Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Sağlıkta15 kalemde soygun

Kamu hastanesi ve SGK anlaşmalı özel hastanelere giden yurttaştan “ilaç, reçete, muayene katılım payı, eşdeğer ilaç farkı” gibi 15 kalemde kesinti yapılıyor. Yurttaşlar “Hani sağlık hizmetine ulaşım ücretsizdi? Parası olmayan sağlık hizmetine artık ulaşamıyor” diyerek sağlık sisteminin iflas ettiğini söylüyor.

GÜNCEL10.09.2022, BİRGÜN

15 kalemde soygunFotoğraf: İHA

Sibel BAHÇETEPE

AKP hükümetinin her fırsatta dile getirdiği “hastane kuyruklarını bitirdik” söylemlerinin yerini telefon başında randevu alma kuyruğu alırken; parası olanın özele gittiği sistem de her geçen gün daha belirgin hale geldi. Kamu hastanesi ve SGK anlaşmalı özel hastanelere giden hastalardan “ilaç, reçete, muayene katılım payı, eşdeğer ilaç farkı” adı altında çok sayıda ödeme alınıyor. Kamudan ve SGK anlaşması olan özel hastanelerden sağlık hizmeti alan yurttaşlar, özellikle de emekliler çoğu kez bu kesintilerin de farkına varmıyor. İstanbul Tabip Odası önceki dönem yönetim kurulu üyesi Dr. Güray Kılıç ve İzmir’den Dr. Ergün Demir,

  • “SGK’nin vatandaşlardan sağlık hizmetlerine erişirken aldığı muayene, tetkik, tıbbi malzeme, reçete adı altında tedavi katılım payına son vermelidir, sağlık sistemi çökmüştür dediler.

BORÇ İLE SAĞLIK HİZMETİ

Hükümetin 20 yıldan bu yana sağlık alanında yaptığı her düzenleme yurttaşları, hekimler başta olmak üzere tüm sağlık çalışanlarını daha da çıkmaza soktu. Sağlıkta Dönüşüm Politikası’nın ilk adımı olarak SSK ve devlet hastanelerini Sağlık Bakanlığı çatısı altında birleştiren hükümet, o yıldan sonra hızla özel hastanelerin sayısını arttırdı. SGK anlaşmalı özel hastaneler ise A, B, C, D, E diye sınıflandırıldı ve alacakları fark ücretleri ise bu sınıfa göre belirlendi. Gelinen son durumda kamudan sağlık hizmetine ulaşım da oldukça zorlaştı. Kamu hastanelerinden muayene ve ameliyat randevusu alamayıp özel hastanelere gitmek zorunda kalan yurttaşlar, ek ücret için elindeki avucundakini satmak zorunda kalıyor veya bankadan kredi çekiyor.

Sağlıktaki son tabloyu Dr. Kılıç ve Dr. Demir, BirGün’e değerlendirdi. Dr. Kılıç, sağlığa erişimin giderek zorlaştığını belirterek “Merkezi Hekim Randevu Sistemi’nden (MHRS) randevu bulamayan yurttaş, bilgisayar ya da cep telefonu başında randevu almaya çalışıyor. Dijital kuyruklar (AS: kuyruklar hastanelerde değil ama evlerde!) giderek uzuyor. Bulunamayan randevular, aylar sonrasına verilen muayene randevusu ve ameliyat tarihleri yurttaşları canından bezdirdi, bunlar artık çok yoğun yaşanıyor” dedi. Koronavirüs pandemisi döneminde sorunların daha da katmerleştiğini anlatan Kılıç, hastanelerdeki sıkışıklığın daha da arttığını söyledi.

MEDİKAL YOKSULLUK

Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte sağlığın piyasalaştırıldığını vurgulayan Kılıç “Gelinen noktada kamu sağlık hizmetlerine erişimde çok ciddi problem var. Böyle olunca kanser, kardiyovasküler… gibi kronik hastalıkları olan hastalar kamudan randevu alamadı. Parası olanlar özele giderken; olmayanlar da evini, arabasını satarak ya da ciddi borçlanarak özel sağlık kurumlarından hizmet almaya çalışıyor. Medikal yoksulluk olarak tanımlanan tablo şu anda yoğun biçimde yaşanıyor.” diye konuştu.

Kılıç, özel hastanelerin acil servisler (yeşil alan dışında), yanık ünitesi (AS: birimi), yenidoğan yoğun bakım ve yoğun bakım, kanser, doğumsal anomaliler, organ nakli gibi bölümlerinde yasalar gereği ücret (AS: 5510 s. yasa md.69 gereği ek ücret alamazlar..) alamayacağını da vurguladı.

  • Ülkede 10-12 milyon kişinin prim borcu nedeniyle sağlık hizmeti alamadığını..

kaydeden Kılıç, özetle şunları söyledi:

Sağlığın ticarileşmesi, daha çok hasta bakımına yönlendirme, performans sistemi, beş dakikada bir hasta bakmak zorunluluğu hekimleri fizikisel olarak tüketti. Hekimleri maalesef yurt dışına gidiyor, kamuda çalışan ve emeklilik vakti gelenlerin bir bölümü ayrılıyor, bir bölümü de özele geçiyor.”

Dr. Güray KılıçDr. Güray Kılıç

Dr. Demir ise, tüm parti milletvekillerinin hastalarına muayene ve randevu alamadıkları konusunda hemfikir olduğunu belirterek, “Meclis Komisyon görüşmelerinde tüm milletvekilleri, randevu sisteminin memurları haline getirildiklerini de ifade etmişlerdir” dedi. Demir, sağlık hizmetlerine ulaşabilmek için Genel Sağlık Sigortası (GSS) priminin (AS: pirim = ek vergi!) yeterli gelmediğini belirterek;

Vatandaş herhangi bir sağlık kuruluşuna adım attığı andan başlayarak muayene, ilaç, reçete, tıbbi malzeme adı altında ek olarak cepten SGK’ye katılım payı ödüyor. Özel sağlık kuruluşlarına ve hastanelerine gittiğinde ek ücret, ayrıca reçete alırken şirketlere de ilaç fark ücreti ödemektedir” dedi. Demir, şu örnekleri verdi:

“Aile hekimleri dışında ayakta tedavide hekim ve diş hekimi muayenesi 2. Basamak resmi sağlık hizmeti sunucularında 6 TL, Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde 7 TL, üniversite hastanelerine bağlı 3. Basamak sağlık hizmeti sunucularında 8TL, özel sağlık hizmeti sunucularında 15 TL katılım payı alınır. Ayrıca her bir reçete için 3 kutuya dek sağlanan ilaçlar için 3 TL, 3 kutuya ek her bir kutu ilaç için 1 TL, olmak üzere katılım payı alınır.

Ayrıca muayene katılım payını ödeyemeyenler eczanelerden ilaçlarını alamıyor.

Son yıllarda ilaçta katılım payından çok ilaç fark ücretleri artmaya özellikle emeklileri ve asgari ücretle çalışanları çok fazla etkilemeye başladı. Yaptığımız çalışmada emeklilerin rahatsızlandıklarında veya gerek duyduklarında en çok kullandıkları kimi ilaçlardan kalp ve tansiyon ilaçlarından her bir kutu için 13-61 TL arası, ağrı kesici ilaçlardan her kutu için 8-19TL arası, psikiyatri ilaçlarından her kutu için 23-73 TL arası fark ücretini vatandaşlar ceplerinden ödemektedir. Kimi ilaçlarda ise bunun çok çok ötesinde 500-600TL fark çıkan özel ilaçlar da olabiliyor.”

Dr. Ergün DemirDr. Ergün Demir
***

MUAYENE ÜCRETLERİ EL YAKIYOR

İstanbul’daki SGK anlaşması olan kimi özel hastaneleri arayarak muayene ücretlerini sorduğumuzda yüksek ücretleri dikkat çekti. Örneğin, çocuk hastalıkları uzman ve profesör muayenesi 600-900TL arasında değişirken; onkoloji 550-900TL, dahiliye 250-300TL, kalp ise 600-900TL arasında değiştiği görüldü. Dr. Demir, alınan bu ücretlerin pek çoğunun yasal oranın çok üzerinde olduğunu belirterek, “Özel hastaneler, SUT (AS: Sağlık Uygulama Tebliği) bedellerinin %200’ün ötesinde ücret isteyemez, ancak maalesef yapılıyor..” diye konuştu.

“Titret efem vur dizin üstüne”

HÜSNÜ BOZKURT, ADD GENEL BAŞKAN ADAYI – Giresun28haber.comDr. Mustafa Hüsnü BOZKURT
Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı

Bu gün 9 Eylül 2022… Akla, bilime ve ulusuna güvenen bir dahi ile O’na inanan bir avuç devrimcinin, önüne düşüp azim ve kararını harekete geçirdikleri milletleri ile üç yıl üç ay 22 gün boyunca; ihanetlerle, tuzaklarla, yokluklar, yoksunluklar, isyanlarla ve yedi düvelle yaptıkları bağımsızlık savaşının mutlu sona ulaştığı kutlu günün 100. yıldönümü…

Bu gün, 15 Mayıs 1919’da İzmir Rıhtımı’nda Yunan’a ilk kurşunu sıkıp şehit edilen Hasan Tahsin Bey’le (Osman Nevres) toprağa düşüp O’nun temiz kanıyla sulanan “bağımsızlık tohumu”nun 39 ay sonra boy verdiği, Hasan Tahsin’in yaşama döndüğü gün…

Bir gün önce, 8 Eylül 1922 gecesi Belkahve’den dumanlar içindeki İzmir’e bakarken,

  • “Bir rüya görmüş gibiyim İsmet”

diyordu Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya Mustafa Kemal. Gerçekten rüya gibiydi yaşadıkları.

Ancak vatandan başka aşk, milletten başka sevgili tanımayan yurtseverlerin
görebilecekleri bir rüya…

Dört yanı emperyalistlerce işgal edilmiş bir vatan ve 235 yıllık yenilgiler serisi sonunda 30 Ekim 1918’de bir imparatorluk yitirmiş, orduları dağıtılmış, tersanelerine girilmiş, silahları alınmış, harap ve bitap düşmüş, eğitimsiz ve yılgın bir halkla çıktıkları yolculuğu İzmir’de denize ulaştırmışlardı.

Rüya gibiydi, evet!

Ama apaydınlık bir gerçekti ve avuçlarındaydı işte…

Bu gün, bir düşman ordusunca işgal edilince Kurtuluş Savaşı başlatan ve düşman ordusundan kurtulunca bu savaşı sona erdiren dünyanın tek kenti İzmir kadar sevinçli, yüz yıl öncenin İzmirlileri denli mutluyuz.

Bu gün, yaşamak zorunda bırakıldığımız bütün aymazlıklara, ihmallere, karanlıklara karşın geleceğe umutla bakıyoruz.

Çünkü “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben umudumu hiçbir
zaman yitirmedim” diyen Mustafa Kemal’in askerleriyiz!

Bu gün; 9 Eylül 1922’de Konak Meydanı’nda, Hükümet Konağı gönderine Türk bayrağını çeken Yüzbaşı Şerafettin kadar, 5. Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Altay kadar, Kuvayı Milliye kahramanları ölçüsünde gururluyuz.

MUSTAFA KEMAL ÖZLEMİ

Bu gün, 12 Eylül 1922 günü

  • Şu ‘efendi devlet’ rolünü bir kenara koyunuz Amiral! Milletleri tehdit etmekten de vazgeçiniz!” dediğinde

İngiltere hükümetinin tebaasını her yerde koruma hakkı vardır. Vatandaşlarımızın ve Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rumlarla Ermenilerin güven içinde
bulundurulmasını yalnızca rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz.” diyen mağrur Amiral Brock’a

Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi limanı boşaltacak güçtedir de… Donanmanızın en kısa sürede limanı terk etmesini istiyorum!

sözleriyle haddini bildiren, Amiral’in “İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?” sorusuna da

  • “Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması’nın hâlâ yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık… Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi derhal kara sularımızdan çekmenizi size son kez ihtar ediyorum!”

yanıtını veren, birkaç saat sonra sessizce limandan ayrılan emperyalist donanmasını
pencereden seyreden arkadaşlarını oturduğu koltuktan izledikten sonra akşam sofrada

  • “Asıl savaşımız şimdi başlıyor, yapacak çok işimiz var.”

diyen Mustafa Kemal gibi bir devlet adamı özlemiyle doluyuz.

Mustafa Kemal’in bu antiemperyalist ve tam bağımsızlıkçı tutumu ile elde ettiği kazanımların değerini çok iyi bilen Türk ulusu; emperyalistler karşısında dizlerinin bağı çözülen, İngiltere kraliçesinden -hem de İstanbul Boğazı’na demirlemiş İngiliz savaş gemisi güvertesinde- “Diz Bağı Nişanı” almayı marifet sayan, ABD’de “Yahudi Cesaret Madalyası” ile ödüllendirilmekle övünen, kâh beyzbol sopası kâh küstah mektuplarla tehdit edilmeyi ya da dakikalarca kapılarda bekletilmeyi içlerine sindirenlere hemen her gün; “Atatürk gibi düşün, O’nun yolundan ayrılma!” demekte, meydanlarda, üniversitelerde, stadyumlarda, spor salonlarında ve yasaklanmamışını bulduklarında festival alanlarında İzmir’in dağlarında açan çiçekleri anımsatmakta, küstah emperyalistleri titretmenin Ege efelerinin, Demirci Akıncılarının, Gördesli Makbule’lerin olağan işlerinden olduğunu unutmamalarını istemektedir. Tıpkı türküde çığırdığı gibi:

“Kordon boyu seyrine düştü
Titret efem vur dizin üste…”

Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nı zafere ulaştırıp Cumhuriyet ile taçlandıran Mustafa Kemal Atatürk ve Kemalist devrimcilerin devletimizin hamuruna kattıkları “namus” mayasının eksilmesinin, akıl ve bilim yolundan sapılmasının nelere neden olduğu ortada ve çarenin de “yeniden Atatürk Cumhuriyeti” olduğu, gün gibi açık!

Güzel İzmir’in kurtuluşunun 100. yılı kutlu olsun!

Titret-efem-vur-dizin-ustune.pdf erişimi için tıklayın

ARTI TV Programımız : 9 Eylül 2022

Dostlar,

9 Eylül 2022 günü sabah 09:00 – 09:45 arasında Sn. Nazım Alpman’ın program konuğu olarak ARTI TV‘de idik.


Bize, Kovit-19 salgınında geldiğimiz son durum ve nasıl bir sonbahar – kış… soruldu.

İzlemek, paylaşmak ve gereği için lütfen tıklayınız..

Son 8-9 dakikayı da 9 Eylül’ün 100. yılı için ayırdık.

Image

Sevgi ve saygı ile. 09 Eylül 2022, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net            profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik          twitter : @profsaltik

Siyasal münavebe zamanı

GÜNCEL08.09.2022, BİRGÜN

‘Kumpas, istikşaf, iltisak, köstebek‘, yazılacak siyasal tarihin AKP iktidarı dönemine ilişkin kilit kavramları. Hükümet ve yönetim, sorumluluğunu örtbas etmek için genellikle Türkçe olmayan sözcükler kullanır AKP. İktidarın eldeğiştirmesi anlamında ‘siyasal münavebe(alternance politique) ise, AKP söylem ve yazınına yabancı. Oysa siyasal münavebe (SM), demokrasinin kilit kavramı.

Demokratik toplum ve siyaset, çoğunluğu elinde tutan siyasal partilerin seçimler sonucu azınlığa düşmesi ve başka partilerin çoğunluğu elde etme yollarının sürekli açık tutulmasını gerekli kılar. Bu yolun açık tutulması, yönetimin de meşruluk ölçütü.

SM SENDROMU

Siyasal münavebe (SM) yollarını tıkama yönünde 2007 seçimleri sonrasında görünür hale gelen AKP eğilimi, 2011 seçimleri sonrası sürdü. Buna karşın, 2015 seçimlerinde çoğunluğu yitirince, SM’yi önlemek için ahlak ve Anayasa dışı yollarla seçimleri yineledi (1 Kasım).

2017 Anayasa kurgusu ve partinin başına yeniden geçmesi, münavebe yolunu kapatma amaçlı idi. Hükümetin ilgası ve eşzamanlı CB+TBMM seçim düzeneği bile, tek başına çoğunluk için yeterli olmadı ve AKP, MHP’yi yedeğine aldı. Türkiye’yi çok yoran 20 yıllık iktidar için, kişi+parti+devlet birleşmesi de kurtarıcı olmadı.

Haliyle, en geç 9 ay içinde yapılacak seçimde AKP-MHP ikilisinin en büyük korkusu siyasal münavebe olduğu için, seçime yönelik söylemleri “iktidarı devirme“ mecrasına yönlendirme çabası açık. Seçim (Nisan 2022) ve sansür (Ekim 2022) düzenlemeleri, AKP-MHP’nin SM sendromu aslında.

SİYASAL SÖZLEŞME

Bu nedenle, demokratik parlamenter rejim için oluşan Millet İttifakı’na ‘adayını açıkla’ yönündeki baskıya, “sana ne benim adayımdan?” yanıtı verilmeli.

Kuşkusuz en ahlak dışı saldırıları, yakın geçmişte kendilerinin iltisaklı ve irtibatlı olduğu (için siyasal ayağına dokundurtmadıkları) FETÖ ve PKK üzerinden yapmaları, geçmişe ilişkin (ortak yönetim ve eylem) ve gelecek (SM) korkuları ile açıklanabilir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde oluşan Millet İttifakı’nın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem (GPS) belgesi, gerçekte bir siyasal sözleşme ve CB adayının en meşru ve haklı ortak zemini.

İvecen olmaya gerek yok; çünkü aday açıklamasından önce, yapılmakta ve yapılacak olanlara ilişkin bir yol haritası somutlaştırılmalı. Geçiş dönemi, üç aşamalı tasarlanmalı:

Siyasal münavebe öncesi

SM sonrası ve anayasa değişikliği öncesi

Anayasal düzen kuruluşu sonrası.

Geleceğe yönelik saydamlık önemli; zira 6’lı Masa’yı yıkmaya yönelik örtülü ve açık kumpaslar, iltisak ve irtibat çamurları, yaratılacak köstebekler ağı, sürekli körüklenen bilgi kirliliği eşliğinde katmerleşecek.

SM=DEVRİM

“Kandırıldık, ihanet ettik İstanbul’a, ne istedilerse verdik” vb. itiraflar zinciri ile kendini özdeş kılan parti yönetiminin, Anayasa’nın emredici ve yasaklayıcı hükümlerini sürekli ve sistematik ihlali, vatana ihanetle özdeş. Haliyle, SM’ye direnci, pek kararlı ve sürekli.

Bu nedenle, demokratik hukuk devleti yanlıları için siyasal münavebe, ortak söylem ve dayanışma paydası olmalı.

CHP, 2022 yazı kucaklayıcı Türkiye çalışmasını, TBMM’de de nitelikli yasama yasama etkinliği ile sürdürecek, hafta sonları saha çalışmalarını aksatmaksızın.

Sivas Kongresi’nde 103 yıl önce temelleri atılan ve 9 Eylül 1923’te kurulan CHP’nin,

  • Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimci‘ ilkelerde somutlaşan kuruculuk misyonu, 2023’te de yeniden kuruluş için sürmekte:

Doğru bilgi temelinde düşünce alanını genişleterek,

Demokrasi yanlıları ile dayanışma halkalarını büyüterek,

Değişimin devrim niteliği taşıdığı bilinci ile,

Dünyevi hukuk ve bilim ekseninde,

Siyasal iktidarın seçimlerde eldeğiştirmesi için dirençli ve sistematik çaba…

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 7 Eylül 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

KERİME

Yolsuzluk suçlamalarının odağındaki AKP milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu hanım, “Hayatının mihengine 6.666 ayet-i kerimeyi almaya gayret eden biriyim” demiş.

Sayının büyüklüğüne bakınca örtülecek çok şey var gibi..

GÖRÜNTÜ

Rüşvetten yer gök inlerken, Ünsal Ban yurt dışına kaçmak üzereyken, eşi Zehra Hanım’ın türbansız (mahrem) görüntülerini çekip sızdırmak ve şantaj yapmak gibi çok ağır suçtan dolayı şıppadak yakalandı.

Savcımızı, yargıcımızı, polisimizi kutlarım. Tüm kadınların özel yaşantısının koruma altında olduğu güvencesi verdiler…

AÇGÖZLÜ

İsmail Saymaz, Taşkesenlioğlu’nun, eşinin şoförü Ahmet Karakaş’ı kendine milletvekili danışmanı yaptığını, danışmanlık maaşını da kendisinin aldığını iddia etti.

Doyumsuzlukta ve yolsuzlukta sınır yok…

BOŞLUK

Cumhurbaşkanı’nın iki danışmanı yolsuzluk iddiaları üzerine istifa etti.

Bunlar devletin üst düzeyinde işlerin yürümesinde önemli görevleri olan insanlar, boşlukları nasıl dolacak?..

İMAMLAR

FM TV’de Kur’an dersi veren Mahmut Akdemir, müziğin zinayı çağrıştırdığı için yasaklanmasını istedi!

Şanlıurfa Haliliye’deki cami imamı M. Şükrü Dörtbudak, ”Çocuğun kolu, göğsü, her tarafı açık, atlet gibi elbiseler, mini etek bacak açık ondan sonra pedofili suçtur. Tabi ki pedofilik suçlar artar” dedi.

Kimi imamların beyni testislerinde mi oluyor acaba?..

ASKER

Hulusi’nin askerleri 30 Ağustos’ta halkın Anıt Kabir’e girmesini engelledi.

Mustafa Kemal’in askerleri zorladı ve girdi.

Kimin askeri olduğun çok önemlidir…

KONSER

Adana Ceyhan’da 30 Ağustos Zafer Bayramı kapsamında düzenlenen İlkay Akkaya konseri kaymakamlıkça “güvenlik” gerekçesiyle iptal edildi.

Ne kaymakam ama, kesin gözün bebeğine girmiştir…

ÇAPULCU

RTE, sosyal hakları için toplantı düzenleyen öğretmenler için “çapulcu” dedi.

Yakıştı, söyleyene…

ALGI

Arınç, “Son dönemlerde yolsuzluk, usulsüzlük ve organize suç örgütleri hakkında yapılan ifşaatlar ve ardından yaşanan gelişmeler kamu vicdanını ciddi bir şekilde örselemekte, AK Parti ve Sayın Cumhurbaşkanımız üzerinde de menfi bir algı oluşmasına neden olmaktadır.”

Cumhurbaşkanı’nın ne alakası olabilir ki!..

YEMEZ

Arınç diyor ki, “Kapsamlı bir hukukî süreç başlatılmalı ve iktidarı kendilerine zırh edinerek yasadışı işlere tevessül eden her kim var ise adalete teslim edilmelidir.”

RTE, “Birileri, ülkemizin adalet sistemini, suç çetelerinin kirli oyunlarına kurban etmek için uğraşıyor. Böyle bir rezilliğe asla izin vermeyeceğiz” dedi.

Arınç sıkıysa hukuki süreci başlat diyor.

RTE hukuki süreci başlatabilir mi?..

GAZ

Elektrik ve doğal gaza yine zam geldi.

Yeni doğal gaz rezervi mi bulundu?..

ANTİDEMOKRATİK

Türkiye son on yılda demokrasi liginde en çok anti demokratik hale gelen 10 ülkeden biri ve sıralamada179 ülke içinde 147.

Ruanda’nın bile gerisinde.

AKP yapar, diğerleri konuşur!..

KOYUN

AKP Diyarbakır İl Başkanı Şerif Aydın, “Altılı masa HDP ile oturmaya tenezzül etmiyor. CHP iktidarında Kürtler Kürdüm diyemez. Kürtçe yasaklanır. CHP iktidarında bizi tekrar okul bahçesinde koyun gibi dizip, ‘Vallahi ben Türküm’ dedirtirler” dedi.

Andımızı okuyarak kimse koyun olmaz ama AKP’nin her yaptığı yolsuzluklara sessiz kalanlar olur…

HİZA

Muharrem İnce, CHP’de başkanlık seçimini kaybedişi ile ilgili “Atatürk gelse yenilir..” dedi.

O’nu düzeyinize indiremezsiniz beyefendi…

ANLATIM

  1. Perinçek, “Hz. Muhammed Mekke’de tebliğde bulunduğunda kaç kişi O’na biat etti? 1 yılda 40 kişiyi buldu, hiç olmazsa biz 40 bin kişiyi bulduk. Hz. Muhammed’den çok ileri bir noktadayız” sözleri üzerine Peygamberle kendini kıyasladığı izlenimi yarattığı için çok eleştirildi.

Tanıdığım kadarıyla Peygamber’e saygısızlık yapmak istemez.

Sorun “akım” demeyi beceremez hale gelmiş olmasında…

BASIN

Adliye’de Ünsal Ban’ın fotoğrafını çekmek isteyen gazetecileri polis engelledi.

Götürenleri engelleseler…

UTANMAZ

Trabzon’da Gençlik Spor İl Müdürlüğü’nün açtığı on kişilik temizlikçi kadrosuna 6 bin kişi başvurdu.

Son bir haftada kamu kurumlarının açtığı 455 kadro için 113 bin 812 kişi başvurdu.

Utanmadan sıkılmadan işsizlik var diyorlar!..

İZMİR

RTE, Yunanistan’a seslendi, “İzmir’i unutma!”

Önce İsmail Kahraman’a hatırlatsa…

İŞGAL

RTE, Yunanistan’a “Adaları işgal etmeniz filan bizi bağlamaz, vakti saati geldiğinde gereğini yaparız.

  1. 20 yıldır neden tek sözcük edilmedi?
  2. Seçim yaklaşıyor mu?..

SANRI

TBMM Başkanı Şentop, “Batıdaki insanlar gibi giyinenler, yüzünü, gözünü, saçını, kaşını batılı insanlar gibi yapanlar kendilerini modern, bilgili, zeki, kültürlü insanlar olarak zannediyorlar.

Araplar gibi yapanlar ne hissediyor?..

TEŞVİK

Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un yöneticisi ve ana hissedarı olduğu MRA Turizm ve Otel İşletmeciliği AŞ’nin beş yıldızlı otel projesine 2 milyar 350 milyon lira yatırım teşvik desteği verildi.

Adam niye Bakan oldu?..

YAZIK

Enflasyon TÜİK’e göre %80, ENAG’a göre %180.

Bizi etkilemez, Avrupa halkına acıyorum…

MİLLET

Orman Genel Müdürlüğü, AOÇ içinde “Millet Ormanı” yapımını 14 milyon TL’ye ihale etti.

Atatürk’ün karşısına “millet”i koyarak uyanıklık yaptıklarını sanan kıskanç sivri zekalılar…

ZAKKUM

Şanlıurfa’da Din Görevlileri Birliği Derneği, cehennem ağacını çağrıştırdığı için “ZAKKUM” Topluluğu’nun konserinin iptalini istedi.

Zakkum olsun!..

SERVET

Atatürk’ün Trabzon’daki köşk müzede “Mal ve mülk bana ağırlık veriyor. Bunları milletime vermekle ferahlık duyuyorum. İnsanın serveti, kendi manevi kişiliğinde olmalıdır. Ben büyük milletime daha neler vermek isterim..

Milletin elinden her şeyini almak isteyenlerin iktidar olduğu bu dönemde, bu sözleri kaldırmaktan doğal ne olabilir!..

KOVİT-19 KÜRESEL SALGININDA ANAYASANIN ETKİLİLİĞİ

Dostlar,

Aşağıda kapağı sunulan “Anayasa Hukuku Dergisi” nin 21. sayısında bir makalemiz yayınlandı.

Makalemizi pdf olarak okumak, indirmek, paylaşmak için lütfen tıklayınız..

Sevgi ve saygı ile. 07 Eylül 2022, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
Anayasa Hukuku Derneği Üyesi (Anayasa Hukuku Doktora öğrencisi)
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

Uzayan Kovit : En köktenci çözüm, “küresel tam kapanma ve yaygın aşı”

Dostlar,

Bu gün, 06 Eylül 2022, Almanya / Köln’den yayın yapan Cosmo ile Kovit-19’u konuştuk. Bize şu sorular soruldu :

  1. Almanya’da hala kimi önlemler alınıyor, hatta bunlar sonbaharda sertleştirilecek, Türkiye’de ise sanki salgın yok gibi? Nedir son durum dünyada? Hangi ülkeler yoğun tehlike altında?
  2. Aşı sağlanması (tedariki) konusunda hala adaletsizlik sürüyor mu?
  3. Aşı olan pek çok kişi Kovit’e yakalandığı için, bir daha aşı olmak istemeyenlere daha sık rastlıyoruz. Aşıya devam mı?
  4. Almanya’da biz önlemlerin yanı sıra “Long Covid” yani “uzayan Kovit” yakınmalarını konuşuyoruz. Nedir “Long Covid” önce bunu açalım isterseniz?
  5. Kovit’in uzun erimli (vadeli) yan etkisinden söz etmek için nasıl bir zaman dilimini ölçü almalıyız? Bir ya da iki ay mı, yarım yıl mı?
  6. “Uzayan Kovit” uzun erimde (vadede) insanların yaşamını nasıl etkiliyor?
    (İşini yitirme, yalnızlaşma, yalıtılma / izole olma vs.)
  7. Peki, “uzayan Kovit” tümüyle geçer mi? Bu bir erken emeklilik nedeni olabilir mi sizce?

“En radikal çözüm, küresel tam kapanma ve yaygın aşı”

24:56 Min. Verfügbar bis 06.09.2023

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünya genelinde şu ana dek yaklaşık olarak her 4 kişiden 1’i koronaya yakalandı (kayıtlara alınamayanlar da dahil). Bu rakam giderek artıyor, çünkü pandemi henüz sona ermiş değil. Vatandaşları bulaştan (enfeksiyondan) korumak için Korona’nın yeni varyantlarına karşı yeni aşılar üretiliyor.

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık,

  • En kökten çözümün 4 hafta boyunca küresel bir tam kapanma ve yoğun aşılama olduğunu söylüyor,
  • Ancak neo-liberal kapitalist ekonomik sistemin buna izin vermediğini anımsatıyor.

25 dk. süren programı izlemek için lütfen tıklayınız :

https://www1.wdr.de/radio/cosmo/videos/video-en-radikal-coezuem-kueresel-tam-kapanma-ve-as-100.html

İzlenmesi, paylaşılması, gereklerinin yapılması ve yararlı olması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 06 Eylül 2022, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak . Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

 

Emperyalizm ve İslamcılık

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
05 Eylül 2022, Cumhuriyet

Siyaset bilimci Samuel Huntington, “Medeniyetler Çatışması” adlı eserinde, Batı uygarlığıyla Doğu’daki İslam uygarlığı arasındaki çatışmalara dikkat çektiğinde, bu tezi ilk eleştiren kişilerden birisi felsefeci ve dil bilimci Noam Chomsky olmuştu.

Chomsky, Huntington’ın iddia ettiği gibi Batı ile Doğu arasında bu bağlamda bir çatışmanın olmadığını, başta ABD olmak üzere Batı’nın, emperyalizmin bir sonucu olarak nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu birçok ülkede İslamcı hareketleri desteklediğini, aksine ulusalcı ve laik yönetimlere ve hareketlere karşı mücadele ettiğini vurgulamıştı.
***
Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Afganistan, Pakistan, Mısır, Türkiye, Suriye, Libya gibi ülkelerdeki İslamcı, köktendinci, teokratik yönetimler veya hareketler, ABD tarafından yıllarca desteklenmiştir.

Suudi Arabistan, petrol ve savunma sanayi alanında, ABD’nin en büyük ticari ortaklarından birisidir. ABD’nin bu ülkede birçok askeri üssü bulunmaktadır.

Pakistan’daki İslamcı hareketler, ABD destekli Ziya ül Hak diktatörlüğü döneminde gelişmiştir. Afganistan’daki İslamcı, şeriatçı güçler, Pakistan’da korunmuş ve kollanmıştır.

Afganistan’daki El Kaide ve Taliban hareketi, ABD’nin 1980’li yıllardan itibaren (AS: başlayarak) İslamcı, köktendinci hareketlere verdiği desteğin sonucunda doğmuştur.

ABD, Taliban ile çatışma haline girdiği yıllarda bile, Irak’ı işgal ettiği dönemde Irak’a gönderdiği asker sayısından, on binlerce daha az sayıda askerini Afganistan’a göndermiştir ve yıllar sonra da bütün askerlerini geri çekmiştir.

ABD’nin, Afganistan’daki İslamcı, köktendinci hareketlerle yıllarca yaptığı işbirliğini hazmedemeyenler, görünüşleri gerçeklik sananlar, ABD’nin Afganistan’dan yenilerek çekildiği hurafesine sarılmışlardır, Huntington’ın tezlerinin çerez malzemesi konumuna düşmüşlerdir.

Suriye’de ve Libya’da, ABD’nin, “Arap Baharı” adı altında desteklediği İslamcı ve köktendinci hareketler, Arap kâbusuyla sonuçlanmıştır; Libya ve Suriye’de çıkan iç savaşta, yüz binlerce insan yaşamını yitirmiştir; iki ülke de bölünmüş ve parçalanmıştır.

Türkiye’de, Kenan Evren’in öncülüğündeki 12 Eylül askeri darbesi, ABD tarafından desteklenmiştir; bu darbeden sonra, sosyalist, komünist, sosyal demokrat, demokratik solcu, Atatürkçü, Kemalist hareketlerin etkisiz hale getirilmesinin ve bölünüp parçalanmasının bir sonucu olarak Türkiye’de, RP, AKP ve Fethullah Gülen hareketi üzerinden, İslamcı, köktendinci siyasetçiler iktidara gelmiştir.

Atatürk devrimlerinin ve ilkelerinin, sosyal demokrasiyle bağdaşmadığını savunarak CHP’yi bölmek ve parçalamak operasyonunun arkasında da ABD emperyalizmi vardır. Cehaletin ve bilgisizliğin sonucunda, emperyalizmin bu oyununa alet olanlar, bu nedenle çok dikkatli olmalıdırlar!
***
AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın desteğiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı yapılan ve Erdoğan tarafından yıllardır korunup kollanan İsmail Kahraman adlı şahsın, Türkiye’deki kentlerin, Mustafa Kemal Atatürk tarafından, emperyalist güçlerin işgalinden kurtarılmasının kutlanmasına karşı olduğunu açıklamasına, bu nedenlerle şaşırmamak gerekir.

Bu zat birkaç yıl önce de laiklik ilkesinin anayasada olmasına karşı olduğunu ilan etmişti!

Aynı zat 1960’lı yıllarda, ABD’nin 6. Filosu’nu protesto eden vatansever solculara saldıran faşist ve dinci örgütlenmeye liderlik etmişti!

  • İsmail Kahraman geçmişte de emperyalizmin uşağı idi,
    bugün de emperyalizmin uşağıdır!

Yine Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı protokolünde ağırlanan ve “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen Kadir Mısıroğlu ne ise İsmail Kahraman da odur!
***

  • MHP de Türkiye’de kurulan bu emperyalist mekanizmanın parçasıdır.

MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş, ABD’de askeri okullarda eğitim almıştır, ABD ve CIA ile her zaman yakın ilişkiler içinde olmuştur.

MHP 1970’lerde CIA destekli “Kontrgerilla” hareketinin bir parçası olduğu gibi, AKP’ye verdiği destekle, bugün de ABD’nin hizmetinde hareket etmeye devam etmektedir!

Emperyalizme karşı gerçek bir mücadelenin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinin kurulmasıyla verilebileceğini kavrayamayanlar, büyük bir tarihsel yanılgı içine düşmüşlerdir!

Vatansever olduğunu iddia edenler, dogmatik uykularından uyanmadıkları sürece, Türkiye’nin yaşanan kâbustan kurtulması olanaksızdır!

“Rejim çıplak”

GÜNCEL02.09.2022, BİRGÜN

Başlıktaki ifadeyi, yani memleketin geldiği noktayı tanımlamaya yarayacak bu tabiri doğrulayacak o kadar çok şey oluyor ki bugünlerde, her gün gazete birinci sayfalarını hazırlamaya çalışanlar, TV ve radyo haber bültenlerinde neyi öne çıkaracağına karar verenlerin işi çok zor.

Hani hep deriz ya:

“Bu ülkede gazetecilerin işi hem zor hem de çok kolay” diye…

Kolay, çünkü manşet sıkıntısı çekmiyoruz hiç. Bir gün içinde bazen 4 – 5, hatta daha fazla manşetlik haber var elimizde.

Zor, çünkü hangisini en tepeye koyarsak, diğerini “küçük ya da önemsiz göstermiş gibi olmaktan” çekiniyoruz.

20 yılını dolduran ama gidişinin de artık çok yakın olduğu anlaşılan, daha doğrusu kendi gidişini hızlandırmak için de elinden geleni yapan rejimin her icraatı, geçmişe (ve tabii ki bugüne) ait ortaya çıkan her türlü “yamuk-yumuk işleri”, bizlere neredeyse her dakika hatırlatıyor bu “ayıplı çıplaklığı”…

Bir yandan, her türlü hak arayışının, her türlü eleştirinin ve her dozda / her tonda muhalefetin karşısına tüm şiddetiyle dikilen, copunu, yumruğunu, gazını, tazyikli suyunu, ters kelepçesini, kötü muamelesini, işkencesini, mahkûmiyetini, zindanını esirgemeyen bir yönetim (daha doğrusu yönetememe) anlayışı ile karşı karşıyayız.

Diğer yandan, devasa bir enkaz haline getirdikleri ekonomik gerçeklerden kaynaklanan biçimde, halkın yaşamını dayanılmaz hale getiren bir sömürü ve pahalılık düzeni, her geçen gün “mengeneleri sıkıştırmakla” meşgul.

Bunlara paralel olarak, ağzımızı açmak ve en temel doğruları söylemek dahil, hemen tüm özgürlüklerin kullanımına yönelik yasak ve baskılar giderek artıyor. Basının gerçekleri söyleyecek cesareti bulan kesimi, yasak ve baskılarla adeta kepenk kapatmaya zorlanıyor. Rejim destekçisi yobazların ve özgürlük düşmanlarının iki satır dilekçesi ile yasaklanan konser, festival ve benzeri etkinlikler, insanların bir araya toplanmalarından nasıl ürktüklerini, nasıl korktuklarını da gözler önüne seriyor.

Korkuyorlar, çünkü özgürlüklerin kullanımının “önünü alamayacakları endişesi” ile yatıp kalkıyorlar. Ellerinden gelse, değil konser ya da festivali, neredeyse çocukların okullara gitmesini, insanların alışveriş için dahi sokağa çıkmasını engelleyecekler. Zira okula giden öğrenci rejimin tüm hukuksuz engellemeleri ve baskıları ile her dakika yüz yüze geliyor. Alışverişe, çarşıya pazara giden vatandaş boğazına kadar borcuna altına girdiği, faturalarına yetişemediği bir pahalılık yükü tarafından ezildiğini görüyor. Maça gidenlerin, konsere gidenlerin, bunlara karşı toplu şekilde haykırmasından ödleri patlıyor.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, gazeteyi eline alan, TV’nin kumanda düğmesine basan, radyosunu açan herkes, her sabah rejimin, sistemin bir başka kirliliği, bir başka kepazeliği, bir başka ayıbı ile tanışıyor. İnsanlara Serbest piyasa ekonomisidiye yutturulmaya çalışılan bir soygun ve hırsızlık düzeni“Borsa -Sermaye piyasası” diye tanıtılan bir “İzmir işi torba sistemi”, sözde “fırsat eşitliği” diye yutturulmaya çalışılan bir sömürü ve yoksullaştırma çarkı daha da ezici biçimde kendini gösteriyor.

İçinde, devlet insanından her düzeyde siyasetçi ve bürokratına, danışman kılıklı arabulucu hırsızlarından mafya babalarına, iş insanı kılıklı madrabazlarından, iktidar partisi mensubu “iş hokkabazlarına” kadar her türden oyuncunun bulunduğu bir ayıplı – kirli oyunun gizli kalmış senaryoları ortalığa saçılıyor. Bir arada gayet iyi geçinir ve milleti büyük ve arsızca bir iştahla soyarken, bir gün bir nedenle işi bozulan bu oyunun bazı aktörleri, diğerinden kazığı yediği anda, feryat etmeye ve (amiyane tabirle) “ötmeye” başlıyor.

İyi de oluyor.

Mafya babası “Beni kullandınız kenara attınız. Ben de size bunu ödetmez miyim ulan? Parça parça koparacağım etlerinizi” diye, elinde ne varsa fırlatıyor eski yol arkadaşlarının üstüne.

Hırsızlık düzeninin gönüllü aktörleri “Ne güzel yiyorduk, ama siz pastanın büyük dilimlerini önümden kaptınız, tabağımdan çaldınız. Bunu size yedirmem” diye basıyor feryadı.

Çarkına çomak sokulan, «Beni devre dışı bıraktınız. Trenden aşağı attınız. Yara bere içinde kaldım» diye intikam almaya soyunuyor.

Bütün bunlar aslında, bu ülkenin “bu kirli düzenin dışında kalan ve rejimin mağduru olan” on milyonlarca masum insanının işine yarıyor.

Olup biteni izleyip “Kral’ın da Rejim’in de çıplak” olduğunu daha yakından görmüş oluyoruz. Kapitalizmin ve faşizmin gerçek yüzünü görüyor yani insanlar. Alternatifin olduğunu, pekâlâ “Temiz ve adil bir dünyanın mümkün olduğunu” bunun da dayanışma içinde bir mücadele ile pekâlâ gerçekleşebileceğini kavramaya başlıyor.

Kumpas, istikşaf, iltisak, köstebek…

GÜNCEL01.09.2022, BİRGÜN

AKP yerine ‘AK Parti‘ kısaltması, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kararlılıkla sahiplendiği kullanım. Nedeni, ’ak‘ sıfatının olumlu çağrışımı. Acaba, 21 kalemde 21 yıl bilançosu yapılsa, ak ve kara dağılımı nasıl olur? Hukuk ve liyakat dışı yönetiminin neden olduğu yıkımları gölgelemek için kullandığı kavramlar, ad konusunda içtensizliğin de bir göstergesi. Yalnızca dört örnek:

KUMPAS (tertip, hile): Ergenekon vb. kurgu toplu davaların sorumluluğunu, 10 yıl boyunca ülkeyi birlikte yönetim ortağına yüklemek ve AKP‘yi ‘ak’lamak için kullanılan kavram. Başbakan, “Savcısıyım” demişti (2008). “Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşması” diyen (2013) yardımcısı ise, üç yıl sonra, Ergenekon davası için “kumpas” nitelemesi yaptı.

İSTİKŞAF (Keşif çalışması): 7 Haziran 2015 seçimlerinde TBMM’de çoğunluğu kaybeden AKP, hükümeti kurmama sorumluluğundan sıyrılmak için CHP ile koalisyon görüşmelerini “istikşafi” olarak niteleyerek, seçimleri yinelemek için CHP’yi oyaladığını itiraf etmiş oldu.

İLTİSAK (Bitişme, kavuşma, yapışma, birleşme): “Her istediklerini verdiği“ eski ortağının darbe girişimini fırsata çevirerek, hukuk yanlısı liyakatli kamu görevlilerini “temizlemek (!)” için bu kez, Ceza Kanunu’na yabancı bir kavram olan “iltisak“ KHK’leştirildi. Oysa AKP-Cemaat iç içeliği, tipik bir iltisak göstergesi idi; Habur Kapısı’na uzanan işlemler ve eylemler zinciri ise, PKK ile iltisakı.

KÖSTEBEK (Kör sıçan): Covid-19 salgınında bile, gelecek kuşakları borçlandıran yatırımlardan vazgeçmek bir yana, Saray eksenli lüks harcamalardan hiç geri adım atmayan AKP yönetimi, sosyal devlet gerekleri doğrultusunda somut önerileri ortaya koyan ve sonuç alan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu çıkışlarının önünü kesmek için köstebek aramaya koyuldu. Sn. Kılıçdaroğlu da haklı olarak, “Köstebek, Saray“ dedi.

AKP yönetimini özetleyen 4 sözcük: kumpas, istikşaf, iltisak ve köstebek: KİİK

GÖREV+YETKİ+SORUMLULUK

AKP, neden hukuki olmayan ve dilimize yabancı kavramları yeğledi? Amaç açık: Görev + yetki + sorumluluk zincirini kırmak.

Hukuk, AKP için hep ayak bağı oldu: Yürürlükteki hukuka uymama veya kuralları yürürlükten kaldırma ya da ihkak-ı hak yoluna başvurmak.

KİİK, aslında hukuka uymama dörtlüsü.

Ankara, Bursa ve İstanbul vd. belediye başkanlarını görevden almak, ihkak-ı hak; görev + yetki + sorumluluk halkasını kırmak yoluyla hukuku işletmemek. Bir örnek: Ankara BBB görevinden alınan kişinin suç dosyasının ne denli kabarık olduğu günbegün ortaya çıkmakta. Şu halde ihkak-ı hak, suçu örtbas girişimi aslında.

KANUN+HUKUK+SOSYAL DEVLET

Sn. Kılıçdaroğlu, kanunsuz emre, hukuk dışı yönetime ve sosyal devlet ilkelerinin sürekli çiğnenmesine karşı çıkıyor; yasa + hukuk + sosyal devlet üçlüsünün saygı görmemesine isyan ediyor ve Saray yönetimini kurallara uymaya çağırıyor. Bu yolla, güçsüz toplumsal katmanların hak ve çıkarlarını koruma çabası, aslında, anayasal çizgiye davet ettiği AKP ve yönetiminin de iyiliğine.

ANAYASA ve SEÇİM DARBESİ

2015’te Anayasa darbesi yoluyla seçmenlerin iradesi yok sayıldı; 2019’da, İstanbul’da kullanılan 4 oydan biri çalındı. İlki, belli ölçüde tuttu. İkincisinde ise, kullanılan hukuk dışı (YSK iptali), kirli (KHK’zedelere oy yasağı girişimi) ve karanlık (İmralı mesajı) yol ve yöntemler geri tepti.

Özetle kendisine “AK Parti” diyen AKP, giderek kişiselleştirilen iktidarının süresi uzadıkça keyfilik ve kirlenme batağına gömüldü.

Bir yanda, Gezi tutsakları, 28 Şubat generalleri, tutuklu siyasetçiler, ‘düşünce suçluları‘ gerçeği; insan hakları ve çevre savunucuları, sanatçılara ve emekçilere yönelik baskı ve şiddet uygulamaları; öte yanda, Saray’ın bile örtemediği parti gölgesindeki hukuk dışı ve kirli ilişkilerle örülen çıkar ağları.

Hukuk ve keyfilik ayrışması büyürken AKP’nin, -bu kez MHP ile- demokratik hukuk devleti yolunda ortak söylem/işlem ve eylemleri kırmaya yönelik tuzaklarına karşı uyanık olmak, bütün yurtseverlerin tarihsel sorumluluğu; yurtta barış, dünyada barış için.