Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Taksim’de Kurt; PKK’ya Kuzu


Taksim’de Kurt; PKK’ya Kuzu

Naci_Bestepe_portresi

 

 

E. Tümg. Naci BEŞTEPE

 

 

Taksim’de başlayıp yurda yayılan demokratik direniş eylemlerinde,
başta Başbakan olmak üzere ülkeyi yönetenlerin söylemeleri yenir yutulur gibi değildir.

Kendi halkına,

  • “Çapulcu, vandal, çete, başıbozuk, azınlık, marjinal grup, terörist,
    edepsiz, ahlaksız…”

gibi sıfatları sıkılmadan kullanan yöneticilere ne denebilir?

Son derece iyi niyetli ve şiddetten uzak eylemlere öylesine orantısız güçle
müdahale edilmiştir ki, iş çığırından çıkmıştır.

  • Dört ölü, onun üzerinde göz yitiği, onlarcası ağır olmak üzere yüzlerce yaralı, binlerce gözaltı.
  • Sanki işgal ordusu iç savaşta.

İnsanlar ölmemiş, yaralanmamış gibi olayı hafife alma.

Ölümlerin nedeni polis değilmiş gibi polisi sahiplenme, adeta şiddete teşvik etme.
O da yetmedi,iktidara yaranmak için bir belediye başkanının,
bir gencin öldürüldüğü yere polise övgü dizen afiş asması!Demokratik bir ülkede, insanların hak ve özgürlükleri ile ilgili isteklerini
son derece olgun yöntemlerle duyurma çabalarına gösterilen devlet tepkisine bakın.Vandallık, baskı, devlet terörü denmez de ne denir yapılanlara.Aynı devlet yöneticilerinin bir başka olaya bakışına ve tepkisine göz atalım.
15-16 Haziran 2013 tarihlerinde, Diyarbakır’da bir toplantı, konferans düzenlendi.
Adı bile insanı hoplatır.

  • KUZEY KÜRDİSTAN BİRLİK VE ÇÖZÜM KONFERANSI.

Bugüne dek hiçbir resmi ortamda kullanılmayan “KUZEY KÜRDİSTAN” ifadesi kullanıldı.

Sonuç bildirisi “TÜM KÜRDİSTAN ve dünyaya halkına duyurulmak üzere yayımlandı.

1978’de PKK kurulduğunda ortaya konan amaçlar istek olarak sıralandı :

– Öcalan’a özgürlük,
– Kürt halkının kendi statüsünü (özerklik, federasyon, bağımsızlık) belirlemesi,
– Ana dilde eğitim, Kürtçe’nin resmi dil olması
– Kürdistan’ın ekonomik ve sosyal durumunun düzeltilmesi için pozitif ayrımcılık,
– Siyasal tutukluların (teröristlerin) serbest bırakılması,
– Suriye’deki Kürt bölgesinin tanınması ve desteklenmesi,
– Kürt ulusal konferansının toplanması,
– PKK’nın terör listesinden çıkarılması,
– Türkiye halklarının konferans kararlarını tanıması…

Ne istendiğinde anlaşılmayan bir şey var mı?

Taksim’deki gençlerin istekleri ile kıyaslanacak bir talep var mı?

  • “Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek, yıkmak, kendi devletimizi kurmak ve dört ülkedeki Kürtleri bir araya getirerek BÜYÜK KÜRDİSTAN’ı kurmakta kararlıyız, başka çözüm kabul etmiyoruz.”
demenin daha açıkçası nasıl söylenebilir?”Biz ayrılacağız ama, ayrıldığımız zaman sıkıntı çekmeyelim, şu ekonomik durumumuzu iyice bir düzeltin.” diye bir de enayi yerine koyma,
daha güzel nasıl ifade edilir?Taksim Gezi olaylarında hükümet üyelerinin hepsi bir yerden ağzına geleni söyledi.
Yetmedi belediye başkanı, vali, emniyet müdürleri, akiller, sanatçılar kendini paraladı.Neden?

Çünkü olaylar, tepkiler, AKP yönetimine karşıydı.
İstekler bu yönetimin gitmesini yönündeydi.
Hükümete karşı, Başbakan’a karşı bir şey yapılıyor veya isteniyorsa kabul etmek olanaksızdı.
Şiddetle üzerine gidilmeliydi.

Öbür tarafın istekleri ise ülkeyi bölmek, Türk ulusunun birliğini sonlandırmak üzerineydi.
Bu tür istekler önemsizdi.
Ülke bölünse ne olurdu ki?
AKP iktidarda kalmaya devam ettikten, RTE de başkan olarak veya en kötü olasılıkla başbakan olarak tepede kaldıktan sonra gerisi ayrıntı değil miydi?
Din elden gitmiyordu ya?
Camilerde içki içmek istemiyorlar, türbanlı bacılara karışmıyorlardı ya.
O takdirde ne isterlerse istesinlerdi.

BARIŞ VE KARDEŞLİK AÇILIMI ve ÇÖZÜM SÜRECİ içinde halledilirdi.

Yeter ki AKP’ye karşı, tek adamlığa karşı, tiranlığa karşı, şeriat düzenine karşı
kimse sesini çıkarmasın.
Çıkarlarsa da çare bellidir;

– VAN’dan, DİYARBAKIR’dan TOMA’ları, Çevik Kuvvet ekiplerini taşı direniş olan yerlere.
Vur AKP ve RTE karşıtlarına. Kuzu gibi olurlar bir süre sonra.
PKK ve ayrılıkçı Kürtlere karşı ise kuzu gibi ol, patronlar öyle istiyor nasıl olsa.

Hiç duydunuz mu aksine bir açıklama.
Bölücülüğe,ayrımcılığa itirazı olan var mı?
“Ben böyle bir konferansı tanımıyorum!” diyen bir yiğit gördünüz mü?
Hani kendilerini eleştirdi diye AB’ye kafa tutan yiğitlerden.
Cumhurbaşkanı’nından, Başbakan’dan, bakanlardan, AKP’li vekillerden;
afiş asan, mitinge taraftar toplayan belediyelerden, ülkesine hizmete kendini adayan akillerden.

Hepsini koy bir çuvala.
Hepsi aynı yolun yolcusu.
Taksim’de kurt; PKK’ya kuzu.

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Türkiye Barolar Birliği’nden Hekimlere Destek Açıklaması

Dostlar,

Zaman dayanışma zamanı..
Siyasal iktidarın karnesi artık yüz kızartıcı olaylardan geçilmiyor..
10,5 yıldır sabırlar taştı..

Artık polis apaçık zulüm yapıyor; adam öldürüyor (Ethem Sarısülük  ve ağır yaralılar..)

Başbakan Polisi kutluyor ve daha da güçlendireceğini söylüyor..
Tam da tipik faşist tırmanma ve baskı..

Başbakan RTE hızını alamayarak Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB)
“baş provokatör” ilan ediyor
.
Aynaya bakıp sirkatin söyler gibi gerçekte ama ne denli farkında??

Sağlık Bakanlığı’nın toplumsal olaylarda yerinde acil sağlık hizmeti vernesi gerekirken
bunu yapmaması üzerine TTB, Hipokrat yemini gereği gönüllü acil yardım hizmeti veriyor ve gönüllü sağlık çalışanları elleri ARKADAN kelepçelenerek gözaltına alınıyor.
Düpedüz hınç, gözdağı, intikam, kör hırs.. hukukun “h” si ortada yok..

Tüm bunlar artık apaçık midemizi bulandırıyor..

Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve Ankara Barosu’nun hekim meslek örgütüne (TTB’ye) çok değerli demokratik dayanışma açıklamalarını şükranla karşılıyoruz.

Olması gereken, gereksinim duyduğumuz süreçler bunlar..

Daha da geliştirmeliyiz ve çooooook sayıda (60+) siyasal partilerimiz de ne yapıp edip ortak asgari sorunlarda ve çözümlerde birleşmeli; mutlaka seçim ittifakı yapmalıdırlar.

Emperyalizme ve ülkemizdeki uzantılarına karşı yenginin başka yolu yok..

Bu metinler aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
24.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Değerli Meslektaşımız,

Gezi Parkı eylemleri sırasında acil tıbbi müdahaleleri belirlenen revirlerde yapmaları nedeniyle hekimlere ve Tabip Odalarına yönelen baskılar
Türkiye Barolar Birliği ve Ankara Barosu’nun de gündemine alınmış,
TTB’ye yönelen suçlamaların kınandığı ve hekimlerle dayanışma ve destek içeren açıklamalar yapılmıştır. Söz konusu açıklamaları aşağıda okuyabilirsiniz.

Saygılarımızla.
Ankara Tabip Odası 

HEKİMLERE VE TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ’NE
YÖNELİK SUÇLAMALARI KINIYORUZ

tbb_logosu

Son günlerde, özellikle Gezi Parkı eylemleri bağlamında, Hipokrat yemini etmiş çok değerli, fedakâr hekimlerimizi hedef alan, hatta zaman zaman suçlamalara varabilen olumsuz değerlendirmeleri ve açıklamaları kaygıyla tespit etmekteyiz.

Hekimlerimize ve onların meslek örgütü Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik suçlamaları talihsiz ve üzücü bulduğumuzu ve kendileriyle dayanışma içinde olduğumuzu ifade etmeyi görev biliyoruz.

Kamuoyuna saygı ile duyururuz.

Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
http://www.barobirlik.org.tr/Detay.aspx?ID=19349&Tip=Haber

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI

 19.06.2013

Sayın Başbakan, Partisi’nin 18.06.2013 tarihinde yapılan grup toplantısında yaptığı konuşmada, Gezi Parkı eylemlerinde orantısız güç kullandığı sabit olmasına rağmen, sabır ve sağduyusundan ötürü polise teşekkür ederken,
Türk Tabipleri Birliği’ni “baş provokatör” olarak suçlamıştır.

Sayın Başbakan’ın, Hipokrat yemini etmiş fedakar hekimlerimizin hiç hak etmedikleri
bu vahim suçlamalarını,  haksız, talihsiz ve üzücü bulduğumuzu belirtiyor ve reddederek, çok değerli hekimlerimize inancımızı ve dayanışmamızı ifade ediyoruz.

Ayrıca, toplumsal direnişleri, aşırı sertlikle, şiddet, kin, nefret söylemiyle ve orantısız güç kullanarak çözmeye çalışmanın,  katılımcı demokrasinin kurumsallaşmasına  katkı sağlamayacağı gibi, toplumsal barışa da olumlu yansımayacağını; aksine ülkeyi karşı cephelere bölüp, sadece karmaşaya iteceğini de, Ankara Barosu olarak sorumluluk anlayışımız gereği, bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

Beklentimiz, “daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve farklılıklara ve yaşam biçimlerine daha fazla hoşgörü, saygı, anlayış ve kabul” dür.

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI
http://www.ankarabarosu.org.tr/Detay.aspx?SYF=8106

GİDEN ADAM..

Dostlar,

Değerli kardeşimiz Sayın Suay Karaman‘dan çok önemli bir yazıyı paylaşmak istiyoruz..

“GİDEN ADAM” jargonu çok yaratıcı ilk olarak..

İkincisi ise, ülke genelinde halk DİRENİŞİ (intifada!) sürerken,
Güneydoğu bölgemizde olup biten son derece tehlikeli gelişmeler..

  • PKK’nın yeniden gemi azıya alması ve eşkıyalık – soygun -yol kesme olayları..
  • Ve de Bölge Asayiş Komutanı korgeneralin helikopterine 4 el ateş edilmesi, isabet alması..

Hükümetin sesi çıkmıyor?! Halka karçı canavar, PKK ve teröristlerine kuzu..
Satılık basın duyurmuyor..
Genelkurmayn açklamasından öğreniyoruz..

“GİDEN ADAM” gitmesine gidiyor da yakıp yıkarak, vuruşarak çekiliyor..

Görünen o.. Çok yazık çok..

Ama ne yaparlarsa yapsınlar, Mustafa Kemal Paşa‘nın
16 Mayıs 1919’da İstanbul’un işgali üzerine ağzıdan dökülen sözler yazgıları olacaktır :

“Geldikleri gibi giderler…”

Sevgi ve saygı ile.
24.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

GİDEN ADAM

portresi2

Suay Karaman

 

 

 

Taksim Gezi Parkı protestosundan sonra bütün ülkeye sıçrayan kitlesel eylemler, bütün hızıyla devam etmektedir. Özellikle üç büyük kentte eylemler gece yarılarına dek sürmektedir. Başbakanın yaptığı tahrik edici konuşmalar, protesto gösterilerine katılanların sayısını daha da arttırmış ve bilinçlendirmiştir, buna karşılık, polisin uyguladığı insanlık dışı şiddet ve zulüm ise artarak bütün hızıyla devam etmektedir.

Geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da Taksim Gezi Parkı’na karanfil bırakmak ve anma yapmak isteyenlere polisin uyguladığı şiddet, televizyonlardan canlı yayınlanmıştır. Bunun yanında Ankara’da Dikmen semtinde polisin evlere su sıktığı, gelişigüzel gaz bombası attığı da televizyonlardan görülmüştür. Bu görüntüleri izleyen ve devleti yönettiğini sananların henüz akıllarına istifa diye bir olgu gelmemektedir.

Yapılan bu eylemler, kitleleri birbirine yaklaştırdı, birlikte mücadele etmeyi öğretti, emperyalizme karşı tutumlarının gelişmesine olanak sağladı, ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğinin kendine güvenini yeniden kazandırdı. Ancak herkesin dikkati bu eylemlere yoğunlaşmışken 15-16 Haziran 2013’te Diyarbakır’da PKK terör örgütünün başı olan caninin isteğiyle

“Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” düzenlendi.

  • Konferansta alınan kararlara göre, Güneydoğu Anadolu bölgemizin Türkiye’den kopartılması kararlaştırılmıştır.

Konferansın İmralı, Kandil, Ankara, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’ne gönderileceği kararlaştırılan sonuç bildirisinde

  • “Kürdistan halklarının kendi tercihleriyle özerklik, federasyon, bağımsızlık gibi statülerini belirleme hakkına sahip olduğu” belirtilmiştir.
  • Kürdistan halklarının kendi yazgısını belirleme hakkının yalnızca
    Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması

    konferansta ortaklaşılan bir ilke olarak kabul edilmiştir.

Bildiride eli kanlı bebek katili Abdullah Öcalan’ın tahliye talebine yer verilmiş ve uluslararası örgüt ve devletlerin PKK terör örgütünü, terör örgütleri listesinden çıkartılması gerektiği dile getirilmiştir. Kürdistan halklarının kendi kimliği ile örgütlenme özgürlüğü, anadilde eğitim ve Kürtçenin resmi dil olarak kabulü, anayasal güvence altına alınması gerektiği vurgulanan bildiride, ulusal konferansın da kurulması talep edilmiştir.

  • Şu anda siyasi iktidar tarafından Güneydoğu Anadolu bölgemizin yönetimi PKK terör örgütüne bırakılmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri ise, hükümetin “açılım” görüşmeleri nedeniyle,
PKK terör örgütü ile mücadeleyi şimdilik bırakmıştır.

Bu konferans konusunda hükümet ve muhalefetten hiçbir tepki gelmemesinin üzerinde dikkatle düşünmek gerekmektedir. Akıllara ‘hükümet ve muhalefet aynı yerden mi yönlendiriliyor?’ sorusu gelmektedir. PKK terör örgütünün yaptıkları görmezlikten
ve duymazlıktan gelinmektedir.

20 Haziran 2013 Perşembe günü komuta heyetini taşıyan helikoptere, PKK teröristleri tarafından Hakkâri, Yüksekova’da İkiyaka Dağları’ndan dört el ateş edilmiştir.

Bu haber Genelkurmay Başkanlığı tarafından basına açıklamıştır. Ancak açıklanmayan ve yurttaşlarımız tarafından bilinmeyen kimi olaylar vardır: 19 Haziran Çarşamba günü Muş’ta çeşitli eylemlere katıldığı gerekçesiyle yakalanan iki PKK terör örgütü militanı, mahkemede serbest bırakılmıştır. 18 Haziran Salı günü Diyarbakır, Lice Kutlu Köyü’ne gelen PKK terör örgütü militanları, köy halkını toplayıp propaganda yapmışlar,
muhtarın aracını çalmışlar, köylülerin ziynet eşyalarını da topladıktan sonra kendilerine 40 bin Amerikan Doları’nın verilmesi için köylülere bir hafta süre vermiş ve gitmişlerdir.

17 Haziran Pazartesi günü PKK terör örgütü militanları Hakkari, Yüksekova Kamışlı Köyü’nde yol kesip, otomobilden indirdikleri bir vatandaşı kaçırmıştır. Aynı gün Van, Özalp Savatlı Köyü, PKK  terör örgütü militanları tarafından basılmış ve muhtarın
30 bin lirası çalınmıştır. 16 Haziran Pazar günü PKK terör örgütü militanları gündüz saatlerinde Şırnak merkeze bağlı Milli Köyü’nü basmış, burada yol yapım şantiyesinin
iki iş makinesini yakarak, terör örgütünün propagandasını yapmıştır.
İşçilerin cep telefonlarını da çalmışlardır.

14 Haziran Cuma günü Bingöl, Yayladere Yavuztaş Köyü’ndeki orman kesim işlerinde çalışan işçilerin şantiyesi PKK terör örgütü militanları tarafından basılmıştır. Bir kamyon, üç jeneratör, on ağaç kesme makinesi, binlerce ton odun ve çadırlar teröristlerce ateşe verilmiş, iki işçi teröristler tarafından kaçırılmıştır. Aynı gün PKK terör örgütü tarafından, Şırnak’ta bir askeri birliğe ateş açılmış ve bir askerimiz yaralanmıştır. 7 Haziran Cuma günü Diyarbakır, Lice Budak Köyü’nde PKK terör örgütü militanları köylüleri toplayıp propaganda yaptıktan sonra üç kişiyi kaçırmışlardır.

  • Siyasi iktidarın uygulamalarını protesto etmek için meydanlara inen vatandaşlara su sıkan, gaz atan ve şiddet uygulayan emniyet güçleri, terör saldırıları karşısında görevlerini yapmamaktadırlar.

Siyasi iktidar alanlardaki gençlere acımasızca saldırırken, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında bunlar yaşanmaktadır. Başbakan İstanbul’daki olaylar sırasında bir aracın yakılmasına karşı çok büyük bir tepki göstermişti. Ancak bu terör saldırılarıyla ilgili hiçbir tepkisi olmadı. Bu terör saldırılarıyla ilgili ne başbakan, ne bakanlar, ne de muhalefetten bir tek sesin bile çıkmaması ülke bütünlüğünün korunmaması açısından son derece tehlikelidir.

  • Emperyalist güçler ve yerli işbirlikçileri ne yaparsa yapsınlar,
    Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmeye, parçalamaya güçleri yetmeyecektir,
    hepsi deliğe süpürülüp, gidecektir.

Giden adam başbakana yaranarak, bir tarafın kulu olacak kitlelere değil,
vatanı savunacak, mücadele edecek yurtsever kitlelere gereksinim vardır.
İşte bu eylemler, vatan hainlerine karşı, yurtseverlerin bir araya toplanmasına olanak sağlamıştır.

  • Ve Mustafa Kemal Atatürk’ün özgürlük şarkılarının söylendiği
    bu topraklarda, tartışmasız zafer yine yurtseverlerin olacaktır…

TESUD: Balyoz tebliğnamesi kabul edilemez!


Dostlar,

TESUD, Balyoz davasında, Silivri özel yetkili mahkemesi (ÖYM) kararının Yargıtay temyiz aşamasında onanması yönündeki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın görüşünü (Tebliğname) bir basın açıklaması ile eleştirdi. Dernek Başkanı E. Korg. Erdoğan Karakuş imzalı metin, adeta bir çığlık.. Hukukun nasıl ve kezlerce ayaklar altına alınışının bir listesi..

İleride hukuk  ve insanlık tarihine adeta ders malzemesi niteliğinde..

Acı ve kaygı duyuyoruz.
Pek umudumuz olmamakla birlikte, dileriz Yargıtay 9. Ceza Dairesi hukuka uygun davransın ve bu mahkumiyet kararlarını kaldırsın. Ancak bu kez dosya gene aynı mahkemeye dönecek. ÖYM uyacak ya da direnecek. Bu kararı da birkaç yıl alacak
belki de.. Direnirse bu kez dosya Yargıtay Ceza Dava Daireleri  Kurulu’na gidecek.. Karar düzeltimi (tashih-i karar) istemi gündeme getirilirse bu da ek süre demektir.

Anlaşılan, bilerek, tasarlayarak, eylemli biçimde (de facto) zamana oynanmaktadır.

Çünkü Yargıtay aşaması tamamlandıktan sonra bir de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı (!?) var.. Bu aşama da birkaç yıl alabilir.. Ancak iç hukuk yolları tüketildikten sonra AİHM kapısı çalınabilecek. Son aşamada AİHM’de AİHS dayanaklı karar üretmek 10 yıla bağlı neredeyse..

Oysa içeride tutsak pek çok yurtsever, bu denli uzun süre yaşayacak durumda olmayabilir..

Geç kalan adalet, adalet değildir… denir.

Adaletin mezarda geleninin adı ne olmalı?

Türkiye’ye, özgü, RTE kandırmacasıyla “İleri Demokrasi” masalsı adaleti mi??

Bu durum sürdürülemez..

  • Türkiye’de birilerinin, hatta epey insanın beynini ve gönlünü formatlaması
    ve kin ve nefretten arınarak yeniden insanlaşması kaçınılmaz görünüyor.

Sevgi ve saygı ile.
24.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Makalemizi bütünüyle okumak için (word dosyası) lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız?

BALYOZ’da_YARGITAY_CUMHURİYET_BASSAVCILIGI’nin_onaylama_tebliği_hk.

=========================================

TESUD: Balyoz tebliğnamesi kabul edilemez!

TESUD

 

Türkiye Emekli Subaylar Derneği,

Yargıtay Başsavcılığı’nın
Balyoz davası tebliğnamesine
tepki gösterdi.

 

Derneğin Genel Başkanı Emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş,

  • Hazırlanan tebliğname, halkımızın vicdanında derin yaralar açmıştır. dedi.

portresi_resmi

 

Yargıtay Başsavcılığı, Balyoz Davasıyla ilgili mütalaasının yer aldığı tebliğnameyi tamamlayarak kararı verecek Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesine gönderdi.

 

 

Emekli subaylar tebliğnameye sert tepki gösterdi

Türkiye Emekli Subaylar Derneği Genel Başkanı Emekli Hava Korgeneral
Erdoğan Karakuş,

  • Balyoz davasının Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı karanlık güçlerin ve cumhuriyet düşmanlarının kurduğu hain bir tuzak olduğunu söyledi.

Karakuş, Balyoz davasıyla ilgili Yargıtay Başsavcılığı’nın tebliğnamesinin,
halkıın vicdanında derin yaralar açtığını söyledi.

Basın açıklamasının tam metni aşağıda :

************

TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ (TESUD)’NİN BALYOZ DAVASI İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASIDIR

YÜCE TÜRK MİLLETİ’NE,

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ (TSK)’NE KARŞI KARANLIK GÜÇLERİN VE CUMHURİYET DÜŞMANLARININ KURDUĞU HAİN TUZAK, YAPILAN SAVUNMALARLA, TEKNİK İNCELEMELERLE, İLİM-BİLİM YOLUYLA, BELGELERLE ORTAYA KONDUĞU HALDE, YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NIN HAZIRLADIĞI TEBLİĞ, EN YÜKSEK YARGI MAKAMLARININ DAHİ, TUZAĞIN FARKINDA OLMADIKLARI NEDENİYLE, HALKIMIZIN VİCDANINDA DERİN YARALAR AÇMIŞTIR.

ARTIK HALKIN ÇOĞUNLUĞUNUN HUZURUNDA DAHİ,
TSK’Nİ YIPRATMAK İÇİN AÇILAN BU DAVALARIN HUKUKİ ZEMİNİ YOKTUR.

TÜRK HALKI; BU DAVALARIN SADECE TSK’NE KARŞI DEĞİL,
AYNI ZAMANDA YÜCE TÜRK MİLLETİNE, YÜCE TÜRK ULUSUNA KARŞI
TUZAK OLDUĞUNU ANLAMIŞTIR.

  • BU DAVALAR KARANLIK GÜÇLERİN, CUMHURİYET DÜŞMANLARININ BAŞLATTIĞI SİYASİ DAVALARDIR VE AMACI; TARİHİ ŞAN VE ŞEREFLE DOLU TSK’Nİ YIPRATARAK, BÖLÜCÜ, YIKICI, MİLLETİ BİRBİRİNE DÜŞÜRÜCÜ GİZLİ EMELLERİNE ULAŞMAKTIR.

O NEDENLE TSK’Nİ YIPRATMAYA YÖNELİK BU DAVALARI BİRBİRİNDEN AYIRMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. BU DAVALARDAKİ KADAR HUKUK İHLALLERİNİN YAPILDIĞI, ADİL YARGILAMA KURALLARININ ZEDELENDİĞİ BİR DAVA GÖRÜLMEMİŞTİR. ONUN İÇİN DAVALARDA GÖREV ALAN HAKİMLERE, SAVCILARA SORMUYORUM. BİRAZ VİCDANI OLANLARA, ELİNİ VİCDANINA KOYAN VATANDAŞLARIMIZA SORUYORUM.

KENDİNİZİ YARGILANANLARIN YERİNE KOYUN.

-BU DAVALARIN DURUŞMALARI HİÇ BİR TELEVİZYONDAN
CANLI YAYINLANMAYARAK HALKIMIZDAN GİZLENMİŞTİR.
SİZ YARGILANSAYDINIZ; GİZLENMESİNİ İSTER MİYDİNİZ?

BU DAVALARDA TERÖR SUÇUNDAN CEZA ALMIŞ TERÖRİSTLER TANIK, GİZLİ TANIK OLMUŞTUR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; TERÖR SUÇUNDAN CEZA ALMIŞ TERÖRİSTLERİN TANIK, GİZLİ TANIK OLMASINI İSTER MİYDİNİZ?

-BALYOZ DAVASININ BİLİRKİŞİSİNİN, ORDU KOMUTANLIĞI GİBİ EN ÜST SEVİYEDEKİ BİR KOMUTANLIĞIN, PLAN SEMİNERİNİN DEĞERLENDİRMESİNİ YAPACAK DENEYİME SAHİP OLMADIĞI, BİR ÇALIŞMA GRUBUNUN GEREKLİLİĞİ İLERİ SÜRÜLMÜŞTÜR.

SİZ YARGILANSAYDINIZ; DENEYİMSİZ BİLİRKİŞİ İSTER MİYDİNİZ?

-DAVALAR ASKERİ MAHKEMELERDE GÖRÜLMESİ GEREKİRKEN, GECE YARISI YASASI DENEN YASAYLA, ASKERİ KONULARDA TECRÜBESİZ, DENEYİMSİZ, BİLGİ BİRİKİMİ OLMAYAN SİVİL MAHKEMELERE DEVREDİLMİŞTİR.
İSNAT EDİLEN SUÇLAR, ANILAN YASADAN ÖNCE İŞLENMESİNE RAĞMEN, ASKERİ MAHKEMELERDE YARGILANMA KONUSUNDAKİ MÜKTESEB HAKLARI, YANİ YASAL OLARAK KİMSENİN ELLERİNDEN ALAMAYACAĞI HAKLARI DA ELLERİNDEN ALINMIŞTIR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; ASKERİ KONULARDA TECRÜBESİZ, DENEYİMSİZ, BİLGİ BİRİKİMİ OLMAYAN MAHKEMELERDE YARGILANMAK İSTER MİYDİNİZ ?

MÜKTESEB HAKKINIZIN GASBEDİLMESİNE RAZI OLUR MUYDUNUZ ?

-BALYOZ DAVASINDA ÖZEL FİLO TARAFINDAN KENDİ UÇAĞIMIZI DÜŞÜRECEĞİMİZ BELİRTİLMİŞTİR. ANCAK; ÖZEL FİLODA SAVAŞ UÇAĞI BULUNMAMAKTADIR. YANİ UÇAK DÜŞÜRME YETENEĞİ YOKTUR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; YAPILAN SAHTEKARLIK ORTAYA ÇIKMIŞ DEMEZ MİYDİNİZ ?

-TEKNİK KONULARDA YORUM YAPMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. BİRÇOK BİLİRKİŞİ RAPORUNDA BAZI CD’LERDE SAHTECİLİK YAPILDIĞI BİLİMSEL OLARAK KANITLANMIŞTIR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; TEKNİK KONULARDA DOĞRU TEKTİR. BU CD’LER SAHTEDİR DEMEZ MİYDİNİZ ?

-YİNE AYNI ŞEKİLDE BİR SANIĞIN CEP TELEFONU İLE BİR DAKİKADA 300 AYRI KİŞİYLE KONUŞTUĞU VE KONUŞTUĞU BİRİSİNİN EVLİ OLMADIĞI HALDE KAYINBİRADERİ OLDUĞU, SONRA DA CEP TELEFONUNA EKLEMENİN SEHVEN YANİ YANLIŞLIKLA YAPILDIĞI BELİRLENDİ. SİZ YARGILANSAYDINIZ; BU KADARI DA OLMAZ DEMEZ MİYDİNİZ ? -BALYOZ DAVASININ DURUŞMALARINDA SAVCILIĞIN 360 İSTEĞİNDEN 358’İNİ KABUL EDEN MAHKEME, SANIK VE AVUKATLARIN 943 İSTEĞİNDEN SADECE 7’SİNİ KABUL ETMİŞTİR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; BU NE BÜYÜK HAKSIZLIK DEMEZ MİYDİNİZ ? -BİR DAVADA AYNI SUÇTAN YARGILANAN SİVİLLER 3-8 YIL, ASKERLER MÜEBBETLE, YANİ ÖMÜR BOYU CEZALANDIRILMAKLA YARGILANMAKTADIR. SİZ YARGILANSAYDINIZ VE ASKER OLSAYDINIZ; NE DERDİNİZ ?

-BU DAVALARDA İNSAN HAKLARINA DUYARSIZLIK VE DİKKATSİZLİĞİN
HAD SAFHADA OLDUĞU GÖRÜLMÜŞTÜR. NİTEKİM BAYAN OLAN BAZI SANIKLARIN (BERNA DÖNMEZ – GÜLLÜ SALKAYA) BABALIK VE KOCALIK SIFATININ VERDİĞİ HAKLARI KULLANMAKTAN MAHRUMİYETLERİNE
KARAR VERİLMİŞTİR.

– SİZ ADİ SUÇ OLMAYAN BÖYLE BİR DAVADA YARGILANSAYDINIZ;
İNSANLARIN EN DOĞAL HAKKI OLAN ANALIK-BABALIK, KADINLIK-KOCALIK HAKLARINIZIN ELİNİZDEN ALINMASINI İSTER MİYDİNİZ ?

MECLİS DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU, DAVALAR DEVAM EDERKEN, BÜTÜN SANIKLARIN SUÇSUZLUĞU İLKESİNİ İHLAL EDEREK, HEPSİNİ ADETA SUÇLU İLAN ETMİŞ, ANAYASAL SUÇ İŞLEMİŞTİR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; MECLİS DARBELERİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU, DAVALAR DEVAM EDERKEN KURULMAMALIYDI, ANAYASAL SUÇ İŞLENMEMELİYDİ DEMEZ MİYDİNİZ ?

-ÜLKEMİZDEKİ BÜTÜN YARGILAMALARDA SANIKLARIN YAŞ VE SAĞLIK DURUMLARI GÖZ ÖNÜNE ALINARAK, TUTUKLAMA YAPILDIĞI HALDE,
BU DAVALARDA ANILAN KONULARIN ÇOK ACİL DURUMLAR HARİÇ İNSAF SINIRLARININ DIŞINDA OLDUĞU, İNSAN HAKLARININ ÇİĞNENDİĞİ GÖRÜLMEKTEDİR. BU NEDENLE; CEZAEVİNDE ÖLÜM HADİSESİ DAHİ OLMUŞTUR. SİZ YARGILANSAYDINIZ; İNSAN HAKLARININ ÇİĞNENMESİNİ KABUL EDER MİYDİNİZ ? ULU ÖNDER ATATÜRK “İSTİKLAL, İSTİKBAL, HÜRRİYET HER ŞEY ADALETLE KAİMDİR” DEMİŞTİR. HEPİMİZ İSTİKLAL, İSTİKBAL VE HÜRRİYETİMİZİ KAYBETMEMEK İÇİN, KİN VE NEFRET DUYGULARINDAN SIYRILIP, VAKİT GEÇİRMEDEN ADALETE SIĞINMALIYIZ. HERKESİ VİCDANIYLA BAŞBAŞA BIRAKIYORUM.

ÇÜNKÜ ADALET BİR GÜN HERKESE LAZIM OLACAK.

TÜRKİYE EMEKLİ SUBAYLAR DERNEĞİ
http://www.tesud.org.tr/News/News.aspx?id=ea51fd6a-2abe-4b35-a354-f2a09dfabd44

AYDINLIK BAŞYAZISI M. İLKER YÜCEL : Parklar meclisleşiyor!


AYDINLIK BAŞYAZISI

M. İLKER YÜCEL
Parklar meclisleşiyor!

Adım adım ve örgütlü bir şekilde yükselen halk hareketinin ‘taarruz’ şeklini alacağını uzun süredir belirtiyorduk.

  • Halk ayaklanması AKP’ye karşı şimdi kurumsallaşıyor

Rantçı, cemaatçi, bireyci mafya sisteminin halka gelecek sunmadığı keşfedildikçe çözüm kendisini belirginleştiriyor.

Çözüm kelimesinin altını çiziyoruz.

Taksim’de ulaşılan zafer sonrasında direnişçiler ‘Bu daha başlangıç’ sloganını
hep birlikte haykırıyordu.

Yurttaşlar isyanın sadece park meselesi olmadığını, parklarda toplanarak gösteriyor.

Demokrasi demiyorlar mıydı?

İşte doğrudan demokrasi.

Her şey ve herkes eşit! Dışlamak yasak, anlamak en önemli ilke!

Başlangıcından beri Aydınlık’ta okuyorsunuz. Parklar artık meclisleşiyor

Örgütsüzlük propagandası yapan sistem çaresiz.

Türkiye’nin her yerinde parklar, ülkemizin ve insanımızın nasıl savunulacağının
merkezi oluyor.

Kararlar kolektif alınıyor, gençler ve kadınlar en önde.
Mahallenin doğal liderleri kendilerini hemen gösteriyor. Her şey çözüm odaklı.

Yalnızca parklar değil, toplu oturabildiğimiz her yerde meclisleşiyoruz…

Yerel iktidarlardan yurtsever, devrimci, halkçı Meclis’e yürüyüş yolu
böylece açılmış bulunuyor.

Türkiye manzaraları… Haziran 2013..

Türkiye manzaraları…

Haziran 2013..

AKP hükümetini, Başbakan RT Erdoğan’ı sağduyu ve sükunete
bir kez daha çağırıyoruz..

 

Güneydoğu’da Bölge Asayiş Komutanı Korgeneralin helikopterine
kimler ateş açtı?

Bu cesareti nasıl gösterebildiler?

Hükümetin bu konudaki görüşü nedir?

Şu ana dek ne açıklamada bulunmuşlardır?

TOMA‘lar ve ek polis güçleri Diyarbakır ve Van’dan büyük kentlere aktarılıyor;
siyasal iktidarın sırtı bu bölgelerde pek galiba..

AÇILIM rüşveti mi?

O yüzden mi Korgeneralin helikopterine yerden ateş açılıyor ve isabet alıyor?

Başbakan, bu kişilere de örneğin “Çapulcu” diyebilir mi?
Bu cesareti var mıdır?

Kendisine bu saldırı ile balans ayarı yapılmakta olduğunun ayırdında mıdır?

Abbas yolcudur..

Sevgi ve saygı ile.
23.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Mustafa Kemal Atatürk’ün Görevden Alınması ve İstifası


Mustafa Kemal Atatürk’ün Görevden Alınması ve İstifası

Naci_Bestepe_portresi


E. Tümg. Naci BEŞTEPE

 

 

Mustafa Kemal Paşa, 3. Ordu Müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışından başlayarak ulusal örgütün (milli teşkilat) kurulması ve milletin aydınlatılması için çalışmalara başladı.

Bu kapsamda askeri makamlarla da yazışmalar yaptı.

Birlik komutanlarını, ulusal örgüt (milli teşkilat) konusunda hazırlarken, görevlerini
terk etmemelerini ve İstanbul Hükümeti’nin görev değişikliği yapması halinde de kendilerinden sonra geleceklerin aynı doğrultuda çalışacaklarına emin olmadan makamlarını boşaltmamalarını istedi.

3 Haziran’da sorumluluk alanındaki makamlara çektiği telgrafla; Ermeni muhtariyetinin ve İngiliz himayesinin kabul edilmemesini istedi.

Bundan üç gün sonra, 8 Haziran 1919’da Harbiye Nazırı (MSB) tarafından
İstanbul’a geri çağrıldı.

Geri çağrılma üzerine, bundan sonraki etkinlikleri bireysel olarak yürütmenin
zor olacağını, bu nedenle ulusal birlik ve dayanışmayı sağlayacak bir kurulun (heyetin) oluşturulmasına karar verdi.

Kongrelerin toplanması için girişimleri başlattı.

Dahiliye Nazırı (Bakanı) Ali Kemal, 23 Haziran 1919’da yayımladığı genelge ile;

 İngilizlerin isteği ile Mustafa Kemal’in görevden alındığını,
– İyi bir asker olmakla birlikte siyaseti bilmediğinden yanlışlar yaptığını,
– Faaliyetlerinin, BARIŞ KONFERANSI öncesi zararlı olduğunu,
– Hükümet işleri ile ilgili olarak hiçbir talebinin karşılanmamasını,
– İstanbul’a geri getirilmesinin Harbiye Nezareti’nin yetkisinde olduğunu bildirdi.

Mustafa Kemal bu genelgeyi ancak Sivas’a geldiğinde, 26 Haziran’da öğrendi.

Elazığ Valiliğine görevlendirilen Kur. Alb. Ali GALİP Bey, Sivas Valisi’nden
Mustafa Kemâl Paşa’yı tutuklamasını istedi. Ancak Vali Reşit Paşa kabul etmedi. Kendisi de tutuklamaya cesaret edemedi.

Mustafa Kemâl Paşa, Erzurum’a varınca Kâzım Karabekir ve yol arkadaşlarını toplayarak;

  • “Görevin resmi makam ve üniformaya sığınarak, el altından yürütülecek türden olmadığını, açıkça ortaya çıkarak milletin hakları adına gür bir sesle bağırmak ve bu sese milleti ortak etmek gerektiğini, görevden alındığı için kendisi ile işbirliği yapacakların da kendisinin karşılaşacağı sonuçlarla karşılaşabileceğini, ancak ne olursa olsun bir kişinin
    ortaya atılması gerektiğini..”
    söyledi.

Mustafa Kemâl Paşa’nın önderliği sürdürmesi kararı alındı.

Erzurum Kongresi hazırlıkları sürerken, Padişah Vahdettin ve Damat Ferit İstanbul’a dönmesi için sürekli çağrı yapıyorlardı.

Mustafa Kemâl Paşa her kezinde “gelmem” yanıtı verdi.

Sonuçta 8/9 Temmuz gecesi yapılan telgraf haberleşmesi ile resmi görevi sonlandırıldı.

İstanbul’un görevden alma telgrafı üzerine Mustafa KEMAL Paşa, saat 22.50’de Harbiye Nezareti’ne ve 23.00’da Padişah’a aşağıda orijinali ve tercümesi yazılı
metni gönderdi. Böylece resmi görevle birlikte askerlikten de ayrılmış oldu.

Kendi ifadesi ile o günden başlayarak,

  • “Resmi sıfat ve yetkilerden sıyrılmış olarak, yalnız milletin sevgi vefedakârlığına güvenerek ve onun tükenmez feyiz ve kudret kaynağından güç ve ilham alarak vicdani görevine devam..“ etti.

1921 yılında TBMM askeri rütbe ve makamını verene dek çalışmalarını
sivil olarak sürdürdü.

Sivil olarak görev yapmasında zorluk çıkmaması için, Vilayet-i Şarkiye
Müdafaa-yi Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin Erzurum Şubesi’nin başına geçmesi sağlandı.

Ulu önder Atatürk bu hareketi ile, asıl olan rütbe ve makamların değil
ulusun gönlünde edinilen yer ve sağlanan güven olduğunu kanıtlamıştır.

Türkiye’yi yönetenlerin hiç unutmaması gereken çok önemli bir tarihsel derstir.

Umarız tarihten ders almasını bilirler.

Her Yerde Polis Şiddeti Var : Her Yer Biber Gazı ve Basınçlı Su Altında


Her Yerde Polis Şiddeti Var :
Her Yer Biber Gazı ve Basınçlı Su Altında

Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla saat 19.00’da toplanan binlerce kişiye
polis yine müdahale etti.

Saat 19.00’da ellerinde karanfillerle Taksim Meydanı’nda biraraya gelen binlerce kişi, “hükümet istifa” ve

“Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganları attı.

Taksim Dayanışması üyelerinden 9 kişinin Gezi Parkı’na girilmesine izin verildi.

Saat 20.00 sıralarında polisin müdahale anonsları başladı.

Ardından TOMA’larla polis müdahalesi başladı.

Taksimin bilançosu

TOMA’lar meydanda toplanan binlerce kişiye müdahale etti.

Binlerce yurttaş, İstiklal Caddesi, Sıraselviler, Harbiye yönlerine çekildi.

Yurttaşlar, polis ekiplerine direnişi sürdürüyor.

*****************

  • HÜKÜMETİ ACİLEN SÜKUNETE ÇAĞIRIYORUZ..
    Biber gazının AİHM kararlarıyla kullanımının suç olduğunu ve Türkiye’nin Ali Güneş  davasında Nisan 2012’de tazminata mahkum edildiğini bir kez daha anımsatıyoruz.
  • Sağlık Bakanlığı’nın bu gazın ÖLDÜRÜCÜ olabileceğini açıkladığını (22.6.13) yetkililerin dikkatine getiriyoruz.
  • Kabine üyelerini, AKP yöneticilerini ve Devlet Başkanını, Cumhuriyet Başsavcısını RT Erdoğan’ı frenlemeye acilen çağırıyoruz.
  • Vali ve Emniyet Müdürlerinin, artık meşruluğunu yitiren ve apaçık inatlaşma – kör intikam güdüsüne dönüşen siyasal iktidar emirlerini Anauasanın “kanunsuz emir” bağlamında yerine getirmemeye, düşük yoğunluğa geçmeye, pasif direnişe.. çağırıyoruz..

Direnişçileri de sağduyuyu asla elden bırakmamaya..

Provokatörleri de -varsa- insaf ve vicdana davet ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
22.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Direniş ve Başarıyı Iskalamamak


Dostlar,

Türkiye ayakta..
Can yitikleri var, bilinen 4 can..
Göz yitikleri var, 10’u aşkın insanın..
Ağır yaralı var, 50 dolayında..
7-8 bin dolayında fiziksel – bedensel yaralı ve
Milyonlarca da onuru – gururu zedelenmiş manevi yaralı yurttaş..
Okyanusun ötesinde de Brezilya yönetiminin uygarca, insanca, demokrat davranışı..
Birileri hiç ders almıyor ve Türkiye ağır bedel ödüyor.
Kuşku yok diktatör gidecek ve yasal  hesabı da sorulacak..
Bunca akıldışılığın başkaca açıklaması olabilir mi?

Bu cenderenin kırılmasını, giderek totaliterleşen siyasal iktidarın bırakıp gitmesini istiyor.
Kısır döngü sürüyor. Ülke polisini, polis şefi gibi en tepe yöneticiler yönetiyor ve
ülke şiddet sarmalından yakasını kurtaramıyor..

Sayın Merdan Yanardağ‘ın önemli yazısını birkez daha dikkatle okumak gerek,

“Direniş’te başarıyı ıskalamamak” için..

Sevgi ve saygı ile.
22.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Direniş ve Başarıyı Iskalamamak 

portresi

 

Merdan YANARDAĞ
YURT Gazetesi

 

Bilindiği gibi, AKP iktidarına karşı giderek siyasal talepleri öne çıkan bir
halk isyanına dönüşen Gezi Parkı direnişine “devam” kararı alındı.
Bu direniş, Hükümetin ve Başbakan Tayyip Erdoğan‘ın bütün dengelerini ve kimyasını bozmuş görünüyor. Direnişin kapsamı, bileşimi, Uluslararası desteği onu daha da büyütüyor ve Hükümeti temellerinden sarsıyor.

Birbiriyle örtüşen çok özel ulusal ve uluslararası koşulların iktidara getirdiği
AKP ve Erdoğan, kendilerine sunulan olanağı rejim değişikliği gerçekleştirmek için bir fırsata dönüştürmeye kalkıştı. Ancak öyle anlaşılıyor ki, kendisine biçilen rolü abartarak özerklik alanını bütün sinsi siyasal İslamcı sağ hareketler gibi
fazlasıyla abarttı. Çünkü, bugüne kadar AKP iktidarına kayıtsız şartsız destek veren ABD ve AB sanki bir kıvılcım çakmış gibi bu desteklerini geri çekmeye başladı.

Gerçekte Türkiye’de % 10-15 aralığında bir oy potansiyeline sahip olan siyasal İslamcı hareket, merkez sağın çökmesi ve bu alandan gelen siyaset sınıfının yolsuzluklara batarak tasfiye olması sonucu birden bire kendisini iktidarda buldu. Başlangıçta uzlaşmacı bir tutum izleyerek tepkileri yumuşatmayı başaran AKP, Batı’nın ve ABD’nin bölgeye yönelik stratejik çıkarlarının savunulmasında rol üstlendi. Ancak, bu rolü
kendi özel hesapları için kullanmaya kalktı.İşte Gezi Parkı direnişi bütün kartların yeniden karılmasına ve dizilmesine yol açtığı için gerek Türkiye’de gerekse dünyada Türkiye ile ilgili bütün güçler kendi pozisyonlarını yeniden düzenlemeye başladı. ‘Taksim Dayanışması’ isimli platform tarafından
Gezi Parkı direnişine devam kararı açıklanırken şöyle deniyor:
  • “Taksim Gezi Parkı direnişçileri ve Taksim Dayanışması olarak bu süreç boyunca öğrendiğimiz en önemli şey mücadelenin zaman ve mekânla sınırlandırılamayacağı ve bundan sonra da hayatın, kentin ve ülkenin
    her metre karesinde ve her anında devam edeceğidir. Bu süre içinde üzerimizde yürütülen şiddet politikalarına rağmen farklı eğilimlerin zenginliği ile bir araya gelebildiğimizi, tartışabildiğimizi, ortaklıklar yaratabildiğimizi ve
    birlikte mücadele edebildiğimizi gördük.”
Evet, en önemli kazanım budur. Onurları kırılmak istenen, aşağılanan, ezilen, sömürülen görmezden gelinen kitleler, gerici-faşizan bir polis rejimi kuran AKP İktidarının yenilebileceğini gördü ve korku duvarını aştı.
***
Hâlâ devam eden, kırılamayan yakın tarihimizin en görkemli halk direnişine Türkiye genelinde 10 milyon yurttaşın katıldığı belirtiliyor. Halkın çok büyük bölümü 11 yıldır kendilerine hakaret edilmesine, aşağılanmalarına, adaletsizliğe, yaşam tarzlarına müdahale edilmesine, değerlerine saldırılmasına, yağma düzenine, sömürüye isyan ettiler. Gezi Parkı direnişi işte bu isyanın fitilini ateşledi. Çünkü insanlar, son 11 yıldır nerede bir ağaç kesiliyorsa orada bir yağma olduğunu biliyor. Çevre bilinciyle buluşan politik düzeyi yüksek bir halk direnişi ile karşı karşıyayız.

  • Bu isyanın ‘Geniş Ortadoğu’da “Arap baharı” diye olayla bir benzerliği bulunmuyor.

Çünkü Arap baharı ile bölgede bütün yozlaşmışlıklarına karşın cumhuriyetler yıkıldı. Yerine dinci rejimler kuruldu. Türkiye’de ise halk, gençlik, emekçiler siyasal İslamcı bir iktidara, dinci bir rejime karşı özgürlük ve adalet için ayaklandı.

  • İnsanlar seküler ve demokratik hakları için meydanlara çıktı.
  • İktidar kibri ve güç sarhoşluğu içinde AKP İktidarı ve Erdoğan
    ağır bir bozguna uğradı.
Hesap hatası yaptılar. Laikliğin toplum tarafından sanılanın ötesinde içselleştirildiğini göremediler ve Cumhuriyeti bir avuç seçkinin rejimi sandılar. İdeolojik ön yargılarının kurbanı oldular.

Cumhuriyetin geniş bir kitle tabanının olduğunu anlayamadılar.

Şaşırdılar, ezberleri bozuldu. Cumhuriyetin yerine daha İslami bir rejim kurarak devletle milleti barıştırmaya kalkıştıklarında, kendilerini milletle kavga halinde buldular.

***

  • Gezi Parkı direnişiyle beklenmedik bir siyasal, kültürel ve ahlaki bir yenilgiye uğrayan Tayyip Erdoğan, bir başbakan gibi değil, dar bir
    siyasal İslamcı grubun lideri gibi, AKP de büyük bir ülkenin sorumluluğunu üstlenmiş hükümet gibi değil, cihatçı bir örgüt gibi davranıyor.
Bu nedenle Erdoğan ve AKP demokratik parlamenter rejimlerin yüklediği sorumlulukların gereğini yapmak (örneğin muhalefetin, baskı gruplarının ve yurttaşların eleştirilerini dikkate almak) yerine bin yıllık gerici, karşıtlaştırıcı ve provokatif bir dile ve
yalana başvuruyor. Yenilgiyi hazmedemediği anlaşılıyor. Saldırganlaşıyor.
Bu nedenle AKP’nin dün Ankara’da düzenlediği “Milli İradeye Saygı” mitingi tam bir fiyaskoya dönüşüyor. Bir milyon kişiyi toplamak üzere düzenlenen mitinge katılım
yüz binin altında kalıyor. Öyle ki, sadece kendi partilerine verilen oyları “milli irade” olarak gören bu çarpık ve faşizan demokrasi anlayışı ağır bir yenilgiye daha uğruyor.Toplumun diğer kesimlerini (burada yarıdan fazlasını) milli iradenin bir başka ifadesi olarak görmeyenlerin altından iktidar zemini kaymaya başlıyor.
Ancak, unutmamak gerekiyor ki, AKP sıradan bir merkez sağ iktidar değil.
AKP 11 yıllık iktidarında ABD’nin de desteğiyle rejimi değiştirdi. O nedenle AKP hükümeti düşse ya da bu parti seçimleri kaybetse bile, kurduğu dinci-faşizan rejim nedeniyle iktidarda kalmaya devam edecek. Bu nedenle köklü bir dönüşüm ve rejimi değiştirecek radikal bir siyasal programa sahip olmadan AKP iktidarına son vermek zor.
Daha önce de altını çizdiğim gibi, bütün olan bitenlerin gösterdiği tek şey var;

  • AKP Hükümeti ve Erdoğan’ın siyasi ömrü doldu.

Eğer direniş aynı yaygınlıkta ve kitlesellikte sürdürülür, örgütlü bir karakter ve
disiplin kazanır, daha da önemlisi haklılık zeminini korur, akılcı hareket eder ve
siyasal hedeflerini net biçimde ortaya koyarsa fazla beklememiz de gerekmeyebilir.
Bu durumda AKP’nin gidişi bir takvim meselesi haline gelir.

Direnişe “devam” kararı alanların bütün olasılıkları değerlendirip, durumu doğru
analiz ettiklerini umuyorum.

Gezi Direnişi “kimi hatalar” nedeniyle yenilgiye uğrasa bile,
AKP artık eskisi gibi iktidar olamayacaktır.
Kazanmayı bilmek gerekiyor.
Bu toplumun, bu kuşağın bir başarı hikayesine ihtiyacı var.
Iskalamamak gerekiyor.
(Merdan Yanardağ Yurt, 16.06.13)

Sessiz Çığlık Sürüyor..

Dostlar,

Bu gün de 22.6 13 günü 13:00 – 14:00 arasında Ankara Sakarya Caddesinde
“SESSİZ ÇIĞLIK” eylemine / eylemsizliğine katıldık.

Artık kimi kavramlar tek başlarına kullanıldıklarında karşıtlarını (mefhum-u muhalif) çağrıştırmakta tembelleştiler.

Çığlığın da “sessiz”i olur muymuş?

Türkiye’deki faşist yönetim, -ki malumları “ileri demokrasi” yaftası ile
halk afsunlanmaktadır,- “durumdan” görev çıkarmayı ve kimi hatta pek çok
kitlesel eylemde yaratıcı olarak fincancı katırlarını ürkütmemeyi gerektiriyor.

“Yaratıcı” olmak gerekiyor, toplumsal eylemlerdeki diktatör(ler) rahatız olmasınlar.

5-6 yıldır uydurma kanıtlarla (sözde delillerle), sanal ortam hileleriyle Atlantik ötesi destekli kumpaslarla kodese tıkılan yurtseverlerin acısı içimizde dinmiyor.

Asker – sivil yüzlerce toplum önderi ulusalcı savunma hattından böylelikle geriye çekilmiş durumdalar.. Balyoz’da “Balyoz” kararı verildi, dosya Yargıtay’da.. Oradan birkaç ayda çıksa bile, Silivri ÖYM (Özel Yetkili Mahkeme) kararı kısmen bozulsa bile yeniden sürecek birkaç yıllık bir sözde “yargılama” süreci daha başlayacak.

Becerilebilirse de bu arada Türkiye’de sözde AÇILIM paketi içinde saçılım gerçekleşecek ve Bölücü anayasa, başkanlık vb. anayasal düzenlemeler nafile çabayla kotarılmaya çalışılacak..

Ama artık mevsim başka bir mevsim.

RTE Kayseri’de, kendisine çölün susamışlığını kandıran su gibi gelen “kalabalıkları” (?!) görünce, adeta kendinden geçercesine “kadanızı alırım” sizin dedi!

Hem de 2 kez..

Ünlü Anadolu deyimidir; size gelecek beka, felaket (“kada”!) ‘bana gelsin’ demektir.

Öylesine yalnız, çaresiz ve aciz görmektedir ki kendisini Türkiye’nin Başbakanı RTE, narsisistik (Kendine aşırı severlik) eğilimlerinin – takıntısını çırılçıplak dışa vuran yukarıdaki sözcüğü hem de 2 kez, kalabalık kitlelere karşı kullanmıştır. Tabii iç dünyasını ele verdiğinin ayırdında olmaksızın. Sıradan medikal psikoloji bilgisi bu yalın gözlem için çok fazla bile..

Regresyon, hatta puerilizm düzeyinde..

Yardım edilmesi gerek.

Türkiye Psikiyatri Derneği’nin bir girişimi, çağrısı gerek.

Belki de TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) gıyapta bir yetersizlik tıbbi raporu.

*******

Bu gün de tertip davaların kurbanları ve yakınları ile yurtseverler Sakarya Caddesinde sessiz çığlıklarını attılar.. O kadar ki, ağızlarında maske vardı. Ola ki bir sesli çığlık çıkmasın!

Ellerinde posterler, anlamlı sözler içeren dövizler ve hüzünlü – acılı ama dimdik aileler..
Tutsakların fotoğrafları ellerde.. Türk bayraklarımızla da.. Her ne denli dün Kayseri’de RTE bayrakları “sade” buyurdu ise de.. Açık açık diyemedi, Atatürk fotoğrafı ile
ay yıldızın kucaklaşmasından rahatsızlığını..

“Sessiz çığlık” eylemcileri “örgü örmekte” idiler..

Sorduk ne için diye??

Tutsaklara kışlık mı?

“Almıyorlar ki içeriye..” dediler..

Bir başka espri “başlarına çorap örüyoruz..” idi.

Tabii sormadık “kimin?” diye..

Ellerinizi çabuk tutun.. dedik.

Geçen hafta, bir yanlış algı ile “son” diye yazmıştık bu eylemler için..

Hayır, devam ediyor.. Sonuç alınana dek..

Bu zulüm tez elden bitirilene dek..

****

Dün akşam da Güven Park’ta yüzlerce “Duran adam” dan biri idik.

Gençler ne denli düzeyli bir “toplu açık hava sohbeti” yapıyordu adeta.
Bir forum yürütülüyordu ağırbaşlı ve içerikli.

Polis uzakta idi ve sorun yoktu. Keşke dinleseler ve halkın gündemini öğrenme fırsatı yakalasalardı!

Sorunun kaynağı polis mi yoksa??

Rahmetli direniş şehidi Ethem Sarısülük’ün polis kurşunu ile tasarlanarak vurulduğu yerde mumlar yanıyordu. Fotoğrafları vardı çepeçevre.. Yerlerde minderler ve acılı, yanık çehreler mum alevlerinin alazında ıslak gözlerini birbirlerinden saklamaya çalışıyorlardı.

Bir yakını, yeğenimdi.. dedi. Şu fotoğrafını da çek.. dedi.

Boynuma sarıldı ve insan sıcağı ıslaklıkları bedenime yayıldı..

Hüngür hüngür, katıla katıla ağlıyordu..

**********

Malsahibi, bu mazlum ahlarını komayacaktır.

Sessiz çığlığımız göklerde yankılandı 21 Haziran 2013 günü Güven Park’ta..

Bir “Duran adam” olarak..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 22.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net