Kategori arşivi: Hekim Saltık

17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi 20-24 Ekim 2014’te Edirne’de


17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi 20-24 Ekim 2014’te Edirne’de!

Dostlar,

Yıllık Uzmanlık Alanı Kongremizi 2014’te Edirne’de yapıyoruz..

20 – 24 Ekim 2014 günlerinde..

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ve
Uzmanlık Derneğimiz HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği)
geleneksel olarak birlikte sorumlu.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı,
8 Nisan 1988’de bizim ilk öğretim üyesi (Yrd. Doç.) olarak atanmamızla kuruldu.

Şimdiki AnabilimDalı Başkanı Sevgili Prof. Dr. Faruk Yorulmaz 1988 sonlarında Bölümümüzün ilk asistanı oldu..

16 yılı aşkın bir süre bizim çoooook zor koşullarda hizmet vermemizin ardından
20 Mayıs 2004’te bu görevden ayrılarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim
Dalı‘na geçmemizden sonra Sevgili Prof. Yorulmaz
AbD (Anabilim Dalı) başkanı oldu.

Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak Bölümümüze Uzman Dr. olarak Samsun’dan gelmişti..

Prof. Dr.  Galip Ekuklu Fakülteden de öğrencimizdi ve AbD’mızda tamamladı
tüm kariyerini..

Doç. Dr. Ufuk Berberoğlu da Bölümümüzün emektarlarından..

Doç. Dr. Burcu Tokuç da öyle.. AbD’mızda PhD (Doktora) yaptı..

Bizim için çooook heyecan verici bir tablo..

Bizim öğrencilerimiz, asistanlarımız bir Ulusal Kongre düzenliyorlar..

Tek 1 oda ile başlayan Edirne Halk Sağlığı Anabilim Dalımız,
günümüzde yetkin bir kadroye sahip..

Bizim Bölümümüzden yetişen daha pek çok öğretim üyesi var ki, saymaya yer yok..

Yalnızca 3 tanesi :

Prof. Dr. M. Sarper Erdoğan.. Bölümümüzde Uzmanlık eğitimi aldı ve
Almanya’da İş Sağlığı PhD (Doktora) eğitimi sağlandı..
Halen Cerrahpaşa Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD Başkanı..

Doç. Dr. H. Çetin Ekerbiçer.. Maraş’tan sonra Sakarya Üniv. Tıp Fak.
Halk Sağlığı AbD Başkanı..

Doç. Dr. Gamze Varol Saraçoğlu, öğrencimiz de, Tekirdağ Namık Kemal Üniv.
Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD Başkanı..

Sevgili Doç. Dr. Tacettin İnandı da pırıl pırıl bir kıdemli Halk Sağlığı Doçentimiz..
Uzmanlık Derneğimiz HASUDER’i (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği)
son birkaç yıldır yetkinlikle, başarı ile, özveri ile yürütüyor..

Her 2 Kongre ortağına partnere) engin başarılar diliyoruz.

Edirne’den ayrılışımızın 11. yılında Edirne’de önceki Anabilim Dalımızda
17. Ulusal Halk Sağlıpı Kongresi’ne katılmak bizim için çoook farklı ve keyif verici olacak.

Kongre düzenleyicilerine elimizden gelen tüm desteği vermek ise boynumuzun borcu..

İlk çağrı mektubu aşağıda..

Cagri_yazisi_29.12.13

Sevgi ve saygı ile.
30 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Helsinki Bildirisi -2013

Dostlar,

Kısaca “HELSİNKİ BİLDİRGESİ” olarak adlandırılan

“Dünya Tabipleri Birliği Helsinki Bildirgesi 
İnsanlar Üzerinde Yapılan
Tıbbi Araştırmalarla İlgili Etik İlkeleri”

güncellenerek yeniden yayımlandı.

TTB (Türk Tabipleri Birliği) metni Türkçeleştirerek üyeleriyle paylaştı.

Bu metin, mevzuatımızda gönderme yapılarak içselleştirilmişti.
(Resmi Gazete 29 Ocak 1993, sayı 21480, syf. 39,
İlaç Araştırmaları Hakkında Yönetmelik)

64. DTB (Dünya Tabipler Birliği) Genel Kurulu, Fortaleza, Brezilya, Ekim 2013 güncellemesini aşağıda pdf olarak sunuyoruz. 37 madde ve 6 sayfadan oluşan
bu önemli metin, insan denekler üzerinde yürütülen biyomedikal araştırmaların etik kurallarını düzenlemekte.

İlki Haziran 1964’te Helsinki’de yapılan 18. DTB (WMF – World Medical Association-WMA)) Genel Kurulunda kabul edilmiş ve daha sonra 8 kez güncelleme görmüştü. Bu sonki 9. güncelleme oldu.

Biyomedikal bilimlerde (Tıp ve Sağlık Bilimleri) insan denekler üzerinde yürütülecek bilimsel çalışmaların bu kurallara mutlaka uyması gerekiyor. Yerel ve genel Etik Kurullar bu çalışmalara “onay” vermeden önce Helsinki Bildirgesi etik kurallarına uygunluk arıyorlar. Etik Kurul onayı olmadan bilimsel araştırma projelerine parasal destek bulmak olanağı olmadığı gibi, saygın tıp dergilerinde yayımlamak ya da
saygın tıp kongrelerinde sözlü bildiri olarak sunmak olanağı bulunmuyor..

3. madde şöyle :

  • Madde 3 : DTB Cenevre Bildirgesi hekimi “Hastamın sağlığı birinci önceliğim olacaktır” sözüyle, Uluslararası Tıp Etiği Kuralları ise “Bir hekim sağlık hizmetini, hastası için en iyiyi gözeterek sunacaktır” ifadesiyle bağlamaktadır.

Tüm metni okumak için lütfen aşağdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız..

Helsinki_Bildirgesi_2013

Sevgi ve saygı ile.
23 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türkiye Büyük Hekim Meclisi SAĞLIK TORBA YASA TASARISINI Oybirliğiyle Reddetti


Dostlar,

Takdirinize ve bilginize sunuyoruz…

Sevgi ve saygı ile.
22 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TTB_logosu

Türkiye Büyük Hekim Meclisi Oybirliğiyle Reddetti

SAĞLIK TORBA YASA TASARISINI

GİDERAYAK SAKIN BİR DAHA GÜNDEME ALMAYIN

Türkiye Büyük Hekim Meclisi, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) çağrısıyla
22 Aralık 2013 günü Ankara’da toplandı.

Duyuru ve hazırlık süreci çok kısa olmasına karşın Türkiye Büyük Hekim Meclisi toplantısına, yüz otuz bin hekimi temsilen, Türkiye’nin dört bir yanından gelen
iki yüz ellinin üzerinde hekim katıldı.

Başta tabip odalarının ve uzmanlık derneklerinin Başkan ve yöneticileri, TTB Büyük Kongre Delegeleri, kol/komisyon/çalışma grubu üyeleri, tabip odası aktivistleri,
çok sayıda tıp öğrencisi olmak üzere bütün hekimlerin katılımına açık olan toplantının tek gündem maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmekte olan
Sağlık Torba Yasa Tasarısı oldu.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin sabah oturumunda,  ilk olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşmeleri ertelenmiş olan Sağlık Torba Yasa Tasarısını görüşülerek oylandı.

Oylama sonucu:

  • Son haliyle artık “Tam Gün”le hiçbir ilişkisi kalmayan,
  • Ve fakat kamuda çalışan hekimlerin muayenehane, tıp merkezi veya polikliniklerde çalışmasını yasaklayan,
  • Öte yandan; Rektörlüklere üniversite öğretim üyelerinin, Bakanlar Kurulu’na da eğitim ve araştırma hastanelerindeki akademisyenler ve eğitim görevlilerinin % 50’sini özel hastanelere kiralama, pazarlama hakkı tanıyan,
  • “Bıçak parasını ortadan kaldırıyoruz.” bahanesiyle yaptığı düzenlemede akademisyenlere ve eğitim görevlilerine özel hastanelerde de olsa tanıdığı ikinci işte çalışma hakkını kamuda görevli diğer uzman ve pratisyen hekimlere tanımayarak onları töhmet altında bırakmaya
    devam eden,
  • Sülükçüye, hacamatçıya sertifika zorunluluğu getirirken işçi sağlığı ile ilgili alanda işyeri hekimliğinde sertifika zorunluluğunu delen,
  • Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlı çalışan aile hekimlerine nöbet zorunluluğu getiren, bu şekilde Birinci Basamakta zaten yaygın olan angarya çalıştırmayı
    aile hekimlerinin çalışma saatlerini artırarak genişleten,
  • Daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından gayet açık bir şekilde iptal edildiği halde hekimler, sağlık çalışanları sanki toprak kölesiymiş gibi
    ikamet zorunluluğu getiren,
  • Yurtiçinde okuyanı, ihtisas yapanı yıllarca zorunlu hizmete gönderip
    yurtdışında okuyanı, üç gün bile çalışanı kayıran,
  • Dünyada eşi benzeri görülmemiş ve bu nedenle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden Dünya Tabipler Birliği’ne, İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nden Avrupa Hekimler Daimi Komitesi’ne dek dünyanın dört bir yanından tepkiyle karşılanan bir düzenlemeyle, diplomamızın bize verdiği yetkiyi kullanarak hekimlik mesleğimizi yerine getirmeyi “Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” a
    dı altında bir suça dönüştürüp 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon TL (eski parayla
    2 trilyon lira!) ceza öngören,
  • İnsanların en mahrem sağlık bilgilerini paylaşmayan hekimleri cezalandıran, paylaşma ile ilgili masrafları hekimlere, sağlık kurumlarına yükleyen,
  • Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önlemeyi sağlamayacak, kâğıt
    üzerine yazılı olmaktan öteye geçecek bir düzenleme içermeyen

SAĞLIK TORBA TASLAĞI OYBİRLİĞİYLE REDDEDİLDİ

Türkiye Büyük Hekim Meclisi, öğleden sonraki oturumunda Sağlık Torba Tasarısı’nın
bir kez daha Meclis’e gelmesi durumunda yapılacak eylem programını görüştü.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çağrısıdır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde dördüncü kez ertelenmiş olan

SAĞLIK TORBA TASARISINI
GİDERAYAK SAKIN BİR DAHA GÜNDEME ALMAYIN!

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin bütün tabip odalarına, bütün uzmanlık derneklerine, bütün hekimlere, bütün sağlık çalışanlarına çağrısıdır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin reddettiği
Sağlık Torba Taslağı’nı bir kez daha Genel Kurul gündemine alacak olursa,
görüşmelerin yapılacağı günden başlayarak

SÜRESİZ EYLEME HAZIR OLALIM!

Kamuoyuna duyururuz. 22.12.13

TÜRKİYE BÜYÜK HEKİM MECLİSİ

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/tbhm-4234.html, 22.12.13

Rektör’den borç tepkisi: “Hastaların fişini mi çekelim!”

Dostlar,

Bir üniversite hastanesinin rektörünün basın toplantısı yaparak feryadını kamuoyuna duyurmaya çabaladığını görüyoruz.. (Trakya Üniv., Prof. Yener Yörük)

  • Üniversite hastanesi zarar ediyor!

Niçin ??

Sayın Rektör onu da apaçık ortaya koyuyor..

  • SGK’nın geri ödeme bedelleri gerçekçi değil, gerçek maliyetin altında!

Peki SGK ve Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu gerçeği bilmez mi?

Bal gibi bilir!

Bu Üniversitede biz de 1988 – 2004 arasında 16 yıl çalıştık.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen ABD-AB dayatması kökü dışarıda yıkıcı sağlık sistemi 2003 Haziran’ında AKP hükümetince başlatılmıştı. Sağlık Bakanı
Prof. Recep Akdağ
kıraldan çooook daha kıracı idi.. Hiçbir uyarımızı dinlemiyordu.. Sanırız 2004 Haziran’ında TTB (Türk Tabipleri Birliği) genel kurulunda idik.
Sayın Bakan da gelmişlerdi. Açılışta bulundular, kısa bir konuşmanın ardından salondan ayrılmaktaydılar ki, koridorda yetişerek ayak üstü, Genel Sağlık Sigortası rejiminin Türkiye’de işlemesinin olanaksılığını kendisine MATEMATİKSEL kesinlikle
2-3 dakika içinde anlatabileceğimizi söyledik dinlerlerse..

-“Zamanımız yok hocam..” demişlerdi.
Biz de;

Sayın Bakan, biz saçlarımızı bu konulara kafa yorarak ağarttık.
Birkaç dakikanız yok mu, ülke felakte sürüklenir..
dedik.

Bakan yumuşamıyordu.. Bunun üzerine, akademik titrimizi ve kurumumuzu da
yazan kartımızı uzattık (gerçekte bizi kısa süre önceki 27 Mayıs 2004 Kızılcahamam toplantısında çok iyi tanımışlardı; orada yüzlerine, çok yakından, 17 dakika boyunca
bu Sağlıkta Dönüşümün neden başarılı olamayacağını ve kökünün dışarıda oluşunu
çok net, edepli ama çok sert anlatmıştık..)
, uygun zamanınız olunca görüşelim.. diye rica etmiştik.. Fakat Bakan Recep Akdağ, sonraki 9 yılda bizimle doğrudan
hiç görüşmedi..  Akıl hocaları hep yabancılar oldu, bu ülkenin uzmanları değil..

2011 Şubat’ında Çalışma Bakanlığında bir toplantıya gelmişlerdi, orada bu Bakanlığın çağrılısı idik ve İş Sağlığı – Güvenliği -Meslek Hastalıkları.. sorunları konuşuluyordu.
Biz de konıuşma sıramız geldiğinde, bu alanda 30 yılı aşan çalışmanın birikimiyle 10 öneride bulunmuş ve yazılı olarak her 2 bakana da kürsüden inince sunmuştuk..
(Çalışma Bakanlığı, o on önerimizden 3-4’ünü yürürlüğe soktu..)

*****

Yıllar sonra, GSS (Genel Sağlık Sigortası) rejiminin batağa girdiğini apaçık herkes görüyor.. SGK “temel teminat” paketinin bile içini boşaltarak hemen hemen 9 ayrı yerde “katkı payı” diye sigortalısı yurttaştan ek para alıyor.. Özel hastaneleri 5 sınıfa ayırarak “paran kadar sağlık” ayıbını yerleştirdi.. Üstelik %200 ek para alabileceklerini de hükme bağladı.

Fakat Kamu Üniversite hastaneleri en karmaşık, komplikasyonlu hastalara bakıyorlar. Buna karşıb SGK paket fiyat ödemesi yapıyor.. Hastada komplikasyon çıkarsa bile
ek ödeme yapmıyor. Rektörün anlatımından da açıkça görüyoruz ki, Üniversite Döner Sermayesi SGK tarifesiyle dönmüyor.. Bilinen kamusal desteklere karşın dönmüyor..

Borçlu olmayan hiçbir tıp fakültesi hastanesi yok..
Marmara tıp battı ve Sağlık Bakanlığı’nın işlettiği bir hastaneye sığınmak zorunda bırakıldı..

Hacettepe tıp bile ciddi borçlar altında..

Bizim çalıştığımız Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde de durum benzer.. 2 bini aşkın yatağı ve 2 dev hastanesi ile (+ Kalp Hastanesi ve Göz Hastalıkları Hastaneleri) bizim döner sermayemiz de zararda.. Bu zarar, Başbakan’ın kerameti kendinden menkul yargısında olduğu gibi bizlerin  bu kurumları yönetme aczimizden kaynaklanmıyor. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM öncesi pek ala Döner sermayelerimiz işliyor ve bizsağlık çalışanları da günümüze göre daha doyurucu döner sermaye tazminatı alabiliyorduk..
4-5 yıl önce 3 bin TL/ay dolayında döner sermaye katkısı alan biz, günümüzde 2500 TL bile alamıyoruz.. Enflasyon ve refah payı bir yana, nominal oleak bile aynı rakamı alamıyoruz. Yıllık izinlerimizde geçmişte sorun yoktu, şimdi sıfır ödeme var.. 1 gün hasta olsanız o gün döner sermaye payınız kesiliyor.. Böyle bir vahşet ve gene de SGK genel sağlık sigortasını parasal olarak döndüremiyor..

Bu ülkenin mali gücü, böylesine pahalı ve ülke ekonomisini batırıcı bir sistemi
-ki deneyen pek çok ülke de ağır bedeller ödeyerek geri döndüler..- karşılayamaz!
Şimdi bu kaçınılmaz sonuca doğru koşar adımlarla ilerliyoruz.. SGK bütçesi 2014 için 196 milyar TL öngörülüyor.. Merkezi yönetim bütçesi ise 436 milyar TL.. Hmen hemen bütçenin yarısı gibi devasa bir boyut.. Ne denli açık vereceğini birlikte göreceğiz.. Bütçe açığının başlıca sorumlusu olarak..

Öyle ki, yaratılan canavar özelleştirmeci sağlık sektöründen geri dönüş de yapılamıyor..
Doğan fatura da ödenemiyor.. Tam bir kısır döngü ve sorun giderek ağırlaşıyor,
bırakın sürdürülemezliği (un-sustainability!), içinden çıkılmaz duruma geliyor..

Böyle giderse, birkaç yılda ülkenin amiral gemisi 5-6 büyük tıp fakültesi
döner sermayesi de batar ve bu güzelim kurumlar
– hem hizmet veremezler
– hem tıp eğitimi yapamazlar,
– hem de tıp bilimlerine katkı veren araştırmaları yürütemezler.

Meydan tümüyle özel sağlık sektörünün hastaneciliğine kalır..

Bu çoook ağır bir tablodur ve o aşamda yaşanabilecekleri kestirebildiğimiz için
çok ürküyoruz.. Bir kez daha uyarmış olalım..

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM ÇIKMAZ SOKAKTIR!
Yalnız sağlık sistemi değil, Ülke duvara dayanmıştır.
Bu sistemin sürdürülmesi başta finansal iflaslar nedeniyle olanaksızıdır.
Hovarda – batırıcı ve dışarıya borçlanıcı ağır sağlık harcamaların dayatan talancı sistem SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM’den derhal vazgeçilmelidir.

Kamu öncülüğünde ve ağırlıklı olarak, KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNİ öne alan bir toplumcu (sosyal) sağlık sistemine geri dönülmelidir. Yarın çok geç olabilir ve
çöken sağlık sistemi, bu geri dönüşümü bile üstlenemeyecek duruma düşebilir..
Trakya Üniversitesi rektörünün feryadı, yaklaşan çöküşün habercisidir..
Duyabilirseniz..

Bu bağlamda yazdığımız kapsamlı makaleye bakılmasını öneriyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
22 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

 

 Rektör’den borç tepkisi: “Hastaların fişini mi çekelim?!”

Trakya_Univ._Logo
Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yener Yörük, Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi’nin 50 milyon dolayında
borcu olduğunu açıklayarak,

“Şöyle bir problemimiz var, biz ağır hastaları alıyoruz.
Yoğun bakımda hasta yattığı zaman bize zarar yazıyor.
Peki onun fişini çekip, öldürelim mi? Biz kamu hizmeti yapıyoruz. Borç kamunun borcu.” dedi.

Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yener Yörük, geçen yıl göreve başlamasının ardından ilk kez basın toplantısı düzenleyerek yürüttüğü çalışmaları anlattı.
Ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Rektör Prof.Dr. Yener Yörük,
üniversiteye bağlı Tıp Fakültesi Hastanesi’nin ne kadar borcu olduğu sorusuna
ilginç bir yanıt verdi.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin 2010 yılında Devlet tarafından borçlarının silindiğini belirten Rektör Yörük, şu anda borcun 50 milyona ulaştığını kaydederek,

  • “Tüm Türkiye’de olduğu gibi bizim hastanemizin de borcu var. Bu tüm tıp fakültesi olan üniversitelerin bir sorunu. SGK fiyatlarından dolayı, acil gelen bir beyin ameliyatı yaptığımızda bize zarar yazıyor. Rakam aylara ve muhasebeye göre değişiyor ama
    ciddi bir borcumuz var. 50 milyon dolayında bir borç var ama bu rakam Aralık’ta 45 olur, Ocak ayında 55 milyon TL olabilir. Borcumuz var ama bunu karşılama oranımız kötü değil. Bu üniversitelerde yapısal bir genel sorun. Biz ağır hastaları alıyoruz, örneğin yoğun bakımda bir hasta yattığı zaman bize zarar yazıyor.Peki onun fişini çekip öldürelim mi?

    Biz kamu hizmeti yapıyoruz. Borç kamunun borcu.
    Trakya Üniversitesi’nin borcu değil.
    Yoğun bakımda her yatış zarar yazıyor.
    Her beyin ameliyatı zarar yazıyor.”

    diye konuştu.

BÖLGENİN TEK HASTANESİ

Borcun ayrıntılarına girmeden SGK ile fiyat farklarını anlatan Prof. Dr. Yener Yörük,

  • “Allah göstermesin bir kalp krizi geçirseniz, bunun tedavisinin olacağı tek yer burası. İstanbul’a kadar başka bir yer yok. Aort anevrizması patlarsa tedavi olacak
    tek yer burası. Hocalarımla gurur duyuyorum. Sağlık işi fedakarlık gerektiriyor. Ameliyat yaptığız zaman zarar yazıyorsunuz, bir ameliyat yaptığınızda
    400 lira veriyor SGK, biz bin liraya satın alıyoruz. Bugün yoğun bakımda yatan hastanın ilacını tek tek devlet ödüyordu. Devlet günlük 50 lira ödüyor.
    Biz bu hasta için 10 bin liralık ilaç harcıyoruz.
  • Kolay hasta alırsanız, muayene ettiğinizde kâr kalıyor, ama hastayı zorlaştığı an sevk ederseniz tıp fakültesine, zararı Tıp Fakültesi ödüyor.
  • Feda olsun önemli olan sağlık hizmeti sunmak, bu kamusal bir borçtur.”
    diye konuştu.

Hastaneye büyük yatırımlar da yaptıklarını kaydeden Rektör Yörük,
tüm  yatakların ve birçok cihazın da yenilendiğini sözlerine ekledi.
2010 yılında Trakya Üniversitesi’nin 16 milyon 501 bin lira olan borcu silinmişti.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi Toplantısına Çağrı..

TTB_logosu
Türkiye Büyük Hekim Meclisi Toplantısına Çağrı..

Dostlar,
Sayın Meslektaşlarım;

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) önemli çağrısı bütünüyle aşağıda..

Okunmasını ve hak ettiği duyarlığın gösterilmesini diliyoruz çok doğallıkla..

Sevgi ve saygı ile.
22.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================

Tıklayınız...

Kamuoyunda daha çok (yanlış şekilde) “Tam Gün Yasası” olarak bilinen
“Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, kısaca “Sağlık Torba Tasarısı – STT” hâlâ Meclis’te.

İlk olarak 26 Haziran 2013 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) gönderilen Tasarı’nın, Meclis tatile girmeden çıkarılacağı açıklanmış,
ancak gündeme alın(a)mamıştı.

Sonrasında, Meclis Ekim ayında açılır açılmaz yasalaştırılacağı söylenmiş,
Genel Kurul’a gelen 41 maddelik STT, 19 Kasım 2013’de Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu’na geri çekilmiş ve 56 madde olarak yeniden düzenlenmişti.

TBMM Genel Kurulu’nun 4 Aralık 2013 Çarşamba günkü oturumunda
STT’nin ilk 20 maddesi kabul edilmiş, 5 Aralık’ta devam edecek olan görüşmesi ise 9 Aralık Pazartesi gününe ertelenmişti.

Genel Kurul’da 9 Aralık Pazartesi günü STT’nin 20 maddesi daha kabul edildi ancak 10 Aralık’tan başlayarak Bütçe görüşmeleri başladığı için,
kalan maddeler ve tümü görüşülüp oylanamadı, yasalaşmadı.

2014 yılı Bütçesi Genel Kurul’da aralıksız 11 gün görüşülüp,
20 Aralık’ta oylanacak.

Daha sonra, daha önceki yıllarda olduğu gibi, Meclis’in 15 gün tatile girmesi,
bu nedenle STT görüşmelerinin gelecek yıla (2014’e) kalması bekleniyor.

Ancak, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu STT’yi çıkarmak için Meclis’in tatil vermeden 24 Aralık 2013 Salı günü toplanacağını, konuyu muhalefet partileriyle de görüştüklerini açıkladı (Muhalefet partilerinin bunu
kabul etmeyeceklerine inanıyoruz).

TTB olarak, STT’yi Meclis’e ilk gönderildiğinden başlayarak izledik ve
her aşamada Tabip Odalarımızı ve meslektaşlarımızı bilgilendirdik.

Özetle;

Son haliyle artık “Tam Gün”le hiçbir ilişkisi kalmayan,

Ve fakat Kamuda çalışan hekimlerin muayenehane, tıp merkezi veya polikliniklerde çalışmasını yasaklayan,

Öte yandan; Rektörlüklere üniversite öğretim üyelerinin, Bakanlar Kurulu’na da eğitim ve araştırma hastanelerindeki akademisyenler ve eğitim görevlilerinin
% 50’sini özel hastanelere kiralama – pazarlama hakkı tanıyan,

“Bıçak parasını ortadan kaldırıyoruz.” bahanesiyle yaptığı düzenlemede akademisyenlere ve eğitim görevlilerine
özel hastanelerde de olsa tanıdığı 2. işte çalışma hakkını
kamuda görevli öbür uzman ve pratisyen hekimlere tanımayarak onları töhmet altında bırakmayı sürdüren,

  • Sülükçüye, hacamatçıya sertifika zorunluluğu getirirken işçi sağlığı ile ilgili alanda işyeri hekimliğinde sertifika zorunluluğunu delen,

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlı aile hekimlerine,
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’nda nöbet zorunluluğu getiren,

Daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından çok açık bçimde iptal edildiği halde; hekimler, sağlık çalışanları sanki toprak kölesiymiş gibi ikamet zorunluğu getiren,

Yurtiçinde okuyanı, ihtisas yapanı yıllarca zorunlu hizmete gönderip yurtdışında okuyanı, üç gün bile çalışanı kayıran,

Dünyada eşi benzeri görülmemiş ve bu nedenle
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden
Dünya Tabipler Birliği’ne,
İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nden
Avrupa Hekimler Sürekli Komitesi’ne

dek dünyanın dört bir yanından tepkiyle karşılanan bir düzenlemeyle, diplomamızın bize verdiği yetkiyi kullanarak hekimlik mesleğimizi
yerine getirmeyi

“Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” 
adı altında bir suça dönüştürüp

3 yıla dek hapis ve 2 milyon TL (eski parayla 2 trilyon lira!) ceza öngören STT, her şeyi apaçık gözler önüne seriyor;

Sorun “Tam Gün” sorunu değil,

Sorun  Hekim Emeği Sömürüsü Sorunu !

Baştan beri söylediğimiz gibi;

Tam Gün Kölelik Düzeni!

Akademisyeninden uzman hekimine, asistanından aile hekimine dek hepimiz için zararlı olan bu STT’yi, bütün örgütsel gücümüzü kullanıp,
bütün meslektaşlarımızı eyleme çağırarak Meclis’in çöp kutusuna atmak hepimiz için tarihsel bir görev.

Bu amaçla,

22 Aralık 2013 Pazar günü,
Türkiye Büyük Hekim Meclisi’ni (TBHM) topluyoruz.

Önce, TBMM’de dördüncü kez ertelenen “Sağlık Torbası”nı TBHM’de
tek celsede oylayacağız,

Sonra da STT yine Meclis’e gelecek olursa, yapacağımız eylemi
hep birlikte kararlaştıracağız.

Ardından da fener alayı oluşturup Sıhhiye’ye yürüyor, oylama sonucunu ve eylem kararımızı Sağlık Bakanlığı’nın demir parmaklıklarına asıyoruz.

Başta Tabip Odalarımızın ve uzmanlık derneklerimizin Başkan ve yöneticileri, Büyük Kongre Delegelerimiz, kol/komisyon/çalışma grubu üyelerimiz,
Tabip Odası eylemcilerimiz olmak üzere bütün meslektaşlarımızın
çağrılı olduğu Türkiye Büyük Hekim Meclisi’ne katılım,
takdir edeceğiniz gibi, son derece önemlidir.

Mesleğimiz adına utanç verici olan Sağlık Torbası’nın hâlâ Meclis’te olduğu günlerde toplanacak olan Türkiye Büyük Hekim Meclisi’ne
olanak olduğunca çok sayıda meslektaşımızla birlikte katılımınızı bekler, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Saygılarımızla,

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

*****

Türkiye Büyük Hekim Meclisi

Tarih: 22 Aralık 2013 Pazar

Yer: TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Necatibey Caddesi No:57 Kızılay-ANKARA

Program:

10:00 Kayıt

10:30 Açılış: Prof. Dr. Özdemir Aktan
(TTB Merkez Konseyi Başkanı)

10:45 Sunum: Mesele Tam Gün Meselesi Değil,
Mesele Hekim Emeği Sömürüsü Meselesi!

12:00 Siyasi Parti ve Sağlık Meslek Örgütü, Sendika Başkanlarının Konuşmaları

13:00 Sağlık Torba Tasarısı’nın Görüşülüp Oylanması

14:00 Ara

15:00 Sağlık Torba Tasarısı’nın Bir Kez Daha Meclis’e Gelmesi Durumunda Yapılacak Eylem Programının Oluşturulması

16:30 Sağlık Bakanlığı’na fener alaylı yürüyüş

17:00 TBHM oylama sonucu ve eylem kararının Sağlık Bakanlığı önünde açıklanarak demir parmaklıklarına asılması

Akılcı İlaç Kullanımı ve İlaçta Güncel Sorunlar


Akılcı İlaç Kullanımı ve İlaçta Güncel Sorunlar
Sempozyum Konuşması

TTB ED brosur 2012 conv


Dr. Bayazıt İlhan
Göz Hastalıkları Uzmanı
TTB Genel Sekreteri 

 

Son yıllarda artan biçimde “akılcı ilaç kullanımı” kavramının Türkiye gündemine getirildiğini görüyoruz. Bu kavramın gündemde tutulmaya çalışılması kavramın tersinin yaşandığının anlatımı olarak da değerlendirilebilir. “Akılcı” kavramının tersi için “akıl dışı” ifadesini kullanmayı seçersek, Türkiye’de akıl dışı ilaç kullanımından
söz edebileceğimiz kuşkusu ortaya çıkıyor. Peki öyle midir?

Akıl Dışı İlaç Tüketimi Var mı?

Türkiye’de Sağlıkta Dönüşüm Programı başlamadan hemen önce 2002 yılında Sağlık Bakanlığının verdiği resmi rakamlara göre toplam yıllık ilaç tüketimi 678 milyon kutudur. Bu rakamın yine Sağlık Bakanlığı rakamlarına göre 2012 yılında 1 milyar 889 milyon kutuya çıktığını görüyoruz. 2002 yılında yıllık kişi başı 10 kutu ilaç tüketirken 2012 yılında kişi başı 25 kutu ilaç tüketmişiz! Kişi başı ilaç tüketiminde 2,5 katlık bir artıştan söz ediyoruz. Bize yardımcı olacak bir çalışma da yakın zamanda basında yer bulan antibiyotik kullanımı ile ilgili Sağlık Bakanlığı çalışması. Buna göre Türkiye 40 Avrupa ülkesi arasında en çok antibiyotik tüketen ülke konumunda. Türkiye’de bir yurttaş, bir Hollandalı’ya göre üç kat çok antibiyotik kullanıyor. Akıl dışı mı? Sanıyorum öyle!

Bu durumun yetkililer tarafından da fark edildiğini, Sağlık Bakanlığının

  • Çok ilaç değil bilinçli ilaç; Bilinçli ilaç sağlıklı hayat” 

sloganlarıyla ortaya çıktığını sevinerek görüyoruz. Akılcı ilaç kullanımı kısaca “ilacın doğru zamanda – yeterince ve uygun tanı için kullanılması” olarak tanımlanıyor. Çok güzel, olması gereken de budur, ama takdir edersiniz ki, bunu yapmak nitelikli sağlık hizmetinin,
iyi hekimliğin ana kavramlarındandır. Hekimliğin ta kendisiyle ilgili bir tanımdan söz ediyoruz!

Akıl Dışılık Nerede?

Peki saptamayı yapan Sağlık Bakanlığı “akıl dışılığı” nerede aramakta? Açıklamalardan, çalışmalardan, Sağlık Bakanlığının yayınlarından ve hatta bugünkü sempozyumun başlıklarından, programından anladığımıza göre
akıl dışılık hekimlerden ve yurttaşlarımızdan, hastalarımızdan kaynaklanmaktadır!

Oysa Türkiye’de sağlık ortamının geldiği duruma, hekimlerin çalışma koşullarına, tıp eğitiminin içine düşürüldüğü hallere bakmazsak değerlendirmelerimiz eksik kalacaktır. Sempozyum programında göremediğim bu başlıklarla, ilacın akılcı kullanımı arasındaki ilişkiye
kısaca değinmek isterim.

Her nasılsa Akılcı İlaç Kullanımı Eylem Planı hazırlanırken kişi başı yıllık ilaç tüketiminin 10 yılda 10 kutudan 25’e çıkmasıyla anlı şanlı
Sağlıkta Dönüşüm Programı arasında bir nedensellik ilişkisi kurulamamıştır. Bu Sempozyumun sunuş yazısında şu değerlendirmede bulunuluyor:

“Artık sağlıkta kalite arttığı ve sağlıkta erişim de kolaylaştığı için daha çok reçete yazılıyor.”

Bu önermenin yani “sağlıkta kalitenin arttığının” bir ön kabul olarak
doğru sayılması hekimler açısından çok tartışmalı bulunmaktadır.
Sağlıkta erişimin kolaylaştığı doğrudur ama bunun tümden bir tüketim mantığıyla gerçekleştiği ortadadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte kişi başı doktora başvuru sayısının üç kat, ameliyat sayılarının dört kat arttığı görünmektedir ki “akıl dışı” halin ilaçla sınırlı olmadığı görülmektedir. Şöyle demişti önceki Sağlık Bakanımız: “elbise alırken bile mağaza mağaza dolaşıyorsunuz, tetkiklerinizi alın gerekirse 10 doktora gösterin”. Bu yaklaşımın sağlıkta kaliteyi artırdığını söylemek oldukça güç olsa gerektir. Ne yazık ki Türkiye, hastaların doktor doktor dolaştığı, acil servislerin içinden çıkılmaz hal aldığı bir ülke konumundadır. Yıllık 90 milyondan çok acile başvuru sayısı ile toplam nüfusunun üzerinde acil başvurusu yaparak
Dünya Şampiyonu durumuna gelmiş bir ülkeyiz. Böylesi bir sağlık sisteminin “akılcı” olduğu, niteliğin arttığı önermeleri çok tartışmalıdır.

Akılcı olmayan bir sağlık sisteminde akılcı ilaç kullanımı nasıl olacaktır? içtenlikle koymamız gereken soru budur.

Eğitim Şart!

Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu yetkililerinin akılcı ilaç kullanımını sağlamak için eğitimin koşul olduğunu ifade ettiklerini okuyoruz. Bunun için tıp öğrencilerine, asistan hekimlere ve aile hekimlerine akılcı ilaç kullanımının öğretileceğini anlıyoruz! Asistan hekimler beş günlük bir eğitimden geçerek doğru zamanda, yeterince ve uygun tanı için ilaç yazmayı öğreneceklermiş. Sizce gerçekten bu yaklaşımda bir sorun yok mu? Tıp eğitiminin içinde bulunduğu durumu ciddiyetle değerlendirmemiz gerekmez mi? Sayıları 90’ı geçen tıp fakültelerinden (bunların seksenden fazlası öğrenci kabul etmektedir), 10 yılda 4500’den 12000’e çıkan yıllık toplam tıp öğrencisi kontenjanından  söz ediyoruz.

Şaka değil, bu ülkede pediatri (çocuk hastalıkları) bölümü hiç olmayan
ve öğrenci mezun etme aşamasına gelmiş tıp fakültesi vardır.

  • Fakülte amfilerinde oturacak yer yoktur, merdivenlerde oturulmaktadır, arkalardan göremeyenlere sinevizyonla yayın yapılmaktadır.

Temel tıp bilimleri hiç olmayan, anatomi laboratuvarı olmayan, kütüphanesi olmayan onlarca tıp fakültesi vardır. Mezuniyet sonrası tıp eğitimi de
aynı durumdadır. Bir günde eğitim ve araştırma hastanesine dönüşen hastanelerde, öğretim üyesi, hastanesi yetersiz olan tıp fakültelerinde uzmanlık eğitimi verilmektedir.

Asistan hekimler yoğun iş yükü altında perişan durumdadır..

  • Günde 230 hasta bakan asistan hekim belirlenmiştir.
  • Ağrı’da 7 aylık gebe hekim, aynı gün içinde gelen 107. hastaya bakamayacağını belirttiği için dayak yemiştir!

3-5 dakikada yapılan muayeneler çok yaygındır. Şimdi böyle bir sağlık ortamında, böyle bir tıp eğitimi ortamında siz “eğitim şart” diyerek 5 günlük eğitimle hekimlere “akılcı ilaç kullanımını”, aslında hekimliği öğreteceğiz diyorsunuz. “Yapılan sınavı geçemezsen uzman olamazsın” diyorsunuz.
Ne dersiniz “akıl dışı” olan hekimler midir, yoksa içinde çalışmaya zorlandığımız sağlık ortamı mı?

İthal Hekimlik ve Akılcı İlaç

İthal hekim tartışmalarında, denklik işlemlerinde öyle bir noktaya geldik ki anlamak olanaklı değildir. Nitelik bir yana, artık yabancı hekimlerin Türkiye’de hekimlik yapmaya başlamaları için Türkçe bilmelerine bile
gerek yoktur. Bakın Sağlık Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu ne diyor:

Amerika’daki George da gelsin burada doktorluk yapsın.
Dünya kadar tercüman var, verirsin 1500 TL maaş tercümanlık yapar
.”

Buradaki hangi haksızlığa değinelim? Hekimin mi, tercümanın mı emeğinin böyle ele alınmasına yanalım, böyle sağlık hizmetine yaraşır bulunan hastalarımıza mı? Ne dersiniz, “akılcı ilaç” kullanımı böylesi bir yaklaşımın neresine denk düşer? Dil bilmeden, çevirmen aracılığıyla kurulacak hasta hekim ilişkisinden söz ediyoruz. İnsanının sağlığına önem veren, denklik işlerini ciddiye alan ülkelerde siz böyle hekim getirilip çalıştırıldığını gördünüz mü?

Nitelikli Hekim, Hekim Sayısı

Biz hastaya yeterli süre ayrılamadığından, yurt dışından gelecek meslektaşlarımızın denklik ve dil bilgisi konularında titiz davranılması gerekliliğinden, nitelikli tıp eğitiminden söz ettikçe ne yazık ki karşımıza hekim sayısı tartışmaları getiriliyor. Sağlık Bakanı sık sık Türkiye’de hekim sayısının yetersiz olduğunu, bunun Türkiye’nin en büyük sağlık sorunu olduğunu belirtip sorumlusu olarak da Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB) gösteriyor. Anlaşılır gibi değil, sanki yıllardır Türkiye’de sağlık politikalarına, kaç tıp fakültesi kurulup kaç öğrenci alınacağına TTB karar veriyor!

Hekim sayısı konusu çok ciddiyetle ele alınıp planlanması gereken bir konudur, bu konuda TTB’nin Sağlık Bakanlığı ile polemik yürütme niyeti yoktur. Bakanlığa Tıpta Uzmanlık Kurulu üzerinden resmi başvurumuz da var, Uzmanlık Dernekleri ile çalışma başlattık, önümüzdeki dönemde hangi uzmanlık dalında kaç hekime gerek duyduğumuzun çalışmasını yapmak amacındayız, bunu Sağlık Bakanlığı’nın da desteği ile yapıp bilimsel verilerle ortaya koymak istiyoruz. Başvurumuzu bu vesileyle bir kez daha anımsatmak isterim. Böylesi bir bilimsel çalışma ülkemizin gerek duyduğu sayıda hekimi, gerek duyduğu alanlarda, nitelikli biçimde yetiştirmemizi sağlayacaktır. Bunun nitelikli sağlık hizmetinin de, akılcı ilaç kullanımının da ön koşulu olduğu açıktır.

İlaçta Kalite Ne Durumda?

Konuşmamın başında Türkiye’de ilaç tüketimindeki inanılmaz artıştan
söz etmiştim. Bunun kamu ilaç giderlerine aynı oranda yansımadığını,
ilaç giderlerinin başarıyla baskılandığını görüyoruz. Geçen 10 yılda tüketilen yıllık kutu sayısı 2,5 kat artarken, kamu ilaç giderleri yalnızca
%10 artmıştır. Sağlık Bakanlığı, ilaç fiyatlarını %80’e varan oranda baskıladığını belirtmektedir. Zaten böyle bir baskılamaya gidilmeseydi ve
ilaç tüketimindeki artış kamunun ilaç giderlerine aynen yansısaydı,
ilaç harcamaları altından kalkılmaz bir hal alabilecekti. Kaba bir hesapla ilaç fiyatları sabit bile kalsaydı, 2002’de 13 milyar 366 milyon TL olarak açıklanan kamu ilaç gideri, kutu sayısındaki %150’lik artışla artsaydı 2012’de 33 milyar 415 milyon TL’yi bulacaktı. Oysa 2012 kamu ilaç giderinin 15 milyar 468 milyon TL olduğunu, bu kaba hesapla ilaç fiyatlarındaki düşüş sayesinde yaklaşık 18 milyar TL tasarrufa (!?) gidildiğini görüyoruz.

Ancak ilaç fiyatlarını bu denli baskılamanın da bir bedeli olduğu anlaşılıyor! Türkiye’nin en önemli ilaç üreticilerinden olan bir sanayicimiz, bu baskılama nedeniyle

  • firmaların niteliksiz hammadde getirtmek zorunda kaldıklarını, ilaç niteliğinin düştüğünü, sorunlu ilaç sayısının arttığını

belirtmiştir. Bu son derece ciddi bir uyarıyken, kulak arkası edildiğini görüyoruz. Türkiye’de ilaç niteliği konusunda da tartışmalı bir noktada olduğumuz görülmektedir, halkın sağlığı açısından kaygı verici bir duruma işaret etmektedir.

Son Söz Yerine

İlacın akılcı ve bilimsel kavramlar doğrultusunda kullanılmasının her şeyden önce nitelikli bir sağlık ortamında, iyi yetişmiş hekimler ve nitelikli hasta hekim ilişkisiyle sağlanabileceği mutlaktır.

Bu nedenle sağlık sistemindeki aksaklıkları bütünlüklü olarak ele almayan değerlendirmelerin eksik kalacağını belirterek, hepinizi Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi adına saygıyla selamlarım.
(A. Saltık : Bize yazının ulaşması : 06.12.13)

TAAMMÜDEN CİNAYET İŞLEYENLER ve SUÇ ORTAKLARI

Dostlar,

Son günlerde sahte ilaç operasyonları haberlerini basında izliyor ve
Halk Sağlığı adına kaygı duyuyoruz.

Konu ciddidir ve hastaların yaşamlarına kasıttan farksızdır.

Devr-i AKP’de bu acı olaya da tanık olduk.
Geçmişte de benzer olaylar görüldü ancak bu buyutta değillerdi.

Sorunu, yaşamını Farmakoloji’ya adayan, bizim de öğretim üyesi olduğumuz
AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) Farmakoloji (İlaçbilim) Anabilim Dalı’ndan
emekli hocamız Sayın Prof. Dr. Cankat Tunulnay‘ın kaleminden okuyalım..
Cankat hoca aynı zamanda Türkiye Akılcı İlaç Kullanım Platformu Başkanı.

Bu arada Sağlık Bakanlığı’nı çok daha ciddi önlemler almaya çağırıyoruz.
Bu bağlamda ULUSAL İLAÇ SANAYİSİNİN DESTEKLENMESİNİ,
giderek artan oranlarda ilaç gereksiniminin ulusal üretimle karşılanmasının
stratejik ulusal hedefler kısa- orta – uzun erimde hedeflenmesini öneriyoruz.

En geniş kapsamda ise AKILCI İLAÇ KULLANIMI politikalarının
tüm toplumda uygulanmasını…

  • Koruyucu sağlık hizmetlerinin öncelikli tutulmasını;
  • her-ke-se hemen, etkin – yaygın – sürekli kamusal koruyucu
    sağlık hizmeti verilmesini…

    tek çıkar yol görüyoruz.

Bu önerimiz sağaltıcı (tedavi edici) sağlık hizmetlerinin özel olabileceği anlamına gelmez.. Bu sitede kezlerce yazdık; Liberalizimin kurucusu Adam Smith bile,

  • “Sağlık hizmetleri piyasaya bırakılamayacak denli kritik – önemli hizmetlerdir.” buyurmaktadır (The Wealth of Nations – 1776).

Sevgi ve saygı ile.
14 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Not : yazıda “teammüden” olarak geçen sözcüğü, “taammüden” olarak düzelttik
(Ferit Devellioğlu; Osmanlıca Türkçe Sözlük) ve tıbbi terimleri yer yer ayraç içinde açıkladık..

========================================

TAAMMÜDEN CİNAYET İŞLEYENLER ve SUÇ ORTAKLARI

Acı İlaç


PROF. DR. F. CANKAT TULUNAY

EACPT onursal Başkanı, Türkiye Akılcı İlaç Kullanım Platformu Başkanı

[email protected]   +1 512 5477703

Bir kişiyi önceden tasarlayarak, bile bile öldürmeye ‘taammüden cinayet’ denir ve eskiden cezası idamdı, şimdi ağırlaştırılmış müebbet hapis. Yani daha önceden plan yapıp,
bir kişiyi öldürseniz alacağınız ceza bu. Ama elinizde bilimsel veriler olmadan,
hiçbir testten geçirmeden kafadan yaptığınız bir formülle insanı değil insanları öldürürseniz hiçbir cezası olmadığı gibi kesenizi de doldurursunuz. Senelerdir Türkiye’de durum bu. Taammüden hasta öldürme suçu yalnız ilaç firmaları tarafından işlenmemekte; SB, SGK bürokrat ve danışmanları ve bunları bilmeden reçete eden doktorlar da bu suça ortak olmaktadır. Kezlerce yazdık ama bazıları NATO kafa!!!..
Tekrar onların bile anlayacağı dilde yazalım. İngiltere’de bir milyon ikiyüzdoksanikibin üçyüzotuzyedi hasta üzerinde yapılan ve British Medical Journal‘de yayınlanan çalışmada efervessan tabletlerin (AS: Suda köpürerek dağılan, eriyen) normal tabletlere göre felç riskini %22, hipertansiyon riskini 7 kat, tüm nedenlere bağlı ölümü %28 artırdığı ve bu konuda kamuoyunun uyarılması gerektiği açık bir şekilde yayınlandı (bkz: http://www.klinikfarmakoloji.com/index.php?q=node/1259). Türkiye’de ne bu ilaçları üretenlerden, ne Sağlık Bakanlığından ve ne de SGK’dan çıt çıkmadı. Kalan sağlar bizimdir felsefesi ile hastalar kaderlerine terkedildi…

TİTCK (AS : Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) hastaların ölümüne sebep olacak ilaçlara biyoeşdeğerlik şartını da kaldırarak ruhsat vermeye devam ediyor…
İşte size benzeri olmayan bir örnek! ROSUVASTATİN 10 mg + ASPİRİN 100 mg effervessan tablet. Hintliler tarafından tablet ve kapsül şeklinde keşfedilen (!) bu ilaç Türkiye’de ne hikmetse hiçbir klinik araştırma ve biyoeşdeğerlik testinden geçirilmeden ruhsat alabilmiştir. Avrupa ve ABD’de benzeri yoktur!

1.     Rosuvastatin+aspirin effervessan tablet 15.81 mmol potasyum ihtiva etmekte ve kullanım amacı kolesterolü düşürmek ve kalp krizini önlemek??? Bırakın kalp hastalarını, yüksek potasyum sağlıklı kişiyi bile öldürür. Kandaki normal potasyum düzeyi 3.6-5.2 mmol/l olmalıdır. Bu seviyenin üzerinde potasyum (hiperkalemi) çarpıntı, mide krampları, ishal, kas spazmları, nabızda zayıflama, irritabilite, kalp yetmezliği, kalbin elektriksel iletiminde bozulma, ventriküler fibrilasyon ve ölüme sebep olur.

2.     Rosuvastatinin biyoyararlanımı son derece düşüktür (%20) Alüminyum hidroksit, kalsiyum karbonat, mağnezyum hidroksit, sodyumbikarbonat gibi maddeler emilimini ve etkisini (varsa!!) azaltır. Türkiye’de ise rosuvastatin effervesant tablette (20 mg)  506.07 mg sodyumbikarbonat ve 40 mg tuz (sodyum klorür) bulunmaktadır. TİTCK  yetkilileri ve Ruhsat Komisyonu üyeleri herhalde farklı bilgilere sahipler. Bu ilaçlara ruhsat verme gerekçelerini  açıklayarak kamuoyunu aydınlatmaları gerekmektedir.

3.     STAGE (Aİ) (Rosuvastatin) SB onaylı prospektüsünde: ‘Rosuvastain’in,
aluminyum ve magnezyum hidroksit içeren bir antiasit süspansiyonu ile aynı anda kullanılması Rosuvastatin’in plazma konsantrasyonunu yaklaşık %50 azaltmıştır…’ denilmektedir. Sodyum bikarbonat acaba ne yapıyor?????

4.     Nasıl oluyor da Rosuvastatin’in klasik tablet ve effervesan tabletleri aynı tMax (maksimum kan düzeyi) seviyesine 5 saatte erişiyor?. Türkiye’deki efervesan tabletlerin farmakokinetiği incelenmiş midir (başka ülkelerde incelenmiş)? Eğer farmakokinetik çalışma yapılmadan bu bilgiler prospektüse yazılıyorsa TİTCK ve ilacı imal edenler doğruları söylemiyor, hasta ve doktorları kandırıyorlar demektir ki; bu da çok büyük bir suçtur! Bu konuda Türk Tabipleri Birliği ve Türk Eczacılar Birliği ne yapıyor?
Bu kurumlarda ilaçtan anlayan kimse yok mu?!!! Veya ilaç yerine başka konular
daha mı cazip geliyor???

5.     Benzeri olmayan eşdeğer nasıl yaratılıyor??? Neden daha fazla ödeniyor?
20 mg Rosuvastatin effervesan tablet 30 adet (COLEFIX, Vitalis)) 45.18 TL,
klasik tabletler örneğin STAGE (Aİ) 20 mg 28 tab 37.06, ROSUVAS (Bilim) 29.44 TL…

6.     Rosuvastatin tabletlerin ilacın T.C. Sağlık Bakanlığı’ndan onaylı prospektüslerinde 70 yaş ve üzeri hastalarda başlangıç dozu 5 mg olarak önerilmektedir. Bu sebeple klasik tabletlerin çoğu çentikli tablet şeklinde ve bölünebilir. Yani 10 mg tablet ikiye bölünerek 5 mg alınabilir. Efervesan tablet nasıl ikiye bölünecek ve NEDEN EFERVESAN TABLETLERDE 70 YAŞ ÜZERİ HASTALAR İÇİN BAŞLANGIÇ DOZU 5 VEYA 10 MG YAZMAKTADIR??? Efervesan olunca doz da mı değişiyor???

7.     Bu sayfalarda yazmaktan bıkmadığımız (!) ALKA-SELTZER’e gelince!
Bakın ilacın ABD resmi web sayfasında ne yazıyor (Alka-Seltzer ABD’de de OTC olup bedeli ödenmez): ’Baş ağrısı veya vücut ağrıları ile beraber mide yanması, hazımsızlık (acid indigestion) ve mide ekşimesinin; baş ağrısı ile beraber midede rahatsızlık;
baş ağrısı, vücut ağrıları veya tek başına ağrının geçici tedavisi için kullanılır’.
SGK bu ilacı nasıl kalp ilacı yaptı? (TİTCK ve SGK yetkilileri için bkz. : http://www.alkaseltzer.com!!!!!!, lütfen British Medical Journal’i de okuyun veya İngilizce bilmiyorsanız bir bilene tercüme ettiriniz).

Daha önce yazdık ama bir kez daha yazalım : Türkiye’de Alka-Seltzer 324 mg Aspirin ve 1625 mg  (444 mg sodyum) sodyumbikarbonat (yemek sodası) içerir… 324 mg Aspirin
ne işe yarar? Kardiyovasküler profilakside (AS : korunmada) kullanılamaz, ağrı için
çok düşük doz. Ağrı için en az 2 tablet almanız gerekir ki, bu da aldığınız tuzu iki katına çıkartır… Sağlık Bakanlığı’nın fikri başka, zikri başka. Bir taraftan tuzun zararlarını anlatacaksınız (http://www.ailehekimligi.gov.tr/images/stories/Kitaplar/tuz%20tketimi%20ve%20salk.pdf) öbür yandan  AKILSIZ İLAÇ KULLANMAYA EN GÜZEL ÖRNEK OLAN BİYOYARLANIMI, BİYOEŞDEĞERLİĞİ VE FARMAKOKİNETİĞİ BİLİNMEYEN EFFERVESSAN TABLET KULLANIMINI TEŞVİK EDECEKSİNİZ… (Şimdiye dek hangi efervessan tabletin piyasa kalite denetimi yapılmıştır, uzun süreli rafta bekleyen ilaçlarda bozulma var mıdır?)

8.     Akılsız ilaç kullanım ve ruhsatlandırma yanlız yukarıdaki örneklerle sınırlı değil. Topikal NSAID + lokal anestezik pomad hangi aklın ürünüdür ve hangi hastalık (ağrı) için kullanılır?.. Migren profilaksisinde uyuşturucu bir ilaç olan (opiyat) KODEİN kullanımına dünyada Türkiye’den başka izin veren ülke var mı? Kanser dışında opiyatların kronik ağrılarda kullanılmayacağını sizlere kimse öğretmedi mi?
Kodein iptilası ortadan kalktı mı?

9.     Hemen tüm ülkelerde OTC olan topikal NSAID ve öbür ağrı kesiciler
neden geri ödeme listesinde?.. Senelerce effervessan aneljezikleri geri ödeme kapsamına almayan Türkiye, ne değişti de şimdi bol keseden ödüyor?

Hepimizin şapkamızı önümüze koyarak yukarıdaki hususları ve öbür sorunları
ciddi olarak düşünmemiz gerekmektedir. Bu ülke hepimizin ve hepimiz bu ülkede bir gün hasta olabilir ve ölümümüze neden olacak ilacı kullanabiliriz. Öte yandan, ilaç giderlerinin çokluğundan sözederken SGK’nın gereksiz ilaçları ödemesini anlamak olanaklı değildir. Herkes akılcı ilaç kullanmaktan ahkam keserken bu akılsız işlemlerin sebebi nedir? Bazı kişilerin duygusal (!) olmaları mı yoksa cahil olmalarımı?..

  • Bir taraftan ahlaksız ve vicdansız kişilerin sahte ilaçları
    bu ülkede kol gezerken,

biz 21. yüzyılda reçetesiz ilaç satan eczacıları parayla cezalandırma peşindeyiz..
Neden önce eğitmeyi denemiyorsunuz?… Sağlık Bakanımız vatandaştan kuşkulu ilaçların fotoğrafını çekerek (vesikalık mı, boydan mı belirtilmemiş!) Bakanlığa bildirilmesini isterken, TİTCK yeni web sayfasında vatandaşın (doktor ve eczacı dahil) ilaç kullanım ve kısa ürün bilgilerine erişimini engelliyor!?..

Herkese ilaçsız günler..
(AS : Olanaklı mı ki?!)

SAĞLIK BAKANLIĞINDA BÜROKRAT-DERNEK-ŞİRKET ÜÇGENİ


Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası Genel Yazmanı değerli meslektaşımız Dr. Selçuk ATALAY, Cumhuriyet gazetesinden 2 kesi (kupür) göndermiş..

Sağlık Bakanlığında saadet (sefalet!) zinciri sürüyor..
Başbakan R.T. Erdoğan ise, bu sefaletin en büyük halkalarından biri olan onmilyarlarca dolarlık ŞEHİR HASTANELERİ projesi için “Fakir’in rüyası” (!) masalları anlatmayı sürdürüyor.. Talan perdeleniyor..

Bugünkü SÖZCÜ Gazetesi kapağı da çok sarsıcı bir habere yer veriyor..
Uğur Dündar gene bir araştırmacı – gazetecilik klasiği yarattı ve yazdı..
Biz de bu gün sitemizde yer verdik bu haberlere..
(http://ahmetsaltik.net/2013/12/13/ugur-dundar-kayinpeder-eniste-rusvet-var-bu-iste%EF%BB%BF/, 13.12.13)

Kayınpeder-enişte rüşvet var bu işte!

http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/ugur-dundar/kayinpeder-eniste-rusvet-var-bu-iste-423107/

Katki_paylari_carcur_ediliyor1

  • Bakanlık bürokratları, yurttaşın parasıyla lüks otellerde kurultaylar yapıyor..

Katki_paylari_carcur_ediliyor2İktidardaki siyasal partinin adı “Adalet” ve “Kalkınma” Partisi..

Pek çok toplumun hülyası olan 2 hedef..

  • Adalet ve Kalkınma..

Bu 2 sözcük, çekimine dayanılmaz bir metafor oluşturuyor ve gelmiş geçmiş
en büyük retorik tuzaklardan (takiyye!) birini Türk halkına kuruyor;
11+ yıldır da acımasızca yaşatıyor..

Elbet bu “kan uykusu” sonsuza dek sürmeyecek..

Halkın uyanışı da kendisine kurulan hain tuzağa denk bir silkiniş olacak.
Sorumluları hesap vermekten kurtulamayacak..

TBMM’de dehşet ve ibretle izlediğimiz son günlerin iyice tırmanan akıl almaz hırçınlığı – kör öfkesi, boz bulanık bilinç durumu (konfüzyon mental, bilinçsizliği!) başka nasıl açıklanabilir..

AKP ve aymaz kadroları, artık durdurulamaz eğik düzlemdedirler;
sonucuna katlanacaklardır..

AKP Kütahya Milletvekili Sayın Prof. İdris Bal, istifa ederek,
bu kahredici sonucu görece “erken” ayrımsayabilen vicdan ve zeka sahibi
bir örnek olmuştur.

AKP içinde başkaca “İdris Bal feraseti” gösterecek kimsecikler kalmamış mıdır?? Vardır vardır.. Ama bizce zaman zannettiklerinden çok daha hızlı akıyor.. Bizden anımsatması..

AKP kurucularından ve Başbakan Yardımcılığı yapmış
Sn. Abdüllatif Şener de bu sabah Halk TV’de;

  • “Başbakan Erdoğan, bu ölçüsüz üslubu ile Türkiye’nin başındaki en büyük felaketttir..” saptaması yaptı.

Aşkolsun Türkiye’ye ki, mazohistçe, Stokholm sendromu çağrıştırıcasına
bu siyasal kadrolara katlandı 11+ yıldır.. Artık kara görünüyor..

Sevgi ve saygı ile.
13.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR!

Dostlar,

Ege Üniversitesinden emekli saygıdeğer hocamız Prof. Kayıhan Kantarlı,
önemli bir yaraya parmak basıyor :

  • BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR!
  • Bilimsel hırsızlıkla Dünya ikincisiyiz!

Belgeleri ile paylaşıyor “plagiarism” i..
Kulak verelim ve ilgilileri, yetkilileri görevlerinin gereğini yapmaya çağıralım biz de..

Sevgi ve saygı ile.
11.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

======================================

Demokratik Kitle Örgütleri ve Basınımız’a Çağrı 

BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN CEZALANDIRILMADIĞI ÜNİVERSİTE ÇÖKMÜŞTÜR! 

Öncelikle belirtmeliyim ki;  aşağıda ikinci kez açıkladığım olay YÖK’ün sıradan  bir “görevi ihmal” olayı olmayıp, Ülkemiz için uluslararası bilimsel saygınlıktaki düşkünlüğümüze son noktayı koyan bir sorumsuzluk örneğidir. Olay, bazı gazetelerde yer bulmuş olmasına karşın sorumsuzluk ve sessizlik maalesef aynen devam etmektedir. Bu sorumsuzluğa karşı çıkarak gerekli önlemlerin alınmasını talep etmenin hepimiz için bir yurttaşlık görevi saydığımdan olayı bir kez daha dikkatinize getiriyorum.
LÜTFEN BU REZALETİ GÖRÜN VE ÜLKEMİZİN BİLİM NAMUSUNA SAHİP ÇIKMA ADINA  GEREKLİ SORGULAMAYI YAPIN!

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 15 ay once Eylül 2012 de aldığı bir kararda “Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde intihal/bilimsel aşırma suçunun yaptırımı olarak  yer alan üniversite öğretim üyeliğinden çıkarılma cezasının, 2547 sayılı YÖK Yasası ile  657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda bu cezaya ilişkin bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir (*). YÖK, 15 aydır kararda belirtilen hukuka aykırılığı giderecek herhangi bir yasal düzenleme girişiminde bulunmadığından bu kararla birlikte yaptırımsız kalan bilimsel aşırmacılık üniversitelerde  serbest hale gelmiştir.

Evrensel bilim etiği ilkelerine gore “bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek” diye tanımlanan  intihal yani bilimsel aşırmacılık,  en ağır yaptırımla cezalandırılması gereken yüz kızartıcı akademik  bir suçtur. Bu evrensel ilke ülkemizde de aynen kabul görmüş olup YÖK Yasası’na göre çıkarılan  Öğretim Elemanları Disiplin Yönetmeliği’nde karşılığını bulmuştur. Bu yönetmelikte araştırma ve yayınlarında bilimsel aşırma  suçu işleyenlere “üniversite öğretim mesleğinden çıkarılma” cezası verilmesi ön görülmüştür.

Fakat caydırıcı olması beklenen bu ağır yaptırım, YÖK’ün hiçbir döneminde tarafsız ve bilimsel bir anlayışla uygulanmadığından amacına ulaşamamıştır. Aşırmacılık başta olmak üzere herhangi bir bilimsel yolsuzluğa bulaşmış yandaş öğretim elemanlarının  korunması nedeniyle cezai yaptırım çoğu kez kağıt üzerinde kalmıştır.

YÖK ve üniversite rektörleri,  evrensel bilim ahlakı normlarına sahip çıkıp intihal başta olmak üzere her türden bilimsel yolsuzluğun üzerine gidip cezai yaptırımları tarafsız ve ödünsüz bir şekilde uygulayacak yerde, yandaşlık anlayışıyla hareket ederek bir çok bilimsel yolsuzluğu örtbas etmişler, bununla da kalmayıp kanıtlanmış bilimsel aşırmacılıklarına karşın çok sayıda öğretim üyesi bölüm başkanlığından dekanlığa ve senato üyeliğine  kadar çeşitli yönetim görevlerine atanıp ödüllendirilmiştir. Hatta bunlardan bazıları TÜBA gibi saygın (olması gereken) üst düzey bilim kurumlarına bile kabul edilmişlerdir.

On yıllardır YÖK düzenindeki bilim ahlakı çöküşünün ibret verici örneklerine tanık olunmaktadır. Türk fizikçilerinin 2007 yılında dünyanın en saygın bilim dergisi Nature’da manşet olan toplu intihal olayının  sorumlularından hiçbiri cezalandırılmamıştır.
Satır içi resim 1
                                                                      
Bu olaydan  belki de daha dramatik olanı bir üniversitemizin, doktora tezi intihal olduğu ortaya çıkınca üniversiteden atılan bir öğretim üyesinin yabancı dergilerde 5 yıl içinde yaptığı 300 den fazla (!) sözde bilimsel yayın sayesinde dünyanın ilk 500 üniversitesi içine girmenin yanında, “matematik ve bilgisiyar bilimleri dalı”nda  Harvard’ı bile geride bırakarak dünya 2.si olmasıdır. Şaibeli olduğu olduğu ortaya çıkan bu derecelerin övünç nedeni sayılıp rektör tarafından üniversitenin reklam aracı olarak kullanılması ise bilim ahlakı anlayışındaki pişkinliğimizin dorukta olduğunu işaret etmektedir
.
Satır içi resim 2
Yabancı bilim otoritelerinin de farkında olduğu bu manzara karşısında ülkemizde akademik ahlak ve bilim etiğinden söz edilemeyeceği açıktır. Bu yüzden ülke olarak uluslararası bilimsel saygınlığımız yerlerde sürünmektedir.

Durum böyleyken üniversitelerdeki bilimsel aşırma suçlarının meslekten çıkarma cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin olarak  Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yönetmelikteki bu yaptırımı  yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle hukuka aykırı saymasından kaynaklanan ve bilimsel hırsızlığın yaptırımsız kalmasına yol açan boşluğun kapatılması için YÖK’ün  herhangi bir adım atmaması ve bu şekilde ortaya çıkan intihal serbestliğinin sürüp gitmesine göz yumulması bilim namusunu katleden bir sorumsuzluktur.

Söz konusu Yüksek Yargı kararınıdan sonra YÖK Başkanlığı derhal harekete geçip kararda belirtilen yasal dayanaksızlığı giderecek  bir yasal düzenleme yapması için Milli Eğitim Bakanlığı ve TBMM nezdinde girişimde bulunması gerekirken 15 aydır böyle girişimde bulunmamıştır. Bu ağır bir görevi ihmal suçu demektir. YÖK bu görevini yapmadığı gibi tam tersi bir uygulama yapmış ve üniversite rektörlüklerine gönderdiği 15 Nisan 2013 tarihli genelge (*) ile söz konusu yargı kararı yönünde işlem yapılmasını, yani intihal suçuyla soruşturma geçirenler varsa bunlara meslekten çıkarma cezası verilmemesini istemiştir.

YÖK’ün bu genelgesine  göre  şu anda herhangi bir üniversitede yapılmakta olan intihal soruşturmasında intihal suçu sabit bulunan bir öğretim üyesi hiçbir suç işlememiş gibi görevine devam edebilmektedir. Ve yeni bir yasal düzenleme yapılmadıkça da bu rezalet sürüp gidecektir.

Öğretim elemanlarının ve rektörlerin intihal suçunu yaptırımsız ve serbest bırakan bu sonuç karşısında sessiz kalmalarını anlamak olanaksızdır. Herkes durumdan adeta memnundur. Bu duruma en başta isyan etmesi gerekenler çalıp çırpmadan bilim yapan dürüst öğretim elemanlarının değilmidir? En azından onların bu rezalete karşı çıkmaları gerekmezmi? Gerçek bilim insanlarının bilim namusunun yok olması karşısında sırça köşklerine kapanıp “bana dokunmayan yılan” hesabı içinde susması bilime yapılmış en büyük ihanettir.

Ülkemizin bilimsel saygınlığına son darbeyi vuran bu sorumsuzluğa derhal son verilmelidir. Bilim ahlakına değer veren  meslek kuruluşları başta olmak üzere tüm öğretim üyelerini bilimsel aşırmacılığı yücelten bu durumu reddetmeye ve Milli Eğitim Bakanı ve Muhalefet Partileri’nden Cumhurbaşkanı’na kadar ilgili tüm makamları, bilim insanı olmanın olmazsa olmaz koşulu olan “bilim ahlakını yeniden yaşama geçirmek üzere göreve davet ediyorum.

Bilinmelidir ki;

  • ÜNİVERSİTELERİNDE BİLİMSEL HIRSIZLIĞIN DOĞAL KARŞILANDIĞI BİR ÜLKENİN ELBETTE TÜM YAŞAM ALANLARI SOYULACAKTIR
    (G. Mengü)

Saygılarımla.

Prof. Kayhan KANTARLI
Ege Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi
e-mail:kayhankantarli@gmail.com
Tel: (0532)-6301473

(*) Açıklamada kaynak olarak gösterilen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı ile bu kararı içeren  YÖK ve İstanbul Üniversitesi Rektörlük genelgelerine aşağıdaki adresten ulaşılabilmektedir. Söz konusu karar ve  genelgelerin yer aldığı dosya ayrıca ekte gönderilmiştir. 

 http://personel.istanbul.edu.tr/wp-content/uploads/2013/11/%C3%9Cniversite-%C3%96%C4%9Fretim-Mesle%C4%9Finden-%C3%87%C4%B1karma.pdf

GENELGELER VE DANIŞTAY İ D DAİRELERİ G KURUL KARARI.pdf