Etiket arşivi: Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları

ÇOKLU BARO ÇOK ŞEYLERE VESİLE OLACAK

ÇOKLU BARO ÇOK ŞEYLERE VESİLE OLACAK

Av. Erdem AKYÜZ
Ankara Barosu Avukatı
Hukukun Egemenliği Derneği Kurucu Genel Başkanı

Siyasi iktidar, kendisine muhalif olan kamu kurumu niteliğindeki kuruluşlar ve meslek örgütlerinin adından, önce “Türk” ve “Türkiye” adını çıkarmak istedi. İlk gündeme gelen “Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği-TMMOB”nin (AS: Türk Tabipleri Birliği vd. de var..) adında yer alan “Türk” kelimesi ve “Türkiye Barolar Birliği-TBB” adında yer alan “Türkiye” sözcüğünün kaldırılması istemi oldu. Biraz da zamanlama erken olduğu için bunda pek başarılı olunamayınca, bu adımdan vaz geçilmedi ama süreç ertelendi. Şimdi ise istenen şey bu örgütleri bölmek, parçalamak; bu yolla yandaş kurumlar kurarak, muhalif örgütlenmeyi zayıflatmak ve yok etmektir.

ÇOKLU BARO-ÇOKLU BAROLAR BİRLİĞİ

Bunun ilk göstergesi olarak, “ameliyat masasına” yatırılan ilk kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinden “Baro’lar” seçildi. Çünkü Baro’lar; Adaletin “İddia, Savunma, Karar” olarak betimlenen üçlüsünün “Savcı, Hakim, Avukat” sıralamasında yer almakta idi ve bu sıralamada son aşamaya gelinmişti. Bu kez amaç; adının değiştirilmesinden önce, kurum ve kuruluş yapısının değiştirilerek, mesleki örgütlenmeyi çözmek, parçalamak ve zayıflatmak oldu.  Mevcut sistemde, her İl’de bir Baro vardır ve bu Baro’ların seçtiği “delegeler” Türkiye Barolar Birliğini oluşturur. Benzer düşünüş açısı ile, eğer Baro sayısı artacak ise, Türkiye Barolar Birliği sayısı da artabilir ve birkaç tane TBB olabilir.

BAROCUK SAYISI

Şimdi kurulmak istenen sistem ile; üye sayısı 5.000’i geçen her İl’de, istek halinde, her 2.000 Avukat için bir Baro oluşturulabilecek. Baro kurulması için gereken 2.000 sayısına çok yaklaşıldığı zaman, sayıyı tutturmak için “Futbolcu transferi” gibi “Avukat transferleri de” başlayacak. Bu hesapla; 2019 sonunda Ankara Barosu’na kayıtlı 17.598 üye olduğuna ve her 2.000 Avukat için 1 baro kurulabileceğine göre Başkent Ankara’da 8 adet Baro kurulabilecek.

İstanbul için durum daha da değişik. 2019 yılında İstanbul Barosu’na kayıtlı 46.052 Avukat var ve bu hesap yöntemi ile İstanbul’da tam 23 adet Baro olabilecek. İzmir Barosu’nda kayıtlı Avukat sayısı 9.612 olduğuna göre, bu ilde kurulabilecek Baro Sayısı da -şimdilik- 4 olacak. Ancak İzmir Barosu’na çok değil yalnız 388 yeni üyenin kayıt olması halinde, Baro sayısı 5 olabilecek.

Kayıtlı Avukatlarda, neden 3, 4 değil de 5.000 rakamı temel alınıyor?Çünkü halen Türkiye’de 5.000’i aşkın Avukat üyesi olan yalnızca üç İl var. Bunlar sırasıyla “İstanbul, Ankara ve İzmir” ve bunlar; düşünüş, yerel yönetim olarak iktidarın en çok başını ağrıtan 3 İl’i oluşturuyor.

VATANDAŞ SAYISINA GÖRE ÖRGÜT

Bir başka bakış biçimi ile, eğer üye veya vatandaş sayısı dikkate alınarak, kurum veya yönetici sayısı belirlenecek ise, her İl’de neden yalnızca 1 Vali var. Bu bakış açısına göre Vali sayısı da, o ilde bulunan kayıtlı vatandaş sayısına göre artabilmeli. Ayrıca “Anayasa’nın” 135. maddesine göre; Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları, yani Baro’lar ve Barolar Birliği; belli bir mesleğe mensup olanların ortak gereksinimlerini karşılamak, mesleksel etkinliklerini kolaylaştırmak, mesleğin genel çıkarlara uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni egemen kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak amacı ile yasayla kurulan kamu tüzel kişilikleridir.

Her İl’de kurulu çok sayıdaki aynı meslek kuruluşunun, yukarıda sayılan konularda birbirinden farklı, değişik ve çelişik kararlar alması halinde durum ne olacaktır. Bu sorunun yanıtı oldukça basittir. Durum “kaos ortamı” olacaktır.

 HATALI SAVUNMA

Bu durumda, bazı Baro’ların veya muhalefet partilerinin; “Bizim de Barolar ve Avukatları ilgilendiren yasalarda düzeltilmesini istediğimiz bölümler var ancak bunlar karşılıklı görüşme ile yapılmalıdır.” şeklinde açıklamalarda bulunmaları büyük bir hatadır. “İşte görüştük ve yaptık” denilerek çoklu Baro sisteminin getirilmesine yola açabilecektir

İSKEMLE

Olayı bir espri ve gülümse ile sonlandırmak istersek, yeni tasarıdaki bir bölüme bakmak yeterli olacaktır: Yeni tasarıya göre; her Adalet Sarayında (!) Avukatlar için ihtiyaca göre yer ayrılacak. 1’den çok baronun bulunduğu İl’lerde Baro için ayrılacak yer TBB’ye tahsis edilecek ve TBB “Baro’lara kayıtlı avukat sayısını” ölçü alarak bu yeri Baro’lara tahsis edecek. Yani bir Baro’ya kayıtlı üye sayısının çok olması halinde, bekleme odasında ona 3 iskemle verilirken, üye sayısı az olan Baro mensubuna bir iskemle düşecek, diğer Baro mensupları ise ayakta bekleyecekler.

Çoklu Baro, çok şeylere vesile olacak.
“Hayırlara vesile olur İnşallah.!!!”

TTB, TMMOB’un yanında..

 

TTB, TMMOB’un yanında..

Aralarında TMMOB Yasası’nın da bulunduğu 12 yasada değişiklik yapan 3194 Sayılı İmar Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine TMMOB görüşlerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na iletileceği 18 Aralık 2014 Perşembe günü Türkiye’nin dört bir yanından gelen TMMOB üyeleri Ankara Güvenpark’ta biraraya geldi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Bayazıt İlhan ve TTB Genel Sekreteri
Prof. Dr. Özden Şener
, destek ve dayanışma amacıyla Güvenpark’taydı.

Saat 12.30’dan başlayarak Güvenpark’ta toplanmaya başlayan TMMOB yönetici ve üyelerinin basın açıklaması yapmasına izin vermek istemeyen polis,
kitleye gaz sıkarak ve coplarla saldırdı.

Saldırının ardından TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı yaptığı açıklamada, TMMOB’nin üyelerinden, halkından ve bilimsel çalışmalarından aldığı güçle, ülkenin sömürülmesine, derelerin, ormanların, parkların yağmalanmasına ve AKP diktatörlüğüne karşı, kamusal alanları korumaya, halkın çıkarlarını savunmaya ve bu doğrultuda mücadele etmeye, direnmeye devam edeceğini söyledi.

===========================================

Dostlar,

AKP yaşamın tüm alanlarını ve kurumlarını ele geçirmeye çabalıyor.
Oylarını çok büyük ölçüde az eğitilmiş insanlarımızdan alıyor.
Eğitim düzeyi yükseldikçe ALP oyları ter orantılı olarak düşüyor.

Bu kuruluşlar arasında meslek kurumları başta geliyor.
Bilindiği gibi Anayasanın 135. maddesi “KAMU KURUMU NİTELİĞİNDE MESLEK KURULUŞLARI” hakkındadır.  Anayasa koyucu, Dünya genelinde iyi bilinen kimi “profesyoneller” ya da “profesyonel meslekler” için ayrı ayrı yasal düzenlemelerle örgütlenmeler öngörmektedir. Bu madde oldukça fazla değişiklik görmüştür ve
son olarak 1982 Anayasası’nda aşağıdaki gibidir :

  • Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları
  • MADDE 135.– Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzel kişilikleridir. Kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadî teşebbüslerinde aslî ve sürekli görevlerde çalışanların meslek kuruluşlarına girme mecburiyeti aranmaz.(Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Bu meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar.(Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Bu meslek kuruluşları ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde siyasî partiler aday gösteremezler.

    (Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Bu meslek kuruluşları üzerinde Devletin
    idarî ve malî denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir.

    (Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Amaçları dışında faaliyet gösteren meslek kuruluşlarının sorumlu organlarının görevine, kanunun belirlediği merciin veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkeme kararıyla son verilir ve yerlerine yenileri seçtirilir.

    (Değişik: 23.7.1995-4121/13 md.) Ancak, millî güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir merci, meslek kuruluşlarını veya üst kuruluşlarını faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idarî karar kendiliğinden yürürlükten kalkar.

1995 Anayasa değişikliği ile zaten bu Kurumlar deyim yerinde ise felç edilmişlerdir.
Üzerlerinde koyu bir yönetsel (idari) ve akçal (mali) vesayet rejimi kurulmuş,
tutsak edilmişlerdir. Devlet dairesine indirgenmiş, Anayasanın muradı olan demokratik özerklikten yoksun bırakılmışlardır. 12 Eylül askeri darbesi sırasında kapatılmış, bir bölümünün mal varlığına el konmuştu. Siyasal partiler ve sendikalar dahil… Devleti kuran CHP de! Hatta DİSK genel merkezi binayı (Simon Bolivar Cd.) Devlet gasp ederek Anayasa Mahkemesine  vermiştir (halen SGK kullanıyor
bu binayı..)

Şimdilerde AKP hükümeti, 400 bini aşkın üyesi olan ülkemizin en büyük yasal DKÖ’nü bölerek etkisizleştirmeye yönelmiştir. Öngörülen yasal değişiklikte, TMMOB, TTB (100 bine yakın üyesi var!) başta olmak üzere kuruluş yasalarından kaynaklanan yetkilerini kullanmak üzere Yönetmelik düzenlemesine başvurduklarında bu metinleri önce hükümet görecek; iktidarın hede ve politikalarına uygunluk varsa Resmi Gazete’ye yollayarak yayımlanmasına
izin verecektir!

Tam bir traji-komik durum ve AKP’nin “ileri demokrasi” (!) klasiğidir.

AKP her geçen gün, ülke sorunlarını çözmede zorlandıkça otoriterleşmekte
hatta despotlaşmaktadır. Tarih bize böyle örnekleri ve sonlarını gösteren çok sayıda örnek sunuyor..

Gelinen yer, AKP’nin sona yaklaştığını çağrıştırmaktadır.

AKP hızla meşruiyet dışına savrulmaktadır.

663 sayılı Yasa Gücünde Kararname (KHK) ile 2 Kasım 2011’de Sağlık Bakanlığı’nın örgütlenmesi, görev ve yetkileri yeniden düzenlenirken araya gizlenen bir madde ile Türk Tabipleri Birliği‘nin felç edilmesi planlanmıştı.

TBMM açık olduğu halde, hiçbir ivediliği olmadığı halde söz konusu 663 sayılı KHK, aynı gece yürürlüğe sokulan 35 kararnameden biridir. Yapılan eylem düpedüz Yasama yetkisinin Yürütme tarafından gasbıdır. Anayasanın KHK’ler hakkındaki maddesi apaçık çiğnenmiştir (md. 91 vd.). Önceki Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, kendi meslek örgütüne kin ve nefret kusarak, 6023 sayılı TTB kuruluş yasasının (1953 tarihli) 1. maddesinde söz konusu KHK’nin 58. maddesiyle aşağıdaki çarpıcı değişikliği getirmiştir :

“tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak”

ibaresi 1. maddeden çıkarılmıştır! Bu içerik hekim Sağlık Bakanını ve AKP’yi neden rahatsız etmektedir??

Geriye ne kalmıştır ki? Bir meslek örgütü bu işlevi üstlenmeyecek de ne yapacaktır? Kırda balon mu uçuracaktır üyeleriyle? Zaten niyetin TTB’yi göstermelik bir örgüte indirgeme olduğu, yukarıda aktarılan koyu renkli ibarenin cımbızlanarak kaldırılmasıyla anlaşılmaktadır. TTB bu değişikliğin, Anamuhalefet CHP’yi
ikna ederek Anayasa Mahkemesi’ne taşınmasını sağlamış ve soyut norm denetimi üzerinden Yüksek Mahkeme 14.2.2013’te iptal istemini olumlu karşılamıştır. O gün TTB üyeleri AYM önünde akşam saatlerinde eylem yapmışlar, lazer kalemlerle bina yüzeylerine “SAĞLIK HAKTIR – SATILAMAZ!” yazmışlar, otomobillerinin ışıklarını ve kornalarını kullanarak AYM’nin iptal kararı vermesini istemişlerdir.

Şimdilerde getirilmek istenen değişiklik salt TTB için değil, tüm Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Kuruluşları içindir ve normal koşullarda bir hukuk devletinde Anayasa Mahkemesince iptal edileceği muhakkaktır.

Yol yakınken AKP iktidarı akla ve hukuka uygun davranarak bu öfke ve tepki dolu düzenlemeden vazgeçmelidir. TBMM, Yürütme’nin noteri olmaktan çıkmalıdır.
AKP, ülkemizin rejimini demokratik olmaktan çıkartarak yozlaştırmış ve tek adam RTE yönetiminde totaliter bir rejime dönüştürmüştür. Bu gidiş, ülkemiz için ve AKP için tehlikeli boyutları çoktan aşmıştır. İktidarda 13. yılını sürüdüren AKP, örneğin hemşirelerin “Birlik” olarak örgütlenme yasasını çıkarmamakta 135 bini aşkın hemşire salt dernekle yetinmeye zorlamaktadır. Bu durum apaçık anti-demokratik bir tutumu yansıtmaktadır ve AİHS, İHEB ve AB hukukunda tanımlanan örgütlenme hakkını çiğnemedir. İşçilerin sendikal örgütlenmesi özelleştirmelerle avuç içinde kar gibi eritilmektedir ve son verilerle %9’lar düeyinde çok düşündürücüdür!

Ayrıca, TBMM’yi aletleştirerek her istediğini yasa – KHK olarak çıkartmakla hukuk içinde kalınmış olmamaktadır. Bu metinler biçim olarak yasa – KHK olabilir ve bir yere dek bağlayıcı olabilirler. Ancak asıl olan öz olarak da hukuka uygunluk, dolayısıyla adil ve meşru olmaktır.

İktidar bu zorlamalarını sürdürürse, halkın da demokratik direnme hakkı doğacaktır. Çünkü iktidarın demokrasiyi yıkma hakkı yoktur.

Tam da burada TMMOB meşru direnme hakkını kullanmaktadır. TTB de onun yanındadır. Ancak iktidar en masum eylemlerde bile maksimum polis şiddetini orantısız olarak bilerek ve isteyerek kullanarak caydırıcı – korkutucu – ürkütücü olmak istemektedir. Sokak eylemlerini kırma amacı saklıdır bu saldırganlıkta.
Yasal gösteri hakkı AİHS md. 11 ve Anayasa md. 34’te tanınmıştır. Ülkenin mühendis – mimarlarının, hekimlerinin …. üzerine basınçlı su ve gaz bombaları ile saldırmanın akla uygun bir yanını hangi AKP’li gösterebilir?

AKP – RTE, “3 Y” ile savaşacağını (Yoksulluk – Yasaklar – Yolsuzluk) vaadederek
3 Kasım 2002 seçimleri ile bir proje parti olarak Batı tarafından iktidara taşınmıştır ve 13. yılında salt Türkiye için değil, Dünya için de bir “problem fenomen” olmuştur. 3 Y batağında boğulmak üzere debelenmektedir, kısır döngüye sürüklenmiştir.
AİHM kararları hile-i şeriye ile uygulanmamakta, zorunlu din dersleri sürdürülmekte ve AKP hükümeti AİHM kararını temyize gitmekte, AB’ye meydan okumaktadır!

Bu Parti içinde hiç “akil” adam – kadın kalmamış mıdır bahtı karanın maderini kurtaracak??

Sevgi ve saygıyla.
20.12.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net