur_ediliyor2İktidardaki siyasal partinin adı “Adalet” ve “Kalkınma” Partisi..

Pek çok toplumun hülyası olan 2 hedef..

  • Adalet ve Kalkınma..

Bu 2 sözcük, çekimine dayanılmaz bir metafor oluşturuyor ve gelmiş geçmiş
en büyük retorik tuzaklardan (takiyye!) birini Türk halkına kuruyor;
11+ yıldır da acımasızca yaşatıyor..

Elbet bu “kan uykusu” sonsuza dek sürmeyecek..

Halkın uyanışı da kendisine kurulan hain tuzağa denk bir silkiniş olacak.
Sorumluları hesap vermekten kurtulamayacak..

TBMM’de dehşet ve ibretle izlediğimiz son günlerin iyice tırmanan akıl almaz hırçınlığı – kör öfkesi, boz bulanık bilinç durumu (konfüzyon mental, bilinçsizliği!) başka nasıl açıklanabilir..

AKP ve aymaz kadroları, artık durdurulamaz eğik düzlemdedirler;
sonucuna katlanacaklardır..

AKP Kütahya Milletvekili Sayın Prof. İdris Bal, istifa ederek,
bu kahredici sonucu görece “erken” ayrımsayabilen vicdan ve zeka sahibi
bir örnek olmuştur.

AKP içinde başkaca “İdris Bal feraseti” gösterecek kimsecikler kalmamış mıdır?? Vardır vardır.. Ama bizce zaman zannettiklerinden çok daha hızlı akıyor.. Bizden anımsatması..

AKP kurucularından ve Başbakan Yardımcılığı yapmış
Sn. Abdüllatif Şener de bu sabah Halk TV’de;

  • “Başbakan Erdoğan, bu ölçüsüz üslubu ile Türkiye’nin başındaki en büyük felaketttir..” saptaması yaptı.

Aşkolsun Türkiye’ye ki, mazohistçe, Stokholm sendromu çağrıştırıcasına
bu siyasal kadrolara katlandı 11+ yıldır.. Artık kara görünüyor..

Sevgi ve saygı ile.
13.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR!

Dostlar,

Ege Üniversitesinden emekli saygıdeğer hocamız Prof. Kayıhan Kantarlı,
önemli bir yaraya parmak basıyor :

  • BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR!
  • Bilimsel hırsızlıkla Dünya ikincisiyiz!

Belgeleri ile paylaşıyor “plagiarism” i..
Kulak verelim ve ilgilileri, yetkilileri görevlerinin gereğini yapmaya çağıralım biz de..

Sevgi ve saygı ile.
11.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

======================================

Demokratik Kitle Örgütleri ve Basınımız’a Çağrı 

BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR! 

Öncelikle belirtmeliyim ki;  aşağıda ikinci kez açıkladığım olay YÖK’ün sıradan  bir “görevi ihmal” olayı olmayıp, Ülkemiz için uluslararası bilimsel saygınlıktaki düşkünlüğümüze son noktayı koyan bir sorumsuzluk örneğidir. Olay, bazı gazetelerde yer bulmuş olmasına karşın sorumsuzluk ve sessizlik maalesef aynen devam etmektedir. Bu sorumsuzluğa karşı çıkarak gerekli önlemlerin alınmasını talep etmenin hepimiz için bir yurttaşlık görevi saydığımdan olayı bir kez daha dikkatinize getiriyorum.
LÜTFEN BU REZALETİ GÖRÜN VE ÜLKEMİZİN BİLİM NAMUSUNA SAHİP ÇIKMA ADINA  GEREKLİ SORGULAMAYI YAPIN!

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 15 ay once Eylül 2012 de aldığı bir kararda “Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde intihal/bilimsel aşırma suçunun yaptırımı olarak  yer alan üniversite öğretim üyeliğinden çıkarılma cezasının, 2547 sayılı YÖK Yasası ile  657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda bu cezaya ilişkin bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir (*). YÖK, 15 aydır kararda belirtilen hukuka aykırılığı giderecek herhangi bir yasal düzenleme girişiminde bulunmadığından bu kararla birlikte yaptırımsız kalan bilimsel aşırmacılık üniversitelerde  serbest hale gelmiştir.

Evrensel bilim etiği ilkelerine gore “bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” diye tanımlanan  intihal yani bilimsel aşırmacılık,  en ağır yaptırımla cezalandırılması gereken yüz kızartıcı akademik  bir suçtur. Bu evrensel ilke ülkemizde de aynen kabul görmüş olup YÖK Yasası’na göre çıkarılan  Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde karşılığını bulmuştur. Bu yönetmelikte araştırma ve yayınlarında bilimsel aşırma  suçu işleyenlere “üniversite öğretim mesleğinden çıkarılma” cezası verilmesi ön görülmüştür.

Fakat caydırıcı olması beklenen bu ağır yaptırım, YÖK’ün hiçbir döneminde tarafsız ve bilimsel bir anlayışla uygulanmadığından amacına ulaşamamıştır. Aşırmacılık başta olmak üzere herhangi bir bilimsel yolsuzluğa bulaşmış yandaş öğretim elemanlarının  korunması nedeniyle cezai yaptırım çoğu kez kağıt üzerinde kalmıştır.

YÖK ve üniversite rektörleri,  evrensel bilim ahlakı normlarına sahip çıkıp intihal başta olmak üzere her türden bilimsel yolsuzluğun üzerine gidip cezai yaptırımları tarafsız ve ödünsüz bir şekilde uygulayacak yerde, yandaşlık anlayışıyla hareket ederek bir çok bilimsel yolsuzluğu örtbas etmişler, bununla da kalmayıp kanıtlanmış bilimsel aşırmacılıklarına karşın çok sayıda öğretim üyesi bölüm başkanlığından dekanlığa ve senato üyeliğine  kadar çeşitli yönetim görevlerine atanıp ödüllendirilmiştir. Hatta bunlardan bazıları TÜBA gibi saygın (olması gereken) üst düzey bilim kurumlarına bile kabul edilmişlerdir.

On yıllardır YÖK düzenindeki bilim ahlakı çöküşünün ibret verici örneklerine tanık olunmaktadır. Türk fizikçilerinin 2007 yılında dünyanın en saygın bilim dergisi Nature’da manşet olan toplu intihal olayının  sorumlularından hiçbiri cezalandırılmamıştır.
Satır içi resim 1
                                                                      
Bu olaydan  belki de daha dramatik olanı bir üniversitemizin, doktora tezi intihal olduğu ortaya çıkınca üniversiteden atılan bir öğretim üyesinin yabancı dergilerde 5 yıl içinde yaptığı 300 den fazla (!) sözde bilimsel yayın sayesinde dünyanın ilk 500 üniversitesi içine girmenin yanında, “matematik ve bilgisiyar bilimleri dalı”nda  Harvard’ı bile geride bırakarak dünya 2.si olmasıdır. Şaibeli olduğu olduğu ortaya çıkan bu derecelerin övünç nedeni sayılıp rektör tarafından üniversitenin reklam aracı olarak kullanılması ise bilim ahlakı anlayışındaki pişkinliğimizin dorukta olduğunu işaret etmektedir
.
Satır içi resim 2
Yabancı bilim otoritelerinin de farkında olduğu bu manzara karşısında ülkemizde akademik ahlak ve bilim etiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bu yüzden ülke olarak uluslararası bilimsel saygınlığımız yerlerde sürünmektedir.

Durum böyleyken üniversitelerdeki bilimsel aşırma suçlarının meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin olarak  Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yönetmelikteki bu yaptırımı  yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle hukuka aykırı saymasından kaynaklanan ve bilimsel hırsızlığın yaptırımsız kalmasına yol açan boşluğun kapatılması için YÖK’ün  herhangi bir adım atmaması ve bu şekilde ortaya çıkan intihal serbestliğinin sürüp gitmesine göz yumulması bilim namusunu katleden bir sorumsuzluktur.

Söz konusu Yüksek Yargı kararınıdan sonra YÖK Başkanlığı derhal harekete geçip kararda belirtilen yasal dayanaksızlığı giderecek  bir yasal düzenleme yapması için Milli Eğitim Bakanlığı ve TBMM nezdinde girişimde bulunması gerekirken 15 aydır böyle girişimde bulunmamıştır. Bu ağır bir görevi ihmal suçu demektir. YÖK bu görevini yapmadığı gibi tam tersi bir uygulama yapmış ve üniversite rektörlüklerine gönderdiği 15 Nisan 2013 tarihli genelge (*) ile söz konusu yargı kararı yönünde işlem yapılmasını, yani intihal suçuyla soruşturma geçirenler varsa bunlara meslekten çıkarma cezası verilmemesini istemiştir.

YÖK’ün bu genelgesine  göre  şu anda herhangi bir üniversitede yapılmakta olan intihal soruşturmasında intihal suçu sabit bulunan bir öğretim üyesi hiçbir suç işlememiş gibi görevine devam edebilmektedir. Ve yeni bir yasal düzenleme yapılmadıkça da bu rezalet sürüp gidecektir.

Öğretim elemanlarının ve rektörlerin intihal suçunu yaptırımsız ve serbest bırakan bu sonuç karşısında sessiz kalmalarını anlamak olanaksızdır. Herkes durumdan adeta memnundur. Bu duruma en başta isyan etmesi gerekenler çalıp çırpmadan bilim yapan dürüst öğretim elemanlarının değilmidir? En azından onların bu rezalete karşı çıkmaları gerekmezmi? Gerçek bilim insanlarının bilim namusunun yok olması karşısında sırça köşklerine kapanıp “bana dokunmayan yılan” hesabı içinde susması bilime yapılmış en büyük ihanettir.

Ülkemizin bilimsel saygınlığına son darbeyi vuran bu sorumsuzluğa derhal son verilmelidir. Bilim ahlakına değer veren  meslek kuruluşları başta olmak üzere tüm öğretim üyelerini bilimsel aşırmacılığı yücelten bu durumu reddetmeye ve Milli Eğitim Bakanı ve Muhalefet Partileri’nden Cumhurbaşkanı’na kadar ilgili tüm makamları, bilim insanı olmanın olmazsa olmaz koşulu olan “bilim ahlakını yeniden yaşama geçirmek üzere göreve davet ediyorum.

Bilinmelidir ki;

  • ÜNİVERSİTELERİNDE BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN DOĞAL KARŞILANDIĞI BİR ÜLKENİN ELBETTE TÜM YAŞAM ALANLARI SOYULACAKTIR
    (G. Mengü)

Saygılarımla.

Prof. Kayhan KANTARLI
Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi
e-mail:kayhankantarli@gmail.com
Tel: (0532)-6301473

(*) Açıklamada kaynak olarak gösterilen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı ile bu kararı içeren  YÖK ve İstanbul Üniversitesi Rektörlük genelgelerine aşağıdaki adresten ulaşılabilmektedir. Söz konusu karar ve  genelgelerin yer aldığı dosya ayrıca ekte gönderilmiştir. 

 http://personel.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2013/11/%C3%9Cniversite-%C3%96%C4%9Fretim-Mesle%C4%9Finden-%C3%87%C4%B1karma.pdf

GENELGELER VE DANIŞTAY İ D DAİRELERİ G KURUL KARARI.pdf

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 65. Yılında Görünüm..


Dostlar
,

Geçtiğimiz yıl, Dünya İnsan Hakları Günü‘nün ya da
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ‘nin 64. yılı nedeniyle kapsamlı bir yazı yazmıştık.. Bu yazıyı anımsayalım istiyoruz..

Gözden geçirerek yeniden paylaşmak istiyoruz..

Aşağıda..

Acıyla vurgulayalım ki, günümüzde kişi hak ve özgürlükleri İngiltere’de Krala karşı 1679’da yürürlüğe konan HABEAS CORPUS rejiminin bile gerisindedir!

Orada, “Habeas Corpus” ta, özce denilmektedir ki;

  •  Korkma, Kralın adamları seni haksız tutarsa, suçsuzsan bağımsız yargıçlar seni ilk fırsatta salıverecektir..

Oysa günümüzde Ergenekon – Balyoz – Casusuluk vb. düzmece davalarda,
sahte ve hatta düzmece oldukları kezlerce kanıtlanan sözde kanıtlarla (delilerle)
masum insanlar yıllardır zindanlarda tutsaktır ve birçoğu da yaşam boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. Zindanlarda ölümler / öldürmeler başlamıştır!..

Ayrıca TSK; kurumsal olarak büyük ölçüde güç yitiğine uğratılmıştır!
Bu durum kabul edilemez, çünkü ulusal savunmayı zayıflatarak ülke – ulus çıkarlarına giderimi olanaksız zararlara yol verebilecektir.

Medya tutsak alınmıştır.. Halk gerçekleri öğrenememektedir.
4. güç devre dışıdır, ülkemizde apaçık AKP dinci faşizmi yürürlüktedir!
“Güçler ayrılığı” felç edilmiştir.. Her şey tek adamın 2 dudağı arasındadır.

Bu görünümüyle Türkiye’nin AKP rejimi Platon’on, Aristo’nun, Montesquieu’nun öngörülerinin bile gerisine savrulmuştur ancak 2 yüzlü Batı ve maşası
sözde insan hakları kuruluşları, yakıcı sorunun özünü görmezden gelerek,
insan haklarını “ayrılıkçı” biçimde kullanmayı utanmazca sürdürmektedirler.

Ülkemizde inanç ve etnisite temelli kışkırtıcı ayrımcılıkla kanlı bir iç savaşı ve bölünmeyi hedeflemektedirler.. Yabanıl (vahşi) kapitalist sözde serbest piyasa ile ekonomik Sevr’i uygulamak ve ülkeyi borçlandırarak yoksullaştırmak, özelleştirme ile talan etmek yetmemiştir. Siyasal – coğrafi bağlamda da Sevr; Lozan yırtılarak yürürlüğe konmalıdır; Başbakan RTE, bu süreçte, BOP eşbaşkanı olarak sonuçlarını
bilerek – bilmeyerek Batı’dan bir “görev” almıştır.

Bir ülke halkının kaynaşarak uluslaşması ve yurt tutup uğrunda ölerek vatanlaştırdığı topraklarında dünya uluslar ailesinin eşit haklara sahip onurlu bir üyesi olarak
yaşama hakkını görmezden gelerek o halkı türlü iğrenç oyunlarla iç savaşa sürüklemek insan haklarının neresinde yazılıdır?

İnsan hakları şampiyonu Batı emperyalizminin bu onmaz hastalığı nasıl ve ne zaman düzel(til)ecektir??

İçeriye dönersek; önleyici gözaltı diye hiçbir çağcıl hukuk düzeninde yeri olmayan bir biçimde, Başbakan R.T. Erdoğan’ın gittiği yerlerde TGB (Türkiye Gençlik Birliği) üyesi gençler peşin olarak, potansiyel suçlu ilan edilmekte ve gözaltına alınmaktadırlar..

Başbakan R.T. Erdoğan o kentten ayrılana dek, bu TGB’li gençler,
geceyi polis karakollarının nezarethanelerinde geçirmektedir.

Bu uygulama hangi pozitif hukuk normuna dayalıdır??

Cumhuriyet Savcıları kolluğun (kentlerde polisin / kırsalda jandarmanın) bu istemine hangi yasa maddesine dayanarak izin vermektedir?

Bu hususun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca açıklığa kavuşturulmasını diliyoruz.
Ayrıca HSYK’yı da göreve çağırıyoruz..

  • Bu savcılar yasaları çiğneyerek suç işlemektedir.

Türk Hukuk Kurumu ve Türkiye Barolar Birliği sorunu üzerine gitmelidir.

Türkiye, yüz kızartıcı bu hukuk dışı uygulamadan kurtarılmalıdır.
İnsan haklarının en başında “kişi dokunulmazlığı” gelmektedir.
Hiç kimse keyfi biçimde özgürlüğünden alıkonulamaz.

Anayasa madde 19 : Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Fakat 19882 Anayasası’nın kişi hak ve özgürlüklerini oldukça sınırlayıcı dokusu kapsamında temel hak ve özgürlükler ülkemizde pervasızca çiğnenmektedir.
Bu hukuk tanımaz ürkünç durum, AKP iktidarında katlanılmaz düzeye tırmandırılmıştır.

Habeas Corpus’tan bu yana aradan 344 yıl geçmiştir ve ülkemizde
AKP, hukuku bir toplumsal terör aracı olarak kullanmaktadır.

Geçtiğimiz hafta emekli olan bir Yargıtay Daire Başkanı yüksek yargıcın bu yöndeki sözleri kulaklarda yer etmiştir.. Bu sayın yargıca göre hukuk Türkiye’de adaletin aracı değil, terörün silahına dönüştürülmüştür.

65 yıl sonra Dünya İnsan Hakları Günü‘nde Türkiye’nin dökülen görünümü
(hal-i pür melali) özetle böyledir..

Sevgi ve saygı ile.
10.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 64. Yılında Görünüm..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
profsaltik@gmail.com,   www.facebook.com/profsaltik,  www.ahmetsaltik.net  

     2. Büyük Paylaşım Savaşı’nın ardından ciddi yıkım yaşayan insanlık, bir daha bu çapta savaş olmasın özlemiyle Birleşmiş Milletler (BM) örgütünü kurar (1945) ve 3 yıl sonra 10 Aralık 1948’de uluslararası bir Bildirgeyi benimser: İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB)..

Türkiyemiz de, BM’nin kurucu üyelerinden biri olarak, söz konusu İHEB’ne imza koyar. Bu Bildirge, insan hakları tarihinde son derece önemli bir dönemeçtir. MÖ 1760’a uzanan Hammurabi Yasalarından, 1215’e tarihlenen Magna Carta’ya, 1679’da yayınlanan Habeas Corpus’a, 1776 ABD ve 1789 Fransız Devrimi Yurttaş Hakları Bildirileri’ne, Osmanlı’da 1839 “güdükTanzimat Fermanı’na, giderek 1. ve 2. Meşrutiyet’e (1876 ve 1908) dek, oradan da 1923’te Atatürk’ün Cumhuriyetimizi kurmasına, 1944’te Filadelfiya Bildirgesi’ne, 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS, Türkiye’nin onayı 1954) dek uzanan en azından 4 bin yıllık çook uzun bir tarihsel süreç. Paris’te Louvre Müzesi’nde sergilendiği üzere, İnsan Haklarının temel metni olan Anayasalara erişmek hiç ama hiç kolay olmamıştır. Egemenler insan haklarını tanımamak üzere çok direnmişlerdir. Sonuçta temel özgürlükler metni anayasalar adeta “insan derisi ile kaplı” dırlar! Ne mutlu ki; İHEB, ilk maddesinde “Tüm insanlar özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğar.” diye gürler.
Bunun anlamı, binlerce yıllık “köleliğin son bulması” dır.

Büyük ATATÜRK, -çağında henüz telaffuz edilmemekle birlikte- gerçek bir insan hakları eylemcisi olarak, Sevr ile yok edilmek istenen Türk Ulusunun yaşam hakkını sağlayarak tarihte benzersiz bir destan yazmıştır.

İronik olarak da, “şanlı” (!) Batı uygarlığının çok ağır bir insanlık suçu (soykırım, jenosit) işlemesine engel olmuştur! Daha sonra Anadolu halkına Cumhuriyet’i armağan ederek çağdışı saltanat ve halifeliğe son vermiş ve egemenliğin kaynağını “sözde” gökyüzünden yeryüzüne indirerek, ulusu egemen kılarak Türkiye’de insan haklarına dayalı çağcıl bir devlet kurmuştur. Aşağıdaki sözleri, 1944’te benimsenen
Filadelfiya Bildirgesi’nde öz olarak yer almıştır:

     “ Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının önüne geçmelidir. Dünya yurttaşları çekememezlik, aç gözlük
ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”

Anılan Bildirge’nin öz içeriği ise; “Dünyanın hangi köşesinde yoksulluk ve sefalet varsa; bu, Dünyanın gönenç içindeki köşeleri için büyük tehdittir.“ yönündedir. Doğumunun 100. yılına (1981) armağan için UNESCO’da 156 ülkenin oybirliğiyle onanan karar ise, ATATÜRK hakkında şu değerlendirmeye yer vermektedir;
altı çizili sıfata lütfen dikkat :

  • Uluslararası anlayış ve barış için çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü
    bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder,
    İNSAN HAKLARINA SAYGILI,
    dünya barışının öncüsü, insanlar arasında
    hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı;
    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.”

İnsan hakları, tarihsel zamanda 3. Kuşağa erişmiştir :

– Temel hak ve özgürlükler ilk kuşaktır.

– 2. Kuşak Haklar sosyal ve ekonomik hak ve özgürlükleri içerir.

– Günümüzde ise sağlıklı-güvenli bir çevrede yaşama, tarihsel kalıtın korunmasını isteme … vb. haklar 3. Kuşak İnsan Hakları kümesindedir.

Günümüzde İHEB ne yazık ki, tüm dünyada yaşama geçirilememiştir.
Dahası, giderek özü boşaltılmakta ve kendisini “Küreselleşme” diye zihinlere
-retorik- tuzak kurarak sunan yeni emperyalizm, insan haklarının en büyük engeli
hatta düşmanı durumuna gelmiştir.

ABD eski Dışişleri Bakanı, Küresel Elit devletinin örtük Başbakanı Dr. Henry Kissinger açıkça,

  • Küreselleşme; Amerikan hegemonyasının öteki adıdır.” diyebilmiştir!

Dünya ağır bir sömürü, işsizlik, yoksullaştırma, sağlıksızlaşma, sosyal güvencesizlik, eğitimsizlik, adaletsizlik, soğuk ve sıcak çatışma, “post-modern 3. kuşak savaş” ortamına sürüklenmiştir. Oysa Atatürkçülük = Kemalizm; “Yurtta barış dünyada barış!”ı öğütlemektedir. İkiyüzlü Batı, insan haklarını bölücülük yaparak sömürmektedir!

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; şu önermelerine ne demeli, ne denebilir ki??
Ders, hedef alınmalı elbette..

– “Resmi makam ve üniformaya sığınarak mücadele devri bitmiştir.
Artık açıkça ortaya çıkmak ve milletin hakları adına gür sesle bağırmak gerekir.
– Her birey istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü bir siyasal düşünceye sahip olmak, seçtiği bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak
hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına egemen olunamaz.
– Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.”

Gönül isterdi ki, 10 Aralık 1948’den günümüze dek geçen 64 yılda İHEB “eskisin” ve
3. Binyıl türevini yapalım.. Bunun için ise “aklın ve bilimin egemen kılınması” gerek. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi :

Yaşamda en gerçek yol gösterici akıl ve bilimdir.”

Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü olan bu ilke, yalnız Türkiye’yi değil,
tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir.

Dolayısıyla başta ülkemizde, “her-ke-si” –özellikle iktidarı– , kapitalizmi akla-bilime, adalete davet ederiz.

Tarih, insanların er-geç haklarını aldığının tanığıdır; insana yakışan, bu akışa karşı koymak değil, savunmaktır.

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 64. Yılında İstemlerimiz       : 

  1. İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB), tüm kavram, kural ve kurumlarıyla yaşama geçirilmelidir. “Her-ke-sin, ülkesinin kamu hizmetlerinden
    eşit olarak yararlanma hakkı vardır.” (md.21).
    KüreselleşTİRmeciler, insanlığın binlerce yılda oluşturduğu uluslararası
    hukuk metinlerini; başta İHEB, BM ve Dünya Sağlık Örgütü Anayasaları,
    ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü)  özleşmeleri, Avrupa Sosyal Konvansiyonu..
    vb. kazanımları pervasızca çiğniyorlar. Kendi eylemsel (de facto) hukuklarını (sözde!?) dayatıyorlar..
    Bunun ilk ve vazgeçilmez koşulu Yeni Emperyalizmin = KüreselleşTİRmenin yeryüzünden yok edilmesidir.
  2. Büyük ATATÜRK bu tarihsel olguyu görmüş ve “bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusça savaşımı
    meslek edinmemiz
    ” gerektiğini vurgulamıştır. Bu amaçla, M. Kemal Paşa’nın mazlum anti-emperyalist Türkiye’si, dünyaya öncülük ederek KüreselleşTİRmecilere (ABD-AB’nin yeni emperyalistlerine)
    yem olmamalı 
    ve benzer durumdaki ülkelere çağrıda bulunarak;
    DİRENİŞİN KÜRESELLEŞTİRİLMESİni örgütlemelidir.
  3. Post-modern ekonomik çökertme savaşı 1. öncelikli tehdit olarak tanımlanmalı ve tüm ulusal refleksler bu bağlamda canlandırılmalıdır. ÖZELLEŞTİRME, emperyalizmin yıkıcı, ideolojik bir talan aracı olup,
    kesinkes son verilmeli, kritik satışlar geri alınmalıdır. İç ve dış borçta konsolidasyona gidilerek vadeler uzatılmalı,  1 kezlik Servet-varlık vergisi konulmalıdır. Gelir dağılımı iyileştirilmeli, işsizlik çözülmelidir.
  4. Anayasamızın 2. maddesinde yer alan ve Cumhuriyetimizin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek 6 temel niteliği,
    – toplumun huzuru /
    – ulusal dayanışma ve
    – adalet
    içinde ödünsüz uygulanmalıdır :

1. İnsan haklarına saygılı,
2. Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
3.
Demokratik,
4. Laik
5. S o s y a l bir
6. Hukuk Devleti..

  1. Avrupa Birliği, Gümrük Birliği, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi emperyalist kurumlarla yapılan tüm teslimiyetçi 2’li ya da çok yanlı anlaşmalar halka açıklanmalı ve köktenci biçimde gözden geçirilmelidir.
    Dış politika ve dış ticarette yeni seçenekler yaratılmalı, Türkiye yüzünü Batı dışındaki ülkelere de çevirmelidir. AVRASYA, BRICS ülkeleri gibi yeni stratejik seçenekler üzerinde gecikmeden ve büyük ciddiyetle durulmalıdır.
  2. Yaşayageldiğimiz yıkım süreci göstermiştir ki, devletimiz, milletimiz, vatanımız ve çağdaşlaşma kazanımlarımız, ancak Atatürk Devrimi temelinde yaşatılabilir. Atatürk Devrimi, Türkiye için herhangi bir seçenek değil, tek seçenektir.
    Atatürk önderliğindeki kurucu irade, Türk Devrimi’nin deneyimlerine göre Cumhuriyet’imizin temel niteliklerini 1937’de Anayasa’nın en başına koymuştur. İnsan haklarının ülkemizde ve dünyada yaşama geçirilmesinde 6 Ok’u; denenmiş, başarmış evrensel bir model olarak görüyor ve kararlılıkla savunuyoruz.
  • “Türkiye Devleti;Cumhuriyetçi,
    – Milliyetçi,
    – Halkçı,
    – Devletçi,
    – Laik ve
    – Devrimcidir.”

     

  1. Batı’dan devşirme emperyalist ezberleri bırakarak, ulusal devrim sürecimizde ürettiğimiz ve dünyaya model bu temel stratejik formülü, yeniden Anayasamıza koymak koşuldur. Atatürk Devrimi temelinde Cumhuriyeti yeniden örgütlemek amacıyla aşağıdaki ilkelere dayalı yeni Anayasa, “kurucu iktidar eliyle” yapılabilir:

– Bağımsız ve güçlü devlet,
– Etkin hükümet,
– Hızlı adalet,
– Örgütlü halk,
– Özgür ve eşit yurttaş,
– Planlı, halkçı, karma ekonomi,
– Bölgelerarası denge,
– Çalışan ve üreten Türkiye.

  1. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” tanımı temelinde Ulus Devlet pekiştirilmeli hiçbir etnik, mezhepsel, dinsel, sosyal, kültürel vb. nedenle ayrışmaya izin verilmemelidir. Sorun, bu alt aidiyetlerin sorunu olmayıp; insan haklarının en üst demokratik standartlara çıkarılması ile çözülecektir.
  2. Gönül isterdi ki, 10 Aralık 1948’den günümüze dek geçen 64 yılda İHEB “eskisin” ve 3. Binyıl türevini yazalım.. Bunun için ise “Dünyada us ve bilimin egemen kılınması” gerek. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi :“Yaşamda en gerçek yol gösterici, us (akıl) ve bilimdir.” Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü olan bu “bilimsel akılcılık” ilkesi, yalnız Türkiye’yi değil, tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir. Başta ülkemizde, “her-ke-si” -özellikle iktidarı- akla ve bilime, ülkenin temeli olan toplumsal adalete, Silivri ve Hasdal’dan başlayarak, BOP’u derhal bırakmaya çağırırız.Gelir dağılımını iyileştirmeye, işsizliği azaltmaya, Batı’nın insan haklarını sömüren ikiyüzlülüğüne ödün vermemeye çağırırız.

    Çevreye saygıya, hayvan halkLarına, doğaya hürmete;

    Büyük Atatürk’ün YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ’ına çağırırız.

Tarih, insanların er-geç haklarını aldığının aynasıdır; insana yakışan, doğala karşı koymak değil, omuz vermektir. Türkiye’nin insan hakları sicili kapkaradır ve sorumlular; kritik muhasebe için geç kalmaktadır. (10.12.2012)

İHEB, Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca yasa gücündedir;
ek olarak

* İç yasalarla çelişmesi durumunda üstün hukuk normudur,

* Anayasaya aykırılığı ileri sürülemez…

Mahkemeler karar gerekçelerinde bu Bildirge’ye giderek daha çok dayanmaktadırlar.

30 maddelik Bildirge’nin tümünü (İngilizce ve Türkçe) okumak için erişkeyi (linki) tıklayabilirsiniz..

Universal_Declaration_of_Human_Rights_UDHR

INSAN_HAKLARI_EVRENSEL_BILDIRGESI

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10.12.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dr. Ceyhun Balcı : 2 AYAKLI OLMAK..

Dostlar,

4. Ulusal Tıp Günleri Kongresi 6-8 Aralık 2013 günlerinde Ankara’da yapıldı.

Meslektaşımız İzmir’den katılan ve bu sitede değerli yazılarına epey yer veridiğimiz sevgili Dr. Ceyhun Balcı (Ortopedi – Travmatolojş Uzmanı), Kongredeki sunumunu power point olarak paylaşıyor..

Ceyhun_Balci_portresi

Biz de size sunmak isteriz kendisine teşekkür ederken..

İzlemek için lütfen tıklayınız..

2_AYAKLI_OLMAK_4._Ulusal_Tip_Gunleri_7.12.13

Sevgi ve saygı ile.
8.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================

4. UTG 6-8 Aralık’ta Ankara’da yapıldı. Dr Mehmed Fuad UMAY‘ın anısı canlandırılmış oldu. Yeğeni Diş Hekimi Orhan ÖZKAN’ın varlığı hiç kuşkusuz önemli bir renk kattı etkinliğe.

Kapanışta 5. UTG’nin tarihi sonradan kesinleştirilmek üzere Kastamonu’da yapılması kararlaştırıldı.
Ekte sunumum var. Anlatım olmaksızın bir şeyler eksik kalacaktır.
Ancak, bir bakış açısı ve fikir vermesi bakımından izlenebilir.
Ulusal Tıp Günleri parasal destekçisi olmayan bir düzenleme.
Başka örneği var mıdır bilemiyorum. Ancak, varsa da çok sayıda değildir.
Konuşmacılar ve izleyiciler ulaşım ve konaklama giderlerini kendileri karşılamaktadır.
Dr. Ceyhun BALCI
İKİ AYAKLI OLMAK.ppt

Dr. MEHMED FUAD UMAY 4. ULUSAL TIP GÜNLERİ

Dostlar,

Hafta sonu Ankara’da yapılacak bir kongrenin programını paylaşmak istiyoruz..

Dr. MEHMED FUAD UMAY 4. ULUSAL TIP GÜNLERİ 

Bizim de öğretim üyesi olduğumuz AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) 50. Yıl Anfisinde (Cebeci Hastanesi) gerçekleştirilecek..

Kurtuluş Savaşı yıllarımızın efsane ulusal kahramanı meslektaşlarımızdan
Dr. MEHMED FUAD UMAY‘ın saygın anısına..

Program tam metin olarak aşağıda..

Bilgi ve ilginize sunarız..
(Ayrıca pdf olarak : 4.Ulusal_Tip_Gunleri_2013)

Sevgi ve saygı ile.
6.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

=========================================

 

Dr. MEHMED FUAD UMAY
4. ULUSAL TIP GÜNLERİ 

 

6-8 ARALIK 2013 ANKARA
ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ CEBECİ HASTANESİ 50. YIL AMFİSİ
DİKİMEVİ / MAMAK – ANKARA
Kongre Başkanları
Prof. Dr. Recep AKDUR : Ankara Üniversitesi Tıp F. Halk Sağlığı AD Başkanı
Prof. Dr. (E) Hv. Diş Tbp. Alb. Yavuz S. AYDINTUĞ : Gülhane Askeri Tıp Akademisi Ağız Diş Çene Hastalıkları Cerrahisi Ana Bilim Dalı önceki Başkanı.

Kongre Sekreterleri
Op. Dr. M. Erkan BALKAN : Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Birimi. Prof. Dr. İ. Hamit HANCI : Ankara Üniversitesi Tıp F. Adli Tıp AD Beyhan GÜRGÖZE : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı
Prof.Dr Uğur KOCA : Dokuzeylül Üniversitesi Tıp F. Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD
Prof Dr Çimen OLGUNER : Dokuzeylül Üniversite Tıp F. Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD

İLETİŞİM : erkanbalkan@hotmail.com GSM: 0532 313 87 21

PROGRAM
06 ARALIK 2013 Cuma
13.30-15.30: Anıtkabir Ziyareti . Atatürk’ün mozolesine çiçek konulması, anı defterinin yazılması ve müze gezisi.

07 ARALIK 2013 Cumartesi
08.30-09.00 : KAYIT 09.00-10.00 : SAYGI DURUŞU – İSTİKLAL MARŞI VE AÇILIŞ KONUŞMALARI Prof. Dr. Recep AKDUR : Kongre Başkanı

Prof. Dr. Şehsuvar ERTÜRK : Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Kasım KARAKÜTÜK : Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU : Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Serdar DENKTAŞ : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı.

10.00 – 10.40 1. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Recep AKDUR . Ankara Üniversitesi Tıp F. Halk Sağlığı AD Başkanı Uz. Dr. Mustafa DİNLER . Hekimler ve Sağlık Çalışanları İçin Hukuk Derneği Bşk. Konuşmacılar : Dt. Orhan ÖZKAN. Ankara Diş Hekimleri Odası Onursal Başkanı. (Dr. Fuat Umay’ın yeğeni.) Dayım Dr. Mehmed Fuad UMAY
Doç Dr. Veysi AKIN. Yazar, Trakya Ü. Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü . Bir Devrin Cemiyet Adamı : Doktor Fuad Umay
Prof. Dr. Yavuz Sinan AYDINTUĞ. Kongre Eş Başkanı.
10.40 – 11.00 Plaket Sunumu
*Ulusal Tıp Günleri Düzenleme Kurulu’nun Plaket Sunumları
-Sn. Serdar DENKTA Ş’ın UMAY ailesine Plaket Sunumu
-Sn. Serdar DENKTA Ş’a Ulusal Tıp Günleri Düzenleme Kurulu’nun Plaket Sunumu (Rektörlük adına Prof.Dr.Kasım Karakütük tarafından)
*Ulusal Tıp Günleri Düzenleme Kurulu adına Ba şkan Prof.Dr.Recep AKDUR’a Plaket Sunumu (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlı ğı tarafından)
*Dr. Fazıl DO ĞAN’ın Hem şerileri Emet-Cevizdere Dayanı şma Derne ği ECDAD nin Plaket Sunumu
11.00-11.30 Dinlence

11.30 – 12.45 2. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Erdener ÖZER . Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fak. Patoloji AD Bşk. – İzmir Tabip Odası Önceki Bşk. Yrd. Doç.Dr. Serdar SÜTÇÜ . Türk Di ş Hekimleri Birli ği II. B şk.
Konuşmacılar Prof. Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı. – Doç.Dr. Elif GÖKÇEARSLAN ÇİFTÇİ. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğ. Üyesi Dr. Fuad Umay’dan sonra; Devrimci Bir Doktorun Gözünden Günümüz Çocukluğuna Bakış
Prof. Dr. Yavuz Sinan AYDINTUĞ. Kongre Eş Başkanı. Diş Hekimi Gözüyle ATATÜRK
Dr. Öğr. Alb. Ali GÜLER. Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü. Atatürk’ün Saklanan Şeceresi
Prof. Dr. Adnan ATAÇ. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıp Tarihi ve Deontoloji önceki AD Başkanı. Sevgi dolu Anadolu (doğa, tarih ve insan konulu digital gösteri)
Prof. Dr. Sedat SEVER. Ankara Üniversitesi. Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitimin Kültürel Temelleri Bölümü. Çocuk ve Okuma Kültürü
12.45-13.30 YEMEK ARASI
13.30 – 15.00 3. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Ahmet SAYAL . Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eczacılık Bilimleri Merkezi önceki Bşk. Uz.Dr. Bahtiyar MUHAMMEDOĞLU . Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği – Dünya Ahıska Türkleri Birliği (DATÜB).
Konuşmacılar Prof. Dr. Sema AKA. Bağımsız Araştırmacı. Uygar Uygur Türklerine Ne Oldu?
Prof. Dr. Hanım HALİLOVA. Azerbaycan Kadın Hakları Müdafaa Cemiyeti Başkanı, Azerbaycan Bağımsızlık Hareketi Kadın Lideri. Hedefimiz Türkiye ve Türk Dünyası AR-GE’sini Kurmaktır.
Av. Sadun KÖPRÜLÜ. Irak Türklerinden, Araştırmacı Yazar, Irak Türkmen Cephesi Ankara Eski Temsilcisi. Irak Türklerinin Günümüzde Sağlık Hizmetleri.
Prof. Dr. Yalçın ÖZKAN. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eczacılık Bilimleri Merkezi. Başkanı Eczacılık Terimlerinin Türkçeleştirilmesi.
Prof. Dr. Aslıhan AVCI. Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi Biyokimya AD Biyokimya ve Cumhuriyet
Güzide Filiz TUZCU. İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde doktora öğrencisi . Antik Türk Kavimlerinin Tıp İlmine Katkıları.
15.00-15.30 Dinlence 15.30 – 17.00 4. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Uğur KOCA. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Doç. Dr. Deniz ÇALIŞKAN. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD
Konuşmacılar Prof. Dr. Mustafa KAHRAMANYOL. (E) Tbp. Alb. KBB Uzmanı. Balkan Savaşlarında Sağlık Hizmetleri.
Yrd. Doç. Dr. Engin KURT. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıp Tarihi ve Deontoloji AD. İstiklal Harbinde Sağlık Hizmetleri
Prof.Dr. Çetin ARSLAN. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı. Ceza Hukuku Açısından Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddet
Dr. Ozan UZKUT. Antalya Tabip Odası Genel Sekreteri. Sıfır Tolerans Çalışma Grubu. Mobbingle Mücadele Derneği Antalya Temsilcisi. Hekime Şiddette Tabip Odası Yaklaşımı
Öğr. Gör. Dr. Nihal BİLGİLİ AYKUT. Başkent Üniversitesi Halk Sağlığı A.D ve Kadın Araştırmaları Merkezi (BÜKÇAM) Türkiye’de Nüfus Planlaması Politikaları ve Aile Planlaması Hizmetlerinin Geleceği
Öğr. Gör. Psk. Ezgi TÜRKÇELİK. Başkent Üniversitesi Halk Sağlığı A.D ve Kadın Araştırmaları Merkezi (BÜKÇAM) Kadına Yönelik Şiddet – Türkiye’de Durum

SOSYAL PROGRAM 18.30 Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi Siyasal Fakültesi arkası ÇINAR Restaurant – Toplantı Yemeği

08 ARALIK 2013 Pazar
09.00 – 10.30 5. Oturum Oturum Başkanları :
Prof. Dr. Osman Şadi YENEN. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji AD Av. Kürşat KARACABEY. Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi
Konuşmacılar Öğ. Gör. Dr. Sare MIHÇIOKUR. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD ve Kadın Araştırmaları Merkezi (BÜKÇAM) Erken/Zorunlu Evlilikler, Çocuk Gelinler
Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR. Nöroloji Uzmanı, Serbest Hekim -Türkiye Kas Hastalıkları Derneği Başkanı. Demokrasi ve Halk, Sağlık ve Halk, Bilim ve Halk
Doç. Dr. Cebrail ŞİMŞEK. Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi İş ve Meslek Hastalıkları Kliniği Eğitim Görevlisi. Cumhuriyet Döneminde İş Sağlığı ve Meslek Hastalıklarına Genel Bakış
Doç. Dr. Kemal Macit HİSAR. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Karşılaştırmalı Sağlık Hizmetleri: İsviçre, Küba, Türkiye
Op. Dr. (E) Alb. Aytekin ERTUĞRUL. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Sağlık Dairesi önceki Başkanı. Türkiye’de İlk Yardım Mücadelesi (Deniz Kuvvetleri ve Türkiye Deneyimi)
Av. Ahmet MEMET. Yunanistan – Gümülcine. Serbest Avukat, Yunanistan’da Adli Tıp 10.30-11.00 Dinlence Oturum Başkanları : Prof. Dr. Hamit HANCI. Ankara Üniv. Tıp Fak. Adli Tıp AD Dr. Mecit VEYSELOV. Ukrayna Konuşmacılar Dr. Av. Savaş ÖZDAĞ. Ankara Barosu Yasa İzleme Enstitüsü Başkanı. Taraf Bilirkişi
Dr. Öğ. (E) Alb. Ahmet TETİK. General Prof. Dr. Tevfik Sağlam’ın anlatımıyla Gülhane Askeri Hastanesi
Op. Dr. Hüseyin BEKİR. Yunanistan-Gümülcine . Serbest Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı, Skolyoz
Yrd. Doç Dr. Serap Selver KİPAY Muğla Üniversitesi. Fethiye Sağlık Meslek Yüksek Okulu Müzik Ruhun Gıdasıdır, ya Hücrelerin?
Doç. Dr. Gürkan ERSOY. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD – Herkes İçin Acil Sağlık Derneği Genel Sekreteri. Hasta Yakınlarına Ölüm Bildirimi
Yrd. Doç. Dr. Meral DÖLEK. Acil Hemşireleri Derneği Başkanı . 2013 ICN Teması ve Hemşirelik
12.30-13.30 YEMEK ARASI
13.30 – 15.00 7. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı DOĞAN. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Op. Dr. Mehmet Erkan BALKAN . Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Birimi.
Konuşmacılar Av. Özcan PEHLİVANOĞLU. Serbest Avukat, Rumeli-Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (RUBASAM) Başkanı . İstanbul’un İşgalinin Günümüzde Hatırlattıkları
Prof. Dr. Esin KAHYA. Atatürk Kültür Merkezi, Uluslar arası Tıp Tarihi Kurumu, Türk Tıp Tarihi Kurumu, Uluslar arası Bilim tarihi Kurumu, Türk Bilim Tarihi Kurumu, Türk Felsefe Derneği’nin üyesi. Atatürk Döneminde Bilim Adına Yapılan Çalışmalara Örnekler
Prof. Dr. Semih BASKAN. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD. Cumhuriyetin İlk Tıp Fakültesi
Prof. Dr. Ramazan İNCİ. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji AD. Ne Olacak Bu Üniversitelerin Hali? Nasıl Bir Üniversite İstiyoruz?
Prof. Dr. Erdal BEŞER. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A. D. Ülkemizin Kalkınmasında Üniversitelerin Rolü Ne Olmalıdır?
Op. Dr. Ceyhun BALCI. Serbest Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı, İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi. İki Ayaklı Olmak
15.00-15.30 Dinlence 15.00 – 16.45 8. Oturum
Oturum Başkanları : Op. Dr. Ceyhun BALCI. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı, İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi. Prof. Dr. Prof. Dr. Resul BUĞDAYCI. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Konuşmacılar
Dr. Ali DOĞAN. Balıkesir, Bandırma Devlet Hastanesi Nöroloji Uzmanı .Nörolojik ve Psikiyatrik Bir Bozukluk Olarak Hubris (Kibir) Sendromu
Yrd. Doç. Dr. Levent SEÇKİN. Bozok Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD Bilimsel ve Teknolojik Gelişmeler Bağlamında Hekimliğin Geleceği
Vet. Hekim Adnan SERPEN. İzmir Veteriner Hekimleri Odası Onur Kurulu ve Veteriner Halk
Sağlığı Çalışma Grubu Üyesi. Kentlerdeki Yeşil Alanların Tek Sağlıktaki Yeri
Op. Dr. Mehmet Erkan BALKAN. Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Birimi. Üniversite Reformunda Öncü Bir Maarif Nazırı: Lüleburgazlı Emrullah Efendi
Yrd. Doç. Dr. Suavi TUNCAY. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi. Çevre, Kent ve Ülke Düzenini Bozan Suça Yönelik Davranış Kalıplarının Nedenleri ve İletişimin Önemi.
Prof. Dr. Akın YILDIZ. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi. Acil Serviste Doktor Manzaraları

Kapanış Töreni (Sertifika ve Teşekkür Belgelerinin Takdimi)

Ölüm duyurusu : Prof. Dr. Leziz Onaran…

ÖLÜM DUYURUSU

Cumhuriyet Türkiyesinin yetiştirdiği örnek bilim insanı, uluslararası saygınlığı olan hekim, nükleer silahsızlanma, barış, insan ve kadın hakları savunucusu ve simge önderi

Prof. Dr. Leziz Onaran’ı

yitirdik.

Kaybımız ve acımız büyüktür.
Anısı ve mücadelesi, bütün toplumculara ışık tutmaya ve güç vermeye
devam edecektir.

Türk Tabipleri Birliği Ankara Tabip Odası
Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED)

Hocamızın Cenazesi 6 Aralık 2013 Cuma sabahı Yüksek İhtisas Hastanesindeki törenin ertesinde Kocatepe Camisinde öğle namazı sonrası kılınacak
cenaze namazının ardından Cebeci Mezarlığı‘nda toprağa verilecektir.

===========================

Dostlar,

Rahmetli Prof. Dr. Leziz Onaran

Leziz_Onaran

ve yine kısa süre önce yitirdiğimiz (24.5.2013)
saygıdeğer eşleri Op. Dr. Mustafa Şerif Onaran,
ülkemizin ve mesleğimizin övünç duyduğu kişiliklerdi..
(http://ahmetsaltik.net/2013/05/28/dr-mustafa-serif-onaranin-ardindan/, 28.5.13)

Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2013-05-23 07:54:15Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com

Türkiye’ye, Cumhuriyet’e, Atatürk’e, insanımıza aşıktılar..

Çoook nitelikli hekimlerdi ve çoook sayıda uzman hekim yetiştirmişlerdi..
NÜSED üyesi ve bir dönem 2. Başkanı olarak (2 yıl) kendilerinin genel başkanlığında birlikte çalışma olanağı bulmuştuk.
Prof. Dr. Nusret H. FİŞEK’in öncülüğünü yaptığı bu Derneğe var güçleriyle
katkıda bulundular.. NÜSED’e
(Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği)
kurucu ve yönetici olarak uzun yıllar emek verdiler..
Çayyolu’ndaki evlerinde, inanılmaz konukseverlikleriyle
Dernek genel kurulu toplantılarımızı yapardık..
Onlar; Aydınlık Türkiye Cumhuriyeti’nin – Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimlerinin ürünü devrimci aydınlardı – öncülerdi..
Kendilerini yetiştiren ülkeye – halka görevlerİni eksiksiz yerine getirdiler.

Saygın ve sevgin anılarını saygı ile, eğilerek selamlıyoruz.
Bıraktıkları yerden daha ileriye uğraş ve savaşımı (mücadeleyi) taşımak
vefa borcumuzdur.

Leziz_ve_Mustafa_Serif_Onaran

Sevgi ve saygı ile.
5.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

10. YILINDA SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM : ÇIKMAZ SOKAK!


Dostlar
,

Aşağıdaki adla kapsamlı bir makale yazdık..
Dolu dolu 6 A4 sayfa (11 p calibri)

  • 10. YILINDA SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM : ÇIKMAZ SOKAK!

En_Birinci_Gorev_Saglik_ATATURK

Şöyle başlıyoruz :

Bugünlere nasıl geldik ??

“Sağlıkta Dönüşüm” Programı adıyla gündeme getirilen (Haziran 2003)
“reform paketi”, temelde 3 ayak üzerinde yükseliyor.

  • İlk olarak, 3 sosyal güvenlik kurumunun (Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK)
    Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altında birleştirilmesi sağlandı.
    SGK, finansman rejimi olarak zorunlu Genel Sağlık Sigortası’nı (GSS)
    gündeme koydu.
  • Sağlıkta Dönüşüm” ün 2. temel ayağını, Aile Hekimliği sistemine geçiş oluşturuyor.

 SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) politikası Haziran 2003′te
ilk AKP hükümetince yürülüğe kondu. DB ve IMF politikası olduğunu artık bilmeyen yok, reddeden de.. AKP hükümeti 14.11.2002′de kuruldu ve 6 ay sonra kolları sıvayarak,
Atlantik ötesinin istemlerini, onların uzmanlarının açık yönetiminde uygulamaya girişti. Prof. Dr. Recep Akdağ, 10 yılı aşkın süre Cumhuriyetin en uzun Bakanlığını yaptı ve
bu programa siper oldu. Gözü kara uyguladı ve savundu.
Başbakan R.T. Erdoğan’ı da ikna etti. Ulusal uzman ve kurumları hiç ama hiç dinlemedi. “Program” IMF-DB-AB-ABD güdümünde kaskatı uygulandı ve 11. yılına girdi. “Sağlıklı Toplum” başlığı altında AKP’nin “Acil Eylem Planı” nda yer alan SP 30-38 kodları altında 9 alt başlıkta toplanan politikalar hemen tümüyle yaşama geçirildi.

*****

Devamla :

Sağlıkta Dönüşüm” Projesinin Bileşenleri

—  Sağlık Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması, sağlık hizmeti sunucusu olmaktan çıkarılması :
Denetleme + düzenleme? ile sınırlandırma.. (1982 Anayasası md. 56 zorlanarak, çiğnenerek)

—  Hastanelerin işletmeleştirilmesi, sonunda satılması..

—  Birinci Basamak’ın Aile Hekimliği modeli aracılığıyla özelleştirilmesi.

—  Sağlık hizmetlerinin bedelinin büyük ölçüde kullanıcıya yüklendiği ama zorunlu
Genel sağlık sigortası (GSS) ile finansman modeli. GSS trafik sigortası gibi dar.. Kasko isteyene özel tamamlayıcı – destekleyici sigorta!

—  Çalışanların istihdamında değişim : “Sözleşmelilik”, kamu personeli olma,
istihdam güvencesinin kaldırılması..

—  KAÇINILMAZ SONUÇ : Sağlık alanının “kamusal alan” olmaktan çıkarılması.
Türban vb. sorunun “cince” aşılması (!) [Ancak bu dönüşüm de beklenmeden,
30 Mart 2014 yerel seçimleri öncesinde, üstelik bir “yönetmelik” değişikliğiyle hemen tüm kamusal alanlarda (savcı-yargıçlar, polis ve asker dışında) türban serbest bırakıldı; 08.10.2013 tarih ve 28789 sayılı RG’de yayımlanarak yürürlüğe giren; Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik ile 02.09.1925 tarih ve 2413 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında değişiklik yapılmasına dair 04.10.2013 tarih ve 2013/5443 sayılı Bakanlar Kurulu kararı]

****************

Ve bağlarken  ;

Sağlıkta piyasa ekonomisinden vazgeçeceksiniz!
Sağlık hizmetleri kamusal olacak.
Aslı – özü KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİSAĞLIKLI TOPLUM olacak.  O zaman çoook pahalı olan sağaltıcı sağlık hizmetlerine gereksinim azalacak.  Bunu da büyük ölçüde bütçeden karşılayabileceksiniz.
Özel sağlık sektörüne yersiz ve haksız ayrılan kaynaklar ekonominin öbür kulvarlarına kaydırılarak daha verimli kullanılabilecek.. Kalkınma hızlanabilecek;
hem de ek olarak, yaratılan “sağlıklı toplum” itkisiyle (çok istiyorsanız win win!?)..
Peki bu kokuşmuş ve usdışı (irrasyonel), gözü doymaz talan düzenini ne adına sürdüreceğiz? Kapitalizmin ve ağababası Adam Smith’in gül hatırı ve aziiiiiz ruhları hatırına mı?  Hiç gerek yok, olanak da yok! Yukarıda yazdık, Adam Smith’ten bile
sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılmasına vize yok:

  • “SAĞLIK HİZMETLERİ,  PİYASAYA BIRAKILAMAYACAK DENLİ ÖNEMLİ, KRİTİK HİZMETLERDİR.” diyor.

Neo-liberal tosuncukların keyfi kaçacak ama tarihsel gerçek böyle..
Büyük büyük dedenizin kemiklerini sızlatıyorsunuz haberiniz ola.
Yolunuz SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM çıkmaz sokaktır!

Salt parasal (moneter) yöntemlerle çıkış yok bu yolda. Herkes aklını başına almalı ve Türkiye,  koruyucu sağlık hizmeti omurgalı, kamusal ağırlıklı sosyal sağlık hizmetlerine geri dönmelidir. 1961’de Prof. Dr. Nusret Fişek‘in öncülüğünde
27 Mayıs Devrimcilerinin getirdiği  SOSYALLEŞTİRİLMİŞ SAĞLIK HİZMETLERİNE.. 224 sayılı Yasa düzenine.. Önünde sonunda oraya dönülecek, geciktikçe sermayeye aktarılan kamu kaynakları (vergilerimiz!) büyüyecek,
halkın yoksullaş(tırl)ması ve sağlıksızlaş(tırlıl)ması da!

  • Türk Ulusu bu harami düzene izin vermeyecek.

********

Kapsamlı makalenin tümünü okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

10._YILINDA_SAGLIKTA_DONUSUM_CIKMAZ_SOKAK

Sevgi ve saygı ile.
4.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

TTB BASIN AÇIKLAMASI : Sağlığımız Tehlikede

Dostlar,

Bizim de Ankara Tabip Odası üyesi olarak katıldığımız önemli bir basın açıklamasını paylaşmak istiyoruz..

Sağlık Bakanlığı’nın yeni Torba Yasalarından biriyle daha yüz yüzeyiz..

Tam bir deli saçması.. Yinelemeye girmemek için içeriğe değinmeyelelim..

Basın açıklamasını dehşetle okuyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
4.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

TTB_logosuSağlığımız Tehlikede!

TTB  BASIN AÇIKLAMASI, 30 Kasım 2013

Sağlık alanı sürekli değiştirilen düzenlemeler ve getirilen torba yasalarla alt üst ediliyor.

Her yeni düzenleme bir öncekiyle yarışırcasına hekimlik mesleğinin özüne zarar veriyor, yurttaşların ücretsiz, nitelikli sağlık hizmeti almasını olanaksız hale getiriyor.

Şimdi bir torbayı daha evirip çevirip önümüze koyup, hekimliği doğduğu topraklara gömmeye çalışıyorlar. İstanköy’lü Hipokrat’ı, Bergamalı Galenos’u bu topraklardan kazıma gayreti içindeler.

“Tam Gün” Özele Hoca Pazarlama Noktasına Gelmiştir

Yıllardır hekimleri, hekim örgütünü, sağlık çalışanlarını dikkate almadan yapılan
“tam gün” düzenlemelerinin gerçek amacı açıklıkla ortaya çıkmıştır. Niyet tam gün değildir. Hekimlerin tek bir işte çalışarak insanca yaşayacakları bir düzen kurmak değildir. Muayenehane dışında her şey serbesttir, yeter ki emek sömürüsü işlesin, katmerlensin. Yurttaşları “muayenehane çilesinden kurtaracağız” diyenler sağlığı büsbütün paralı hale getirmekte, üstelik hem üniversitelerde hem de özel hastanelerde hastaların ödediği paranın yarısına el koyup kar etmeyi istemektedirler.

Devlet bırakın sağlığı yurttaşlara hak olarak ücretsiz sunmayı, yurttaşların cepten ödemek zorunda bırakıldığı sağlık hizmetinden kar eden, hocaları özel sektöre pazarlayan bir tüccara dönüşmektedir. Artık yurttaşlarımız için hocalara muayene olup tedavi olabilmenin yolu ya üniversitelerde ya da özel hastanelerde cepten daha çok para ödemektir. Üstelik özele pazarlanacak hekimlere Sağlık Bakanlığı hastanelerindeki hocalar da dahil edilmektedir.

İnsanlık Yararına Sağlık Hizmeti Suç Olabilir mi?

“Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” adı altında bir suç tanımlanıp mesleğini
hiçbir çıkar gözetmeden uygulamaya çalışan hekimler, 3 yıla kadar hapse atılmakla tehdit edilmektedir. Öylesine bir kindir ki, 20 bin güne kadar da adli para cezası tanımlanmakta, günlük yüz TL’den hesaplanırsa 2 milyon TL’yi bulan cezalar verilebileceği hesaplanmaktadır.

Hekim olmayan kişilerin hekim gibi sağlık hizmeti vermesi zaten suçtur, cezası kanunla düzenlenmiştir. Onun için bu ceza hiçbir özel hastane patronuna, uluslararası sermaye zincirine, baskıcı hastane yöneticilerine bağlı olmadan, mesleğini özgürce, yalnızca insanın yararını merkeze alarak, gezi eylemlerinde olduğu gibi halkın yararına
icra etmek isteyen, hastasının mahrem bilgilerini saklayan hekimleredir.

Böylesi bir ceza hekimliğin evrensel ilkelerine aykırıdır, bu nedenledir ki
uluslararası hekim ve insan hakları örgütlerinin tepkisini çekmektedir.

Dayak Yemeğe Devam Düzenlemesi

Türkiye resmi olarak, günde 30 sağlık çalışanının şiddete uğradığı bir ülkedir.
Şiddeti önlemeye katkısı olacak, caydırıcılığı olan bir yasa çıkarılması acil ihtiyaçtır.
Bu ihtiyaç, TBMM’de kurulan Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddeti Araştırma Komisyonu raporunda da tanımlanmıştır. Gelin görün ki, bu torba yasa içinde
mevcut duruma katkı sunmayan, sağlıkta şiddeti sağlık ortamının sorunu değil de
sağlık personelinin bireysel sorunu gibi gören; ağır yaralanma ve ölüm durumlarında zaten mümkün olan tutuklama tedbirinin uygulanacağını tekrar eden bir düzenleme
teklif edilerek adeta göz boyanmaktadır.

Sağlık Bakanı’nı samimiyete davet ediyor ve sesleniyoruz: Bu ülkenin dört bir yanında dayak yiyen sağlık çalışanları sizden şiddeti önleyecek gerçek bir düzenleme beklemektedirler. TTB olarak size bunu sağlayabilecek bir teklif sunduk,
acilen hayata geçirilmesini bekliyoruz.

Sülük Tedavisine Sertifika Tanımlayanlar
İşçi Sağlığından Sertifikayı Kaldırıyorlar

Geleneksel, alternatif, tamamlayıcı tıp adı altında yönetmelik hazırlayanlar,
sülük tedavisini, hacamat etmeyi sertifikaya bağlayanlar işçi sağlığı söz konusu olduğu zaman bunun ayrı bir disiplin olduğunu unutmakta, işyeri hekimliği sertifikasını
pek çok işçi sağlığı hizmetlerinden kaldırmaktadırlar.

İş kazalarında, meslek hastalıklarında sicili bozuk bir ülkenin işçi sağlığına böyle yaklaşması önümüzdeki dönem yaşayacağımız daha karanlık tabloların habercisidir.

Hacamata Muayenehane Serbest Bilimsel Tıbba Yasak!

Sağlık Bakanlığı, üç yıldır, sağlık tacirleri karşısında kendi diplomalarıyla bağımsız çalışmak isteyen hekimlere ruhsat vermemekte, binbir hukuksuz engel çıkarmaktadır. Yargı kararlarını uygulamamakta, mesleğini bilimsel olarak yapmaya çalışan hekimlere taşeron şirketlerde, özel hastanelerde emek sömürüsü altında çalışmayı dayatmaktadır. Şimdi de, hukuksuz olarak ruhsat vermediği hekimleri hapse atmakla tehdit etmektedir. Öte yandan Bakanlık başka düzenlemelerle hacamat gibi tedaviler için açılacak yerleri ruhsatlandırmaya çalışmaktadır. Mesleğini bilimsel tıbbın içinde bağımsız olarak uygulamak yasaktır, “alternatif” işler serbesttir.

  • Sülük yapıştırmak serbesttir, hacamat etmek serbesttir, cerrahın, çocuk hekiminin, dahiliye uzmanının mesleğini serbest icra etmesi yasaktır!

Bürokrasi Profesörlerine Özel Yasa

Kamuoyunun tepkisini çeken üniversiteye uğramadan “jet profesör” olma uygulaması yasallaşmaktadır. Profesör olmak için üniversitede fiilen çalışma zorunluluğu kaldırılmakta, Sağlık Bakanlığı’nda CEO olarak çalışırken, hastane yöneticiliği, başhekimlik yaparken profesör olunabilmesi yasallaştırılmaktadır.

  • Sağlık Bakanlığı Bürokrasi Üniversitesi kurulmuş bulunmaktadır. 

Bu Üniversitede akademisyen olmak için öğrenci, asistan yetiştirmeye gerek yoktur, siyasi yandaşlık yeterlidir! Zaten bu profesörler tüm Bakanlığı sarmış durumda olup, şimdi gereği yapılmaktadır.

Acil Servisler İçinden Çıkılmaz Hal Almıştır

Sağlık Bakanlığı acil servislerde ne yapacağını bilemez duruma gelmiştir.
Bir yandan alanın dışındaki uzman hekimlerle durumu idare etmeye çalışırken
şimdi de aile hekimlerini ayda en az iki kez acil nöbeti tutmaya zorlamaktadır.
Aile hekimliği ile uzaktan yakından ilgisi olmayan uygulama bir de “aile hekimlerinin mesleklerini unutmamaları için gerekli” ilan edilmektedir!

“Çalıştığın Yerden Bir Yere Ayrılma” Yasası

Daha önce Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği ikamet mecburiyeti düzenlemesi
başka adla yeniden getirilmektedir. Ortaçağda kralların serflere, kölelere dayattığı düzenleme Sağlık Bakanlığı tarafından sağlık çalışanlarına dayatılmaktadır.

Zorunlu Hizmet Sadece Bu Ülkede Okuyup Yurttaşa Hizmet Edene Var!

Tıp fakültesini yurt dışında okuyan ya da bir biçimde yurt dışında çalışmış olanlara mecburi hizmet muafiyeti getirilmektedir. Adeta çok çalışıp tıp fakültesini Türkiye’de kazanarak okuyanlar, bir yere ayrılmayıp bu ülkenin insanlarına hizmet edenler cezalandırılmaktadır. Kimleri kayırmak için çıkarıldığını bilemediğimiz bu düzenlemenin iktidar partisinin baştan söz verdiği biçimde yapılmasını,
mecburi hizmetin tümden kaldırılmasını talep ediyoruz.
Çalışmak mecburi değil, gerekli özendirici düzenlemelerle gönüllü hale getirilmelidir!

Türkiye Sağlık Ortamının Derinleşen Yaralarına Bir Merhem Yok

Bu Torbada da tıp eğitimindeki bozulmadan asistanların sorunlarına,
kurum hekimlerinden emekli hekimlere kadar yaşanan ücret adaletsizliğine,
performans sisteminin yarattığı tahribattan taşeronlaşmaya kadar sağlık alanında derinleşmiş yaralara merhem olacak bir düzenleme bulunmamaktadır.

Türkiye’nin dört bir yanından gelen hekimler olarak Sağlık Bakanlığı’na sesleniyoruz:

Mesleğimize, işimize, iş güvencemize, halkın sağlık hakkına sahip çıkmaya
devam edeceğiz.

Hekimlik andı bu topraklarda yazıldı,
binlerce yıl sonra bu topraklara gömülmesine izin vermeyeceğiz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi