Etiket arşivi: TTB Hekimlik Meslek Etiği Kuralları

TEMEL ETİK KURALLARI YANSILARI…

TEMEL ETİK KURALLARI YANSILARI…

Slide1 Slide2 Slide3 Slide4 Slide5 Slide6 Slide7 Slide8 Slide9 Slide10 Slide11 Slide12 Slide13 Slide14 Slide15 Slide16

Dostlar,

Toplumsal yaşamın hemen tüm alanlarında Etik kurallara gereksinim var..
Bu Kurallara özenle saygılı davranma gereği hepimizin borcu..
O zaman yaşam da, mesleksel profesyonel ilişkiler de… çok daha nezih olacak..
Kısa bir özetlemeyi 17 görsel olarak sunuyoruz..
Önceki gün (12.4.16) AKUT’un örgüt ve hizmet Etiği kurallarını Yönetmeliklerinden aktararak sizlerle paylaşmıştık..
Bu konular artık Uluslararası düzlemde küresel boyut kazanmış durumda.
Mevzuat (yazılı hukuk) kuralları ile de düzenlemeler yapılmakta..
Örneğin İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi (Ovideo Sözleşmesi)..

Anayasa md. 90/son fıkra uyarınca kazanılan üstün hukuksal norm statüsüne dikkat..
(Aşağıdaki yansı içeriğine bakılması..)

Ovideo_Sozlesmesi

Ayrıca hekimler için HEKİMLİK MESLEK ETİĞİ KURALLARI büyük önem taşımakta.
TTB (Türk Tabipleri Birliği) tarafından geliştirilen ve 1999’dan bu yana yürürlükte olan
Etik Kurallar demetinin içeriğine bakmakta (yansı 11) da çok yarar var.
Metni okumak için aşağıdaki erişkeyi tıklayınız lütfen..

Hekimlik_Meslek_Etigi_Kurallari

Sevgi ve saygı ile.
14 Nisan 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ OLAĞANDIŞI DURUMLARDA HİZMET VERME YÜKÜMÜ


SAĞLIK ÇALIŞANLARININ 
OLAĞANDIŞI DURUMLARDA HİZMET VERME YÜKÜMÜ


Prof. Dr. Ahmet SALTIK
ADD Bilim – Danışma Kurulu
Ankara Üniv. Tıp Fak.
www.ahmetsaltik.net

Ankara Üniv. Tıp Fak. de uzun yıllardır TEMEL SAĞLIK MEVZUATI derslerini
Sağlık Hukuku Sertifika Programlarında eğiticilik görevlerimiz de olmakta.
Bu bakımdan, soruna ilişkin ulusal ve uluslararası mevzuat kurallarını derleyerek
bir katkımızın olmasına çabaladık.

 

Yasal toplantı ve gösteri haklarını şiddet kullanmadan, Anayasa’nın 34. maddesinde tanınan temel hak bağlamında kullanan kitlelere “polis vahşeti” ni bütün dünya gördü ve kınadı. 1 ayı aşan süreçte (28 Mayıs 2013’ten günümüze..) ağır sonuçlar ortada.. İç savaş gibi bir fatura..

Konuya ilişkin mevzuatı topluca gözden geçirelim :

B. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı

Anayasa madde 34 – (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)

  • Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni,
    suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
  • Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.

Bilinen 5 ölüm,
15 dolayında insanın göz yitiği,
100 dolayında ağır yaralanma ve yaşamsal tehlike,
kol kopması,
kafatası kırıkları,
kaburga kırıkları,
kalp krizleri,
yüzde kalıcı izler,
panik ataklar ve travma sonrası stres bozuklukları (PTSB),
8 bini aşkın yaralı!

“Allah Allah, ya Allah Bismillah” diye naralar atarak silahsız kendi halkının üzerine sürülen iktidarın polisi..

Devletin polisi olamadı; RTE’nin milis gücü oldu ne acı ki ve ulufe dağıtıldı!

İler tutar yanı yok.. RTE’nn polisi kendi yurttaşlarına kabulü olanaksız, hukuk dışı vahşet uygulayarak insanlık suçu işledi.

İnsan Haklarının ve Temel özgürlüklerin Korunmasına Dair Sözleşme md. 3 :

  • “Hiç kimse işkenceye veya gayrı insani veya küçültücü ceza veya muameleye
    tabi tutulmayacaktır.”

Bu maddeye dayalı olarak Nisan 2012’de Ali Güneş davasında AİHM, biber gazı kullanımı nedeniyle Türkiye’yi 10 bin € para cezasına çarptırdı!

İHEB md. 25 : Md. 25.1- “Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyinme, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır…” (10 Aralık 1948; Türkiye taraf)

Bu süreçte hekimler de yasal meslek örgütleri TTB (Türk Tabipleri Birliği) öncülüğünde, meydanlarda, sokaklarda…

panzer altında kalarak ezilen,
– gözü çıkan, 
– kafası patlayan, 
– kolları kopan, 
– kemikleri kırılan,
– kalp krizi geçiren,
– gazdan astım krizine giren,
– panik atağa giren….. 
GERÇEK ACİLLERE

yerinde, özveri ile, ücretsiz, gönüllü sağlık hizmeti = İLK VE ACİL YARDIM HİZMETİ sundu.

Bu hizmeti Sağlık Bakanlığı yerinde vermek zorunda idi Anayasa md. 56 gereğince..
Polis – Kolluk, sağlık ekiplerinin cankurtaranla ulaşabileceği koridorlar açmak zorunda idi 2559 sayılı PVSK ve ilgili Tüzük gereği..

Kapalı alanlara asla gaz sıkılmamalıydı.. Kaldı ki biber gazı uygulamasında AİHM Türkiye’yi mahkum etmişti (yukarıda değinilen Ali Güneş davası, Nisan 2012).

Hedef gözeterek plastik mermi kullanmanın, biber gazı kanisterlerini insanlara yöneltmenin, basınçlı ve ilaçlı suyla insanları yaralamanın ve hasta etmenin..

  • Çivili sopalarla birtakım “siviller” (?!) polisin içinde nasıl olabilir??
    Kim bunlar??
  • İnsanları böcek gibi görerek gazlamanın ve onurunu aşağılayarak
    copla dövmenin..

Sağlık Bakanlığı asal görevini yapmadı; böylelikle suç işledi 663 sayılı YGK (yasa gücünde kararname, KHK) gereğince :

  • MADDE 2- (1) Bakanlığın görevi; herkesin bedensel, zihinsel ve sosyal bakımdan tam bir iyilik durumu içinde yaşamını sürdürmesini sağlamaktır.”
  • Md. 2/3/ç : “Acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetlerini planlar ve yürütür.”
  • Md. 2/3/f : “Görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alır.”

Sağlık Bakanlığı gerçekte 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 257. Maddesine aykırı olarak toplumsal olayların meydana geldiği yerlerde acil tıbbi müdahale birimleri kurmamak yoluyla görevi kötüye kullanma suçunu işledi. Sağlık Bakanlığı bu asal görevlerini yapmadığı gibi, yasal olarak yapan sağlık çalışanlarına soruşturma açarak görevini kötüye kullandı!

Borçlar Yasası‘nın “Hukuka aykırılığı kaldıran hâller” başlığı altında düzenlenen 63 ve 64. maddeleri de sağlık çalışanlarına, olay yerinde acil gereksinim duyanlara bu sağlık hizmetini vermesini, daha üstün bir hakkın (yaşama hakkının!) korunması  adına yasal saymakta ve korumaktadır.

Sağlık Bakanlığı bu görevlerini yapmamakla kalmayıp, yasal yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışan sağlık çalışanlarını engelleyerek, haklarında idari – yasal işlem başlatarak da görevini kötüye kullanmıştır.

Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu‘nu, bir meslektaşı olarak açıkça kınıyoruz.

RTE’nin polisi de, hiç sıkılmadan bu özverili gönüllü sağlık çalışanlarının ellerini arkadan kelepçeleyerek savaşta bile yapılamayanı yaparak, savaş hukukunu bile çiğnediler!

Oysa hekimler Hipokrat yemini gereği, hiçbir ayrım yapmadan, gereksinimli her-ke-se
ilk ve acil yardım yapmak zorundadır. Ayrıca 6023 sayılı yasaya (Md. 59/g) dayanan
Tıbbi Deontoloji Tüzüğü‘nün 1-3. maddesi de böylesi bir yükümü tanımlar :

  • Madde 1-2 : Ayrımsız bir biçimde insan yaşamını, sağlığını gözetmek, 
    ilk yardımda bulunmak hekimlerin, diş hekimlerinin birinci ödevidir. 
  • Md. 3 – Tabip, vazifesi ve ihtisası ne olursa olsun, gerekli bakımın sağlanamadığı âcil vakalarda, mücbir (zorunlu) sebep olmadıkça,
    ilk yardımda bulunur. 
    (Diş tabibi de, kendi sahasında, aynı mükellefiyete tabidir.)

Ayrıca; TTB HEKİMLİK MESLEK ETİĞİ KURALLARI gereği
(TTB yayın tarihi : 01.02.1999) :

Acil Yardım

Madde 10- Hekim, görevi ve uzmanlığı ne olursa olsun, gerekli tıbbi girişimlerin yapılamadığı acil durumlarda, ilk yardımda bulunur.

Uluslararası Sözleşmelere Uyma Zorunluluğu

Madde 33- Her hekim, başta İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olmak üzere
tüm insan hakları belgelerine ve hekimlikle ilgili ortak kurallara uymakla yükümlüdür.

Olağanüstü Durumlar ve Savaş

Madde 38- Hekim, olağanüstü durumlar ve savaşta, evrensel nitelikteki tıbbi etik kurallarını yansızlıkla uygular. Hasta ve yaralı sayısının çokluğu nedeniyle, herkese gerekli tıbbi yardımın verilemediği koşullarda, hekim, tedavi olasılığı yüksek olan
ağır vakalara öncelik verir.

  • Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi:

İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi‘nin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’un 2. maddesinde “İnsanın menfaatlerinin ve refahı, bilim veya toplumun menfaatlerinin üstünde tutulacağı” hüküm altına alınmıştır.

Kanun’un 8. maddesine göre “Acil bir durum nedeniyle uygun muvafakatın alınamaması halinde, ilgili bireyin sağlığı için tıbbî bakımdan gerekli olan herhangi bir müdahale derhal yapılabilir.” denmektedir.

Bu uluslararası antlaşma ve sözleşmelerin Anayasanın 90. md. uyarınca (son fıkra) üstün hukuk normları olduğunu, iç yasalarla çelişmeleri durumunda bunların uygulanacağını, hatta anayasaya aykırılıklarının bile ileri sürülemeyeceğini de anımsatmak isteriz.

Sevgi ve saygı ile.
6.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Etik Değerler Mahkeme Kararıyla Değişmez


Etik Değerler Mahkeme Kararıyla Değişmez
!

Tutuklu kadın hastayı kelepçeleri çözülmüş ve muayene odasında jandarma olmaksızın muayene etmek isteyen, bu koşullar sağlanmayınca hastanın etik kurallara uygun olarak tedavisinin sağlanabileceği bir başka sağlık kuruluşuna sevk eden Dr.Burhan Birel, bu olay nedeniyle cezalandırıldı.

2010 yılında Diyarbakır Devlet Hastanesinde yaşanan olayda, jandarma, tutuklu kadının ‘terör örgütüne üye olmak’ suçundan yargılanıyor olmasını gerekçe göstererek kelepçesini açmayı ve odadan çıkmayı reddetmiştir. Bunun üzerine Dr. Birel,
hastanın adli muayene koşulları yerine getirilmediğinden muayenesinin yapılamadığını tutanakla belirlemiş; hastayı da, görevli meslektaşıyla yaptığı görüşme sonrasında, Dicle Üniversitesine yönlendirmiştir. Hasta tutuklu kadın,
Dicle Üniversitesinde jandarmanın oda dışına çıkmasıyla muayene edilebilmiştir.

Jandarma tarafından, Dr. Birel hakkında hastayı muayene etmediği şeklinde tutanak tutularak Savcılığa iletilmesiyle başlayan süreç “hastanın muayenesinin
her koşulda yapılması gerektiği”
şeklindeki iddianame uyarınca yargılanıp cezalandırılmasıyla sonuçlanmıştır.

Evrensel ve ulusal kurallarla, hasta hakları ve hekimlik etik ilkelerine aykırı olan
bu Mahkeme kararının, AİHM’e gitmeye gerek kalmaksızın, Yargıtay tarafından bozulacağını düşünüyoruz. Ancak yüzyılların birikimiyle oluşan etik değerlerimizin mahkeme kararlarıyla yok sayılmasına izin vermeyeceğimizi ve her koşulda, mesleğimizin gereklerine uygun davranacağımızı, buna uygun davranan
bütün meslektaşlarımızın da yanında olacağımızı bütün kamuoyuna duyururuz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/etik-3773.html)

Dr. Burhan Birel, hasta tutuklunun muayenesi sırasında odada bulunan jandarmanın dışarıya çıkmasını istediği için 2 ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Hasta ve tutuklu hakları gibi tıbbi etiği de yok sayarak Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlığı arasında
keyfi bir şekilde düzenlenen Üçlü Protokol bugüne kadar dek hakkının engellenmesine yol açan bir dizi olumsuzluğun kaynağı oldu ve olmaya devam ediyor.

Konu ile ilgili 30 Nisan 2013’te Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Adli Tıp Uzmanları Derneği tarafından TTB’de basın toplantısı düzenlendi. Basın toplantısına, TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Arzu Erbilici, TTB Hukuk Bürosu’ndan Av. Mustafa Güler,
TİHV Genel Sekreteri Dr. Metin Bakkalcı ve Adli Tıp Uzmanları Derneği’nden
Dr. Ayşe Uğurlu katıldı.

BASIN AÇIKLAMASI

30 NİSAN 2013

Artık Yeter!

Adalet ve Sağlık Bakanlarını Hukuka ve Etik Değerlere
Sahip Çıkmaya Davet Ediyoruz

Üçlü protokolle hekimlik onuru ve hasta hakları mahkum ediliyor.

2010 yılında Diyarbakır Devlet Hastanesi’nde jandarma, hasta bir tutuklu kadının
‘terör örgütüne üye olmak’ suçundan yargılanıyor olmasını gerekçe göstererek, kelepçesini açmayı ve muayene odasından çıkmayı reddetmiştir. Hastayı karşılayan
Dr. Burhan Birel, tutuklu kadın hastayı, uygun muayene koşulları yerine getirilmediğinden muayenesinin yapılamadığını tutanakla saptayarak
Dicle Üniversitesi’ne yönlendirmiştir. Hasta Dicle Üniversitesi’nde jandarmanın
oda dışına çıkmasıyla muayene edilmiştir.

Jandarma tarafından, hastayı muayene etmediği şeklinde tutanak tutularak Savcılığa iletilmesiyle Dr. Birel hakkında soruşturma açılmıştır. Bu soruşturma sonunda Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nde Dr. Birel hakkında “görevi kötüye kullanmak” suçlamasıyla dava açılmış ve yargılama sonunda 2 ay 15 gün hapis cezası verilmiştir.

Hasta ve tutuklu hakları gibi tıbbi etiği de yok sayılarak Adalet, İçişleri ve
Sağlık Bakanlıkları arasında keyfi bir biçimde düzenlenen Üçlü Protokol bugüne dek sağlık hakkının engellenmesine yol açan bir dizi olumsuzluğun kaynağı olmuş ve olmaya devam etmektedir. Yakın geçmişte de benzeri olaylar yaşanmış, Üçlü Protokol nedeniyle Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Naki BULUT ve Psikiyatri Uzmanı Dr. Okan TAYCAN hakkında soruşturma açılması Bölge İdare Mahkemesi kararlarıyla önlenebilmiş, Dahiliye Uzmanı Dr. Sadık Çayan MULAMAHMUTOĞLU ise yargılanmış, sonuçta aklanmıştır.

Ancak, ne yazık ki adli muayene süreçlerinde bu durum sıkça yaşanmakta, hekimler ve hastalar Üçlü Protokol nedeniyle baskı altına alınmakta, hukuk ve etik değerler çiğnenmeye devam edilmektedir.

Dr. Burhan BİREL; tüm hastalar için olması gerektiği gibi tutuklu ve hükümlü hastaların muayenesinin de hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılmasını savunmuş, hastanın kelepçelerinin açılmasını ve jandarma ya da
öbür kolluk güçtlerinin muayene odasında bulunmasını kabul etmeyerek
uygun koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunmuştur. Ancak bu isteği,
Üçlü Protokol gerekçe gösterilerek, reddedilmiştir. Oysa Dr. Burhan BİREL’in tutumu Anayasanın 90. maddesine, İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’ne,
İstanbul Protokolü’ne, Hasta Hakları Yönetmeliği’ne, insan haklarının
temel değerlerine, mesleğin etik kuralları ve hasta mahremiyetine uygun ve doğrudur.

Adalet ve Sağlık Bakanlıkları ile Adli Tıp Kurumu’nun “İşkencenin Etkin Belgelenmesi / Adli Tıp Uzmanı olmayan Hakim, Savcı ve Hekimlerin İstanbul Protokolü Eğitimi” kapsamında yürüttüğü projede eğitim alan Dr. Burhan BİREL,
eğitim kapsamında kendisine aktarılan bilgiler dahilinde davrandığı için soruşturmaya uğramıştır. Diyarbakır 5. Sulh Ceza Mahkemesi’nin hekimlik mesleğini Anayasa’nın eşit nitelikli sağlık hizmeti çerçevesinde hekimlik etiği ve onuruyla yürüten Dr. Burhan BİREL hakkında vermiş olduğu ceza nedeniyle Adalet ve Sağlık Bakanlarını göreve davet ediyoruz. Bu Bakanlıkları, verdikleri eğitime uygun davrandığı için hakkında ceza verilen Dr. Burhan BİREL’in yanında olduklarını açıklamalarını bekliyoruz.

  • Hekimler hastaların ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durumları ile öbür farklılıkları dikkate almadan mesleklerini yürütmek zorundadır.

Tutuklu ve hükümlülerin muayenesi de öteki hastalarınki gibi, kişilik haklarına saygılı, hekimlik sanatını uygulamaya elverişli koşullarda yapılmalı ve onların gizlilik hakları korunmalıdır. Hastanın kelepçesi açılmalı, jandarma ya da öbür kolluk görevlileri muayene odasında bulunmamalıdır. Hekimin, bu koşulların sağlanması için ilgililerden istekte bulunma hakkı ve sorumluluğu vardır.

Somut kural ise, hastanın muayenesinde hekim istemedikçe güvenlik birimlerinden herhangi bir kişinin muayene odasında yer alamayacağı şeklindedir.

Hekimlik mesleğinin nasıl yürütüleceği, ulusal sağlık mevzuatında, TTB Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nda, Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nde, Hasta Hakları Yönetmeliği’nde, Uluslararası Sözleşmelerde, İstanbul Protokolü’nde ve
Dünya Tabipler Birliği Bildirgeleri’nde tanımlanmıştır.

Ayrıca Anayasa’dan başlayarak pek çok iç hukuk kuralı, hasta mahremiyetinin önemine işaret etmekte; hastanın gözaltı, tutuklu veya hükümlü olması durumunda mahremiyetin çok daha önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Öbür yandan, uluslararası ceza infaz hukukunun en temel ilkelerinden biri, ceza infaz kurumlarında bulunan tutuklu ve hükümlülerin “yaşam ve beden bütünlüklerini koruma, sağlık ve mülkiyet hakları devletin güvencesi altındadır” ilkesidir. Mahkeme bütün bu birikimi bir kenara bırakmış, Adalet, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının kendi aralarında yaptıkları bir Protokolde yer alan, 2011 yılında ise değiştirilen,
terör suçundan tutuklu ya da hükümlü olanların muayenesinde jandarmanın / polisin
odada bulunacağına ilişkin kurala üstünlük tanıyarak etik kuralları gözeten hekimi cezalandırmıştır.

Hukuksal süreç henüz bitmemiştir. Karar temyiz edilmiştir. Yargı yetkisini ülkemizin de tanıdığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konudaki içtihadı kesin ve katıdır.  AİHM kararlarında tüm tıbbi muayenelerin polis memurlarının (Kolluğun) duyamayacakları ve tercihen göremeyecekleri bir uzaklıkta gerçekleştirilmeleri standardına yollamada (atıfta) bulunarak aksi uygulamalarda ihlal kararları vermiştir (Akkoç – Türkiye, 22947/93 ve 22948/93; Mehmet Eren – Türkiye, 32347/02; Yananer – Türkiye Davası). Evrensel ve ulusal kurallarla, hasta hakları ve hekimlik etik ilkelerine aykırı olan bu Mahkeme kararının, AİHM’e gitmeye gerek kalmaksızın,
Yargıtay tarafından bozulacağını umuyoruz.

Sağlık, İçişleri ve Adalet Bakanlıklarını, meslek sırrını yok eden,  tutuklu ve hükümlülerin sağlığa ulaşma haklarını ihlal eden, savunma hakkını ortadan kaldıran ve hekimlik onurunu zedeleyen Üçlü Protokol kurallarını kaldırmaya ve tüm kurumlarında herkes için İstanbul Protokolü’nü uygulamaya davet ediyoruz.

İyi hekimlik uygulamasını engelleyen her türlü otoriter, hukuk tanımaz ve etik dışı tutumları kınıyor, temel insan hak ve özgürlüklerini, hasta haklarını ve hekimlik mesleği ilkelerini savunan Dr. Burhan BİREL’in ve onurlu meslektaşlarımızın yanında olduğumuzu bir kez daha duyuruyoruz.

Türk Tabipleri Birliği

Türkiye İnsan Hakları Vakfı

Adli Tıp Uzmanları Derneği

(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/burhanbirel-3784.html)