Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

PUBLIC HEALTH CHALLENGES in the 21st Century

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 17th of April 2023, we’ll held a 1 hour “face to face + on-line” hybrid  lecture on MS-TEAMS for

Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

PUBLIC HEALTH CHALLENGES in the 21st Century

The World Health Organization (WHO) recently released a list of 13 urgent health challenges the world will face over next decade, which highlights a range of issues including
climate change / climate disaster and health care equity. (13 Jan. 2020)

According to WHO, the list provides an overview of “urgent, global health challenges” that WHO developed with help from experts around the world.

WHO said the challenges included on the list “demand a response from more than just the health sector,” adding, “Governments, communities, and international agencies must work together” to address these “critical” issues. (International collaboration)

  • A healthier World is possible in case of better & fair management.

Please click the link below to review 34 slides that are enriched & updated.

Public Health Challenges in the 21st Century (3,2 MB pdf)

  • Health is fundamental for a good quality of life.
  • Being free from illness or injury, directly affects our capacity to enjoy life.
  • And a healthy – well trained communtiy is a must for global welfare & development.

With respect and love. 16th April 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik

Yeni cumhurbaşkanı için yasama çoğunluğuna sahip olmanın önemi

Şule Özsoy Boyunsuz

Şule Özsoy Boyunsuz

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Aynı Üniversitede kamu hukuku yüksek lisansı yapmış; University of Essex’de (İngiltere) insan hakları hukuku alanında doktora (Ph.D) derecesi almıştır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalışmış, 2002 yılında İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nde hukukçu olarak görev yapmıştır. 2004 yılında Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yardımcı doçent, 2011 yılında anayasa hukuku doçenti, 2017 yılında da profesör olarak atanmıştır. Halen Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Avrupa insan hakları hukuku, İnsan hakları teorisi, hükümet sistemleri, Türk anayasa hukuku başlıca akademik çalışma alanlarıdır. “1982 Anayasasının Yapım Süreci”, “Measuring Compatibility with the European Convention on Human Rights: The Turkish Example in the Free Speech Context”, “Başkanlı Parlamenter Sistem”, “Dünyada Başkanlık Sistemleri” adlı kitapları, yerli-yabancı çok yazarlı kitap-dergilerde yayınlanmış makaleleri vardır.

Bizimki gibi yozlaşmış başkanlık sistemleri için bölünmüş hükümetler mutlak siyasal kriz anlamına gelmektedir. Bu, ciddi ekonomik sorunlarla mücadele eden bir ülke için çok zorlayıcı bir yönetim modelidir. Tam bu nedenlerle varolan hükümet sisteminin değiştirilmesi bir o kadar yaşamsaldır.

Bir önceki yazımda Millet İttifakını bir araya getiren en önemli amaçlardan biri ve seçim vaadi olan güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilebilmesi için TBMM içinde nitelikli bir çoğunluğa erişmesinin gerekli olduğunu, bu çoğunluk ne denli büyük olursa o zamanın muhalefeti içinden destek elde edebilme arayışlarının o denli gerçekçi olacağını yazmıştım. Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş amacı dışında da Meclis çoğunluğunu elde edebilmek önemlidir.

Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kılıçdaroğlu seçimleri kazanmaya oldukça yakın görünüyor. Seçimi kazanması durumunda TBMM’de farklı çoğunluk senaryoları ile yapabilecekleri ya da yapmakta zorlanacakları üzerine düşünelim. Millet İttifakının TBMM çoğunluğuna sahip olamaması durumunda olası senaryolar nelerdir?

Her şeyden önce kim Cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin, seçim vaatlerinden bir bölümünü gerçekleştirebilmek için yasal düzenlemelere ve yasa yapacak destekleyici bir çoğunluğa da ihtiyaç duyacaktır. TBMM yasa yapmak için en az 200 Milletvekili ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile 151 kabul oyun altına düşmemek kaydıyla yasayı yapar. Cumhurbaşkanının buradaki rolü uygun bulmadığı yasayı veto edebilmektir.

Vetoyu aşacak çoğunluk ise 301’dir. Dolayısıyla rahat bir şekilde yasa yapabilecek çoğunluk 301’dir. Cumhurbaşkanı adayları politikalarını yaşama geçirebilmek için bu çoğunluğun desteğine ihtiyaç duymaktadır. Üye tam sayısının salt çoğunluğu olan 301, karşı ittifaka ait olduğu takdirde, mevcut yasalarda değişiklik yapılmasının çok güçleşeceği ortadadır.

Elbette Cumhurbaşkanı, TBMM çoğunluğuna sahip olmasa da, Anayasada münhasır kanun alanı olarak belirlenmeyen ve açıkça yasayla düzenlenmeyen konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) ile düzenleme yapabilir. Üst kademe yöneticilerini atayabilir ve görevlerine son verebilir. Atanmalarına ilişkin usul ve esasları CBK ile düzenleyebilir. Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri, örgütlenme yapısı, merkez ve taşra örgütlerinin kurulmasını cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkararak yapabilir. Bunlar hiç de yabana atılır yetkiler değildir.

Ancak unutulmamalıdır ki; AY 104. md uyarınca bir konu açıkça yasayla düzenlenmişse o konuda CBK çıkarılamaz veya sonradan aynı konuları yasayla düzenlerse CBK hükümsüz duruma gelir. Bugün CBK ile düzenlenen tüm konuları, TBMM çoğunluğu yasayla düzenleyerek cumhurbaşkanının düzenleme yapma yetkisini bir oldukça kısıtlanmış duruma getirebilirler.

Ancak bu durumda da cumhurbaşkanı uyuşmazlığın Anayasa Mahkemesince çözümüne değin açıklık bulunmadığını ileri sürdüğü durumlarda kendi CBK düzenlemelerini uygulamaya devam edebilecektir. Bu da hukuki yetki çatışma ve tartışmalarına Anayasa Mahkemesinin de dahil olması anlamına gelecektir. Mahkemenin tamamı AKP döneminde atanmıştır ve basına yansıdığına göre AKP Genel Başkanı telefonla arayarak bu yargıçların beğenmediği kararları için hesap sorabilmektedir.

Bütçe kanunu, TBMM salt çoğunluğunun cumhurbaşkanını zorlayacağı bir konudur. Plan ve Bütçe Komisyonu, Bütçe Kanununda değişiklikler yapabilir ve bu konudaki komisyon raporu genel kurulda benimsendiğinde Cumhurbaşkanının bütçe önerisi değiştirilmiş olur. Bu durum reddetmekten daha fazla sıkıntıya neden olabilir.

Cumhurbaşkanının istediği yasaları çıkarmakta çok zorlanacağı ancak istemediklerini de engelleyebileceği bir senaryo ile karşı karşıya kalınacaktır. Mevcut mevzuat çerçevesinde en geniş cumhurbaşkanlığı kararnamesi kullanımını göreceğimiz durum bu olacaktır.

Ret durumunda (geçici bütçe kanunu çıkmazsa) yeniden değerleme oranına göre geçen yılın bütçesi kullanılabilecekken, bu durumda farklı bir bütçe düzenlemesi dayatılmış olacaktır. Böyle bir dayatmanın, ekonomik politika tercihlerine de en azından bozucu bir etkide bulunulması olasıdır.

Peki, bu çıkmazdan nasıl kurtulabilir Cumhurbaşkanı? Çoğunluk olabilmek için ihtiyaç duyduğu milletvekillerini karşı ittifak çoğunluğundan koparmaya çalışabilir. Partiler arasında milletvekili transferleri beraberinde gelebilir. Öte yandan 301 sayısını elinde tutan blok cumhurbaşkanı ile anlaşmak yerine kendi politika tercihlerini yasalarla dayatmayı, cumhurbaşkanını çalışamaz hâle getirmeyi ve en uygun zamanda erken seçime gidilmesini de zorlayabilir. Elbette erken seçim kararı ancak 360 ile alınabildiği için bu kararı alamaz ancak Cumhurbaşkanını bu yönde sıkıştırabilir.

Yasama çoğunluğunun bir ittifakta, yürütme gücünün başka bir ittifakta bulunduğu bölünmüş hükümet senaryosu, ülkenin birbiri ile çatışan iki ayrı koalisyon tarafından yönetilmesi anlamına gelmektedir. Taraflardan birisi kendi politika tercihlerini dayatırken, öbürü de kaçınılmaz olarak politika tercihlerini yaşama geçirebilmek elindeki anayasal yetkileri kullanmaya çalışacaktır.

Bizimkine benzer bozulmuş ve yozlaşmış başkanlık sistemleri için bölünmüş hükümetler mutlak siyasal kriz anlamına gelmektedir. Hâlihazırda ciddi ekonomik sorunlarla mücadele eden bir ülke için çok zorlayıcı bir yönetim modeli olacağı açıktır. İşte tam bu nedenlerle, mevcut hükümet sisteminin değiştirilmesi bir o kadar yaşamsaldır.

Bu denli sıkıntı yaratmayacak bir başka olasılık hiçbir İttifakın 301 çoğunluğuna ulaşamamasıdır. Bu durumda İttifaklar arası ittifak arayışları, farklı yasama süreçlerinde farklı partilerin anlık bir araya gelişleri olabilecektir. Üçüncü ittifakın önemi belirginleşecektir. Küçük partilerin sayısal ağırlıklarının üzerinde bir etkisinin oluşacağı da söylenebilir.

Bu durumda Cumhurbaşkanının istediği yasaları çıkarmakta çok zorlanacağı ancak istemediklerini de engelleyebileceği bir senaryo ile karşı karşıya kalınacaktır. Mevcut mevzuat çerçevesinde en geniş cumhurbaşkanlığı kararnamesi kullanımını göreceğimiz durum bu olacaktır. Yasayla düzenlenmesi zorunlu olamayan alanlarda Cumhurbaşkanı kararname yetkisini kullanacaktır.

Meclis, yasa yapamadığı için buna müdahalesi olamayacaktır. Zorunlu yasa alanlarında değişiklik yapılamayacak mevcut mevzuatla hareket edilecektir. Bütçe yasası dayatılamayacak, reddedilse bile bir önceki yılın bütçe yasası yeniden değerleme oranına göre kullanılabilecektir.

Yürütmenin bir hayli ön plana geçeceği, TBMM’nin karar süreçlerinin büyük ölçüde tıkandığı bir durum oluşacaktır. Bu durumda Cumhurbaşkanı, seçimleri yenileme yetkisini kullanarak en uygun zamanda erken seçimi de zorlayabilecektir. Bunu yapmasa da yetkilerini kullanarak yasa değişikliği gerektirmeyen birçok politikayı yaşama sokabilecektir.

CADDE TV Programımız : ÜLKEMİZİN SICAK POLİTİK GÜNDEMİ

Dostlar,

Cadde TV’de Sn. Rahmi Aygün‘ün konuğu olduk.
Deneyimli hukukçu Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu
CHP Milletvekili, eğitimci Yıldırım Kaya ile birlikte.


Konumuz “ÜLKEMİZİN SICAK POLİTİK GÜNDEMİ” idi.

Sayın Kaya Eğitim sorunlarını, AKP’nin Ulusal eğitimi bilinçli çökerttiğini, dinci – teokratik düzen için bu politikayı istendik olarak (kasten) dayattığını ve CHP’nin çözümlerini ayrıntılı ve yetkinlikle aktardı. Sayın Aygün’ün bu bağlamda ek sorularını yanıtladı.

Sayın Eminağaoğlu, AKP = RTE‘nin ülkemizde adalet sistemini nasıl ele geçirdiğini, yandaşlaştırdığını, kadrolaştığını, yargının yansızlık ve bağımsızlığını yitirdiğini, Mülkün (Ülkenin!) temeli olan Adalet sitemi ve duygusunun, beklentisinin halkta karşılığının kalmadığını somut örneklerle aktardı. YSK’nin açık anayasa dışı son uygulamalarını irdelerdi.

Biz, toplumsal gerilimin halkın ruh sağlığını ciddi biçimde bozduğunu, yoksullaşTIRmanın ulusun belini büktüğünü, 21 yıllık AKP=RTE iktidarının bağışlanmaz ihmalleri ve hatalarıyla depremin sorunları – acıları iyice ağırlaştırdığını girişte açıkladık ve seçime giderken bunca gerilim politikasının çok yanlış olduğunu, RTE’nin çaresizliğini, narsisistik kişiliğini… işledik. Ayrıca sağlık sitemindeki hazin yetersizliği, şehir hastaneleri talanını, Kovit salgınının iyi yönetilemediğini, ölüm sayılarını 2 yıl açıklanmadığını, Şubat 2023’te TÜİK’in itirafıyla 220 bin “fazladan” ölümün kabul edildiğini… çözüm yollarını işledik. Eğitim ve hukuk – adalet konularında da hukukçu – siyaset bilimci şapkalarımızla katkı vermeye çalıştık.

2 bölüm, her biri yaklaşık 50-55 dakika sürdü.
Aşağıda 2. bölümün kaydı var (55 dk.). İzlemek için lütfen tıklayınız..

Sayın Aygün bize ilk bölümün kaydını ulaştırdığında buraya ekleyeceğiz.

Cadde TV ve katılımcılara teşekkür ederiz.
İzlenmesi, paylaşılması, yararlı olması ve gereklerinin yerine getirilmesi dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 14 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

 

 

 

Su gereksinimi!

Çağatay GÜLER – 5. Uluslararası ve 23. Ulusal Halk Sağlığı KongresiÇağatay Güler
Prof Dr., Fizyoloji, Halk Sağlığı ve Çevre Sağlığı Uzmanı

12 Nisan 2023, Cumhuriyet

 

Son zamanlarda çoğu belediye yetkilisinin en çok öğrenmek istedikleri şey kentte yaşayan kişi başına günlük su gereksinimi. Yerleşim yeri büyüklüğüne göre kaba birtakım değerler verilse de, geçerli kesin bir değer vermek çok zordur. Yalnızca, bir insanın fizyolojik içme suyu gereksinimini verebiliriz. Yetişkin bir kişi için günlük 2.5 litre içme suyu gerekir. Bunun 0.5 litreden çoğu katı yiyeceklerle alınır. Ancak ek olarak yemek pişirme, çamaşır ve bulaşık yıkama, yıkanma ve temizlik için gereken suyu da hesaba katmalıyız. Kişinin sosyo-ekonomik ve eğitim düzeyine göre su gereksinimi değişir. Kişi başına su tüketimini ya da evlerdeki musluk sayısını toplumun sosyo-ekonomik ve sağlık düzeyi ölçütleri arasında sayanlar bile vardır. Kentlerde kişi başına gereken su miktarını hesaplarken o bölgede sanayi kuruluşlarının varlığı, sayısı ve niteliği, tarımsal amaçla kullanılan su miktarı da göz önüne alınmalıdır.

  • Sağlıklı ve temiz su, hastalık yapan minicanlılar ve zehirli kimyasalları içermeyen
    ve gerekli mineralleri de dengeli biçimde bulunduran sudur.

Toplumda içme ve kullanma sularının birbirinden farklı olabileceği biçiminde bir kanı vardır. Birçok nedenle içme ve kullanma suyu nitelik olarak birbirinin aynı olmak zorundadır. Temizlikte, bulaşıkta, çamaşırda kullanılan su da sağlığı tehlikeye düşürmeyecek özellikte olmalıdır.

Su kaynakları planlanırken “ortalama günlük isteme” göre değil “en yüksek su kullanım gününe” göre planlanmalıdır. Bu, genellikle yaz aylarında saptanan bir değerdir. Bu değer günlük istemin %150’sidir. Ayrıca her şebeke, günün “tepe (pik) istemini” karşılayabilecek kapasitede olmalıdır. Bu değer de en yüksek günlük istemin % 150-300’üdür. Aynı yangın söndürme suyu şebekeden karşılanacağı için, az nüfuslu yerleşim yerlerinde bu değer daha yüksektir.

Güvenli su sunumu” ise sistem tasarımlanırken belirlenen sürenin sonunda, ulaşılacak nüfusun gereksinimini sağlayacak su miktarıdır; bu süre genellikle 10-50 yıldır. Güvenli su sunumu, yılların %95’i ya da 20 yıllık sürenin 19 yılı için yeterli miktardır. Endüstriyel bölgeler gibi güvenilirliğin çok önemli olduğu bölgelerde yılların %99’unda istemi karşılayabilecek su miktarıdır (düzeyidir).

Geçiştirilemez

Sürekli nüfus yoğunluğu değiştirilen, katsayısı olabildiğine artırılan, öbür bölgelerdeki yoksunlukların büyük kentleri çekim merkezi durumuna getirdiği çarpık kentleşme sürecinde söz konusu değerleri sağlamanın olanaksızlığı kolayca görülebilecektir.

Günümüzde küresel ısınma ve yol açtığı iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki etkisi de hesaba katıldığında, ne denli büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuz açıkça görülüyor.

Bu nedenle, kimse su sorununu ve bağlantılı halk sağlığı sorunlarını iklim değişikliği bahanesine (gerekçesine) sığınarak geçiştirmeye kalkmamalıdır.

Türk Devrimi ve Kemalizm 

Dr.Öğr.Üyesi HAYDAR SEÇKİN ÇELİK | AVESİS

Dr. H. SEÇKİN ÇELİK
Hacettepe Üniv. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enst. 

13 Nisan 2023, Cumhuriyet

Son yıllarda özellikle gençler arasında Atatürkçü bir canlanma görülüyor. Peki, Cumhuriyetin 2. yüzyılında, bu canlanmaya karşılık gelecek bir ideolojik program var mı? Bunu söylemek kolay değil. “Altı Ok” un anayasaya girmesinin görüşüldüğü 5 Şubat 1937 tarihli oturumda bile, Şükrü Kaya, “Biz bu prensiplerimizi statik olarak almadık. Hayatın gündelik zaruretlerinden mülhem olarak aldık. İnkılapçılığın esas ruhu budur.” demişti.

KEMALİST DEVRİM

1960’larda İsmet İnönü, Türk Devrimi’nin yeni vizyonu olarak “demokrasi içinde sosyal adaleti sağlayarak planlı kalkınma”yı göstermişti. Tarık Zafer Tunaya, Niyazi Berkes gibi Atatürkçü aydınların yürüttükleri verimli tartışmalar, 1990’larda yerini geçmişe yönelik nostaljik (özlemsel) bir bakışa bıraktı. Bu, aslında (gerçekte) daha çok yaratıcılık kaybıyla (yitimiyle) ilgiliydi. Tekrar tekrar 1920-1950 dönemini nostaljik (özlemsel) bir havayla okuyucuya sunan, Atatürk’ün vefatı (ölümü) sonrasında hiçbir şeyin iyi gitmediği görüşünü çokça işleyen, İsmet İnönü’yü günah keçisi haline getiren bu metinler, hem tarih algısına önemli zarar verdi hem de yeni bir şey söyleme ihtiyacının (gereksiniminin) adeta verimsiz bir ikamesi (yerine konması) oldu.

İNKILAP (Devrim) DERSLERİ

Recep Peker’e yönelik pek de olumlu yaklaşmayan Kemal Karpat, O’nun “İnkılap Dersleri”nin, içerdiği tüm sorunlara karşın, genç kuşaklara güncel politik akımlar hakkında yararlı bilgiler sağladığını belirtmektedir. Tek partili yıllarda kurulan Hukuk İlmini Yayma Kurumu gibi örgütlenmeler, kendi alanlarındaki uluslararası entelektüel tartışmaları gündeme taşıyıp Türk aydınını uluslararası entelektüel dünyayla etkileşime sokarak Kemalist Devrim’i beslemeye çalışıyorlardı. Oysa günümüzde cumhuriyetçilik, devletçilik, milliyetçilik, laiklik gibi Kemalist ilkeler hakkında yeni yaklaşımlar ortaya atılmasına karşın, Kemalist ve anti-Kemalist literatür Türk Devrimi’yle ilgili olarak yalnızca 1920-1950 dönemi üzerine çekişmekte ortaklaşmaktadır.

YURTTAŞLIK ve LAİKLİK

Bu konulardaki entelektüel gelişmeler, akademik yayınlara hapsolmakta, birbirleriyle çok ilişkilendirilmeden, ayrıksı bir biçimde ele alınmaktadır. Oysa neoliberalizmin başarısızlıkları karşısında gündeme gelen yeni devletçilikle, liberal özgürlük yaklaşımına alternatif (seçenek) olarak ortaya atılan Cumhuriyetçi özgürlük yaklaşımı arasında ciddi entelektüel bağlantılar kurulabilir. Türkiye özelinde, yeni devletçiliğin sosyal yaklaşımları ve Cumhuriyetçi özgürlüğün tahakkümsüzlük yaklaşımıyla, laikliğin zemin yitirmesinin önüne geçilmesi arasında da güçlü düşünsel bağlantılar kurmak olanaklıdır.

Milliyetçiliğin Ortadoğu örneğinde çokça görülen toplumsal parçalanmaların, “başarısız devlet”lerin ortaya çıkmasını önleyen ve yeniden keşfedilen dayanışmacı enerjisi de “yurttaşlık” temelli sosyal ve siyasal yaklaşımlarla ilişkilendirilebilir. Özellikle gündelik gelişmeler karşısında sürüklenen muğlak bir duruşa dönüşen laikliğin yeniden ele alınması ve Doç. Dr. Zana Çıtak’ın belirttiği gibi, laikliğin tanımına giren hususların “laikliğe aykırı” diye kodlanabildiği yön yitimine de bir son verilmesi gerekir. En az bu yeni vizyonun entelektüel düzeyde geliştirilmesi kadar önemli olan ise onu, halka ulaşacak bir siyaset diline tercüme edebilmektir.

Nitelikli yasama umudu adına

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu
13.04.2023, BİRGÜN

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

24 Haziran seçimleri sonrası haftalık yazılarımın üçüncüsü, 12 Temmuz 2018’de Meclis’teki ilk yazı idi. Beş yıl boyunca büyük çoğunluğu burada kaleme alındı.  BirGün’ün 20. yılına denk düşeni, Meclis’teki son yazı.

Üniversite yıllarında haftalık makalelerimi, Avrupa merkezli farklı ülkelerden de yazıyordum: Barcelona’dan Paris’e, Tahran’dan Tunus’a, Atina’dan Kent’e, Newyork’tan Xi’an’a, ders için ve/ya bilimsel toplantı için bulunduğum mekanlardan (Nisan 2006-Şubat 2017).

KHK’zede olduktan sonra ise, Anayasa oylaması sürecinde çoğu kez “70 günde Anadolu turu nda yazdım.

Ankara’da her günün yaklaşık üçte ikisini geçirdiğim TBMM’de ‘yasama mutfağı’ üzerine okuyucuları bilgilendirmeye çalıştım. Beş yıl boyunca bilgi paylaşımını görsel-işitsel iletişim kanalları yoluyla da çeşitlendirmeye çalıştım.

Üç yıla yayılan Kovid-19 ortamında bile, yasama çalışmalarına katkıda bulunabilmek için, 11 geceyi odamdaki kanepede geçirmeyi göze aldım.

Yasama etkinliklerim üç aşamalı oldu: Komisyonlar, Genel Kurul (GK) ve Anayasa Mahkemesi (AYM).

KOMİSYONLAR

Uluslararası sözleşmeler (ve Bütçe görüşmeleri) bir yana, yasa önerileri için toplanan 139 Komisyon’un 74’üne katıldım. Çoğunda üyelere bilgi notu ilettim. CHP muhalefet şerhlerine (karşı oy yazılarına) katkıda bulunduğum Komisyon Raporu sayısı ise daha yüksek.

GENEL KURUL

Komisyonda kabul edilen hemen her yasa önerisinin Genel Kuruldaki sürecine katılmaya, izlemeye ve katkıda bulunmaya çalıştım. Yasaların Anayasa’ya uygunluğu ve toplum yararına nitelikli yasa olması yönünde -toplam 199 konuşma ile- sürekli çaba harcadım.

AYM BAŞVURUSU

Anayasa Mahkemesi’ne bugüne dek CHP olarak yaptığımız 199 (KHK + yasa + CBK / Cumhurbaşkanlığı kararnamesi) başvuruya son biçimini verdim.

AYM, toplam 6 KHK üzerinde; 44 yasa ve 28 CBK üzerinde karar verdi.

Bunların 41’i iptal ve 31’i ret olarak sonuçlandı.

AYM’nin iptal kararı üzerine yeniden yasal düzenlemenin görüşüldüğü Komisyonları kaçırmamaya çalıştım (çünkü, hiçbiri Anayasa Komisyonu’nda görüşülmedi!)

BEŞ YILLIK BİLANÇO

27. yasama dönemi bilançosu kısaca şöyle:

Tarihsel: 27. Dönem TBMM, yüzyıllar Meclisi oldu: 1919, 1920, 1921 ve 1923.

Nicelik: Yasa: 171 uluslararası sözleşme, 86’sı torba, 53’ü tek konulu yasa.. Toplam 140  CBK ise, paralel yasama oluşturdu.

Nitelik: Yasama andının sıkça çiğnendiği, yasama belleğinin önemsenmediği ve yasama özeninin olmadığı 27. dönemde, AKP-MHP sayısal üstünlüğü, haklılık ölçütü oldu.

AMAÇ DEĞİL, ARAÇ

Katılım ve katkı tartışmaları veya Anayasa’ya aykırılık iddialarımı abartılı bulan AKP-MHP’li vekillere, “TBMM benim için amaç değil, hukuku ilerletme aracı; buna birlikte katkı sunalım. Partilerimiz farklı olsa da, anayasal andımız ortak” veya “çok çalışıyorsunuz, koşturuyorsunuz…” diyenlere, “sönümlendirdiğiniz demokrasiyi inşa etmek için…” biçiminde uyarı ve yanıtlarım oldu.

Mesai arkadaşlarım Özgür Baş, Emre Birden ve Ömer Can Agin, yasama etkinliklerime sürekli katkı sundu. Kuşkusuz, beş gündür ayıklamaya çalıştığım beş yıllık dosyaların oluşmasında her üçünün payı büyük, dağınıklık ise kendime.

AYRICALIKLAR ve LİYAKAT

Üniversitede iken şu görüşü savunurdum: ‘TBMM üyeleri, yasama sorumsuzluğu, yasama dokunulmazlığı ve akçasal yönden yurttaşlara göre ayrıcalıklı olmamalı’.

Beş yıllık deneyimim bunu doğruladı. Seçmen ve seçilen eşitlendiği ölçüde, liyakat (yaraşırlık) ilkesi pekişir.

Ayrıcalıklar ise, nitelikli yasama ve liyakat arasındaki sıkı ilişkiyi gölgeleyici.

CHP-MSP/AKP-MHP

1974’te Ankara Hukuk’u bitirince göreve başladığım İçişleri Bakanlığı ve 2023’te son günlerimi geçirdiğim TBMM arasında İnönü Bulvarı var. O zaman, CHP-MSP güçbirliği hükümeti görevde idi; şimdi ise, hükümet yok, ama AKP-MHP koalisyonu var.
Nereden nereye?

Yarım yüzyıl önce, İnönü Bulvarı’nın altında kamu görevine başlama heyecanı ve bugün üstünde temsili görevi bitirirken duyduğum hüzün arasındaki tam karşıtlıkta ölçüt, demokratik hukuk devleti; yoksa, yaşantımın en durağan ama en yoğun beş yılının sonuna gelmiş olmam değil.

Haliyle, en içten dileğim, 14 Mayıs seçimlerinin TBMM önünde sorumlu hükümetin var olduğu bir anayasal düzen inşa yolunu açması.

BİRGÜN’de KAÇ YIL?

Kesintisiz ‘Birlikte’ köşesi yazıları, BirGün’den üç yaş küçük olsa da, söyleşi ve aralıklı yazılarla 20 yıldır birlikteyiz. Bu akşamki ‘Biz 19’u bitirdik!’ birlikteliğini kutluyor ve BirGün’ün demokrasi imecesine katkısını selamlıyorum.
===============================
Dostlar,

Prof. İbrahim Kaboğlu hocamızı yıllardır izliyoruz. Anayasa Hukukuna olan özel ilgimiz nedeniyle (bu alanda Doktoramız sürüyor!) kendisinin değerli yapıtlarını okumaya çabalıyoruz. Son birkaç yıldır da, son derece ağır Yasama çalışmalarına ve partisi CHP’ye çok yoğun Anayasa Hukuku katkısına ek olarak, BİRGÜN‘de her Perşembe düzenli yazılarını sürdürdü. Biz de bu yazıları ertesi gün web sitemizde paylaşarak daha çok okunmasına katkı vermeye çabaladık.

Bu yazılarında hep HUKUK – HUKUKÇU ETİĞİNE özenle bağlı kaldı. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ülküsünü profesyonel sorumlulukla ve yetkinlikle, ısrarla savundu. Salt partisi CHP’ye değil, iktidara da, TBMM’ye de engin Anayasa hukuku birikimiyle katkı verdi, yol gösterdi. BİRGÜN makalelerinde zaman zaman yazdığı TBMM çalışmaları izlenimleri tarihsel değerde. Hukuk fakültelerinde, siyaset biliminde.. eğitimde kullanılması gereken somut belgeler.

Emekli olmasına ramak kala, AKP=RTE‘nin bir OHAL KHK’si ile görevine son verilmişti. Uygun bir zamanlama ve kararla CHP tarafından TBMM üyeliğine taşındı ve vargücüyle hizmet verdi. Kendisine şükran borçluyuz. O’ndan ülke olarak yararlanmayı mutlaka sürdürmeliyiz.

Birkaç gün önce yaptığımız uzunca telefon görüşmesinde, şimdi artık sıranın bu yazıları – deneyimleri kitaplaştırmaya geldiğini söyledim, O da böyle düşünüyor bereket. Yarım kalan kitaplar, makaleler, baskısı yinelenecek kitaplar.. Çoook işi var İbrahim hocamın.. Bu konuşma sırasında bir de benden özür dilemez mi!

Geçen yıl Temmuz’da (2022) 69 yaşında Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun olmamız O’nu çok heyecanlandırmıştı. Mülkiye mezuniyetimizi ve Sağlık Hukuku tezli masterimizi biliyordu. Anayasa Hukuku PhD (doktora) çabamızı da. Çok takdir ediyor ve destek vermek istiyordu. Bir paket kitabını yolladı kargo ile. Başkanı olduğu Anayasa Hukuku Derneği’ne üyeliğimiz gerçekleşti. Bizim Ankara Hukuk’tan mezun oluşumuzu Mülkiyeliler Birliğinde mütevazi bir törenle kutlamak istiyordu. Özellikle “azmimizin” (?!) gençlere örnek gösterilmesi gerektiğini belirtiyordu. Ülkemizin olağanüstü yoğun gündeminde bu tasarımını gerçekleştiremediği için üzgündü ve bizden özür diliyordu! Bakar mısınız yüce gönüllülüğüne?? Fransa’nın Ankara Büyükelçiliğinde Légion d’honneur ödülü alırken de hem gururlu hem alçakgönüllü idi.

Prof. Kaboğlu hocamıza / dostumuza ülkemize kattıkları için engin şükranlarımızı sunuyoruz. Dostluğundan güç alıyoruz, birlikte DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ savaşımını sürdüreceğiz;
O 50+ yıllık hukukçu, biz 50+ yıllık tıbbiyeli olarak.. (Bu söylemi aramızda kullanıyoruz..)

Sevgi ve saygı ile. 13 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik

 

 

 

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 12 Nisan 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

SAÇMA

Kılıçdaroğlu’nun emeklilere 8500 TL bayram ikramiyesi vaadini, Bakan Nebati parayı saçıp savurma olarak niteledi.

Nerelere, kimlere saçıldı?

Saçma/lama Nebati…

YASSI

140 milyon Dolara yaptırılan Yassıada işletmesi yıllığı 4 milyon 200 bin TL.ye Albayrak Grubu’na kiralandı.

Devleti yassıltanların son fırsat vurgunları…

SAHTEKAR

Sahte lise diplomalı İranlı genç, Ankara’da tıp fakültesine girmiş.

O ne ki, daha yukarılara çıkanlar var…

İFTAR

RTE’nin, “Kapımız sana kapalı” dediği ABD Büyükelçisi Flake, AKP iftarına davet edildi, katılmadı.

Tükürük yalamada tuşşş…

KORUMA

Çocuğa tecavüz suçlaması ile yargılanan AKP’li iş adamı Sadullah Alagöz, Bakan Yanık ve Ankara Emniyet Müdürü Yılmaz tarafından kabul edildi. Bakan Soylu ile fotoğrafı var.

6284 sayılı Yasa’nın kalkmasını neden istiyorlar?..

PAHALI

Market ürünlerine “Bu ürün size pahalı mı geldi, Erdoğan sayesinde” etiketini yazan Mahir Akkoyun gözaltına alındı.

Yanlış nerede? Kim haksız?..

SECCADE

RTE, “Birileri seccadeye ayaklarıyla basabilir. Kıblesi Kabe olmayanın seccadesi nereye bakar bilmiyorum” diyerek seccadeye sarılmaya devam etti.

Namaz örtüsü de kutsal oldu. Allah ile aldatmayla yola devam…

DUYURU

Bülent Arınç, “Ben dindarım, ben imam hatipliyim diyen insanın hiçbir yolsuzlukla anılmaması lazım, hiçbir suç örgütü ile anılmaması lazım.”

Lazım da…

ADAY

Mersin’den CHP adayı yapılan H. Ufuk Çakır’ın resmi kayıtlara göre hırsızlık, tehdit, kasten yaralama, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, tehdit ve hakaret gibi olaylara karıştığı belirlenmiş.

AKP’yi çok aramayalım diye mi acaba?..

DENEYİM

Depremde hasar gören Hatay Devlet Hastanesi’nin müteahhidine 500 deprem konutu ihalesi verildi.

Deneyiminden yararlanılacak!..

DİBOŞ

Ali Dibo nam Deva Partili Sadullah Ergin CHP listesinden aday gösterildi.

Gelecek seçimde Bekir Bozdağ ile Süleyman Soylu’yu bekliyoruz…

FIRILDAK

YRP Samsun il teşkilatı (25 kişi) “Fırıldak olmaya gerek yok” diyerek istifa etti.

Yeteri kadar var zaten…

Aday listeleri, sultanlar ve kapıkulları

Barış Doster
Barış Doster
12 Nisan 2023, Cumhuriyet

 

Milletvekili aday listeleri açıklandı. Beklediğimiz üzere kıyamet de koptu. Hem iktidar blokunun hem muhalefet blokunun listelerine, parti tabanlarından tepkiler yükseliyor. Kızıp, adaylığını geri çekenler var. Küsüp, partisinden istifa edenler var. En çok da siyasal omurga yoksunları, koltuk sevdalıları, fırsatçılar var.

CHP; 6’lı Masadaki merkez sağcı ve AKP artığı müttefikleri yanında, Mustafa Sarıgül’e de listelerinde yer verdi. Toplam sayı 70’i geçiyor. Seçilebilir sıradakilerin sayısının 30’u aştığı söyleniyor. Az değil. Dahası, CHP’nin kendi kaynağından gösterdiği öyle adlar var ki evlere şenlik. Aralarında Kemalizm karşıtı, FETÖ’nün yayın organı Taraf gazetesi yazarı da var, gönlü HDP’de olanı da.

  • Belli ki CHP genel başkanı, yalnızca  sağcıları, sağın da sağındakileri değil,
    numaracı cumhuriyetçileri, Atatürk karşıtı liberalleri çok önemsiyor.

CHP örgütünden gelen adların oldukça dışlanması, olası bir başarısızlık durumunda genel başkanlık yarışına girebilecek olan parti yöneticilerine yakın adların listelerde pek yer bulamaması da gösteriyor ki, 14 Mayıs’tan sonra CHP’de gerilim artacak.

  • Bakalım, “İttifak siyaseti bunu gerektiriyor, çare yok. Bağrımıza taş basacağız”
    demek kurtaracak mı?

AKP’de de gerilim yüksek. Hem iktidar yorgunluğu var hem büyük bir başarısızlık. Her ne kadar parti; üç dönem kuralını, birkaç istisna (ayrık) dışında uygulasa da varolan milletvekillerinin üçte ikisini yeniden aday göstermese de, iki bakan dışında bakanların tümünü liste başlarına yazsa da, 6 binden çok aday adayının başvurduğu düşünülürse, tepki olmaması kaçınılmaz. Listelerde DSP ve HÜDA PAR’a yer verilmesi, tabanı genişletme çabasını gösteriyor. MHP, BBP ve Yeniden Refah Partisi’nin kendi listeleriyle seçime girmeleri ise kuşkusuz Cumhur İttifakı’nın sandalye sayısına olumsuz yansıyacak.

İYİ Parti’nin içi de kaynıyor. Özellikle de partinin Atatürkçü, laik, merkez sağ çizgideki isimlerinden Aytun Çıray’ın tepkisi büyük. Bunun sandığa ne ölçüde yansıyacağını seçim gecesi göreceğiz elbette.

HDP listeleri malum, ama iki ad var ki AKP’nin değirmenine çok su taşımış, iktidarın büyük sevgisini kazanmış, “yetmez ama evet” demiş, soldan sağa çok dönmüş adlar:

  • Hasan Cemal ve Cengiz Çandar. Listeye girmelerinde, HDP yönetiminin, emperyalizm destekli PKK terör örgütü yöneticilerinin yanında, olasılıkla ABD’nin de etkisi olmuştur.

İktidar kim olursa olsun, eğer seçimlerden sonra yeni bir “çözüm süreci” (gerçekte çözülme, çürüme, çöküş sürecidir) gündeme gelirse, Cemal ve Çandar’a çok iş düşer. AKP’den CHP’ye, Brüksel’den Washington’a bağlantıları güçlüdür.

Bu tabloda millet için acı olan şudur: Cumhuriyetin 100. yılında yapılacak seçimlerde göğsünü gere gere, yüksek sesle, ısrarla, iddiayla, inatla, inançla

  • “Ben Cumhuriyetçiyim, ben Atatürkçüyüm, ben anti-emperyalistim..”

diyen ne bir vekil ne bir parti olacaktır Meclis’te.

Partilerin başında tek seçici sultanlar vardır, çevrelerinde de dalkavuklar ve milletvekilliği uğruna her denileni yapan kapıkulları.

CHP’ye yönelik iftiralar

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

CHP yönetimini, partinin tarihsel, kurumsal kimliğine ve ilkelerine dayanarak yapıcı bir biçimde eleştirmek ayrı bir şeydir; yönetimi, kritik ve yaşamsal bir seçim ortamında, orantısız biçimde eleştirmek; yalana ve iftiraya başvurmak; bunu yaparken de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun alternatifi (seçenek) olarak, Türkiye’de monarşik, teokratik bir diktatörlük kuran Recep Tayyip Erdoğanı ve Devlet Bahçeli’yi veya siyasal vizyon açısından Kılıçdaroğlu’nun da gerisinde olan, ayrıca, yapılan tüm araştırmalara göre, seçimi kazanamayacak olan Muharrem İnce’yi, Ümit Özdağ’ı, Sinan Oğan’ı savunmak, ayrı bir şeydir.

CHP’yi hedef alarak akıl tutulması yaşayan ve muhalefet oylarının bölünmesine yol açarak AKP’ye ve MHP’ye hizmet eden kesimlerin, öncelikle şunu anlaması gerekir:

  • Bugün Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk çapında tek bir lider yoktur!

Eğer Türkiye, Atatürk gibi birisini bekleyerek sandıkta davranış sergileyecekse, AKP ve onun gibi siyasal partiler daha 50 yıl iktidarda kalırlar!

Mükemmeliyetçilik, mükemmel bir alternatif (seçenek) varsa anlamlıdır! Aksi halde mükemmeliyetçilik, kötülere hizmet etmek dışında hiçbir işe yaramaz!
***
CHP’de, Atatürk’ün ve Cumhuriyetin temel ilkelerinden uzaklaşan birkaç siyasetçi olduğu gibi, bu ilkelere sahip çıkan birçok siyasetçi ve milyonlarca üye vardır.

CHP’nin kurumsal kimliği, birkaç siyasetçi tarafından değil, Kurultay tarafından onaylanan parti programı tarafından belirlenir!

  • CHP’nin parti programı, Atatürk’ün ve Cumhuriyetin temel ilkelerine, cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, milliyetçilik, devrimcilik, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkelerine sahip çıkar!

Atatürk popülist bir politikacı olmadığı gibi, siyaseti milliyetçilik ilkesine indirgemiş bir siyasetçi de değildi!

O nedenle Atatürk’ün kurduğu partinin adında “milliyetçi” sözü geçmez, o nedenle o partinin adı Cumhuriyet Halk Partisi’dir!

O nedenle Atatürk tek başına milliyetçilik ilkesini değil, onunla birlikte cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik ilkesini de benimsemiştir ve milliyetçilik ilkesini, etnik kimlik üzerinden değil, vatandaşlık bilinci üzerinden, ümmetçiliğin antitezi olarak, laiklik ilkesini tamamlamak için kullanmıştır!
***
CHP, tarihsel ve kurumsal kimliği ve geniş üye ve seçmen tabanı gereği, kategorik olarak, HDP’nin çizgisinde olabilecek bir siyasal parti değildir.

  • CHP Türkiye’nin üniter (tekil) yapısını, ulusal bütünlüğünü sonuna dek savunur!

HDP ile yapılan görüşmelerde HDP’ye bu konuda verilen hiçbir taviz (ödün) yoktur! CHP’nin iktidara gelmek için, öbür partiler gibi, HDP’nin de oyuna ihtiyacı (gereksinimi) vardır; HDP’nin de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de tespit ettiği (belirlediği) gibi, HDP üzerindeki hukuka aykırı baskıların son bulması, yargının bağımsız duruma gelmesi beklentisi vardır. Konu bundan ibarettir!

HDP’nin özerklik ve federasyon gibi beklentilerinin karşılanması ve/veya HDP’ye hükümette bakanlık verilmesi kesinlikle söz konusu değildir!

14 Mayıs’ta Atatürk’ün Aydınlanma yolunda önemli bir adım atılacaktır.

Aklı olan herkes, bu adımın yeterli olmadığını bilmekle birlikte, bu adımı atabilecek tek kişinin kim olduğunu da bilmektedir!

Nasreddin Hoca’nın mührü

Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat
kirikkanat@mgkmedya.com
 
09 Nisan 2023, Cumhuriyet

 

Yıllar önce, Yüksek Kaldırım yokuşunda Nasreddin Hoca hakkında Fransızca bir kitap bulup aldım. Yazarı Jean Paul Garnier, 1958 basım tarihli kitapta hem hocanın pek bilmediğim yaşamına ışık tutuyor, hem de öykülerini gençlik, erişkinlik, bilgelik dönemlerine göre sıralıyordu.

Meğer Balkanlar’dan Moğolistan’a kadar ünü yayılan ve Türkçeden başka Rusça, Sırpça, Arapça, Yunanca vb. dillerde okunan Nasreddin Hoca hakkında, “hoca” sözcüğünden türeyen Goha başlıklı bir roman bile varmış! Ve benim kitabın yayımlandığı 1958 yılında, Fransız yönetmen Jacques Baratier’nin sinemaya aktardığı, Claudia Cardinale ile Ömer Şerif’in rol aldıkları Goha filmi, Cannes Film Festivali’nde ödül almış…

Nasreddin Hoca, babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi’nin ölümünden sonra, yeni imam Molla Mehmet gelene kadar köye imamlık yapar. Oysa aklı fikri Akşehir’e dönüp, değerli hocalardan aldığı eğitimini sürdürmektedir.

İSTEKSİZ EVLİ, ZORLA İMAM

Nasreddin, Hortu’daki imam vekilliği sürecinde anası Sıdıka Hanım’ı şefkatle sarmalar, ama onu “Bana görünme de kime görünürsen görün” öyküsünün esin kaynağı ilk eşiyle evlendiren köy ahalisine fena diş biler. Dolayısıyla, imamlıkta kendisini yormamaya kararlıdır.

Bir cuma günü, hutbeye çıktığında sorar: “Ey cemaat, hangi konuda vaaz vereceğimi bilir misiniz?” Ehli müslim, “Bilmeyiz” diye yanıtlar. Hoca, “Öyleyse size anlatmak uzun sürer” deyip kürsüden iner.

Ertesi cuma, yine hutbeye çıktığı kürsüden, aynı soruyu sorar. Ama cemaat, bu kez hazırlıklıdır. Ahaliden bir avazda, “Biliriz!” yanıtını alan imam Nasreddin; “Öyleyse vaaza gerek yok” deyip yine evine döner.

Bir sonraki cuma, ehli müslim düşünmüş, taşınmış, kurnazlaşmıştır. Aynı soruya, “Kimimiz biliriz, kimimiz bilmeyiz!” yanıtını verirler.

“âlâ!” der, Nasreddin Hoca. “Öyleyse bilenler bilmeyenlere anlatsın!” Ve yine kürsüden inip, evine döner.

NEYİ İYİ BİLİRDİNİZ?

Nasreddin Hoca’nın öykülerini bilsin bilmesin, herkesin belleğine “Bilenler bilmeyenlere anlatsın” sonucuyla bir özdeyiş olarak kazınan bu zekice fıkrayı; önümüzdeki ay yapılacak iki seçimi düşünürken yine anımsadım.

İmam değilim, imanlı bile değilim, mizahta Nasreddin Hoca’nın tırnağı olamam, ama yine de sormak isterdim halkımıza, hem de çok:

  • “Ey ahali! 14 Mayıs Pazar günü, eline verilen pusulalarda kime ve neye evet mührünü basacağını gerçekten biliyor musun?”

Türkiye, laikliğin en azından mahkeme önünde geçerli olduğu geçmişinde, kesintili de olsa demokrasiyle yönetilen biricik Müslüman ülkesiydi. Son yirmi bir yılda laikliğiyle birlikte demokrasiyi de yitirdi.

Ey ahali!

İşte İslam dünyasının hali: İster zengin olsun ister yoksul, hiçbir Müslüman ülkesinde çağdaş eşitlik yok, huzur yok, özgürlük yok, yurttaş bilinci yok, çünkü demokrasi yok.

İYİ BUYSA, KÖTÜ NE?

  • Binlerce kişiyi öldüren Hizbullah katillerini serbest bırakanı mı cumhurbaşkanı yapacaksın yine? Yoksa bu cinayet örgütü kurucularını, üyeleri ve savunucularını mı milletvekili seçeceksin, pusulaya basacağın mühürle?

Kadınlara, çocuklara, hayvanlara, hatta eşyalara tecavüz edeni, döveni aklayan; öldüreni koruyan tarikatlara, cemaatlere mi geçit vereceksin yine?

İnşaat ihalelerinden vurgun vuran Menzil’cilere, camide imam recmeden İsmailağa müritlerine mi teslim olacaksın?

Gözleri sürmeli çakma şeyhler Maybach konvoylarıyla ilerlerken sen onların elini eteğini öpmeye, kapılarının önünü süpürmeye mi gerileyeceksin?

Keşke tüm imamlar Nasreddin Hoca gibi olsaydı ama değiller…

Çocuklarını gerçekten seviyor musun, ey ahali?

Sana Doğu’nun “Her şey Allah’tan” kaderciliğini satıp, çocuklarının zekâsını 1300 yıllık hurafelerle tıkarken; kendi çocuklarını Batı’nın en iyi okullarında okutan, Londra’larda, New York’larda yaşatan ve parasını da senin etinden, sütünden, ekmeğinden çalan din tüccarlarına hâlâ mı güveniyorsun?

KULLUK KURBANI ÇOCUKLAR

Bu ülkede orduyu ve adaleti birlikte devirdikleri ortağıyla papaz olunca;

  • Bak senin yoksul ve suçsuz Harbiyelilerin hapislere atıldı.
  • Bak, senin 20 yaşındaki asker oğlunun kellesi kesildi sokaklarda…
  • Suçluların hepsi dışarıda.
  • Türkiye, artık uyuşturucu trafiğinin küresel bir kavşağı.

Her ay bankamatik hesabına yatan birkaç yüzlük, binlik sosyal yardımı alıyor, bu değirmenin suyu nereden gelir diye sormuyorsun, anladık. Peki ya çocukların? Onların nasıl müptela olduklarını, kafa yapan ucuz haplara nasıl kolayca ulaştıklarını da mı merak etmiyorsun?

Ey ahali!

  • Kurnazlık sandığın bu cehalete, daha ne kadar kul olacaksın?