Kategori arşivi: Hekim Saltık

Tutuklu ve hükümlülerin ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları


Dostlar,

Geçen yıl 4.5.2012’de sitemize koyduğumuz

“Tutuklu ve Hükümlülerin Ulusal ve Uluslararası Hukukta Hakları”

başlıklı kapsamlı bilimsel makalemizi, görülen gerek üzerine arşivden öne çekerek
bir kez daha Türkiye kamuoyunun ve ilgililerin dikkatine ve bilgisine ısrarla sunarız.

Sevgi ve saygı ile.
15 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

================================

Dostlar,

Tutuklu ve hükümlülerin ulusal ve uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarına ilişkin bu sitede epey dosya yer aldı..

Ölümün eşiğine gelmiş tutuklu-hükümlüler için ulusal-uluslararası bağlayıcı
hukuk kurallarını sıklıkla ortaya koyarak bunlara uyulmasını ve devlete emanet olan
bu insanların can güvenliklerinin, yaşam haklarının korunması gerektiğine
hep ama hep işaret ettik.

Bu bağlamda, İstanbul Barosu Dergisi‘nde (Kasım-Aralık 2011, syf. 12-28) ve
TEORİ Dergisi’nde yer alan (Aralık 2011, syf. 36-59) 24 sayfalık kapsamlı makalemizi de sitemize koymuştuk (17 yoğun word sayfası; http://ahmetsaltik.net/tutuklu-ve-hukumlulerin-saglik-haklari/, 4.5.2012)

Yine bu bağlamda Ulusal Kanal’da 3 programa katılmıştık (9 Ekim 2011 Merhaba Sağlık Programı – Dr. Rifat Yücel ile; Nurzen Amuran DOSYA Progr. 22.12.11, TTB Başkanı
Dr. Eriş Bilaloğlu, Nilgül Doğan; Nurzen Amuran’ın DOSYA Progr., 26.4,12, Dr. Aytun Çıray, CHP Uşak Mv. Av. Dilek A. Yılmaz ve biz..)

Ayrıca, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 6. sınıfta Halk Sağlığı intörnlük eğitimi alan tıp öğrencilerimize (hekim adaylarımıza) staj sonunda verdiğimiz seminer ödevi kapsamında da bu konuyu işledik, dikkate getirdik. Geleceğin hekimlerinde,
bilimsel bilgiye dayalı bir “Türkiye gerçeklik algısı” ve duyarlık gelişsin istedik.

Önceki dosyalara, word belgelerine ek olarak bir de power point yansılarıyla sunalım istedik. 63 yansıdan oluşan bir tür makale özetimizi paylaşıyoruz.

Ceza ve tutukevlerinde hiç kimse ama hiç kimse hastalanarak ölmemeli.
Sağlık durumları elvermediğinde bu insanlar tutuksuz yargılanmalı, sağaltım almalılar.

Tersi Türkiye’ye hiç ama hiç yakışmaz; bizi acıya ve utanca boğar, boğmalıdır.

Ayrıca AİHM’nin çok net bir kararı var, bunu da sitemize koymuştuk..
(http://ahmetsaltik.net/aihm-agir-hastaligi-olan-tutuklularin-tahliye-edilmemesi-ayrimciliktir/, 13.3.13)

  • AİHM : Ağır Hastalığı Olan Tutukluların Tahliye Edilmemesi Ayrımcılıktır

AYDINLIK Gazetesi’nde konuya ilişkin bir söyleşimiz yayımlanmıştı (24.10.11)

Ne var ki Türkiye, bu aralar yapay biçimde, dış kökenli olarak sözümüz ona
bir “AÇILIM” (!?) sürecine kilitlenmiş durumda!?

Ama ceza ve tutukevlerinde hastalar, ağır – ölümcül hastalar için saat durmuyor..

  • Yetkililer artık suç işlemeyi durdurmalılar.. 
    Göz göre göre kimi tutuklu ve hükümlülerin ölüme terkedilmesi
    tasarlayarak (taammüden) cinayetle eşdeğerdir, ağır insanlık suçudur.
    Zaman aşımı söz konusu değildir.. Sorumlular er ya da geç hesabını verirler.

Bu çok emekli çalışmayı okumak için lütfen tıklayınız..

Tutuklu ve hükümlülerin sağlık hakları

Sevgi ve saygı ile.
4.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Gelecek Atölyesi / Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ve Hasta Mahpuslar


Hapiste_demir_parmaklik_gerisinde_insan
Dostlar
,

Meslektaşımız Dr. Cem Şahan‘ın son derece değerli bir yazısını paylaşmak isteriz.

Biraz uzun ama somut ve sayısal verilere dayalı, sıkı bir muhakemenin ürünü..

Kendisini kutluyor ve teşekkür ediyoruz..

Bu vesile ile anımsatmak isteriz ki, bu bağlamda oldukça kapsamlı bir makaleyi
İstanbul Barosu Dergisi‘nin Kasım – Aralık 2011 sayısında yayımlamıştık
(syf. 12-28) ve aynı makale 
TEORİ Dergisi’nde de yer almıştı (Aralık 2011, syf. 36-59). Ayrıca 24 sayfalık bu kapsamlı makalemizi web sitemize de koymuştuk (17 yoğun word sayfası; http://ahmetsaltik.net/tutuklu-ve-hukumlulerin-saglik-haklari/, 4.5.2012)

Bu yazımızı arşivden öne çekerek bir kez daha dikkate getirmek istiyoruz..

Bu arada, Fatih Hilmioğlu‘nun Bakırköy Araştırma ve Eğitim Hastanesi’ne sevkini
buruk bir iyimserlikle karşılıyoruz.. Bütün kalbimizle diliyoruz ki, geç olmasın..

Salt Fatih hoca için değil.. benzer durumdaki tüm tutuklu ve hükümlüler için
eşit – hakkaniyetli ve adil uygulama yapılmalıdır.. Çünkü y
asa önünde herkesin eşitliği üstün ve evrensel bir hukuk kuralıdır (normudur); Anayasa md. 10!

Sevgi ve saygı ile.
15 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Gelecek Atölyesi / Prof.Dr.Fatih Hilmioğlu ve Hasta Mahpuslar 

Dr. Cem Şahan

Prof.Dr.Fatih HiImioğlu’nu Gastroenteroloji ile ilgili bilim Kongrelerinden tanırım.
Akılcı ve bilimsel yaklaşımlarından etkilenmemek mümkün değildi. Uzun zamandır tutuklu. Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu karaciğer kanseri ile mücadele ediyor. Şubat 2009’da cezaevine girdikten sonra Hilmioğlu’nun hastalığı cezaevi şartlarında denetim altına alınamadı ve hızla ilerledi. Hastalık zordur. Kanser hastalığı ile yaşamak daha zordur. İlerlemiş Kanser hastalığı ile yaşamak çok daha zordur.

Ben bir hekimim. Ben bir insanım. Ben bir babayım.
Ben hiçbir insan evladının bile bile ölüme terk edilmesini kabul edemem.

İnsan olarak. Baba olarak. Hekim olarak.

Evet,

  • Türkiye cezaevlerinde ağır hasta tutuklulara karşı suç işlenmektedir.

Cezaevlerindeki ağır hasta tutuklu ve hükümlülere karşı işlenen suçlara ilişkin;

– İnsan Hakları Derneği (İHD),
– Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES),
– Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ile
– Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından

8 Ocak 2014’te basın toplantısı düzenlendi.

  • CEZAEVİNDEKİ AĞIR HASTA TUTUKLU VE HÜKÜMLÜLERE KARŞI İŞLENEN SUÇLARA SON VERİLMELİDİR

Türkiye cezaevleri her geçen gün daha ağırlaşan, hiçbir hukuk normunun açıklayamayacağı, hiçbir vicdani ilkenin kabul ettiremeyeceği biçimde, can yakıcı bir gerçekle karşı karşıya kaldığımızı anlatıyor:

Ağır hastalığı olan tutuklu ve hükümlüler, siyasal bir ısrarla serbest bırakılmıyor;
adeta ölüm cezasına mahkûm ediliyorlar.

Adalet Bakanlığı’nın 02 Aralık 2013 tarihli açıklamasına göre
cezaevinde 144.212 insan bulunmaktadır.

Türkiye tarihi açısından büyük bir utanca işaret eden bu kapatılma,
yine Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre son 13 yılda 2300 insanın cezaevinde yaşamını yitirmiş olmasıyla birlikte değerlendirildiğinde,
maalesef sayıların soğuk yüzü bile sorunun yakıcılığını ortaya koymaktadır.

İnsan Hakları Derneği ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı 2013 yılı verilerine göre cezaevlerinde 163’ü ağır olmak üzere 544 hasta tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Üstelik 544 insan yalnızca seslerini bize ulaştırabilenleri
temsil etmektedir.

Verili durum sağlık hakkına erişimde yaşanan adaletsizlik, uygun nitelikte
sağlık hizmeti sağlamaya elverişli olmayan fiziksel koşullar ve tecrit uygulamalarının tetiklediği olumsuzluklarla birlikte daha ağır bir tablonun varlığına işaret etmektedir.

Hastalıklarının tedavisi cezaevinde olanaklı olmayan yahut hastalığının son evresine gelmiş, kendi kendine bakamayan, acil olarak serbest bırakılması gereken hastaların cezaevinde tutulmaya devam edilmesi, yaşamlarını ıstırap içinde geçirmek dışında
başka bir hak tanımayan siyasal tutumun tüm topluma maalesef tabut teslim etmeyi tercih ettiği anlamına gelmektedir.

Anayasa’nın 104. maddesine göre; Cumhurbaşkanı

“.. sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek ve kaldırmak..” yetkisine sahiptir.

Adlî Tıp Kurumu’nun sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hallerinden birinin bulunduğuna karar vermesi durumunda bile Cumhurbaşkanı, af yetkisini kullanmama konusunda takdir yetkisine sahiptir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu yetkisini
2008 yılından 17 Mayıs 2012 tarihine dek yalnızca 26 hasta için kullanmıştır.

Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 16. maddesinde “Hükümlünün hastalığının yaşamı için kesin tehlike teşkile ettiğine Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam donanımlı hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor gereği karar verilen” kişilerin infazlarının ertelenebileceği düzenleniyor olsa da; bilindiği üzere, bu madde yine Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 116. maddesine karşın hasta tutuklulara uygulanmamaktadır. Dahası, hasta tutuklu ve hükümlülerin Adli Tıp Kurumu’ndan onay alması ise başlı başına yıldırıcı niteliktedir.

Adalet Bakanlığı’nın belirlediği tam donanımlı hastanelerden alınan raporlar
Adli Tıp Kurumu’nda haftalarca, aylarca bekletilmekte, kimi zaman hastalar
ring araçlarıyla saatler boyunca süren yolculuklarla İstanbul Adli Tıp Kurumu’na çağrılmakta ve çoğu dosya ret kararı ile geri gönderilmektedir. Hastaların bekletildiği koşulların olumsuzluğu ve rutin tedavilerinin sürdürülememesi hastalıklarının
daha da ağırlaşmasına neden olmaktadır.

Anımsatmak isteriz ki; 5 Mart 2013’te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Gülay Çetin / Türkiye kararı ile ağır hastalığı olan tutukluların korunmasına yönelik varolan düzenlemelerin yeterince açık, öngörülebilir ve etkili olmadığını hüküm altına almış; tutuklu ve hükümlülerin Adli Tıp Kurumu tarafından kurul raporlarına karşın tekrar muayeneye çağırılması ve bu durumun gecikmeye neden olması eleştirilmiş ve Türkiye işkence yasağını ihlal ettiği için mahkûm edilmişti.

Yine, 24 Ocak 2013’te kabul edilen 6411 sayılı yasayla hasta hükümlülerin infazının ertelenmesi açısından olumlu bir düzenleme getirilmiş gibi sunulan koşullar, hükümlünün “maruz kaldığı ağır hastalık veya sakatlık nedeniyle yaşamını yalnız idame ettirememesi” ve “toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağının değerlendirilmesi” şeklindedir. Bu düzenleme ancak devletin güvenliğini kişilerin
sağlık hakkına erişiminden öncelikli kabul eden siyasal tutumun bir ifadesi olarak değerlendirilebilir.

Kamuoyunda Adli Tıp Kurumu’nun yarattığı engele karşı oluşan tepki ile yapılan değişiklik ne yazık ki, hasta tutuklu ve hükümlüler için yeni bir kilide dönüşmüştür. Nitekim Adalet Bakanlığı’nın açıklamalarında söz konusu yasal düzenlemeden sonra
28 Mayıs 2013’e dek yalnızca 50 hastanın serbest bırakıldığı belirtilmekte ve yalnızca
3 kişinin Terörle Mücadele Yasası gereği hükümlü ya da tutuklu olan kişiler olduğu
ifade edilmektedir.

Maalesef biliyoruz ki; adli tıp raporu beklerken, adli tıp raporu olmasına karşın
toplum güvenliği bakımından tehlike ya gibi gerekçelerle yahut anılan düzenlemenin tutukluları kapsamadığı iddialarıyla birçok hasta bu bekleme veya
insan yaşamını hiçe sayan reddetme nedeniyle cezaevinde yaşamını yitirdi.
Yine maalesef biliyoruz ki; cezaevlerinde onlarca kişi hastalıklarının son dönemini başkalarının yardımına muhtaç halde yaşamını devam ettirmeye çalışıyor.

Bir başka gerçek ise, tedavi için adres gösterilen hastanelerdeki mahkum koğuşlarının
bu hastaların tedavisi için gerekli fiziksel koşullardan ve anlayıştan yoksun olmasıdır.
Bu kurumların sivil denetim mekanizmalarına açık olmaması nedeniyle,
koşulların gözlemlenmesi için yaptığımız başvurular reddedilmiştir.

Daha da gecikilmesi durumunda onarılamayacak bu vahametin ortaya konulması açısından, elimizdeki 163 ağır hasta tutuklu ve hükümlü listesinden kamuoyuna da yansıyan kimi örnekleri paylaşmak istiyoruz:

İnsan Hakları Derneği,
– Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES),
– Türk Tabipleri Birliği ve
– Türkiye İnsan Hakları Vakfı

olarak ilgili tüm kurumlar gibi, değişik düzlemlerde kezlerce gündeme getirdik.

  • Ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılmaması,
    işkence suçu işlenmeye devam edildiği anlamına gelmektedir.

Geri dönüşü olmayan sonuçları önlemek mümkündür.

Cezaevinde hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevinde olmayanlarla eşit bir şekilde
sağlık hakkına erişim hakkı vardır. Ve bu hizmeti vermek devletin sorumluluğu altındadır. Türkiye, 09.12.2003’te onaylanan

Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi‘nin ve AİHM kararlarının gereklerini yerine getirmek ve tüm tutuklu ve hükümlülere uygun nitelikte,
adil bir şekilde sağlık hizmeti vermek ve serbest bırakılma dâhil olmak üzere,
tüm hak ve özgürlüklerine saygı göstermek zorundadır.

Ağır hasta tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde yaşamını yitirmesi halinde insanî önlemleri almakla yükümlü olan yargıçlar, savcılar, güvenlik raporu düzenleyenler
birinci derecede sorumlu olacaktır.

Konu insan yaşamı olduğunda geçen zamanın ölüm getirdiği gecikmelere yol açan,
dahası kimi yanlı tutumlar sergilediği bilinen Adli Tıp Kurumu raporları yerine, kişilerin cezaevinde kalıp kalamayacaklarına ilişkin bağımsız tıbbî kurul raporlarının yeterli görülmesi gerekmektedir.

Türkiye cezaevlerinde hiçbir insani, vicdani ve hukuksal değerle bağdaşmayan
ağır bir insan hakkı ihlali söz konusudur.

Bu ihlali ortadan kaldıracak ve çözümün önünü açacak adımlar acilen atılmalı ve
ağır hasta tutuklu ve hükümlülere karşı işlenmekte olan işkence suçuna son verilip, hastalar derhal serbest bırakılmalıdır.

HekiMedya

Türk Tabipleri Birliği; Sağlık Torba Yasası ile İlgili Olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Görüştü…


TTB Merkez Konseyi,
Sağlık Torba Yasası ile İlgili Olarak
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Görüştü…

Dostlar,

Dilimiz varmıyor söylemeye fakat TBMM’den nasıl böylesi bir yasa çıkar,
anlamak olanak dışı!

  • Türkiye işgal altında mı? 

TBMM bizim Meclis olmaktan çıktı mı?

Nasıl olur da sermaye emir buyurur, iktidar mot a mot eline verilene uyar ve
Yüce TBMM de adeta otomatik onaylar???!!!

Bu acı süreçleri tarihçiler uzun yıllar ibretle yazıp sorgulayacak eminiz ama
olan ülkeye ve halka oluyor..

Cumhurbaşkanı A. Gül‘den medet ummak ise “çıkmadık canda ümit vardır”
sözünü bizde çağrıştırmaktan öte bir anlam taşımıyor ne yazık ki!

Konjonktürel nedenlerle belki mi??
Hiç sanmıyoruz, birkaç gün içinde göreceğiz..

Sevgi ve saygı ile.
10 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

=====================================

TTB_logosu

 

TTB Merkez Konseyi,
Sağlık Torba Yasası ile İlgili Olarak
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Görüştü

 

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, TBMM’de 2 Ocak 2014 tarihinde
kabul edilen Sağlık Torba Yasası ilgili olarak 9 Ocak 2014 Perşembe günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüştü.

Görüşme heyetinde;

– TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan,
– TTB 2. Başkanı Prof. Dr. Gülriz Erişgen,
TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan,
TTB Merkez Konseyi Üyeleri
Dr. Filiz Ünal İncekara, Dr. Osman Öztürk, Prof. Dr. FatihSürenkök,
Dr. Arzu Erbilici, Dr. Pelin Yargıç ve
TTB Hukuk Bürosu’ndan Av. Ziynet Özçelik yer aldı.

Görüşmeye, Cumhurbaşkanlığı Sağlık Merkezi’nde görevli hekimler de katıldı.
Saat 15.15’te başlayan görüşme yaklaşık 1 saat sürdü.

Görüşmede TTB heyeti, Torba Yasa’da yer alan düzenlemelerle ilgili itirazlarını ve hekimlerin tepkilerini dile getirdi ve konuyla ilgili olarak hazırladıkları dosyayı sundu.

Görüşmede

  • Abdullah Gül’den Sağlık Torba Yasası’nı TBMM’ye iade etmesi istendi.

Görüşmede;
– özellikle hekimlik mesleğini yerine getirmeyi “Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” adı altında bir suça dönüştüren yasa maddesi,
– üniversite ve eğitim hastanelerindeki akademisyenlerin özel hastanelere kiralanmasını öngören
– ve hekimlere çalışma yasakları getiren “Tam Gün”,
sağlıkta şiddet,
– aile hekimlerine getirilen nöbet zorunluluğu,
– kişisel sağlık verilerinin mahremiyet gözetilmeksizin paylaşılması,
koruyucu hekimlik ve acil servislerde yaşanan sorunlar gündeme geldi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise anlatılanların kendisine mantıklı geldiğini,
ancak Cumhurbaşkanlığını da bağlayan düzenlemeler olduğunu,
konuyu hukukçuları ile birlikte ayrıntılı olarak inceleyerek kararını vereceğini ifade etti.

Cumhurbaskani’na_Torba_Yasa_itirazi_9.1.14

Ankara Tabip Odası’ndan Miting Çağrısı


ATO_logosu
Değerli Meslektaşımız,

Ülkemizde gerek sağlıkta, gerekse yaşamın tüm alanlarında çok sıkıntılı günler yaşanmaktadır.  Çalışanların hakları, özgürlük, barış, adalet konularında yaşadığımız sıkıntılara rüşvet, yolsuzluk, ayakkabı kutuları eklenmiş durumdadır.
Hukuksal süreçlerde yaşananlar hepimizi kaygılandırmaktadır.

Bizlerin sağlık alanında yürüttüğümüz mücadeleyi; ülke geneline ilişkin özgürlük, barış, demokrasi, adalet ve emek mücadelesiyle birleştirmenin gerekliliği ortadadır.
DİSK, KESK ve TMMOB ile TTB’nin ortaklaşarak, çağrıcılığını yaptığı
merkezi bir Ankara Mitingi yapılması kararlaştırılmıştır.
Mitingin çağırıcısı KESK-DİSK-TMMOB-TTB olmakla birlikte,
katılım için tüm emek ve demokrasi güçlerine davette bulunulmuştur.

 11 Ocak 2014 Cumartesi günü Ankara’da yapılacak olan
bu önemli mitinge katılımınızı bekleriz.

Saygılarımızla.

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu

Tarih : 11 Ocak 2014 Cumartesi 

Yer/ Saat : 12:00/ Sıhhiye 

Toplanma Yeri : 09:00 Hipodrom

Bu Nasıl Suç? Yasanızı Henüz Çıkmadan Sıcak Sıcak Çiğniyoruz

Her şeyin yok olduğu anda bile umut vardır. / Thales

TBMM ‘’Sağlık Torbasını’’ kabul etti!

TTB_logosu

TBMM ‘’Sağlık Torbasını’’ kabul etti!

TBMM’inde 09 Aralık 2013 günü ara verilen  ‘Sağlık Torba’  Tasarısının görüşmeleri
03 Ocak 2014 günü tamamlandı.

Tasarı birkaç maddede yapılan küçük değişiklik dışında aynen kabul edildi. Adı “Yasa” olsa da, içindeki pek çok madde kayırmacılık, özel yarar sağlama, haksızlık, eşitsizlik, kısaca hukuksuzluk kaynağı olan bu “Torba” sağlıksızdır. Hekimlerin, toplumun vicdanında meşru değildir, uygun bulunmamıştır. Cumhurbaşkanı’nın da uygun bulmamasını bekliyoruz:

TBMM Genel Kurulunda kabul edilen Sağlık Torbası’na göre;

Hekimlik yapmak suç, insan sağlığını ticari unsur haline dönüştürmek
suç değil.

  • Fatih Şahin ve bazı AKP milletvekillerinin verdiği önerge ile tasarının 46. Maddesinde bulunan “İnsan sağlığının, ticari unsur haline dönüştürülmesinin engellenmesi ve kamu yararının korunması amacıyla reklam yasağına aykırı hareket eden sağlık kuruluşları ve yayıncılara” idari para cezası verilmesine ilişkin madde bütünüyle tasarıdan çıkarıldı.
  • Sağlık kuruluşlarında yoksul acil hastaya bakmayan, acil hastalardan para alan, yeterli personel çalıştırmayan, tıbbi cihaz ve donanım, bina ve hizmet birimleri, malzeme ile ilaç standartlarına uymadığı bir yıl içinde üç kez saptanan sağlık kuruluşlarına üç aya kadar faaliyet durdurma cezası çok bulundu ve on güne düşürüldü.
  • Ruhsata aykırı ilaç imal edip halk sağlığını tehdit edilmesine yalnızca para cezası verilmesi uygun görüldü.
  • Hekimlere yönelik  “ruhsatsız sağlık hizmeti verme” adı altında bir suç kabul edildi. Genel Kurul’da maddeye küçük bir ek yapıldı.Madde; “Olağanüstü durumlarda mesleğini icraya yetkili kişilerce acil sağlık hizmeti ulaşana ve sağlık hizmeti devamlılık arz edene kadar verilecek olan sağlık hizmeti haric, ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunan veya yetkisiz kişilerce sağlık hizmeti verdirenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde kabul edildi.

Acile gelen hastadan  para istemek, yoksul insanları tedavi etmemek ve bunu sürekli yapmak suç değil, diplomasıyla ücretsiz sağlık hizmeti vermek suçtur öyle mi?
Böyle bir suç ve ceza yaratma yaklaşımının evrensel hekimlik ve hukuk ilkelerinde yeri yoktur. Bütün bunlar başta hekimler olmak üzere toplumun vicdanında meşru bir yasama faaliyeti olarak kabul görmeyecektir.

Hastaların mahrem bilgilerini bildirin yoksa “suçlu” olursunuz dendi.

  • Hastaların hekimlere verdikleri mahrem bilgileri Sağlık Bakanlığına bildirmeyenler iki kez uyarılacak, üçüncüsünde ise aylık gelirinin yüzde biri oranında para cezası verilecektir.
  • Bakanlığın hasta bilgilerinin bildirimi için kuracağı sistemin parası hekimlere ve sağlık kuruluşlarına ödetilecektir.
  • Sağlık Bakanlığının denetimi sırasında hastalara ait kişisel bilgiler de dahil olmak üzere her türlü bilgi, belge ve kaydı gösterilecektir.

Hastanım bilgilerinin mahremiyetine, özel hayatın gizliliğine, hekimlerin hastalarının sırlarını ölümlerinden sonra bile saklamalarına ilişkin hekimlik, hukuk ilkeleri, Anayasa kuralları kimin için? Bu ilke ve kurallar TBMM’nin tasarıya olumlu oy kullanan milletvekillerini bağlamıyor mu? Görünen odur ki, bağlamıyor.

Hekimlerin bağımsız çalışması yasak, işverenleri tarafından ‘kiralanması’, zorla çalıştırılması serbest.

  • Memur olan hekimler, mesai dışına muayene açamayacaklar,
    serbest meslek icra edemeyeceklerdir.
  • Yükseköğretim kurumlarında çalışan doçent ve profesörler, mesai bitiminde
    serbest çalışamayacaklar, bunlardan ancak izin verilecek kişiler özel hastane ve
    vakıf hastanelerinde çalışabileceklerdir. Bu şekilde çalışacakların alacakları paranın yarısına üniversiteleri el koyacaktır.
  • Üniversitelerde dışarıdan sözleşmeli öğretim üyesi çalıştırılacaktır.
  • Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerindeki doçent ve profesörler ile eğitim sorumlularının Bakanlar Kurulu kararı ile üniversitelerdeki gibi kiralama sistemi ile mesai saatleri bitiminde özel hastaneler ve vakıf hastanelerinde çalışabileceklerdir. Elbette alacakları paranın yarısını kurumlarına vererek.
  • Hali hazırda mesai saatleri dışında mesleğini serbest olarak icra eden öğretim üyelerinden bu çalışmalarına üç ay içinde son vermeyenlerin öğretim üyeliği ile ilişkileri kesilecektir.
  • Sağlık personelinin mesai saatleri dışında kuruma çağrılması adı altında, ikamet zorunluluğu gibi kölelik uygulamalarına kapı aralanmaktadır.
  • Aile hekimleri, kurum hekimleri ve kamu sağlık kuruluşlarında çalışan diğer hekimler, mesai bitiminde aylık 30 saati geçmemek üzere işyeri hekimliği yapabilecek, işyeri hekimliği sertifikası olmayan hekimler de 10’dan az işçi çalıştıran az tehlikeli işyerlerinde çalışabilecektir.
  • Aile Hekimleri ve aile sağlığı elemanlarına ayda en az 8 saat Nöbet tutma zorunluluğu getirildi.

Hekimlerin kendi adına bağımsız olarak ya da hekim meslektaşının açtığı işyerinde çalışması yasaklanırken işverenlerin işçisi olması, hatta köle gibi çalıştırılmasında mahsur görülmemiştir.

Hekimin hastaya ruhsatsız müdahalesi suç, polisin, özel hareketçinin müdahalesi uygun dendi.

  • Türk Silahlı Kuvvetleri ile Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Dairesi başkanlığında görevli personel,  görev yaptıkları esnada sağlık personeli yokluğunda veya sağlık personeli ulaşıncaya kadar acil tıbbi müdahaleleri yapabilecektir. Bu madde İnsan haklarına aykırı müdahalelere ve delil karartılmasına yol açacak niteliktedir.

“Hoca” farkını, özel hastanelerden sonra devlet üniversiteleri de alacak.

  • 2547 sayılı YÖK yasasının Döner Sermayeye İlişkin hükümleri içinde bulunan öğretim üyeleri için vatandaştan ilave ücret alınmayacağına ilişkin hüküm kaldırıldı. Yalnızca Sağlık Bakanlığı Hastaneleri ile İşbirliği yapan Tıp Fakültelerinin öğretim üyeleri için öğretim üyesi farkı alınmayacaktır.
  • Öğretim üyelerinin mesai saatleri dışında üniversitede sundukları sağlık hizmetlerinden 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 73 üncü uyarınca ilave ücret alınacak ve bu ücretin en az 50’si kuruma, geriye kalanı hizmeti sunan öğretim üyesine, toplam performansı aşmamak kaydıyla ödenecektir.

Fırsatçılık, haksızlık, hukuksuzluk, bazı kişilere menfaat temini “yasa” adını alınca meşru mu oluyor?

  • Üniversitede çalışmadan “Jet profesör” olan Bakanlık bürokratlarının Sağlık Bakanlığında çalıştıkları süreler üniversitede çalışmış gibi sayılacak, üniversiteye gitmeden üniversitenin akademik unvanlarını  kullanacaklardır.
  • Yurt dışında çalışan veya  yurt dışında eğitimlerini tamamlayanlar, önümüzdeki altı ay içinde Türkiye’ye dönerlerse Devlet hizmeti yükümlüğünden muaf olacaklardır. Ama yurt içinde okuyan ve çalışan hekimlerimiz eşlerinden, çocuklarından yıllarca ayrı kalarak mecburi hizmete gitmeye devam edecektir.
  • Aile hekimleri aile hekimliği uzmanlık eğitimine çalıştıkları yerde uzaktan eğitim yoluyla yapacaklar ve mecburi hizmetten muaf tutulacaklardır. Böyle bir eğitim ve eşitsizlik dünyanın hiç bir yerinde yoktur.

Diğer Düzenlemeler

  • Acilde, yoğun bakımda ve 112’de çalışan hekimlerin nöbet ücreti % 50 arttırıldı.
    Artışla uzman hekimlerin bir saatlik nöbet ücret 7,68 TL’den 11,52 TL’ye,
    hekimler ve asistanların ise 6,91 TL’den 10,37 TL’ye  çıkarıldı.
  • Tıpta uzmanlık eğitimi alan yabancı uyruklu asistanlara döner sermayesi bulunan kuruluşlardan döner sermayeden, döner sermayesi olmayan yerlerde
    kurum bütçesinden 998,28 TL maaş ödenecek.
  • Tıp fakültelerinin altıncı yılındaki, diş hekimliği fakültelerinin beşinci yılındaki öğrencilere ilgili üniversite bütçesinden on iki ay süreyle 334,04 TL
    aylık ücret ödenecek.
  • Beşinci ve altıncı grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile Bakanlar Kurulunca tespit edilecek il merkezi ve il merkezlerine bağlı yerleşim yerlerinde Devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine getiren hekimler,  tekrar Devlet hizmeti yükümlüsü olduklarında istekleri dışında bu yerlere atanamayacaklar.
  • Tıp fakültelerinde uzmanlık eğitimi gören hekimler, uzmanlık eğitimini tamamladıkları Sağlık Bakanlığı’na bildirildikten sonraki ilk devlet hizmeti yükümlülüğü kurasına kadar araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam edebilecektir.
  • Hekim ve diş hekimi dışında kalan sağlık personellerinin eğitim sürelerinin en az ön lisans düzeyine çıkartılması, sağlık meslek liselerinin  sağlık hizmetinde bütünüyle bir kaosu getirecek olan “hemşire ve ebe yardımcısı” mezun etmesine yönelik maddelerin de içinde olduğu pek çok madde AKP milletvekilleri tarafından sorgulanmadan tartışılmadan kabul edilmiştir.

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/torba-4270.html, 3.1.14

17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi 20-24 Ekim 2014’te Edirne’de


17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi 20-24 Ekim 2014’te Edirne’de!

Dostlar,

Yıllık Uzmanlık Alanı Kongremizi 2014’te Edirne’de yapıyoruz..

20 – 24 Ekim 2014 günlerinde..

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı ve
Uzmanlık Derneğimiz HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği)
geleneksel olarak birlikte sorumlu.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı,
8 Nisan 1988’de bizim ilk öğretim üyesi (Yrd. Doç.) olarak atanmamızla kuruldu.

Şimdiki AnabilimDalı Başkanı Sevgili Prof. Dr. Faruk Yorulmaz 1988 sonlarında Bölümümüzün ilk asistanı oldu..

16 yılı aşkın bir süre bizim çoooook zor koşullarda hizmet vermemizin ardından
20 Mayıs 2004’te bu görevden ayrılarak Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim
Dalı‘na geçmemizden sonra Sevgili Prof. Yorulmaz
AbD (Anabilim Dalı) başkanı oldu.

Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak Bölümümüze Uzman Dr. olarak Samsun’dan gelmişti..

Prof. Dr.  Galip Ekuklu Fakülteden de öğrencimizdi ve AbD’mızda tamamladı
tüm kariyerini..

Doç. Dr. Ufuk Berberoğlu da Bölümümüzün emektarlarından..

Doç. Dr. Burcu Tokuç da öyle.. AbD’mızda PhD (Doktora) yaptı..

Bizim için çooook heyecan verici bir tablo..

Bizim öğrencilerimiz, asistanlarımız bir Ulusal Kongre düzenliyorlar..

Tek 1 oda ile başlayan Edirne Halk Sağlığı Anabilim Dalımız,
günümüzde yetkin bir kadroye sahip..

Bizim Bölümümüzden yetişen daha pek çok öğretim üyesi var ki, saymaya yer yok..

Yalnızca 3 tanesi :

Prof. Dr. M. Sarper Erdoğan.. Bölümümüzde Uzmanlık eğitimi aldı ve
Almanya’da İş Sağlığı PhD (Doktora) eğitimi sağlandı..
Halen Cerrahpaşa Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD Başkanı..

Doç. Dr. H. Çetin Ekerbiçer.. Maraş’tan sonra Sakarya Üniv. Tıp Fak.
Halk Sağlığı AbD Başkanı..

Doç. Dr. Gamze Varol Saraçoğlu, öğrencimiz de, Tekirdağ Namık Kemal Üniv.
Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD Başkanı..

Sevgili Doç. Dr. Tacettin İnandı da pırıl pırıl bir kıdemli Halk Sağlığı Doçentimiz..
Uzmanlık Derneğimiz HASUDER’i (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği)
son birkaç yıldır yetkinlikle, başarı ile, özveri ile yürütüyor..

Her 2 Kongre ortağına partnere) engin başarılar diliyoruz.

Edirne’den ayrılışımızın 11. yılında Edirne’de önceki Anabilim Dalımızda
17. Ulusal Halk Sağlıpı Kongresi’ne katılmak bizim için çoook farklı ve keyif verici olacak.

Kongre düzenleyicilerine elimizden gelen tüm desteği vermek ise boynumuzun borcu..

İlk çağrı mektubu aşağıda..

Cagri_yazisi_29.12.13

Sevgi ve saygı ile.
30 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Helsinki Bildirisi -2013

Dostlar,

Kısaca “HELSİNKİ BİLDİRGESİ” olarak adlandırılan

“Dünya Tabipleri Birliği Helsinki Bildirgesi 
İnsanlar Üzerinde Yapılan
Tıbbi Araştırmalarla İlgili Etik İlkeleri”

güncellenerek yeniden yayımlandı.

TTB (Türk Tabipleri Birliği) metni Türkçeleştirerek üyeleriyle paylaştı.

Bu metin, mevzuatımızda gönderme yapılarak içselleştirilmişti.
(Resmi Gazete 29 Ocak 1993, sayı 21480, syf. 39,
İlaç Araştırmaları Hakkında Yönetmelik)

64. DTB (Dünya Tabipler Birliği) Genel Kurulu, Fortaleza, Brezilya, Ekim 2013 güncellemesini aşağıda pdf olarak sunuyoruz. 37 madde ve 6 sayfadan oluşan
bu önemli metin, insan denekler üzerinde yürütülen biyomedikal araştırmaların etik kurallarını düzenlemekte.

İlki Haziran 1964’te Helsinki’de yapılan 18. DTB (WMF – World Medical Association-WMA)) Genel Kurulunda kabul edilmiş ve daha sonra 8 kez güncelleme görmüştü. Bu sonki 9. güncelleme oldu.

Biyomedikal bilimlerde (Tıp ve Sağlık Bilimleri) insan denekler üzerinde yürütülecek bilimsel çalışmaların bu kurallara mutlaka uyması gerekiyor. Yerel ve genel Etik Kurullar bu çalışmalara “onay” vermeden önce Helsinki Bildirgesi etik kurallarına uygunluk arıyorlar. Etik Kurul onayı olmadan bilimsel araştırma projelerine parasal destek bulmak olanağı olmadığı gibi, saygın tıp dergilerinde yayımlamak ya da
saygın tıp kongrelerinde sözlü bildiri olarak sunmak olanağı bulunmuyor..

3. madde şöyle :

  • Madde 3 : DTB Cenevre Bildirgesi hekimi “Hastamın sağlığı birinci önceliğim olacaktır” sözüyle, Uluslararası Tıp Etiği Kuralları ise “Bir hekim sağlık hizmetini, hastası için en iyiyi gözeterek sunacaktır” ifadesiyle bağlamaktadır.

Tüm metni okumak için lütfen aşağdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız..

Helsinki_Bildirgesi_2013

Sevgi ve saygı ile.
23 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türkiye Büyük Hekim Meclisi SAĞLIK TORBA YASA TASARISINI Oybirliğiyle Reddetti


Dostlar,

Takdirinize ve bilginize sunuyoruz…

Sevgi ve saygı ile.
22 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TTB_logosu

Türkiye Büyük Hekim Meclisi Oybirliğiyle Reddetti

SAĞLIK TORBA YASA TASARISINI

GİDERAYAK SAKIN BİR DAHA GÜNDEME ALMAYIN

Türkiye Büyük Hekim Meclisi, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) çağrısıyla
22 Aralık 2013 günü Ankara’da toplandı.

Duyuru ve hazırlık süreci çok kısa olmasına karşın Türkiye Büyük Hekim Meclisi toplantısına, yüz otuz bin hekimi temsilen, Türkiye’nin dört bir yanından gelen
iki yüz ellinin üzerinde hekim katıldı.

Başta tabip odalarının ve uzmanlık derneklerinin Başkan ve yöneticileri, TTB Büyük Kongre Delegeleri, kol/komisyon/çalışma grubu üyeleri, tabip odası aktivistleri,
çok sayıda tıp öğrencisi olmak üzere bütün hekimlerin katılımına açık olan toplantının tek gündem maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmekte olan
Sağlık Torba Yasa Tasarısı oldu.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin sabah oturumunda,  ilk olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşmeleri ertelenmiş olan Sağlık Torba Yasa Tasarısını görüşülerek oylandı.

Oylama sonucu:

  • Son haliyle artık “Tam Gün”le hiçbir ilişkisi kalmayan,
  • Ve fakat kamuda çalışan hekimlerin muayenehane, tıp merkezi veya polikliniklerde çalışmasını yasaklayan,
  • Öte yandan; Rektörlüklere üniversite öğretim üyelerinin, Bakanlar Kurulu’na da eğitim ve araştırma hastanelerindeki akademisyenler ve eğitim görevlilerinin % 50’sini özel hastanelere kiralama, pazarlama hakkı tanıyan,
  • “Bıçak parasını ortadan kaldırıyoruz.” bahanesiyle yaptığı düzenlemede akademisyenlere ve eğitim görevlilerine özel hastanelerde de olsa tanıdığı ikinci işte çalışma hakkını kamuda görevli diğer uzman ve pratisyen hekimlere tanımayarak onları töhmet altında bırakmaya
    devam eden,
  • Sülükçüye, hacamatçıya sertifika zorunluluğu getirirken işçi sağlığı ile ilgili alanda işyeri hekimliğinde sertifika zorunluluğunu delen,
  • Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlı çalışan aile hekimlerine nöbet zorunluluğu getiren, bu şekilde Birinci Basamakta zaten yaygın olan angarya çalıştırmayı
    aile hekimlerinin çalışma saatlerini artırarak genişleten,
  • Daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından gayet açık bir şekilde iptal edildiği halde hekimler, sağlık çalışanları sanki toprak kölesiymiş gibi
    ikamet zorunluluğu getiren,
  • Yurtiçinde okuyanı, ihtisas yapanı yıllarca zorunlu hizmete gönderip
    yurtdışında okuyanı, üç gün bile çalışanı kayıran,
  • Dünyada eşi benzeri görülmemiş ve bu nedenle Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden Dünya Tabipler Birliği’ne, İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nden Avrupa Hekimler Daimi Komitesi’ne dek dünyanın dört bir yanından tepkiyle karşılanan bir düzenlemeyle, diplomamızın bize verdiği yetkiyi kullanarak hekimlik mesleğimizi yerine getirmeyi “Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” a
    dı altında bir suça dönüştürüp 3 yıla kadar hapis ve 2 milyon TL (eski parayla
    2 trilyon lira!) ceza öngören,
  • İnsanların en mahrem sağlık bilgilerini paylaşmayan hekimleri cezalandıran, paylaşma ile ilgili masrafları hekimlere, sağlık kurumlarına yükleyen,
  • Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti önlemeyi sağlamayacak, kâğıt
    üzerine yazılı olmaktan öteye geçecek bir düzenleme içermeyen

SAĞLIK TORBA TASLAĞI OYBİRLİĞİYLE REDDEDİLDİ

Türkiye Büyük Hekim Meclisi, öğleden sonraki oturumunda Sağlık Torba Tasarısı’nın
bir kez daha Meclis’e gelmesi durumunda yapılacak eylem programını görüştü.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne çağrısıdır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde dördüncü kez ertelenmiş olan

SAĞLIK TORBA TASARISINI
GİDERAYAK SAKIN BİR DAHA GÜNDEME ALMAYIN!

Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin bütün tabip odalarına, bütün uzmanlık derneklerine, bütün hekimlere, bütün sağlık çalışanlarına çağrısıdır:

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Büyük Hekim Meclisi’nin reddettiği
Sağlık Torba Taslağı’nı bir kez daha Genel Kurul gündemine alacak olursa,
görüşmelerin yapılacağı günden başlayarak

SÜRESİZ EYLEME HAZIR OLALIM!

Kamuoyuna duyururuz. 22.12.13

TÜRKİYE BÜYÜK HEKİM MECLİSİ

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/tbhm-4234.html, 22.12.13

Rektör’den borç tepkisi: “Hastaların fişini mi çekelim!”

Dostlar,

Bir üniversite hastanesinin rektörünün basın toplantısı yaparak feryadını kamuoyuna duyurmaya çabaladığını görüyoruz.. (Trakya Üniv., Prof. Yener Yörük)

  • Üniversite hastanesi zarar ediyor!

Niçin ??

Sayın Rektör onu da apaçık ortaya koyuyor..

  • SGK’nın geri ödeme bedelleri gerçekçi değil, gerçek maliyetin altında!

Peki SGK ve Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bu gerçeği bilmez mi?

Bal gibi bilir!

Bu Üniversitede biz de 1988 – 2004 arasında 16 yıl çalıştık.

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen ABD-AB dayatması kökü dışarıda yıkıcı sağlık sistemi 2003 Haziran’ında AKP hükümetince başlatılmıştı. Sağlık Bakanı
Prof. Recep Akdağ
kıraldan çooook daha kıracı idi.. Hiçbir uyarımızı dinlemiyordu.. Sanırız 2004 Haziran’ında TTB (Türk Tabipleri Birliği) genel kurulunda idik.
Sayın Bakan da gelmişlerdi. Açılışta bulundular, kısa bir konuşmanın ardından salondan ayrılmaktaydılar ki, koridorda yetişerek ayak üstü, Genel Sağlık Sigortası rejiminin Türkiye’de işlemesinin olanaksılığını kendisine MATEMATİKSEL kesinlikle
2-3 dakika içinde anlatabileceğimizi söyledik dinlerlerse..

-“Zamanımız yok hocam..” demişlerdi.
Biz de;

Sayın Bakan, biz saçlarımızı bu konulara kafa yorarak ağarttık.
Birkaç dakikanız yok mu, ülke felakte sürüklenir..
dedik.

Bakan yumuşamıyordu.. Bunun üzerine, akademik titrimizi ve kurumumuzu da
yazan kartımızı uzattık (gerçekte bizi kısa süre önceki 27 Mayıs 2004 Kızılcahamam toplantısında çok iyi tanımışlardı; orada yüzlerine, çok yakından, 17 dakika boyunca
bu Sağlıkta Dönüşümün neden başarılı olamayacağını ve kökünün dışarıda oluşunu
çok net, edepli ama çok sert anlatmıştık..)
, uygun zamanınız olunca görüşelim.. diye rica etmiştik.. Fakat Bakan Recep Akdağ, sonraki 9 yılda bizimle doğrudan
hiç görüşmedi..  Akıl hocaları hep yabancılar oldu, bu ülkenin uzmanları değil..

2011 Şubat’ında Çalışma Bakanlığında bir toplantıya gelmişlerdi, orada bu Bakanlığın çağrılısı idik ve İş Sağlığı – Güvenliği -Meslek Hastalıkları.. sorunları konuşuluyordu.
Biz de konıuşma sıramız geldiğinde, bu alanda 30 yılı aşan çalışmanın birikimiyle 10 öneride bulunmuş ve yazılı olarak her 2 bakana da kürsüden inince sunmuştuk..
(Çalışma Bakanlığı, o on önerimizden 3-4’ünü yürürlüğe soktu..)

*****

Yıllar sonra, GSS (Genel Sağlık Sigortası) rejiminin batağa girdiğini apaçık herkes görüyor.. SGK “temel teminat” paketinin bile içini boşaltarak hemen hemen 9 ayrı yerde “katkı payı” diye sigortalısı yurttaştan ek para alıyor.. Özel hastaneleri 5 sınıfa ayırarak “paran kadar sağlık” ayıbını yerleştirdi.. Üstelik %200 ek para alabileceklerini de hükme bağladı.

Fakat Kamu Üniversite hastaneleri en karmaşık, komplikasyonlu hastalara bakıyorlar. Buna karşıb SGK paket fiyat ödemesi yapıyor.. Hastada komplikasyon çıkarsa bile
ek ödeme yapmıyor. Rektörün anlatımından da açıkça görüyoruz ki, Üniversite Döner Sermayesi SGK tarifesiyle dönmüyor.. Bilinen kamusal desteklere karşın dönmüyor..

Borçlu olmayan hiçbir tıp fakültesi hastanesi yok..
Marmara tıp battı ve Sağlık Bakanlığı’nın işlettiği bir hastaneye sığınmak zorunda bırakıldı..

Hacettepe tıp bile ciddi borçlar altında..

Bizim çalıştığımız Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde de durum benzer.. 2 bini aşkın yatağı ve 2 dev hastanesi ile (+ Kalp Hastanesi ve Göz Hastalıkları Hastaneleri) bizim döner sermayemiz de zararda.. Bu zarar, Başbakan’ın kerameti kendinden menkul yargısında olduğu gibi bizlerin  bu kurumları yönetme aczimizden kaynaklanmıyor. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM öncesi pek ala Döner sermayelerimiz işliyor ve bizsağlık çalışanları da günümüze göre daha doyurucu döner sermaye tazminatı alabiliyorduk..
4-5 yıl önce 3 bin TL/ay dolayında döner sermaye katkısı alan biz, günümüzde 2500 TL bile alamıyoruz.. Enflasyon ve refah payı bir yana, nominal oleak bile aynı rakamı alamıyoruz. Yıllık izinlerimizde geçmişte sorun yoktu, şimdi sıfır ödeme var.. 1 gün hasta olsanız o gün döner sermaye payınız kesiliyor.. Böyle bir vahşet ve gene de SGK genel sağlık sigortasını parasal olarak döndüremiyor..

Bu ülkenin mali gücü, böylesine pahalı ve ülke ekonomisini batırıcı bir sistemi
-ki deneyen pek çok ülke de ağır bedeller ödeyerek geri döndüler..- karşılayamaz!
Şimdi bu kaçınılmaz sonuca doğru koşar adımlarla ilerliyoruz.. SGK bütçesi 2014 için 196 milyar TL öngörülüyor.. Merkezi yönetim bütçesi ise 436 milyar TL.. Hmen hemen bütçenin yarısı gibi devasa bir boyut.. Ne denli açık vereceğini birlikte göreceğiz.. Bütçe açığının başlıca sorumlusu olarak..

Öyle ki, yaratılan canavar özelleştirmeci sağlık sektöründen geri dönüş de yapılamıyor..
Doğan fatura da ödenemiyor.. Tam bir kısır döngü ve sorun giderek ağırlaşıyor,
bırakın sürdürülemezliği (un-sustainability!), içinden çıkılmaz duruma geliyor..

Böyle giderse, birkaç yılda ülkenin amiral gemisi 5-6 büyük tıp fakültesi
döner sermayesi de batar ve bu güzelim kurumlar
– hem hizmet veremezler
– hem tıp eğitimi yapamazlar,
– hem de tıp bilimlerine katkı veren araştırmaları yürütemezler.

Meydan tümüyle özel sağlık sektörünün hastaneciliğine kalır..

Bu çoook ağır bir tablodur ve o aşamda yaşanabilecekleri kestirebildiğimiz için
çok ürküyoruz.. Bir kez daha uyarmış olalım..

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM ÇIKMAZ SOKAKTIR!
Yalnız sağlık sistemi değil, Ülke duvara dayanmıştır.
Bu sistemin sürdürülmesi başta finansal iflaslar nedeniyle olanaksızıdır.
Hovarda – batırıcı ve dışarıya borçlanıcı ağır sağlık harcamaların dayatan talancı sistem SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM’den derhal vazgeçilmelidir.

Kamu öncülüğünde ve ağırlıklı olarak, KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNİ öne alan bir toplumcu (sosyal) sağlık sistemine geri dönülmelidir. Yarın çok geç olabilir ve
çöken sağlık sistemi, bu geri dönüşümü bile üstlenemeyecek duruma düşebilir..
Trakya Üniversitesi rektörünün feryadı, yaklaşan çöküşün habercisidir..
Duyabilirseniz..

Bu bağlamda yazdığımız kapsamlı makaleye bakılmasını öneriyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
22 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

 

 Rektör’den borç tepkisi: “Hastaların fişini mi çekelim?!”

Trakya_Univ._Logo
Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yener Yörük, Edirne Tıp Fakültesi Hastanesi’nin 50 milyon dolayında
borcu olduğunu açıklayarak,

“Şöyle bir problemimiz var, biz ağır hastaları alıyoruz.
Yoğun bakımda hasta yattığı zaman bize zarar yazıyor.
Peki onun fişini çekip, öldürelim mi? Biz kamu hizmeti yapıyoruz. Borç kamunun borcu.” dedi.

Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yener Yörük, geçen yıl göreve başlamasının ardından ilk kez basın toplantısı düzenleyerek yürüttüğü çalışmaları anlattı.
Ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Rektör Prof.Dr. Yener Yörük,
üniversiteye bağlı Tıp Fakültesi Hastanesi’nin ne kadar borcu olduğu sorusuna
ilginç bir yanıt verdi.

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin 2010 yılında Devlet tarafından borçlarının silindiğini belirten Rektör Yörük, şu anda borcun 50 milyona ulaştığını kaydederek,

  • “Tüm Türkiye’de olduğu gibi bizim hastanemizin de borcu var. Bu tüm tıp fakültesi olan üniversitelerin bir sorunu. SGK fiyatlarından dolayı, acil gelen bir beyin ameliyatı yaptığımızda bize zarar yazıyor. Rakam aylara ve muhasebeye göre değişiyor ama
    ciddi bir borcumuz var. 50 milyon dolayında bir borç var ama bu rakam Aralık’ta 45 olur, Ocak ayında 55 milyon TL olabilir. Borcumuz var ama bunu karşılama oranımız kötü değil. Bu üniversitelerde yapısal bir genel sorun. Biz ağır hastaları alıyoruz, örneğin yoğun bakımda bir hasta yattığı zaman bize zarar yazıyor.Peki onun fişini çekip öldürelim mi?

    Biz kamu hizmeti yapıyoruz. Borç kamunun borcu.
    Trakya Üniversitesi’nin borcu değil.
    Yoğun bakımda her yatış zarar yazıyor.
    Her beyin ameliyatı zarar yazıyor.”

    diye konuştu.

BÖLGENİN TEK HASTANESİ

Borcun ayrıntılarına girmeden SGK ile fiyat farklarını anlatan Prof. Dr. Yener Yörük,

  • “Allah göstermesin bir kalp krizi geçirseniz, bunun tedavisinin olacağı tek yer burası. İstanbul’a kadar başka bir yer yok. Aort anevrizması patlarsa tedavi olacak
    tek yer burası. Hocalarımla gurur duyuyorum. Sağlık işi fedakarlık gerektiriyor. Ameliyat yaptığız zaman zarar yazıyorsunuz, bir ameliyat yaptığınızda
    400 lira veriyor SGK, biz bin liraya satın alıyoruz. Bugün yoğun bakımda yatan hastanın ilacını tek tek devlet ödüyordu. Devlet günlük 50 lira ödüyor.
    Biz bu hasta için 10 bin liralık ilaç harcıyoruz.
  • Kolay hasta alırsanız, muayene ettiğinizde kâr kalıyor, ama hastayı zorlaştığı an sevk ederseniz tıp fakültesine, zararı Tıp Fakültesi ödüyor.
  • Feda olsun önemli olan sağlık hizmeti sunmak, bu kamusal bir borçtur.”
    diye konuştu.

Hastaneye büyük yatırımlar da yaptıklarını kaydeden Rektör Yörük,
tüm  yatakların ve birçok cihazın da yenilendiğini sözlerine ekledi.
2010 yılında Trakya Üniversitesi’nin 16 milyon 501 bin lira olan borcu silinmişti.

Türkiye Büyük Hekim Meclisi Toplantısına Çağrı..

TTB_logosu
Türkiye Büyük Hekim Meclisi Toplantısına Çağrı..

Dostlar,
Sayın Meslektaşlarım;

TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) önemli çağrısı bütünüyle aşağıda..

Okunmasını ve hak ettiği duyarlığın gösterilmesini diliyoruz çok doğallıkla..

Sevgi ve saygı ile.
22.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================

Tıklayınız...

Kamuoyunda daha çok (yanlış şekilde) “Tam Gün Yasası” olarak bilinen
“Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, kısaca “Sağlık Torba Tasarısı – STT” hâlâ Meclis’te.

İlk olarak 26 Haziran 2013 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) gönderilen Tasarı’nın, Meclis tatile girmeden çıkarılacağı açıklanmış,
ancak gündeme alın(a)mamıştı.

Sonrasında, Meclis Ekim ayında açılır açılmaz yasalaştırılacağı söylenmiş,
Genel Kurul’a gelen 41 maddelik STT, 19 Kasım 2013’de Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu’na geri çekilmiş ve 56 madde olarak yeniden düzenlenmişti.

TBMM Genel Kurulu’nun 4 Aralık 2013 Çarşamba günkü oturumunda
STT’nin ilk 20 maddesi kabul edilmiş, 5 Aralık’ta devam edecek olan görüşmesi ise 9 Aralık Pazartesi gününe ertelenmişti.

Genel Kurul’da 9 Aralık Pazartesi günü STT’nin 20 maddesi daha kabul edildi ancak 10 Aralık’tan başlayarak Bütçe görüşmeleri başladığı için,
kalan maddeler ve tümü görüşülüp oylanamadı, yasalaşmadı.

2014 yılı Bütçesi Genel Kurul’da aralıksız 11 gün görüşülüp,
20 Aralık’ta oylanacak.

Daha sonra, daha önceki yıllarda olduğu gibi, Meclis’in 15 gün tatile girmesi,
bu nedenle STT görüşmelerinin gelecek yıla (2014’e) kalması bekleniyor.

Ancak, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu STT’yi çıkarmak için Meclis’in tatil vermeden 24 Aralık 2013 Salı günü toplanacağını, konuyu muhalefet partileriyle de görüştüklerini açıkladı (Muhalefet partilerinin bunu
kabul etmeyeceklerine inanıyoruz).

TTB olarak, STT’yi Meclis’e ilk gönderildiğinden başlayarak izledik ve
her aşamada Tabip Odalarımızı ve meslektaşlarımızı bilgilendirdik.

Özetle;

Son haliyle artık “Tam Gün”le hiçbir ilişkisi kalmayan,

Ve fakat Kamuda çalışan hekimlerin muayenehane, tıp merkezi veya polikliniklerde çalışmasını yasaklayan,

Öte yandan; Rektörlüklere üniversite öğretim üyelerinin, Bakanlar Kurulu’na da eğitim ve araştırma hastanelerindeki akademisyenler ve eğitim görevlilerinin
% 50’sini özel hastanelere kiralama – pazarlama hakkı tanıyan,

“Bıçak parasını ortadan kaldırıyoruz.” bahanesiyle yaptığı düzenlemede akademisyenlere ve eğitim görevlilerine
özel hastanelerde de olsa tanıdığı 2. işte çalışma hakkını
kamuda görevli öbür uzman ve pratisyen hekimlere tanımayarak onları töhmet altında bırakmayı sürdüren,

  • Sülükçüye, hacamatçıya sertifika zorunluluğu getirirken işçi sağlığı ile ilgili alanda işyeri hekimliğinde sertifika zorunluluğunu delen,

Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na bağlı aile hekimlerine,
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’nda nöbet zorunluluğu getiren,

Daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından çok açık bçimde iptal edildiği halde; hekimler, sağlık çalışanları sanki toprak kölesiymiş gibi ikamet zorunluğu getiren,

Yurtiçinde okuyanı, ihtisas yapanı yıllarca zorunlu hizmete gönderip yurtdışında okuyanı, üç gün bile çalışanı kayıran,

Dünyada eşi benzeri görülmemiş ve bu nedenle
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden
Dünya Tabipler Birliği’ne,
İnsan Hakları İçin Hekimler Örgütü’nden
Avrupa Hekimler Sürekli Komitesi’ne

dek dünyanın dört bir yanından tepkiyle karşılanan bir düzenlemeyle, diplomamızın bize verdiği yetkiyi kullanarak hekimlik mesleğimizi
yerine getirmeyi

“Ruhsatsız sağlık hizmeti sunma” 
adı altında bir suça dönüştürüp

3 yıla dek hapis ve 2 milyon TL (eski parayla 2 trilyon lira!) ceza öngören STT, her şeyi apaçık gözler önüne seriyor;

Sorun “Tam Gün” sorunu değil,

Sorun  Hekim Emeği Sömürüsü Sorunu !

Baştan beri söylediğimiz gibi;

Tam Gün Kölelik Düzeni!

Akademisyeninden uzman hekimine, asistanından aile hekimine dek hepimiz için zararlı olan bu STT’yi, bütün örgütsel gücümüzü kullanıp,
bütün meslektaşlarımızı eyleme çağırarak Meclis’in çöp kutusuna atmak hepimiz için tarihsel bir görev.

Bu amaçla,

22 Aralık 2013 Pazar günü,
Türkiye Büyük Hekim Meclisi’ni (TBHM) topluyoruz.

Önce, TBMM’de dördüncü kez ertelenen “Sağlık Torbası”nı TBHM’de
tek celsede oylayacağız,

Sonra da STT yine Meclis’e gelecek olursa, yapacağımız eylemi
hep birlikte kararlaştıracağız.

Ardından da fener alayı oluşturup Sıhhiye’ye yürüyor, oylama sonucunu ve eylem kararımızı Sağlık Bakanlığı’nın demir parmaklıklarına asıyoruz.

Başta Tabip Odalarımızın ve uzmanlık derneklerimizin Başkan ve yöneticileri, Büyük Kongre Delegelerimiz, kol/komisyon/çalışma grubu üyelerimiz,
Tabip Odası eylemcilerimiz olmak üzere bütün meslektaşlarımızın
çağrılı olduğu Türkiye Büyük Hekim Meclisi’ne katılım,
takdir edeceğiniz gibi, son derece önemlidir.

Mesleğimiz adına utanç verici olan Sağlık Torbası’nın hâlâ Meclis’te olduğu günlerde toplanacak olan Türkiye Büyük Hekim Meclisi’ne
olanak olduğunca çok sayıda meslektaşımızla birlikte katılımınızı bekler, çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Saygılarımızla,

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

*****

Türkiye Büyük Hekim Meclisi

Tarih: 22 Aralık 2013 Pazar

Yer: TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Necatibey Caddesi No:57 Kızılay-ANKARA

Program:

10:00 Kayıt

10:30 Açılış: Prof. Dr. Özdemir Aktan
(TTB Merkez Konseyi Başkanı)

10:45 Sunum: Mesele Tam Gün Meselesi Değil,
Mesele Hekim Emeği Sömürüsü Meselesi!

12:00 Siyasi Parti ve Sağlık Meslek Örgütü, Sendika Başkanlarının Konuşmaları

13:00 Sağlık Torba Tasarısı’nın Görüşülüp Oylanması

14:00 Ara

15:00 Sağlık Torba Tasarısı’nın Bir Kez Daha Meclis’e Gelmesi Durumunda Yapılacak Eylem Programının Oluşturulması

16:30 Sağlık Bakanlığı’na fener alaylı yürüyüş

17:00 TBHM oylama sonucu ve eylem kararının Sağlık Bakanlığı önünde açıklanarak demir parmaklıklarına asılması