Etiket arşivi: Prof. Dr. Recep Akdağ

TTB Raporu : AİLE HEKİMLİĞİ; NE DEDİLER – NE OLDU?

AİLE HEKİMLİĞİ: NE DEDİLER,
NE OLDU?

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Türk Tabipleri Birliği (TTB – Ankara Tabip Odası) meslek örgütümüzden çok değerli bir rapor daha yayımlandı. Bu rapor vesilesiyle, AKP’nin kökü dışarıda – güdümlü sağlık politikalarını irdelemek istiyoruz. 12 sayfalık özlü rapor şöyle başlıyor :
*****

Aile Hekimliği: Ne Dediler Ne Oldu?

Sağlıkta Dönüşüm Programının (SDP) önemli bileşenlerinden biri olan aile
hekimliği, yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra 2005 yılında pilot uygulama
olarak Düzce’de başlatıldı. SDP’nin içerdiği sekiz bileşenden biri de “Yaygın, Erişimi Kolay ve Güler Yüzlü Sağlık Hizmet Sistemi” başlığı idi. Bu başlıkta 3 öge bulunuyordu:

1. Güçlendirilmiş Temel Sağlık Hizmetleri ve Aile Hekimliği,
2. Etkili, Kademeli Sevk Zinciri,
3. İdari ve Mali Özerkliğe Sahip Sağlık İşletmeleri.

Hastaneleri özerkleştirirken 1. Basamak sağlık kurumları olan Sağlık Ocaklarını
dönüştürmeyi de ihmal etmeyen SDP, aile hekimliği sisteminin 1. Basamakta yaşanan sorunları çözeceği iddiasındaydı. Ama beklenen olmadığı gibi varolan sorunlara yeni sorunlar eklendi.

Ne Dediler??

“Hastaların büyük çoğunluğunun sorunlarının 1. Basamakta çözülebilir olduğu ve hastane polikliniklerinin bu tür hastalarla dolu olduğunu biliyoruz. Sistemin etkili hale getirilmesi, hem hastanelerimizdeki gereksiz yığılmaları azaltacak ve tedavi hizmetlerinin kalite artışına hizmet edecek, hem de sağlık harcamalarındaki israfı azaltacaktır. Sevk sistemi tek yönlü bir yol
değildir. Tanı ve/veya tedavi için 2. veya 3. Basamak kuruluşlara sevk edilen hastaların çoğu, tedavinin devamı, izleme ve bakım için daha alt seviyedeki kurumlara geri gönderilmelidir. Hastaların kayıtlarını tutmakla sorumlu olan hekimin sevk ettiği hastasına 2. Basamakta verilen konsültasyon hizmetinin geri bildirimi tıbbi kayıt sistemini güçlendirecektir. Böylece bireylerin aile hekimlerince sürekli izlenmesi mümkün olabileceği gibi, kaliteden ödün vermeksizin daha kısa sürede ve düşük maliyetli sağlık hizmetinin sunumu mümkün olabilecektir.”
*****
NE OLDU ??

SDP’nin sevk sistemi iddiası çok kısa sürdü. “Hastanelerimizdeki gereksiz yığılmaları azaltacak ve tedavi hizmetlerinin kalite artışına hizmet edecek, hem de sağlık harcamalarındaki israfı azaltacak” sevk sistemi, 2007 yılındaki Genel Seçim öncesi kaldırıldı. 2008 yılı Kasım ayında Bayburt, Denizli, Isparta ve Gümüşhane gibi oldukça sınırlı nüfusa sahip illerde pilot olarak tekrar başlatılan sevk zinciri uygulaması, 15 gün sonra aile hekimliği birimlerine kayıtlı hasta sayısının çok fazla olması ve aile sağlığı merkezlerindeki işlerin içinden çıkılmaz hal alması nedeniyle ikinci kez tarihin tozlu raflarına kaldırılmış oldu.
*****
Koruyucu sağlık hizmetlerini güçlendireceği iddiasındaki SDP’nin aile hekimliği sistemi ile kızamık bağışıklama oranları %96-98 düzeyinde seyrettiği belirtilirken, 2013’te 7112 kızamık olgusu görüldü bu olguların 2931’inin aşısız olduğu ortaya çıktı. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılması gereken aşı ile ilgili yasal düzenlemelerin yapılmaması nedeniyle “aşı reddi” sayısı giderek artarak tüm toplumu tehdit etmeye başladı. Yine, Sağlık Bakanlığı’nın pasif tutumu
nedeniyle önlenebilir doğuştan hastalıkların tanısı için kullanılan “topuk kanı” alınmasına karşıda dirençler başladı.
En önemli sağlık göstergelerinden biri bebek ölüm hızıdır. 2014 yılında doğan her bin bebekten Kilis’te 25.3’ü, Van’da 19’u, Şanlıurfa’da 18’i bir aylık bile olmadan yaşamını yitirdi. 2015 yılında benzer şekilde, canlı doğan her bin bebekten Kilis’te 25.3’ü, Şanlıurfa’da 20.1’i, Gaziantep’te 17.2’si ilk ayını bile doldurmadan yaşama veda etti..
*****
Rapor şöyle sonlandırılıyor                       :

“Hekim seçme özgürlüğü” herhangi bir bölge sınırlaması olmaksızın kişilerin aile hekimine kaydını olanaklı kıldı. Hizmet bütünlüğü ve hizmete erişim açısından olumsuzluklar oluşturan bu özgürlüğün sınırları duruma ve yere göre çizildi. İstanbul’da yaşayan bir hastanın aile hekimliği kaydının Trabzon’daki bir aile hekimine yapılması olanaklı hale geldi. Aile hekimliği sistemiyle 1. Basamak sağlık hizmetleri parçalı hale getirildi. Bu hizmetlerin bütüncül yaklaşımı parçalanarak bireysel ve toplumsal sağlık hizmeti birbirinden ayrıldı. Aile hekimliği sistemi ile oluşturulan kurumlar; sağlık hizmetlerinin planlanmasında kullanılacak verilerin elde edilemediği, kişiye yönelik koruyucu hizmetleri performans gereklilikleriyle sınırlandıran, “müşteri memnuniyeti” odaklı hale getirildi. Bu kurumlarda çalışan hekimlere bir tür “işletmeci” rolü verilmektedir. SDP ile aile hekimliği sistemi, piyasa yönelimli bir 1. Basamak hizmeti olmuştur. Böyle bir yönelimle hekimler, rekabet etmek ve “müşteri memnuniyeti”ni sağlamak zorunda oldukları, güvencesiz, kuralsız ve mesleksel bağımsızlığın tehlikede olduğu bir çalışma ortamında ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.
*****
Dostlar,

Bu önemli ve ülkemiz sağlık tarihine not düşen rapor için TTB’ye ve emek veren meslektaşlarımıza teşekkür borçluyuz. Okunmasını, okutulmasını ve yaygın olarak paylaşılmasını dileriz. En önemlisi de AKP iktidarının, başta Sağlıkta Dönüşüm Programını başlatan ve yıllarca her tür eleştiriye gözünü – kulağını tıkayan ve militanca uygulayan eski Sağlık Bakanı, şimdilerde Başbakan yardımcısı. Prof. Dr. Recep AKDAĞ okumalı ve hiç olmazsa 15 yıl sonra, bir parça olsun serinkanlı ve nesnel yaklaşımla yarattığı enkazı görmelidir.

  • Erdoğan, –en iyimser safiyane değerlendirmemizle– bu alanda da “kandırılmaktan-üstelik en yakınındakiler tarafından..- kendini koruyamayan biri olarak, bu rapora dikkatle bakmalıdır.  Kandırılmaktan sakınmanın çaresi, karşıt içerikli eleştirilere AKP – Erdoğan’ın kulak kabartması; değişik kişi ve kurumları önyargısız dinlemesidir. AKP iktidarının ömrünü uzatmak isteniyorsa; hukuk – etik – siyasal ahlak dışı…seçim ittifakları gibi hastalıklı dayatmalara girişmeden, ürkünç (vahim) yanlışlardan dönmeye bakmalıdır.

    Dr. Akdağ, Artık hastalar memnun edilecek, müşteri olarak kabul edilecek.” buyurmuştu kökü dışarıda DB-IMF dayatması olan Sağlıkta Dönüşüm Programının 2. ayında..  (Milliyet, 26.07.2003). Bu söz, bir politikacı için yaşamının gafı sayılacak nitelikte bilimsel olarak yanlış ve halkın sağlığından yana değil küresel sermayeden yana oluş demektir. Son derece talihsizdir. AKP – Erdoğan’a en büyük olumsuz yük, Dr. Akdağ ve yürttüğü emperyal sağlık politikaları olmuştur, olacaktır. Ekim 2017’den bu yana Sağlıkta Dönüşüm Programının 2. aşamasına (!) geçildiğinden söz edilmektedir ki, bu da ŞEHİR HASTANELERİ’dir. Sitemizin manşetinde 1 Kasım 2017’den bu yana bir power point sunumumuz duruyor :
  • ŞEHİR HASTANELERİ TALANI!

    Bu sunuşu o tarihte Mülkiyeliler Birliğinde yapmıştık. 07 Mart 2017 günü Batıkent Meydan Sahnesi’nde yineleyeceğiz (duyuru posteri sitemiz manşetinde..).

Eski Sağlık Bakanı Dr. Akdağ’ın son derece talihsiz “Artık hastalar memnun edilecek, müşteri olarak kabul edilecek.” sözündeki 2 büyük hata şöyle :

1. Bakan, “hastaları memnun etmek”ten söz ediyor. Oysa asıl sağlık hizmeti, insanlar hastalanmadan önce, kişi ve toplum sağlığını koruma amaçlı verilmesi gereken koruyucu sağlık hizmetleridir. Bu hizmetler “kâr getirmezler”, bu yüzden de dünyanın her yerinde kamusal sorumluluktadır. Tedavi hizmetleri, koruyucu sağlık hizmetlerine karşın gene de engellenemeyen hastalıkların iyileştirilmesi içindir ancak ülkemizde masa tepetaklak edilmiştir. Sağlık Bakanından beklenen, bu kurgulu ve yaygın çarpıklığı kullanmak- sömürmek değil, halkın algısı da dahil, sistemi düzeltmektir.

2. Bakan Akdağ, zincirleme bir başka hata ile, “hastaların memnun edilmesini” çok kritik bir koşula bağlamaktadır : “Müşteri olarak görülmek“.. “Memnun edilmek istenen hasta”, müşteri olarak görüldüğüne göre, küresel emperyalizmin kurallarına göre “bedelini ödeyecektir”! Müşterinin tanımı böyledir; istekli olduğu mal – hizmetin bedelini ödeyen – ödeyebilecek olan kişi ancak “müşteri” liğe terfi edebilir! Bu “müşteri” ayrıca, sağlığının neden korunmadığını sormamalıdır; hastalanmadan önce koruyucu sağlık hizmetini aklına bile getirmemelidir. Kuzu kuzu “müşterileşmeli”, bedelini ödemeli ve “memnun olmaya” bakmalıdır uslu uslu. İnsan hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesinde, Anayasa’da (md. 56), pek çok ulusal – uluslararası hukuk metninde (Avrupa Sosyal Şartı… vd.) sağlık hizmeti TEMEL İNSAN HAKKI olarak tanınmış iken; insanlar vahşice piyasalaştırılmış sağlık hizmetlerinin sömürülen müşterilerine indirgenmektedir..

  • Hak sahibi özne olarak insanlar müşterileştirilmiş, vergi karşılığında sağlık hizmeti de verme yükümlüsü Devlet ise halkın sırtında, sermayenin sopalı tahsildarlığına koşulmuştur.. Sağlıkta Dönüşüm ihaneti işte tam da budur!

Bakan Akdağ ve çalışma arkadaşlarının, AKP yönetici kadrolarının bu süreci anlamadığı, kavrayamadığı savunulamaz. Bu, o kişileri “anlama – kavrama sorunlu” olarak nitelemek olur ki, hak ettiklerini ve böyle olduğunu düşün(e)miyoruz. O zaman 2. seçenek gündemdedir : Tüm olup bitecekleri öngörerek – bilerek – anlayarak, hukuksal deyimi ile “taammüden” yapmaktadırlar. Üstelik ülkemizin “yerli – milli” uzmanlarını görmezden gelip – karalayıp; DB – IMF’nin yabancı uzmanlarının güdümünde..

Sağlık Bakanlığındaki “yeminli” kadroya gerçekte en anlamlı katkıyı, ne yazık ki “düşman” gibi gördükleri TTB vermektedir! Dr. Akdağ, Sağlık Bakanlığının kuruluş, görev, yetki, örgütlenmesini tümüyle yeniden düzenleyen 663 sayılı KHK içine saklayarak (RG 02.11.2011 – 28103, mükerrer); 663 sayılı KHK md. 58), 6023 sayılı TTB yasasının 1. maddesinden adeta cımbızlayarak “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamakibaresini çıkarmıştı. TBMM açıktı ama bu düzenleme Yasa ile değil, Bakanlar Kurulunca, hiç de ivedi olmamakla birlikte yapılmıştı ve o gece çıkarılan 35 KHK’den yalnızca 1’i idi. Kamu yönetiminin DNA’sı değiştirilmekte idi küresel ağaların istekleri doğrultusunda..

TTB, Anayasanın 135. maddesi uyarınca kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur (TBB, TDHB, TEB, TMMOB, TOBB… da). TTB, meslek üyelerinin hak ve yararlarını, disiplinini, etiğini ve HALKIN SAĞLIĞINI korumak amacıyla kurulmuştur. TTB yasasından çıkarılan yukarıda verilen altı çizili ibare, ne acıdır ki Sağlık Bakanına batmaktadır. Ne var ki bu tuzaklı ve etik dışı değişiklik, 14.2.13/30 s. kararla Anayasa Mahkemesince iptal edildi! AYM’nin bu kararı hala 6023 s. TTB yasasına işlenmiş değildir Başbakanlık Kanunlar….. Gn. Müdürlüğünce!? Niçin, bu ne hazımsızlıktır ve ilgili Gn. Md. lük görevini niçin 5 yıldır kötüye kullanmaktadır??

Bakan Akdağ, daha önce de Samsun’da “heyecanına yenilerek” (!?) “.. 2 satırlık bir yasaya bakar.. TTB vs. kapatırız olur biter..” anlamında boyunu aşan sözler etmişti. Akdağ, MÜSİAD’ın Samsun Şubesi toplantısında TTB, TDB ve TEB’i kapatmakla tehdit etmişti (TTB Tıp Dünyası, 1 Mayıs 2010, sayı 174, http://www.ttb.org.tr/TD/TD174/index.pdf).

Değerli okurlar,

Bu sorunları sitemizde yeri geldikçe zaman zaman işlemekteyiz. Günümüzde TTB, TBB…. ne savaş açmış durumda AKP iktidarı. En küçük karşıt görüşe dayanç (tahammül) yok ne yazık ki!
Bunun adı FAŞİZM! Oysa toplumsal kurumsal muhalefet, iktidarları felaketlerden korumanın ve demokratik rejimin açık sigortasıdır.

Sevgi ve saygı ile. 27 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TTB, TMMOB’un yanında..

 

TTB, TMMOB’un yanında..

Aralarında TMMOB Yasası’nın da bulunduğu 12 yasada değişiklik yapan 3194 Sayılı İmar Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine TMMOB görüşlerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na iletileceği 18 Aralık 2014 Perşembe günü Türkiye’nin dört bir yanından gelen TMMOB üyeleri Ankara Güvenpark’ta biraraya geldi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan ve TTB Genel Sekreteri
Prof. Dr. Özden Şener
, destek ve dayanışma amacıyla Güvenpark’taydı.

Saat 12.30’dan başlayarak Güvenpark’ta toplanmaya başlayan TMMOB yönetici ve üyelerinin basın açıklaması yapmasına izin vermek istemeyen polis,
kitleye gaz sıkarak ve coplarla saldırdı.

Saldırının ardından TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı yaptığı açıklamada, TMMOB’nin üyelerinden, halkından ve bilimsel çalışmalarından aldığı güçle, ülkenin sömürülmesine, derelerin, ormanların, parkların yağmalanmasına ve AKP diktatörlüğüne karşı, kamusal alanları korumaya, halkın çıkarlarını savunmaya ve bu doğrultuda mücadele etmeye, direnmeye devam edeceğini söyledi.

===========================================

Dostlar,

AKP yaşamın tüm alanlarını ve kurumlarını ele geçirmeye çabalıyor.
Oylarını çok büyük ölçüde az eğitilmiş insanlarımızdan alıyor.
Eğitim düzeyi yükseldikçe ALP oyları ter orantılı olarak düşüyor.

Bu kuruluşlar arasında meslek kurumları başta geliyor.
Bilindiği gibi Anayasanın 135. maddesi “KAMU KURUMU NİTELİĞİNDE MESLEK KURULUŞLARI” hakkındadır.  Anayasa koyucu, Dünya genelinde iyi bilinen kimi “profesyoneller” ya da “profesyonel meslekler” için ayrı ayrı yasal düzenlemelerle örgütlenmeler öngörmektedir. Bu madde oldukça fazla değişiklik görmüştür ve
son olarak 1982 Anayasası’nda aşağıdaki gibidir :

  • Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
  • MADDE 135.– Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir. Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadî teşebbüslerinde aslî ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz.(Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.(Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Bu meslek kuruluşları ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde siyasî partiler aday gösteremezler.

    (Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Bu meslek kuruluşları üzerinde Devletin
    idarî ve malî denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir.

    (Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir.

    (Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Ancak, millî güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir merci, meslek kuruluşlarını veya üst kuruluşlarını faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idarî karar kendiliğinden yürürlükten kalkar.

1995 Anayasa değişikliği ile zaten bu Kurumlar deyim yerinde ise felç edilmişlerdir.
Üzerlerinde koyu bir yönetsel (idari) ve akçal (mali) vesayet rejimi kurulmuş,
tutsak edilmişlerdir. Devlet dairesine indirgenmiş, Anayasanın muradı olan demokratik özerklikten yoksun bırakılmışlardır. 12 Eylül askeri darbesi sırasında kapatılmış, bir bölümünün mal varlığına el konmuştu. Siyasal partiler ve sendikalar dahil… Devleti kuran CHP de! Hatta DİSK genel merkezi binayı (Simon Bolivar Cd.) Devlet gasp ederek Anayasa Mahkemesine  vermiştir (halen SGK kullanıyor
bu binayı..)

Şimdilerde AKP hükümeti, 400 bini aşkın üyesi olan ülkemizin en büyük yasal DKÖ’nü bölerek etkisizleştirmeye yönelmiştir. Öngörülen yasal değişiklikte, TMMOB, TTB (100 bine yakın üyesi var!) başta olmak üzere kuruluş yasalarından kaynaklanan yetkilerini kullanmak üzere Yönetmelik düzenlemesine başvurduklarında bu metinleri önce hükümet görecek; iktidarın hede ve politikalarına uygunluk varsa Resmi Gazete’ye yollayarak yayımlanmasına
izin verecektir!

Tam bir traji-komik durum ve AKP’nin “ileri demokrasi” (!) klasiğidir.

AKP her geçen gün, ülke sorunlarını çözmede zorlandıkça otoriterleşmekte
hatta despotlaşmaktadır. Tarih bize böyle örnekleri ve sonlarını gösteren çok sayıda örnek sunuyor..

Gelinen yer, AKP’nin sona yaklaştığını çağrıştırmaktadır.

AKP hızla meşruiyet dışına savrulmaktadır.

663 sayılı Yasa Gücünde Kararname (KHK) ile 2 Kasım 2011’de Sağlık Bakanlığı’nın örgütlenmesi, görev ve yetkileri yeniden düzenlenirken araya gizlenen bir madde ile Türk Tabipleri Birliği‘nin felç edilmesi planlanmıştı.

TBMM açık olduğu halde, hiçbir ivediliği olmadığı halde söz konusu 663 sayılı KHK, aynı gece yürürlüğe sokulan 35 kararnameden biridir. Yapılan eylem düpedüz Yasama yetkisinin Yürütme tarafından gasbıdır. Anayasanın KHK’ler hakkındaki maddesi apaçık çiğnenmiştir (md. 91 vd.). Önceki Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, kendi meslek örgütüne kin ve nefret kusarak, 6023 sayılı TTB kuruluş yasasının (1953 tarihli) 1. maddesinde söz konusu KHK’nin 58. maddesiyle aşağıdaki çarpıcı değişikliği getirmiştir :

“tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak”

ibaresi 1. maddeden çıkarılmıştır! Bu içerik hekim Sağlık Bakanını ve AKP’yi neden rahatsız etmektedir??

Geriye ne kalmıştır ki? Bir meslek örgütü bu işlevi üstlenmeyecek de ne yapacaktır? Kırda balon mu uçuracaktır üyeleriyle? Zaten niyetin TTB’yi göstermelik bir örgüte indirgeme olduğu, yukarıda aktarılan koyu renkli ibarenin cımbızlanarak kaldırılmasıyla anlaşılmaktadır. TTB bu değişikliğin, Anamuhalefet CHP’yi
ikna ederek Anayasa Mahkemesi’ne taşınmasını sağlamış ve soyut norm denetimi üzerinden Yüksek Mahkeme 14.2.2013’te iptal istemini olumlu karşılamıştır. O gün TTB üyeleri AYM önünde akşam saatlerinde eylem yapmışlar, lazer kalemlerle bina yüzeylerine “SAĞLIK HAKTIR – SATILAMAZ!” yazmışlar, otomobillerinin ışıklarını ve kornalarını kullanarak AYM’nin iptal kararı vermesini istemişlerdir.

Şimdilerde getirilmek istenen değişiklik salt TTB için değil, tüm Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Kuruluşları içindir ve normal koşullarda bir hukuk devletinde Anayasa Mahkemesince iptal edileceği muhakkaktır.

Yol yakınken AKP iktidarı akla ve hukuka uygun davranarak bu öfke ve tepki dolu düzenlemeden vazgeçmelidir. TBMM, Yürütme’nin noteri olmaktan çıkmalıdır.
AKP, ülkemizin rejimini demokratik olmaktan çıkartarak yozlaştırmış ve tek adam RTE yönetiminde totaliter bir rejime dönüştürmüştür. Bu gidiş, ülkemiz için ve AKP için tehlikeli boyutları çoktan aşmıştır. İktidarda 13. yılını sürüdüren AKP, örneğin hemşirelerin “Birlik” olarak örgütlenme yasasını çıkarmamakta 135 bini aşkın hemşire salt dernekle yetinmeye zorlamaktadır. Bu durum apaçık anti-demokratik bir tutumu yansıtmaktadır ve AİHS, İHEB ve AB hukukunda tanımlanan örgütlenme hakkını çiğnemedir. İşçilerin sendikal örgütlenmesi özelleştirmelerle avuç içinde kar gibi eritilmektedir ve son verilerle %9’lar düeyinde çok düşündürücüdür!

Ayrıca, TBMM’yi aletleştirerek her istediğini yasa – KHK olarak çıkartmakla hukuk içinde kalınmış olmamaktadır. Bu metinler biçim olarak yasa – KHK olabilir ve bir yere dek bağlayıcı olabilirler. Ancak asıl olan öz olarak da hukuka uygunluk, dolayısıyla adil ve meşru olmaktır.

İktidar bu zorlamalarını sürdürürse, halkın da demokratik direnme hakkı doğacaktır. Çünkü iktidarın demokrasiyi yıkma hakkı yoktur.

Tam da burada TMMOB meşru direnme hakkını kullanmaktadır. TTB de onun yanındadır. Ancak iktidar en masum eylemlerde bile maksimum polis şiddetini orantısız olarak bilerek ve isteyerek kullanarak caydırıcı – korkutucu – ürkütücü olmak istemektedir. Sokak eylemlerini kırma amacı saklıdır bu saldırganlıkta.
Yasal gösteri hakkı AİHS md. 11 ve Anayasa md. 34’te tanınmıştır. Ülkenin mühendis – mimarlarının, hekimlerinin …. üzerine basınçlı su ve gaz bombaları ile saldırmanın akla uygun bir yanını hangi AKP’li gösterebilir?

AKP – RTE, “3 Y” ile savaşacağını (Yoksulluk – Yasaklar – Yolsuzluk) vaadederek
3 Kasım 2002 seçimleri ile bir proje parti olarak Batı tarafından iktidara taşınmıştır ve 13. yılında salt Türkiye için değil, Dünya için de bir “problem fenomen” olmuştur. 3 Y batağında boğulmak üzere debelenmektedir, kısır döngüye sürüklenmiştir.
AİHM kararları hile-i şeriye ile uygulanmamakta, zorunlu din dersleri sürdürülmekte ve AKP hükümeti AİHM kararını temyize gitmekte, AB’ye meydan okumaktadır!

Bu Parti içinde hiç “akil” adam – kadın kalmamış mıdır bahtı karanın maderini kurtaracak??

Sevgi ve saygıyla.
20.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

10. YILINDA SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM : ÇIKMAZ SOKAK!


Dostlar
,

Aşağıdaki adla kapsamlı bir makale yazdık..
Dolu dolu 6 A4 sayfa (11 p calibri)

  • 10. YILINDA SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM : ÇIKMAZ SOKAK!

En_Birinci_Gorev_Saglik_ATATURK

Şöyle başlıyoruz :

Bugünlere nasıl geldik ??

“Sağlıkta Dönüşüm” Programı adıyla gündeme getirilen (Haziran 2003)
“reform paketi”, temelde 3 ayak üzerinde yükseliyor.

  • İlk olarak, 3 sosyal güvenlik kurumunun (Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK)
    Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altında birleştirilmesi sağlandı.
    SGK, finansman rejimi olarak zorunlu Genel Sağlık Sigortası’nı (GSS)
    gündeme koydu.
  • Sağlıkta Dönüşüm” ün 2. temel ayağını, Aile Hekimliği sistemine geçiş oluşturuyor.

 SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) politikası Haziran 2003′te
ilk AKP hükümetince yürülüğe kondu. DB ve IMF politikası olduğunu artık bilmeyen yok, reddeden de.. AKP hükümeti 14.11.2002′de kuruldu ve 6 ay sonra kolları sıvayarak,
Atlantik ötesinin istemlerini, onların uzmanlarının açık yönetiminde uygulamaya girişti. Prof. Dr. Recep Akdağ, 10 yılı aşkın süre Cumhuriyetin en uzun Bakanlığını yaptı ve
bu programa siper oldu. Gözü kara uyguladı ve savundu.
Başbakan R.T. Erdoğan’ı da ikna etti. Ulusal uzman ve kurumları hiç ama hiç dinlemedi. “Program” IMF-DB-AB-ABD güdümünde kaskatı uygulandı ve 11. yılına girdi. “Sağlıklı Toplum” başlığı altında AKP’nin “Acil Eylem Planı” nda yer alan SP 30-38 kodları altında 9 alt başlıkta toplanan politikalar hemen tümüyle yaşama geçirildi.

*****

Devamla :

Sağlıkta Dönüşüm” Projesinin Bileşenleri

—  Sağlık Bakanlığı’nın yeniden yapılandırılması, sağlık hizmeti sunucusu olmaktan çıkarılması :
Denetleme + düzenleme? ile sınırlandırma.. (1982 Anayasası md. 56 zorlanarak, çiğnenerek)

—  Hastanelerin işletmeleştirilmesi, sonunda satılması..

—  Birinci Basamak’ın Aile Hekimliği modeli aracılığıyla özelleştirilmesi.

—  Sağlık hizmetlerinin bedelinin büyük ölçüde kullanıcıya yüklendiği ama zorunlu
Genel sağlık sigortası (GSS) ile finansman modeli. GSS trafik sigortası gibi dar.. Kasko isteyene özel tamamlayıcı – destekleyici sigorta!

—  Çalışanların istihdamında değişim : “Sözleşmelilik”, kamu personeli olma,
istihdam güvencesinin kaldırılması..

—  KAÇINILMAZ SONUÇ : Sağlık alanının “kamusal alan” olmaktan çıkarılması.
Türban vb. sorunun “cince” aşılması (!) [Ancak bu dönüşüm de beklenmeden,
30 Mart 2014 yerel seçimleri öncesinde, üstelik bir “yönetmelik” değişikliğiyle hemen tüm kamusal alanlarda (savcı-yargıçlar, polis ve asker dışında) türban serbest bırakıldı; 08.10.2013 tarih ve 28789 sayılı RG’de yayımlanarak yürürlüğe giren; Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik ile 02.09.1925 tarih ve 2413 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında değişiklik yapılmasına dair 04.10.2013 tarih ve 2013/5443 sayılı Bakanlar Kurulu kararı]

****************

Ve bağlarken  ;

Sağlıkta piyasa ekonomisinden vazgeçeceksiniz!
Sağlık hizmetleri kamusal olacak.
Aslı – özü KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİSAĞLIKLI TOPLUM olacak.  O zaman çoook pahalı olan sağaltıcı sağlık hizmetlerine gereksinim azalacak.  Bunu da büyük ölçüde bütçeden karşılayabileceksiniz.
Özel sağlık sektörüne yersiz ve haksız ayrılan kaynaklar ekonominin öbür kulvarlarına kaydırılarak daha verimli kullanılabilecek.. Kalkınma hızlanabilecek;
hem de ek olarak, yaratılan “sağlıklı toplum” itkisiyle (çok istiyorsanız win win!?)..
Peki bu kokuşmuş ve usdışı (irrasyonel), gözü doymaz talan düzenini ne adına sürdüreceğiz? Kapitalizmin ve ağababası Adam Smith’in gül hatırı ve aziiiiiz ruhları hatırına mı?  Hiç gerek yok, olanak da yok! Yukarıda yazdık, Adam Smith’ten bile
sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılmasına vize yok:

  • “SAĞLIK HİZMETLERİ,  PİYASAYA BIRAKILAMAYACAK DENLİ ÖNEMLİ, KRİTİK HİZMETLERDİR.” diyor.

Neo-liberal tosuncukların keyfi kaçacak ama tarihsel gerçek böyle..
Büyük büyük dedenizin kemiklerini sızlatıyorsunuz haberiniz ola.
Yolunuz SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM çıkmaz sokaktır!

Salt parasal (moneter) yöntemlerle çıkış yok bu yolda. Herkes aklını başına almalı ve Türkiye,  koruyucu sağlık hizmeti omurgalı, kamusal ağırlıklı sosyal sağlık hizmetlerine geri dönmelidir. 1961’de Prof. Dr. Nusret Fişek‘in öncülüğünde
27 Mayıs Devrimcilerinin getirdiği  SOSYALLEŞTİRİLMİŞ SAĞLIK HİZMETLERİNE.. 224 sayılı Yasa düzenine.. Önünde sonunda oraya dönülecek, geciktikçe sermayeye aktarılan kamu kaynakları (vergilerimiz!) büyüyecek,
halkın yoksullaş(tırl)ması ve sağlıksızlaş(tırlıl)ması da!

  • Türk Ulusu bu harami düzene izin vermeyecek.

********

Kapsamlı makalenin tümünü okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

10._YILINDA_SAGLIKTA_DONUSUM_CIKMAZ_SOKAK

Sevgi ve saygı ile.
4.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM!


10. Yılında SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM…

Dostlar,

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” (Health Transformation) politikası Haziran 2003’te
ilk AKP hükümetince yürülüğe kondu.

DB ve IMF politikası olduğunu artık bilmeyen yok, reddeden de..

AKP hükümeti 14.11.2002’de kuruldu ve 6 ay sonra da kolları sıvayarak,
Atlantik ötesinin istemlerini, onların uzmanlarının açık yönetiminde
uygulamaya koymaya başladı.

Prof. Dr. Recep Akdağ, 10 yılı aşkın süre Cumhuriyetin en uzun Bakanlığını yaptı
ve bu programa gövdesini siper etti.. Gözü kara uyguladı ve savundu..
Başbakan RT Erdoğan’ı da ikna etti..

Ulusal uzman ve kurumları hiç ama hiç dinlemedi.

“Program” IMF-DB-AB-ABD güdümünde kaskatı uygulandı ve 11. yılına girdi..

AÜTF’da (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalımızda
(Sağlık Hizmetlerinin Politikası – Yönetimi – Ekonomisi ve Toplum Sağlığını koruma, Koruyucu Sağlık – Tıp – Hekimlik hizmetleri) elbette bu süreci özenle izliyoruz ve makaleler, raporlar, konferanslar, seminerlere konu ediyoruz..

Ancak dinleyen yok..

Sağlık Bakanı’nın değişmesiyle de değişen birşey -doğallıkla- yok..
Yeni bakan Dr. Mehmet Müezzinoğlu da tam biat ile iman etmiş durumda
tam anlamasa da olup biteni..

Başbakan RT Erdoğan‘ı soracak olursanız;

  • “Şehir hastaneleri fakirin rüyası” dır..

Gerçeği tam da ters yüz eden bir illüzyonu topluma dayatan bir acımasız retorik (takiyye) ile.. Halkın vergileri ile ülke topraklarında, Hazine arazilerinde
Anayasa’ya aykırı ayni hak tesisi (üst hakkı tanınması), bunun BEDELSİZ olması,
bu binalarda devletin 30 yıl kiracı olmayı yükümlenmesi (taahhüt etmesi),
inşaat ihalelerinin Kamu İhale Yasası dışında tutulması, yapılacak hastanelerin bedellerinin aşırı şişirilmesi, yandaşlara ihale edilmesi ve üstüne üstlük,
yaratılacak hastane kapasitelerinin (Ankara’da Etlik ve Bilkent’te toplam yaklaşık
7000 yatak!
) %70 doluluğunun da Hükümetçe güvencelenmesi..
Yatak işgal oranı bu oranın altına düşerse farkı Hazine karşılayacak..

Bunlar, ilgili yasal düzenlemede yer alan hükümler..

İpler, Atlantik ötesinde trajik müttefikin İkiz Kız Kardeşlerinin
(The Twin Sisters; The World Bank and The IMF) elinde küresel sermaye adına.

Konuyu, AÜTF‘de 6. sınıf öğrenclerimize (İntörn Dr.) 1 aylık Halk Sağlığı stajı sonunda dönem sonu semineri olarak ödev verdik.

Sevgili İnt. Dr. Osman BÜTÜN ve İnt. Dr. Merve BULUT çalıştılar ve
aşağıda sunduğumuz 51 yansıdan oluşan emekli ve yoğun sunuyu hazırladılar.

Sağlık sektöründe olup biten kritik gelişmeleri özüyle kavrayabilmek için okunmasını, okutulmasını, paylaşılmasını, tartışılmasını, politikacıların da bilgi ve ilgisine taşınmasını dileriz..

Lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Saglikta_Donusum_Kasım_2013

Sevgi ve saygı ile.
2.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net