Etiket arşivi: İnsan haklarına saygılı

20 Ekim 2018’e Güncel Notlar..

20 Ekim 2018’e Güncel Notlar..

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi    profsaltik@gmail.com

Andımızın okunmasını engelleyen yönetmelik Danıştay’da iptal edilince AKP çıldırdı.
Hani siz “yerli ve milli” idiniz?!
Bu andın neresi batıyor size? “Türk” olmak mı? “Doğru” olmak mı… Neresi, neresi batıyor?!
Çünkü siz laik ve uygar “Millet – Ulus” değil; biat eden köle “Ümmet – tebaa” peşindesiniz.

MEB ise kararın kesinleşmediğini söylüyor!? Bu Bakanlığın hukuk danışmanları süs müdür?
İdare hukukunun en temel ilkelerindendir; bu idari yargı (Danıştay 8. Daire) kararı ile söz konusu Yönetmelik değişikliği tüm sonuçlarıyla hukuk dünyasından kalkmıştır.

  • İdare “derhal” 30 günü bekle(t)meden kararın gereği olarak okullarda
    Andımızın okunmasını başlatmak zo-run-da-dır.

Milli Eğitim Bakanlığı Danıştay 8. Daire kararına karşı yine Danıştay’da İdari Dava Daireleri Kurulu’na itiraz edebilir ancak itiraz kesinleşene dek 8. Daire kararı yürürlüktedir ve herkesi bağlar (Anayasa md. 138/son: “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”)
*****

AKP 
hala, 2023’te ilk 10 ekonomi içine gireceğimiz safsatası ile halkı / kendini kandırıyor..

19.10.2018 günü İzmir’de konuşmasında Erdoğan, ilk 10 ekonomi içine girme hedefinden zerrece caymadıklarını söyleyebildi! Bereket bu kez “2023’te” demedi.. Ne zaman, belirsiz! Eğer 2023’te bu hedefe erişilecekse (!), son verilerle (https://www.investopedia.com/insights/worlds-top-economies/) 1,65 Tr $ ulusal geliri olan Kanada’nın önümüzdeki 4-5 yılda aşılması gerek.

İlk 20 ülke (G-20) önümüzdeki 5 yılda olağan tempoyla büyümeyi sürdürürse (“ceteris paribus“), Kanada 2,43 Tr $’a erişecek. Türkiye 2018 sonunda 700 milyar $ GSMH sağlarsa ne ala! (2017 sonu 856 Bn $ idi) Türkiye’nin ulusal gelirinin 5 yıl içinde 2,43 Tr $’ı aşması için ardarda 5 yıl %30 büyümesi gerekiyor! Bunun dünya iktisat tarihinde benzeri, örneği ve olanağı var mı? 5 yıl kadar önce sitemizde yine bu hedef üzerine yayınladığımız makalemizde 10 yıl boyunca kesintisiz %19-20 büyüme gereğini hesaplamıştık.. Şimdi ise 5 yıl ve %30! Serap gibi değil mi?!

Bundan böyle, “balık kavağa çıkarsa” yerine “Türkiye 2023’te ilk 10’a girerse” demeli.

Korkarız, yıl sonunda G-20’den düşeceğiz!
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyoruz, olduk..

  • Yazıklar olsun AKP yönetimine = her şeyi talanına, yalanına ve seçmenleri dahil
    tüm suç ortaklarına!
    ****

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, ihalesiz et alındığı iddiasını soran Fox TV muhabirini azarladı. Bu önemli iddiayı soran gazetecinin ‘ıvır zıvır işler yaptığını‘ iddia eden Pakdemirli, “Gazetecilik değil, maskaralık yapıyorsunuz.” diyerek muhabiri hedef gösterdi. Pakdemirli, verdiği yanıtla etlerin ihalesiz getirildiğini kabul etmiş oldu. Fox TV, aynı iddiayı geçen günlerde yine Pakdemirli’ye sormak istemiş, Bakanın basın müşaviri soruya yanıt verilmesini engellemişti (Birgün internet, 20.10.18).

Erdoğan basını dışlayınca, Sekreteri de (Bakanı da) aynı yolda.

İki adım sonra ne olacak dersiniz??

  • Basın tümden susturulur mu?!
  • AKP, kendi yarattığı ekonomik çöküntüden bunaldıkça “örtük” faşizmden açık faşizme mi geçiyor?

*****
Suudi yazar Cemal Kaşıkçı S. Arabistan İstanbul Başkonsolosluğunda vahşice öldürüldü (02.10.2018).

Uluslararası hukuka göre olağan koşullarda orası S. Arabistan toprağı sayılır.

Ancak bu diplomatik dokunulmazlık statüsü suç işlenmesine izin vermez.
Orada, geçelim “ağır cezalık tasarlanmış (taammüden) cinayeti”,
insanlığa karşı suç işlenmiştir.

  • Ağır cezayı gerektiren suçüstü durumlarında devlet başkanlarının bile dokunulmazlığı kalkar ve kolluk önleyici – ölçülü müdahalede bulunur; bu evrensel bir hukuk kuralıdır.

İşlenen cinayet aynı zamanda Türkiye’nin egemenliğindeki topraklarda, egemen ülkesindedir.

Türkiye gevelemeyi bırakmalı ve bu çağ dışı krallık rejimine Nota vererek kınamalı,
protesto etmeli ve ilgililerin ülkemizde yargılanmasına başlamalıdır.

Gerekirse kaçan Başkonsolosun yargılanmak üzere iadesi ya da kendi ülkesinde saydamlıkla, uluslararası gözlemcilerin katılımıyla yargılanması istenmelidir.

Türkiye ve uluslararası toplum top gezdirmeyi bırakmalı,

  • BM Güvenlik Konseyi bu çağ dışı katil devlete etkili yaptırım uygulamalı, ambargo koymalı, sorunu Uluslararası Ceza Mahkemesine taşımalıdır.

Ama sefil kapitalizm çıkarlarına tutsak :

  1. Trump, birkaç yüz milyar dolarlık yağlı müşterisinden (purchaser!) söz ederek durumu
    idare etmeye, E. Macron bu ülkeye ziyaretini erteleyerek (sahi gündemde miydi?) geçiştirmeye bakıyor.
    Almanya, İngiltere’den… tık yok..

Aman petrol, yaman petrol! Ve de yağlı silah alıcısı Ortadoğu tetikçisi kanlı S. Arabistan..

  • Türkiye, topraklarında insan öldürülen, can güvenliğinin bulunmadığı bir ülke olamaz!

AKP sözcüsü Ömer Çelik, Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi için ”Cemal Kaşıkçı olayının ortaya çıkarılması namus borcumuzdur.” buyurdu (basın, 20.10.18). Beylik söz, çok işittik geçmişte.

Anayasa’nın 2. maddesinde ülkemizin “insan haklarına saygılı” olduğu yazılı.

Haydi AKP, görelim! Gündem değişimi çok iyi geldi sanırız.
Sizin yarattığınız diz çökerten ekonomik yangını gündemden düşürmek ilaç gibi değil mi?
Ne var ki, yaşamın somut gerçekliğini on milyonlarca yoksul – dargelirli 7/24 yaşamakta.. Gündem oyunları neye ve nereye dek merhem ola ki!

Sevgi, saygı ve kaygı ile. 20 Ekim 2018, Ankara

1 Mayıs’ı hapiste kutlamak

1 Mayıs’ı hapiste kutlamak

Emre Kongar
Cumhuriyet, 1 Mayıs 2017

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

2. Silivri Trajedisi’ni yaşadığımız şu günlerde kutlayacağımız
1 Mayıs sırasında, pek çok yazar, çizer, gazeteci, medya yöneticisi hapiste.

Bunların bir bölümü, 1. Silivri Trajedisi’ni yaratmakta büyük sorumluluk taşıyanlar.
Bir bölümü ise bu trajediye ya açıktan ya da suskun kalarak destek verenler. Elbette o trajediye karşı çıkan ve “Adalet” diye, “Demokrasi” diye, “Hukuk” diye direnenler de var aralarında.
***
Ben 1. Silivri Trajedisi zamanında yapılan haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler karşısında, “Yapmayın etmeyin, Hukuk ve Adalet bir gün size de gerekir.” diye çok söyledim ama kimseye dinletemedim.
Ne zaman ki iktidar ortakları, Gülen Cemaati ile AKP, birbirlerine düştüler ve kavgaya giriştiler, işte o zaman 1. Silivri Trajedisi’nin hesabı da sorulmaya başlandı:
Ama bu hesaplaşma da Hukuk Devleti ve Adalet ilkeleri çerçevesinde olmayınca
“2. Silivri Trajedisi”
ortaya çıktı.
***
Ben, iktidar mücadelesi yapan gruplardan bağımsız olarak, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti’nden yanayım:
Onun için de sürekli bir biçimde, her zaman, HERKES İÇİN Demokrasi’yi, İnsan Hakları’nı, Hukuk Devleti’ni ve Adalet’i savunuyorum.
Halkın, milletin, seçmenin, adına ne derseniz deyin, iktidarı belirleyen ve farklı parçalardan oluşan büyük kitlenin, Adalet’i ve Barış’ı, ancak İnsan Hakları’na dayalı bir Hukuk Devleti içinde bulabileceğine inandığımdan,
HERKESE “Demokrasi için Dİ – REN” diyorum.
Bu nedenle de DİSK, KESK, TTB ve TMMOB ortak eylemi olan bu yılki 1 Mayıs kutlamaları için yayımlanan bildiriyi destekliyorum.
Bu bildiride yer alan ilkelerin demokrasiyi güçlendireceğine ve böylece, hapisteki yazar, çizer, gazeteci, medya yöneticisi olan bütün insanların uğradıkları haksızlık ve hukuksuzlukların önlenmesine de yardımcı olacağına inanıyorum…
Ve diliyorum ki onlar da, ister içeride isterse dışarıda olsunlar, her zaman, HERKES İÇİN bu ilkeleri desteklesinler.
***
“Devletin tüm olanaklarının kullanılmasına, teksesli medyaya, hayır diyenlerin engellenmesine rağmen yurttaşların en az yarısı (Halkoylamasında) Hayır dedi.” Böyle bir anayasa değişikliği ile ülke huzur, barış ve istikrar bulamayacaktır.”
“Türkiye’nin acil ve yaşamsal ihtiyacı eşitlikçi, özgürlükçü, laik ve sosyal bir Anayasadır.”

  • “Halkın en az yarısının Hayır dediği bir rejim değişikliğini, cebren ve hile ile
    meşrulaştırma girişimlerine karşı 2017 1 Mayıs’ı çok daha anlamlı ve önemli hale gelmiştir.”
    “2017 1 Mayıs’ı, milyonların ‘hayır’lı buluşmaları olarak örgütlenecektir.”
    “Yüz binin üzerinde kamu emekçisini ve işçiyi, haklarında hiçbir yargı kararı
    bulunmadan işinden eden Kanun Hükmünde Kararnamelere, OHAL fermanlarına ‘Hayır’ demek için 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız.”
    “Halkın seçtiği vekillerinin yaptığı Seçim Yasası’nı yok saymayı marifet bilen YSK örneğinde olduğu gibi, adaletin çivisinin çıktığı, Meclis’in tamamen yok sayıldığı
    tek adam rejimine
    1 Mayıs meydanlarında tüm gücümüzle ‘Hayır’ diyeceğiz.”
    ***
    1 Mayıs 2017’de, başta Cumhuriyet gazetesi mensupları olmak üzere, hapistekileri asla unutmuyorum… Haksızlığa ve hukuksuzluğa uğrayan herkesin sorununun ancak Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti ilkelerinin ödünsüz uygulanmasıyla çözülebileceğine inanıyorum…
    Bu duygularla, içerideki ve dışarıdaki herkesin 1 Mayıs Bayramı’nı
    “Demokrasi için DİREN” diyerek kutluyorum.
    =======================================
    Dostlar,

Sn. Kongar’ın bu yazısı da öbürleri gibi çok değerli. Öncelikle “1 ve 2. Silivri Trajedisi”
biçiminde kavramsallaştırması kayda değer ve tutabilir.
DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin 1 Mayıs basın açıklamasını temel almakta ve desteklemekte. Bu açıklamaya biz de web sitemizde yer verdik Sn. Kongar’ın makalesinden önce. 2 noktada çekincelerimiz oldu, onları açıkladık ilgili yazımızda.. (HAYIR’ını al da gel: Emek, barış, demokrasi için yaşasın 1 Mayıs!)

Biz de,  içerideki ve dışarıdaki herkesin 1 Mayıs Bayramı’nı kutluyor ve
“Demokrasi için DİRENİN” çağrısı yapıyoruz.

Anayasanın 2. maddesini tam olarak, kendi bütünlüğü içinde sistematik olarak anımsamanın
çok gerekli olduğunu düşünüyoruz :

  1. Cumhuriyetin nitelikleri
    Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti,
    – toplumun huzuru,
    – milli dayanışma ve
    – adalet anlayışı içinde,

    1. insan haklarına saygılı,
    2. Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
    3. Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
    4. demokratik,
    5. laik ve
    6. sosyal bir
    7. hukuk Devletidir.
    ****
    Görüldüğü gibi, 2. maddede sayılan Cumhuriyetimizin nitelikleri 3 gerekçeye dayalı :
    – toplumun huzuru,
    – milli dayanışma ve
    – adalet anlayışı..
    Ardından Cumhuriyetimizin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek 7 özelliği sıralanıyor. İlk özellik “insan haklarına saygılı” olmadır ve övünç kaynağıdır. Bu Anayasa (1982 Anayasası) “Başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan” betimlemesi ile Anayasanın metnine dahil olan “Başlangıç” bölümüne gönderme yapmakta ve bu bölümü pekiştirmekte
    hem de 2. madde içeriğini gerekçelendirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti anayasasının değiştirilemez ve değiştirilmesi önerilemez temel nitelikleri sayılırken genellikle bir klişe olarak 4 temel (Demokratik, Laik, Sosyal, Hukuk devleti) özellik sayılmaktadır. Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemez ve değiştirilmesi önerilemez, birbirini tamamlayan 7 temel özelliği 2. maddede sıralanmaktadır.AKP – MHP kutsal (!) ittifakı, 16 Nisan 2017 deli saçması halkoylaması ile bu maddenin arkasından dolanarak Cumhuriyetimizin temel niteliklerini yozlaştırarak değiştirmişlerdir.

    Güçler ayrılığının olmadığı bir anayasa metni demokratik olamaz hatta ANAYASA sayılamaz!
    (Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi md. 16)

    Gerçekte Anayasa Mahkemesi de devre dışı bırakılarak göstermelik kılınmıştır.
    18 maddelik değişiklik ne yazık ki hile ile, cebren “evet” olarak onanmış sayılmıştır.
    Gerçekte, YSK ne derse desin, kazanan “HAYIR” olmuştur.
    Diliyor ve umuyoruz ki AİHM, insanlığı utandıran bu hile ve sahteciliği
    devasa bir insanlık hakkı ihlali sayarak gayrımeşruluğu belgelesin..

    Bu nedenlerle bu gün, 1 Mayıs 2017 günü işçinin – emekçinin bayramını kutlamak ve DEMOKRASİ İÇİN DİRENMEK, TEK ADAM DAYATMASINA “HAYIR” demek için alanlarda olmalıyız.. AKP iktidarının güvenlik önlemleri abartılı ve bir korkuyu – kaygıyı
    (Gezi benzeri bir kıvılcım!) dışavuruyor. Ne yazık ki Taksim gene emekçilere kapalı.. Yazık..

Sevgi ve saygı ile. 30 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 65. Yılında Görünüm..


Dostlar
,

Geçtiğimiz yıl, Dünya İnsan Hakları Günü‘nün ya da
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ‘nin 64. yılı nedeniyle kapsamlı bir yazı yazmıştık.. Bu yazıyı anımsayalım istiyoruz..

Gözden geçirerek yeniden paylaşmak istiyoruz..

Aşağıda..

Acıyla vurgulayalım ki, günümüzde kişi hak ve özgürlükleri İngiltere’de Krala karşı 1679’da yürürlüğe konan HABEAS CORPUS rejiminin bile gerisindedir!

Orada, “Habeas Corpus” ta, özce denilmektedir ki;

  •  Korkma, Kralın adamları seni haksız tutarsa, suçsuzsan bağımsız yargıçlar seni ilk fırsatta salıverecektir..

Oysa günümüzde Ergenekon – Balyoz – Casusuluk vb. düzmece davalarda,
sahte ve hatta düzmece oldukları kezlerce kanıtlanan sözde kanıtlarla (delilerle)
masum insanlar yıllardır zindanlarda tutsaktır ve birçoğu da yaşam boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. Zindanlarda ölümler / öldürmeler başlamıştır!..

Ayrıca TSK; kurumsal olarak büyük ölçüde güç yitiğine uğratılmıştır!
Bu durum kabul edilemez, çünkü ulusal savunmayı zayıflatarak ülke – ulus çıkarlarına giderimi olanaksız zararlara yol verebilecektir.

Medya tutsak alınmıştır.. Halk gerçekleri öğrenememektedir.
4. güç devre dışıdır, ülkemizde apaçık AKP dinci faşizmi yürürlüktedir!
“Güçler ayrılığı” felç edilmiştir.. Her şey tek adamın 2 dudağı arasındadır.

Bu görünümüyle Türkiye’nin AKP rejimi Platon’on, Aristo’nun, Montesquieu’nun öngörülerinin bile gerisine savrulmuştur ancak 2 yüzlü Batı ve maşası
sözde insan hakları kuruluşları, yakıcı sorunun özünü görmezden gelerek,
insan haklarını “ayrılıkçı” biçimde kullanmayı utanmazca sürdürmektedirler.

Ülkemizde inanç ve etnisite temelli kışkırtıcı ayrımcılıkla kanlı bir iç savaşı ve bölünmeyi hedeflemektedirler.. Yabanıl (vahşi) kapitalist sözde serbest piyasa ile ekonomik Sevr’i uygulamak ve ülkeyi borçlandırarak yoksullaştırmak, özelleştirme ile talan etmek yetmemiştir. Siyasal – coğrafi bağlamda da Sevr; Lozan yırtılarak yürürlüğe konmalıdır; Başbakan RTE, bu süreçte, BOP eşbaşkanı olarak sonuçlarını
bilerek – bilmeyerek Batı’dan bir “görev” almıştır.

Bir ülke halkının kaynaşarak uluslaşması ve yurt tutup uğrunda ölerek vatanlaştırdığı topraklarında dünya uluslar ailesinin eşit haklara sahip onurlu bir üyesi olarak
yaşama hakkını görmezden gelerek o halkı türlü iğrenç oyunlarla iç savaşa sürüklemek insan haklarının neresinde yazılıdır?

İnsan hakları şampiyonu Batı emperyalizminin bu onmaz hastalığı nasıl ve ne zaman düzel(til)ecektir??

İçeriye dönersek; önleyici gözaltı diye hiçbir çağcıl hukuk düzeninde yeri olmayan bir biçimde, Başbakan R.T. Erdoğan’ın gittiği yerlerde TGB (Türkiye Gençlik Birliği) üyesi gençler peşin olarak, potansiyel suçlu ilan edilmekte ve gözaltına alınmaktadırlar..

Başbakan R.T. Erdoğan o kentten ayrılana dek, bu TGB’li gençler,
geceyi polis karakollarının nezarethanelerinde geçirmektedir.

Bu uygulama hangi pozitif hukuk normuna dayalıdır??

Cumhuriyet Savcıları kolluğun (kentlerde polisin / kırsalda jandarmanın) bu istemine hangi yasa maddesine dayanarak izin vermektedir?

Bu hususun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca açıklığa kavuşturulmasını diliyoruz.
Ayrıca HSYK’yı da göreve çağırıyoruz..

  • Bu savcılar yasaları çiğneyerek suç işlemektedir.

Türk Hukuk Kurumu ve Türkiye Barolar Birliği sorunu üzerine gitmelidir.

Türkiye, yüz kızartıcı bu hukuk dışı uygulamadan kurtarılmalıdır.
İnsan haklarının en başında “kişi dokunulmazlığı” gelmektedir.
Hiç kimse keyfi biçimde özgürlüğünden alıkonulamaz.

Anayasa madde 19 : Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Fakat 19882 Anayasası’nın kişi hak ve özgürlüklerini oldukça sınırlayıcı dokusu kapsamında temel hak ve özgürlükler ülkemizde pervasızca çiğnenmektedir.
Bu hukuk tanımaz ürkünç durum, AKP iktidarında katlanılmaz düzeye tırmandırılmıştır.

Habeas Corpus’tan bu yana aradan 344 yıl geçmiştir ve ülkemizde
AKP, hukuku bir toplumsal terör aracı olarak kullanmaktadır.

Geçtiğimiz hafta emekli olan bir Yargıtay Daire Başkanı yüksek yargıcın bu yöndeki sözleri kulaklarda yer etmiştir.. Bu sayın yargıca göre hukuk Türkiye’de adaletin aracı değil, terörün silahına dönüştürülmüştür.

65 yıl sonra Dünya İnsan Hakları Günü‘nde Türkiye’nin dökülen görünümü
(hal-i pür melali) özetle böyledir..

Sevgi ve saygı ile.
10.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 64. Yılında Görünüm..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
profsaltik@gmail.com,   www.facebook.com/profsaltik,  www.ahmetsaltik.net  

     2. Büyük Paylaşım Savaşı’nın ardından ciddi yıkım yaşayan insanlık, bir daha bu çapta savaş olmasın özlemiyle Birleşmiş Milletler (BM) örgütünü kurar (1945) ve 3 yıl sonra 10 Aralık 1948’de uluslararası bir Bildirgeyi benimser: İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB)..

Türkiyemiz de, BM’nin kurucu üyelerinden biri olarak, söz konusu İHEB’ne imza koyar. Bu Bildirge, insan hakları tarihinde son derece önemli bir dönemeçtir. MÖ 1760’a uzanan Hammurabi Yasalarından, 1215’e tarihlenen Magna Carta’ya, 1679’da yayınlanan Habeas Corpus’a, 1776 ABD ve 1789 Fransız Devrimi Yurttaş Hakları Bildirileri’ne, Osmanlı’da 1839 “güdükTanzimat Fermanı’na, giderek 1. ve 2. Meşrutiyet’e (1876 ve 1908) dek, oradan da 1923’te Atatürk’ün Cumhuriyetimizi kurmasına, 1944’te Filadelfiya Bildirgesi’ne, 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS, Türkiye’nin onayı 1954) dek uzanan en azından 4 bin yıllık çook uzun bir tarihsel süreç. Paris’te Louvre Müzesi’nde sergilendiği üzere, İnsan Haklarının temel metni olan Anayasalara erişmek hiç ama hiç kolay olmamıştır. Egemenler insan haklarını tanımamak üzere çok direnmişlerdir. Sonuçta temel özgürlükler metni anayasalar adeta “insan derisi ile kaplı” dırlar! Ne mutlu ki; İHEB, ilk maddesinde “Tüm insanlar özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğar.” diye gürler.
Bunun anlamı, binlerce yıllık “köleliğin son bulması” dır.

Büyük ATATÜRK, -çağında henüz telaffuz edilmemekle birlikte- gerçek bir insan hakları eylemcisi olarak, Sevr ile yok edilmek istenen Türk Ulusunun yaşam hakkını sağlayarak tarihte benzersiz bir destan yazmıştır.

İronik olarak da, “şanlı” (!) Batı uygarlığının çok ağır bir insanlık suçu (soykırım, jenosit) işlemesine engel olmuştur! Daha sonra Anadolu halkına Cumhuriyet’i armağan ederek çağdışı saltanat ve halifeliğe son vermiş ve egemenliğin kaynağını “sözde” gökyüzünden yeryüzüne indirerek, ulusu egemen kılarak Türkiye’de insan haklarına dayalı çağcıl bir devlet kurmuştur. Aşağıdaki sözleri, 1944’te benimsenen
Filadelfiya Bildirgesi’nde öz olarak yer almıştır:

     “ Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının önüne geçmelidir. Dünya yurttaşları çekememezlik, aç gözlük
ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”

Anılan Bildirge’nin öz içeriği ise; “Dünyanın hangi köşesinde yoksulluk ve sefalet varsa; bu, Dünyanın gönenç içindeki köşeleri için büyük tehdittir.“ yönündedir. Doğumunun 100. yılına (1981) armağan için UNESCO’da 156 ülkenin oybirliğiyle onanan karar ise, ATATÜRK hakkında şu değerlendirmeye yer vermektedir;
altı çizili sıfata lütfen dikkat :

  • Uluslararası anlayış ve barış için çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü
    bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder,
    İNSAN HAKLARINA SAYGILI,
    dünya barışının öncüsü, insanlar arasında
    hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı;
    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.”

İnsan hakları, tarihsel zamanda 3. Kuşağa erişmiştir :

– Temel hak ve özgürlükler ilk kuşaktır.

– 2. Kuşak Haklar sosyal ve ekonomik hak ve özgürlükleri içerir.

– Günümüzde ise sağlıklı-güvenli bir çevrede yaşama, tarihsel kalıtın korunmasını isteme … vb. haklar 3. Kuşak İnsan Hakları kümesindedir.

Günümüzde İHEB ne yazık ki, tüm dünyada yaşama geçirilememiştir.
Dahası, giderek özü boşaltılmakta ve kendisini “Küreselleşme” diye zihinlere
-retorik- tuzak kurarak sunan yeni emperyalizm, insan haklarının en büyük engeli
hatta düşmanı durumuna gelmiştir.

ABD eski Dışişleri Bakanı, Küresel Elit devletinin örtük Başbakanı Dr. Henry Kissinger açıkça,

  • Küreselleşme; Amerikan hegemonyasının öteki adıdır.” diyebilmiştir!

Dünya ağır bir sömürü, işsizlik, yoksullaştırma, sağlıksızlaşma, sosyal güvencesizlik, eğitimsizlik, adaletsizlik, soğuk ve sıcak çatışma, “post-modern 3. kuşak savaş” ortamına sürüklenmiştir. Oysa Atatürkçülük = Kemalizm; “Yurtta barış dünyada barış!”ı öğütlemektedir. İkiyüzlü Batı, insan haklarını bölücülük yaparak sömürmektedir!

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; şu önermelerine ne demeli, ne denebilir ki??
Ders, hedef alınmalı elbette..

– “Resmi makam ve üniformaya sığınarak mücadele devri bitmiştir.
Artık açıkça ortaya çıkmak ve milletin hakları adına gür sesle bağırmak gerekir.
– Her birey istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü bir siyasal düşünceye sahip olmak, seçtiği bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak
hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına egemen olunamaz.
– Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.”

Gönül isterdi ki, 10 Aralık 1948’den günümüze dek geçen 64 yılda İHEB “eskisin” ve
3. Binyıl türevini yapalım.. Bunun için ise “aklın ve bilimin egemen kılınması” gerek. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi :

Yaşamda en gerçek yol gösterici akıl ve bilimdir.”

Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü olan bu ilke, yalnız Türkiye’yi değil,
tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir.

Dolayısıyla başta ülkemizde, “her-ke-si” –özellikle iktidarı– , kapitalizmi akla-bilime, adalete davet ederiz.

Tarih, insanların er-geç haklarını aldığının tanığıdır; insana yakışan, bu akışa karşı koymak değil, savunmaktır.

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 64. Yılında İstemlerimiz       : 

  1. İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB), tüm kavram, kural ve kurumlarıyla yaşama geçirilmelidir. “Her-ke-sin, ülkesinin kamu hizmetlerinden
    eşit olarak yararlanma hakkı vardır.” (md.21).
    KüreselleşTİRmeciler, insanlığın binlerce yılda oluşturduğu uluslararası
    hukuk metinlerini; başta İHEB, BM ve Dünya Sağlık Örgütü Anayasaları,
    ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü)  özleşmeleri, Avrupa Sosyal Konvansiyonu..
    vb. kazanımları pervasızca çiğniyorlar. Kendi eylemsel (de facto) hukuklarını (sözde!?) dayatıyorlar..
    Bunun ilk ve vazgeçilmez koşulu Yeni Emperyalizmin = KüreselleşTİRmenin yeryüzünden yok edilmesidir.
  2. Büyük ATATÜRK bu tarihsel olguyu görmüş ve “bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusça savaşımı
    meslek edinmemiz
    ” gerektiğini vurgulamıştır. Bu amaçla, M. Kemal Paşa’nın mazlum anti-emperyalist Türkiye’si, dünyaya öncülük ederek KüreselleşTİRmecilere (ABD-AB’nin yeni emperyalistlerine)
    yem olmamalı 
    ve benzer durumdaki ülkelere çağrıda bulunarak;
    DİRENİŞİN KÜRESELLEŞTİRİLMESİni örgütlemelidir.
  3. Post-modern ekonomik çökertme savaşı 1. öncelikli tehdit olarak tanımlanmalı ve tüm ulusal refleksler bu bağlamda canlandırılmalıdır. ÖZELLEŞTİRME, emperyalizmin yıkıcı, ideolojik bir talan aracı olup,
    kesinkes son verilmeli, kritik satışlar geri alınmalıdır. İç ve dış borçta konsolidasyona gidilerek vadeler uzatılmalı,  1 kezlik Servet-varlık vergisi konulmalıdır. Gelir dağılımı iyileştirilmeli, işsizlik çözülmelidir.
  4. Anayasamızın 2. maddesinde yer alan ve Cumhuriyetimizin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek 6 temel niteliği,
    – toplumun huzuru /
    – ulusal dayanışma ve
    – adalet
    içinde ödünsüz uygulanmalıdır :

1. İnsan haklarına saygılı,
2. Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
3.
Demokratik,
4. Laik
5. S o s y a l bir
6. Hukuk Devleti..

  1. Avrupa Birliği, Gümrük Birliği, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi emperyalist kurumlarla yapılan tüm teslimiyetçi 2’li ya da çok yanlı anlaşmalar halka açıklanmalı ve köktenci biçimde gözden geçirilmelidir.
    Dış politika ve dış ticarette yeni seçenekler yaratılmalı, Türkiye yüzünü Batı dışındaki ülkelere de çevirmelidir. AVRASYA, BRICS ülkeleri gibi yeni stratejik seçenekler üzerinde gecikmeden ve büyük ciddiyetle durulmalıdır.
  2. Yaşayageldiğimiz yıkım süreci göstermiştir ki, devletimiz, milletimiz, vatanımız ve çağdaşlaşma kazanımlarımız, ancak Atatürk Devrimi temelinde yaşatılabilir. Atatürk Devrimi, Türkiye için herhangi bir seçenek değil, tek seçenektir.
    Atatürk önderliğindeki kurucu irade, Türk Devrimi’nin deneyimlerine göre Cumhuriyet’imizin temel niteliklerini 1937’de Anayasa’nın en başına koymuştur. İnsan haklarının ülkemizde ve dünyada yaşama geçirilmesinde 6 Ok’u; denenmiş, başarmış evrensel bir model olarak görüyor ve kararlılıkla savunuyoruz.
  • “Türkiye Devleti;Cumhuriyetçi,
    – Milliyetçi,
    – Halkçı,
    – Devletçi,
    – Laik ve
    – Devrimcidir.”

     

  1. Batı’dan devşirme emperyalist ezberleri bırakarak, ulusal devrim sürecimizde ürettiğimiz ve dünyaya model bu temel stratejik formülü, yeniden Anayasamıza koymak koşuldur. Atatürk Devrimi temelinde Cumhuriyeti yeniden örgütlemek amacıyla aşağıdaki ilkelere dayalı yeni Anayasa, “kurucu iktidar eliyle” yapılabilir:

– Bağımsız ve güçlü devlet,
– Etkin hükümet,
– Hızlı adalet,
– Örgütlü halk,
– Özgür ve eşit yurttaş,
– Planlı, halkçı, karma ekonomi,
– Bölgelerarası denge,
– Çalışan ve üreten Türkiye.

  1. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” tanımı temelinde Ulus Devlet pekiştirilmeli hiçbir etnik, mezhepsel, dinsel, sosyal, kültürel vb. nedenle ayrışmaya izin verilmemelidir. Sorun, bu alt aidiyetlerin sorunu olmayıp; insan haklarının en üst demokratik standartlara çıkarılması ile çözülecektir.
  2. Gönül isterdi ki, 10 Aralık 1948’den günümüze dek geçen 64 yılda İHEB “eskisin” ve 3. Binyıl türevini yazalım.. Bunun için ise “Dünyada us ve bilimin egemen kılınması” gerek. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi :“Yaşamda en gerçek yol gösterici, us (akıl) ve bilimdir.” Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü olan bu “bilimsel akılcılık” ilkesi, yalnız Türkiye’yi değil, tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir. Başta ülkemizde, “her-ke-si” -özellikle iktidarı- akla ve bilime, ülkenin temeli olan toplumsal adalete, Silivri ve Hasdal’dan başlayarak, BOP’u derhal bırakmaya çağırırız.Gelir dağılımını iyileştirmeye, işsizliği azaltmaya, Batı’nın insan haklarını sömüren ikiyüzlülüğüne ödün vermemeye çağırırız.

    Çevreye saygıya, hayvan halkLarına, doğaya hürmete;

    Büyük Atatürk’ün YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ’ına çağırırız.

Tarih, insanların er-geç haklarını aldığının aynasıdır; insana yakışan, doğala karşı koymak değil, omuz vermektir. Türkiye’nin insan hakları sicili kapkaradır ve sorumlular; kritik muhasebe için geç kalmaktadır. (10.12.2012)

İHEB, Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca yasa gücündedir;
ek olarak

* İç yasalarla çelişmesi durumunda üstün hukuk normudur,

* Anayasaya aykırılığı ileri sürülemez…

Mahkemeler karar gerekçelerinde bu Bildirge’ye giderek daha çok dayanmaktadırlar.

30 maddelik Bildirge’nin tümünü (İngilizce ve Türkçe) okumak için erişkeyi (linki) tıklayabilirsiniz..

Universal_Declaration_of_Human_Rights_UDHR

INSAN_HAKLARI_EVRENSEL_BILDIRGESI

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10.12.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net