Etiket arşivi: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı

10 baro ‘Saray’da adli yıl açılış törenine’ katılmayacağını duyurdu

Güncelleme (17.8.19).. Saraya gitmeyecek Baro sayısı 41’e yükseldi…

Adli yıl açılış törenine 41 baro katılmayacak

Yargıtay Başkanlığının 2 Eylül’de Cumhurbaşkanlığı Sarayında düzenleyeceği Adli Yıl açılış töreni için barolara gönderdiği daveti geri çeviren baro sayısı 26’ya yükseldi.

Törene katılacağını açıklayan Türkiye Barolar Birliği’ne (TBB) ise tepkiler sürüyor. İzmir Barosu TBB’ye “Bizi temsil etmiyorsunuz” ifadeleriyle tepki gösterdi.

İzmir Barosu’ndan Türkiye Barolar Birliği’ne hitaben yapılan açıklamada “İzmir Barosu 111 yıldır olduğu gibi bugün de hiçbir muktedirin önünde eğilmeyerek, temel hak ve özgürlüklerin korunması, demokrasi, insan hakları ve evrensel hukuk ilkelerinin uygulanması için erkler ayrılığı mücadelesini sürdürmektedir. Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezinde yapılacak olan adli yıl açılışına katılma kararı alarak nezdimizde meşruluğunuzu yitirmiş olduğunuzdan, düzenlenecek törende İzmir Barosu’nu temsil etmediğiniz hususunu bilgilerinize sunarız.” denildi.
*****

10 baro ‘Saray’da adli yıl açılış törenine’ katılmayacağını duyurdu

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
İzmir Barosu’nun Yargıtay Başkanlığı’na yazdığı ve kamuoyuyla paylaştığı cevap yazısının ardından İstanbul, Muğla, Antalya, Adana, Aydın, Ordu, Bursa ve Van baroları da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda yapılacak yargı yılı açılışına katılmayacaklarını bildirdi. Kocaeli Barosu Başkanı Av. Bahar Gültekin Candemir de twitter hesabından yaptığı paylaşımında açılışa katılmayacaklarını, ”Yürütme erkinin temsilcilerinin sadece ve sadece davetli olarak katılabileceği ‘Adli Yıl’ açılış töreninin Cumhurbaşkanlığı kongre merkezinde yapılacak olması ‘Yürütme’nin ‘Yargı’ya müdahalesini kabulden öteye bir anlam taşımamaktadır” ifadeleriyle duyurdu.

[Haber görseli]

İzmir Barosu’nun ardından İstanbul, Muğla, Antalya, Adana, Aydın ve Ordu Baroları da Yargıtay Başkanlığı’nın 2019-2020 Yargı Yılı açılışı için yolladığı davete olumsuz yanıt verdi.

İstanbul Barosu‘dan yapılan açıklamada, “Yargının kurucu unsuru olan savunmanın meslek örgütü olarak, yeni bir yargı yılının açılışında birlikte olmaktan kıvanç duyabilirdik” denilen cevap yazısında, toplantının Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezinde yapılacak olduğuna işaret edildi ve burada yapılacak bir açılış törenine katılmanın mümkün olamayacağı bildirildi.

İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu’nun imzasıyla yayımlanan cevap yazısı “Tarihe not düşmek adına Başkanlığınızın takdirlerine sunarız” cümlesiyle sonlandırıldı.

MUĞLA BAROSU DA KATILDI

İstanbul Barosu’nun ardından Muğla Barosu da konuyla ilgili katılmayacağını duyurdu. Muğla Barosu Başkanı Avukat Cumhur Uzun’un imzasını taşıyan yanıt yazısında “2019-2020 Adli Yıl Açılış Töreninin Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezinde yapılıyor olması, bu anlayışa (yargının herkese eşit ve tarafsız olduğu) katkı sunmak yerine zarar verici olduğu değerlendirildiğinden, nazik davetinize icabet edemeyeceğimizi üzülerek bildiririz” denildi.

MEKANSAL SORUMLULUĞU BİLE PAYLAŞMAYIZ

Antalya Barosu Başkanı Av. Polat Balkan da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının adli yıl açılışına ilişkin daveti ile ilgili yaptığı açıklamada katılmayacaklarını duyurdu. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2019-2020 Adli Yıl Açılış Töreni ve Adli Yıl Açılış Kokteyli daveti bize de yapıldı. Şu ana dek bu konuyla ilgili kimi baro başkanlıklarınca açıklamalar yapıldı. Açıklamalara katılıyorum. Konuya ilişkim görüşümü özetlemeye çalışayım: Biz, adaletsizliklere, hak ihlallerine, hukuksuzluklara direnenlerdeniz; alkışlayan, boğun eğenlerden değil!
Biz, hukuk devleti ve insan haklarından yana taraf oluruz; iliksiz cübbelerinde düğme arayanlardan, sıraya dizilenlerden değil! Biz,

– gerçek bir hukuk devleti,
– bağımsız ve tarafsız yargı ve
– özgür savunma istiyoruz;

“Yargı denetimsiz iktidar, savunmasız yargı” değil. Yargıya duyulan güveni dibe düşüren, hukuku ve yargı bağımsızlığını hiçe sayan bir anlayış ile mekansal sorumluluğu bile paylaşmayız.”

BURSA BAROSU: BU TÖREN YARGI MEKANLARINDA YAPILSAYDI, KOŞA KOŞA GELİRDİK

Bursa Barosu da Yargıtay’ın adli yıl açılış töreni davetini reddetti. Bursa Barosu Başkanı Av. Gürkan Altun’un Yargıtay Başkanlığı’na yanıtında şu ifadeler kullanıldı:

Yasalar hukuku gerçekleştirme aracıdır ancak yasalar her zaman hukuka uygun olmayabilir veya hukuka uygun yorumlanmayabilir. İşte o zaman adaleti amaç edinmiş hukukun üstünlüğünü şiar edinmiş yargı devreye girer. Ama yargının devreye girebilmesi “bağımsız” ve “tarafsız” olabilmesine bağlıdır. Yoksa gücün elinde araçsallaşır. O nedenle yargıya güvenin zaten sürekli zedelendiği bir toplumda yargının yürütmenin himayesinde olduğu izlenimi ile şekilden öte anlam ve sonuçlar çıkan nazik ama Anayasa’da belirtilen yargının bağımsız ve tarafsız olması ilkesine aykırı bulduğumuz, yürütmeye ait bir mekandaki davetinize, yargının kurucu unsuru olan savunma mesleğinin temsilcisi avukatların meslek örgütü olan Bursa Barosu olarak icabet edemeyeceğimizi üzülerek bildiririz.

Bu tören, keşke yargının ev sahipliğinde ve yargının kurucu unsurlarının bütününe konuşma olanağı sunulacağı; yargının sorunları, kısa, orta ve uzun vadedeki çözüm hedeflerinin konuşulacağı; uzun yargılamalar, uzun tutukluluk sürelerinin eleştirilebileceği, düşünce ve ifade özgürlüğü lehine iletilerin verileceği yargı mekanlarında yapılsaydı koşa koşa gelirdik. Lakin, tören için yargıya değil, yürütmeye ait olan bir mekanın tercihi tüm bunları olanaksız kılmaktadır.

VAN BAROSU DA KATILMAYACAK

Van Barosu da Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada törene katılmama kararı aldığını duyurdu. Barodan yapılan açıklamada, ”Baromuz; Yargıtay Başkanlığı’nın 2 Eylül 2019 Tarihinde ”Cumhurbaşkanlığı Kongre ve Kültür Merkezi”nde yapılacak olan 2019-20 Adli yılı açılış töreni çağrısına, Yönetim Kurulu olarak törene katılmama kararı alarak durum resmi yazı ile Yargıtay Başkanlığı’na bildirmiştir.” denildi.

KOCAELİ BARO BAŞKANI: DAVETE İCABET EDEMEYECEĞİMİZİ BİLDİRDİK

Kocaeli Barosu Başkanı Av. Bahar Gültekin Candemir kişisel twitter hesabından yaptığı paylaşımında açılışa katılmayacaklarını bildirerek şu ifadeleri kullandı:

Kuvvetler ayrılığı ilkesi; adalet, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin güvencesidir. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının tesisi, bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalınmasıyla olanaklı olacaktır. Bu nedenle ‘Yargı Yılı’ açılışının ‘Yürütme’nin idare merkezinde değil Yargı’nın merkezinde/evinde yapılması gerekli, değerli ve önemlidir. Yürütme erkinin temsilcilerinin yalnızca ve yalnızca çağrılı olarak katılabileceği ‘Adli Yıl’ açılış töreninin Cumhurbaşkanlığı kongre merkezinde yapılacak olması ‘Yürütme’nin ‘Yargı’ya müdahalesini kabulden öteye bir anlam taşımamaktadır. ‘Hukuk Devleti’, ‘adalet’, kavramları ile yargılama süreçlerinin ‘Hukukun Evrensel İlkeleri‘ne ne denli değer verilerek yapıldığının tartışma konusu olduğu ülkemizde bu durumun bağımsız savunmanın meslek örgütleri olan Barolar katında kabul edilmesi olanaklı değildir. Bu nedenle Yargıtay Başkanlığı tarafından yapılan nazik ve naif çağrıya icabet edemeyeceğimizi bildirdik.”

İZMİR BAROSU ‘KENDİNİZİ ÖZGÜRLEŞTİRİN, SİZ DE GİTMEYİN’ DEMİŞTİ

Yargı yılı açılışı ile ilgili Yargıtay Başkanlığı’na ilk tepki İzmir Barosundan gelmiş, Baro başkanı Özkan Yücel’in imzasını taşıyan ve kamuoyuna da duyurulan yanıtta;

“Halkın zerre kadar güven duymadığı bir yargı sisteminin parçası olmamak için sizlerin de ‘kendinizi özgürleştirmenizi’ temenni ederiz..” denilmişti.
==============================
Dostlar,

Baroların “red“ yanıtı ve tutumları son derece yerindedir. Gerekçeler de saygıdeğer ve gerçekçidir. AKP iktidarı son derece net biçimde, anti-demokratik ve dinci bir TEK ADAM yönetimini adım adım ve seçim hileleriyle ülkemize ne yazık ki dayatmıştır.

İtiraz salt 2019-20 Adli Yıl açılış töreninin mekanına da değildir. Güçler ayrılığını hiçe sayan eylemli despotik dayatmalara karşı çıkıştır asıl olan..

Hukuk ve savunma göstermelik duruma düşürülmüştür.  Bu törenler Yargının ev sahipliğinde yapılmalı, Yasama ve Yürütme organları yetkilileri Yargı erkini dinlemeli, sorunların çözümü için bilgilenmeli ve ardından gereğini yapmalıdır. Ne var ki, kutsal olan Savunma’nın temsilcisi olan Türkiye Barolar Birliğinin (TBB) başkanının bu törende konuşması, ilgili mevzuatta AKP = Erdoğan‘ın Başbakanlığı döneminde yasaklanmıştır. TBB Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu‘nun konuşmasında eleştirilere katlanamayan dönemin Başbakanı Erdoğan, oturduğu yerden “edepsizlik etme“ biçiminde hakaret etmiş ve yanıtını da hemen almıştı :

  • Edepsizlik eden ben değilim sayın Başbakan…“

Başbakan Erdoğan, Danıştay’ın 146. kuruluş yıldönümü törenleri sırasında (10 Mayıs 2014) TBB Başkanı Prof. Fevzioğlu’nun eleştirilerine tepki gösterip salonu terk etmişti. Cumhurbaşkanı Gül’ün RTE’nin kolundan tutup engellemeye çalışması işe yaramamış ve TBMM Başkanı da dahil protokol salondan ayılmıştı.

Başbakan Erdoğan toplantıyı terk etmek zorunda kalmıştı! Bu tarihsel sahne aşağıdaki erişkeden izlenebilir..

https://www.cnnturk.com/video/turkiye/erdogandan-metin-feyziogluna-sert-tepki 

*****
Ayrıca, İzmir Barosunun Yargıtay Başkanlığının çağrı yazısına yanıtı tarihsel değerdedir ve aşağıda paylaşılmaktadır :
******
İZMİR BAROSU BAŞKANLIĞI
15.08.2019, sayı; 070/ 13579

YARGITAY BAŞKANLIĞI’NA

02.09.2019 tarihinde yapılacak olan Adli Yıl açılış töreni için tarafımıza göndermiş olduğunuz davetiyeye teşekkür ederiz. Bir kişi rahatsız olduğu için, Türkiye Barolar Birliği Başkanının adli yıl açılış törenlerinde konuşma yapmasının önüne geçmek amacıyla yasa değişikliği yapanların salonlarında, avukatları dinleyici olarak törene çağırmanızı ancak naiflik olarak adlandırabiliyoruz. Anlaşılan o ki; halkından kopuk bir yargı sisteminin mimarlarının, vatandaşın adalete erişimini zorlaştıranların, hiçbir canlıya yaşama olanağı tanımayanların, hakimlik ve savcılık
teminatını yok sayanların, hayalleri avukatsız bir yargı olanların salonlarında adli yılı açmak, 2019 yılında da sizlere nasip olacak.
Bu yanıt yazımızla, siyasi kararlarla, mesleki faaliyetlerini gerekçe göstererek yüzlerce mensubunu tutsak ettiğiniz onurlu bir mesleğin temsilcileri olarak, yaptığınız nazik daveti geri çevirmek zorunda olduğumuzu bildiriyoruz.
Bize kalırsa, siz de o salona gitmeyin. Çünkü yapacağınız konuşmada muhtemelen, yargının bağımsızlığından ve tarafsızlığından söz edeceksiniz. Hak mücadelesi veren binlerce kişinin cezaevlerinde olduğunu bilmenize karşın;
kişi özgürlüğü ve güvenliğinden, ifade özgürlüğünden, adil yargılanma hakkından, basın özgürlüğünden dem vuracaksınız. Kimseden emir ve talimat almadığınızı, hukuktan üstün hiçbir şey tanımadığınızı, üstünlerin hukukunu reddettiğinizi, üstüne basa basa tekrarlayacaksınız. Peki nerede? Yürütmenin başının yaşadığı sarayın salonunda. Bizler, insan haklarının korunduğu ve geliştirildiği, hukukun yok sayılmadığı, yargının siyasi iktidarın güdümünden çıktığı günlerde, tam bağımsız bir yargı teşkilatının ev sahipliğinde yapılacak bir törene katılımı, savunduğumuz değerlere daha uygun görüyor ve bu günü umutla bekliyoruz.
Biz avukatlar, yargı bağımsızlığı için tarih boyunca mücadele ettik. Yeni adli yılda da bağımsızlığımızdan aldığımız güç ve tarihimizden gelen kararlılıkla bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Halkın zerre kadar güven duymadığı bir yargı sisteminin parçası olmamak için sizlerin de “kendinizi özgürleştirmenizi” temenni ederiz.

Saygılarımızla.
Avukat Özkan YÜCEL
İzmir Barosu Başkanı
******

Sevgi ve saygı ile. 17 Ağustos 2019, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Erdoğan’dan itiraflar : “Valilere ‘Üzerlerine Gitmeyin’ Talimatı Verdik; Silahlar O Zaman Geldi”

Erdoğan: “Valilere ‘Üzerlerine Gitmeyin’ Talimatı Verdik; Silahlar O Zaman Geldi”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecinde valilere
‘Baskı yapmayın’ talimatı verdiklerini ve bunun
terör örgütü tarafından istismar edildiğini söyledi.

Erdoğan: Valilere 'Üzerlerine Gitmeyin' Talimatı Verdik, Silahlar O Zaman Geldi

http://www.haberler.com/cumhurbaskani-erdogan-valilere-uzerlerine-8280540-haberi/ 
21 Mart 2016 Pazartesi 08:23

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çözüm süreci”ne ilişkin olarak;

  • “Çözüm Süreci içinde valilerimize bazı bizim tavsiyelerimiz olmuştu, yani ‘sakın böyle bazı ufak tefek konularda sıkıştırmayın, üzerlerine gitmeyin’ vesaire diye. Güvenlik güçlerimizi de valilerimiz doğrusu o noktada biraz baskıyı aldılar diyebilirim. Niye? Yani devletin bu noktada ciddi bir baskısı yok, dolayısıyla bu bölgede de özellikle benim Kürt vatandaşlarımBize işte devletin baskısı var, şunu var’ demesin diye elinden o kozu alalım istediler. Bu bir iyi niyetti fakat bu iyi niyet ne yazık ki ciddi manada istismar edildi ve o süreç içinde ülkemize ciddi manada bir silah girişi oldu.” dedi.

Erdoğan, TRT‘de yayımlanan “Cumhurbaşkanı’nın Gençlerle Buluşması” adlı programda gençlerin sorularını yanıtladı.

Erdoğan çözüm sürecinde yaşananlarla ilgili olarak çarpıcı açıklamalar yaptı.

“VALİLERE ‘ÜZERLERİNE GİTMEYİN’ DEDİK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Demokrasinin güzelliği burada zaten. Bu fırsatı yakalayınca millet hemen o cezalandırmayı yaptı. Neticede gelinen nokta şu andaki durum oldu. Fakat terör,
bu defa farklı bir şekilde kendine istikamet çizdi ve baktılar ki halktan belli destek yok,
öyleyse bir sindirmeyi daha farklı yapacağız, nasıl yapacağız? Şu andaki yaşadığımız tabloyla, çünkü o Çözüm Süreci içinde valilerimize bazı bizim tavsiyelerimiz olmuştu, yani ‘sakın böyle bazı ufak tefek konularda sıkıştırmayın, üzerlerine gitmeyin’ vesaire diye. Güvenlik güçlerimizi de valilerimiz doğrusu o noktada biraz baskıyı aldılar diyebilirim. Niye? Yani devletin
bu noktada ciddi bir baskısı yok, dolayısıyla bu bölgede de özellikle benim Kürt vatandaşlarım ‘Bize işte devletin baskısı var, şunu var’ demesin diye elinden o kozu alalım istediler.

“İYİ NİYETİMİZ İSTİSMAR EDİLDİ, SİLAHLAR O SÜREÇTE GİRDİ

Bu bir iyi niyetti fakat bu iyi niyet ne yazık ki ciddi manada istismar edildi ve o süreç içinde ülkemize ciddi manada bir silah girişi oldu. Çünkü bizim sınırlar biliyorsunuz, çok çok uzun. Sadece Suriye sınırı 911 km. Irak sınırına bakıyorsunuz, Irak sınırı hakeza 350 km, İran sınırı var bütün buralardan girme şansı var. Bunu da bunlar bu şekilde değerlendirdiler.”
şeklinde konuştu.

=======================================

ÜLKE – VATAN – ULUSUN HUKUKUNU
PERVASIZCA ÇİĞNEYEN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’ı,
HUKUK HALA KORUYABİLİR Mİ?

Dostlar,

Tuzun koktuğu, sözün bittiği yerdir burası..
Bu ne biçim ”iyi niyettir” (!?) ki, istismarı ile, Batı güdümlü bölücü örgüt PKK,
ülkemizi muazzam bir silah deposuna dönüştürebilmiştir.. “İyi niyetin” (!?) bu yönde istismarına birkaç yıl, sözde “ÇÖZÜM SÜRECİ” adına göz yumulabilmiştir!
Bu gerçekten iyi niyet midir, gaflet – dalalet – ihanet zinciri midir?!

Bir devletin Cumhurbaşkanı, günah çıkartır gibi, adeta mahkemede “ikrar eder” gibi suçunu itiraf etmektedir. Bir yandan da aczini ele vermektedir. TRT’de “gençlerle buluşma” adı altında toplum mühendisliğine dönük programda Erdoğan, baltayı kendi ayağına vurmuştur.

Bu, ciddi bir kırılma noktasıdır. Geri dönüşü ve tevili (kıvırtması) yoktur.
R.T. Erdoğan bu yaptıklarını varsayalım ki gerçekten “iyi niyetle” yaptı.
Ceza sorumluluğunun ortadan kalkacağını mı sanıyor acaba??
Danışmanları böylesine akıl dışı saçma bir öneride mi bulundular kendisine??

Cehenneme giden yolların kaldırımları da iyi niyet taşları ile döşenmiştir derler..

Erdoğan’ın bu sözde “iyi niyeti” nin ülkemize nelere mal olduğu ortadadır.
Asker, sivil, polis, korucu, çocuk – kadın – yaşlı.. yüzlerce masum insanımız telef olmuştur.
Zerrece kuşku yoktur ki Erdoğan’ın bu yaptıkları kesin olarak ağır cezalık suçtur.
Erdoğan’ın erişkin bir insan olarak hak ve fiil ehliyeti, dolayısıyla da ceza ehliyeti vardır. Devletin başında bir insan olarak bir yığın danışmanı ve istihbarat kaynağı elindedir.
Bu sözde iyi niyetle asla açıklanamaz ve hiç kimse, hiçbir kurum Erdoğan’ı aklayamaz..

Davranışının çok ağır sonuçlarını öngörecek erginlik (farik) ve sezginlik (mümeyyiz) yeteneğindedir 12. CB R.T. Erdoğan.. Valilere yasa dışı buyruk verilerek Anayasa’nın
137. maddesinin çiğnendiği çok açıktır. Yasaya aykırı buyruğu yerine getiren mülki amirlerin sorumluluktan kurtulamayacağı da en temel hukuk kurallarındandır (aynı Anayasa maddesi başta olmak üzere..).

Adı “AÇILIM” olan bu sözde  iyi niyetli politikalar yalın birer siyasal tercih olmanın ötesine geçerek yüzlerce insanın ölmesine – yaralanmasına ve ülkemizde telafisi olanaksız maddi – manevi zararlara yol açmıştır. Bu çok ağır tablodan Erdoğan ve AKP, yasa dışı buyrukları
yerine getiren bürokratlarla birlikte zincirleme (müteselsilen) sorumludurlar.

Sonuç öylesine ağırdır ki;

  • Erdoğan kendisine adeta SUÇÜSTÜ yaparak ele vermektedir.Suç kanıtı TRT kayıtları ile sabittir.
  • Ağır cezayı gerektiren suçüstü durumu vardır.

Bu durumda Cumhurbaşkanının da dokunulmazlığı yoktur ve Erdoğan hakkında
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı derhal yasal işlem “ceza soruşturması” başlatmalıdır.
Hukukun ve mevzuatın buyurucu kurallarının gereğini yapmayarak bu görevi savsaklamak, yetkililerin de sorumluluğunu doğuracak ve suça ortak edecektir.

Suç, sonuçları bakımından öylesine ağırdır ki; VATANA İHANET ile örtüşmektedir.
Bu durumda da TBMM devreye girerek bu Anayasal süreci başlatmalıdır :

Anayasa md. 105/son :

  • “..Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının
    en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.”Buna göre;
  • CB Erdoğan’ın teröre ve terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığını ileri süren
    CHP Genel Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu harekete geçmelidir. Bir namuslu – yiğit savcı aramak yerine hukuksal dosya hazırlanmalı ve ilgili – yetkili makama (Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı) sunularak suç duyurusunda bulunulmalı, ceza davası (koğuşturma) açılması istenmelidir.Bu iç hukuk yolları tüketilir ve sonuç alınamazsa, AYM’ne bireysel başvuru ile
    CB’nın ulusun – devletin hukukunu – haklarını çiğnediği, HAK İHLALİ yaptığının
    karar altına alınması istenebilir. AYM böyle bir karar verirse, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ceza davası açmak zorunda kalabilir.. Erdoğan frene basmak zorunda kalır ve dahası,
    ilerideki olası Yüce Divan yargılaması için değerli bir hukuksal ön veri olur :
    Yargılama öncesi karara bağlanmış bir Anayasal hak ihlali!..
  • Vatanın – ülkenin – ulusun haklarının Cumhurbaşkanı RTE tarafından bilerek ve isteyerek – tasarlayarak, yinelenen biçimde ısrarla, Anayasayı tanımadan ihlali = VATANA İHANET!550 vekilin 1/3’ü 184 vekildir. Meclisteki 3 muhalefet partisinin oyları buna yetmektedir.
    Ola ki AKP’den de gizli oylamada Erdoğan’ı suçlayacak vicdan sahibi vekiller çıkabilir..
    Her ne denli, Vatana İhanet suçu ile Erdoğan’ı Yüce Divan’a yollamak için 550 x 0.75 = 413 oy gerekse de, bu rakama “şimdilik” erişilemese de, ilk adım bile epey anlam taşır ve
    AKP – RTE’nin ayakları iyice suya erer sanırız. Kaldı ki bu suçların zaman aşımı çok uzun yıllardır ve görevler bitip dokunulmazlık zırhı çıkarılınca yargı gene devreye girecektir.
    Türk Ceza Yasası 66-68. maddeleri dava ve ceza aşımı sürelerine ilişkindir. Örneğin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası için ceza zamanaşımı süresi 40 (kırk) yıldır (md. 68/a).Yukarıda sözünü ettiğimiz Ceza yargılaması için TBMM’de böylesine bir çoğunluk gerekmiyor. Türk Ceza Yasası’nın ağır cezayı gerektiren suçüstü kurallarını işletmek ve Terörle Mücadele Yasası ile Ceza Yasası’nın açıkça çiğnenen maddelerini ekleyerek dava açmak gerekecektir.Biz profesyonel hukukçu değiliz ama olup bitenler bunca açıkken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
    sınırsız bir dokunulmazlık kalkanı olamayacağını, olmaması gerektiğini biliyoruz.
    Bunca erişilmezlik padişahlarda bile yoktu! Ayrıca Hukuk Devleti ve Hukuk Kurumu “çaresizlik” organı ve makamı değillerdir. Mutlaka bir çözüm üretilmeli ve Cumhurbaşkanı da olsa, Anayasa md. 10 gereğince yasalar önünde eşitlik ilkesi çalıştırılmalıdır. Hukuk,
    tanıdığı olanakların – yetkilerin kötüye kullanımını da sınırlar, engeller hatta yaptırım uygular..
    Hukuk Devleti, hele hele hiç kimseye suç işleme hak ve özgürlüğü, ayrıcalığı tanımaz, tanıyamaz. Hiçbir üstün hukuk normu bu sonucu doğuracak biçimde anlaşılamaz ve yorumlanamaz!Anayasa md. 105’te Cumhurbaşkanına tanınan hukuksal statünün “sınırsız” olduğu,
    tüm hukuksal yolları tıkadığı kabul edilemez ve bu yönde bir yorum yapılamaz.Türk hukukçularının sorunun bu yakıcı ve ivedi boyutlarını tartışması ve mutlaka bir çözüm bulması gerekiyor. Erdoğan, neredeyse mutlak düzeyde “dokunulmaz” olduğuna inanmaktadır, buna inandırılmıştır. Bunca pervasızlık ve Anayasaya meydan okuma, AYM kararlarını tanımama… eylemlerinin altında yatan da bu çarpık ve hukukun koruyamayacağı, korumaması gereken “sınırsız dokunulmazlık” (!?) varsayımıdır (hallüsinasyonudur).

    Yargıtay Onursal Başsavcısı Sn. Sabih Kanadoğlu‘nun şu saptaması (yorum değil!) önemlidir :

  • “276’yı bulan Erdoğan’ı Yüce Divan’a gönderir.”

    (Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu, SÖZCÜ’den Saygı Öztürk’e açıkladı,
    05 Şubat 2015; http://ahmetsaltik.net/2015/12/11/cumhurbaskanina-hakaret-sucununun-anayasaya-aykiriligi-ve-cozum-onerileri-calistayi/)

  • Erdoğan ve AKP’si, yalnız Türkiye için değil, Ortadoğu coğrafyası için de
    ciddi, katlanılmaz ve sürdürülemez, öngörülemeyen “sui generis”
    bir güvenlik sorunu durumuna gelmiştir
    .Gerek ulusal gerekse uluslararası dinamikler ve konjonktür; bu ağır ve yersiz,
    anlamsız ve gereksiz ve de çoook riskli, üstelik dinci – şeriatçı yükü
    daha fazla taşıyamaz, taşımayacaktır.Sevgi ve saygı ile.
    22 Mart 2016, Ankara


    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com
    Yazının pdf biçimi : ULKE_VATAN_ULUSUN_HUKUKUNU_PERVASIZCA_CIGNEYEN_CUMHURBASKANI_ERDOGAN..

Mr. KERRY; BOP EŞBAŞKANIN SIRTINI SIVAZLIYOR


Mr. KERRY; BOP EŞBAŞKANIN SIRTINI SIVAZLIYOR

Portresi_Ali_Nejat_Olcen 

Dr. Ali Nejat Ölçen

 

 

Bugünkü (13.9.2014) SÖZCÜ gazetesindeki Haddini bil Kerry başlıklı yazıyı
benim gibi yadırgayanlar çoktur sanırım.

Aslında ne ABD Başkanı Obama ve ne de Mr. Kerry, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı’nın sırtını sıvazlamış değiller.

Görev verdikleri BOP Eşbaşkanının sırtını sıvazladılar ve öylelikle BOP Eşbaşkanının IŞİD’e karşı eyleme geçmesinde başarılı olmasını arzuladıklarını belirtmiş oldular.

Durum budur ve Mr. Kerry haddini bilmek zorunda değildir,
aslında birinin haddini bilmesi gerekiyorsa, o sırtı sıvazlanan kişi olabilir.

Böyle biline, çare buluna.13.9.2014

Dr. Ölçen

=================================

Dostlar,

Cumhuriyetimizin ağabeyi (1922 doğumlu) bilge insan Dr. Ali Nejat ÖLÇEN‘den
kısa ve çarpıcı bir yorum..


(SÖZCÜ, 13.9.14)

Katılmamak olası mı??

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 12. Cumhurbaşkanı – Yarıbaşkan RTE,
bu vahim duruma artık derhal son vermelidir.. Yıllardır bunu yapmamaktadır.
Kendi ağzıyla da, kezlerce, böylesi bir görevi yaptığını, önce yadsımasına karşılık,
TV görüntüleri ortaya konunca kabul ve itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Bu durum vahimden de ötedir; çünkü BOP apaçık Türkiye’yi bölme planıdır;
ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinde resmen haritaları yayımlanmıştır.

BOP_haritasi

 

ABD ordusunun “Armed Forces Journal” adlı resmi dergisinde E. Alb. Ralph Peters’ın (Emekli ama Başkan danışmanı) makalesi özellikle dikkat çekicidir. (Haziran 2006)

Makalede, Ortadoğu’da istikrarsızlığın aşılması için sınırların, “azınlıkların durumu gözetilerek” yeniden çizilmesi öngörülmektedir. Kürtlere özellikle vurgu yapılmaktadır.
Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ta yaşayan Kürtlerin bağımsız bir devlet sahibi olması gerektiğinin savlandığı yazı, Türkiye’nin beşte birini oluşturan doğusu ile güneydoğusunun “işgal edilmiş” bölge olarak kabulü gerektiği yargısına (!)
yer verilmektedir…

Etnik ve dinsel cemaat temelli yeni Ortadoğu haritasında, Türkiye topraklarının 1/5’inin, temeli Kuzey Irak’ta çatılan Kürt Devleti’ne terki planlanmaktadır! “Stratejik ortak” (?!?) ABD’nin, bu planı kaçınılmaz saydığı ve düşünü kurduğu Büyük Kürdistan‘ı
stratejik ortaklıkta Türkiye‘ye bölgede “seçenek” olarak dayatmayı kurguladığı anlaşılıyor. Kuzey Irak’ta PKK’ya kol kanat germesi, silah ve her türlü lojistik desteği, Türkiye’nin sınır ötesi kara harekatını engellemesi… hiç kuşku yok, bu yüzen..

Bu harita daha sonra İtalya’da NATO toplantısında da gösterilmiş ve Türk subayları toplantıyı terk etmiştir. Ortada komplo kuramı değil; acı gerçeğin ta kendisi vardır.

  • Türkiye’yi bölme, ondan toprak koparma amaçlı bir planın eşbaşkanı,
    yasalara göre, Türkiye’de değil Başbakan ve Devlet Başkanı,
    yurttaş bile olamaz.. Bu eylem çok ağır suçtur..

Yıllardır sürdürülen bu kabul edilemez duruma RTE artık bir son vermek zorundadır…

Eski deyimle 2 görev asla ve asla kabil-i telif değildir..

Bu sitede çok yazdık ama bir kez daha yazmış olalım..

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Genelkurmay Başkanını (Necdet Özel) görevi içinde kısa bir açıklama ile “PKK’ı yok edeceğiz.. Kürtçe eğitim uygun değil..” söylemini 2 yıl sonra her ne hikmetse soruşturma konusu edeceğine,
ortadaki apaçık suçu neden soruşturmaz ki ???

Hukuk bu mudur??

Sevgi ve saygıyla.
14.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Not : Sn. Nurullah AYDIN’ın HAİN, İŞBİRLİKÇİ, UTANMAZ KİM?” 
başlıklı yazımıza da bakılması dileğiyle.. (http://ahmetsaltik.net/2014/09/14/27210/)

 

CB Seçimi Meşru muydu??


Dostlar,

Prof. Hayrettin Ökçesiz, bir hukuk hocası olarak, 12. CB – Yarıbaşkan seçiminin “meşru olmadığına” ilişkin olarak seçim öncesinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak bu savını gerekçelendirdi..

Yaratılan bilinçli karmaşa (karambol) ortamında konu kamuoyunun gündemine yeterince gelemedi.

Seçimler yapıldı.. Parlamenter rejimlerde “Sandıklı Cumhurbaşkanı” olamayacağına göre, geçiş dönemi Türkiye’sinde yaşanan bir metamorfoz sürecinde yarı başkan seçildi RTE. (tüm oyların %38’i ile!)

Derken Hayrettin hoca hakkında, yazdığı bu dilekçe nedeniyle üniversitesince soruşturma başlatıldı. Tam bir “YILDIRMA” politikası.. Bir hukuk profesörüne bile.. Uzmanlık alanında anayasal dilekçe hakkını (md. 74) kullanması nedeniyle!?

İşte RTE’nin AKP’si – AKP’nin RTE’si döneminde geldiğimiz “ileri demokrasi” aşaması budur! Daha önce de bu sitede yazdık; hiç abartısız söyleyelim, 2014 Türkiye’si
insan hakları rejimi bakımından 1679 İngiltere’sinin Habeas Corpus güvencelerinin gerisindedir. Orada apaçık,

– “Korkma Kralın adamları seni tutarsa, bağımsız yargıçlar suçsuzsan seni
hemen salacaktır..” deniyordu..

AKP – Cemaat ortaklığıyla yurt dışı destekli düzenlenen tertip – kumpas davalarda (Ergenekon, Balyız vd.) gördük Hammurabi yasalarını (-1700’ler…)..

Hayrettin hocanın dilekçesi metin olarak aşağıda..

Seçim artık geride kaldı..

Bir kez daha bu dilekçeyi okuyalım ve serinkanlılıkla düşünelim..

Bu soruşturma utanç vericidir ve derhal özür dilenerek geri çekilmelidir.

Ya da hukuk işleyecekse, bu fahiş hatayı yapanlar, hukuksal bedelini ödeyeceklerdir, ödemelidirler..

Sayın Prof. Dr. Hayretrin Ökçesiz hocamıza dayanışma duygularımızı sunuyoruz..

Sevgi ve saygıyla.
7.9.2014,Marmaris

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

================================================

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na buradan suç duyurusu
yapıyorum! Başlatılan CB seçim süreci meşru değildir.

Yurttaşlara Çağrı!

Anayasa’ya göre Meclis içindeki siyasal partiler aday gösteremezler.
Vekillerin aday göstermelerini engelleyemezler. Bu hak, partilerinden bağımsız davranacak olan vekillerindir. Meclis partileri vekillere – fiili tehdit tutumlarıyla ve demeçlerle

– Bu yolu kapatarak da Anayasayı çiğnemişlerdir. Ülke bu hoyrat, yaban, saygısız
siyaset tarzını sineye çekmek zorunda mıdır? Bunlar Halkın, yurttaşların özgürce
seçme seçilme hakkını hiçe saymışlardır. Hep birlikte bir partiler oligarşisi
kurmuşlardır. Demokrasiyi askıya almışlardır. Bir taşeron gibi davranmışlardır.

Tüm bu nedenlerle:

1) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bu partiler hakkında,
Anayasa’yı ihlal etmelerinden dolayı suç duyurusunda bulununuz.

2) 6271 sayılı CB seçimi yasasının, yanlış yere dayandıkları hükmünün
iptali için Anayasa Mahkemesi’ne gerekiyorsa bireysel başvuru yapınız.

3) Bunlara karşın seçimler yapılacak olursa, oy vermeye gidiniz. Geçersiz oy
kullanınız. 2. oylamaya da gidiniz. yine geçersiz oy veriniz. Geçersiz oylarınız
protesto oyları olarak onları hep düşündürsün! Sayınız ne denli yüksek olursa,
muhalefetiniz o denli güçlü ve inandırıcı olacaktır.

Atatürk Cumhuriyeti’nin tüm Yurttaşları direniniz!

Bu vargılarımın dayanağı olan mevzuat bilgisini yazıyorum:

T. C. Anayasası, madde 101 – (Değişik: 31/5/2007-5678/4 md.)
(…)

Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis
dışından aday gösterilebilmesi yirmi milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkündür.
Ayrıca, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı
birlikte hesaplandığında yüzde onu geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir.
Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeliği sona erer.”

2) Partilerin dayandıklarını düşündüğüm 6271 sayılı yasa ve ilgili hükmü:

Madde 7: (…)
En son yapılan milletvekili genel seçimlerinde, aldıkları geçerli oylar toplamı
birlikte hesaplandığında, yüzde onu geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir.
Her bir siyasi parti ancak bir aday için teklifte bulunabilir.”
(…)

3) Anayasa’nın 101. maddesinin gerekçesi:

“Bu maddeyle, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve görev süresinin
5 yıl olması ile bir kişinin iki kezden çok Cumhurbaşkanı seçilemeyeceği; Meclis
içinden veya dışından Cumhurbaşkanı adaylığı için en az yirmi milletvekilinin
yazılı teklifinin gerekli olduğu, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde
geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında yüzde onu geçen partilerin
ortak aday gösterebilmesi hususları düzenlenmektedir.”

– Biri kazanmasın diye ötekini kullanmak, kendini kullanılmaya açsa bile,
ahlaki midir? Kendisi olduğu için değilse, başka bir şey için seçilmeyi istemediğini söyleyebilse, gider onu seçerdim! Böyle bir siyaset bataklığında seçmen olarak kendimin de kullanıldığını düşünmüyor değilim. Kullanmak ve kullanılmak istemeyen
bir siyasete oyumu vereceğim. Bu bir protesto oyu olacak!

– Her ne nedenle olursa olsun kitap yakan kimse bir gün, hangi nedenle olursa
olsun, insanların yakılmasına en azından göz yumabilir. Kitap yakılmasıyla
insan yakılması arasında böyle bir ilişki, kitaplar yakıldığından beri var!

– Aptalca şeylerle aptallaştırıyorlar, sonra da aptallara göre şeyler yapıyorlar.
Bunlar daha çok aptallaşmamıza yol açıyor. Buna aptallaştırma / aptallaşma
sarmalı diyebiliriz.

Yoksulluk sınırı 3722, asgari  ücret 842 lira (AS: 1.7.2014 sonrası bekar 18+ işçi için 891 TL). Kayıtlı kayıtsız milyonlarca işsiz… OECD’nin en yoksul üçüncü, AB’nin
en yoksul birinci ülkesiyiz. IQ düzeyimiz Avrupa’da Arnavutluk ve Bosna-Hersek’le birlikte en düşük (88) düzeyde… Hukuk Devleti’nin tüm kurumları tahrip edilmiş,
insan hakları korunmasız kalmış, şiddet ve korku günlük yaşantıya dönüşmüş,
tüm ülke içeriden ve dışarıdan bölünmeye, parçalanmaya açık bırakılmış,
yurttaşın sorumluluk bilinci zayıflatılmış, halkın tüm tepki yetenekleri felç edilmiş, devletin iç ve dış saygınlığı yerle bir edilmiş…

Halkın üçüncü bir CB adayı çıkarabilmek için yirmi vekili bulamadığı bir Meclis…
hırsızlıklardan, yolsuzluklardan hiç söz etmiyorum bile. Bize neler oldu?
Bize neler oluyor?

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 65. Yılında Görünüm..


Dostlar
,

Geçtiğimiz yıl, Dünya İnsan Hakları Günü‘nün ya da
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ‘nin 64. yılı nedeniyle kapsamlı bir yazı yazmıştık.. Bu yazıyı anımsayalım istiyoruz..

Gözden geçirerek yeniden paylaşmak istiyoruz..

Aşağıda..

Acıyla vurgulayalım ki, günümüzde kişi hak ve özgürlükleri İngiltere’de Krala karşı 1679’da yürürlüğe konan HABEAS CORPUS rejiminin bile gerisindedir!

Orada, “Habeas Corpus” ta, özce denilmektedir ki;

  •  Korkma, Kralın adamları seni haksız tutarsa, suçsuzsan bağımsız yargıçlar seni ilk fırsatta salıverecektir..

Oysa günümüzde Ergenekon – Balyoz – Casusuluk vb. düzmece davalarda,
sahte ve hatta düzmece oldukları kezlerce kanıtlanan sözde kanıtlarla (delilerle)
masum insanlar yıllardır zindanlarda tutsaktır ve birçoğu da yaşam boyu hapis cezasına çarptırılmıştır. Zindanlarda ölümler / öldürmeler başlamıştır!..

Ayrıca TSK; kurumsal olarak büyük ölçüde güç yitiğine uğratılmıştır!
Bu durum kabul edilemez, çünkü ulusal savunmayı zayıflatarak ülke – ulus çıkarlarına giderimi olanaksız zararlara yol verebilecektir.

Medya tutsak alınmıştır.. Halk gerçekleri öğrenememektedir.
4. güç devre dışıdır, ülkemizde apaçık AKP dinci faşizmi yürürlüktedir!
“Güçler ayrılığı” felç edilmiştir.. Her şey tek adamın 2 dudağı arasındadır.

Bu görünümüyle Türkiye’nin AKP rejimi Platon’on, Aristo’nun, Montesquieu’nun öngörülerinin bile gerisine savrulmuştur ancak 2 yüzlü Batı ve maşası
sözde insan hakları kuruluşları, yakıcı sorunun özünü görmezden gelerek,
insan haklarını “ayrılıkçı” biçimde kullanmayı utanmazca sürdürmektedirler.

Ülkemizde inanç ve etnisite temelli kışkırtıcı ayrımcılıkla kanlı bir iç savaşı ve bölünmeyi hedeflemektedirler.. Yabanıl (vahşi) kapitalist sözde serbest piyasa ile ekonomik Sevr’i uygulamak ve ülkeyi borçlandırarak yoksullaştırmak, özelleştirme ile talan etmek yetmemiştir. Siyasal – coğrafi bağlamda da Sevr; Lozan yırtılarak yürürlüğe konmalıdır; Başbakan RTE, bu süreçte, BOP eşbaşkanı olarak sonuçlarını
bilerek – bilmeyerek Batı’dan bir “görev” almıştır.

Bir ülke halkının kaynaşarak uluslaşması ve yurt tutup uğrunda ölerek vatanlaştırdığı topraklarında dünya uluslar ailesinin eşit haklara sahip onurlu bir üyesi olarak
yaşama hakkını görmezden gelerek o halkı türlü iğrenç oyunlarla iç savaşa sürüklemek insan haklarının neresinde yazılıdır?

İnsan hakları şampiyonu Batı emperyalizminin bu onmaz hastalığı nasıl ve ne zaman düzel(til)ecektir??

İçeriye dönersek; önleyici gözaltı diye hiçbir çağcıl hukuk düzeninde yeri olmayan bir biçimde, Başbakan R.T. Erdoğan’ın gittiği yerlerde TGB (Türkiye Gençlik Birliği) üyesi gençler peşin olarak, potansiyel suçlu ilan edilmekte ve gözaltına alınmaktadırlar..

Başbakan R.T. Erdoğan o kentten ayrılana dek, bu TGB’li gençler,
geceyi polis karakollarının nezarethanelerinde geçirmektedir.

Bu uygulama hangi pozitif hukuk normuna dayalıdır??

Cumhuriyet Savcıları kolluğun (kentlerde polisin / kırsalda jandarmanın) bu istemine hangi yasa maddesine dayanarak izin vermektedir?

Bu hususun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca açıklığa kavuşturulmasını diliyoruz.
Ayrıca HSYK’yı da göreve çağırıyoruz..

  • Bu savcılar yasaları çiğneyerek suç işlemektedir.

Türk Hukuk Kurumu ve Türkiye Barolar Birliği sorunu üzerine gitmelidir.

Türkiye, yüz kızartıcı bu hukuk dışı uygulamadan kurtarılmalıdır.
İnsan haklarının en başında “kişi dokunulmazlığı” gelmektedir.
Hiç kimse keyfi biçimde özgürlüğünden alıkonulamaz.

Anayasa madde 19 : Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Fakat 19882 Anayasası’nın kişi hak ve özgürlüklerini oldukça sınırlayıcı dokusu kapsamında temel hak ve özgürlükler ülkemizde pervasızca çiğnenmektedir.
Bu hukuk tanımaz ürkünç durum, AKP iktidarında katlanılmaz düzeye tırmandırılmıştır.

Habeas Corpus’tan bu yana aradan 344 yıl geçmiştir ve ülkemizde
AKP, hukuku bir toplumsal terör aracı olarak kullanmaktadır.

Geçtiğimiz hafta emekli olan bir Yargıtay Daire Başkanı yüksek yargıcın bu yöndeki sözleri kulaklarda yer etmiştir.. Bu sayın yargıca göre hukuk Türkiye’de adaletin aracı değil, terörün silahına dönüştürülmüştür.

65 yıl sonra Dünya İnsan Hakları Günü‘nde Türkiye’nin dökülen görünümü
(hal-i pür melali) özetle böyledir..

Sevgi ve saygı ile.
10.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 64. Yılında Görünüm..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
profsaltik@gmail.com,   www.facebook.com/profsaltik,  www.ahmetsaltik.net  

     2. Büyük Paylaşım Savaşı’nın ardından ciddi yıkım yaşayan insanlık, bir daha bu çapta savaş olmasın özlemiyle Birleşmiş Milletler (BM) örgütünü kurar (1945) ve 3 yıl sonra 10 Aralık 1948’de uluslararası bir Bildirgeyi benimser: İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB)..

Türkiyemiz de, BM’nin kurucu üyelerinden biri olarak, söz konusu İHEB’ne imza koyar. Bu Bildirge, insan hakları tarihinde son derece önemli bir dönemeçtir. MÖ 1760’a uzanan Hammurabi Yasalarından, 1215’e tarihlenen Magna Carta’ya, 1679’da yayınlanan Habeas Corpus’a, 1776 ABD ve 1789 Fransız Devrimi Yurttaş Hakları Bildirileri’ne, Osmanlı’da 1839 “güdükTanzimat Fermanı’na, giderek 1. ve 2. Meşrutiyet’e (1876 ve 1908) dek, oradan da 1923’te Atatürk’ün Cumhuriyetimizi kurmasına, 1944’te Filadelfiya Bildirgesi’ne, 1950 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (AİHS, Türkiye’nin onayı 1954) dek uzanan en azından 4 bin yıllık çook uzun bir tarihsel süreç. Paris’te Louvre Müzesi’nde sergilendiği üzere, İnsan Haklarının temel metni olan Anayasalara erişmek hiç ama hiç kolay olmamıştır. Egemenler insan haklarını tanımamak üzere çok direnmişlerdir. Sonuçta temel özgürlükler metni anayasalar adeta “insan derisi ile kaplı” dırlar! Ne mutlu ki; İHEB, ilk maddesinde “Tüm insanlar özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğar.” diye gürler.
Bunun anlamı, binlerce yıllık “köleliğin son bulması” dır.

Büyük ATATÜRK, -çağında henüz telaffuz edilmemekle birlikte- gerçek bir insan hakları eylemcisi olarak, Sevr ile yok edilmek istenen Türk Ulusunun yaşam hakkını sağlayarak tarihte benzersiz bir destan yazmıştır.

İronik olarak da, “şanlı” (!) Batı uygarlığının çok ağır bir insanlık suçu (soykırım, jenosit) işlemesine engel olmuştur! Daha sonra Anadolu halkına Cumhuriyet’i armağan ederek çağdışı saltanat ve halifeliğe son vermiş ve egemenliğin kaynağını “sözde” gökyüzünden yeryüzüne indirerek, ulusu egemen kılarak Türkiye’de insan haklarına dayalı çağcıl bir devlet kurmuştur. Aşağıdaki sözleri, 1944’te benimsenen
Filadelfiya Bildirgesi’nde öz olarak yer almıştır:

     “ Eğer sürekli barış isteniyorsa, insan yığınlarının durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın tümünün gönenci, açlık ve baskının önüne geçmelidir. Dünya yurttaşları çekememezlik, aç gözlük
ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidir.”

Anılan Bildirge’nin öz içeriği ise; “Dünyanın hangi köşesinde yoksulluk ve sefalet varsa; bu, Dünyanın gönenç içindeki köşeleri için büyük tehdittir.“ yönündedir. Doğumunun 100. yılına (1981) armağan için UNESCO’da 156 ülkenin oybirliğiyle onanan karar ise, ATATÜRK hakkında şu değerlendirmeye yer vermektedir;
altı çizili sıfata lütfen dikkat :

  • Uluslararası anlayış ve barış için çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü
    bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder,
    İNSAN HAKLARINA SAYGILI,
    dünya barışının öncüsü, insanlar arasında
    hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı;
    Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu.”

İnsan hakları, tarihsel zamanda 3. Kuşağa erişmiştir :

– Temel hak ve özgürlükler ilk kuşaktır.

– 2. Kuşak Haklar sosyal ve ekonomik hak ve özgürlükleri içerir.

– Günümüzde ise sağlıklı-güvenli bir çevrede yaşama, tarihsel kalıtın korunmasını isteme … vb. haklar 3. Kuşak İnsan Hakları kümesindedir.

Günümüzde İHEB ne yazık ki, tüm dünyada yaşama geçirilememiştir.
Dahası, giderek özü boşaltılmakta ve kendisini “Küreselleşme” diye zihinlere
-retorik- tuzak kurarak sunan yeni emperyalizm, insan haklarının en büyük engeli
hatta düşmanı durumuna gelmiştir.

ABD eski Dışişleri Bakanı, Küresel Elit devletinin örtük Başbakanı Dr. Henry Kissinger açıkça,

  • Küreselleşme; Amerikan hegemonyasının öteki adıdır.” diyebilmiştir!

Dünya ağır bir sömürü, işsizlik, yoksullaştırma, sağlıksızlaşma, sosyal güvencesizlik, eğitimsizlik, adaletsizlik, soğuk ve sıcak çatışma, “post-modern 3. kuşak savaş” ortamına sürüklenmiştir. Oysa Atatürkçülük = Kemalizm; “Yurtta barış dünyada barış!”ı öğütlemektedir. İkiyüzlü Batı, insan haklarını bölücülük yaparak sömürmektedir!

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün; şu önermelerine ne demeli, ne denebilir ki??
Ders, hedef alınmalı elbette..

– “Resmi makam ve üniformaya sığınarak mücadele devri bitmiştir.
Artık açıkça ortaya çıkmak ve milletin hakları adına gür sesle bağırmak gerekir.
– Her birey istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü bir siyasal düşünceye sahip olmak, seçtiği bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak
hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına egemen olunamaz.
– Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.”

Gönül isterdi ki, 10 Aralık 1948’den günümüze dek geçen 64 yılda İHEB “eskisin” ve
3. Binyıl türevini yapalım.. Bunun için ise “aklın ve bilimin egemen kılınması” gerek. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi :

Yaşamda en gerçek yol gösterici akıl ve bilimdir.”

Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü olan bu ilke, yalnız Türkiye’yi değil,
tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir.

Dolayısıyla başta ülkemizde, “her-ke-si” –özellikle iktidarı– , kapitalizmi akla-bilime, adalete davet ederiz.

Tarih, insanların er-geç haklarını aldığının tanığıdır; insana yakışan, bu akışa karşı koymak değil, savunmaktır.

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ“ nin 64. Yılında İstemlerimiz       : 

  1. İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ (İHEB), tüm kavram, kural ve kurumlarıyla yaşama geçirilmelidir. “Her-ke-sin, ülkesinin kamu hizmetlerinden
    eşit olarak yararlanma hakkı vardır.” (md.21).
    KüreselleşTİRmeciler, insanlığın binlerce yılda oluşturduğu uluslararası
    hukuk metinlerini; başta İHEB, BM ve Dünya Sağlık Örgütü Anayasaları,
    ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü)  özleşmeleri, Avrupa Sosyal Konvansiyonu..
    vb. kazanımları pervasızca çiğniyorlar. Kendi eylemsel (de facto) hukuklarını (sözde!?) dayatıyorlar..
    Bunun ilk ve vazgeçilmez koşulu Yeni Emperyalizmin = KüreselleşTİRmenin yeryüzünden yok edilmesidir.
  2. Büyük ATATÜRK bu tarihsel olguyu görmüş ve “bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusça savaşımı
    meslek edinmemiz
    ” gerektiğini vurgulamıştır. Bu amaçla, M. Kemal Paşa’nın mazlum anti-emperyalist Türkiye’si, dünyaya öncülük ederek KüreselleşTİRmecilere (ABD-AB’nin yeni emperyalistlerine)
    yem olmamalı 
    ve benzer durumdaki ülkelere çağrıda bulunarak;
    DİRENİŞİN KÜRESELLEŞTİRİLMESİni örgütlemelidir.
  3. Post-modern ekonomik çökertme savaşı 1. öncelikli tehdit olarak tanımlanmalı ve tüm ulusal refleksler bu bağlamda canlandırılmalıdır. ÖZELLEŞTİRME, emperyalizmin yıkıcı, ideolojik bir talan aracı olup,
    kesinkes son verilmeli, kritik satışlar geri alınmalıdır. İç ve dış borçta konsolidasyona gidilerek vadeler uzatılmalı,  1 kezlik Servet-varlık vergisi konulmalıdır. Gelir dağılımı iyileştirilmeli, işsizlik çözülmelidir.
  4. Anayasamızın 2. maddesinde yer alan ve Cumhuriyetimizin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek 6 temel niteliği,
    – toplumun huzuru /
    – ulusal dayanışma ve
    – adalet
    içinde ödünsüz uygulanmalıdır :

1. İnsan haklarına saygılı,
2. Atatürk milliyetçiliğine bağlı,
3.
Demokratik,
4. Laik
5. S o s y a l bir
6. Hukuk Devleti..

  1. Avrupa Birliği, Gümrük Birliği, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi emperyalist kurumlarla yapılan tüm teslimiyetçi 2’li ya da çok yanlı anlaşmalar halka açıklanmalı ve köktenci biçimde gözden geçirilmelidir.
    Dış politika ve dış ticarette yeni seçenekler yaratılmalı, Türkiye yüzünü Batı dışındaki ülkelere de çevirmelidir. AVRASYA, BRICS ülkeleri gibi yeni stratejik seçenekler üzerinde gecikmeden ve büyük ciddiyetle durulmalıdır.
  2. Yaşayageldiğimiz yıkım süreci göstermiştir ki, devletimiz, milletimiz, vatanımız ve çağdaşlaşma kazanımlarımız, ancak Atatürk Devrimi temelinde yaşatılabilir. Atatürk Devrimi, Türkiye için herhangi bir seçenek değil, tek seçenektir.
    Atatürk önderliğindeki kurucu irade, Türk Devrimi’nin deneyimlerine göre Cumhuriyet’imizin temel niteliklerini 1937’de Anayasa’nın en başına koymuştur. İnsan haklarının ülkemizde ve dünyada yaşama geçirilmesinde 6 Ok’u; denenmiş, başarmış evrensel bir model olarak görüyor ve kararlılıkla savunuyoruz.
  • “Türkiye Devleti;Cumhuriyetçi,
    – Milliyetçi,
    – Halkçı,
    – Devletçi,
    – Laik ve
    – Devrimcidir.”

     

  1. Batı’dan devşirme emperyalist ezberleri bırakarak, ulusal devrim sürecimizde ürettiğimiz ve dünyaya model bu temel stratejik formülü, yeniden Anayasamıza koymak koşuldur. Atatürk Devrimi temelinde Cumhuriyeti yeniden örgütlemek amacıyla aşağıdaki ilkelere dayalı yeni Anayasa, “kurucu iktidar eliyle” yapılabilir:

– Bağımsız ve güçlü devlet,
– Etkin hükümet,
– Hızlı adalet,
– Örgütlü halk,
– Özgür ve eşit yurttaş,
– Planlı, halkçı, karma ekonomi,
– Bölgelerarası denge,
– Çalışan ve üreten Türkiye.

  1. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” tanımı temelinde Ulus Devlet pekiştirilmeli hiçbir etnik, mezhepsel, dinsel, sosyal, kültürel vb. nedenle ayrışmaya izin verilmemelidir. Sorun, bu alt aidiyetlerin sorunu olmayıp; insan haklarının en üst demokratik standartlara çıkarılması ile çözülecektir.
  2. Gönül isterdi ki, 10 Aralık 1948’den günümüze dek geçen 64 yılda İHEB “eskisin” ve 3. Binyıl türevini yazalım.. Bunun için ise “Dünyada us ve bilimin egemen kılınması” gerek. Tıpkı Atatürk’ün bize bıraktığı tinsel (manevi) kalıt gibi :“Yaşamda en gerçek yol gösterici, us (akıl) ve bilimdir.” Kemalizm’in = Atatürkçülüğün gerçek özü olan bu “bilimsel akılcılık” ilkesi, yalnız Türkiye’yi değil, tüm insanlığı kurtaracak, insan haklarının gerçek anlamda yaşanmasını sağlayacak evrensel bir ilkedir. Başta ülkemizde, “her-ke-si” -özellikle iktidarı- akla ve bilime, ülkenin temeli olan toplumsal adalete, Silivri ve Hasdal’dan başlayarak, BOP’u derhal bırakmaya çağırırız.Gelir dağılımını iyileştirmeye, işsizliği azaltmaya, Batı’nın insan haklarını sömüren ikiyüzlülüğüne ödün vermemeye çağırırız.

    Çevreye saygıya, hayvan halkLarına, doğaya hürmete;

    Büyük Atatürk’ün YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ’ına çağırırız.

Tarih, insanların er-geç haklarını aldığının aynasıdır; insana yakışan, doğala karşı koymak değil, omuz vermektir. Türkiye’nin insan hakları sicili kapkaradır ve sorumlular; kritik muhasebe için geç kalmaktadır. (10.12.2012)

İHEB, Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca yasa gücündedir;
ek olarak

* İç yasalarla çelişmesi durumunda üstün hukuk normudur,

* Anayasaya aykırılığı ileri sürülemez…

Mahkemeler karar gerekçelerinde bu Bildirge’ye giderek daha çok dayanmaktadırlar.

30 maddelik Bildirge’nin tümünü (İngilizce ve Türkçe) okumak için erişkeyi (linki) tıklayabilirsiniz..

Universal_Declaration_of_Human_Rights_UDHR

INSAN_HAKLARI_EVRENSEL_BILDIRGESI

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10.12.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AYDINLIK gazetesinin 12 Kasım 2013 günkü kapağı ve yorumlarımız..


AYDINLIK gazetesinin 12 Kasım 2013 günkü kapağı ve yorumlarımız..

Tarihe not düşmek ve tanıklık yapmak adına..

Hangi habere değinmeli ki?

10 Kasım törenlerinde yurttaşına “pez..enk” diye hakaret ettiği savlanan ancak sonradan o sözcüğü değil de “kav.t” sözcüğü kullandığı yönünde tevil (kıvırtma) yapan
Adana Valisi H. Avni Coş gerçekten coşmuş gidiyor.. Son tevil de kendinden..
“Kavas” demiş olabilirim.. Üstad bir kez net olarak ne söylediğinin ayrımında değil..; “Kavas..” sözcüğünün yeri ve zamanı değil ki.. Vali celallenmiş, yurttaşa “kavas” demek öfkesini kesmez ki.. Vali ağzından çıkanı duymaz durumda ve bu sorunu sürüyor.

AKP’nin valisinin yurttaşına reva gördüğü sıfat ortada.. Hangisi olursa olsun.
Net bir aşağılama var. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, Bay Coş gibiler tarafından aşağılanmak için yaşamıyor.. Cumhuriyetin erdemlerini kavramış ve ülkesine  – halkına hizmetkar yöneticilerince yüceltilmek için var bu halk..
Demokrasilerde böylesine edep – terbiye dışı bir davranışa yer yok..

Böylelikle AKP’nin “adamlarının” (ve de kendisinin!) kıratı bir kez daha ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan birşey daha var : AKP hükümeti bu valiyi hala görevde tutuyor!?..
Halka saygısı işte o kadar mı diyelim; yoksa Bay Coş şu ya da bu neden(ler)le AKP tarafından görevden alınamıyor mu diyelim? Hangisi? Hükümete hükmeden bildik / bilmedik güçler mi var? Ya da RTE’nin Belediye Başkanlığı Dönemlerinde kimi hesaplarını örten mülkiye müfettişine minnet-şükran-vefa (!) borcu ve de korkusu mu?

Değer mi bilemiyoruz ama, Bay Vali’ye, yurttaşa dolayısıyla bize de ettiği
densiz söz her ne ise aynen iade ediyoruz.

AKP’nin gecikmemesi gereken kararını da bekliyoruz : Bay Coş’u merkeze çekmek, hakkında disiplin soruşturması ve kamu davası açmak ve de bu yaştan sonra yararı
olur mu bilemiyoruz ama, yurttaşa saygı temel eğitimine almak..
Malum, hizmetiçi eğitim sürekli olmalı..

Bay Coş da feraseti hala tam bağlı / bağımlı değilse çıkıp bir özür dilese de “zırva tevil götürmez” bataklığından kendisi kendisini sıyırmaya çalışsa.. Çevresinde 3-5 akıllı dostu kalmadı mı? Hepsi yalaka ve dalkavuk mu? Olmaz ki, bu denli de olamaz ki!

Öbür haberlere ilişki yorumlarımız aşağıda..

aydinlik12kasim-1

Eski KKK Aytaç Yalman‘a ne demeli? Yaşamının sonunda çıkıp bir yiğitlik yapamıyor hala.. Vicdanının bastırması dayanılmaz kerteye ulaşınca Balyoz darbe planını duymadığını belli belirsiz ifade ediyor önceki gün. Oysa İddianamede kendisinin darbeyi önlediği savları yer alıyor. Çıkışı öyle cılız ki, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dikkate bile almıyor ve dün (11.11.13) akşam saatlerinde Başsavcının
1 aylık itiraz (Daire kararını Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu‘na taşıma) süresi de doluyor ve karar kesinleşiyor. Yalman hazretleri bununla da yetinmeyip, Balyoz’da
1 numara olduğu savlanan E. Org. Çetin Doğan‘ın avukatını (Celal Ülgen) kendisini saklayarak (görünmeyen  numara ile) arıyor ve apaçık tehditler savuruyor.. “Çetin Doğan konuşursa yanındakiler zarar görür..” Yalman paşa hala korkuyor.. Çetin paşa yıllardır içeride / tutsak.. Daha nesini tehdit ediyorsunuz?? Dahası nesinden korkuyorsunuz?
Konuşursa yanındakilere mi yoksa size mi dokunacağından?

İlahi Yalman Paşa, giderayak bir hoş sada bıraksan bu alemde?? Senden ve hoş sadandan vazgeçtik; Çetin paşa yiğitçe bağırıyor, “Komutan benim, beni yargılayın” diye.. Bir yığın masum (Çetin Paşa da dahil!) yıllardır içeride tutsak alınarak
Çetin paşaya “ayrıca” bilinçli manevi baskı / işkence uygulanıyor.. Yalman paşa, nasıl rahat (?) uyuyabiliyorsunuz Allah aşkına? Bir an önce arınsanız ne iyi olur,
çok rahatlarsınız..

Sözlerimiz size de anlı şanlı Büyükanıt ve Özkök Paşalar..

Yaşam, gerçekte 2 kalp vurusu arasındaki anlık süredir.
3. sü gelmezse yok olursunuz, ölürsünüz!
Kim ne biliyorsa artık, “3. kalp vurusunu beklemeden” açıklamanın zamanı gelmiş ve de geçmektedir. İçerideki tutsak insanların epeyce bir bölümü  70’li yaşlarının üstündedir ve 3. kalp vurularının gelmemesi olasılığı ürkütücü düzeydedir.

Zerre vicdan sahibi olanlara bar bar bağırıyoruz, heeey duyuluyor mu??

*****

Başbakan RT Erdoğan’ın Barzani ile buluşması.. Neresinden tutacaksınız ki? Uluslararası hukuk – diplomasi bakımından bir kez denklik (mutuality – reciprocality) yok 2 temsilci arasında. İlki, bağımsız bir ülkenin başbakanı ve 80 milyon insanı temsil ediyor. Öteki ise resmen ilan edilmemiş bir “bölgesel yönetim”in başı.. RT Erdoğan kişisel olarak dilediği kişi ile görüşebilir elbette. Ama resmi sıfatıyla, Barzani gibilerle görüşemez; ulusun gururunu ayaklar altına alamaz. Üstelik de Ankara’ya çağırarak değil, Diyarbakır’da (yakında Amed mi diyeceğiz??), az kalsın ayağına giderek ya da
orta noktada mı diyelim?

Yine muhatabı örtük denk sayış var burada, orta nokta diplomasisi ile.
Yakındır ilanı herhalde Güney Kürdistan Devleti‘nin.. Ortam ısıtılıyor..

Bu arada komşu Irak’ın toprak bütünlüğü hiçe sayılıyor..
Başbakan RT Erdoğan apaçık bölücülük yapıyor Irak aleyhine..
Suriye’de iç savaşı kışkırtıp taraf olmasına ek olarak!
Tüm bu politikaların ülkemizin yararına olmadığı, Türkiye’nin başına ciddi sorunlar açtığı ve açacağı çoook açıkken işler neden böyledir?

Tiksinti veren bir taşeronluğun kokusu ortalığı sarmıştır…
Birileri BOP Eşbaşkanıdırlar ve Atlantik ötesinin kendilerini de ülkemizi de
yıkıma (felakete) sürükleyen talimatlarını gözü kara, çaresizce uygulamayı sürdürmektedirler; deliğe süpürülmemek uğruna..

Yazık, çok yazık.. Ama nereye dek ?
Evet, “AKP’nin RTE’si – RTE’nin AKP’si” nereye dek??

10 Kasım 2013 Pazar günü  Antıkabir’i ziyaret edenler 1 milyon 90 bin kişi oldu!
29 Ekim’de 438 bin idi.
Geçen yıl 29 Ekim’de ise 423 bin..
Kitlelerin iletisini iyi okumak gerek..
Atlantik ötesine kul köle olarak bir süre daha taşeronluk belki olası ama içerideki milyonların sabrı kalmadı..

Cumhur’un iletisi alındı mı ??

Halk süpürecek halk!

Sevgi ve saygı ile.
12 Kasım 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AYDINLIK Gazetesi’nin 7 Mart 2013 günlü sayısının ön sayfası ve yorumlarımız

Dostlar,

AYDINLIK Gazetesi‘nin 7 Mart 2013 günlü sayısının ön sayfasını ve öne çıkarılan haberleri paylaşalım..

Günün bitmek üzere olduğu geç saatlerde bunu yapıyoruz ki; masamızda duran,
hemen her gün satın aldığımız AYDINLIK gazetesinin satışı olumsuz etkilenmesin..

Ne yazık ki, ülkemizin stratejik askeri sırları deşifre olmuş durumda..
Kimi planları değiştirmek ya da planların kimi bölümlerini güncellemek belki olanaklı ama oluşan hasarı tümüyle gidermenin, onarmanın, önceki duruma döndürmenin olanağı yok.

Örn. adları, adresleri ortaya dökülen binlerce ulusal direnişçi için ne yapılacaktır?
Bu insanların bu günden sonraki yaşamları ne ölçüde olumsuz etkilenecektir?

Bu ağır ve telafisi olanaksız fiysaskonun sorumlusu kimdir??

Siyasal iktidarın başı RT Erdoğan, her konu hakkında konujuyor.
Maşallah ve de maazallah her konuda uzman! Bu tavrını da hükümet olmaya ve
siyasal sorumluluğa bağlıyor. Dolayısıyla ülke savunması bakımında yaşamsal önemde olan bu savunma planlarının üzerine titrenmesi gerekmez mi?

Genelkurmay Başkanı Başbakan’a karşı sorumlu değil mi?
Silahlı Kuvvetleri savaşa – ülke savunmasına hazır tutmak kimin görevi?

Başkomutan kim? Anayasaya göre Cumhurbaşkanı değil mi?

Sonuç olarak, bu çok ağır tablonun adını ne koymak gerekir?

En hafifinden görevi ihmal mi diyelim?

Bir adım daha ötesi görevi kötüye kullanma mı diyelim?

Daha da ileri gidersek bu kez suç mu olur?
Hakkımızda bunaltıcı maddi-manevi tazminat ve ceza davaları mı açılır?

Peki bu eylemin (askeri sırların deşifre olması) adını kim koyacak?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı‘na düşen sorumluluklar nelerdir?

Parlamento, Yürütme üzerinde siyasal yasama denetimi yapmayacak mıdır?

80+ milyonluk koca bir ülkenin güvenliğini kritik düzeyde tehlikeye düşürmek
açık bir suç olduğuna göre, suçun işleyeni (faili) ve göreceği yaptırım ne olacaktır?

Bu sorular bugün yanıtsız kalsa da zaman içinde mutlaka sorulacaktır, sorulmalıdır.

Son not : 28 Şubat 1997‘nin üzerinden 16 yıl geçmeden “hesabı soruluyor” !?

Dip not : Güle güle Hugo Chavez..
Güle güle büyük ve özverili devrimci..
Hiç endişem yok, yiğit Venezulla halkı devrimleri sürdürecektir.
Başınız sağolsun Venezulla’lı kardeşlerimiz..
Acınızın yarısını bize verin..
Ama unutmayın; 2 elimiz yakanızda eğer devrimleri yaşamazsanız!?

Sevgi ve saygı ile.
7.3.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net