Kategori arşivi: Hekim Saltık

Trakya’da bir çevre zaferi daha!


Dostlar,

Trakya’da uzun yıllar çalıştık (1988-2004, 16 yıl). Bölgeyi yakından biliriz.
Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği’nin kurucuları ve yöneticileri, üyeleri arasında yer aldık yıllarca. Sevgili Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak arkadaşımızla Trakya Üniversitesi
Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda uzun yıllar birlikte çalıştık.
(Biz genç bir doçent, Sevgili Eskiocak da genç bir uzman hekim idi..)

Muzaffer hoca çok sevinçli bir haber geçti..
Aşağıda..
Çok sevinerek paylaşıyor, emek veren tüm arkadaşlarımızı ve
sergilenen dayanışmayı kutluyoruz.
AKP hükümetini de artık hukuka saygılı olmaya çağırıyoruz.
Karar Danıştay’ın ilgili 6. Dairesinde oybirliği ile veriliyor ve 2. kez yürütmeyi durdurma kararı. İdari Yargılama Usulü Yasası (2577) 27. maddesi çok açık :

  • 27/2. “Danıştay veya idarî mahkemeler, idarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.”

Dehşet verici bir hukuk tanımazlıkla karşı karşıyayız. Yargı yürütmeyi durdurma kararı veriyor, AKP’nin ilgili bakanlığı Planda göstermelik bir değişiklikle yasaya karşı hile ile yargıyı aldatmaya çalışıyor ve ve Yüksek Mahkeme bu kez ilk Yürütmeyi durdurma kararını uygulamayan idari işlem – eylem için bu kez 2. kez yürütmeyi durduruyor.

Apaçık sormak gerekiyor :
Siz kimin yanındasınız?
Halkınızın devletinizin mi yoksa yerel – küresel sermayenin mi?
Halk, bu sorunun yanıtını giderek daha net biçimde görüyor..
Yazıklar olsun sizlere..
Ne talihsiz bir ülke ki Türkiye, başına böylesi kadroları getirdi!
Kabus gibi..
Ama halkımız dayanışma ile bu çemberi de kıracak.

Bu tür halk direnişlerin en sağlam hukuksal dayanaklarından biri Anayasa md. 56’dır.
Bu maddeye göre sağlıklı ve güvenli bir çevrenin oluşturulması halkın ve devletin
ortak ödevidir.
Halkımız direnerek Anayasal hakkını kullanıyor ve Anayasal görevini yapıyor.

Hepimize kolay gelsin..

Sevgi ve saygı ile.
16 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

===========================================

Trakya’da bir çevre zaferi daha !

Emeği geçenlere ve dayanışma gösterenlere teşekkürler! Prof.Dr.Muzaffer Eskiocak

DANIŞTAY, Trakya’da 1 nükleer, 5 termik santral yapımını içeren, tarım alanlarını
“enerji üretim ve depolama alanı” ve “kentsel yerleşme alanı” adları altında
yapılaşmaya açan Trakya Bölge Planı değişikliğini oybirliğiyle durdurdu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine TMMOB, Edirne Çevre Gönüllüleri Birliği ve kendi adına dava açan Av. Bülent Kaçar, “Plandaki küresel ölçek ve küresel ekonomi saptamalarıyla amaçlanan, Trakya topraklarının, doğasının talan edilip, küresel sermayeye ve enerji lobisine açılmasıdır. Bu karar hukukun zaferidir,
Bakanlık gereğini yerine getirsin.” dedi.

Yüksek Mahkeme, daha önce verdiği yürütmeyi durdurma kararını uygulamayan
davalı bakanlığın işlemleri için bir kez daha yürütmeyi durdurdu,
keşif için bilirkişi heyeti atayacak.

BAKANLIK MAHKEME KARARLARINI UYGULAMADI!

TMMOB avukatı Bülent Kaçar, 24 Ağustos 2009 günü onaylanan 1/100.000 ölçekli
Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı’na itiraz etti.
Yasal sürede yanıt alamayınca, planın ve 1 Temmuz 2010 tarihli onayla yapılan değişikliklerin yürütmesinin durdurulması ve iptali için Danıştay 6. Dairesi’nde dava açtı. Danıştay 3 Temmuz 2012’de planın yürütmesini, 217 sayfalık bilirkişi raporuna göre şehircilik ilkeleri ve kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle durdurdu. Davalı bakanlık kararı uygulamak yerine, itiraz edilen içeriğe dokunmayan küçük değişikliklerle
5 Haziran 2013’te planı onayladı. Danıştay TMMOB ve Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği adına bu plana açılan davada 1 Ekim 2013 günü bir kez daha durdurma kararı verdi.

Davacılar Av. Bülent Kaçar bu kararın da uygulanmadığını belirterek
mahkemeye bir kez daha başvurdu ve şu saptamaları yaptı:

PLAN DEĞİŞİKLİĞİ, 5 TERMİK, 1 NÜKLEER SANTRALİ İÇERİYOR

“2009 Plan notları ve 2013 Plan değişikliğinde esas alınan çevre koruma değil,
neye mal olursa olsun kalkınma anlayışıdır. Plan değişikliği yapılırken, ilgili kurullardan
sit alanları ile kültür ve tabiat varlıklarının, plan değişikliğinin öngördüğü yatırım ve faaliyetlerden zarar görüp görmeyeceğine ilişkin görüş alınmadı, halkın katılımı ilkesi
göz ardı edildi. Plan değişikliği ile yasal zemin hazırlanan Marmara Ereğlisi, Şarköy, Malkara, muhtemel Kıyıköy ve İğneada Termik Santralleri, İğneada Nükleer Santrali,
halk sağlığı ve doğa açısından son derece tehlikeli. 2004 üniversite bölge planı ve 2009 bakanlık bölge planında yer almayan santralleri plan değişikliği ile hüküm altına alanlar, atmosfere saldığı SO2 ve NOx gazların ve asit yağmurlarının oluşumundan sorumlular. Hiçbir filtre, termik santrallerin NOx, CO, O3 gibi atıklarını filtre etmez.
Termik santraller, sağlığı zedeleyen, hastalık ve ölümlere yol açan yapılardır.

SAKLI CENNET TEHLİKE ALTINDA, DEPREM RİSKİ GÖZETİLMEDİ

Plan değişikliği işlemi ile Malkara ve Şarköy’de kurulacak olan termik santraller,
mavi bayrağı hak eden Şarköy’ü, Marmara Denizi’ni, resmi koruma altındaki
saklı cennet Uçmakdere’yi, SİT alanı Gaziköy’ü, binlerce dönüm üzüm bağı ve zeytinlikleri mahvedecek, bölge turizmi yok olacak, hava, toprak ve su kirliliği meydana gelecektir. Kurulacak santraller Saros Körfezi’ni, Koru Dağı’nı, ormanları, tarım ve yerleşim alanlarını, bölge turizmini etkileyecek. Plan hazırlayıcıları Saros Körfezi’nin 2010’da Bakanlık Kurulu’nca Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildiğini unutmuş.
Yine bölgedeki deprem olasılığı, üzerinde bulunduğu Ganos Fay hattının aktif olduğu hiç gözetilmedi. Plan, Enerji Üretim ve Depolama, Kentsel Yerleşme alanları olarak gösterilen tarım alanlarını yapılaşmaya açıyor. İtirazlarımızın kabulü ile usul ve hukuka, hukukun üstünlüğü ilkesine, insan haklarına, çevre hakkına, kamu yararına ve
yasal mevzuata aykırı Plan Değişikliğinin ve Plan hüküm ve notlarının
iptaline karar verilmesini dileriz.”

MAHKEME KARARI UYGULANMADIĞI GEREKÇESİYLE 2. KEZ DURDURMA

Danıştay 6. Dairesi’nin son kararında şöyle denildi:

“Davalı idarece Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı’na yönelik davalarda yürütmenin durdurulması yönünde verilen kararların uygulanması yönünde bir işlem yapılmadığının belirtilmesi, gerek yürütmenin durdurulması isteminin reddi yolunda verilen kararlar ve dava konusu plan kararlarının alt ölçekli planlara aktarılması yolunda davalı idarece aynı gün ilan edilen 1/25.000 ölçekli il çevre düzeni planında da değişikliğe gidildiğinin görülmesi ile ortaya çıkan davanın duruma ve uyuşmazlığın niteliğine göre, taşınmazların yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi raporu alındıktan sonra yeni bir karar verilinceye kadar dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına oy birliğiyle karar verildi.”
(http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26577402.asp, 9.6.14)

Taşeron Ölümdür; Yasaklansın!


Taşeron Ölümdür, Yasaklansın!

Başta Türk Tabipleri Birliği (TTB) olmak üzere sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri, Soma’da yaşanan işçi kıyımının birinci ayı olan 13 Haziran Cuma günü TBMM Dikmen Kapısı önünde düzenledikleri basın açıklamasında, taşeron işçilerin iş güvencesi, işçi sağlığı güvenliği sorunları ile sendika ve toplu sözleşme hakkına dair yaşadığı sıkıntıları çözmek yerine kamu kurumları başta olmak üzere her alanda taşeronun önünü açacak nitelikte düzenlemelere sahip olan yasa tasarısına karşı tepkilerini dile getirdiler.

Bazı CHP ve HDP milletvekillerinin de destek verdiği eylemde basın açıklaması metni, Dev Sağlık-İş Genel Başkanı ve DİSK Genel Sekreteri Dr. Arzu Çerkezoğlu tarafından okundu.

Yapılan açıklamada, iktidarı döneminde taşeron işçi sayısını neredeyse on katına çıkaran AKP hükümetinin, Türkiye’yi bir taşeron cumhuriyeti yapmak için bir adım daha attığı belirtilerek, “Bizler bu ülkede sağlık ve sosyal hizmeti üreten emekçiler olarak insanca yaşam ve güvenceli iş talebimiz için mücadeleye devam edeceğiz. Halkın sağlık ve sosyal hizmet hakkı için ve biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin insanca koşullarda yaşayıp çalıştığı bir ülkede yaşamak için AKP’nin torba yasasına ve sağlıkta taşerona hayır diyoruz!” denildi.

TTB’nin çağrısıyla tabip odaları da bulundukları illerde sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri ile birlikte “TAŞERON ÖLÜMDÜR, YASAKLANSIN” başlıklı basın açıklamaları düzenledi.

BASIN AÇIKLAMASI

TAŞERON ÖLÜMDÜR, YASAKLANSIN!
13 Haziran 2014

            Soma’da resmi rakamlara göre 301 maden emekçisinin hayatını kaybettiği büyük işçi kıyımının üzerinden bir ay geçti. Bir kez daha gördük, sermayenin sınırsız kar hırsı işçilerin kanıyla, canıyla palazlanıyor. Bir kez daha gördük, sınırsız kar hırsı taşeron düzeniyle katmerleniyor.

            Yıllar önce Sağlık Bakanlığı bir taşeron bakanlığına çevrilirken bizler bu kuralsız, güvencesiz çalıştırma biçimine itiraz etmiştik. Hükümetin Sağlıkta Dönüşüm programına karşı verdiğimiz uzun ve meşakkatli mücadelenin sloganlarından birisi de “Sağlıkta taşeron ölüm demektir” idi. Gelinen noktada taşeron çalışma Türkiye’de çalışma hayatının kanayan bir yarasına dönüştü. Yıllardır inşaatlarda, tersanelerde gün be gün gelen iş kazaları haberleri ve son olarak Soma’da her birimizi yasa boğan 301 insanımızın hayatına mal olan katliam itirazımızın ve tespitimizin haklılığını bizlere gösterdi.

            Biz sağlık örgütleri yaşanılan tüm facialardan sonra bu vahşi ve kuralsız çalışma düzeninin ortadan kaldırılması, taşeron çalışmanın yasaklanması sonucunu çıkarttık. Fakat hükümet bu manzaradan aksi bir sonuç çıkararak taşeronu kaldırmak yerine başta kamu hizmetleri olmak üzere yaşamın her alanında yaygınlaştıracak bir yasayı gündeme getirdi. Bakanlar Kurulu tarafından 30 Mayıs’ta içinde maden işçilerinin çalışma koşulları ve “alt işveren” uygulamasına dair düzenlemelerin yer aldığı “İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” olarak geçen bir “torba yasa” TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gönderildi.

            Söz konusu yasa taslağında maden işçilerinin çalışma koşullarına dair kısmi iyileştirmeler bulunmakla beraber 650 bini kamuda çalışan 1 milyon yüz bin taşeron işçiyi ilgilendiren çalışma yaşamına dair düzenlemeler de bulunuyor. Tasarı taşeron işçilerin iş güvencesi, işçi sağlığı güvenliği sorunları ile sendika ve toplu sözleşme hakkına dair yaşadığı sıkıntıları çözmek yerine kamu kurumları başta olmak üzere her alanda taşeronun önünü açacak nitelikte düzenlemelere sahip. Yasaya dair temel itiraz noktaları üç işçi konfederasyonu tarafından hükümete iletilerek bu konuda kısmi geri adım attırılması sağlandı. Fakat yasanın ruhunu oluşturan taşeron çalışmayı kamuda başat çalışma biçimi haline getiren düzenlemelerde bir değişiklik yok.

            Bu düzenlemeden en çok da 150 binden fazla taşeron işçi ile sağlık ve sosyal hizmetler alanı etkilenecek. Sağlıkta dönüşüm programı ile sağlık hizmeti paralı hale getirilip, özelleştirilmişti. Bu piyasalaştırma dalgası sağlık emekçilerinin güvencesizleştirilmesiyle kol kola yürümüştü. Şimdi çıkarılmak istenen yasa ile sağlık emekçilerinin geleceği ve halkın sağlığı taşeron şirketlerin insafına terk ediliyor.

            Yeni yasayla iktidar taşeron çalışmayı yerleşik hale getiriyor, yıllardır sağlık alanında tümüyle yasadışı biçimde yaygınlaştırılan taşeronlaştırmaya yasal kılıf hazırlanıyor. Bu Yasa tasarısı ne anlama geliyor?

            Yıllardır taşeron işçiye müjde, kadro haberleri ile gündeme gelen yasada taşeron işçilerin iş güvencesine dair hiçbir düzenleme yok. Kamuda çalışan işçilere kadro söylentileri ile pazarlanan yasada buna dair hiçbir ifade yer almamaktadır.

            Yasa, taşeron işçilerin her işçinin iş kanunundan doğan mevcut haklarını bir yenilikmiş gibi sunarken, başta sendika ve toplu sözleşme hakkı olmak üzere taşerona karşı temel savunma araçlarını da ellerinden alınıyor almaktadır.

            Yasa taşeron işçilerin kadro ve iş güvencesine dair temel umudu olan muvazaa tespitini uzatarak zorlaştırıyor.

            Yasa ile birlikte sağlık çalışanları açlık sınırı altında sendikasız bir şekilde çalıştırılmaya devam edecek, iş güvencesinden mahrum kalacaktır.

            Yasa ile birlikte sağlık hizmeti üretim süreci ihale masalarının konusu olacaktır. Çünkü hastanelerin dezenfeksiyonundan, servis hizmetlerine, tıbbi sekreterlikten laboratuvar hizmetlerine kadar tüm hizmetler ihaleye çıkarılacaktır. Tek amaç, ucuz ve güvencesiz işçiliktir. Her şey “maliyet unsuru”!

            Çok tehlikeli iş yeri statüsünde olan hastanelerde, iş güvenliği önlemleri kâğıt üzerinde bırakılıyor. Taşeron şirketlerin keyfi bildirimleri esas alındığı için birçok işyerinde sağlık hizmeti veren emekçiler sağlık çalışanı olarak tanımlanmıyor. Özel koruma ve çalıştırma düzeneklerinden yararlanamıyor.

            Sağlık çalışanlarının geleceği ve hastalarımızın sağlığı taşeron şirketlerin üç kuruşluk karı için akıl almaz oyunlarına kurban ediliyor.

            İktidarı döneminde taşeron işçi sayısını neredeyse on katına çıkaran AKP hükümeti, Türkiye’yi bir taşeron cumhuriyeti yapmak için bir adım daha atmıştır, bu uğurda halkın sağlığını tehlikeye atacak kadar da gözünü karartmıştır.

            Bizler bu ülkede sağlık ve sosyal hizmeti üreten emekçiler olarak insanca yaşam ve güvenceli iş talebimiz için mücadeleye devam edeceğiz. Halkın sağlık ve sosyal hizmet hakkı için ve biz sağlık ve sosyal hizmet emekçilerinin insanca koşullarda yaşayıp çalıştığı bir ülkede yaşamak için AKP’nin torba yasasına ve sağlıkta taşerona hayır diyoruz!

            İNSAN İHALEYLE ÇALIŞTIRILMAZ; SAĞLIKTA TAŞERON OLMAZ !

Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
Türk Tabipleri Birliği
Türk Dişhekimleri Birliği
Türk Hemşireler Derneği
Ebeler Derneği
Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği
Türk Medikal Radyo Teknoloji Derneği
Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği

 

 

Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri


Türkiye’de Erken Cumhuriyet Dönemi Sağlık Hizmetleri

Dostlar,

Ülkemizin “Altın yılları” olarak bilinen “Erken Cumhuriyet Dönemi”
pek çok bakımdan insanlık tarihine mal olmuştur..

Yeryüzünün en köklü KÜLTÜR DEVRİMLERİNDEN biri TÜRK DEVRİMİdir.

Fransız Devrimi (Öncü Aydınlar ve köylüler, Temmuz 1789)
Rus Devrimi (Vİ Lenin, Bolşevikler, Ekim 1917)
Çin Devrimi (Mao Zedung, köylüler, Ekim 1949)
Veee..
Türk Devrimi.. (Mustafa Kemal ATATÜRK).. 29 Ekim 1923…………

Dünyanın 4 büyük devrimi arasında kabul görmektedir ve yerleşik tarih yazımı / yazını
bu yöndedir. (Amerikan Devrimi ve böyle adlandırılması bile tartışmalıdır..)

  • Bu 4 devrimden en az kanlı hatta kansız olanı TÜRK DEVRİMİdir.

Fransız Devrimi çok kanlı olmuş ve Kral 16. Louis Antoinetté ve eşi Marie Antoinetté başta olmak üzere, hanedan ve yandaşları giyotinle başları kesilerek
vahşetle idam edilmişlerdir!

Rus Devriminde Çarlık rejimi yıkılırken
Bolşevikler Menşevikleri neredeyse yok etmiştir.

Çin Devrimi de ülke içinde karşıtlarıyla ve Japon savaşıyla korkunç yitiklere malolmuştur. Mao’nun Büyük Yürüyüşünde 300 bin kişi 30 binlere inmiştir..

Türkiye’de ise Osmanlı hanedanının kılına dokunmadan – kan dökmeden yurt dışına sürgün edilmişlerdir. Dahası, son padişah hain 6. Mehmet Vahidettin,
kendisi İngilizlere sefilce sığınarak Malaya zırhlısı ile kaçmıştır. (17 Kasım 1923)

*****

Devrimin yaratıcısı ve yürütücüsü Büyük ATATÜRK,

  • “Türkiye Cumhuriyet’nin temeli KÜLTÜRDÜR..” 

sözünü boşuna söylememiştir.

İnsanlık kültürüne katkıda bulunacak, özgün kültür ürünleri ile onu varsıllaştıracak
bir toplumun, öncelikle her bakımdan “sağlıklı” olması gereklidir..

Her şeyin başı sağlıktır gerçekten de..

Bu yüzden de Mustafa Kemal Paşa 1. önceliği sağlık hizmetlerine vermiş ve

  • “Devlet olma iddiasındaki siyasi teşekküllerin EN BİRİNCİ VAZİFESİ
    SAĞLIK HİZMETLERİDİR..” buyurmuştur..

Bu bağlamda, 1923-38 arası 15 yılda Sağlık alanında gerçekleştirilen ve tüm dünyanın hayranlığını – takdirini kazanan erken Cumhuriyet dönemi sağlık hizmetlerinin
ayrı bir tarihsel – stratejik önemi vardır. Bu görkemli sağlık atılımlarıdır ki,
somut başarılara erişmiş ve Anadolu halkını, yeni Türk Devletini tam anlamıyla
YOK OLMAKTAN KURTARMIŞTIR!

Yoksa “Kurtuluş ” sonrası “Kuruluş” yıllarında başta SITMA,
bulaşıcı hastalıklar Anadolu halkının kökünü kazıyabilirdi..

Sıtma, böylesi bir “hüneri” (!) geçmişte de sergilemiş ve uygarlıklar yıkmış bir hastalıktı..

*****

Şöyle giriyoruz dosyamıza…

Giriş

Erken Cumhuriyet dönemi sağlık hizmetlerine girmeden, öncesine kısa bir bakışta yarar vardır. Ülkemizde, sağlık hizmetlerinin kırsal kesimde sunulmaya başlanmasının yaklaşık 145 yıllık bir geçmişi vardır. İzlenen süreç, devletin
kırsal kesimde koruyucu ve sağaltıcı (tedavi edici) hizmetleri birarada sunma çabasıdır. Osmanlı yönetimi, sağlık hizmetlerini ülkeye yaymak için ilk girişimi 1861’de belediyeler aracılığıyla yapmıştır ve illere, belediyelere hekim atanması koşulu konmuştur. Sonra kent ve kasabalarda görevlendirilmek üzere hekim yetiştirecek bir Sivil Tıp Okulu açılmıştır (2. Mahmut, 1827). Ardından 1870’te Sivil Tıp İşleri Bakanlığı kurulmuş ve bir kurul aracılığıyla sağlık ve özlük işleri yönetilmiştir. “Memleket Tabibi” adı altında ülke çapında hekim atanması kararı 1871’e rastlar. Memleket Tabipleri, Belediyece belirlenecek yerde, haftanın
2 günü varsıl-yoksul ayrımı yapmadan parasız hasta muayenesi ve isteyenlere aşı yapmakla görevlendirilmişlerdir. 1913’ten başlayarak il merkezlerinde
Sağlık Müdürlükleri (Sıhhat Müdüriyeti) kurulmuştur.

Sağlık Müdürlükleri ilin tüm sağlık işlerinden sorumlu kılınmıştır. Bu dönemde artık il ve ilçelerde görevlen-dirilen hekimler için “Hükümet Tabibi” görev sanı (unvanı) kullanılmaktadır. Sağlık Hizmetleri 1914’ten başlayarak, İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü’nce yürütülmeye başlanır.
O dönemde yeni bir kurumlaşma, “Sıhhiye Meclisleri” olmuştur. Sağlık Meclisleri Cumhuriyet Döneminde, önce “Umumi Hıfzıssıhha Meclisi”, 1961 sonrasında Sosyalleştirme Yasası ile “Sağlık Kurulları” olarak yer almıştır.
Osmanlı döneminde taşra sağlık hizmetlerinin örgütlenmesinde atılan adım,
hekim atayarak sağlık çalışanı altyapısını sağlama ile sınırlıdır. 

**********************

Ve… dolu dolu 20 sayfanın (calibri 11 punto ve tek dize aralıklı, görsellerle..) sonunda şöyle bağlıyoruz

Üzgünüz, fakat Büyük Önder’in buyurduğu gibi Egemenlik bağsız koşulsuz ulusundur ilkesi, Atatürk Türkiye’sinde, Cumhuriyet’in 91. yılında artık epeydir geçerli değil! Egemen olan para oligarşisi, Atatürk’ün baştacı ettiği cefalı halkının hemen hiçbir değeri yok! Büyük önder Gazi M. Kemal ATATÜRK’ün buyurduğu gibi çıkış; “Ayrıcalıksız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle olacağız..” dadır. Veya
yine Gazi’nin; “Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların en 1. ödevi,
halkın sağlığı ve sağlamlığıdır
.”
inanç ve ülküsündedir. Günümüz kuşaklarının, yöneticilerin ve politikacılarının, Atatürk’ün uygulanmış ve çok başarılı olmuş insancıl ve akılcı sağlık politikasından öğrenecekleri o denli çok şey var ki.. Halen tam tersini, çekinmesiz (pervasız) gelişmekte olan ülkelere dayatan
sözde
Yeni Dünya Düzeni kurucuları, gerçek nitemiyle
Yeni Emperyalistler = KüreselleşTİRmecilerin bile!


“Irk, din, dil, politik inanç, ekonomik ve sosyal durum ayrımı gözetmeden
HER – KES, erişilebilecek en yüksek düzeyde sağlıklı olma TEMEL hakkına sahiptir.” (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, md. 25, 10.12.1948)
Türk insanının önce sağlıklı sonra eğitimli olması, salt makro-ekonomik bir
teknik girdi değildir! 
Aynı zamanda, Devrimci anti-emperyalist Cumhuriyetin
tam bağımsızlık ekseninde çağdaş uygarlık düzeyinin de üstüne çıkacak
sürekli gelişme sağlayabilmesi için;
aydınlatılmış koruyuculara gereksinimi vardır. Bu bakımdan, sağlıklı bir Türk toplumu, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza dek yaşaması için stratejik bir gerekliliktir.

Türkiye, KüreselleşTİRmeci = piyasacı sağlık hizmetlerini hemen terk etmeli; sağlıklı toplum odaklı, kamu öncülüğünde, koruyucu sağlık hizmeti ağırlıklı
ulusal politikalar izlemelidir.

******

Okunması, okutulması, paylaşılması içten dileğimizdir..
Epey emek ürünüdür..

Lütfen okumak – indirmek için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Erken_Cumhuriyet_Donemi_Saglik_Hizmetleri

Sevgi ve saygı ile.
10 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

 

 

 

 

 

10. Yıl Söylevinden 80 Yıl Sonra Türkiye Nerede??

 

10. Yıl Söylevinden 80 Yıl Sonra Türkiye Nerede??

“Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti,
bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkundan
yeni bir güneş gibi doğacaktır.” (10. Yıl Söylevi1933)

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa

**********

… VE 80 YIL SONRA BUGÜN, TÜRKİYE DÜNYA’NIN NERESİNDE?

portresi


 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,

Büyük Atatürk Cumhuriyetin 10. yılında böyle demiş (en üstte),
peki aradan geçen 80 yılda bu Ülke ne yaptı, neleri başardı, nereye geldi?

Bu sorunun gerçekçi yanıtını verecek rakamları toparlamaya çalıştım.

Bugün nüfusu 7,2 milyarı aşan ve ulusal gelirler toplamının 75 trilyon dolara tırmandığı Dünyada irili ufaklı (195’i bağımsız) 243 devlet arasında
Türkiye’nin sıralaması şöyledir:

2014_Turkiye'si_Dunyada_Nerede_Ali_Ercan

Prof. Dr. D. Ali Ercan, 2014 Türkiye verileri…

Dunya'da_Turkiye

 

Değerli arkadaşlar, 

Bu tablo pek iç açıcı değil,
Dünya nüfus sıralamasında 18. olan Türkiye’nin her alanda en azından
ilk olumlu 20’de olması beklenirdi; Türkiye ne yazık ki Silahlı Kuvvetler dışında, hemen bütün alanlarda ortalarda ve gerilerdedir.

 

 

İnsansal Gelişmişlik İndeksi (HDI- UNDP) Dünya  sıralamasında 1. sınıf gelişkin
20 Ülke
 ve onların ardından gelen 2. sınıf 40 ülke, yani ilk 60 ülke arasında değiliz
ne yazık ki…

3. sınıf bir Ülke olarak, “Bizden daha kötüler, 4.ve 5. sınıf Ülkeler var..” diyerek
teselli bulacak durumda da olamayız.

Çünkü Atatürk’ün 80 yıl sonrası için Türkiye düşü (hayali) kesinlikle böyle bir tablo değildi.

Saygılarımla. æ
11.6.14

Notlar                       :

  • Bu tabloda çok değişik kaynaklardan alınan rakamlar zaman içinde değişiklikler göstermektedir…
  • Bor rezervleri bakımından 1. sırada olan Türkiye, aynı zamanda
    Dünya’da en büyük Boron dışsatımcısı (ihracatçısı) durumundadır.
    Bunun dışında kimi tarımsal üretimlerde de (Fındık, İncir, Kaysı, Kiraz..)
    Türkiye Dünyada ilk sıralardadır…
  • Dünya ortalamasına orantılı Gelire (g) göre
    Kadın başına çocuk sayısı: d=1+1,6/g
    Okur – yazarlık: L= 1-exp (-3g) formülleriyle yaklaşık olarak verilebilir.

===================================================

Dostlar,

Çalışkan – üretken – çok birikimli yurtsever hocamız Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan,
ülkemiz için sürekli kafa yormayı sürdürüyor..

3 yabancı dil bilgisi (İng. + Fr. + Alm.) ve odukça iyi matematik bilgisi
(ölçmek benim haddim değil ki!..), Nükleer Enerji Uzmanlığı… köklü Harbiye bilgileri
ve 70 + yılı bulan okuma – yazma uğraşı ile kısa ve özlü, çok öğretici, düşündürücü,
çarpıcı yazılar yazıyor, internette sınırlı sayıda dostlarıyla paylaşıyor.
İletişim kümesine katılabilmek bir ayrıcalık..

Face sitesine BİLİMİN MUM IŞIKLARI diye koyuyor..

Biz de bu şanslı küme içindeyiz.. Bize de gönderiyor ve çooook öğreniyoruz
Ali hocamızdan. Derslerimizde de O’nun çalışmalarını kaynak gösterdiğimiz oluyor, yansılarını kullanıyoruz.. 2 kez (keşke daha çok yapabilsek..)
AÜTF’de öğrencilerimizle de kendisini buluşturduk, çok yararlandılar..

Yukarıdaki kapsamlı tabloda pek çok önemli ölçüt dikkate alınmış.
Bir de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ – WHO), UNICEF, ILO.. gibi kuruluşlar
sağlık verileri bakımından sıralama yapıyorlar.

Bu ölçütlerin başında

5 Yaş Altı Çocuk Ölüm Hızı
ve
(canlı doğup 5. yaşını kutlayamadan ölen çocuklar, binde)
5 Yaş Altı Çocuk Orantılı Ölüm Hızı geliyor.
(canlı doğup 5. yaşını kutlayamadan ölen çocukların tüm ölümler içindeki payı, yüzde)

Bu vb. SAĞLIK ölçütleri bakımından Türkiye Dünyada 90 sıralarda..

Bunu da biz ekleyelim istedik..

Şimdi sorun nerede?

Atatürkçü Düşünce Sistemi = Kemalizm‘de mi??

Nerede??

Bu sorunun doğru yanıtı çok mu yüksek zeka gerektiriyor??

Sevgi ve saygı ile.
11 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

Çocuk felci salgını riski büyüyor


Dostlar,

Yine önemli bir halk sağlığı sorunu..

Baştan sona yanlış ve insanlık dışı Suriye politikasının bir bedeli daha..
Hayvanlarda da salgın hastalıklar, çocuklarımızda ise neredeyse kökünü kazıdığımız çocuk felci hastalığının hortlaması..
Yazıklar olsun

Ülkenin her yanı dert..
Seller, iş cinayetleri, güneydoğudaki isyan boyutuna varan bölücü kalkışma…

R.T. Erdoğan ve AKP iktidarı ülkeyi iyi yönetemedi, batağa sürükledi.

Ülkeye daha çok zarara vermeden çekip gidin.. istifa edin..

Yeter artık, sizden bıktık ve usandık.. 12 yıldır sabrımız tükendi..

Ülkeyi perişan ettiniz..

HALKIN BİLME HAKKINI ENGELLEMEYİNİZ..
SAYDAM ve DÜRÜST – GÜVENİLİR – KATILIMCI YÖNETİM YÜRÜTÜNÜZ..
ANAYASAL GÖREVLERİNİZİ EKSİKSİZ ve ZAMANINDA YERİNE GETİRİNİZ..
HALKIN SAĞLIĞINDAN A’dan – Z’ye SORUMLU OLDUĞUNUZU UNUTMAYIN!

Sevgi ve saygı ile.
9 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Çocuk felci salgını riski büyüyor

08 Haziran 2014
http://www.yurtgazetesi.com.tr/saglik/cocuk-felci-salgini-riski-buyuyor-h54317.html

Sağlık Bakanlığı’nın yetersiz mücadelesi sonucu çocuk felci salgını riski büyüyor. Sağlık Bakanlığı, uzun süre kamuoyundan saklı bir şekilde yürüttüğü çocuk felci aşı kampanyalarının altıncısına 5 Haziran itibarıyla başladı. Kampanya öncesinde İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün çocuk felci nedeniyle “olağanüstü” toplandığı öğrenildi.

Çocuk felci salgını riski büyüyor
Cumhuriyet gazetesinden İklim Öngel’in haberine göre İl Sağlık Müdürlüğü’nde yapılan toplantı sonucunda İstanbul’un 6 ilçesinin “nüfus hareketliliği” nedeniyle “riskli” olduğu belirtilerek “0-59 ay arası aşılı aşısız tüm çocukların kapı kapı dolaşılarak iki doz
çocuk felci aşısı uygulanması kararı alınmıştır” ifadeleri kullanıldı. Bu arada aşılamaya gidecek doktorların e-postalarına, “Dikkat çok önemli duyuru” başlığıyla “Aşı Destek Günleri Kapsamında sahada çalışan ekiplerin basın mensubu ile karşılaşmaları durumunda, devlet memuru olmaları sebebi ile kesinlikle beyanat verme yetkileri yoktur” ifadelerinin bulunduğu bir yazı gönderildi.

RİSK BOYUTU GİZLENİYOR

Çocuk felcini 2 kez Meclis gündemine taşımasına karşın bakanlıktan yanıt alamayan CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, Emniyet’e “Sokakta şüpheli aşıcılar geziyor” ihbarlarının yapıldığını kaydetti. Özel, “Bugüne kadar onlarca kamu spotu yapmış bakanlık, çocuk felci ile ilgili elini kıpırdatmıyor. Riskin boyutu gizleniyor” diye konuştu.

‘AŞILI, AŞISIZ BAKILMAKSIZIN AŞILANSIN
Bakanlık çocuk felci aşılamalarının 5 Haziran’da başlayan altıncı kampanyasında İstanbul için ilginç bir yöntem belirledi. Buna göre, İstanbul’da 6 ilçe seçildi ve kampanya kapsamı Ümraniye, Sancaktepe, Esenyurt, Küçükçekmece, Sultangazi ve Fatih olarak belirlendi. Kampanya başlamadan önce İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nün “çocuk felci” gerekçesiyle “olağanüstü” toplandığı öğrenilirken, söz konusu 6 ilçedeki 0-59 ay arası çocukların “aşılı aşısız bakılmaksızın kapı kapı dolaşılarak” aşılanmasına karar verildi.
SOKAKTA ŞÜPHELİ AŞICI

Çocuk felcini daha önce 2 kez Meclis gündemine taşıyan ancak bakanlıktan yanıt alamayan CHP’li Özel, İstanbul gibi bir kentte yalnızca 6 ilçenin seçilmesinin çok yanlış olduğunu kaydetti. “Risk son derece büyük” diyen Özel, “Kimsenin haberi yok.
Bakanlık kaçak bir şekilde salgın ile mücadele ediyor ve eline yüzüne bulaştırıyor” dedi. Kimi doktor ve sağlık kuruluşlarının dahi kampanyalardan habersiz olduğuna dikkat çeken Özel, Emniyet’e “Sokakta şüpheli aşıcılar geziyor” ihbarlarının geldiğini kaydetti. Bakanlığın “vaka görülmemesi” gerekçesine sığındığını söyleyen Özel, “Riskin boyutu gizleniyor. Bugüne kadar onlarca kamu spotu yapmış ve tanıtım filmleri ile gurur duyan bakanlık, çocuk felci ile ilgili elini kıpırdatmıyor. Aileleri, okulları, sağlık personelini bilgilendirmiyor” diye konuştu.

DOKTORLARA ‘BASIN’ UYARISI

Kampanya dahilinde aşılamaya gidecek doktorların e-postalarına, koordinasyonu sağlayan yetkililer tarafından, “Dikkat çok önemli duyuru” başlığıyla bir yazı gönderildi. Yazıda, “Aşı Destek Günleri Kapsamında sahada çalışan ekiplerin basın mensubu ile karşılaşmaları durumunda, devlet memuru olmaları sebebi ile, kesinlikle beyanat verme yetkileri yoktur. Söz konusu bir durum ile karşılaşıldığında, ilgili ilçenin Kriz Masası’na bilgi vermesi rica olunur.” ifadelerinin bulunması dikkat çekti.

BAKANLIK NEDEN BİLGİ VERMİYOR?

Daha önceki soru önergelerine yanıt alamayan Özel, çocuk felcini tekrar Meclis gündemine taşıdı. Özel Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde şunları sordu: “İstanbul’un 6 ilçe ile sınırlanmasının nedeni nedir? Aşılama hangi illerde tamamlandı? Kampanyalarda kaç çocuğun aşılanması hedeflendi, bunlardan kaçı aşılandı? Mevcut durum ve yapılması gerekenler konusunda sağlık çalışanları neden yeterince bilgilendirilmedi, bilgilendirme amacıyla ne gibi çalışmalar yapıldı? Bakanlık propaganda gücünü neden kullanmadı?”

SURİYELİLER İSTANBUL’UN NERESİNDE BİLİNİYOR MU Kİ?

İstanbul Tabip Odası (İTO) Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez, Sağlık Bakanlığı’nın çocuk felci ile mücadelede İstanbul’da getirdiği sınırlamanın yanlış olduğunu kaydetti. “Tüm çocukların aşılanması gerek” diyen Erez, “İl Sağlık Müdürlüğü tehdit altında olan bölgelerde aşılama yapacağını söyledi. Bu bölgeleri neye göre, hangi kıstasa göre ayırdı belli değil. Suriyeli göçmenlerin kaç kişi olduklarını, nerelerde yatıp kalktıkları, tam yerleri biliniyor mu ki? Bu uygulamanın mantığa sığan bir yeri yok” yorumunu yaptı.Doktorların vatandaşlar tarafından ihbar edilmesinin normal olduğunu söyleyen Erez, “Gecekonduda oturan bir vatandaş, biri kapıyı çalıyor, bir adam geliyor, doktor olduğunu söylüyor, belki bir kâğıt gösteriyor ve ‘çocuğunuza aşı yapacağım’ diyor. İnsanlar böyle bir uygulamadan haberdar bile değiller. Önceden, halka ‘çocuk felci, çocuğunu sakat bırakabilir, bu yapılan aşı onu koruyacak’ demediği sürece, insanlar kapıya gelen yabancı hakkında ne düşünecekler? Halkın böyle bir riskten haberdar olmaması,
ihbar etmenin dışında daha kötü sonuçlar da doğurabilir.” uyarısında bulundu.

2014 Mayıs Ayında En Az 414 İşçi Yaşamını Yitirdi’


Dostlar,

SOMA kırımını – kıyımını – faciasını unutmayalım, unutturmayalım..

Gerekli dersleri çıkaralım ve kalıcı önlemlei alalım..

Biz aptal bir toplum muyuz ki; terisini yapalım ya da
bilimsel akılcılıkla gereğini yapmayalım??

Soma’nın masum madenci kurbanlarının ve geride bıraktıklarının 2 elleri yakamızdadır.

Sevgi ve saygı ile.
8 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

2014 Mayıs Ayında En Az 414 İşçi Yaşamını Yitirdi

İstanbul Tabip Odası’nın da bileşenleri arasında yer aldığı
İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi iş cinayetlerine ilişkin 2014 Mayıs ayı raporunu yayınladı. Raporun da gösterdiği gibi iş cinayetleri farklı iş kollarında, farklı illerde
hız kesmeden devam ediyor.

  • 2014 Mayıs ayında en az 414 işçi yaşamını yitirdi!

2014 Mayıs ayı raporu                            :

Coğrafyamızın dört bir yanında iş cinayetleri devam ediyor..
Her ay bir Soma yaşanıyor!
Mayıs ayında en az 414 işçi yaşamını yitirdi…

Öncelikle Soma’da madenci katliamında yaşamını yitiren işçilerin ailelerinin,
işçi sınıfının ve tüm halkımızın başı sağolsun…

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak yazılı, görsel, dijital basından takip edebildiğimiz, emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler ve işçiler, işçi yakınlarının bildirimleri ışığında tespit edebildiğimiz kadarıyla Mayıs ayında en az 414 işçi yaşamını yitirdi…

Yılbaşından beri raporumuzda emekçilere ve özellikle yerel gazeteci, mühendis ve doktor dostlarımıza bir çağrı yapmış ve “şahit olduğunuz, haber aldığınız ve her ay açıkladığımız raporlarda ismini göremediğiniz, eksik bilgi verdiğimiz
iş cinayetlerini

guvenlicalisma@gmail.commail

adresi vasıtasıyla Meclisimizle paylaşmanızı istiyoruz” demiştik. Dostlarımızın verdiği bilgiler ışığında raporlarımızda güncellemelerimizi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Buna göre;

2014 Aylara göre iş cinayetlerinin dağılımı…

Ocak ayında 87 işçi,
Şubat ayında 77 işçi,
Mart ayında 117 işçi,
Nisan ayında 115 işçi,
Mayıs ayında 414 işçi yaşamını yitirdi…

Yani yalnızca 2014 yılının ilk 5 ayında en az 810 işçi aramızdan ayrıldı…
İş cinayetlerinin önümüzdeki aylarda özellikle tarım ve inşaat başta olmak üzere mevsimlik işçiliğe duyulan ihtiyaçla birlikte artma tehlikesine dikkat çekiyoruz…

İşkollarına göre iş cinayetlerinin dağılımı…

Madencilik işkolunda 303 işçi; 
Tarım, Orman işkolunda 37 emekçi;
İnşaat, Yol işkolunda 30 işçi;
Taşımacılık işkolunda 12 işçi;
Petro-Kimya, Lastik işkolunda 4 işçi;
Metal işkolunda 4 işçi;
Konaklama, Eğlence işkolunda 4 emekçi;
Belediye, Genel İşler işkolunda 4 işçi;
Enerji işkolunda 3 işçi;
Savunma, Güvenlik işkolunda 3 emekçi;
Gıda, Şeker işkolunda 2 işçi;
Tekstil, Deri işkolunda 2 işçi;
Ağaç, Kağıt işkolunda 2 işçi;
Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 1 emekçi;
Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 1 işçi..

Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 2 işçi can verdi…

Yaşamını yitiren 414 emekçinin 387’si işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden; 24’ü çiftçilerden/küçük toprak sahiplerinden ve 3’ü kendi hesabına çalışanlardan/esnaflardan oluşuyor…

Nedenlerine göre iş cinayetlerinin dağılımı…

Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 304 işçi;
Trafik, Servis Kazası nedeniyle 29 işçi;
Ezilme, Göçük nedeniyle 25 işçi;
Düşme nedeniyle 21 işçi;
Diğer nedenlerden dolayı (kalp krizi, intihar, yıldırım düşmesi, saldırı,
meslek hastalığı vb.) 20 işçi;
Elektrik Çarpması nedeniyle 10 işçi;
Patlama, Yanma nedeniyle 3 işçi;
Nesne Düşmesi, Çarpması nedeniyle 2 işçi can verdi…

Meslek hastalıkları kaynaklı ölümleri de öbür nedenlerden dolayı ölümler başlığı altında değerlendiriyoruz. Mayıs ayında üç çiftçi Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ve
28 yaşındaki tekstil işçisi Murat Sevgial silikozis nedeniyle yaşamlarını yitirdiler…

Cinsiyete göre iş cinayetlerinin dağılımı…

10 kadın işçi ve 404 erkek işçi can verdi…
Yaşamını yitiren kadın işçilerin çalıştıkları işkolları ve isimleri ise şöyle:
Mevsimlik tarım işçileri Kibariye Öksüz, Çiçek Ayaz, Yıldız Kaplan ve Harfiye Ataş;
Çiftçiler Saniye Karahasanoğlu, Ayşe Yeşilyaprak, Gülsüm Melik, İpek Kaya ve Ayşegül Ataseven;
Müzisyen Ceylan Aygün…

Yaş dilimlerine göre iş cinayetlerinin dağılımı…

14 yaş ve altında 1 çocuk işçi,
15-17 yaş arasında 1 çocuk/genç işçi,
18-27 yaş arasında 71 işçi,
28-50 yaş arasında 210 işçi,
51 yaş ve üstünde emeklilik çağında 35 işçi,

Elimizdeki bilgiler ışığında yaşını öğrenemediğimiz 96 işçi can verdi…

2014 Mayıs ayında yaşamını yitiren çocuk işçiler: Mardin Nusaybin’de 14 yaşındaki çoban Yasir Geylani yol kenarında koyun otlatırken kamyon çarpması, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı günü ise Ankara Eryaman’da 16 yaşındaki inşaat işçisi Yılmaz İdareci sekizinci kattan düşme sonucu aramızdan ayrıldılar…

Kentlere göre iş cinayetlerinin dağılımı…

305 ölüm Manisa’da;
12 ölüm İstanbul’da;
5’er ölüm Adıyaman, Bursa, Kocaeli ve Muğla’da;
4’er ölüm Aydın, Mardin ve Samsun’da;
3’er ölüm Aksaray, Erzurum, Gaziantep, Hatay, Sakarya ve Tekirdağ’da;
2’şer ölüm Ankara, Antalya, Bingöl, Çorum, Edirne, Elazığ, Isparta, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Konya, Ordu, Rize ve Zonguldak’ta;
1’er ölüm ise Adana, Ağrı, Artvin, Bitlis, Burdur, Denizli, Diyarbakır, Giresun, Gümüşhane, Iğdır, Kilis, Mersin, Niğde, Osmaniye, Sivas, Şırnak, Tokat, Yozgat ve İran’da yaşandı…

Soma için yas tutma mücadele et!

Coğrafyamız tarihinin en büyük işçi katliamını Soma’da yaşadı. En kısa sürede ocağa giderek işçi arkadaşlarımızla ve aileleri ile dayanışma içinde olmaya çalıştık…

1- Soma Eynes Maden Ocağı, bugüne dek örnek olarak gösterilen ve yaklaşık 3 bin işçinin çalıştığı, sendikal örgütlenme bulunan formel bir işletmedir.
Oysa katliam bir bütün olarak işçi sağlığı (AS : ve güvenliği!) önlemlerinin alınmaması ve işçilerin hiçbir söz hakkının bulunmamasının sonucu olmuştur. Yani örnek verilen ocakta böyle bir katliam yaşandıysa coğrafyamızın tamamında başta madenler olmak üzere tüm işyerlerinde iş cinayetlerinin yaşanması (ki yaşanıyor) açıktır…

2- Katliam saat 15.15 sularında gerçekleşmiştir. Ancak devlet bilinçli olarak saat 20.00 sularına dek ısrarla yaşanan katliamı açıklamaktan kaçınmış ve arkadaşlarımızın cenazeleri soğuk hava depolarına kaldırılmıştır…

3- İlk anda yapılan arama kurtarma çalışmaları sorunludur. İşletmenin hiçbir acil durum planı olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yüzden birçok arkadaşımız da kurtarma çalışmaları sırasında can vermiştir…

4- Resmi makamlar 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiğini açıkladılar.
Bizlerin de gözlemi madende çıkarılmayan işçi kalmadığı yönündedir. Ancak defnedilen cenazelerimizi ve açıklanan işçi isimleri arasında bir karşılaştırma çalışması
yaptığımızı da belirtmek istiyoruz ki hiçbir cinayetin üstü örtülmesin…

  • İş kazaları kader değil; yaşananlar cinayet ve katliamdır…
  • Soma katliamın bir numaralı sorumlusu Enerji Bakanı Taner Yıldız’dır…
  • Soma katliamının sorumluları TKİ, Soma Holding ve Çalışma Bakanı’dır…

Sorumlular en ağır şekilde cezalandırılmalıdır…

Adalet istiyoruz…

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi

2014 Mayıs ayında yaşamını yitiren işçiler                                :

Zafer Karaaslan, Şeyho Öksüz, Kibariye Öksüz, Çiçek Ayaz, Yıldız Kaplan, Saniye
Karahasanoğlu, İsmail Atar, Sezer Ceritçi, Yahya Sarıkaya, Ekrem Çağlayan, Kurtbet Köse, Nizamettin Açan, Özgüner Yeşilyurt, Ayşe Yeşilyaprak, Gülsüm Melik, Ali Sevinçer, Sadık Balta, Yaşar Carti, Zülfü Kınık, Oğuz Kınık, Mustafa Çiçek, Bayram Kaygısız, İpek Kaya, Ahmet Tekeci, Ayşegül Ataseven, M.G., Yusuf Sansıkçı, Bekir Yüce, Yasir Geylani, Mehmet Yüncü, Kahraman Büyükkafes, Mustafa Ünal, Ahmet Ağaç, Ali Ataş, Harfiye Ataş, Hüseyin Alparslan, Ünal Töre, İbrahim Çetin, Tunahan Gürocak, Mehmet Aygün, Abdullah İnal, Abdullah Özdemir, Abdullah Sivri, Abdülmüttalip Akay, Adem Abokan, Adem Çetiner, Adem Varol, Ahmet Akbulut, Ahmet Akdemir, Ahmet Ali Aslan, Ahmet Avcu, Ahmet Bal, Ahmet Çelik, Ahmet Ergün, Ahmet Erol, Ahmet Gülcü, Ahmet Güven, Ahmet Kaya, Ahmet Soluk, Ahmet Şen, Ahmet Varal, Akif Doruk, Ali Biçak, Ali Çiftçi, Ali Gül, Ali Kavas, Ali Kilit, Ali Şahin, Ali Şentürk, Ali Yanar, Ali Yüksel, Arif Demir, Aşkın Koyun, Aydın Özgün, Ayhan Avcı, Bayram Ali Dağlı, Bayram Bayındır, Bayram Erol, Bayram İndirik, Bayram Parça, Beytullah Çakır, Bilal Ay, Bilal Bilgi, Bilal Malkoç, Burak Karayel, Celal Sevinç, Cemal Kaya, Cemal Yıldız, Cemil Taşdemir, Cengiz Çantal, Cengiz Kargı, Cengiz Şimşek, Davut Ağız, Davut Çeçen, Davut Duran, Davut Köse, Doğan Yıldırım, Dursun Demircan, Emin Esen, Emin Kurt, Emin Mazı, Emrah Çakır, Emrullah Armut, Engin Yıldırım, Ercan Cezeli, Erdal Demirel, Erdoğan Köse, Erdoğan Merdim, Erdoğan Sevben, Ergun Koyakkaya, Ergün Akkuş, Ergün Sidal, Erkan Altuntaş, Erkan Doğdu, Erol Işık, Erol Uysal, Ersin Çetin, Ersin Keçeli, Evren Sarı, Faruk Karahan, Fatih Köse, Fedai Bozdağ, Ferhat Avkaş, Ferhat Canbaz, Ferhat İren, Ferhat Tokgöz, Feridun Çelik, Gafur Şen, Gazi Osman Sümer, Gökhan Yılmaz, Göknur Kocagedik, Güngör Kayrak, Hakan Taşdemir, Hakan Uçkun, Hakkı Doğan Sal, Halil Ergöz, Halil İbrahim Doğan, Halil İbrahim Hamurcu, Halil Koca, Halil Şevik, Harun Keskin, Hasan Akkaş, Hayri Türker, Hayrullah Baygül, Himmet Anaçlı, Hüseyin Avkaş, Hüseyin Dalbudak, Hüseyin Demir, Hüseyin Kılıç, Hüseyin Kılıç, Hüseyin Top, İbrahim Biçer, İbrahim Çelik, İbrahim Çelik, İbrahim Duman, İbrahim Gezer, İbrahim Gökçe, İbrahim Kutbey, İbrahim Salgın, İbrahim Sungur, İdris Arslan, İdris Duran, İlkay Yıldırım, İlyas Özkan, İlyas Yıldırım, İsa Aldemir, İsa Çalış, İsa Sadan, İsa Sevben, İsmail Aslan, İsmail Aslan, İsmail Canbal, İsmail Çata, İsmail Çoşkun, İsmail Değirmen, İsmail Gezer, İsmail Gürpınar, İsmail Kalkan, İsmail Kutlu, İsmail Öztürk, İsmail Şengür, İsmail Tulum, İsmail Yıldırım, İsmet Yılmaz, Kader Yıldırım, Kadir Özel, Kamber Çağlar, Kamil Çal, Kasım Softa, Kazım Karaçoban, Kemal Çoban, Kenan Akdeniz, Kenan Aksoy, Kenan Avcı, Koray Karadağ, Mahmut Akbulut, Mehmet Akif Günaydın, Mehmet Ali Özcan, Mehmet Ateş, Mehmet Azman, Mehmet Çelik, Mehmet Efe, Mehmet Emin Çardak, Mehmet Eser, Mehmet Gülşen, Mehmet Şentürk, Mehmet Yavaş, Mehmet Yetim, Mesut Memiş, Mesut Özkoç, Metin Burmalı, Metin Uslu, Mithat Özdirik, Muhammed Arslancan, Muhammed Çağan, Muhammed Girgin, Muharrem Çiçek, Muharrem Şen, Muhsin Taş, Murat Avcı, Murat Gezgin, Murat Gümüş, Murat Kandemir, Musa Kara, Musa Karaçoban, Mustafa Çalı, Mustafa Dağlı, Mustafa Fenerli, Mustafa Kaya, Mustafa Kocabaş, Mustafa Korkmaz, Mustafa Sedat Toprak, Mustafa Türkhan, Muzaffer Eren, Mücahit Yardımcı, Nihat Kayrak, Niyazi Bayram, Niyazi İzmir, Niyazi Kurban, Numan Kandemir, Nurhan Yankın, Nurettin Kara, Nurettin Yıldız, Nurullah Köse, Okan Merdim, Orhan Öksüz, Osman Fındık, Osman Özgün, Osman Şam, Ömer Afacan, Ömer Elibol, Ömer Özcan, Özay Eren, Özcan Bozdağ, Özcan Öncü, Özcan Sarı, Özgül Çiftçi, Özgür Çevirgen, Özgür Şen, Ramazan Aldemir, Ramazan Çakır, Ramazan Çatar, Ramazan Doğan, Ramazan Kökçü, Ramazan Mercan, Ramazan Savaşan, Ramazan Sökmen, Ramazan Şahin, Ramazan Uçkun, Ramazan Ünal, Ramazan Yavaş, Recep Aldemir, Recep Gümcür, Recep Terzi, Recep Türk, Remzi Artar, Rıdvan Kazancı, Rıdvan Koçhan, Ruhi Dağlı, Sadettin Yılmaz, Sadık Akdağ, Sadık Çakır, Sadi Almaz, Sadrettin Güngör, Saffet Şahin, Saim Özcan, Sait Karaca, Sami Yıldırım, Sebahattin Aydın, Sefer Hazar, Sefer Yayla, Selahattin Kayrak, Selami Tizel, Semai Aktaş, Serkan Buran, Serkan Güneş, Seyit Ali Çetin, Sezai Kılıç, Sinan Yılmaz, Suat Esen, Süleyman Akcan, Süleyman Aldemir, Süleyman Çata, Süleyman Kandemir, Süleyman Tunahan Ulusoy, Şaban İlçi, Şahin Aydın, Şavki Değirmen, Şenay Baygül, Şerafettin Girgin, Şerif Genç, Şerif Gezgin, Şevket Saban, Şinasi Tokmak, Tebib Kaska, Talip Özten, Tayyip Şenlik, Tezcan Şentürk, Tolga Özcan, Tuncay Sidal, Tuncay Şahin, Tuncer Ülhan, Turgay Yağcı, Turgut Yılmaz, Uğur Canbey, Uğur Çolak, Veysel Arkan, Yahya Aybak, Yıldırım Güney, Yılmaz Çiftçi, Yılmaz Erol, Yunus Yılancı, Yüksel Akcan, Yüksel Cangül, Yüksel Yaşar, Zabit Ataş, Zekeriya Kuzu, Zeki Coşkun, Zeki Gezer, Zeynel Uzar, Zühtü Yıldırım, Cem Özkök, Nebi ., Hakan Çırpan, Alim Aralı, Murat Sevgial, Hikmet Aydın, Türkyaşa Sönmez, Özkan Köse, İsmail Varol, Ercan Gece, F.S.C., Hilmi Kırgil, Murat Ayyıldız, Hasan Doğan, Sinan Doğan, Salih Karayalı, Necmettin Güngör, Fatih Altıntop, Ömer Yılmaz, Hakan Tek, Cevdet İyin, Tuncer Temiz, Ferhat Aygül, İlyas Aksoy, Ali Gezer, Ramadan Ocaktan, Abdulbari Gözateş, Yılmaz İdareci, M.T., Murat Dağdelen, Mehmet Taşçı, Muzaffer Kalkan, Mehmet Ataklar, Turan Alkış, Şefa Doğru, Ali Altınışık, Nimet Kalay, Taner Akar, Maksut İsmail, İsmet Töngel, Salih Geçen, Celal Ürün, İbrahim Akman, Selçuk Güncel, Yaşar Tavukçu, Hamza Kozlu, Necmi Yılmaz, Necdet Karapehlivan, Mehmet Aslan, Raif Önç, Ahmet Ali Çınar, Ahmet Çelik, Ömer Üçgün, Celil T., Yusuf Karahan, Recep Tepe, Ceylan Aygün, Necmettin Gişçi, Mustafa Bavagra, Ömer Bademci, Ayhan Uludoğan, Şahin Sevilmiş, Sadettin Tuzcu, Vedat Türan, Serdar Arlan, Veysel Budalcin, Şahin Dikyol, Emin Çitil, Hüseyin Topçu

ve adını öğrenemediğimiz dört işçiyi saygıyla anıyoruz!

Gezi’den Soma’ya Çanakkale Dayanışması


SOMA_.siyah_kurdela_13.5.14
Dostlar
,

TTB (Türk Tabipleri Birliği) Çanakkale Tabip Odası‘ndan örnek davranış..

Soma madenci kıyımından geri kalanları sahiplenme!

Meslektaşımız Dr. Hüya Görgün ve Çanakkale Tabip odasını kutluyoruz.

 

Sevgi ve saygı ile.
8 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Gezi’den Soma’ya Çanakkale Dayanışması

Çanakkale Tabip Odası’nın üyeleri ve kamuoyu ile paylaştığı kampanya; kişi, kurum, kuruluş, yapı, sendika ve diğer meslek örgütleri tarafından desteklenmiş, kampanyaya etkili bir katılım sağlanmıştır. Çanakkale Dayanışması adı altında yerine ulaşan ve çocukları ailelerini emekçileri mutlu eden kampanyamız yüzlerde küçük de olsa tatlı bir gülümse yarattı ise ne mutlu Çanakkale Tabip Odası’na ve Türk Tabipleri Birliğine!

Dr. Hülya GÖRGÜN
Başkan
Çanakkale Tabip Odası Yönetim Kurulu Adına

——

Çanakkale Olay Gazetesi ise Çanakkale Tabip Odası’nın yardım kampanyası haberine geniş yer verdi. Haberi sizlerle paylaşıyoruz.

Unutmuyor, unutturmuyor…

Çanakkale Tabip Odası tarafından yaklaşık iki hafta önce başlatılan yardım kampanyasının ardından, toplanan yardımlar adreslerine ulaştı. “Çanakkale Dayanışması” adı altında Tabip Odası başta olmak üzere, çeşitli meslek örgütleri ve demokratik kitle örgütlerinin de katılımı ile yapılan Soma ziyaretinde, hem yardımlar Somalılara verildi hem de mevcut sorunlarına çözüm ortağı olundu.
Çanakkale, Soma’yı unutmuyor, unutturmuyor…

Çanakkale Tabip Odası’nın öncülüğünü yaptığı “Soma için yardım” kampanyası yaklaşık iki hafta önce “Somalı çocuklara dokunalım” çağrısı ile başlatılmıştı. Kampanya hafta sonu (31 Mayıs tarihinde) son buldu. Kampanyada toplanan, bisiklet, boyama kitapları, yaş gruplarına göre kitaplar, eğitici oyuncaklar, top, defter, kalem gibi ürünler önceki gün (1 Haziran) tarihinde Soma’ya götürüldü. Çanakkale Tabip Odası’nın önderliğinde başlayan kampanyaya diğer demokratik kitle örgütleri, meslek kuruluşları ve sendikalardan da destek geldi. Tabip Odası da kampanyasını ortaklaştırarak, “Çanakkale Dayanışması” adı altında bir örgütlenme ile Soma’ya götürdü. Günübirlik organize edilen ziyaret kapsamında önce Soma ilçe merkezine, ardından Soma’nın komşusu olan da Balıkesir’e bağlı Savaştepe ilçe merkezine gidildi. Savaştepe’ye bağlı Sarıbeyli gibi bazı köyler de ziyaret kapsamında durak noktaları oldu.

Yalnızca yardımlar verilmedi

Bu günübirlik ziyaretin kapsamı sadece toplanan yardımların yerine ulaştırılması değildi. Aynı zamanda oradaki çocuklar ve kadınlarla görüşmeler yapıldı. Soma’da meydana gelen maden faciasının aileler üzerindeki psiko-sosyal travmalar noktasında
Çanakkale Tabip Odası yetkilileri çeşitli çalışmalar yaptılar. Maden faciasında yakınlarını kaybetmiş aileler ile dertleşilerek acıda ve hüzünde de ortaklaşmaya çalışan Çanakkale Dayanışması heyeti, burada maden faciasının etkilerinin halen devam ettiğini, televizyonlarda izlediğimiz kadarıyla “Soma’da hayat normale dönüyor” algısının doğru olmadığını yaşadı. Hayat bir tek Soma’da ve Soma’daki maden faciasında hayatını kaybedenlerin aileleri noktasında normale dönmüyor. Aileler halen acılarını yaşıyor, bu acıları onlara yaşatan taşeronlaştırma ve özelleştirme politikalarından hesap sorulmasını istiyor.

Ultraaslan ekibi halen görevdeydi

Galatasaray Spor Kulübü’nün taraftar grubu olan Ultraaslan Soma’da Çanakkale Dayanışması’nı karşıladı. Ultraaslan Türkiye Koordinatörü Ulaş Bayram’ın ve diğer Ultraaslan ekibinin buradaki çalışmaları nedeni ile bölgeyi bildikleri öğrenilirken onların koordinasyonunda acılı aileler ile hem Soma’da, hem Savaştepe’de hem de Savaştepe’ye bağlı bazı köylerde görüşüldü.

 İşçiler örgütlenmiş

Çanakkale Dayanışması’nın bir diğer durağı ise Savaştepe’deki maden işçilerinin derneğiydi. Facianın ardından bir dernek çatısı altında örgütlenen işçilerin
hem sorunlarına sahip çıktıkları hem de sorunları temelinde çözüm sürecine
doğrudan katılmak istedikleri görüldü. İşçilerin tek ziyaretçisi Çanakkale Dayanışması da değildi. Çeşitli yerlerden gelen gazeteciler, öğrenciler de işçileri ziyaret ederek örgütlenmeleri hakkında bilgiler alıyorlardı.

 Ağlamamak elde değil!

Soma’da bulunan toplu mezar ise yürekleri dağlayan ayrı bir yerdi. Her mezarın kendine özgü bir hikayesi vardı. Facianın ardından açılan ve çok sayıda maden işçisinin gömülü olduğu mezarları gezerken, kimlerin hangi duygularda oraya geldikleri açık bir şekilde belli oluyordu. Bodrumspor’dan Karagümrük’e, Fenerbahçe’den Galatarasay’a ve Beşiktaş’a kadar her profesyonellik derecesinde spor kulüplerinin mezarları ziyaret ettiği, ziyaretleri anısına atkı ve bayrakları bıraktıkları görüldü. Kimi mezarda “Din dersinde” aldığı notunu bırakmış bir öğrenci, kimi mezarda belki babasına getirdiği küçük bebeğini bırakmış bir kız çocuğunun, kimi mezarda gözü yaşlı madenci eşinin getirdiği tülbent ile daha önceki ziyaretçilerin izleri görülebiliyordu. Kimi 2,5 yaşındaki çocuğunu, kimi hamile eşini bırakarak gitmişti yerin derinliğine. Hepsi ayrı bir hikayeyi, hepsi ayrı bir acıyı, hüznü yaşıyor, hepsi ayrı bir tepki, bu yaşananların kinini, öfkesini taşıyor. Soma’da ve diğer yerlerde, her yer kömür karası, her yer ekmek parası,
her yer işçilerin öfkesini, sordukları hesabın sessiz çığlığını taşıyor.

Somalılar unutturmuyor

Soma’ya girdiğinizde ilk fark edeceğiniz, maden faciasının acısı tüm ilçeyi sarmış,
tüm ilçe sanki ağız birliği etmişçesine Soma’yı unutturmuyormuş gibi bir izlenim var. Soma’da neredeyse tüm işyerlerinin ve tüm evlerin camları “baş sağlığı” mesajı ile dolu. Onların kendi ilçelerinde bir birlerine karşı başlattıkları bu sessiz mesaj aslında özünde, sadece birbirlerine karşı bir dilek ve temenni değil aynı zamanda Soma’da yaşanan katliamı unutturmamaya dönük bir önemi de taşıyor. Onlar unutturmuyor, biz unutmuyoruz…

“Duygu yüklü bir gün yaşadık”

Soma ve Savaştepe ile ilgili izlenimlerini paylaşan Çanakkale Tabip Odası Başkanı Dr. Hülya Görgün, “Çanakkale Tabip Odası’nın önderliğinde başlayan, ‘Çanakkale Dayanışması’na dönüşen Soma’da yitirdiğimiz canların eş ve çocuklarına, hiç olmazsa bir kısmına ulaşmayı amaçlayan kampanyamız dün (1 Haziran Pazar günü) gerçekleşti. Zaman zaman ağladığımız, zaman zaman çocukların mutluluğu ile gülümsediğimiz duygu yüklü bir gün yaşadık. Anladık ki Soma yalnız bırakılmamalı, ‘Çanakkale Dayanışması’ daha da büyümeli, yalnız kampanyalarla değil, büyüklü, küçüklü gruplarla defalarca gidilmeli. Kampanyamızı, düzenleyen, destekleyen, katkı ve emek veren, zaman ayıran, bize böylesi bir organizasyonda bulunma, acılı kadınlara ve çocuklara dokunma, onlarla olma şansı veren öncelikle Tabip Odası Genel Sekreteri Dr İlhan Pirinçciler’e ve herkese teşekkürler” dedi.

“Katılım etkili oldu”

“Çanakkale Tabip Odası’nın iki hafta önce Somalı çocuklar için başlattığı kitap, oyuncak, kırtasiye, top, uçurtma, bisiklet gibi ürünlerin toplandığı kampanya, Pazar günü Soma’ya ulaştı” diyen Görgün, “Çanakkale Tabip Odasının üyeleri ve kamuoyu ile paylaştığı kampanya; kişi, kurum, kuruluş, yapı, sendika ve diğer meslek örgütleri tarafından desteklenmiş, kampanyaya etkili bir katılım sağlanmıştır. Çanakkale dayanışması adı altında yerine ulaşan ve çocukları ailelerini emekçileri mutlu eden kampanyamız yüzlerde küçük de olsa tatlı bir gülümse yarattı ise, ne mutlu Çanakkale Tabip Odasına ve Türk Tabipleri Birliğine!”şeklinde konuştu.

Habere ulaşmak için tıklayınız… 

 

 

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/soma-4599.html

30 Mayıs 2014 : Sigarasız Dünya Günü..

30 Mayıs 2014 : Sigarasız Dünya Günü..

Dostlar,

ABD CDC’nin (Hastalıklar Koruma ve Kontrol Merkezleri) yayın organı
MMWR‘da (Mortality and Morbidity Weekly Report) Tütün Vergisinden Sonra Türkiye’de Sigara Fiyatları ve Sigara İçme Oranları hakkında kapsamlı bir makale yayımlandı.. Türkiye’den ve dışarıdan çalışmacıların ortak makalesi..

  • Cigarette Prices and Smoking Prevalence After a Tobacco Tax Increase
    – Turkey, 2008 and 2012

Bu makaleyi pdf olarak aşağıda sunuyoruz..

Cigarette_Prices_and_Smoking_in_Turkey_2008-12

Kabul edelim ki, büyük başarıdır..
Türlü çekinceler koysak da, konabilirse de..
Otobüslerdeki sigara içimini hala bir karabasan (kabus) gibi anımsarız..
Molada insanlar yemek yer, otobüse oturunca de hep birlikte sigara yakarlardı.
Havalandırma sistemleri o zamanlar çok yetersizdi ve deyim yerinde ise boğulurduk!

Emeği geçenlere teşekkür borçluyuz..

Bunlardan başlıca birisi de geçtiğimiz ay Hacettepe Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan emekli olan sevgili Nazmi ağabey..

Prof. Dr. Nazmi Bilir gerçekten bu süreçte çok değerli ve sonuç alıcı çaba harcadı.
Bu makalenin de yazarlarından.

Yasa çıktığında, Cumhurbaşkanı Demirel yasayı yayımlanmak üzere Resmi Gazeteye yolladığında 7 Kasım 1996 idi ve biz Bursa’da bir Halk Sağlığı Kongresinde idik.
ANAP’lı Sağlık Bakanı Bülent AKARCALI tüm varlığıyla savaşım verdi..

  • TÜTÜN ÜRÜNLERİNİN ZARARLARININ ÖNLENMESİ
    VE KONTROLÜ HAKKINDA KANUN

7 Kasım 1996’da RG’de yayımlanarak yürürlük aldı..
Yerel ve özellikle uluslararası tütün tekellerinin ,inanılmaz lobi baskısına karşın..

Bu gün 1996ya göre çoook ileride ve sanırız “geri dönülmez” bir yerdeyiz..

3 gün önce 31 Mayıs, “Tütünsüz Dünya Günü” idi.

Bu görkemli başarıyı pekiştirmek ve daha da ileri taşımak zorundayız.

Sevgi ve saygıyla
03.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

 

Prof.Dr. Bahtiyar Ünver : SOMA FACİASI RAPORU ve İVEDİ ÖNLEMLER

Madenci giysileri ile Ahmet Saltık

 

Dostlar,

SOMA faciasını = toplu iş cinayetini unutamayız, unutmamalıyız..
Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümünden,
Soma ocaklarını da iyi bildiğini belirten
Sayın Prof. Dr. Bahtiyar Ünver,
çok değerli bir metni paylaştı.

 

Biz de; yeraltı maden işletmesi (vd.) işyeri hekimliği yapmış, uzun yıllardır üniversitede, Türk Tabipleri Birliği’nde işyeri hekimliği, iş – işçi sağlığı ve güvenliği, iş kazaları,
meslek hastalıkları konularında eğitim veren, yayınlar yapan kıdemli bir öğretim üyesi olarak metne yer yer ayraç içinde katkılar verdik.

Sn. Prof. Ünver’e teşekkür ederek önemli raporunu aşağıda sunuyoruz. Bahtiyar hoca;

  • “Yaşanan bu felakette ocak işletmesini yürüten şirketin
    ihmal ve kusurları olduğu tartışmasızdır. 
  • Ancak asıl suçlunun, ülkemizde çok sayıda illegal madenin olduğu da düşünüldüğünde, işin niteliğine ve madencilik bilim ve teknolojisine
    uygun mevzuat, uygulama ve denetleme sistematiği kurmayan
    kamunun olduğu muhakkaktır.”
    diye bağlıyor raporunu..  

Sevgi ve saygı ile.
02 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=================================================

Prof. Dr. Bahtiyar Ünver’den

SOMA FACİASI RAPORU ve İVEDİ ÖNLEMLER

Değerli Hacettepeliler, 

Soma’da yaşanan büyük felaket ile ilgili görüşlerimi kısaca ekte bilgilerinize sunuyorum. Yitirdiğimiz kardeşlerimize Allah’tan rahmet,
tüm milletimize başsağlığı diliyorum.
 
Selam ve saygılarımla.  
 
Bahtiyar Ünver
HÜ Maden Mühendisliği Bölümü

*******************
 
Değerli Hacettepe’liler,

                13 Mayıs 2014’te Soma’da bir felaket yaşadık. Bu kısa bilgi notu bazı temel konularda sizleri bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Hacettepe Üniversitesi’nin böyle bir felaketin tekrar yaşanmaması için konunun takipçisi olması gerektiğine inanıyorum.
                Üniversiteye gelmeden önce yaklaşık 4 yıl boyunca bu ocakta
üretim mühendisi olarak çalıştım. Üniversiteye geçtikten sonra da sürekli olarak
Soma ile ilgili konularda çalışmalarımı sürdürdüm; tezler yaptırdım, yayınlar yaptım. TKİ’nin öbür sahalarında olduğu gibi Soma-Eynez sahası (bu ocağın da olduğu kısmı içine alan ileride üretim yapılacak tüm saha) 3B damar modellemesi ve
maden tasarımı Maden Mühendisliği Bölümündeki ekibimiz tarafından yapılmıştır. Dolayısıyla saha hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olduğumuzu söyleyebilirim.
                Bilimsel olarak kazaların %98’inin önlenebilir olduğu belirtilmektedir.
Bu felaket de (kaza denilemez!)
– basit önlemlerin alınmaması ve
– gerekli yatırımların yapılmaması sonucunda oluşmuştur. Felaketin nedenleri aşağıda kısaca açıklanmaktadır:

1.       Felaketin ana taşıma galerisinde kömürün kendi kendine tutuşması sonucu meydana geldiği açıklanmıştır. Öncelikle kömürün kızışması (spontaneous combustion) ne demek, kısaca açıklamak gerekir. Kömür hava içindeki oksijen ile reaksiyona girer ve oksitlenme (AS: yanma) sonucunda CO gazı ve ısı açığa çıkar. Reaksiyon sürdükçe hızlanır ve müdahale edilmezse açık alevli yangına döner.
Özellikle Soma’daki kömür karakteristikleri dikkate alındığında kuru ve toz halindeki kömürde, kızışmanın oldukça hızlı biçimde geliştiği bilinmektedir.

2.       Yangın olan yere çok yakın olan A Panosu ile yangının ilişkili olabileceği konusunda kimi iddialar bulunmaktadır. A Panosunda geçmişte oldukça ciddi bir yangın sorunu ile karşılaşılmış ve önceki TKİ Genel Müdürünün (Dr. S. Anaç)
bizzat beni görevlendirmesi sonucunda hazırlamış olduğum raporla
ocağın kapatılmasına karar verilmiştir. Bu panonun yeniden açılmaya 
çalışıldığı belirtilmektedir. Ancak bu konuda yeterli ve güvenilir bilgi bulunmamaktadır.
Ocağın ana hava girişine en yakın bir konumda olan bu panonun ocağın öbür bölümleri için büyük bir risk oluşturacağı muhakkaktır. Bu pano içinde biriken metan ve CO gazlarının ani olarak püskürdüğü iddiaları da bulunmaktadır.
Konumu gereği bunun düşük bir olasılık olduğunu düşünmeme karşın,
ayrıntılı teknik bilgi elde edildikten sonra değerlendirme yapmanın
daha doğru olacağı kanısındayım.

3.       Ana taşıma galerisinde kömür kızışması olduğunda bunun belirlenememiş olması olasılık içinde değildir. Hiç ölçüm yapmadan bile kızışma sonrası ortaya çıkan kendine has koku her madenci tarafından net olarak algılanmış olmalıdır.

4.       Kızışma olan yerde yangın çıktıktan sonra tavanı desteklemekte kullanılan ahşap tahkimatın yandığı ve ardından yanan bölümün göçtüğü belirtilmektedir.
Bu da kanımca olanaklı değildir. Çünkü esas kızışmanın olduğu bölüm galeri yüzeyinden yaklaşık 1-2 m dolayında içeride gerçekleşmekte ve bu bölümdeki kömür bir ateş topu şeklini almaktadır. Böyle bir duruma geçmişte bizzat tanık oldum. Dolayısıyla yangına müdahale edilirken bu bölümün göçtüğü ve denetlenemediği kanısındayım. Alevlerin bant üzerine dökülmesi sonrasında birkaç dakika içinde bantın alev aldığı ve hava hızının da fazla olması nedeniyle yangının körüklendiği düşüncesindeyim.

Madende olması gerektiği gibi sağlam çelikten yapılmış basınçlı hava boruları yerine plastik ve yanabilir borular kullanılmıştır. Bu borular yangın esnasında yanmış ve patlamıştır. Kimi işçiler tarafından “bir patlama sesi duyduk” ifadesinin nedeni
büyük bir ihtimalle olasılıkla hava borularının patlamasıdır. Ayrıca bu nedenle de havaya bol miktarda kömür de karışmış ve yangın daha da hızlanarak şiddetlenmiştir. (AS: Bahtiyar hoca ile yazışmamızda sonradan ekledi..)


5.       Yangın olduktan sonra, haberleşme altyapısı (AS: yok muydu, yetersiz miydi? Batı’da her işçi ile GPS – GPRS üzerinden haberleşiliyor ve yer altında konumu
3 boyutlu koordinatlarıyla belirlenebiliyor..)  nedeniyle etkilenecek bölgelerdeki
tüm işçilerin çok kısa sürede bilgilendirilmesi ve ne yapacaklarının söylenmesi olanaklı olmamıştır. (AS: Bu gibi olağan dışı durumlar için düzenli tatbikatlarla
maden işçisinin eğitilmesi yasal olarak zorunludur.. 4857 sayılı yasa md. 77 ve
6331 sayılı yasa md. 4 vd. alt mevzuat..) Ocağı tanıyan işçiler hemen temiz hava olan yerlere kaçmaya çalışmışlar ancak hava yönünün değiştirilmesi sonrasında
nasıl hareket etmeleri gerektiği konusunda şaşırmışlardır.

 
                Sonrasında oluşan karmaşa ve kargaşayı hepimiz izledik.
Felaketten gerekli derslerin çıkarılması açısından özellikle temel ihmal ve eksiklikler konusu aşağıda kısaca değerlendirilmektedir:

 
1.       Öncelikle ana yolların kömür içinde olan bölümleri betonla kaplanmalıdır.  Kömürlü yüzey püskürtme beton veya kalıp betonu ile kaplansaydı kömür hava ile temas edemeyeceği için böyle bir kızışma önlenecek ve hiçbir sorun yaşanmayacaktı. Bu işlemin maliyeti, işletmenin büyüklüğü dikkate alındığında hesaplarda görünmeyecek ölçüde küçüktür.

2.       Ocakta bir “risk analizi” (AS: 6331 sayılı İSG yasası md. 4 gereği zorunlu!) yapılmış olsaydı, nasıl bir eylem planı uygulanacağı bilinebilirdi. Ana hava giriş bölgelerinde bir yangın olması, tüm ocağı etkileyeceği için büyük risk taşımaktadır. Örneğin bu bölümlerde bir çalışan tarafından bilinçli olarak yangın çıkarılması olasılığı bile bir risk olarak değerlendirilerek gerekli analizlerin yapılması gerekirdi.

3.       Gerektiği durumda bireysel CO maskesinin kullanımı ile güvenli bir yere gidilmesi gerekmektedir. Ancak kişisel CO maskelerinin çalışmadığı,
çoğunun kullanım sürelerinin dolmuş olduğu anlaşılmaktadır. (AS: Türk Ceza Yasası md. 21-22’ye göre kasta varan bilinçli taksirle çok sayıda insanın ölümüne
neden olma suçu..)

 
                Ocağın ruhsat sahibi TKİ’dir. Ocakta TKİ, (AS: Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanlığına bağlı) Maden İşleri Genel Müdürlüğü (MİGEM) ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından denetimler yapılmaktadır. Yukarıda belirtilen konularda bir eksiklik olup olmadığı konusunun denetleme raporlarında
yer almadığı görülmektedir. (AS: Denetçiler hk. TCK md. 251 uyarınca denetim görevinin ihmali suçundan dava açılmalı, yönetsel soruşturma yapılmalıdır!)


En temel anlamda tüm madenlerimiz ve özel olarak Soma bölgesi için
acil olarak yapılması gerekenler aşağıda verilmektedir:

1.       Mevzuat ve denetleme sistematiği gelişmiş ülkeler standardında yeniden düzenlenmeli ve tüm madenlerimizdeki mevcut teknik ve uygulama ile ilgili koşullar bu çerçevede incelenmelidir.

2.       Geçmişte meydana gelmiş olan tüm kazaların profesyonelce analiz edilmesi ve gerekli derslerin çıkarılması gerekmektedir. Özellikle son felaketin yabancı uzmanlar tarafından analiz edilmesi sağlanmalıdır.

3.       Tüm kömür sahalarındaki kömürün kendiliğinden tutuşabilme özellikleri
test edilmeli ve her sahanın bu açıdan haritası çıkarılmalıdır.

4.       Kömür damarı ve çevresinin metan içerikleri belirlenmeli ve metan içerik dağılım haritaları elde edilmelidir. Riskli bölgelerde metan drenajı yapılmalı ve üretime güvenilir koşullar oluşturulduktan sonra başlanmalıdır.
(AS: Ayrıca gerekiyorsa işçilere de kişisel metan detektörü verilebilir..)

                Doğru tasarlanmış bir maden ocağında tüm işler tanımlanmış prosedürler çerçevesinde yapılıp denetlendiği sürece, madencilik sektörünün riski öbür sektörlerden yüksek değildir.
Sonuç olarak;
Yaşanan bu felakette ocak işletmesini yürüten şirketin ihmal ve kusurları olduğu tartışmasızdır. Ancak asıl suçlunun, ülkemizde çok sayıda illegal madenin olduğu da düşünüldüğünde, işin niteliğine ve madencilik bilim ve teknolojisine uygun mevzuat, uygulama ve denetleme sistematiği kurmayan kamunun olduğu muhakkaktır.  
 
22/5/2014                                                   
Prof. Dr. Bahtiyar Ünver
Hacettepe Üniversitesi
Maden Müh. Bölümü

Prof. Muzaffer AKSOY; Benzen Lösemisi ve Meslek Hastalıkları


Prof. Muzaffer AKSOY; Benzen Lösemisi ve Meslek Hastalıkları 

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 6. sınıftaki intörn eğitiminde öğrencilerimiz 1 ay Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda kuramsal ve uygulamalı eğitim alıyor. Son günde ise
her 2 öğrenci ortaklaşa hazırladıkları bir semineri 30 dakika içinde sunuyorlar,
kısaca tartışıyorlar.. (Toplamda 10-12 seminer) Bu uygulama yıllardır sürdürülmekte..

Bu gün, bizim sorumlu olduğumuz genç 2 İnt. Dr. meslektaşımız
İnt. Dr. H. Ceren GÖKDUMAN ve İnt. Dr. Ezgi GÖKPINAR ile

PROF. DR. MUZAFFER AKSOY. Benzen ve MESLEK HASTALIKLARI…

konusunu belirlemiştik.. Ceren ve Ezgi emek vererek, bizim önerdiğimiz konulardan birini seçtiler ve aşağıdaki yayından yararlanarak çok değerli bir sunu hazırladılar..

  • “Bilime Adanmış Bir Ömür: Muzaffer Aksoy”
    (Ankara, Şenol Matbaacılık, TUBA yayını)

Muzaffer_Aksoy_Benzen_ve_Losemi
Prof. Aksoy’un İstanbul Beyazıt – Gedikpaşa’daki bireysel ayakkabı üreticilerinde
Benzen’in aplastik anemi ve Lösemi’ye neden olduğunu kanıtladığı çalışmaları
1970 başlarında yoğunlaşmıştı. Biz de, 1973 Ekim’inde Hacettepe Tıp Fakültesi’nin
3. sınıfında iken İstanbul Tıp Fakültesi’ne yatay geçiş yapmıştık (ailemiz İstanbul’da olduğundan). O sırada Prof. Aksoy da derslerimize geliyordu ve bize Benzen araştırmalarından söz etmişti..

Kısaca geçmek gerekirse, bu el yapımı ayakkabı atölyelerindeki işçilerin idrarları gerekliydi. Kullandıkları güçlü çözücü (solvent) Benzen, solunum yolu ile alınıyor ve metabolize edilerek idrarda Fenol olarak atılıyordu. Ancak miktar düşük olduğundan, anlık (spot) idrarda değil, 24 saat biriktirilmiş idrarda ölçülmesi olanaklıydı. Bu amaçla bir bölüm tıp öğrencileri gönüllü olduk ve Aksoy hocanın Hematoloji Laboratuvarından
2 adet plastik idrar kabı alarak belirenen bir ayakkabı üreticisinin idrarını getirmeyi üstlendik. O dükkana gittik ve işçilere durumu anlatarak 2 kabı verdik. Evde ve işte
24 saat idrarlarını topladılar ve ertesi gün gidip aldık, laboratuvara taşıdık.
3. sınıfta tıp öğrencisi olarak elimizden gelen bu idi ve bunu büyük keyifle,
coşkuyla yaptık..

İstanbul Tıp Fakültesi’nin Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nın da Epidemiyolojik – Biyoistatistik yöntemsel katkılarıyla Benzen’in kemik iliğini baskılayarak
(deprese ederek) Aplastik Anemiye ve Lösemiye (Kan kanseri!) neden olduğu
bilimsel olarak kanıtlandı..

Ayrıntıları ekteki power point sunumunda bulacaksınız.
Sevgili genç meslektaşlarımı emekleri için kutluyoruz.
Rahmetli hocamız Prof. Muzaffer Aksoy’u şükranla anıyoruz..

Bu arada, O’nun 2 yaş küçük kardeşi Prof. Muammer Aksoy‘u da..
Prof. Muammer Aksoy, bilindiği gibi ADD’yi 19 Mayıs 1989’da kuran 50 öncü yurtsever içinde idi ve kurucu genel başkan olmuştu. 8 ay sonra 31 Ocak 1990’da kurşunlanarak Ankara’da alçakça öldürülmüştü. Bu olay ağabey Aksoy’u yıkmıştı.

Kapsamlı yansıları izlemek üzere lütfen erişkeye (linke) tıklar mısınız??

Muzaffer_Aksoy_Benzen_ve_Losemi_30.5.2014

Sevgi ve saygıyla
30.5.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net