Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Aydınlardan ‘Merdan Yanardağ’a özgürlük’ çağrısı

Dostlar,

Çağrı 3 Temmuz’da yapıldı..  1 ay oluyor.
Merdan Yanardağ 33 gündür tutuklu.
Doğrusu, kendi adımıza, destek verenlerin listesinin çığ gibi büyümesini beklerdik..
Aşağıdaki listede 114 ad var. Biz 102. sıradayız.

3 Temmuz 2023, Aydınlardan ‘Merdan Yanardağ’a özgürlük’ çağrısı – Tele1

Liste aşağıda… onu büyütmeli..

  • İslamofaşist darbeyi durdurmak zorundayız.

Şair Tuğrul Keskin’in başlattığı ‘Merdan Yanardağ’a özgürlük’ çağrısına aralarında Zülfü Livaneli, Müjde Ar, Levent Üzümcü, Orhan Aydın, Ahmet Telli, Sunay Akın, Selda Bağcan gibi adların da bulunduğu birçok sanatçı, gazeteci ve aydın ilk imzacı olarak katıldı.

TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, “4 Soru 4 Yanıt” programında AKP’li Galip Ensarioğlu’nun sözlerini değerlendirirken yeni bir çözüm süreci hazırlığına dikkat çekmiş ancak sözleri cımbızlanarak yapılan montaj video ile bağlamından kopartılarak sosyal medyada dolaşıma sokuldu. Yanardağ başlatılan linç kampanyasının ardından “terör örgütü propagandası yapma” suçlamasıyla tutuklandı.

Marmara (Silivri) Kapalı Cezaevine konulan Merdan Yanardağ’a destek sesleri yükselmeye devam ediyor.

Gazeteci, sanatçı ve aydınlar ‘Merdan Yanardağ’a Özgürlük’ çağrısı yaptı. Kampanyayı başlatan Şair Tuğrul Keskin ilk imza atan adların yer aldığı açıklamayı paylaşırken gazeteci ve aydınlara da kampanyaya destek verme çağrısında bulundu. Çağrıya katılmak isteyenler için

adresi açıldı.

‘Merdan Yanardağ’a özgürlük’ başlıklı açıklama ve imzacılar şöyle:

TELE1 Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni, Gazeteci Merdan Yanardağ’ın televizyonda yaptığı bir konuşmasının montajlanarak çarpıtılması üzerinden yapılan linç girişimini kınıyor, anayasa ve uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan basın ve ifade özgürlüğüne ağır bir şiddet girişimi olarak görüyoruz.

Merdan Yanardağ’ın özgürlüğüne bir an önce kavuşması için yetkilileri vicdana ve hukuka çağırıyor, ekliyoruz;

  • Aksi zulümdür, suçtur!
  1. Zülfü Livaneli
  2. Müjdat Gezen
  3. Rutkay Aziz
  4. Müjde Ar
  5. Levent Üzümcü
  6. Sunay Akın
  7. Ahmet Telli
  8. Edip Akbayram
  9. Selda Bağcan
  10. Suavi
  11. Tuncay Mollaveisoğlu
  12. Metin Uca
  13. Orhan Alkaya
  14. Tuğrul Keskin
  15. Orhan Aydın
  16. Ataol Behramoğlu
  17. Nihat Behram
  18. Onur Akın
  19. Haydar Ergülen
  20. Cengiz Gündoğdu
  21. Berrin Taş
  22. Turgay Olcayto
  23. İsmail Saymaz
  24. Zafer Arapkirli
  25. Murat Muratoğlu
  26. Ercan Karakaş
  27. Yüksel Yalova
  28. Zeynep Oral
  29. Kerem Görsev
  30. Suzan Aksoy
  31. Övgün Ahmet Ercan
  32. Ali Kocatepe
  33. Ayşenur Arslan
  34. İrfan Aktan
  35. Nebil Özgentürk
  36. Ünal Ersözlü
  37. Tuluhan Tekelioğlu
  38. Sedef Kabaş
  39. Alper Taş
  40. Kemal Okuyan
  41. Ümit Zileli
  42. Miyase İlknur
  43. Halil İbrahim Özcan
  44. Yaşar Aydın
  45. İbrahim Varlı
  46. İbrahim Aydın
  47. Nevzat Çelik
  48. Sadık Gürbüz
  49. Ümit Kartal
  50. Eren Aysan
  51. Şükrü Erbaş
  52. Cevat Çapan
  53. Nesimi Aday
  54. Aysun Kocatepe
  55. Fatih Yaşlı
  56. Uluç Gürkan
  57. Namık Kuyumcu
  58. Aydın Şimşek
  59. İbrahim Karaoğlu
  60. Haluk Işık
  61. Kemal Kocabaş
  62. Mustafa Bak
  63. Suat Çağlayan
  64. Vecdi Sayar
  65. Musa Özuğurlu
  66. Doğan Tılıç
  67. Ercan Kesal
  68. Nesrin Nas
  69. Elif Ilgaz
  70. Haldun Soygür
  71. Metin Boran
  72. Zeynep Altıok Akatlı
  73. Önay Alpago
  74. Atilla Güner
  75. Ender Helvacıoğlu
  76. Mahmut Kemal Kumkuoğlu
  77. Sabri Ergül
  78. Tülay Şubatlı
  79. Tahsin Yeşildere
  80. Baskın Oran
  81. Binnaz Toprak
  82. Oya Baydar
  83. Abdullah Levent Tüzel
  84. Necdet Saraç
  85. Rıza Zelyut
  86. Hıdır Işık
  87. İbrahim Çiftçioğlu
  88. Nevzat Süer Sezgin
  89. Aytun Çıray
  90. Raşit Tükel
  91. Ayşen Şahin
  92. Temel İskit
  93. Lale Afrasyap
  94. Necmiye Alpay
  95. Nergis Mütevellioğlu
  96. Atilla Özsever
  97. Ayşe Fügen Aybars
  98. Nilay Etiler
  99. Tevfik Kızgınkaya
  100. Banu Güven
  101. Yusuf Nazım
  102. Ahmet Saltık
  103. İ. Melih Baş
  104. Dilek Gözütok
  105. Yunus Yaşar
  106. Emine Azboz
  107. Nazmi Bayrı
  108. Hidayet Karakuş
  109. Seyit Nezir
  110. Metin Cengiz
  111. Mustafa Ünver
  112. Cenk Gündoğdu
  113. Kerim Eren
  114. Ali Balkız

adresi ile iletişime geçerek destek verebilir, adınızı ekletebilirsiniz..

Sevgi ve saygı ile. 30 Temmuz 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Halk devletine karşı vatanını koruyor

Ali Sirmen
Ali Sirmen
asirmen@cumhuriyet.com.tr
30 Temmuz 2023, Cumhuriyet

 

Sevgili,

Akıl hamakatin karşı durulmaz lagarlığı altına ezilmeye mahkûm edildi mi, her şeyde olduğu gibi, atasözlerinde ve özdeyişlerde de anlam kayboluyor. Dünkü Cumhuriyet’in ilk ve son sayfaları bunun çarpıcı bir örneği. Son sayfada Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz’ın, “Bunlar daha iyi günlerimiz” diyerek ağustosun temmuzdan daha beter olacağı uyarısı ve küresel ısınma dolayısıyla başlayan sıcakların ulusal afet ilan edilmesi önerileri yer almaktaydı.

Birinci sayfada ise Muğla’nın Akbelen Ormanı’nın kesilmemesi için devletin polisi ve jandarmasına direnen halkın ve onlara desteğe giden Kemal Kılıçdaroğlu’nun haberi vardı.

Sevgili, biraz belleğini yokla, sen de benim gibi küresel ısınma ile ilgili haberlerin, korkunç bir yarını betimlediği günleri gayet net hatırlayacaksın.

O yarınların haberleri şimdi bugün oldu, artık onları yaşıyoruz. Başka yarınların da bugün olması için çok beklemeyeceğimize, İstanbul-İzmir gibi kentlerimizin kıyı bölgelerinin yükselen deniz suları altında kaldığını pek yakında yaşayacağımıza emin olabilirsin.
***
Çevre ile ilgili kehanetlerin gerçek olması, afetlerin yaşanmaya başlanması bir musibetin bin nasihate evla olduğu deyişini anlamsızlaştığı açıktır. Felaket öngörülmüş, nasihatler birbirini izlemiş fakat kimse aldırmamıştır. Musibetin gerçekleşmesi dahi kimsenin aklını başına getirmemiştir. Getirseydi, dünkü Cumhuriyet’in son sayfasında söylenenler, kös dinler gibi karşılanır ve birinci sayfadaki rezalet olur muydu?

Ne oluyor Akbelen’de?

Akbelen’de devletin kolluk güçleri, “beşli çete”nin talebiyle kömür madeni açmak için ormanı kesmektedir.

Çevre köylüler ve başka yerlerden gelmiş çevreci vatandaşlar, “beşli çete”ye karşı ormanlarını korumaktadırlar. O ormanlar, kamunun yani onlarındır.

  • Korudukları kendi zenginlikleri, kendi vatanlarıdır.

Oralar kamu mülkiyetindedir. Bizim oraların korunmasını devletten talep etme hakkımız vardır.

Vatandaş da öyle yapmış, kamu malını, yani kendi malını, başka deyişle vatanını korumasını yargıya başvurarak talep etmiştir.

İlk bakışta anlaşılması güç tasarruflar ile devlet vatandaşın vatanının korunması talebine olumlu yanıt vermemiş, “beşli çete”nin isteğine uyarak ormanın kesilmesini, engellemek isteyenleri kolluk gücüyle dağıtmaya çalışmıştır.

  • Şu anda Akbelen’de halk ormanını yani vatanını korumaktadır.

Beşli çete”nin adamları kesimin sürmesi işinde gözcülük etmektedirler. Kesim alanında halka müdahale etmemektedirler.

Peki halk kime karşı savunuyor ormanını, yani vatanını?

  • Halk vatanını devletine karşı savunuyor.

Beşli çete ormanın alından kömür çıkarmak istemekte, halk ise bunu engellemeye çalışmakta, kamu yararını gözeterek devletten halk çıkarını korumasını istemektedir.

Devlet ise kesimin bir an önce gerçekleşmesi için Akbelen’de kolları sıvamıştır.

  • Akbelen’de bir çevre cinayeti işlenmektedir.

Ama Akbelen’de başka bir şey daha olmakta,

  • halk vatanını kendi devletine karşı savunmaktadır.

***
Çevre cinayeti, hem topluma hem de insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Ama bir halkın vatanını devletine karşı savunmak zorunda kalması hali daha da büyük bir suçtur.

Halkın vatanını kendi devletine karşı savunmak zorunda kaldığını düşünmesi bile yeterince büyük bir musibettir.

Bu durumda bütün kavramlar karmakarışık olur, kurumlar birbirine girer, her şey anlamını kaybeder.

Bu durumda demokrasi dikta olur; egemenlik işgal, adalet ise zulüm.

Akbelen’de vatandaşın kendi vatanını kendi devletine karşı savunması durumu olmuşsa ya da olmayıp da sadece vatandaşta böyle bir izlenim uyanmışsa bile devletin bu durumu veya izlenimi gidermesi şarttır.


Yazarın Son YazılarıTüm Yazıları

Lozan ‘Bayramı!’28 Temmuz 2023

ANAYASA TAYYİP

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Anayasayı İhlal Suçu” işlemek, Erdoğan ve bürokratları için günlük-sıradan olay durumuna geldi. Yanıldıkları taraf şu;

Bilerek işledikleri suçların hesabını vermeyeceklerini zannediyorlar!

DOĞRU Parti Hukuk Kurulu, CB Erdoğan’ın ve onun “Kanunsuz Emirlerine” uyan bürokratların her olayını, belgelerini, görevli bürokratlarının (Emekli olanlar dahil) yaptıkları ihlalleri arşivliyor.

  • Bir suret Almanya’da, bir suret İstanbul’da, bir suret de İzmir’de güvence altında tutuluyor.

Muğla-Milas-Akbelen ormanlarındaki halkın direnişi ve devlet güçlerinin acımasız, insafsızca davranışları günlerdir sürerken, her gün devlet tarafından suç işleniyor.

Anayasamızın 169 ve 170’nci maddeleri, Ormanların korunması-geliştirilmesi ve Orman Köylüsünün korunmasını emreder. Hem öyle bir emreder ki :

  • “Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
    Devlet Ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz.
    Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına (orman ürünlerini kimse kullanamaz) konu olamaz.
    Orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz.”

Şimdi adım-adım gidelim :

1) Erdoğan, 18 Nisan 2014’te (Yeniköy Termik Santrali-Kemerköy Termik Santralı-Yeniköy Linyit Maden İşletmesini özelleştirerek İbrahim Çeçen ve Nihat Özdemir adlı yandaş müteahhitlere (yüklenicilere) verdi.

2) İbrahim Çeçen ve Nihat Özdemir ikilisi 2014 yılından beri yani 9 yıldır, bu santrallarda üretilen elektriği yüksek fiyatla devlete satarak para kazanıyor.

Bu ikili, kömür rezervlerini bilmeden mi ihalede teklif verdi?

3) Özelleştirme sözleşmesinde “Devlet, bu iki santralın kullandığı kömür ocaklarındaki kömür rezervi azalırsa veya maliyeti daha düşük olacak AKBELEN ormanlarını yok ederek ormanda kömür ocağı açılmasına izin verecektir” diye bir madde mi var?

4) Devlet, ormanların yok olması pahasına, Çeçen ve Özdemir’e ucuz kömür verip, ceplerini para ile doldurmak zorunda mıdır?

5) Çeçen ve Özdemir ikilisi gerçek mal sahipleri midir, yoksa emanetçi mi?
(Üst düzey bir siyasetçi veya sırdaş bir Arap prensi vs.)
Bu soru şunun için soruldu: Çeçen’in de Özdemir’in de evlatları bu ülkede yaşayacak. Çocuklar,
malın sahibini şimdiden bilmeliler değil mi?

Sonuç                                 :

Özelleştirme öncesinden başlayıp, bu güne dek yaşanan, gerçekleşen her olay kişilerin mal varlıklarındaki artışlar, banka hesap hareketleri, hisse devirleri, kamudan gizli yapılan yabancı ortaklık anlaşmaları tek-tek araştırılacak ve konu mutlaka yargıya aktarılacaktır.

Ama bu günden açıkça beyan ve ilan ediyoruz ki;

  • Orman Genel Müdürü, Muğla Valisi, Milas Kaymakamı, Muğla Jandarma İl Alay Komutanı!
  • Sizler kanunsuz emre direnmediniz.
  • Kanunsuz ve Anayasaya aykırı emri uygulamak için Türk Halkına zulmettiniz.
  • İnsanları dövdünüz, tekmelediniz, biber gazı ile zehirlediniz.
  • Bağımsız Türk Yargısı sizlere en ağır cezaları verecektir.
  • Takibimizdesiniz…
  • Ormanları kesen eller de, Orman Köylüsü Kadınlarımıza vuran eller de kırılacaktır!

Biraz sabır, az kaldı…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 30 Temmuz 2023

ADD – Atatürkçü Düşünce Derneği’nden basın açıklaması –

BASINA VE KAMUOYUNA

UYARIYORUZ !

Türkiye, iktidarın yıllardır sürdürdüğü bilim ve çağ dışı politikalar sonucu, giderek yoğunlaşan bir karanlığın pençesinde kıvranıyor.

Batı Emperyalizmi, 100 yıl önce Sevr ile gerçekleştirmeye çalışıp başaramadığı “Türkleri Anadolu’dan Asya steplerine sürme” hayaline, bugün BOP ve yerli işbirlikçilerinin aymazlığı ile nihayet kavuşmak için ellerini ovuşturuyor.

Süreci endişeyle izliyor, olanca gücümüzle Milletimiz ’i ve yetkilileri uyarmaya çalışıyoruz. Ancak sorun çok ciddi, sonuçları çok vahim, adeta bindiğimiz dal kesiliyor.

Akılcı düşünce, bilimsel bilgi, çağın gerekleri dışlanıyor. Eğitim olabildiğine dinselleştiriliyor, geleceğimiz karartılıyor. Neoliberal soygun düzeninde ekonomi üretimden koparılıyor, Ulusumuzun büyük çoğunluğu hızla yoksullaşıyor. 1930’larda uçak ve buğday ihraç eden Türkiye artık kendini doyuramıyor, buğdayın anavatanında savaştaki ülkelerden buğday bekliyor, bir zamanlar aşı hibe ettiği memleketlerin kapısında aşı kuyruğuna giriyor.

Demografik yapımızı tarumar eden yasa dışı sığınmacı sorununun Ulusal Birliğimiz ve İç Barışımız üzerindeki tehdidi artarak sürüyor.
Aydınlanmanın önü kesiliyor, laik demokratik hukuk devleti yok ediliyor.
Toplum dernek ve vakıf adı ile örgütlenerek holdingleşip akıl almaz ekonomik olanaklara kavuşan Atatürk, Laik Cumhuriyet ve bilim düşmanı tarikat ve cemaatler eliyle yaşam ve ülke gerçeklerinden koparılıyor.
Cumhuriyetimiz, Atatürk’ün aklı ve bilim yolundan uzaklaştıkça gericilik bataklığında soluksuz kalıyor.

Milyonlar ekonomik krizle boğuşurken, başta öğretmenlerimiz memurlarımızın çoğu açlık sınırında yaşamaya çalışırken, işsizlik insanlarımızı çaresiz bırakırken, gençlerimiz geleceklerini yurt dışında aramak zorunda kalırken, hastalarımız doktor ve ilaç bulamaz, çocuklarımız sağlıklı beslenemezken yasa dışı cemaatlerin bu ölçüsüz ekonomik güce kavuşmaları da, toplumda ve devlet yönetiminde baskı oluşturmaları da kabul edilemez.

Hal bu iken ve iktidar güçleri karanlığı yoğunlaştırmak konusunda pervasız bir kararlılıkla ilerlerken, muhalefetin seçim sonuçlarını sağlıklı değerlendirip yenilgilerinin nedenlerini dürüstçe saptayarak gereğini yapmak yerine, iç karışıklıklar ve kavgalarla Ulusumuzu umutsuzluğa sürüklemesi ise hiç kabul edilemez.

Muhalefet partileri; vazgeçilmez unsurları oldukları demokrasinin olmazsa olmazının laiklik olduğunu, aslî görevlerinin Laik Cumhuriyetimiz‘i korumak, demokrasimizi ve hukuk devletimizi geliştirmek, Cumhuriyet kazanımlarımızı ilerletmek, halkımızı refah ve huzur içinde yaşatmak, bunun için de gerçekçi ve doğru politikalar üretip seçmeni ikna ederek iktidar olmak olduğunu unutmamalıdırlar.

Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, kuruluş ilkelerimiz ve varlık nedenimiz gereği tüm yetkilileri ve tüm siyaset kurumunu bir kez daha ve en yüksek sesimizle uyarıyoruz:

Bu gerici karanlığa derhal son verin!

– Yeniden Atatürk Cumhuriyeti Manifestomuz’da da altını çizdiğimiz gibi, Büyük Atatürk ve Kemalist devrimcilerin devletimizi kurarken hamuruna kattıkları “Namus Mayası” nın eksilmesine izin vermeyin!

– Türkiye Cumhuriyeti bir Uluslaşma, çağdaşlaşma atılımı, bir kadın devrimi, bir bilim ve sanat özgürleşmesidir, koruyun!

– Akıldan, bilimden, çağından ve üretimden koptuğu için çöken Osmanlı’ya öykünmeyi bırakıp bir an önce Atatürk Yolu’na girin!

Saygılarımızla. 28 Temmuz 2023 

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZİ

YÜZÜNCÜ YIL TÜRKÜMÜZ

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk şairi

 

YÜZÜNCÜ YIL TÜRKÜMÜZ

Borçluyuz Atatürk’ün uygarlık savaşına,
Laik Cumhuriyetim erişti yüz yaşına.
Xxx
Birliğe siper oldu, yoksula çeper oldu,
Atatürk devrimleri halkıma rehber oldu.
Xxx
Kadın, erkek bir olduk, eşitlendik gür olduk;
Kulluk geride kaldı, hepimiz özgür olduk.
Xxx
Hilafet ve saltanat çoktan geride kaldı,
Halk kendi yazgısını kendi eline aldı.
Xxx
Önce düşmanı kovduk, kurduk Cumhuriyeti,
Kimliğimiz netleşti, adımız Türk Milleti.
Xxx
Hukukumuz tekleşti, çok hukukluluk bitti,
Laik, bağımsız yargı herkesi eşit tuttu.
Xxx
Eğitim laikleşti, akıl-bilim gürleşti,
Yurttaşın belleğine, yurt sevgisi yerleşti.
Xxx
Fabrikalar çoğaldı, okullar yaygınlaştı,
Çağdaş, laik eğitim her köşeye ulaştı.
Xxx
Uygarlık bir nehirdir, sular tersine akmaz,
Atatürkçü nesiller devrimleri bırakmaz.
Xxx
Bir insanlık suçudur, cehaletin varlığı,
İçinde barındırır bin bir sahtekârlığı.
Xxx
Atatürk düşmanlığı Devrime kinciliktir,
Sermayesi din değil; çıkarcı dinciliktir.
Xxx
Hak, hukuk ve adalet rotasından sapamam,
Belleğim demokrattır, özgürlükten kopamam.
Xxx
Aklımla, yüreğimle, bilimle koşuyorum,
Çağdaş uygarlık için çalışıp coşuyorum.
Xxx
Yurdum özgürlük ister, bağımsızlık kanımda,
Dalgalansın bayrağım, ebedi vatanımda.
Xxx
Cumhuriyet ateşi asırlar boyu tüter,
Laik ve özgür rejim, bin yıla demir atar.
Xxx
Halil Çivi ant içti, bilimsel yoldan dönmez,
Cumhuriyet ülküsü ebedidir, hiç sönmez.
Xxx

27 Temmuz 2023, Seferihisar / İZMİR

Doğanın feryadını görmüyorlar

Murat Ağırel
Murat Ağırel
murat.agirel@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları
29 Temmuz, 2023 Cumhuriyet

 

“Denizlerimizin kenarlarında, orman alanlarında buraları betona çevirme gayreti içinde olanlar var. Bu kapitalizm nelere muktedir. Orman morman ne varsa kesip atıyor, doğada ne olmuş umrunda değil!”

Bu sözler 2019 yılında “yerel yönetimler sempozyomu”nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Şaka gibi ama değil. Klasik AKP gerçeği. Konuşmalarda sözedilen gerçek yaşamda asla olmuyor.

Muğla’nın İkizköy Mahallesi’ne bağlı Akbelen mevkisinde maden için orman yok ediliyor. Limak Holding ve İÇTAŞ ortaklığındaki YK Enerji’nin kömür maden sahasını genişletmek için ağaçları kesiyor. İkizköy halkı ise kıyımın önüne için geçmek direniyor. Direnen halkın karşısına ise jandarma barikat kurmuş durumda.

Doğal yaşamı ve insan yaşamını hiçe sayan katliam tüm direnişe karşın sürüyor.

Öte yandan YK Enerji’nin danışman şirketi Kımız and Co. adlı firmanın yöneticisi basın mensuplarına WhatsApp’tan basın açıklaması ve YK Enerji’nin yaptıkları hakkında bilgi notları gönderiyor.

Gönderilen bilgi notunda istihdam edilen kişi ve üretilen enerji ile ilgili bilgiler veriliyor ve cari açığın kapatılmasına destek verildiğini anlatıyor. Ayrıca açıklamada dalga geçer gibi “23 bin 307 hektar büyüklüğündeki ruhsat sahası dikkate alındığında, 78 hektarlık Akbelen Ormanı küçük bir alanı kapsamaktadır.” deniyor.

Ormandan sanki sıradan bir yatırım alanı gibi bahsediyor. Halen dünyadaki iklim krizini anlamamışlar.

  • Doğanın feryadını görmüyorlar!

Ormanlarımızı korumak anayasal bir haktır. Anayasanın 169. maddesi şöyle diyor :

  • “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.
  • Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz,
    münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz.
  • Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar
    genel ve özel af kapsamına alınamaz.”

Ancak gelin görün ki anayasayı delik deşik edeli çok oldu…

Devlet eliyle ormanlık alanlar yok ediliyor

Yangınlar ile ormanlarımız zaten yok oluyor. Tarım ve yetmezmiş gibi orman bakanı olan Bekir Pakdemirli’nin rezil yangın koordinasyonu ile 2022 yılında gerçekleşen orman yangınlarında göz göre göre yanan ormanları ve yitirdiğimiz alanlara hep birlikte tanık olduk.

Karnımdan konuşmuyorum, söndürme çalışmalarına bizzat katıldım. Ekipmansızlığı (araçsızlığı), hazırlıksızlığı, devletin umursamazlığını yanan ağaçların içindeyken gözlerimle gördüm.

2022’de salt Muğla ve Antalya’da 144 bin hektar alan yandı. AKP hükümetinin son 9 yılında 2021-2022-2023 verileri dışında 9 yılda 87 bin hektar alan yanmışken 340 bin hektar arazi ormancılık dışı kullanıma izin verildi.

Anayasada “ormanlar korunmalı” derken aksine ormanların yok edilmesinin önü açılıyor. Canlı canlı örneklerini yaşıyoruz. Maltepe’de bulunan ormanlık arazi düğün, dernek, kafe yapılsın diye birilerine tahsis ediliyor. Çekmeköy ormanları müteahhitlere tahsis ediliyor.

Akbelen ormanı gözü doymak bilmez firmalara tahsis ediliyor. Gözü doymak bilmez diye bilerek söylüyorum.

  • Limak adlı firma devletten ne isterse alıyor. Sınırsız bir tahsis söz konusu.

Limak’ın yapacağı işler için Çevre Şehircilik Bakanlığı 13 ilde bulunan 52 projesine ÇED gerekli değildir raporu vermiş. Bunlar yetmemiş devletten ihale üstüne ihale alıyorlar, aldığı ihaleler arşa çıktı.

İşin ilginci Akbelen Ormanı’ndaki maden sahasını genişletmek için ağaç kesimi gerçekleştiren Limak Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir, DHKV (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Türkiye şubesinin üyesi. Ve eşi de çok değerli Ahmet Taner Kışlalı’nın yeğeni…

Keza CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu satırlar yazıldığı saatlerde Akbelen’i ziyaret etti. Vatandaşlar Kılıçdaroğlu’na kesim bölgesine birlikte gitme çağrısı yaptı, “Bizimle ağaçlara sarılın” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu bu davete katılmadı. Ayrılmak için araca bindiği sırada orman için direnenler tarafından Arabaya değil, barikata sloganları atıldı.

Tepkiyi haklı buluyorum. Kılıçdaroğlu’nun da artık koltuğunda kalacaksa bu 22 yıllık talana karşı proaktif (öngelen) muhalefet yapması gerektiğini düşünüyorum.

  • Bizler sermayeye hizmet etmek için yaşamıyoruz.

Halkı genel merkez koltuklarından, makam araçlarından dinleyerek değil onları sokaklarda arkasına alarak muhalefet yapmasını bilmesi gerekiyor.

Adalet yürüyüşü dışında Kılıçdaroğlu’nu sokakta gören yok.
Akbelen bunun için bir başlangıç olabilirdi.
Ormanlarımızı korumak zorundayız.
Artık her yaz 50 dereceleri göreceğiz.
Kahire kuşağına mahkûm olacağız.

Suyumuz azalacak.
Toprağımız çölleşecek.
Ekinlerimiz yetişmeyecek.

Daha nasıl anlatayım bilmiyorum ki… Hepimize görev düşüyor..

Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın açık mektubu : Akbelen Ormanı kıyımını durdurun…

Bodrum Belediye Başkanı Aras: AKP İlçe Başkanı, yardımların belediye logolu  kolilere konulmasını engellemeye çalıştı
Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras’ın açık mektubuna muhatapları yanıt veremiyor ..

Yeniköy Kemerköy Enerji adlı şirketin sahipleri olan Sayın Nihat Özdemir ve İbrahim Çeçen’e açık mektup..

Sayın Özdemir, Sayın Çeçen..

Doğduğunuz, büyüdüğünüz, servet sahibi olduğunuz Türkiye Cumhuriyeti’nin ormanlarını ve su kaynaklarını yok ederek para kazanmak, vatan sevgisi ile bağdaşır mı ?

Enerji üretimi için tüm dünya doğa dostu yöntemlere yönelirken siz, neden ülkenizin doğal zenginliklerini yok ederek enerji üretmeyi ısrarla tercih etmektesiniz ?

Termik santralinizin kömür ihtiyacı için ormanlarımızı, soğutma suyu ihtiyacı için içme suyumuzu yok ederek ve bu katliama karşı çıkan günahsız insanlara her türlü zulmü yaparak elde ettiğiniz kazanç haram değildir de nedir ?

Sayın Özdemir, Sayın Çeçen..

Yeryüzündeki mahkemeler sizin arzu ettiğiniz kararları verebilir ve vermektedir fakat, gökyüzündeki mahkemenin kararlarına, bildiğiniz gibi müdahale edilememektedir.

Dolayısıyla lütfen, daha fazla ağacın canını almayın, daha fazla canlıyı yuvasız bırakmayın ve daha fazla masum insanın ahını almayın.

İnsanlık adına, sizden talebim budur.

Ahmet Aras
Bodrum Belediye Başkanı
***
AKP = RTE iktidarı için bir turnusol kağıdı daha…

  • Halktan / ülkeden / vatandan / doğadan yana mısınız?
  • Sermayenin / 5’li çetenin / yandaşlarınızın / kârın  tutsağı  mısınız??

    Akbelen Ormanı'na sabaha karşı 05.30'da baskın... Köylü kadın isyan etti:  “Yazıktır, bu çamlar nasıl kesiliyor? : GündemAkbelen Ormanı’na sabaha karşı 05.30’da baskın…
    Köylü kadın isyan etti: “Yazıktır, bu çamlar nasıl kesiliyor?

Akbelen Kararı İle İlgili Açıklamalar - Bodrum'un Lider Haber Merkezi...Akbelen Kararı İle İlgili Açıklamalar – Bodrum’un Lider Haber Merkezi…

 

 

Tıpta uzmanlık eğitiminde ne durumdayız?

Bayazıt İlhan

Bayazıt İlhan

Güncel 21.07.2023 BİRGÜN

Hekimlerin kendilerinin de sağlık hizmeti alırken kaygılandığı, arkadaşlarından referans aradığı bir döneme girdik. Neden mi? Tıp eğitiminin seviyesindeki düşmeye en çok kendileri tanık oluyorlar da ondan!

  • Bugün 91 devlet ve 37 vakıf olmak üzere toplam 128 tıp fakültemiz olmuş.

Bu 91 devlet tıp fakültesinden 43’ü Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından önce kurulmuş ve tümünün kendi hastanesi var. 2002 yılından bu yana kurulan 48 devlet tıp fakültesinin ise yalnızca üçünün (Tekirdağ Namık Kemal, Yozgat Bozok ve Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakülteleri) kendi hastanesi var. İki fakülte aktif değil. Halen öğrenci alan 11 tıp fakültesi yeterli altyapısı ve öğretim üyesi olmadığı için eğitim başka fakültelerde sürüyor. Yeni tıp fakültelerinin nasıl kurulduğu konusunda fikir veriyor mu?

PROGRAMLAR ve KONTENJANLAR

Uzmanlık eğitimine dönelim.

  • Türkiye’de tıpta 42 ana dal ve 46 yan dal olmak üzere 88 uzmanlık alanı var.

Ankara Tabip Odası’nın güncel verilerine göre Türkiye’de uzmanlık eğitimi vermek üzere kurulmuş 4612 program var. Bu programların yeterlikleri ne durumda?

Bunların 4023’ü halen uzmanlık eğitimi verme yetkisine sahip. Diğerlerinin yetkileri kaldırılmış, askıya alınmış ya da hiç yetkilendirilmemiş. Yetkisi kaldırılan 262 ve askıya alınan 122 program önemli, çünkü çoğunlukla buralardaki öğretim üyeleri ayrıldıkları için uzmanlık eğitimi verilemez duruma geliniyor. Buralarda eğitime başlayan asistan hekimler ciddi mağduriyet yaşıyorlar. Kars’taki Kafkas Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin durumu çarpıcı. Varolan 24 programın yalnızca 9’u eğitime devam edebiliyor, 14 programın yetkisi kaldırılmış, birinin askıya alınmış durumda.

Programların dağılımı ve hangi hastanelerde neye göre kurulduğu konusunda da bilimsel sistematiğe uymayan pek çok konu dikkat çekiyor. Bazı tıp fakültelerinde iç hastalıkları, çocuk sağlığı ve hastalıkları, genel cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum temel dallarında eğitim verme yetkileri oluşturulmadan diğer dallarda uzmanlık eğitimi programları oluşturulduğu gözleniyor. Ana dal eğitimi olmayan hastanelerde yan dal uzmanlık eğitimi verilenler ilginç durumlar oluşturabiliyor. Örneğin Kayseri Şehir Hastanesi, tıbbi mikrobiyoloji eğitim programı yokken tıbbi mikoloji yan dal eğitim programı var.

Asistan kontenjanlarına bakınca da ülkemizdeki uzmanlık eğitimine yaklaşım konusunda önemli verilere ulaşabiliyoruz. Cumhurbaşkanı’nın “varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam ederiz” açıklamasından sonra asistan hekim kontenjanlarının bir anda fırladığını görüyoruz. Eylül 2021 Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda (TUS) 5655 olan asistan kontenjanı Mart 2022’de 12233 oldu. Bunların dışında yabancı uyruklu ve KKTC kontenjanları da var. Bunun için gerekli hoca kadrosu ve altyapı var mıydı? Ne yazık ki hayır. Pek çok klinik kapasitenin üzerinde asistanla doldu. Bu asistanlar yeterince eğitim alamıyor, yeterince hasta görüp takip edemiyor, cerrahi branşlarda yapmaları gereken ameliyatları yapamıyor. Hocalarımız asistan hekimlerin gerekli yetkinlikte yetişememelerinin sıkıntısını yaşıyor.

Şehir hastaneleri ve bu süreçte kapatılan hastaneler nedeniyle de uzmanlık eğitiminde önemli aksamalar devam ediyor. Tez hocası değişmek zorunda kalan asistanlar, danışmanlık yaptığı asistanın sınavına giremeyen hocalar oldu.

  • Zaten şehir hastaneleri şirketlerin kârlılığı üzerine kurulu bir sistem olduğu için,
    asistan eğitimi sıklıkla geri planda kalmakla eleştiriliyor.

SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ

Bu üniversitemiz özellikle üzerinde durulmaya değer. Dünyada benzeri var mı, bilemiyorum. İstanbul merkezli bu Üniversite’nin ikisi yurt dışında (Buhara ve Cerablus), dokuzu yurda yayılı 11 tıp fakültesi var. Türkiye’nin her yerinde, Sağlık Bakanlığı’nın 61 eğitim ve araştırma hastanesi ile birlikte kullanım protokolü var. 2015 yılında bir yasayla kurulan bu üniversite, uzmanlık eğitiminde Türkiye’nin köklü üniversitelerinin önüne geçti, en çok söz sahibi üniversite oldu. Örneğin son Nisan 2023 TUS’da bu üniversite ile ortak kullanımdaki hastanelere, T.C. uyruklular için 3425 asistan hekim kontenjanı verilirken, 73 devlet üniversitesi tıp fakültesinin toplamına (bunlar da Sağlık Bakanlığı adına olmak üzere) 4912 kontenjan verildi.

Peki tüm bu programların oluşturulmasında, kontenjanların belirlenmesinde bir planlamadan, ülkenin ihtiyaçlarına göre yapılandırmadan söz edebiliyor muyuz? Ne yazık ki hayır. Örneğin Türkiye’nin nasıl bir sağlık hizmeti sunum modeli ile, önümüzdeki 5-10-20 yılda kaç aile hekimine, çocuk hekimine, göz hekimine, plastik cerraha, beyin cerrahına, kardiyoloğa ihtiyacı vardır? Bunlara ilişkin hiçbir çalışma göremiyor, plansız kontenjan artışları ile baş başa kalıyor, ülkenin sağlığını ve genç hekimlerin geleceğini tehlikeye atıyoruz.

Doğrusu mu?
– Sağlık Bakanlığı ve YÖK,
– başta TTB ve uzmanlık dernekleri olmak üzere
– alanın ilgili kurumlarını kattığı bir çalışmayı gecikmeden yapmalıdır.

Tıp ve uzmanlık eğitiminin, kontenjanların planlamaları bilimsel çalışmalarla yapılmalıdır. Uzmanlık derneklerinin eğitim programlarını akredite ettiği çalışmalar çok değerlidir ve Sağlık Bakanlığı tarafından desteklenmeli, teşvik edilmelidir.

İnsan sağlığı bu, ciddiye alınmalı ve bilimin gereklerinden sapılmamalıdır.

AKP-CHP ve gen mühendisliği

İbrahim Ö. Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset 27.07.2023, BİRGÜN

“CHP için öncelik seçim değil sistem, iktidar değil Anayasa“ (26.09.2019). 

TBMM’de 5 yıl boyunca bu sözlerle tutarlı olmaya çalışırken, ‘hukuk başka-siyaset başka söyleminin sıkça muhatabı oldum. 

2017 kurgusu sonucu, Cumhur İttifakı (Cİ) ve özellikle AKP neredeyse devlet ile birleşti. Kişi+parti+devlet füzyonu, kamu tüzel kişiliği olarak Türkiye Cumhuriyeti’ nin genetiğini bozdu. 

2023 seçimlerinde Millet İttifakı (Mİ) öncüsü CHP, ortakları için, “bırakınız gelsinler, bırakınız geçsinler” anlayışıyla, seçim sosyolojisi ve siyasal örgütlenme açısından partilerin doğası ile bağdaşmayan bir uygulamaya gitti.

Sonuç ne oldu? Elde ettiği toplam vekil sayısının üçte birini verdiği partilerle füzyon bir yana, kendi vekil sayısı hayli azalan Parti’nin genetiği bozuldu.

Nasıl gelindi bu eşiğe?  

  • Cumhur İttifakı (Cİ), hukuku ihlal etti;
  • Millet İttifakı (Mİ) ise ihlallere seyirci kaldı. 

Dahası Mİ, çok önemli konularda Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı (PBDBY) yörüngesine girerek 2017 kurgusunu meşrulaştırmaya katkı sundu…

Amaç ve araç arasındaki çelişki, bu görüşü doğruluyor.

Amaç, hukuku/kuralları ve kurumsal yapılanmayı geri getirmekti.

Araç da, buna uygun olmalı idi, ama bunun tersi yapıldı.

Şöyle ki; güçlü TBMM, 2017 Anayasa kurgusunu savunmak için AKP’nin başlıca kozu idi.

Beş yıllık uygulama ise, Meclis’in Saray güdümüne gireceği görüşünü doğruladı.

Gerçekte “Meclis’e takılan ters kelepçe işlevi gören AKP-MHP koalisyonu, TBMM’deki varlık nedenini, Yürütme kaynaklı yasa önerilerine dokundurtmamaya indirgedi.

Zaman zaman “anayasal demokrasi bloku” görüntüsü veren CHP-HDP-İYİ P., nitelikli yasama yönünde çaba göstermiş olsa da, “azınlık bilinci” ile hareket edemedi.

Kuşkusuz, bu üçlüyü Saray paryası olmaktan çıkarmaya yönelten asıl hedef, Anayasa oldu: TBMM, parlamenter rejim ekseninde yeniden güçlendirilmeli idi.

Ne var ki, Cİ ve Mİ arasındaki bu ayrışma, seçimler yaklaştıkça benzeşmeye kaydı. Nasıl? Bakanları aday göstermek, nicelik ve nitelik olarak çifte amaçlı idi:

Bakanlar sayesinde TBMM’de daha çok vekil ile temsil edilmek ve deneyimlerinden yararlanmak.

CHP ise tersini yaptı: “bırakınız gelsinler,” yanlışı ile sınırlı kalmadı; aday belirlemede liyakat ölçütünü gözetmedi. Teklif aşamasından AYM kararı sonrası düzenlemelere ve torbalar arası madde kaçırmalarına ve son dakika eklemelerine uzanan AKP-MHP’nin yasama belleğini lağveden sistemli uygulaması karşısında, AYM sürecini işleten tek parti olarak CHP’nin, dönemler ötesi güçlü bir yasama belleğine ihtiyacı vardı.

Seçmenleri nitelikli yasama için çırpınan vekillerle temsil edilme hakkından yoksun kılan Parti yöneticileri, kişisel iktidar yoğunlaşması ile anayasa bilimini silen PBDBY ayracını kapatmayı da ertelemiş oldu. Oysa ayraç, ancak güçlü yasama tasarımı ile aşılabilirdi. Bu nedenle, nicelik ve nitelik yönünden güçlü TBMM, asıl CHP önceliği olmalı idi.

Amaç ve araç çelişkisi, AKP’nin hukuk ve anayasa dışı işlem ve eylemlerini durdurmak için mücadele yerine, kurduğu kişisel iktidar düzeneğine kabartılan iştahla da kamuoyuna yansıdı.

Bir uzmanlık konusu olan anayasa çalışması bile, iktidar iştahı yolunda araçsallaştırıldı. Demokratik hukuk devleti ereğinde dayanışma halkaları örmek yerine, Hükümet varmış gibi bakanlık yarışına girildi.

Öncelik, sistem yerine seçime verilince, Anayasa’ya aykırı öne çekme şekline ve adayına karşı konulamadı; adil ve eşit olmayan yarışta ise, Anayasa yerine kişisel iktidar beklentileri öne çıkarıldı.

  • AKP, toplum mühendisliği ereğinde devlet genetiğini bozdu;
  • CHP ise demokratik Cumhuriyet için yola çıktı ama kendi örgütünün genetiğini bozdu.

Bozumun baş aktörleri, şimdilerde ‘değişim’! adına (için) parti içi mevziler oluşturadursun; Cumhur İttifakı, toplumsal dokuyu daha fazla bozmak için bir beş yıl daha kazanmanın sefasını sürmeye başladı bile.

Toplumbilimlerine dönme vakti, şimdi değilse ne zaman?

Yurtsever, Aydınlanmacı birikim ile sosyalist devrim stratejisini buluşturmak

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen
zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr
28 Temmuz 2023 Cumhuriyet

 

14 ve 28 Mayıs’taki seçimlerden sonra tam iki ay geçmesine karşın, muhalefetin travmanın etkisinden çıkamadığı, ana muhalefet partisindeki iç çekişmenin ülke çapında tartışıldığı bugünlerde, doğru saptamaları ve önerileri olan, sağlam bir metin okudum.

Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) 15-16 Temmuz 2023’te gerçekleştirdiği Türkiye Konferansı’nda siyasal ve örgütsel değerlendirmelerin yer aldığı ana rapordan söz ediyorum.

ÖNEMLİ SAPTAMALAR

Raporda bir dizi saptamaya yer veriliyor. Onları özetleyerek alıntılayacağım.

1- AKP, kendi imzasını taşıyacak bir anayasanın hazırlanması için bütün koşullara sahiptir ancak tek eksik, AKP’nin tarihsel ve toplumsal meşruiyetidir. Devrimci, yurtsever, komünist güçlerin yapmaları gereken, toplumcu bir anayasa fikrini öne çıkarmak ve bu Meclis’in gündeme getireceği anayasa taslağını bir bütün olarak reddetmektir.

2- TKP, laikliği milyonlarca yoksulun inanç sistemleriyle bir karşıtlık ilişkisine girmeden tavizsizce (ödünsüz) savunacak, antiemperyalist konumlanışını ve devletçi-planlı bir ekonomi hedefini, yurttaşların “güçlü ve istikrarlı Türkiye” arayışı ile buluşturacak yaratıcılığa ve samimiyete (içtenliğe) sahiptir. Sosyalist devrimin emekçi halk açısından güncel ve meşru bir seçenek haline gelmesi ancak bu doğrultuda atılacak adımların ürünü olacaktır.

3- Sömürü ilişkilerini sorgulamayan, burjuva demokrasisi ile radikal demokrasi arasındaki etkileşim üzerine kurulu özgürlükçü söylem, Türkiye’de sosyalizm mücadelesi açısından ciddi bir engele dönüşmüştür.

4- Mehmet Şimşek etrafında yaratılmak istenen utanç verici iyimserlik, iktidarla muhalefet arasında burjuvazinin emekçi halka saldırılarını meşrulaştırma amacı taşıyan örtülü bir ittifak olarak görülmelidir. Bu anlamda TKP, ideolojik ve siyasal gündem ne olursa olsun, işçi sınıfının kapitalist sınıf karşısındaki direncini güçlendirmeyi öncelikli görev haline getirmek durumundadır.

5- Liberal, özgürlükçü, kimlikçi, milliyetçi bir çerçeveye sıkışan Kürt sorununun sınıf ekseninde yeniden tarif edilerek antiemperyalist, Aydınlanmacı bir ideolojik-siyasal çizginin Kürt işçi ve emekçileri arasında ağırlık kazanması için bütün koşullar olgunlaşmıştır.

ALINAN KARARLAR, YENİ MÜCADELE ARAÇLARI

Köşemin olanakları el verdiğince konferansta alınan kararları da özetlersek…

1- Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılında yurtsever, Aydınlanmacı birikim ile sosyalist devrim stratejisi arasındaki etkileşimi güçlendirmek için öncü işçilerin, emekçilerin, öğrencilerin, kadınların, aydınların ve siyasetçilerin yer aldığı Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi kurulacak.

2- Partinin siyasi karar ve açılımlarının daha etkili bir biçimde hayata geçirilmesi için Merkez Yürütme Kurulu oluşturulacak.

3- Partinin işçi kadrolarının örgütsel, siyasal ve teorik gelişimine yardımcı olmak için bir okul olarak faaliyet gösterecek İşçi Akademisi kurulacak.

4- Kapitalist şirketlerin kâr oranlarını, sömürü mekanizmalarını, kirli ilişkilerini, işten çıkarma, mobbing ve benzeri uygulamalarını aylık dönemler halinde teşhir eden ve bunları somut mücadele başlıklarına dönüştüren çalışmaları örgütlemek için Patronların Ensesindeyiz ağı devrede olacak.

5- Semt Evleri’nin sınıfsal bir taraflaşmanın yaratılmasındaki rolü güçlendirilecek.

6- “Kadın sorunu”nun emekçi kadın örgütlenmesi merkezli bir biçimde ele alınması için Kadın Dayanışma Komiteleri güçlendirilecek.

7- Tarikatlarla mücadeleye odaklanan merkezi bir görev alanı tanımlanacak, bu bağlamda Tarikatların Ensesindeyiz adıyla bir mücadele aracı geliştirilecek.

8- Benzer bir görev alanı Emperyalizmle Mücadele başlığında tanımlanacak.

Metnin tümünü okuduktan sonra düşüncem net:

  • Cumhuriyetin 100. yılında içinde bulunduğumuz siyasal ve toplumsal atmosferde, TKP’nin Türkiye için çizdiği yol doğru rotadır.
  • Cumhuriyet Devrimi’nin kazanımlarına sahip çıkılarak kamuculuk, Aydınlanma, laiklik ve antiemperyalizm ilkeleri ile ilerleme sağlanmalı, işçi sınıfının hakları etnikçiliğin ve mezhepçiliğin aracı olmaktan kurtarılmalıdır.