Etiket arşivi: orman suçları

Doğanın feryadını görmüyorlar

Murat Ağırel
Murat Ağırel
murat.agirel@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları
29 Temmuz, 2023 Cumhuriyet

 

“Denizlerimizin kenarlarında, orman alanlarında buraları betona çevirme gayreti içinde olanlar var. Bu kapitalizm nelere muktedir. Orman morman ne varsa kesip atıyor, doğada ne olmuş umrunda değil!”

Bu sözler 2019 yılında “yerel yönetimler sempozyomu”nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. Şaka gibi ama değil. Klasik AKP gerçeği. Konuşmalarda sözedilen gerçek yaşamda asla olmuyor.

Muğla’nın İkizköy Mahallesi’ne bağlı Akbelen mevkisinde maden için orman yok ediliyor. Limak Holding ve İÇTAŞ ortaklığındaki YK Enerji’nin kömür maden sahasını genişletmek için ağaçları kesiyor. İkizköy halkı ise kıyımın önüne için geçmek direniyor. Direnen halkın karşısına ise jandarma barikat kurmuş durumda.

Doğal yaşamı ve insan yaşamını hiçe sayan katliam tüm direnişe karşın sürüyor.

Öte yandan YK Enerji’nin danışman şirketi Kımız and Co. adlı firmanın yöneticisi basın mensuplarına WhatsApp’tan basın açıklaması ve YK Enerji’nin yaptıkları hakkında bilgi notları gönderiyor.

Gönderilen bilgi notunda istihdam edilen kişi ve üretilen enerji ile ilgili bilgiler veriliyor ve cari açığın kapatılmasına destek verildiğini anlatıyor. Ayrıca açıklamada dalga geçer gibi “23 bin 307 hektar büyüklüğündeki ruhsat sahası dikkate alındığında, 78 hektarlık Akbelen Ormanı küçük bir alanı kapsamaktadır.” deniyor.

Ormandan sanki sıradan bir yatırım alanı gibi bahsediyor. Halen dünyadaki iklim krizini anlamamışlar.

  • Doğanın feryadını görmüyorlar!

Ormanlarımızı korumak anayasal bir haktır. Anayasanın 169. maddesi şöyle diyor :

  • “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.
  • Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz,
    münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz.
  • Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar
    genel ve özel af kapsamına alınamaz.”

Ancak gelin görün ki anayasayı delik deşik edeli çok oldu…

Devlet eliyle ormanlık alanlar yok ediliyor

Yangınlar ile ormanlarımız zaten yok oluyor. Tarım ve yetmezmiş gibi orman bakanı olan Bekir Pakdemirli’nin rezil yangın koordinasyonu ile 2022 yılında gerçekleşen orman yangınlarında göz göre göre yanan ormanları ve yitirdiğimiz alanlara hep birlikte tanık olduk.

Karnımdan konuşmuyorum, söndürme çalışmalarına bizzat katıldım. Ekipmansızlığı (araçsızlığı), hazırlıksızlığı, devletin umursamazlığını yanan ağaçların içindeyken gözlerimle gördüm.

2022’de salt Muğla ve Antalya’da 144 bin hektar alan yandı. AKP hükümetinin son 9 yılında 2021-2022-2023 verileri dışında 9 yılda 87 bin hektar alan yanmışken 340 bin hektar arazi ormancılık dışı kullanıma izin verildi.

Anayasada “ormanlar korunmalı” derken aksine ormanların yok edilmesinin önü açılıyor. Canlı canlı örneklerini yaşıyoruz. Maltepe’de bulunan ormanlık arazi düğün, dernek, kafe yapılsın diye birilerine tahsis ediliyor. Çekmeköy ormanları müteahhitlere tahsis ediliyor.

Akbelen ormanı gözü doymak bilmez firmalara tahsis ediliyor. Gözü doymak bilmez diye bilerek söylüyorum.

  • Limak adlı firma devletten ne isterse alıyor. Sınırsız bir tahsis söz konusu.

Limak’ın yapacağı işler için Çevre Şehircilik Bakanlığı 13 ilde bulunan 52 projesine ÇED gerekli değildir raporu vermiş. Bunlar yetmemiş devletten ihale üstüne ihale alıyorlar, aldığı ihaleler arşa çıktı.

İşin ilginci Akbelen Ormanı’ndaki maden sahasını genişletmek için ağaç kesimi gerçekleştiren Limak Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir, DHKV (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Türkiye şubesinin üyesi. Ve eşi de çok değerli Ahmet Taner Kışlalı’nın yeğeni…

Keza CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu satırlar yazıldığı saatlerde Akbelen’i ziyaret etti. Vatandaşlar Kılıçdaroğlu’na kesim bölgesine birlikte gitme çağrısı yaptı, “Bizimle ağaçlara sarılın” dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu bu davete katılmadı. Ayrılmak için araca bindiği sırada orman için direnenler tarafından Arabaya değil, barikata sloganları atıldı.

Tepkiyi haklı buluyorum. Kılıçdaroğlu’nun da artık koltuğunda kalacaksa bu 22 yıllık talana karşı proaktif (öngelen) muhalefet yapması gerektiğini düşünüyorum.

  • Bizler sermayeye hizmet etmek için yaşamıyoruz.

Halkı genel merkez koltuklarından, makam araçlarından dinleyerek değil onları sokaklarda arkasına alarak muhalefet yapmasını bilmesi gerekiyor.

Adalet yürüyüşü dışında Kılıçdaroğlu’nu sokakta gören yok.
Akbelen bunun için bir başlangıç olabilirdi.
Ormanlarımızı korumak zorundayız.
Artık her yaz 50 dereceleri göreceğiz.
Kahire kuşağına mahkûm olacağız.

Suyumuz azalacak.
Toprağımız çölleşecek.
Ekinlerimiz yetişmeyecek.

Daha nasıl anlatayım bilmiyorum ki… Hepimize görev düşüyor..

Denizi geçemeyip ‘çay’la avunmak

 

Bilinen bir deyim “denizi geçip çayda boğulmak”. Deyimler yaşamdan geliyor, yaşam da deyimleri terse çevirebiliyor.

Ormanlara göz dikilmesi yeni değil. Orman alanlarından farklı amaçlarla yararlanmanın turizm alanı, otelcilik, konut ve/veya toplu konut yapılaşması, tarımsal üretim ve sanayi, madencilik gibi çok çeşidi var. Devlet anayasal sorumluluğundan ve görevinden çekildikçe kamuya ve doğaya ait olan ormanlar canlı,  cansız tüm bütünselliğiyle özel mülke, özel girişime, kâra, ranta, fırsatçılara terk ediliyor. Devlet politikaları ve uygulamaları yönünden tercih, göz yumma, ihlal, ihmal, hepsi var. Kimi zaman hukuk çalışıyor, kimi zaman hukuksuzluk…

Ormanların ve orman köylüsünün korunması Anayasanın 169. ve 170. maddeleriyle anayasal güvence altında. Korunmadan öte, ormanların devletçe geliştirilmesi ve mülkiyetinin devrolunamaması anayasal görev ve buyruk. Anayasa gereği bütün ormanların gözetimi, yönetimi ve işletilmesi devlete ait.

Güncele, yangınlara gelirsek; yine Anayasa gereği “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.”

Anayasanın bu iki özellikli hükmüne bugüne kadar el atılamadı. “Anayasa’yı çokça değiştiren AKP tarafından da mı el atılmadı” diyeceksiniz.

AKP, bir proje partisi olarak iktidar koltuğuna oturduktan (18 Kasım 2002, Abdullah Gü hükümeti) ve Recep Tayyip Erdoğan’nın başbakanlığından (14 Mart 2003) kısa süre sonra,l 4.4.2003 günlü, 4841 sayılı Yasayla Anayasanın 169. ve 170. maddelerinde değişikliğe gitti. Devlet ormanlarının gerçek ya da tüzelkişilerce işletilmesini ve orman niteliğini yitirmiş alanlarla ilgili bu ilk değişiklik Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından bir daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderildi.

2003’ün Nisan ayındaki bu hareketten sonra, ormanların işlettirilmesi işinden vazgeçilerek, orman köylüleriyle ilgili 170. madde değişikliği 29.7.2003 günlü, 4960 sayılı Yasayla ve kimi muhalefetin de desteğiyle yeniden kabul edildi. Hemen ardından da 4965 sayılı Orman Kanunu değişiklik yasası çıkarıldı. Bu iki değişiklik de Cumhurbaşkanı Sezer tarafından bir daha görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderildi.

Ormanlarla ilgili Anayasa değişiklik girişimlerinin, AKP iktidarının ilk Anayasa değişikliği olan ve Erdoğan’a parlamento ve başbakanlık yolunu açan değişiklikten hemen sonra ikinci ve üçüncü sırada gelmesi ormanlar konusunun AKP yönünden önemini ve kararlılığını gösterir.

AKP ormanlarla ilgili Anayasa maddelerine bir daha dokunmadı. Bunda A. N.  Sezer’in geri göndermelerinin haklı gerekçesinin, bu gerekçenin AKP dışında siyasette ve halk içinde, kısmen de yasama ve yargı organları içinde yarattığı etkinin rolü yadsınamaz. Örneğin geri gönderilen Orman Kanunu değişikliğine ilişkin Yasanın parlamentoda yeniden kabulü üzerine Cumhurbaşkanı Sezer’in Yasayı imzalayarak kimi maddelerini AYM’ye taşıması ve AYM tarafından iptali önemli bir etki yarattı.

Sermaye düzeninin yağmacılığına karşın ormanlar konusunda Anayasa değişikliğine gidilememesi dönem siyasetinin ve toplumsallığının mücadele sütununa olumluluk olarak yazılabilir tabii. Yazılabilir de kazın ayağı hiç öyle değil. Mücadeleler, egemen sermaye sınıfı adına egemen siyaset tarafından bir bir kırılıyor. Ya hukukla ve yargıyla oynanıyor, ya hukuksuzluk devreye sokuluyor; ya anayasa rafa kaldırılıyor ya da rejim değiştiriliyor.

Ormanla ilgili Anayasa maddeleri AKP’nin rafa kaldırdığı maddelerin başında yer alır. Ki bu rafa kaldırmanın etkileri güncel orman yangınlarında açık olarak görülüyor. Anayasaya karşın, yasalarla, KHK’lerle, OHAL KHK’leriyle, yönetmeliklerle yapılan müdahaleler Anayasayı rafa kaldırmanın üstüne yerleşti. Uygulamaysa bu müdahaleleri katladı. Kurallaştırmanın yerini kuralsızlaştırma aldı.

Orman hukukuyla değişiklikler ve ekler yaparak o kadar çok oynadılar ki… 1956 tarihli Orman Kanunu 1980’den önce 5 kez değiştirilmişken sonra 40 kez değişikliğe uğradı. 40 değişikliğin 12’si AKP öncesine 28’i AKP dönemine ait. Oynamanın ağırlığının 12 Eylül 1980 darbesi sonrasına, onun içindeki ağırlığın da AKP dönemine rastlaması ormanlar üzerine düşünülenler, plan ve programlar için çok şeyi anlatıyor. Ayrıca son Turizmi Teşvik Kanununda yaptıkları gibi başka yasalarla da el attılar ormanlara. Ne Anayasa Mahkemesinin kısmi iptal kararları engel olabildi bu açgözlülüğe, ne de yağmur duaları…

Orman yangınlarını, yangınlardaki istihbarat zaaflarını, yangınlarla mücadele yavaşlığını ve yetersizliğini, yangınlar sürerken yasalaşan yağmalama kurallarını, yangın çıkan/çıkarılan alanları bu bütünlükle okumak gerekir. Bu okuma doğrudan canlılarıyla, doğasıyla, yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla ormanların sömürücülerin emrine ve hizmetine verilmesine kadar gider.

Orman denizini anayasal alanda geçemeyen AKP’nin yarattığı orman düzeni, çay dağıtarak avunmaya ve avutmaya kadar düşer. Avutmalarla, RTÜK aracılığıyla tehditle meşguller ama sonuçta emekçi halkın yaşamı, canlılar ve doğamız yangın yeri.

  • Ne mutfaktaki ne de ormandaki yangın söndürülebiliyor. Kapitalizmin felaketleri ve çaresizliği sürüyor.

Sermaye sınıfı yönünden denizin geçildiği ileri sürülebilir, ekonomik durum istatistik oyunlarıyla krizde değilmiş gibi gösterilebilir; sağlık, bireylerin salgın korkusuyla yönetilmeye bırakılabilir, eğitimin uzaktan olanı teknolojiye teslimiyet öne çıkarılarak yerleştirilebilir.

  • Ne yaparlarsa yapsınlar sömürü gerçeğini, sermayenin sınırsız tahakkümü gerçeğini, dinsellikle ve milliyetçilikle uyutma ve yönetme gerçeğini değiştiremezler.

Sömürenler yönünden geçildiği sanılan deniz çayda boğulmayı önleyemez.

Sömürülenler, ezilenler yönünden deniz geçilememiştir.

Karanlığı yırtmak, yangınları söndürüp aydınlığı, eşitliği, özgürlüğü ve adaleti getirmek için örgütlenen halkı avutamayacaklar, kandıramayacaklar, sömüremeyecekler.