Kategori arşivi: Hekim Saltık

ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI Açıkoturumu Sunumumuz

ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI Açıkoturumu Sunumumuz

Slide1

Dostlar,

20 Nisan 2016 Çarşamba günü bir açıkoturumda (panel) konuşmacı olarak çağrılı idik.
Konu ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI idi..
Yüksek Ticaretliler Derneği ile Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin Ankara Şubeleri ortaklaşa düzenleyiciydiler ve ilk derneğin Mithatpaşa Cad. 16/6 adresindeki yerleşiminde yapıldı.
Her 2 derneğin sayın başkanları kısa birer açılış konuşması yaptılar.

Karaman’da yaşanan, yoksul erkek çocuklarına ENSAR Vakfı‘nın yurdunda öğretmenleri tarafından birkaç yıldır süregelen cinsel istismarı herkesin içini sızlatıyordu..
Bu bilimsel toplantı da o tema temelli yapılmaktaydı.
İlginç biçimde, Karaman’da sanık tecavüzcü öğretmen Muharrem B.’nin yargılanması
sabah başlamıştı.. Toplantının bitimine yakın, sanığın 508 yıl hapse çarptırıldığını öğrendik.
Ancak ENSAR Vakfı ve KAİMDER aklanmıştı! Mahkeme, vahim olayı, salt tecavüzcü öğretmen Muharrem Büyüktürk‘ü hızla cezalandırmakla geçiştirdi. Öbür sorumlular yaptırım görmedi. Bunun üstüne gidilmeli mtlaka! Sorunun temellerine inilmeli..Slide2
Hacettepe Tıp Fakültesi’nden Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Sayın Prof. Dr. Bahar Gökler
ilk sözü aldı ve Çocuk İstismarı – Cinsel İstismar.. sorununu tanımladı, nedenlerini ve belirtilerini açıkladı. Anababalara öneri ve uyarıları oldu.

Sayın Figen Paslı, bir Sosyal Hizmet Uzmanı olarak bu açıdan sorunu ele aldı.

Av. Türkay Asma oturumu yönetirken, son söz olarak İstismar edilen çocuğun hukuksal haklarını açıkladı. Av. Asma, Çocuk İhmal ve İstismarı Önleme Derneği‘nin kurucu başkanı olarak mesleksel çabasını bu sorunlara yoğunlaştırmış durumda.

Biz sorunun Halk Sağlığı boyutu, önleme, korunma yanındaydık.
75 yansı ile yaklaşık 35 dakikada sunumumuzu görsel olarak yaptık.

Slide3

Epey emek verdiğimiz bu sununun power point yansılarını hep yapageldiğimiz gibi site okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.. Erişke aşağıda.. (2,911 MB)
Tıklayıp okunmalı, paylaşılmalı, öğrenmeli ve sorunun çözümü için sorumluluk üstlenilmeli..

Cocuklarin_Istismari_ve_Halk _Sagligi_panel_20.4.16_AHMET_SALTIK

Ayrıca AYDINLIK Gazetesinde 22.4.2016 günü 4. sayfada haberleştirildi :
CKD’den Çocuk İstismarına Karşı “SESİM OL” Paneli..
Yasalar Çocuk Odaklı Olmalı..

Sevgi ve saygı ile.
22 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Ankara Tabip Odası Seçiminde Oy Kullanmaya Çağrı – 17 Nisan 2016

ATO_logosu

Ankara Tabip Odası
Seçiminde Oy Kullanmaya Çağrı – 17 Nisan 2016


Değerli Üyemiz;

Ankara Tabip Odası Olağan Seçimli Genel Kurulu 16 Nisan 2016 Cumartesi günü
Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi Yüksel Noras salonunda gerçekleştirildi.

Genel Kurul’da saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından Divan seçimine geçildi. Dr. Özden Şener, Dr. Filiz Ünal, Dr. Can Pençe ve Dr. Selma Güngör
Divan üyeliğine seçildi.

ATO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Çetin Atasoy yaptığı açılış konuşmasında;

  • “Meteoroloji yarın Ankara’da hava durumunu açık ve güneşli olarak veriyor; tahmin doğrudur. Ankara yarın aydınlık bir sabaha uyanacaktır, Ankaralı hekimler ülkenin güneşli,
    güzel günlere ulaşacağının işaretlerinden birini yarın vereceklerdir.
    Karanlığa teslim olmayacaklar, Odalarına yönelen bu baskıya boyun eğmeyeceklerdir.”
    dedi.

SES Ankara Şubesi Başkanı Hüsnü Yıldırım, Sosyal-İş Sendikası Başkanı Metin Ebetürk
ve CHP Ankara Milletvekili Dr. Murat Emir konuşma yaptı.

Konuşmaların ardından ATO Genel Sekreteri Dr. Ebru Basa 2014-2016 dönemi çalışma raporunu, ATO Yönetim Kurulu üyesi Dr. Mine Önal mali raporu, Dr. Bektaş Kaya da
denetleme kurulu raporunu sundu.

Ankara Tabip Odası 2016-2018 dönemi yönetimine aday olan Çağdaş Hekimler Grubu ve
14 Mart Hekim Dayanışması Grubu listelerini Divan’a sundular.

Seçimler 17 Nisan 2016 Pazar günü 09:00 – 17:00 saatleri arasında
AÜTF Morfoloji Binası Kafeteryasında
 (Sıhhiye) olacaktır.

Demokratik, laik ve barış içinde bir ülke; iyi hekimlik değerleri; özlük haklarımız ve
herkes için ulaşılabilir, nitelikli ve ücretsiz sağlık hizmeti için iki yıl boyunca yürüttüğümüz çalışmalara verdiğiniz destek ve katkı için teşekkür ediyor,

Genel Kurulumuza ve seçime katılımınızı bekliyoruz.

Saygılarımızla.

Prof. Dr. K. Çetin Atasoy
Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu Başkanı

17 NİSAN 2016 PAZAR GÜNDEMİ

Seçimler : 09:00 – 17:00, AÜTF Morfoloji Binası Kafeteryası

=========================================

Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz meslek örgütümüzün 2 yılda bir yapılan seçimli olağan
genel kurul çağrısını paylaşıyoruz..

Genel kurul toplantısı 16 NİSAN 2016 Cumartesi günü yapıldı.
Seçimler de izleyen gün, yani yarın.. 17 NİSAN 2016 Pazar günü..

Hepimize kolay gelsin..

Meslek Odalarımızı AKP gericiliğine kaptırmamak birincil önem taşımakta.. 

Sevgi ve saygı ile.
16 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Sağlık Antropolojisi (Tıbbi – Medikal Antropoloji)

Sevgili AÜTF genç çalışma arkadaşlarımız,
(Halk Sağlığı AbD Asistanlarımız),
Sevgili AÜTF öğrencilerimiz
Site okuru Dostlarımız,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı‘nda asistanlarımıza
(Halk Sağlığı dalında Tıpta uzmanlık eğitimi alan genç meslektaşlarımıza)
verdiğimiz eğitimler kapsamında bizim sunduğumuz bir konu da,

  • SAĞLIK ANTROPOLOJİSİ – TIBBİ / MEDİKAL ANTROPOLOJİ

Tıbbi_Antropoloji_kapak_yansisi

Konu güncel ve çok da ayrımında olmadığımız boyutlar taşımakta.

Gelişmiş ülkelerde Halk Sağlığı bilimleri bizdeki gibi Tıp Fakültesi’nde bir Anabilim Dalı olarak değil, AYRI BİR FAKÜLTE olarak örgütleniyor, başında Dekan var! Ve;

– Tıbbbi Epidemiyoloji
– Biyoistatistik
– Tıbbi Demografi
– Çevre Sağlığı
– Bulaşıcı Hastalıklar
– Toplum Hekimliği
– Sağlık Sosyolojisi (Tıbbi – Medikal Sosyoloji)
– Sağlık Antropolojisi (Tıbbi – Medikal Antropoloji)
– Sağlık Ekonomisi
– Uluslararası sağlık
– Toplum Beslenmesi
– İş ve Meslek Hastalıkları
– Hijyen, Sanitasyon, Ekotoksikoloji
– Toplumsal Genetik
– Sağlık Politikaları ve Yönetimi
…..

gibi bilim dalları yer alıyor.
ABD’de bu yapıda 25 tane Halk Sağlığı Fakültesi var..

Temel amaç toplum – halk sağlığını geliştirmek, koruyucu sağlık hizmetlerini örgütleyip sunmak.. Bu yolla ekonomi sağlamak ve sağaltımı etkin kılmak.

Biz bu bağlamda, Texas School of Public Health‘te çalışma olanağı bulmuştuk (1986).

Gerek burada, gerekse üniversitenin yerel dallarında Galvestone, San Antonio ve Dallas’ta, Houston‘dakine ek olarak Tıp Fakültesi birimlerinden biri olarak
Department of Medical Humanities” çok dikkatimizi çekmişti.

Bu birimlerde Tıpta Sosyal Bilimler çok disiplinli (multidisipliner) bir anlayışla
takım (ekip) çalışması olarak sürdürülüyordu.

Değindiğimiz seminer için epey emek verdik. 100 yansıdan oluşan kapsamlı bir sunu oluştu. Bu yansıları bir kez daha güncelleyerek aşağıda sunuyoruz. Yüz yansıdan oluşuyor (4,138 KB). pdf dosyasını çağırmak için lütfen erişkeyi (linki) tıklayınız..

Tıbbi_Antropoloji

Konu bütünlüğü bakımından, aşağıdaki sunularla birlikte değerlendirilmesini öneririz:

Saglik_Sosyolojisi

Saglik_Sosyolojisi’ne_Giris

Saglik_ve_Kultur_Etkilesimi

Sağlık ve Kültür Etkileşimi, Ekim 2003

Toplumsal_Etmenler_v_ Sagiık_Etkilesimi

Toplumsal_Etmenler_v_ Sagiık_Etkilesimi

Yararlı olması ve Türkiye’mizde de bu bilim alanlarının gelişmesi dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
15.4.2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

HALA ÇOCUK… ÇOCUK YAŞTA EVLİLİKLERE DUR DİYELİM UMUTLARIN UÇMASINA İZİN VERMEYELİM!

HALA ÇOCUK…
UMUTLARIN UÇMASINA İZİN VERMEYELİM!

22 nisan davetiye

22 Nisan Cuma, 2016 günü, Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi,
Hasan Telatar Konferans Salonunda saat 14 -17 arası yapacağımız 

“Hala Çocuk” – “Çocuk Yaşta Evliliklere Dur Diyelim;
Umutların Uçmasına İzin Vermeyelim”

başlıklı toplantımızın çok değerli katılımcıları,

Çocuk Haklarının ihlali anlamına gelen, Dünya ve Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından olan
bu konuyu birlikte ele alacağımız toplantıda biz düzenleyiciler olarak hep birlikte olmayı diliyoruz.

Türkiye’de halen evli olanların en az birinin çocuk yaşta evlendirildiğini
düşünürsek, bugüne dek yapılanların fazlasının yapılması gerekiyor.

Toplantıda, yapılacakların neler olacağına “ortak akıl” ile karar verelim ve
harekete geçelim…

Bu nedenle toplantıya “hepinizin gelmesi”, bize onur verecek konunun çözümüne ise
güç katacaktır.

Bu vesile ile sevgi ve saygılarımı sunuyorum
 
Prof. Dr. Ayse AKIN 

Başkent Üniversitesi Halk Sağlığı AD;
Kadın-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması
Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü

Adres: Fevzi Cakmak Cad. 79.sokak (eski 12. sokak) No.7 / 7

06 490 Bahcelievler,Ankara
Tel: 90 312 212 04 34
Faks: 90 312 212 75 72
E-mail: ayseakin@gmail.com
web:http://bukcam.baskent.edu.tr/

================================================

Dostlar,

Sorun çook yakıcıdır…

“ÇOCUK GELİNLER” (Child brides) Türkiye’nin en önlerde gelen kanayan yaralarındandır..
Çok etmenlidir pek çok sorun gibi..
Ancak üzerine çözme kararlılığı ile gidildiğinde elbette anlamlı yol alınabilir..
Bu ise kararlılık ve önderlik gerektiriyor..
Hep olageldiği gibi AYDIN SORUMLULUĞUnun öncülüğü üstlenmesi gerekiyor..


Sevgi ve saygı ile.
15 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TEMEL ETİK KURALLARI YANSILARI…

TEMEL ETİK KURALLARI YANSILARI…

Slide1 Slide2 Slide3 Slide4 Slide5 Slide6 Slide7 Slide8 Slide9 Slide10 Slide11 Slide12 Slide13 Slide14 Slide15 Slide16

Dostlar,

Toplumsal yaşamın hemen tüm alanlarında Etik kurallara gereksinim var..
Bu Kurallara özenle saygılı davranma gereği hepimizin borcu..
O zaman yaşam da, mesleksel profesyonel ilişkiler de… çok daha nezih olacak..
Kısa bir özetlemeyi 17 görsel olarak sunuyoruz..
Önceki gün (12.4.16) AKUT’un örgüt ve hizmet Etiği kurallarını Yönetmeliklerinden aktararak sizlerle paylaşmıştık..
Bu konular artık Uluslararası düzlemde küresel boyut kazanmış durumda.
Mevzuat (yazılı hukuk) kuralları ile de düzenlemeler yapılmakta..
Örneğin İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi (Ovideo Sözleşmesi)..

Anayasa md. 90/son fıkra uyarınca kazanılan üstün hukuksal norm statüsüne dikkat..
(Aşağıdaki yansı içeriğine bakılması..)

Ovideo_Sozlesmesi

Ayrıca hekimler için HEKİMLİK MESLEK ETİĞİ KURALLARI büyük önem taşımakta.
TTB (Türk Tabipleri Birliği) tarafından geliştirilen ve 1999’dan bu yana yürürlükte olan
Etik Kurallar demetinin içeriğine bakmakta (yansı 11) da çok yarar var.
Metni okumak için aşağıdaki erişkeyi tıklayınız lütfen..

Hekimlik_Meslek_Etigi_Kurallari

Sevgi ve saygı ile.
14 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

İŞ-İŞÇİ SAĞLIĞI EPİDEMİYOLOJİSİ..

İŞ-İŞÇİ SAĞLIĞI EPİDEMİYOLOJİSİ..


Değerli Site Okurlarımız,

Sevgili Genç Halk Sağlıkçılar (Asistan arkadaşlarımız),

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda,
2 yılda bir “Yıllık Asistan Eğitim Programı” uyguluyoruz..
Yıl boyunca haftada 3 kez 3’er saatlik Seminer sunumları yapıyoruz..
16 modülde 103 konu başlığımız var ve toplam eğitim süresi 309 saati buluyor.
Bu programda bizim üstlendiğimiz 12 konudan (36 saat) biri, 3 saat süreli

İŞ-İŞÇİ SAĞLIĞI EPİDEMİYOLOJİSİ..ISG_Epidemiyolojisi_Asistan_Dersi_Ahmet_SALTIK

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu sununun power point yansılarını pdf olarak aşağıda sunuyoruz.
Ülkemizde son derece önemli iş-işçi sağlığı ve güvenliği sorunlarımız var.
Her gün 4-5 emekçimiz iş cinayetlerine kurban gidiyor.
Meslek hastalıkları; her yıl onbinlerce tanı konmak gerekirken 500’ü bile bulmuyor!
Ölümlü iş kazalarında Avrupa’da 1., Dünyada 3. sıradayız..
Oysa bu sorunları akılcı yönetimlerle, karşılanabilir parasal giderlerle çok iyileştirebiliriz.
Sorun çok etmenli ve ağırlıklı olarak ekonomi-politik..
Biz sağlık çalışanlarına, sorunları çok boyutlu olarak irdelemek ve bilimsel verileri
ortaya koymak düşüyor.. Ardından da emeğin ve emekçinin savunuculuğunu yapmak..

İş-İşçi Sağlığı Epidemiyolojisi bizlere bu süreçte çok değerli araçlar (Kanıtlar) sağlıyor..
Epidemiyoloji, Halk Sağlığının omurgası neredeyse..
Halk Sağlıkçılarının da..

Yararlı olması dileğiyle..
Ülkemize birşeyler üretirken yaşamlarını yitiren iş cinayeti kurbanlarına ve
engelli (yeti yitimli) kalan tüm emekçi kardeşlerimize sunuyoruz..

Lütfen tıklar mısınız bu dosya için?? (134 yansı, 4212 KB)

IS_Sagligi_epidemıyolojisi_Asistan_Dersi_Ahmet_SALTIK

Sevgi ve saygı ile.
13 Nisan 2016, Ankara (güncelleme)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Türk Toraks Derneği Tütün Kontrolü Çalışma Grubu Sonuç Bildirgesi – 2016

Türk Toraks Derneği 19. Yıllık Kongresi
Tütün Kontrolü Çalışma Grubu Sonuç Bildirgesi 

Türk Toraks Derneği Uyarıyor:
Ülkemizde tütün kullanımı yeniden artıyor!

Türk Toraks Derneği yıllık kongresi sırasında  Tütün Kontrol Çalışma Grubu  son verileri değerlendirmiş ve ivedilikle kamuoyuna  ve karar vericilere duyuru yapma gereğini duymuştur.

Tütün mücadelesindeki kazanımlar silindi

Ülkemizdeki  tütün tüketimine bağlı hastalık ve ölümleri azaltmak üzere yürürlüğe konulan yasalar ile  sigara iç satışları 2008 yılından itibaren düşmekte idi.

Yasalara  uyumsuzluk ve denetim mekanizmalarındaki zafiyet ile 2014 yılından itibaren tüketim yeniden artmış, 2015 yılında,  2008 yılı sayılarına geri dönülmüştür.

Tütün üretim, tüketim ve ticareti artıyor

2015 yılı itibariyle kaçak sigara ve yasadışı sarmalık kıyılmış tütün ürünleri dahil yurt içinde tüketilen sigara miktarının 125 milyar adeti bulduğu tahmin edilmektedir. 2008 yılından bu yana uygulanan tütün kontrol politikalarının tütün endüstrisi satış ve gelirlerinde bir azalmaya yol açmadığı sanayi odaları kayıtlarından anlaşılmaktadır.

Gençlerde sigara içme artıyor

Ülkemizde uygulanan  “Küresel Gençlik Tütün Araştırması” 2003-2012 yılları sonuçlarının karşılaştırılması yapıldığında, 13-15 yaş okul öğrencilerinde sigara kullanımının %51, diğer tütün ürünü kullanımının %88 arttığı görülmektedir. Gelecek yıl sigara içmeye başlayabileceğini söyleyenler gençlerde %96 oranında artış vardır.  İstanbul ilinde çalışan çocuklarda yapılan  bir çalışmada 2008 yılında %42 bulunan sigara içme oranı 2013 yılında %43  olarak saptanmıştır.

Erişkinlerde sigara içme artıyor

TÜİK tarafından yapılan Türkiye Sağlık Araştırmasına göre  2010 yılında her gün sigara içen oranı %25 iken 2014 yılında  %27‘ye çıkmıştır. Erkeklerde sigara içme oranı %39’dan %42’ye ulaşmıştır. Kadınlarda da 2010 yılında %12 olan sigara içme oranı 2014 yılında %13 olmuştur.

Tütün bağımlılığı tedavi edilmiyor 

Tütün bağımlılığı tedavisinin geri ödemesi yapılmamaktadır. Kısa dönemler için dağıtılmış olan iki ilaç kısıtlı sayıda hastaya ulaşmıştır.  Hastaya verilecek olan ilaçlar hekim tarafından değil, kurulmuş bilgisayar sistemi tarafından seçilmiştir. Bazı hastalara sistem ilaç vermemiştir. Tedavi seçenekleri arasında tedavide kullanılan nikotin yerine koyma tedavisi bulunmamıştır. Tütün bağımlılığı tedavisi hekimin aktif olarak rol aldığı geri ödeme programı dahilinde olmalıdır.

Ülkemizdeki tütün kontrol politikalarının doğru ve etkin uygulanmaması hem gençlerde hem erişkinlerde tütün kullanımını arttırmıştır. Harcanan emek ve zaman zayi olmuştur.  Biz akciğer sağlığını korumayı misyon edinmiş hekimler acil seferberlik çağrısı yapmaktayız .

Halkımızın sağlığı için                               :

  • Tütün ürünü arzını azaltacak, tütün endüstrisini denetleyecek, bilime dayalı politikaların uygulanmasını,
  • Zararı azaltılmış iddiası ile karşımıza çıkacak elektronik sigara ve diğer yeni ürünlerin
    ticaret, pazarlanma ve satışına izin verilmemesini,
  • Nargilelik tütün ürünlerinin üretim, ticaret, pazarlama ve satışına izin verilmemesini,
  • Tütün ürünlerinin satışı, dağıtımı, fiyatlandırılması iradesinin kamuya ait olmasını,
  • Kapalı alanda tütün ürünü tüketimini yasaklayan yasaların hiç bir ödün verilmeden uygulanmasını,
  • Tütün ürünü satış noktalarında  reklam ve promosyon yasaklarının tam olarak uygulanmasını sağlayacak mekanizmanın geliştirilmesini,
  • Sigara paketlerinin üzerindeki resimli uyarılarının etkin, çarpıcı olması ve altı ayda bir değiştirilmesini,
  • Kezlerce söz verilmiş olan düz paket uygulamasına geçilmesini,
  • Sivil toplum ile sağlıklı bir iletişimin kurulmasını,
  • Tütün ürünlerinin ticareti ve kullanımı ile ilişkin verilerin şeffaf  ve ulaşılabilir olmasını,

talep ediyoruz.

====================================

Dostlar,

Türk Toraks Derneği’nin bu Bildirgesi, AKP Hükümetinin tütün politikasının, tüm şamatalara
ve gösterişli propaganda girişimlerine karşın, başarılı olmadığını açık olarak ortaya koyuyor.

Daha çok çaba gösterilmeli..
Tütün ve ürünleri kullanımı, DSÖ öngörüsüne göre 21. yy’da 1 milyar insanın ölümüne
neden olacak! Küresel bir salgın boyutunda…

Sevgi ve saygı ile.
13 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Tıbbın konusu!

Konuk yazar…
Tünay SÜER

Tıbbın konusu!

(AS: Bizim kapsamlı irdelememiz bu yazının altındadır…)

Ülkemizde kan gövdeyi götürürken, kimsenin can ve mal güvenliği yokken,
iktidarın en güzel yaptığı şey halkı kandırmaya çalışmak.
Nasıl mı? Başbakanlığı tartışılan Davutoğlu’nun sözlerine bakalım.
Diyarbakır’a gitmiş, çelik yelek giymemiş. Korkmamış da…
Sokaklara çıkın, teröre prim vermeyin diyor…
Sanki çevremizde 500 koruma varmış da, etten duvar örmüşler gibisine (!)…
Terörle mücadelede çok başarılılarmış. Bilmem kaç barikat yıkılmış,
Yüzlerce hendek kapatılmış, Binlerce patlayıcı imha edilmiş,
Silahlar, bombalar ele geçirilmiş. Göğsünü gere gere anlatıyor.
Peki, bunca mühimmatı PKK üretemediğine göre nasıl elde etti?
Tüm bu saydıklarını PKK nasıl ve ne zaman hazırladı?
Bu ülkede devlet yok muydu? Bu ülkede hükümet yok muydu?
Siz neredeydiniz minik başbakan?
Ha, belki diyecek ki ben daha çiçeği burnunda bir başbakanım.
Tamam, tamam da yıllarca dışişleri bakanı kimdi?
Belki olanlar karşısında akıl tutulması yaşayan % 50’yi kandırabilirsiniz ama
aklı başında olan kimseyi inandıramazsınız.
***
Türkiye bugün itibarını kaybettiyse (AS: Saygınlığını yitirdiyse) ve bu duruma gelmişse,
Unutmayın sizin iktidarınız ve muhalefetin sayesindedir.
Gelmiş geçmiş hiçbir iktidar döneminde bunca yolsuzluk ayyuka çıkmamıştı.
Yine hiçbir iktidar döneminde iddia edildiği gibi liderin, bakanların ve yandaşların
mal varlığında ortaya çıkan astronomik artışlara ulaşan yükseliş görülmemişti.
Hiçbir iktidar özgürlükçü demokrasi vaadiyle Türkiye’yi çağın gerisine götürmeye kalkışmamıştı. Suçluyu yakalayan veya ifşa eden hapise tıkılmamıştı.
Hiçbir yolsuzluğun üzeri,  darbe yapacaklardı diye kapatılmamış ve onlarca aydın,
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güzide askerleri aynı suçlama ile zindanlara kapatılmamıştı.

PKK ile masaya oturulmamıştı.

Mühimmat, bomba depolaması, öz yönetim ilan etmesi yol kesmeleri..
Şanlı bayrağımızın gönderinden sökülmesi asla olmamıştı.
Ve her gün bunca şehit haberi gelmemişti.
***
Devlet kasasından servetine servet katan yandaşlar çoğalırken öte yanda yoksul,
ekmek bulamayan kitlenin sessizliğe bürünmesi ve biat etmesi anlaşılır gibi değilse,
Türkiye’nin yarısında akıl tutulması var demektir.
İşte yeni Türkiye dediğiniz, yarattığınız ülke budur.
Gece yastığa kafanızı koyduğunuzda rahatsanız, ne kadar öğünseniz azdır.
***
Gelelim cumhurun başı olan eski başbakana…
Pardon! Bu eski başbakan sözümü geri alıyorum.
Eskimeyen başbakandır o… Çünkü elan Türkiye’yi tek başına yönetiyor.
Demek ki O’nun aklı AKP’deki tüm bakanlardan, milletvekillerinden daha üstün.
Ne yaparsa yapsın, öyle bir kitle yarattı ki, hepsi sanki efsunlanmışlar.
Haydi, fakir ve cahil kesimi anladık da, içlerinde nice okumuş hatta profesör çıkmış akademisyenler var. Akademisyenlerden söz açmışken;
Bu ülkede ve 21. Yüzyılda
– “Halifelik sistemine bir ihtiyaç varsa, bu sistem kurulacaksa,
bu neden Recep Tayyip Erdoğan olmasın?”
– “Hilafetin yeniden gündeme gelmesini ve Türkiye’nin tüm İslam devletlerinin başına geçmesi gerektiğini” söyleyen, aydın geçinenler varsa, Erdoğan’ın yaptıkları azdır bile.
Bunları söyleyenler yağcı takımları, dalkavuklardır.
Erdoğan’ı çok sevmelerinden ötürü değil tabi ki.
Bir kısmı geçmişte Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarının torunları,
bir kısmı da korkaklar, prim yapmak isteyenlerdir.
Ya diğerleri? Yahu bunların hiçbirisi de uyanmazlar mı?
Hayret!
Birkaç gün önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bir söz etti.
Amacı 45 çocuğa yapılan cinsel istismarı unutturmamak, Aile ve Sosyal işler Bakanı
Sema Hanımdan görevini yapmasını bu çirkin olayın üzerine gitmesini istemekti.
Sözleri çarpıtıldı. (Böyle olacağı belliydi aslında.)
Yandaş medya bombardımana tuttu adeta. Tuh! Yazıklar olsun hepsine de.
Türkiye’nin nereye gittiği hiç umurlarında değil. Varsa yoksa dertleri çıkar sağlamak…
Erdoğan’ın “Kuvvetler uyumu ”dediği sözün ardında krallık ve monarşinin yönetim biçimi olan Kuvvetler Birliği, Yasama – Yürütme ve Yargı’nın tek elde toplanması yatmaktadır.
AKP’li vekil Ensarioğlu;
* “Aslında şimdiki sistem bizim daha çok işimize yarar. Yasama bizim elimizde,
yürütme bizim elimizde, yargı bizim elimizde.” diyerek bunu açıkça itiraf etti.
Evet, şimdilik her karar Erdoğan’ın yetkisinde ama bunu meşrulaştırmadıktan sonra
içi rahat değil. Erdoğan bulunduğu mevkinin ağırlığını taşıyamayan, her zaman sokak ağzıyla konuşan bir kişidir. Demek ki bu millet bundan anlıyor!
Şimdi Kılıçdaroğlu’na var gücü ile saldırıyor. Gittiği bir toplantıda;
“Artık bizim için ana muhalefet partisinin genel başkanlık koltuğu boştur, sakıttır.
Bizim için bu zat yok hükmündedir. Kendisi cezai ehliyet sahibi olmaktan çıktığı için
ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın bizim açımızdan mazurdur, tıbbi sorundur. ”diyor.
Vah!  Vah! Vah!
Oysa ülkede siyasetçi olmaktan çıkmış, tıbbın konusu haline gelmiş kimlerin olduğu bellidir.
Türkiye değişiyor ve karanlıklara doğru hızla yol alıyor. Baksanıza, Bakan hanım;

“Cinsel istismar ve saldırı haberlerinin sık verilmesinin çocukları ve aileleri rencide ettiğini”  söylemiş! Varın gerisini sizler düşünün…===============================================

Dostlar, 

Konuk yazar Sayın Tünay SÜER‘in yazısına ekleyecek birşey var mı?? Var…
En iyi savunma saldırıdır.. denir. Ne denli doğru acaba??
Üstelik en ağır biçimde saldırarak, bindirme paralı AKP’li kadın kıtalarını harekete geçirerek..
Kentlerin duyuru panolarını Sayın Kılıçdaroğlu’na kınama posterleriyle donatarak..
Bu işlerin finansmanı mı dediniz??
Bir de bu mu sorulacak?? Kaç örtülü ödenek var el altında, Türkiye’nin rantı peş keş çekilen besleme kıtalar hazırolda beklemede.. Belediyeler de.. Gerektiğinde havuza yüz milyon Dolar attırılan AKP zenginleri.. Sonra AKP iktidarından mutlaka kaz geliyor tavuk feda edildiği için..

Cumhurun başı Anayasal düzenin orkestra şefliği yapacağına,
saldırı kıtalarının başına geçip bizzat ve en üst perdeden yönlendiriyor.
AKP’li vekiller, bir utancı TBMM’de blok (sürü psikolojisi?!) oylarıyla reddettikten sonra, Bakan Sema Ramazanoğlu’nu “kutlama” (!!!??) kuyruğuna girebiliyorlar..
Bu mu normal ve “milli irade” ye saygılı – uygun olan ???
Bir kadın doktor olarak Sema hanım, ırzına geçilen 45 çocuk adına saçını başını yolacağına,

“Bir kez bir olay oldu diye Ensar vakfını yaralamayalım…” anlamında konum alıyor!?

TTB (Türk Tabipleri Birliği), Tıbbi Deontoloji Tüzüğü ve Hekimlik Meslek Ahlakı İlkeleri’ne aykırı davranışı nedeniyle Dr. Sema Ramazanoğlu hakkında
mutlaka ve gecikmeden disiplin soruşturnası başlatmalıdır. 

Böylesine bir suç;

– Yoksul çocukların dinci vakıfta din öğretmeleri tarafından ırzına geçilmesi,
TÜM İNSANLIĞA KARŞI işlenmiş bir suçtur. Bağışlanması olanaksızdır.
Kaldı ki; suç 1 kez değil, 45 çocuğa karşı kezlerce yinelenegelmiştir
Sapık din dersi öğretmeni masum, küçük, yoksul erkek çocuklarından Harem kurmuş!
 
Suçlar genellikle 1 kez işlenir. Örn. cinayet.. Yinelen(e)meme suçu kaldırmaz, “tekrarlama” dan kaynaklanan ceza ağırlaştırılmasını durdurur. Bakan hanım aynaya bakmalı ve vicdanının – sağduyusunun sesini dinleyerek istifa etmeli ve başta bu 45 masum yoksul çocuk ve aileleri olmak üzere tüm Türkiye’den, tüm insanlıktan özür dileyerek köşesine çekilmelidir.
Ya da var gücüyle sorunun üzerine gidip, gücü yetiyorsa köklü çözümlere kavuşturup
öyle istifa etmelidir. Böyle bir planı varsa, onu da baştan kamuoyu ile paylaşmalıdır.
Bu çocuklara ve ailelerine, damgalanmaksızın, uzun yıllar psikolojik – psikiyatrik destek sağlanmalı, tıbbi olarak izlenmelidirler.Yaşamın tüm alanları kadınlı – erkekli, doğaya ve insanın doğasına uygun paylaşılmalı; insanların sağlıklı Sosyalleşmesi için toplumsal – hukuksal – kültürel – geleneksel önlem demetleri bilimin ışığında yaşama geçirilmelidir.

Kadınların artık askerlik de yaptıkları, Başbakan olduğu ülkemizde,
tüm toplumsal cinsiyet (gender) ayrımı odakları dışlanmalı,  ayıklanmalıdır.
Başta Milli Eğitim, kız – erkek okulları ayrımı hemen kaldırılmalı, eğitim karma olmalıdır.

 

Sevgi ve saygı ile.
11 Nisan 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Mesele sadece Ensar Vakfı değil; iktidarın zihniyeti!

Mesele sadece Ensar Vakfı değil; 
iktidarın zihniyeti!

Orhan Bursalı

Çocuklara, yaşamları boyunca izini taşıyacakları, normal yaşamlarına göre başkalaşım geçirecekleri ve sapmalar yaşayacakları tecavüz ve ağır taciz olayları ülkemizin genel sorunu! Burası tacizci – tecavüzcü bir ülke! Kıyaslayın AB ülkeleriyle bu gerçeği, görürsünüz. Kadın canileri ile dolu, aile içi ensestin zirve yapmasına rağmen gizli kaldığı, çocuklara her türlü kötü muamelenin yapıldığı bir ülke!
Türkiye katillerin – tecavüzcülerin fıkır fıkır kaynadığı bir ülke.
Bu açıdan mesele sadece Ensar Vakfı değil şüphesiz!
Yok yok mesele sadece orada çalışan o pisliğin suçu da değil.
Vakıf oraya sıradan birisini koymaz, kendilerine yakın seçme birini yerleştirir!

Vakıf tabii ki suçlu!
Ensar Vakfı, geçmişteki benzer olaylara sahne olmasıyla sabıkalı ve kendisine teslim edilen çocukları tecavüzlerden korumada umursamaz davrandığı ve titizlik göstermediği için suçludur.
Bakıyorum “Ne diye vakfı suçluyorsunuz, vakıf ayrı tecavüzcü ayrı” demiyor mu iktidar şakşakçıları! Çünkü vakıf iktidar sahiplerinin vakfı aynı zamanda. En tepeden en büyük korumaya, desteğe sahip! Yapılması gereken, şüphesiz ki sapığın yakasına yapıştıktan sonra vakıf hakkında da soruşturma açmak. Gel bakalım, sana bu kadar çocuk teslim ediliyor. Sen bu çocukları her türlü beladan, vicdansızdan, sapıktan korumak için ne yaptın, ne yapıyorsun, hangi önlemleri alıyorsun, diye sormak gerek!

‘Bize güvenme’ diyeceğine…
Bize güvenme, biz iktidarız, evet bize yakınsın ama mesele sana emanet edilen çocuklar olunca, milyon kilometre uzağız. Babam olsan canına okurum; ailelere karşı, bu ülkenin geleceğine karşı, tüm vicdanlara karşı hesap verecek herkes… Bu halt senin çatın altında nasıl yenir?” diyerek, öncelikle çocuk bakım hakkını elinden almak. Çocukları korumaya almak, ailelerine göndermek ve vakfın mal varlığını da çocukların eğitimine harcamaya mahkûm etmek… İktidar olsa, adam olsa iktidar bunu yapar. Böylece ülkenin iktidarı olduğunu gösterir. Ama öyle bir durum yok. İktidar olan Ensar Vakfı! Dolayısıyla büyük koruma şemsiyesi açılıyor.
Ama bu iktidarın (AS: AKP’nin!) adamları değil mi ki 6 yaşında kız çocukları evlenir fetvası veren!..

Mesele türban da değil, zihniyet
Bir kadın bakan, evet suçlu olan cezasını çekecek ama vakfın bu konuda ne suçu var, her yerde bu olabilir diyerek, olayı genelleştiriyor. Evet her yerde olabilir, ama bütün o yerler de hesap verir… Her yerde olabilir! Dikkat edin, bakan ve şürekâsı, olayı sıradanlaştırıyor. “Kardeşim tüm Türkiye’de olan bir şey… Ne yani tüm Türkiye’yi mi mahkemeye verelim?” gibi bir savunma…
Öyle bir bakan ki, psikolog yerine din adamı yerleştiren bir kafa yapısına sahip… Hayır türbanına laf etmeyeceğim, türbanın altındaki düşünce yapısına itiraz edeceğim… Biliyorum ki bu olaylar başa takılan türban ile ilgili değil. Ne başı açıklar gördü o makamlar ki benzer davrandı… Doğru dürüst davrananlara da yol gözüktü!

Önüne yatmak altına yatmak
Mesele, bir bakanın Sarraf’ı korumak için sarfettiği “önüne yatmak” deyimi üzerinde polemiğe indirgenerek aslında yaşanan büyük rezilliğin, büyük namussuzluğun üstü örtülmeye gidildi. Önüne yatmak altına yatmaya dönüştürüldü. Ve bir kadına bu nasıl söylenir noktasına getirildi. Vay vay vay… Sizin ekip değil miydi “Sayın Sarraf Bey”in önüne yatarız diyen?! O’nu mahkemelerden, yargıdan, polisten korumak için bunu söylemediniz de, yoksa o olay şimdi savunduğunuz-dediğiniz gibi mi oldu da haberimiz olmadı! İnsaf! Ar namus damarı olmayan birileri ortalıkta varken, neyine “önüne yatmak” deyimini kullanmak. Bunu tüm medyasıyla devasa bir kartopuna dönüştürecek bir iktidar yapısının varlığını mı unutuyorsunuz? Ben olsam o lafı etmezdim. Hayır yanlış olduğundan değil, ülkenin utanmazların egemenliğinde olduğunu bildiğim için…

================================================

Dostlar,

Sayın Orhan Bursalı, us yürütümüne (muhakemesine), birikimine, yazı yazma tekniğine çok saygı duyduğumuz bir yazar. Yukarıdaki yazısı da bunun örneklerinden. Belki biz duygusal davranıyoruz (?) ama Sn. Kılıçdaroğlu’nun yüreklilikle ve tüm çıplaklığıyla Türkiye’nin ve siyasal iktidarın yüz kızartıcı – utandırıcı gerçeğini dile getirmesi çok yerinde olmuştur. Şamatacılar her ne denli yapıp ettiklerinden utanma duygusundan sıyrılmış da olsalar, CHP Genel Başakanı’nın acı sözleri birer tokat gibi yüzlerinde şaklamıştır ve tarihe not düşülmüştür. Bu konudaki sözleri biz de web sitemize aktaralım :

*****

GENEL BAŞKAN KILIÇDAROĞLU’NDAN ERDOĞAN’A YANIT:
SAPIKLIĞIN ADRESİ KONUYU SAPTIRIYOR
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
  • “Sapıklığın adresi konuyu saptırıyor. Hem cinsel sapıklığın adresi orada, hem siyasi sapıklığın adresi orada! Yani açıkça söylüyorum Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.” dedi.Genel Başkan Kılıçdaroğlu, 7 Nisan Dünya Sağlık Günü dolayısıyla Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’ni ziyaret etti. Merkez Konseyi Başkanı Dr. Beyazıt İlhan tarafından karşılanan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, TTB Merkez Konseyi üyeleriyle bir süre görüşerek sağlık alanındaki sorunlara ilişkin değerlendirmelerini aldı. Toplantıda CHP Genel Başkan Yardımcısı Çetin Osman Budak ve Genel Sekreter Kamil Okyay Sındır da hazır bulundu.

    O ÇOCUKLAR BİZİM ÇOCUKLARIMIZ

    Toplantı sonrası basın mensuplarının sorularını yanıtlayan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuşmasına Regaip Kandil’ini kutlayarak başladı. Karaman’da yaşanan çocuk istismarına ilişkin, “O çocuklar bizim yavrularımız, bizim evlatlarımız diye düşündünüz mü? Bir anne çocuğunu sinek ısırsa, bakın altını çiziyorum çocuğunu sinek ısırsa yüreği dağlanır. Bunlarda nasıl bir ahlak, nasıl bir vicdan var emin olun anlamakta zorlanıyorum.” diyen Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları şöyle:

  • CİNSEL TACİZ SUÇLARINDAKİ ARTIŞ %449

    Önce Regaip Kandili, üç ayların başlangıcı bugün, bütün vatandaşlarımın Regaip Kandil’ini kutluyorum. Tabi en büyük arzumuz huzurlu bir Türkiye. En büyük arzumuz sokaklarında, caddelerinde, parklarında rahat gezebileceğimiz bir Türkiye. Umarım bunu gerçekleştirebiliriz. Elbirliğiyle, gönül birliğiyle bunu gerçekleştirebiliriz. Az önce Sayın Başkan sağlık konusunda bir çerçeve çizdi. Çerçevenin çok da olumlu olmadığını biliyoruz. Aslında hastaneye giden her yurttaşımız bu çerçevenin ne kadar sorunlu olduğunu yakından görüyor, tanık oluyor, biliyor. Beden ve ruh sağlığı konusunda ciddi sorunlarımız var. Özellikle son 10 yılda ruh sağlığı açısından ciddi ama çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Size bazı rakamlar vermek istiyorum değerli basın mensupları. Bugün Türkiye’de yaşayan her 4 kişiden birisi antidepresan hap kullanıyor. Kullanılan kutu sayısı 26 milyonu geçti. Bu rakam çok önemli bir rakam. Aile kurumunda ciddi sarsılmalar var, ciddi depresyon var aile kurumunda. Aile kurumu derinden sarsılıyor. Her 5 evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor. Kadına yönelik şiddetin %1400 arttığı iktidar kanadından zaten ifade edildi. Uyuşturucu gençler arasında çok yaygın. 2007 – 15 arasında uyuşturucu kullanımındaki artış % 678. Gençlerimizi, çocuklarımızı koruyalım derken çocuklarımız ve gençlerimiz uyuşturucu batağının maalesef içinde. Cinsel taciz suçlarındaki artış % 449. Çocukların cinsel istismarındaki artış ise %434, %500’leri neredeyse buldu.

    Bütün bu tabloya baktığımızda beden ve ruh sağlığı açısından ciddi sorunları olan bir ülkeyle karşı karşıyayız. Eğer toplumun her kesimi şu veya bu şekilde şikayet ediyorsa, sorunlarını dile getiriyorsa, sorunlarını dile getirdi, diye cezalandırılıyor veya baskı altına alınıyorsa bu tablo derinleşerek devam edecek demektir. Dünya Sağlık Günü’nde herkese sağlıklar dilemek aslında işin en kolayı. Ama bütün sorun, sağlık dilemenin ötesinde herkesin sağlıklı bir yaşam sürmesini sağlamak, gerçekleştirmek. Tabii politikacılara bu görev düştüğü kadar doktorlara da düşüyor, öbür sağlık çalışanlarına da düşüyor. Ama her şeyden önce doktorların bu hizmeti vermesi için, sağlıklı bir hizmet verebilmeleri için uygun ortamın yaratılması gerekiyor. Düşünün, bir doktor yaşam kurtarmaya çalışırken bir başkası gelip doktorun yaşamını sonlandırabiliyor. Baskıya, şiddete, cinayete ortam hazırlayan tablolar maalesef her zaman var.

    NEDEN CUMHURBAŞKANI HER ŞEYE MAYDANOZ OLUYOR?

    Dokunulmazlıklar konusunda biz görüşlerimizi AKP’ye bildirdik. Son grup toplantısında da bütün bu ayrıntıları ben kamuoyuyla paylaştım. Arzu eden gazeteci arkadaşlarımız varsa iktidar kanadına vermiş olduğumuz önerileri alabilirler, sizlere verebiliriz. Çünkü kamuoyuna açık bu öneriler. Biz dokunulmazlıkların kürsü dokunulmazlığı dışında kalkmasını istiyoruz. Geçici bir düzenleme değil, sürekli bir düzenleme istiyoruz. 83. maddenin (AS: Anayasa’nın) değiştirilmesini istiyoruz. Bakanlar, iktidar partisinin getirdiği model içinde dokunulmazlığın dışında tutuluyor. Oysa asıl yolsuzluğu yapanlar bakanlar ve bakanların da bu sistemin içinde olması gerekiyor. Öyle anlaşılıyor ki, 17 – 25 Aralık yolsuzluk dosyalarından ötürü hala bir çekinceleri var ve Bakanları korumak istiyorlar.

    Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Aileden Sorumlu Bakan’ın eleştirilerine gelince.. Sayın Davutoğlu da bu eleştirileri yaptı. Bakın değerli basın mensupları, siyasetin doğasında eleştiri vardır. Biz bir şey konuşuruz, bizi iktidar kanadı eleştirir, Başbakan eleştirir, Bakan eleştirir, partinin Genel Başkan Yardımcısı eleştirir, Grup Başkanvekili eleştirir, biz de yanıtını veririz. Bizim anlamakta zorluk çektiğimiz konu şu :

  • Neden Cumhurbaşkanı bu tartışmaların odağı haline geliyor? Her şeye maydanoz oluyor? İlla ben de konuşacağım… Kardeşim sen de sus ya, iki dakika sus, niye konuşuyorsun sen? Senin görevin toplumda huzuru sağlamak, sağduyulu mesajlar vermek senin görevin. Cumhurbaşkanlarından beklenen budur. Ben Davutoğlu’na cevap veririm. Ama o diyor ki, “Boş verin Davutoğlu’nu, boş verin Bakanı, ben sana söylüyorum sen bana cevap ver.” Sen kimsin ben sana cevap vereceğim? Bizim muhatabımız değil O. Muhatap almak istemiyoruz.
  • BUNUN ADI CİNSEL SAPIKLIKTIR

    Dün kullandığı ifadelere bakın. Emin olun önce bir kez sizlerden ve bizi izleyen yurttaşlarımdan özür diliyorum O’nun kullanacağı cümleyi kullanacağım için. Yaptığım eleştiriye karşı “Sapık” sözcüğünü kullanıyor. Peki, ben soruyorum, o zata soruyorum :
  • “Dolmabahçe’de oturup Kadıköy’den gelen vapurlardaki kadınlara bakıyorum, kızlara bakıyorum” demek nedir? Sapıklık değil mi bu? “Onları dikizliyorum” demek sapıklık değil mi? Türkçesini söyleyeyim, bunun adı cinsel sapıklıktır. Söyleyen kim? Bizzat itirafı yapan Sayın Erdoğan. “Seyrediyorum” diyor, “Bakıyorum” diyor. Kime? “Kadınlara, kızlara bakıyorum.” Senin görevin Dolmabahçe’de oturup kadınlara, kızlara bakmak mıdır? Böyle bir tablo olabilir mi?
  • Siyasi sapıklığa gelince, daha güzel bir örnek vereceğim. Bu zat çıkıp TBMM’de tarafsız olacağına ilişkin namusu ve şerefi üzerine söz verdi, yemin etti. “Tarafsız olacağıma dair namusum ve şerefim üzerine ant içerim” dedi Anayasanın gereği olarak. Şimdi ben soruyorum. Siyasi sapıklık nedir? Siyasi sapıklık Parlamentonun önüne çıkıp yemin ettikten sonra, o yeminini tutmayıp namusunu ve şerefini çöp sepetine atandır. Açıkça söylüyorum. Namus ve şeref kavramının bu topraklarda ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Sen nasıl kalkarsın da bu toplumun en değer verdiği iki konuda, namus ve şeref konusunda böyle bir tavır takınırsın? Şimdi ben soruyorum. Bunun adı siyasi sapıklık değil de nedir?

    CESARETİN VARSA, YÜREĞİN VARSA GEL KARŞIMA!

    Bakın, bunların hiçbirisi benim cümlem değil. Bunların hiçbirisi konusunda ben söz vermedim. Cümle onların, cümle Anayasanın maddesi, konuşan O. Ben yalnızca bir gerçeği toplumun önüne koyuyorum. Daha çok örnek verebilirim. Yeri gelince “Kadınları yüceltiyorum” diyor. Sen değil miydin “Al ananı da git” diyen, sen değil miydin? Sen değil miydin Soma’da yüreği yanan gencecik insana “İsrail dölü” diye bağıran? Şimdi kalkmış bize ders veriyor.
  • – Sapıklığın adresi konuyu saptırıyor.
    – Hem cinsel sapıklığın adresi orada, hem siyasi sapıklığın adresi orada!
    – Yani açıkça söylüyorum Recep Tayyip Erdoğan’dır.
    – Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.

    Kendisine 50 kez çağrı yaptım. Senin cesaretin varsa, yüreğin varsa gel kardeşim karşıma. Senin istediğin televizyon kanallarında, artı psikologların da olduğu bir toplantıda oturalım konuşalım bakalım sapık kimmiş? Bakın ben çok net örnek veriyorum. Beni neyle suçluyor? Efendim ben Bakan hakkında demişim ki, birilerinin önüne yatıyor, Ensar Vakfı’nın önüne yatıyor. Bakın değerli basın mensupları, deyimler sözlüğüne baktım. “Önüne dikilmek, önüne düşmek, önüne geçmek, önüne gelen, önüne katmak, önüne yatmak” deyimleri var. Önüne yatmak ne anlama geliyor? İki anlama geliyor. Bir; bir kimsenin önüne boylu boyunca uzanmak. Örnek veriyor, yıkım ekiplerini engellemek için iş makinalarının önüne yatıyordu. Cümle böyle. Sizler de bu cümleyi çoğu zaman kullanmışsınız kendi gazetelerinizde veya televizyonlarda.

    MİLLİ EĞİTİM BAKANI DA ENSAR’IN ÖNÜNE YATTI

    İki; bir kişi veya kurumu korumak amacıyla elindeki imkanlarını kullanmak. Ona da örnek veriyor cümle olarak. Sen bildiğini yap gerekirse ben senin önüne yatarım. Şimdi bunu alıp da cinsel bir alana çekmek nedir biliyor musunuz? Onların kafalarının arkasında neleri düşündüklerini gösteriyor aslında. Tam bir ahlaksızlık örneği. Ensar Vakfı’nın önüne yatıyorsun. Evet bir daha söylüyorum. Çocuklara tecavüz yapılıyor, çocuklar tecavüze uğruyor, sen Bakansın, çocukları koruyacağın yerde kalkıp vakfı koruyorsun. Bu benim ağırıma gidiyor. O çocuklar hepimizin çocukları. Onların anneleri var, babaları var. Benim görevim o çocukları korumaktır. O çocuklara o tabloyu, o alanı hazırlayan kim? Ensar Vakfı’na o yurtları kim açtırdı? Bakın bir daha soruyorum : Ensar Vakfı’na ve KAİMDER’e o yurtları kim açtırdı? Kim görmezden geldi o yurtları? İmam Hatip Okulu Müdür Yardımcısı şunu söylüyor :

  • Bizim öğrencilerimiz Ensar’ın ve KAİMDER’in yurtlarında kalıyordu. Bir daha söylüyorum. İmam Hatip Müdür Yardımcısı diyor ki; “Bizim öğrencilerimiz Ensar’ın ve KAİMDER’in yurtlarında kalıyordu.” Peki, bu yurtlar yasal mı? Yasadışı. Vali nerede, Kaymakam nerede, Emniyet Müdürü nerede, Bakan nerede, Başbakan nerede? Biz bunları dillendiriyoruz onlar kıyameti koparıyorlar. Kaldı ki, önüne yatmayı bizim siyasette kullanan kişi de kendi Bakanları. Ben yeni bir kelime, yeni bir deyim icat etmedim zaten. Kendilerinin kullandığı bir deyimi kendileri için kullandım. Vatandaş için kullanırken bir şey değil, biz onlar için kullanırken kıyamet kopuyor. Yalnızca Aileden Sorumlu bu Bakan değil, Milli Eğitim Bakanı da Ensar’ın önünde yatmış durumda. Elbirliğiyle savunuyorlar. Bakın, çocukların haklarını savunan yok.

    ÇOCUKLAR KARAMAN’DA TECAVÜZE UĞRARKEN KONUŞTUN MU?

    Şimdi ben o diktatör bozuntusuna da seslenmek istiyorum:
  • Çocuklar Karaman’da tecavüze uğrarken sen konuştun mu arkadaş?
  • Ağzından bir cümle çıktı mı?
  • Sen nasıl insansın ya, gencecik 9 – 10 yaşında çocuklar istismar ediliyor, kalkıyorsun Ensar’ı savunuyorsun, ya bu çocukları savunan bir cümle bile kurmuyorsun?
  • Bir cümle dahi kurmuyorsun?
  • Sen de nasıl bir vicdan var, nasıl bir ahlak var sende?
  • Kalkmışsın bir de bize saldırıyorsun?
  • Sen hiçbir şey yapamazsın.
  • Cürmün olsa, oturduğun yer kadar senin cürmün, yakacağın yer o kadardır.
  • Biz haklıyız, biz namusluyuz altını çiziyorum.
  • Biz haklıyız, biz namusluyuz, biz çocuklarımızı koruruz.
  • Çocuklarımızın yaban ellere teslim edilmesine karşıyız.
  • Yine söyledim. İlköğretimde, ortaöğretimde yurt açma yetkisi Milli Eğitim Bakanlığı’nındır. Hiçbir vakfın, hiçbir derneğin yurt açma yetkisi yoktur. Bu yetki olmadığı halde bu vakıflar, bu dernekler, bu yurtları nasıl açtılar?Soru iki : Milli Eğitim Bakanlığı ilköğretimde ve ortaöğretimde bir yurt açtı mı? 14 yıldır iktidardalar. Bu fakir ailelerin çocukları bu yurtlarda kalacak. Bir yurt bile açamadılar tek bir yurt. 5 öğrencinin kalacağı yurt bile açamadılar.

  • HİÇ O ÇOCUKLARIN ÇEKTİKLERİ ACILARI DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?

    Onların kadınlarına da sesleniyorum. AKP’nin Parlamentoda olan kadınlarına da sesleniyorum. Sizin Bakanlarınız KAİMDER’in, Ensar’ın önünde yatarken, onları canhıraş bir şekilde savunurken siz hiç o çocukları düşündünüz mü? O çocukların ailelerini düşündünüz mü? O çocukların çektikleri acıları düşündünüz mü? O çocuklara bizim sahip çıkmamız gerekir diye düşündünüz mü? O çocuklar bizim yavrularımız, bizim evlatlarımız diye düşündünüz mü? Bir anne çocuğunu sinek ısırsa, bakın altını çiziyorum çocuğunu sinek ısırsa yüreği dağlanır. Bunlarda nasıl bir ahlak, nasıl bir vicdan var emin olun anlamakta zorlanıyorum.

    Beni protesto ediyorlar. Başımın üstüne, her türlü protestoyu yapabilirsiniz. Ben sizden sadece ve sadece bir şey bekliyorum. O çocuklara niye sahip çıkmıyorsunuz? O evlatlarımıza niye sahip çıkmıyorsunuz? O annelere niye sahip çıkmıyorsunuz? O anneler o çocukları niçin o yurtlara gönderiyorlar? Fakir oldukları için, gelirleri olmadığı için. Ama istiyor ki anneler, benim çocuğum okusun istiyorlar. Siz alıyorsunuz o çocukları iktidarın desteğiyle, altını çiziyorum iktidarın, bakanlıkların desteğiyle karanlık ellere teslim ediyorsunuz. Biz bunu eleştirince de kıyameti koparıyorsunuz. Çok üzgünüm, çok üzgünüm. Sorumluluk üstlenmesi gereken kişiler sorumluluk üstlenmiyorlar. Bütün sorumluluk CHP’deymiş. Şu akla, mantığa bakın. Emin olun çok üzgünüm.

    BEKLİYORUM DAVA AÇSIN

    Arkadaşlar, önce Sayın Bakan dedi ki, “Ben Kılıçdaroğlu’nu mahkemeye vereceğim.” Kendisinden özellikle istirham ediyorum derhal davayı açınız. Davayı açınız ki, bütün pislikleri o mahkemeye getirelim. Bekliyorum, Sayın Bakan’dan davayı açmasını bekliyorum.

    İki; Sayın Bakan’a bir soru sormak istiyorum :

    * “Ensar Vakfı’nda bir kere oldu diye vakıf mı kötülenir?” diye bir cümle kullandı. Bu bir kere bir annenin yüreğini nasıl sızlatmaz ben merak ediyorum nasıl sızlatmaz. Bu nasıl bir insani anlayıştır, nasıl bir insani boyuttur bu? Ben bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Bu konuda da bir ek açıklama yaparsa çok mutlu olurum. Gençlik Kolları, diğerleri eleştirebilirler. Hepsini biz yargıya götüreceğiz. Biz de yargıya götüreceğiz. Bize yapılan haksızlıklar konusunda biz de yargıya gideceğiz.

  • Ve bir çağrım daha diktatör bozuntusuna : Burada kullandığım ifadeler dolayısıyla dava açmasını bekliyorum. Çünkü dava açmalı ki, ben namus ve şerefin ne anlama geldiğini O’na mahkemede öğreteceğim. Ne anlama geldiğini, namus ve şerefin bu ülkede ne kadar önemli olduğunu ve ne anlama geldiğini ben O’na mahkemede öğreteceğim. Bekliyorum dava açsın.Arkadaşlar çok teşekkür ederim, çok sağ olun.

    =======================================================
    Dostlar,

    Bu sitede yakıcı soruna ilişkin biz de epey (birkaç  yazı) yazdık :

    – Karaman_faciası_uzerinde_bir_hekim_olarak_soyleyeceklerimiz..
    – KARAMAN’da_IRZINA_GECILEN_COCUKLARIMIZ….

    Sayın Kılıçdaroğlu’nun sözleri hiç olmazasa yüreğimize bir parça su serpmiştir. Ne yazık ki bizlerin biraz ağzını açması, eleştiriyi sertleştirmesi hemen RTE – AKP’nin davalarıyla engelleniyor, tehdit altında tutuluyoruz, apaçık sansür uygulanıyor.. Anayasa Hukuku Profesörü olacak adam Burhan Kuzu kalkıp “Yargı bizde, Yasama bizde, Yürütüme bizde..” diyebiliyor. AKP – RTE ülkeyi hemen her bakımdan teslim aldı.. Murteza Demir, çok dokunanklı yazısında “Kimisi memleketin ırzına geçiyor, kimisi de masum çocukların..” demişti özce..

    TOKİ, dibine dek piyasacı AKP düzeninde sözde dar gelirliye konut yapmak için kuruldu. Stratejik bir iktidar aracı oldu.. Buldozer gibi.. dilediği araziyi – arsayı kamulaştırıyor, hem de idari yargıyı nerdeyse tümüyle dışlayarak İVEDİ kamulaştırma yapabiliyor, 1 milyonu aşkın konut fazlasına neden oluyor, cami yapıyor, RTE’ye Atatürk Orman Çiftliği arazisinde hukuku, tarihsel mirası çiğneyerek aşırı lüks devasa kaçak saray yapıyor… Ama öğrenci yurdu yapmıyor! Tek başına AKP iktidarı 14. yılında ama öğrenci yurtları sorunu bilerek ve isteyerek çözülmüyor ve yandaş vakıf – dernek – şirketlere tarikat – tekke – türbe – zaviye gibi pislik yuvalarını kamufle edecek ticari – dinci – uçkur… rantları için peş keş alanları yaratılıyor..

    Eyyy AKP yandaşı yurttaş… 1 Kasım’da 23.5 milyon oyu AKP’ye boca eden yurttaş.. Bu tablonun suç ortağı sensin.. Hatta asli failisin.. Senden cesaret alıyor iktidardakiler.. İkide bir % 50 oy aldık.. diyorlar.. Temizle bakalım bu pisliğini eğer sen de ortak değilsen, bunca yozlaşmadı isen.. çıkarının – uçkurunun – cüzdanının… tutsağı olmadı isen..

  • Türkiye’nin en yakıcı ve acil sorunu AKP – RTE’den kurtulmaktır! 
    Bütün yığınak bu hedefe dönük yapılmalıdır bizce.. ve her geçen gün kuşatma daha da güçlendiririlmekte (tahkim edilmekte), işimiz güçleşmektedir..

    Sevgi ve saygı ile.
    10 Nisan 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

Atatürk siroza alkol nedeniyle yakalanmadı!..


(A. Saltık : Yazının altında bizim önemli katkılarımız var…)
Peki neden yakalandı?

Hemen söyleyeyim; parazitlerden!..
Bu güçlü iddianın sahibi sıradan biri değil. Yaşamını bilime adamış, parazitoloji ve mikrobiyoloji alanında makaleler, kitaplar yazmış, ayrıca katıksız bir Atatürkçü olan
Prof.Dr. Gülendame Saygı

Büyük Önder Atatürk’ün idrar yolları rahatsızlığına ve siroza sebep olan “Şistozoma” türü parazitleri, Osmanlı’nın Ortadoğu’daki sıcak topraklarında görev yaptığı sırada, büyük olasılıkla da Kahire’de kapmış olabileceğini düşünüyor.
Onun kimi zaman at sırtında, hatta bazen yaya olarak yaptığı uzun yolculukların birinde, örneğin Kahire’ye giderken yıkandığı sudan, o coğrafyada çok yaygın olan parazitlerin bulaşmış olduğuna inanıyor.
“Sirozunun nedeni alkol değil, işte bu parazitlerdi.“ diyor.
Ulaştığı bulguları da yayınladığını, ancak bunların geniş toplum yığınlarına ulaşamadığını belirtiyor.
*  *  *
Bilindiği gibi Atatürk, siroza yakalanmadan önce idrar yolları tedavisi görmüş, hatta Avrupa’ya bile gitmişti. Gülendame Hoca, o dönemde Batılı doktorların, daha çok Kahire ve çevresinde görülen parazitlerden kaynaklanan hastalıklara teşhis koyabilecek bir bilgi ve pratiğe sahip bulunmadığını, bu nedenle Atatürk’ün hastalık nedeninin atlanmış olabileceğini söylüyor.

Prof. Saygı, araştırmalarını ilerletip çok sayıda belgeyi okudukça, Atatürk’ün sirozunun teşhis ve tedavisinde dehşet verici ihmaller olduğunu da görüyor. Örneğin karaciğerinde hastalık belirtileri ortaya çıktığında kendisini tedavi eden hekimlerin yaklaşık 6 ay süreyle karın bölgesini elle muayene ederek, karaciğerde büyüme olup olmadığını kontrol etmediklerini öğreniyor. Bunun “Atatürk’ten çekinme” olarak izah edilemeyeceğinin altını çiziyor.
Alman doktorların Atatürk’ün alkol sirozu olamayacağını açıklamalarının bile, tedavi ekibine “Acaba sirozun nedeni karaciğere yerleşen Şistozoma mansoni türü parazitler olabilir mi” sorusunu düşündürmediğini üzülerek fark ediyor.

Gülendame Saygı hocamıza göre; “Atatürk alkolden öldü” diyenler ya çok yanılıyor veya kasten böyle söylüyorlar!.. Böylece kocaman bir yalana alet oluyorlar!..
Oysa Büyük Önderin tüm sağlık sorunlarının altında, vatan topraklarını savunurken içinde yaşadığı kötü koşulların yattığını ve genç yaşta ölümünün de, o berbat ortamlarda kaptığı hastalıklardan kaynaklandığını öne sürüyor. Yani canını vatanına siper ettiğine yürekten inanıyor.

Akılları sıra ayyaş mayyaş diyerek asrın dehasını küçülteceklerini düşünebilen zır cahillere duyurulur!..

Uğur Dündar’ın Notu : İstiklâl Marşımızın büyük şairi Mehmet Akif Ersoy da,
alkol kullanmamasına rağmen Kahire’de siroza yakalanmıştı. Prof. Gülendame Saygı
‘Eğer ömrüm kaldıysa Allah benden alıp Mustafa Kemal’e versin’ diyen dindar Akif’e de hastalığın, büyük ihtimalle parazitlerden geçmiş olabileceğini düşünüyor.

==================================

Dostlar,

Bir başka açıklama da, Mustafa Kemal Paşa’nın cephelerde Sıtmaya yakalandığı ve yetersiz sağaltım (tedavi) nedeniyle birkaç kez nükseden hastalığı için yüksek miktarda Kinin kullanmak zorunda kaldığıdır. Bu ilacın yüksek dozunun Karaciğerde “Banti sendromu” denilen bir yetmezliğe yol açmış olmasıdır.

Ne yazık ki geriye doğru (retrospektif) post-mortem (ölüm sonrası) tıbbi tanı olanağı Atatürk‘ümüz için yok. Sıvı azotta (-195 derece) bedeni dondurulmuş olsaydı, doku örnekleri günümüz tıbbi tanı tekonolojisiyle inecelenebilir ve geriye dönük tıbbi tanı konabilirdi.

Şu kesindir ki; Mustafa Kemal’in Sofrası ülke sorunlarının mesai sonrasında da tartışıldığı, fazla mesai yapılan sosyal ortamlardır. Döneminin Beyin fırtınası masasıdır, hiç kimsenin bırakın 2 dubleyi, tek dubleyi geçmediği bilinmektedir. Herkesin kaşık – çatalının yanında not defteri ve kurşun kalem varlığı, SOFRA‘nın ciddiyetini, amacını ve yöntemini kanıtlamaktadır.

Dahası, Atatürk ülkesi için sabahlara dek çalışırdı. Sofra konukları, aldıkları notlar ertesi sabah ugulamaya kordu. Atatürk’ün sofrası, TÜRK DEVRİMİ’nin İŞLİĞİ (atölyesi-hamamı!) idi
Büyük Atatürk, “Sofra” dağıldıktan sonra aldığı notları değerlendirir, sabahlara dek çalışırdı.
Sigara – kahve – çay ile sabahlayan ve sabaha doğru “Nasılsa İsmet Başbakanlıkta görevinin başına gitmiştir…” diyerek geceler boyu tuttuğu Ülke nöbetini sabahları adeta İsmet Paşa‘ya güvenle devrederek birkaç saat kestiren ve bunca görkemli Devrimler yaparak insanlık tarihinde çok haklı bir yer edinen bir önderin ALKOLİK SİROZ olacak ölçüde çok alkol aldığı savının
en küçük bir inandırıcılığı olamaz..

Her şeyden önce Mustafa Kemal Paşa‘nın ülkesine ve halkına duyuğu sonsuz görev aşkı,
O’nu böylesine sorumsuz bir davranıştan alıkoyar. Epey bir bölümü Fransızca olan 4 bini aşkın kitabı özenle, çizerek, notlar alarak okumak, birkaç kitap yazmak, 15 yıl Cumhurbaşkanlığı yapmak… herhalde bir “alkolik” ile yan yana düşünülemeyecek olgulardır..
Hem Türk Devleti böylesi bir perişanlığa izin verir miydi??

Bu bağlamda web sitemizde daha önce yayımladığımız aşağıdaki 2 yazımıza da bakılmasını öneriririz :

1. ATATÜRK’ün SOFRASI (ATATURK’s night time dining table)
http://ahmetsaltik.net/2012/07/12/ataturkun-sofrasi-ataturks-night-time-dining-table/

2. Atatürk’ün Sofrasında konferans : Yeni Anayasa Tuzağı
http://ahmetsaltik.net/2013/05/17/ataturkun-sofrasinda-konferans-yeni-anayasa-tuzagi-prof-dr-ahmet-saltik/

Ayrıca                             :

Elazığ Cüzzam Hastanesi Başhekimi
olduğumuz 1980 başlarında, Sayın Prof. Gülendame Saygı ile kendileri Sivas’ta hoca iken yürüttüğümüz ortak bir bilimsel çalışma ile merhum
Prof. Türkan Saylan‘ın “ilginç-dramatik” öyküsünü de artık yazmalıyız.. Aradan 32 yıl geçti.. bizimle mezara gitmesin, ayrıca insanların gerçeği bilme hakkına saygı borcumuz da var…
Bizim bilimsel çalışma verilerimizi, Prof. Saylan ve ekibi Marmaris’te 9. Cildiye Kongresinde, kendilerininmiş gibi sunmuşlardı! Bu “aşırmayı” (intihali, bilim hırsızlığını!) görünce Gülendame hoca ve biz verilerimize dayalı bilimsel makalemizi Türkiye Parazitoloji Dergisinde yayımlamış ve bir dip notu düşerek;

  • “Bu çalışma, daha önce gerçek sahipleri olmayan kişilerce Marmaris’te 9. Cildiye Kongresinde sunulmuştur..” diye hazin durumu saptamak zorunda kalmıştık..
    Bu Derginin künyesi aşağıda :

    * Saygı G, Saltık A. Lepralı Hastalarda Bağırsak Asalakları. Türkiye Parazitoloji Dergisi
    7: (1-2); 53-57, 1984

    Sayın Prof. Dr. Gülendame Saygı hanımefendiyi, bir meslek büyüğümüz olarak
    saygı ile anıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
9 Nisan 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com