Kategori arşivi: Hekim Saltık

Teyit.Org, Fatih Altaylı’nın konuğu Soner Yalçın’ın aşı yalanını ortaya çıkardı

Teyit.Org, Fatih Altaylı’nın konuğu Soner Yalçın’ın aşı yalanını ortaya çıkardı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız ve 104 yansılık pdf sunumumuz yazının altındadır..)

  • Gazeteci Soner Yalçın, Fatih Altaylı’nın Habertürk’teki Teke Tek programında, Almanya’da çocuk doktorlarının yalnızca %8’inin kendi çocuklarını aşılattığı savında bulunmuştu. Ancak bu bilginin gerçek ile hiçbir ilgisi yok.teyit.Org’a göre, Almanya’da araştırmaya katılan 2010 çocuk doktorunun neredeyse hepsi çocuklarını aşılatıyor. Öbür hekimler de katıldığında Almanya’da çocuklarını aşılatan doktorların oranı ise %99,33.

Soner Yalçın’ın 14 Kasım 2019’da konuk olduğu Teke Tek programında “Almanya’da yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre çocuk doktorlarının yalnızca % 8’inin kendi çocuklarını aşılattığı” savı, teyit.org tarafından çürütüldü.

Soner Yalçın’ın söz konusu savına hiçbir kaynak göstermediğini anımsatan teyit.org, çocuk doktoru ve öbür doktorların kendi çocuklarını aşılatmayla ilgili tutumlarını inceleyen farklı araştırmaları derledi.

Bu alanda yapılan ayrıntılı ve önemli araştırmalardan biri, 2014’te European Journal of Public Health adlı dergide yayımlanmış. Araştırmada doğu ve batı Almanya kökenli 2010 çocuk doktoruna kendi çocuklarına aşı yaptırıp yaptırmadığı sorulmuş. Aynı soru 1712 pratisyen hekime de yöneltilmiş.

Araştırmaya göre 2010 çocuk doktorundan yalnızca altısı çocuğuna hiç aşı yaptırmadığını ifade etmiş. Aynı sorunun yöneltildiği 1712 pratisyen hekimden ise salt 19’u… Yani çocuk hekimi ve pratisyen hekimleri bir araya katarsak 3722 hekimden yalnızca 25’i çocuklarına hiç aşı yaptırmamış. Çocuklarına aşı yaptırmayan doktorların oranı %0,67; aşılatanlarınki ise %99,33.

GERÇEKLER, SONER YALÇIN’IN AKSİNİ SÖYLÜYOR

Teyit.org’un yayınladığı makalede şu bilgilere yer verildi:

Ülkedeki doktorların aşılar hakkındaki görüşlerine ışık tutan başka çalışmalar da var. Yine 2014’te yapılan ve doktorların meningokok menenjit aşısı hakkındaki tutumunu ölçen bir araştırma var. 3107 katılımcının görüşlerinin değerlendirildiği araştırmanın sonuçlarına göre, doktorların % 79,1’i ailelere meningokoksik menenjit aşısını önereceğini belirtiyor.

Kızamık salgınıyla mücadele kapsamında kızamık aşısını zorunlu kılan Almanya’da, çocuk doktorları da Yalçın’ın savının aksi açıklamalar yapıyor. Çocuk Doktorları Meslek Birliği Başkanı Thomas Fischbach (BVKJ) 1 Temmuz 2019’da kızamık tartışmaları hakkında yaptığı açıklamada, çocuk doktorlarının zamanlarının büyük bölümünün anababalara bekleyen aşıları anımsatmakla geçtiğini söylüyor. Fischbach başka bir açıklamasında da Aşı Konseyi tarafından önerilen aşıların yapılması gerektiğini ifade ediyor.

Almanya’daki en önemli sağlık kuruluşlarından biri olan Robert Koch Enstitüsü’nün internet sitesinde de atıfta (AS: göndermede, yollamada) bulunulan bir araştırmaya göre, homeopati doktorları tetanoz, difteri ve çocuk felci gibi aşıları, neredeyse öbür doktorlar kadar kullanıyor.

Robert Koch Enstitüsü tarafından 2019’da yayımlanan bir belgede Almanya’daki aşılama oranlarının son yıllarda azalmış olsa da %90’ların üzerinde olduğu ifade ediliyor. Çocuk doktorlarının bile yalnızca %8’inin kendi çocuklarına aşı yaptırdığı doğru olsaydı, %90’ları bulan aşılama oranlarına ulaşmak pek olanaklı olmazdı.

Konu hakkında Türkiye’de yapılan çalışmalar da var. 2018’de 10 doktor tarafından hazırlanan “Pediatristlerin Meningokok Enfeksiyonları ve Aşıları ile İlgili Bilgi Düzeyleri ve Tutumları” adlı çalışma da benzer sonuçlara ulaşmış. Katılımcılara “Çocuğunuza (varsa ya da olsaydı) meningokok aşısı yaptırır mısınız?” diye sorulduğunda, %80,1’i “evet” seçeneğini işaretlemiş. (sf. 61)

Doktorların ulusal aşı programlarında olmayan aşılara karşı tutumları da kimi araştırmalara konu olmuş. Örneğin, 2018’de The Turkish Journal of Pediatrics’de yayımlanan bir araştırmada, Türkiye’de ulusal aşı programında olmayan dört aşının doktorlar tarafından kendi çocuklarına yapılma oranları incelenmiş. RV, MCV4, HPV ve Tdap aşılarını kendi çocuklarına uygulamayan doktorlar, uygulayanlardan daha çok çıkmış. Fakat doktorlar bu aşıların ulusal aşı programına alınmasını desteklemiş.

 

 

 

 

 

 

 

 

=========================================

Dostlar,

Buraya bir pdf dosyası eklemek istiyoruz.. Yaklaşık 1,5 yıl önce bilimsel jüri önünde savunduğumuz, Sağlık Hukuku alanındaki Master / Yüksek Lisans Tezimizi..

Anayasa Mahkemesi’nin 2 bireyel başvuru nedeniyle “aşı yaptırmayabilirsiniz” diye verdiği 2 kritik ve Halk Sağlığı açısından son derece tehlikeli kararlarına ilişkin..

Bu 2 tarihsel kararı hukuksal ve tıbbi – halk sağlığı açısından irdeleyen ve kanımızca da net olarak çürüten bir tezdi sunduğumuz (250+ sayfa).

Soner Yalçın ve benzer düşünen aşı karşıtı – aşıdan çekinen – aşılamayı erteleyen insanlarımızın, siyasal iktidarın… sunumda sergilediğimiz bilimsel ve hukuksal gerçekleri dikkate almaları hepimizin yararına olacaktır.

S. Yalçın’ın KARA KUTU adlı kitabında 0,5 cc (ml) aşı içinde 2,5 gm Civa olduğu ileri sürülecek ölçüde bilimsellikten kopulması acı vericidir. Yarım (0,5) cc / ml sıvı aşı içine 2,5 gm etil civa bileşiği sığdırmak olanak dışıdır. Avogadro katsayısı, Dalton formülü ile atom ağırlığı hesabı bilgilerinden tümü ile yoksun olmak anlamına gelir. Bu olanaklı olsaydı, olasılıkla bir fil bile kısa sürede akut civa zehirlenmesinden ölebilirdi! Oysa tüm dünyada böylesi bir olay yok!

Yaşamda en gerçek yol gösterici, hiç kuşku yok, Mustafa Kemal ATATÜRK ve pek çok bilim – felsefe insanının tartışmasız kabul ettiği BİLİMSEL AKILCILIKTIR.

104 yansıdan oluşan (9,4 MB) kapsamlı tez savunmasını pdf olarak izlemek, indirmek yaygın olarak paylaşmak için lütfen tıklayınız  : AHMET_SALTIK_Tez_sunumu_10.08.2018

Sevgi ve saygı ile. 18 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TTB: Hekimlerden aldığımız duyumlar, koronavirüs hastası sayısının daha fazla olduğu yönünde

TTB: Hekimlerden aldığımız duyumlar, koronavirüs hastası sayısının daha fazla olduğu yönünde

Türk Tabipleri Birliği koronavirüs salgınıyla ilgili alınması gereken ek önlemlerle ilgili basın açıklamasında bulundu ve koronavirüse yakalanmış hasta hasta sayısının açıklanan resmi sayıların üzerinde olduğuna yönelik duyumlar aldıklarını ifade etti.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) koronavirüs salgınıyla ilgili alınması gereken ek önlemlerle ilgili basın açıklamasında bulundu ve koronavirüse yakalanmış hasta hasta sayısının açıklanan resmi sayıların üzerinde olduğuna yönelik duyumlar aldıklarını ifade etti.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman,

  • “Büyük bir ilimizde sağlık çalışanları ve hekimler arasında infial yaşanıyor. Hasta olduğunu biliyorlar ama bunlar açıklanmıyor.” dedi.

TTB’nin açıklamaları ile ilgili BBC Türkçe’nin ulaştığı Sağlık Bakanlığı kaynakları ise bu akşamüstü Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca‘nın yapacağı resmî açıklamayı işaret etti.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Adıyaman, basın açıklamasında, koronavirüs hasta sayısının açıklanan daha fazla olduğunu ifade etti:

“TTB’nin her yerde Tabip Odaları ve yöneticileri var ve hekim arkadaşlarımız bize 24 saat ulaşabiliyorlar. Bizim aldığımız duyumlar, hasta sayısının daha çok olduğu yönünde. Test sonucu negatif geldiği zaman bir daha teste yollandığında ‘pozitif’ ya da ‘negatif’ değil, yüksek riskli gibi tuhaf bir cevabın geldiği ve bir şekilde nedense bunları açıklanan toplam hasta sayısına ilave edilemediği söyleniyor. Bu durum toplum sağlığı ve sağlık çalışanlarının sağlığı açısından da büyük risk taşıyor.”

“Düşünebiliyor musun birçok hastanede ekipman (AS: donanım) eksikliği var, malzeme eksikliği var. Bakan ile ilgili randevumuzda kendisine ilettik,

  • Türkiye’de maske yok!

Bana Urfa Devlet Hastanesi’nden haber geldi, ellerinde iki üç maske varmış. Her sağlık çalışanına tek bir cerrahi maske vermişler, bir adet. Onların iki saatlik faydası var, düşünebiliyor musunuz? Sağlık Bakanlığı’nın önce sağlıkçıların yaşamını koruması gerekiyor.”

‘Umre’den gelenler tüm Türkiye’ye yayıldı”

Adıyaman, gerekli önlemler alındığı takdirde ‘sokağa çıkma yasağına’ gerek kalmayacağını, ancak şu ana dek alınan önlemlerin yeterli olmadığını söyledi:

“Ben size il açıklamayacağım ama bazı yerlere özel önem gösterilmesi gerekiyor. Önlemlerin alınmadığı görülüyor. Bugün Umre’den gelen 20 bin hasta var, bunlardan 4 bini karantinaya alındı ve geri kalanına 14 gün evlerinden çıkmaması tavsiye edildi ve bunlar tüm Türkiye’ye yayıldı.”

Böyle bir popülasyonun geleceğini, zaten almak zorunda olduğunuzu biliyorsunuz, gece yarısı 2’de mi karar veriyorsunuz bunları karantinaya almaya. Zaten karantinaya alınmaları gerektiğini biliyorsunuz. Önceden karantina şartlarına uygun yerler yapılırdı, oralarda bekletilirdi. Bir yığın gencimiz sokaklara atıldı. O karantina şartlarına uymayan yerlerde insanlar karantinaya alındı.”

TTB’nin hükümete önerdiği tedbirler neler?
Bugüne kadar yaklaşık 7000 hastada test yapıldığını biliyoruz. Oysa tanı için gereken test kitinin üretim kapasitesinin haftada 2000 testin üzerine çıkarılması gerektiği de açıktır.
Testlerin sınırlı sayıda merkezde yapılıyor olması da önemi giderek daha fazla anlaşılacak bir eksiktir.
Üretim yerlerini, ofisleri ve işyerlerini kapatarak çalışanların evden çalışmasının veya ücretli olarak dinlenmelerinin olanaklarını yaratmak gerekir.
  • Spor salonları, havuzlar, müze ve tiyatrolar, kültür ve sosyal merkezleri, tiyatrolar ve sinemalar, bar, kahvehane ve restoranlar kapatılmalı.
Alışveriş benzeri nedenlerle zorunlu gidilen mekanlarda insanlar arasında en az 1 metre mesafe olacak şekilde düzenlemeler yapılmalı.
Büyük toplantıları ertelemek, ibadetleri topludan bireysele çevirmek, hatta bu önlemler yeterli olmazsa ulaşım, eczane ve bakkallar dışında bütün ticari aktiviteleri, ofisleri, kafe ve dükkanları bir süreliğine kapatmak yoluna gidilmeli.
Bakan Koca: ‘Bugün 29 yeni tanı kondu, vaka sayısı 47’ye çıktı

PANDEMİ DE ŞİDDET DE SAĞLIKTA KAMUSAL YAKLAŞIMLA ÖNLENEBİLİR

TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’ın 14 Mart Mesajı

PANDEMİ DE ŞİDDET DE SAĞLIKTA KAMUSAL YAKLAŞIMLA ÖNLENEBİLİR

Sevgili meslektaşlarım,

Ülkemizde ve dünyada “Yeni Koronavirüs” (Covid-19) olarak adlandırılan ve gerekli önlemlerin alınmaması durumunda yaygın ölümlere yol açtığı bilinen bir salgın tehdidiyle karşı karşıya olduğumuz günlerden geçiyoruz. Aralık ayı sonunda Çin’de ortaya çıktığı andan başlayarak hızla dünyayı etkisi altına alan bu salgınla ilgili olarak, Türkiye’de de ilk olguların görüldüğü açıklandı. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart 2020’de salgını “pandemi” olarak tanımladı. Ülkelerin sağlık sistemlerinin deyim yerindeyse “sınandığı” bir dönem olacak bu… Halk sağlığına bakışın sonuçlarının ortaya çıkacağı bir dönem…

  • Tüm dünyanın sağlık hakkına ve sağlık hizmetlerine yaklaşım yönünden dersler çıkaracağı bir dönem…

Bu dönemde sağlık çalışanlarına -benzer tüm zamanlarda olduğu gibi- son derece önemli görevler düşüyor, düşecek. Peki, kim bu sağlık çalışanları?

Her tür olağandışı sağlık hizmetinin sunumu sırasında risk kümeleri arasında ilk sırada yer alanlar…

Vatandaşın sağlık hakkına sahip çıkarken, kendi özlük hakları, çalışma koşulları tahrip edilenler…

Yöneticiler tarafından günlük politik çıkarlar uğruna, sağlık hizmetlerindeki aksaklıkların sorumlusuymuş gibi gösterilerek hastalarıyla karşı karşıya getirilenler…

Özveriyle ve fedakârca sundukları hizmet sırasında giderek artan oranlarda şiddetle karşı karşıya olanlarYaralananlar, sakatlananlar, öldürülenler!…

Hekimler, hemşireler, diş hekimleri, ebeler, eczacılar, laborantlar, radyoloji teknisyenleri, fizyoterapistler, diyetisyenler, sağlık teknisyenleri, sağlık memurları, psikologlar, biyologlar, paramedikler, hastabakıcılar, taşeron sağlık işçileri… Bizler!

14 Mart’a giderken içinde bulunduğumuz sağlık ortamının küçücük bir yerden görüntüsü bu.

Genişletebiliriz; Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın çökmüş olduğundan söz edebiliriz örneğin. Öyle ki, Sağlık Bakanlığı’nın artık “veri saklar” duruma geldiğinden… (Bkz. Raporlar Sağlık Bakanlığı’nın yorumlarından farklı bir Türkiye’yi yansıtıyor)

  • Birinci Basamak sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunlardan,
  • aile hekimlerinin koruyucu sağlık hizmetlerinden uzaklaştırılıp, polikliniklere hapsedildiğinden…
  • Üniversite hastaneleri başta olmak üzere kamu ve özel birçok hastanenin finansal sıkıntı yaşadığından ve faaliyetlerini sürdürmekte zorlandığından… Bu durumun salt sağlık hizmetinin niteliğini ve gelişimini değil, bilimsel araştırmaları, tıp ve uzmanlık eğitimini de olumsuz etkilediğinden…
  • Asistan hekimlerin, tıp öğrencilerinin, yaşadığı sorunlardan…
  • Sağlık alanında şiddetin Sağlık Bakanlığı’nın açıklamakta pek gönüllü olmadığı “Beyaz Kod” verilerine göre son üç yıl içinde %61 arttığından söz edebiliriz. (Bkz. Şiddeti Marifet Saymaya Karşı Savaşmak Gerek)

14 Mart Tıp Haftası çünkü!

Gözlerin sağlık çalışanlarında olması gerek. Binlerce yıldır bu topraklarda şifa dağıtmış hekimlere ve sağlık çalışanlarına kulak vermek gerek. İstemlerini dinlemek gerek, duymak gerek, anlamak gerek!

Bizler, sağlık meslek örgütleri olarak, 14 Mart Tıp Haftası dolayısıyla sağlık alanındaki sorunları dile getirmek, özellikle de sağlıkta şiddete hayır demek için 15 Mart 2020 Pazar günü Ankara’da yapmayı planladığımız Büyük Beyaz Miting’i mesleksel sorumluluğumuzun bilinciyle, tüm konsantrasyonumuzu Koronavirüs’ün yaratacağı sağlık sorunlarının çözümüne odaklayabilmek için şimdilik erteledik. Ama istemlerimiz geçerliliğini koruyor:

  • Türk Tabipleri Birliği’nin hazırladığı, sağlık emek ve meslek örgütlerinin desteklediği ve sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanların cezalarının artırılmasını öngören “Sağlıkta Şiddet Yasa Tasarısı” bir an önce yasalaştırılmalıdır.
  • İşyerinde yaşanan şiddet, iş kazası ve meslek hastalığı olarak kabul edilmelidir.
  • Poliklinik muayene randevuları sağlık çalışanlarının hastalarıyla sağlıklı iletişim kurabileceği,  yeterince ilgilenebileceği ve nitelikli hizmet verebileceği biçimde düzenlenmelidir.
  • Acil servisler hızla yalnızca acil hastalara hizmet verecek biçimde düzenlenmelidir.
  • Birinci Basamak sağlık hizmetleri güçlendirilmeli,
  • Sevk zinciri uygulamasına geçilmelidir.

Bizler, bu olağanüstü dönemde de görevimizin başında olarak; emeğimizi değersizleştiren, ücretlerimizi ezdiren, çalışma koşullarımızı her geçen gün zorlaştıran yönetim anlayışı değişinceye, sağlıktaki ölümcül şiddeti ortadan kaldıracak düzenlemeler yapılıncaya, önerdiğimiz önlemler alınıncaya dek istemlerimizi dile getirmeyi sürdüreceğiz.

Sağlık alanında şiddet önlenmeli, toplumun sağlık hakkı korunmalıdır.

  • Pandeminin de, sağlıkta şiddetin de ortadan kaldırılmasının yolu, sağlıkta kamusal bir yaklaşımın egemen kılınmasından geçmektedir.

Türk Tabipleri Birliği’nin aklı ve yüreği hekimlerledir. Örgütsel deneyimimizin, bilimsel bilgi birikimimizin ve dayanışmamızın, bütün sorunların çözümünde en büyük gücümüz olduğunu biliyor, tüm meslektaşlarımızın ve sağlık çalışanlarının 14 Mart’ını kutluyorum.

Prof. Dr. Sinan Adıyaman
TTB Merkez Konseyi Başkanı

Korona virüsü çok tehlikeli…

Korona virüsü çok tehlikeli…

Kemal Okuyan

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/korona-virusu-cok-tehlikeli-28236811/03/2020

Virüsün yapısı, bulaşma yolları, alınacak önlemler, kaynağı, tedavisi, aşısı… Bütün bu başlıklar bilim insanlarının işi.

El temizliği kadar önemli, bilgi kirlenmesinden korunmak. Bu kirliliğe katkı koymak niyetinde değilim.
Öte yandan… Son salgınla birlikte ortaya çıkan “toplumsal iklim” ile ilgili bir şeyler söylemenin zamanı geldi, geçiyor.
2015’te başta Fransa olmak üzere bir dizi Avrupa ülkesinde yaşanan terör saldırılarını hatırlayın… “Devletlerin bu saldırılara göz yumduğu” iddialarına ister inanın ister saçmalık deyin. İşin o kısmında değilim. Bilmiyoruz. Ancak sonuç ortada. Paris başta olmak üzere birçok büyük kentte toplumsal yaşam tümüyle denetim altına alındı, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kısıtlandı, grev hakkı daraltıldı.

En önemlisi, Avrupa’nın gelişmiş bölgelerinde toplumun güvenlik kaygısının özgürlük arayışına üstün geldiği test edildi.

  • İnsanların çaresizleştiğinde içe kapanacağı bir kez daha görüldü.

Güvenlik kameralarının sayısında patlama yaşandı, kent merkezlerinde askerler devriye gezer oldu ve en önemlisi devletlerin kayıt-kontrol mekanizmaları mükemmelleştirildi. Irkçılığın, yabancı düşmanlığının tırmanmasını saymıyorum. Güvenlik manyağı yapılan insanların her tür ideolojik sapkınlığa açık hale geleceği ortada.

KOVID-19’a da bu gözle bakmakta yarar var. “Çin’de başlaması rastlantı mı, bu iş bir ekonomik savaş yöntemi olabilir mi” gibi soruları yine bir kenara koyalım. Dünya ekonomisinin yapısına baktığımızda, bu iddialar fazlasıyla temelsiz. Çin’i vuran bir virüsün ABD ve diğer uluslararası tekelleri etkilememesi olanaksız, nitekim öyle oldu. Eğer illa komplocu bir açıklama yapacaksak, ilaç endüstrisinin içinden bir operasyon yapıldığı tezine daha fazla prim vermek gerekir.

  • Her hastalık, her salgın ya da her sağlık kaygısı onlar için büyük kâr demek.

Ancak dediğim gibi, bu tür iddialar çevresinde bir tartışma çok da yararlı değil şu anda. Çünkü asıl sonuca bakmalıyız. Korkuyu nasıl kullandıklarına

Görüldüğü üzere adım adım bir küresel karantinaya doğru evriliyoruz. İnsanlar birbiriyle temas etmesin, evinde otursun, kalabalık etkinliklerden uzak durulsun, hatta bunlar yasaklansın. En tehlikelisi, bütün bu adımların gerçekçi olması! Herkes kabulleniyor ve belki bu aşamada bilimsel olarak isabetli bütün bu önlemler.

  • Yine de bir an için kapitalizmin ne kadar aşağılık bir sistem olduğunu unutmamak gerekiyor.
  • Güvenlik kaygısı, salgın korkusu derken, toplumu kontrol edip yönetmek için mükemmel bir yol bulmuş oluyorlar.

Bastırılmaya, sinmeye gönüllü bir toplum. En basit örnek; son salgın gündeme gelinceye dek Fransa ve Yunanistan başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde işçi sınıfı sokaktaydı, siyasi iktidarları sarsıyordu.

Sarsıyordu çünkü kapitalizmin insanlığa verebilecek hiçbir şeyi kalmadı.

İnandırıcılığı yok.

Bu nedenle insanlığın en ilkel güdülerine hitap ederek, onu daha azına ikna etmek için her fırsatı kullanmaya çalışıyor. Terör eylemleri, salgın hastalıklar, belki yarın bir göktaşının yaratacağı tehdit…

İnsanların her tür hareketinin, kimlerle temas ettiğinin kayıt altına alınmaya başladığının farkında mısınız? Bir yandan evet, bu halk sağlığı ile ilgili, meşru bir önlem gibi gözüküyor. Öte yandan bunun bir kurala dönüştüğünü, iktidarların elinde muazzam bir denetim deneyimi anlamına geldiğini görmeliyiz.

Ne yazık ki ellerinde büyük olanaklar var. İnsanlık her zaman salgınlarla karşılaştı. Korona da bunlardan biri. Ancak, bu salgınları avantaja çevirmeyi öğrendikçe bunları yapay olarak insanlığın başına bela edecek kadar acımasız bir düşman var karşımızda.

Evet mümkündür:

  • Başı sıkıştığında savaşa yönelen bir sistemin,
    salgın hastalıkları da toplumu bastırmak için kullanması.

Uzatmayacağım. Ellerimizi yıkayalım, tamam ama korku imparatorluğuna teslim olmayalım, şu kapitalizm denen, tüm kötülüklerin kaynağı olan bu düzenden bir an önce kurtulmak için örgütlenelim.

Unutmayalım, örgütlülük toplumların bağışıklık sistemidir.

DÜNYA DARALDIKÇA DARALIYOR

DÜNYA DARALDIKÇA DARALIYOR

Değerli arkadaşlar,

1800’lerde 1 milyar olan Dünya nüfusu 200 yılda 7,8 milyar oldu. Ayrıca her bireyin tüketim ağırlığı, yani gezegendeki “karbon ayak izi” de yaklaşık 3 kat büyüdü. 1800 insanı ile kıyaslarsak, sanki 25 milyar insan yaşıyormuş gibi Dünyamızda.

  • Dünya yaşam kaynakları yetmiyor insanlığa!

Her yıl Gezegenin bir yılda dengeleyebileceği üretiminin ortalama iki katını tüketiyoruz.

Dünya yaşam kaynakları her geçen gün geri gelmemecesine tükeniyor.

Eğer bütün insanlık Dünya’nın en zengin ilk %15’lik kesimi gibi, örneğin AB’nin ve ABD’nin birey başına tüketim hızıyla tüketmiş olsaydı, 1 yerine tam 4 Dünya gerekecekti…

Gezegenimiz üzerindeki karaların alanı 149 milyon km2’dir ancak Grönland, Antarktika, çöller ve bataklıklar dışında yaşanabilir alanların toplamı en çok 125 milyon km2’dir…

Buna göre Dünya nüfusunun ortalama yoğunluğu 2020 yılında km2 başına 65 kişidir, diyebiliriz. (AS: nüfus yoğunluğu – population density)
***
Türkiye’de nüfus yoğunluğu km2 ye 111 kişi, yani neredeyse Dünya ortalama yoğunluğunun 2 katına yakındır. Büyük kentlerde bu yoğunluk km2’de 10 bin kişiye dek çıkıyor.

Toprak alanı 783 bin km2 olan Türkiye, Dünya yaşanabilir topraklarının binde 6’sı kadardır; ama buna karşın Ülkede (yabancı göçmenler ve Suriyeli mülteciler dahil) 87 milyon insan, yani Dünya nüfusunun binde 11’i yaşamaktadır…

  • Nüfusumuz alanımıza göre 2 kat fazladır ve bu nedenle, her şeyden önce sürekli su sıkıntısı çekmemiz kaçınılmazdır.

Haritada Türkiye’den daha beter durumda olan Hindistan, Çin, Kore, Japonyayı ve Orta Avrupa’yı, Batı Amerika’yı görüyorsunuz. Dünyada nüfus yoğunluğu rekoru (küçük kent devletçikler dışında) 1100 kişi/km2 ile Bangladeş’tedir…
***
Dünya nüfus artış hızı binde 10,5’e düştü (AS: %1,05), ama bu bile Dünya nüfusunun yılda 82 milyon artışı demektir ki, 2050’lerde 10 milyarı geçecek olan Dünyanın çevre, sağlık, beslenme, enerji… sorunlarının kat be kat artacağının açık işaretidir.

İnsanlık adına derin kaygılarımla

Fotoğraf açıklaması yok.

Koronavirüs (Covid-19) Hakkında bilgilendirme videoları

Değerli Site Okurlarımız,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi, sevgili arkadaşımız – meslektaşımız Prof. Dr. Alpay Azap Hocamızın, Koronavirüs (Covid-19) Hakkındaki bilgilendirme videolarına aşağıdaki bağlantılara tıklanarak ulaşılabilir.

Sevgi ve saygı ile. 12 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

SAGLIK BAKANLIĞI KORONAVİRÜS BİLGİLENDİRMESİ

Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü

Yeni Koronavirüs (COVID-19)

Koronavirusler (CoV), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklara neden olan büyük bir virüs ailesidir. (https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/covid19)

SAGLIK_BAKANLIGI_KORONAVIRUS_BILGILENDIRMESI

COVID-19 sunumu için pptxtıklayınız.

COVID-19 sağlık personeli sunumu için pptxtıklayınız.

1.Basamak Sağlık Kuruluşlarında Vaka Yönetimi Akış Şeması (Aile Sağlığı  Merkezi) için pdftıklayınız.

2. Ve 3. Basamak Sağlık Kuruluşlarında Vaka Yönetimi Akış Şeması için pdftıklayınız.

Covıd-19 Erişkin Hasta Yönetimi ve Tedavisi Akış Şeması için pdftıklayınız.

Sevgi ve saygı ile. 13 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Koronavirüs Enfeksiyonundan Korunmaya İlişkin TTB Bilgi Notu

Koronavirüs Enfeksiyonundan Korunmaya İlişkin TTB Bilgi Notu

Nasıl korunabiliriz?

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Solunum yolu enfeksiyonlarının bulaşma riskini azaltmak için yapılan öneriler yeni koronavirüs hastalığı için de geçerlidir.

  • Hasta insanlarla temastan kaçınılmalıdır (mümkün ise en az 1 m uzakta bulunulmalı).
  • Özellikle hasta insanlarla veya çevreleriyle doğrudan temas ettikten sonra eller sık sık yıkanmalıdır.
  • Eller yıkanmadan ağız, burun ve gözlerle temas edilmemelidir.
  • Eller, en az 20 saniye boyunca sabun ve suyla yıkanmalı sonrasında kurulanmalıdır.
  • Antiseptik veya antibakteriyel içeren sabun kullanmaya gerek yoktur, normal sabun yeterlidir.
  • Sabun ve suyun olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptiği veya kolonya kullanılmalıdır.
  • Elde görünür bir kirlenme olmadığı sürece el antiseptikleri, el yıkama kadar etkilidir. Ancak elde görünür bir kirlenme olduğunda ellerin mutlaka yıkanması gerekir.

Maske ne zaman kullanılmalı?

  • Sağlıklı kişilerin maske kullanmasına gerek yoktur.
  • Herhangi bir viral solunum yolu enfeksiyonu geçirmekte olan kişinin öksürme veya hapşırma sırasında burun ve ağzını tek kullanımlık kağıt mendil ile örtmesi, kağıt mendilin bulunmadığı durumlarda ise dirsek içini kullanması gereklidir.
  • Hasta kişilerin mümkünse kalabalık yerlere girmemesi, eğer girmek zorunda kalınıyorsa tıbbi maske kullanması önerilmektedir. Maske çıkarıldığında hemen çöpe atılmalı ve eller yıkanmalı veya antiseptikle temizlenmelidir.
  • Hasta olmayan kişilerin maske kullanmasına normalde gerek yoktur. Yalnızca yeni koronavirüs hastalığını geçirenlerle temas edenlerin (sağlık çalışanları, hasta ile aynı evde yaşayanlar) maske takması gerekmektedir. Bu durumlarda kullanılacak maskelerin cerrahi/basit/tıbbi maske olması yeterlidir.
  • N95 veya FFP2 türü maskeler sağlık çalışanları tarafından yalnızca özel koşullarda (hastanın solunum aygıtına bağlanması gerektiğinde.. vb.) kullanılmalıdır.

Eldiven giymeli mi?

  • Hayır. Eldiven, salt sağlık çalışanları tarafından hastanın bakımı ve muayenesi sırasında kullanılır. Sağlık çalışanları dışındaki kişiler eldiven kullanmamalıdır. Bunun en önemli nedeni, eldivenlerin uygun şekilde kullanılmadığı durumda hastalığın daha çok yayılmasına neden olmasıdır.
  • Eldivenlerin uygun kullanımı,  sağlık çalışanlarına verilen eğitimlerle sağlanmaktadır.
  • Sağlık çalışanları dışındaki kişilerin eldiven kullanması uygun değildir.

Eller, hastalığın bulaşmasında çok önemlidir ve bulaşı azaltmanın yolu ellerin su ve sabun ile yıkanmasıdır. Sabun ve suyun olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptiği veya kolonya kullanılmalıdır.
******

******

Dostlar,

Meslek örgütümüz TTB’nin yukarıdaki önerilerine katılıyoruz.
(Yazının sonundaki “TTB Barışı Savunduğu İçin Yargılanıyor” logosunu TTB web sitesinden biz ekledik, bu basın açıklamasında yoktu..)

Sorunu küçümsemiyoruz ancak sağduyuyu ve ölçüyü de elden kaçırmamak gerek. Lütfen aşağıdaki kutuda verilen sayısal değerlere bakalım.. 1 insanın bile önlenebilir – ötelenebilir ölümü kuşkusuz çok önemlidir. Ancak sayısal karşılaştırma da sorunun boyutunu irdelemede önemli bir ölçüttür.

  • En çok görülen / en çok engelli bırakan / en çok öldüren sağlık sorunu elbette en önemlisi olmak gerekir.

Bize bu ölçütü armağan eden Dr. Alfred Grotjhan‘a şükran doluyuz (Sosyal Patoloji, 1912).

Sağlık Bakanlığı’nın bilimselliği ve saydamlığı asla bırakmadan, serinkanlılıkla, toplumu da katarak bu savaşımı sürdürmesini diliyoruz..
Ancak “elbirliği” ile en az zararla kurtulabiliriz bu ciddi sorundan..
Sağlık Bakanlığı, bu Pandemi = Küresel salgın / kıtalararası salgın nedeniyle, süreçte ve ilerleyen zamanda Ulusumuzun herhangi bir biçimde aldatılmasına, sömürülmesine izin vermemesini diliyoruz. Olası tüm durumlar stratejik bir derinlikle irdelenmelidir. Uluslararası İlişkiler uzmanlarından, deneyimli diplomatlardan da görüş alınmalıdır.

Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulunu tanımak istiyoruz..
Eğer yoksa, Türk hekimlerinin yasal meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği – TTB’nin de temsilcisinin Kurula mutlaka katılmasını diliyoruz.

Birkaç Halk Sağlığı Uzmanı‘nın yer almadığı bir Bilimsel Kurulu hayal bile edemiyoruz. Gerçekte ve temelde bu sorunu yönetecek olan tıp disiplini Halk Sağlığı bilim dalıdır. Orkestra şefliğini bu disiplin yapmalıdır. Türkiye’de Tıp uzmanlık derneklerinden biri de HASUDER kısaltmasıyla Türkiye Halk Sağlığı Uzmanları Derneğidir. Bu dernekle de mutlaka kurumsal işbirliği kurulmalıdır.

DSÖ salgını Pandemi = Kürsel salgın / kıtalararası salgın olarak ilan etti bu gün, 12 Mart 2020 günü. Dolayısıyla, DSÖ Anayasası ve Uluslararası Sağlık Tüzüğü (International Health Regulasyon) temelli yönergelere T.C. Sağlık Bakanlığının da uyum sağlamasını, küresel toplumla uyumlu davranmasını diliyoruz.

AKP’nin sabıkaları artık bıktırdı hepimizi, ciddi bir güven bunalımı yaşıyoruz.
Bu olayda olsun, akıl – bilim / bilimsel akılcılık yolundan ayrılmayalım.

Sakın unutulmasın; sürecin ulusal elbirliğiyle yönetimi kaçınılmazdır ve bu da ancak en küçük bir güven bunalımı yaratmamaya bağlıdır; aman dikkat.

Her şeyin başı sağlık..

Ve de Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca, siyasetçiden çok bir hekim; Hipokrat yemini etmiş üstelik..

Sevgi ve saygı ile. 12 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

İstanbul Tabip Odası’ndan Emniyet Müdürlüğü’ne koronavirüs tepkisi

İstanbul Tabip Odası’ndan Emniyet Müdürlüğü’ne koronavirüs tepkisi

İstanbul Tabip Odası, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün koronavirüs paylaşımı yapan kişilerin takibe alınıp konu üzerinde çalışmaların başlatıldığını duyurmasının ardından
* ‘Koronavirüsleri de mi tutuklayacaksınız?’
diyerek tepki gösterdi.
soL – Haber Merkezi
07 Mart 2020 
İstanbul Tabip Odası, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün sosyal medyada koronavirüs paylaşımı yapan kişilerin izlenmeye alınıp konu üzerinde çalışmaların başlatıldığını duyurmasının ardından açıklama yayımladı.

Koronavirüsün iç güvenlik değil, halk sağlığı sorunu olduğu belirtilen açıklamada “sosyal medyada paylaşım yapanların izlemeye alınması, çözüme katkı sağlamaz” denildi.

İstanbul Tabip Odası’nın “Koronavirüsleri de mi tutuklayacaksınız?” diye sorduğu açıklamada şunları söyledi:

Akıl Alır Gibi Değil
YOKSA KORONA VİRÜSLERİ DE Mİ TUTUKLAYACAKSINIZ?

‘Geçtiğimiz yıl sonunda Çin’de ortaya çıkan ve bugüne dek dünyanın 98 ülkesinde 102.085 kişide belirlenip 3.491 kişinin yaşamını yitirmesine yol açan Koronavirüs (Covid-19) salgını toplumumuzda büyük bir endişeye yol açmış durumda.

Özellikle sınır komşularımız İran ve Yunanistan’da da Koronavirüs görülürken Türkiye’de şimdiye dek Koronavirüs pozitif olgu  bildirilmemesi bu endişeyi daha da arttırıyor.

Doğrudan Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca‘nın Türkiye’de Covid-19 hastası belirlenmediğine ilişkin yaptığı açıklamalar ise ne yazık ki insanları tatmin etmiyor ve toplumdaki endişe ve panik durumunu gidermiyor.

Durum böyle iken bugün T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü bir basın açıklaması yayınladı ve kimi sosyal medya platformlarında “Korona Virüsü (Covid-19) ile ilgili olarak ülkemizde de salgının görüldüğü ile ilgili” paylaşımlarda bulunan kişiler hakkında gerekli çalışmaların başlatılmış olup en kısa sürede adli mercilere sevkinin sağlanacağını(!) duyurdu.

İstanbul Tabip Odası olarak Covid-19 ile ilgili gelişmeleri başından bu yana yakından izliyoruz ve doğrulanmamış hiçbir bilgiyi toplumla ve kamuoyuyla paylaşmıyoruz.

Ancak Emniyet Genel Müdürlüğü’nün açıklamasını hayret ve şaşkınlıkla karşıladık!

  • Öncelikle hatırlatırız ki; Covid-19 bir iç güvenlik sorunu değil, bir halk sağlığı sorunudur!

Sağlık Bakanlığı dururken Koronavirüsle mücadeleyi İçişleri Bakanlığı’na, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne havale etmek “akıl tutulması” bile diyemeyeceğimiz bir gaflet ve dalalet halidir.

Koronavirüsle ilgili olarak sosyal medyada paylaşımlarda bulunan kişiler hakkında böyle bir takibatın başlatılması sorunun çözümüne hiçbir katkı sağlamaz, aksine halk arasında zaten yaygın olan “Türkiye’de Koronavirüs pozitif vakalar var ama gizleniyor.” iddialarının / algısının daha da yaygınlaşmasına yol açar.

Siyasal iktidar böyle bir yola yöneleceğine öncelikle Sağlık Bakanı’nın, İl Sağlık Müdürlerinin açıklamalarının, sözlerinin toplumda niçin bu denli itibarsız karşılandığını; bırakın endişeyi gidermeyi, niçin bir nebze bile azaltmadığını sorgulamalıdır.

Bunun yanında Türkiye’de Koronavirüse karşı alınan önlemleri, yapılan çalışmaları bir an önce başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere sağlık meslek örgütlerinin, kamuoyunun denetimine açmalı; hiçbir tereddüde yer bırakmayacak saydamlıkla yürütmelidir.

Muhalefeti bastırmak, toplumu susturmak için gazetecileri, yazarları, siyasetçileri tutuklamayı alışkanlık haline getirenler bilmelidir ki;

  • Dünyanın hiçbir ülkesinde Covid-19’la aynı yöntemlerle mücadele etmek mümkün değildir!

İSTANBUL TABİP ODASI
YÖNETİM KURULU”

“SAĞLIKLI YAŞAM” ve TOPLUM SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ

“SAĞLIKLI YAŞAM” ve TOPLUM SAĞLIĞI AÇISINDAN ÖNEMİ

Sevgili Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem 2 öğrencilerimiz,
Asistanlarımız, lisansüstü öğrencilerimiz ve sitemiz okuyucuları,

Sağlıklı Yaşam Biçimi“, kişi ve toplum sağlığı açısından temel belirleyicilerden biri.

Sınırlı ekonomik olanaklarla da “bir yere dek” sağlıklı yaşam biçimi sürdürülebilir.

Üstelik, “sağlıklı yaşam biçimi“, uygulanabildiği ölçüde daha sağlıklı bir topluma erişilmesine elverdiği gibi, toplumsal kaynak tasarrufu da sağlayabilir.

Kritik ve vazgeçilmez olan ise;

  • Sağlığın / Sağlıklı Yaşamın her – kes için doğuşta kazanılan temel bir insan hakkı olduğunu benimsemek. (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 25 ve pek çok ulusal – uluslararası norm..)

Bu temel ilke ancak koruyucu sağlık hizmetlerio arada  sağlıklı yaşam biçimi– öncelenerek ve kamusal sorumlulukla sosyal devlet eliyle yaşama geçirilebilir.

Türkiye ve Dünya / Uluslararası toplum – sistem; sağlık alanında yabanıl (vahşi) özelleştirme politikalarından artık vazgeçmek zorundadır. Özellikle 1975 sonrası dayatılan KüreselleşTİRme süreçleri ile olabildiğince piyasalaştırılan sağlık hizmetleri, küresel toplumun sağlık düzeyi göstergelerinde beklenen iyileşmeyi sağlamaktan çok uzak kaldığı gibi, sağlıkta eşitsizlikleri kabul edilemez ve sürdürülemez biçimde artırmıştır.

  • Çok uluslu / trans-nasyonel hastane zincirleri,
  • Farmasötik teknololji tekelleri (ilaç devleri) ve
  • Tıbbi teknoloji tekellerinin oluşturduğu şeytan üçgenine insanlık yenilmemeli, tutsak olmamalıdır.

Bu ders bağlamında hazırladığımız 74 yansıdan oluşan (3,16 MB) power point sunumlarını pdf olarak izlemek için lütfen tıklayınız..

Saglikli_Yasam_Nedir_Toplum_Sagligi_Acisindan_Onemi_AHMET_SALTIK_AUTF_D2

Paylaşalım, bilgilenelim ve en temel insanlık hakkı olan YAŞAM HAKKI‘nı anlamlı kılan sağlık hakkımıza sahip çıkalım..

J. J. Rousseau‘ya şükranla, sahip olduğumuz TOPLUMSAL SÖZLEŞME (1762) gereği Devletten, vergilerimiz karşılığında 4 temel kamu hizmetini mutlaka bekliyor, istiyoruz :

  1. Sağlık hizmetleri
  2. Eğitim hizmetleri
  3. İç ve dış güvenlik hizmetleri (can ve mal güvenliği)
  4. Adalet hizmetleri..

Sevgi ve saygı ile. 07 Mart 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF – Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com