Etiket arşivi: Sabih KANADOĞLU

YENİ ANAYASA NASIL YAPILIR??

YENİ ANAYASA NASIL YAPILIR??

Sabih KANADOĞLU
Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı

Dostlar,

AKP’nin ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ÖNERİSİ HUKUK DIŞIDIR ve
MEŞRU DEĞİLDİR!

Usta hukukçu Sayın Sabih Kanadoğlu‘nun açıklaması yukarıda.
Dikkatle okunmasında büyük yarar var. Sayın Kanadoğlu çok özlü biçimde açıklamış..
Anayasanın nasıl değiştirilebileceği 175. maddede yazılı. Şöyle başlıyor :

  • Anayasanın değiştirilmesi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir. Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki teklifler Genel Kurulda iki defa görüşülür. Değiştirme teklifinin kabulü Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür.
    Anayasanın değiştirilmesi….

Dikkat buyurulursa, altı çizilen ifadeler Anayasanın değiştirilmesi” biçiminde.
Açıkçası YENİ ANAYASA yapmaktan söz edilmiyor. Doğası gereği edilemez çünkü
Anayasalar yaşasınlar diye yapılır, aklına esen kökten yürürlükten kaldırsın diye değil..
Anayasaları kökten yürürlükten kaldırma ancak olağanüstü dönem ve koşullarda olabilir.
Devrim gibi, savaş gibi… Büyük çalkantılar sonunda başarı ile iktidarı ele geçiren, anayasasını da yapar. Bu güç “asli kurucu iktidar” gücüdür. Sonrakiler “tali iktidar” olup bu yetkileri yoktur.

175. madde “Anayasayı yenilemek“ten de söz edilmiyor. İzin verilen, “anayasada değişiklik” tir.
İlk 3 maddenin değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğini ise
4. madde çok net olarak emretmektedir. İlk 3 maddeye ilişkin yetki Anayasanın değiştirilmesi
kapsamında değildir. O yetki “kurucu iktidar”a aittir ve AKP iktidarı bu niteliğe sahip değildir. Türev iktidardır ve yetkisi anayasa hukuk öğretisi – siyaset bilimi yazınında sınırlıdır.

Dolayısıyla, Sn. Kanadoğlu’nun uyarısına ve değerlendirmesine uyulmasında büyük yarar vardır hem ülkemiz hem de AKP ve Erdoğan açısından. Erdoğan yetinmesini bilmelidir. Halihazırda fiilen anayasayı çiğnemektedir ve yarıbaşkan – başkan gibi davranmaktadır. Bu dayatma açıkça anayasayı ihlal suçudur ve Türk Ceza Yasası’nın 309. maddesinde yazılı ağır yaptırıma bağlıdır.

21. yüzyılın şafağında 1 tek insana bu denli çok yetki verilmesi için akla ve zamana koşullara uygun hiçbir neden ve gerekçe yoktur. Uzlaşma ve tartışma geleneği ile, halkın egemenliğini kimseciklere bırakmadan, TBMM merkezli parlamenter rejim ülkemizde devam etmelidir.

Tek adam yerine ortak akıl!. Daha fazla uzatmaya gerek var mı?
Tayyip beyin Türkiye’den fazla nesi ve neresi var?
O tek başına hepimizden daha mı akıllı? Böylesine patolojik bir sav ileri sürülebilir mi??
Kaç kez kandırıldığını kamuoyu önünde, TV’lerde itiraf edip af dilemedi mi?
Ülkemizin ve 80 milyon insanımızın yazgısını yarı tanrı bile olsa tek 1 kişiye bırakmayı asla istemiyoruz ve bu dönemler artık tarihin derinliklerinde kalmıştır. Halk egemenliğini doğrudan eline almıştır ve temsili demokrasilerde anayasanın gösterdiği organlar eliyle kullanır.

Sağduyunun egemen olması, Türkiye’nin bu saçmalıkla daha çok meşgul edilmemesini istiyoruz. Bu antidemokratik – despotik dayatmalara artık isyan ediyor ve

  • Yeteeeerrr, yeteeeeer, yeteeeeerrrrr… diye haykırıyoruz.
    Bütün Dünya ve Türkiye duysun..

Sevgi ve saygı ile.
15 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

Erdoğan’dan itiraflar : “Valilere ‘Üzerlerine Gitmeyin’ Talimatı Verdik; Silahlar O Zaman Geldi”

Erdoğan: “Valilere ‘Üzerlerine Gitmeyin’ Talimatı Verdik; Silahlar O Zaman Geldi”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecinde valilere
‘Baskı yapmayın’ talimatı verdiklerini ve bunun
terör örgütü tarafından istismar edildiğini söyledi.

Erdoğan: Valilere 'Üzerlerine Gitmeyin' Talimatı Verdik, Silahlar O Zaman Geldi

http://www.haberler.com/cumhurbaskani-erdogan-valilere-uzerlerine-8280540-haberi/ 
21 Mart 2016 Pazartesi 08:23

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çözüm süreci”ne ilişkin olarak;

  • “Çözüm Süreci içinde valilerimize bazı bizim tavsiyelerimiz olmuştu, yani ‘sakın böyle bazı ufak tefek konularda sıkıştırmayın, üzerlerine gitmeyin’ vesaire diye. Güvenlik güçlerimizi de valilerimiz doğrusu o noktada biraz baskıyı aldılar diyebilirim. Niye? Yani devletin bu noktada ciddi bir baskısı yok, dolayısıyla bu bölgede de özellikle benim Kürt vatandaşlarımBize işte devletin baskısı var, şunu var’ demesin diye elinden o kozu alalım istediler. Bu bir iyi niyetti fakat bu iyi niyet ne yazık ki ciddi manada istismar edildi ve o süreç içinde ülkemize ciddi manada bir silah girişi oldu.” dedi.

Erdoğan, TRT‘de yayımlanan “Cumhurbaşkanı’nın Gençlerle Buluşması” adlı programda gençlerin sorularını yanıtladı.

Erdoğan çözüm sürecinde yaşananlarla ilgili olarak çarpıcı açıklamalar yaptı.

“VALİLERE ‘ÜZERLERİNE GİTMEYİN’ DEDİK”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Demokrasinin güzelliği burada zaten. Bu fırsatı yakalayınca millet hemen o cezalandırmayı yaptı. Neticede gelinen nokta şu andaki durum oldu. Fakat terör,
bu defa farklı bir şekilde kendine istikamet çizdi ve baktılar ki halktan belli destek yok,
öyleyse bir sindirmeyi daha farklı yapacağız, nasıl yapacağız? Şu andaki yaşadığımız tabloyla, çünkü o Çözüm Süreci içinde valilerimize bazı bizim tavsiyelerimiz olmuştu, yani ‘sakın böyle bazı ufak tefek konularda sıkıştırmayın, üzerlerine gitmeyin’ vesaire diye. Güvenlik güçlerimizi de valilerimiz doğrusu o noktada biraz baskıyı aldılar diyebilirim. Niye? Yani devletin
bu noktada ciddi bir baskısı yok, dolayısıyla bu bölgede de özellikle benim Kürt vatandaşlarım ‘Bize işte devletin baskısı var, şunu var’ demesin diye elinden o kozu alalım istediler.

“İYİ NİYETİMİZ İSTİSMAR EDİLDİ, SİLAHLAR O SÜREÇTE GİRDİ

Bu bir iyi niyetti fakat bu iyi niyet ne yazık ki ciddi manada istismar edildi ve o süreç içinde ülkemize ciddi manada bir silah girişi oldu. Çünkü bizim sınırlar biliyorsunuz, çok çok uzun. Sadece Suriye sınırı 911 km. Irak sınırına bakıyorsunuz, Irak sınırı hakeza 350 km, İran sınırı var bütün buralardan girme şansı var. Bunu da bunlar bu şekilde değerlendirdiler.”
şeklinde konuştu.

=======================================

ÜLKE – VATAN – ULUSUN HUKUKUNU
PERVASIZCA ÇİĞNEYEN CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’ı,
HUKUK HALA KORUYABİLİR Mİ?

Dostlar,

Tuzun koktuğu, sözün bittiği yerdir burası..
Bu ne biçim ”iyi niyettir” (!?) ki, istismarı ile, Batı güdümlü bölücü örgüt PKK,
ülkemizi muazzam bir silah deposuna dönüştürebilmiştir.. “İyi niyetin” (!?) bu yönde istismarına birkaç yıl, sözde “ÇÖZÜM SÜRECİ” adına göz yumulabilmiştir!
Bu gerçekten iyi niyet midir, gaflet – dalalet – ihanet zinciri midir?!

Bir devletin Cumhurbaşkanı, günah çıkartır gibi, adeta mahkemede “ikrar eder” gibi suçunu itiraf etmektedir. Bir yandan da aczini ele vermektedir. TRT’de “gençlerle buluşma” adı altında toplum mühendisliğine dönük programda Erdoğan, baltayı kendi ayağına vurmuştur.

Bu, ciddi bir kırılma noktasıdır. Geri dönüşü ve tevili (kıvırtması) yoktur.
R.T. Erdoğan bu yaptıklarını varsayalım ki gerçekten “iyi niyetle” yaptı.
Ceza sorumluluğunun ortadan kalkacağını mı sanıyor acaba??
Danışmanları böylesine akıl dışı saçma bir öneride mi bulundular kendisine??

Cehenneme giden yolların kaldırımları da iyi niyet taşları ile döşenmiştir derler..

Erdoğan’ın bu sözde “iyi niyeti” nin ülkemize nelere mal olduğu ortadadır.
Asker, sivil, polis, korucu, çocuk – kadın – yaşlı.. yüzlerce masum insanımız telef olmuştur.
Zerrece kuşku yoktur ki Erdoğan’ın bu yaptıkları kesin olarak ağır cezalık suçtur.
Erdoğan’ın erişkin bir insan olarak hak ve fiil ehliyeti, dolayısıyla da ceza ehliyeti vardır. Devletin başında bir insan olarak bir yığın danışmanı ve istihbarat kaynağı elindedir.
Bu sözde iyi niyetle asla açıklanamaz ve hiç kimse, hiçbir kurum Erdoğan’ı aklayamaz..

Davranışının çok ağır sonuçlarını öngörecek erginlik (farik) ve sezginlik (mümeyyiz) yeteneğindedir 12. CB R.T. Erdoğan.. Valilere yasa dışı buyruk verilerek Anayasa’nın
137. maddesinin çiğnendiği çok açıktır. Yasaya aykırı buyruğu yerine getiren mülki amirlerin sorumluluktan kurtulamayacağı da en temel hukuk kurallarındandır (aynı Anayasa maddesi başta olmak üzere..).

Adı “AÇILIM” olan bu sözde  iyi niyetli politikalar yalın birer siyasal tercih olmanın ötesine geçerek yüzlerce insanın ölmesine – yaralanmasına ve ülkemizde telafisi olanaksız maddi – manevi zararlara yol açmıştır. Bu çok ağır tablodan Erdoğan ve AKP, yasa dışı buyrukları
yerine getiren bürokratlarla birlikte zincirleme (müteselsilen) sorumludurlar.

Sonuç öylesine ağırdır ki;

  • Erdoğan kendisine adeta SUÇÜSTÜ yaparak ele vermektedir.Suç kanıtı TRT kayıtları ile sabittir.
  • Ağır cezayı gerektiren suçüstü durumu vardır.

Bu durumda Cumhurbaşkanının da dokunulmazlığı yoktur ve Erdoğan hakkında
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı derhal yasal işlem “ceza soruşturması” başlatmalıdır.
Hukukun ve mevzuatın buyurucu kurallarının gereğini yapmayarak bu görevi savsaklamak, yetkililerin de sorumluluğunu doğuracak ve suça ortak edecektir.

Suç, sonuçları bakımından öylesine ağırdır ki; VATANA İHANET ile örtüşmektedir.
Bu durumda da TBMM devreye girerek bu Anayasal süreci başlatmalıdır :

Anayasa md. 105/son :

  • “..Cumhurbaşkanı, vatana ihanetten dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının
    en az üçte birinin teklifi üzerine, üye tamsayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlandırılır.”Buna göre;
  • CB Erdoğan’ın teröre ve terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığını ileri süren
    CHP Genel Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu harekete geçmelidir. Bir namuslu – yiğit savcı aramak yerine hukuksal dosya hazırlanmalı ve ilgili – yetkili makama (Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı) sunularak suç duyurusunda bulunulmalı, ceza davası (koğuşturma) açılması istenmelidir.Bu iç hukuk yolları tüketilir ve sonuç alınamazsa, AYM’ne bireysel başvuru ile
    CB’nın ulusun – devletin hukukunu – haklarını çiğnediği, HAK İHLALİ yaptığının
    karar altına alınması istenebilir. AYM böyle bir karar verirse, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ceza davası açmak zorunda kalabilir.. Erdoğan frene basmak zorunda kalır ve dahası,
    ilerideki olası Yüce Divan yargılaması için değerli bir hukuksal ön veri olur :
    Yargılama öncesi karara bağlanmış bir Anayasal hak ihlali!..
  • Vatanın – ülkenin – ulusun haklarının Cumhurbaşkanı RTE tarafından bilerek ve isteyerek – tasarlayarak, yinelenen biçimde ısrarla, Anayasayı tanımadan ihlali = VATANA İHANET!550 vekilin 1/3’ü 184 vekildir. Meclisteki 3 muhalefet partisinin oyları buna yetmektedir.
    Ola ki AKP’den de gizli oylamada Erdoğan’ı suçlayacak vicdan sahibi vekiller çıkabilir..
    Her ne denli, Vatana İhanet suçu ile Erdoğan’ı Yüce Divan’a yollamak için 550 x 0.75 = 413 oy gerekse de, bu rakama “şimdilik” erişilemese de, ilk adım bile epey anlam taşır ve
    AKP – RTE’nin ayakları iyice suya erer sanırız. Kaldı ki bu suçların zaman aşımı çok uzun yıllardır ve görevler bitip dokunulmazlık zırhı çıkarılınca yargı gene devreye girecektir.
    Türk Ceza Yasası 66-68. maddeleri dava ve ceza aşımı sürelerine ilişkindir. Örneğin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası için ceza zamanaşımı süresi 40 (kırk) yıldır (md. 68/a).Yukarıda sözünü ettiğimiz Ceza yargılaması için TBMM’de böylesine bir çoğunluk gerekmiyor. Türk Ceza Yasası’nın ağır cezayı gerektiren suçüstü kurallarını işletmek ve Terörle Mücadele Yasası ile Ceza Yasası’nın açıkça çiğnenen maddelerini ekleyerek dava açmak gerekecektir.Biz profesyonel hukukçu değiliz ama olup bitenler bunca açıkken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın
    sınırsız bir dokunulmazlık kalkanı olamayacağını, olmaması gerektiğini biliyoruz.
    Bunca erişilmezlik padişahlarda bile yoktu! Ayrıca Hukuk Devleti ve Hukuk Kurumu “çaresizlik” organı ve makamı değillerdir. Mutlaka bir çözüm üretilmeli ve Cumhurbaşkanı da olsa, Anayasa md. 10 gereğince yasalar önünde eşitlik ilkesi çalıştırılmalıdır. Hukuk,
    tanıdığı olanakların – yetkilerin kötüye kullanımını da sınırlar, engeller hatta yaptırım uygular..
    Hukuk Devleti, hele hele hiç kimseye suç işleme hak ve özgürlüğü, ayrıcalığı tanımaz, tanıyamaz. Hiçbir üstün hukuk normu bu sonucu doğuracak biçimde anlaşılamaz ve yorumlanamaz!Anayasa md. 105’te Cumhurbaşkanına tanınan hukuksal statünün “sınırsız” olduğu,
    tüm hukuksal yolları tıkadığı kabul edilemez ve bu yönde bir yorum yapılamaz.Türk hukukçularının sorunun bu yakıcı ve ivedi boyutlarını tartışması ve mutlaka bir çözüm bulması gerekiyor. Erdoğan, neredeyse mutlak düzeyde “dokunulmaz” olduğuna inanmaktadır, buna inandırılmıştır. Bunca pervasızlık ve Anayasaya meydan okuma, AYM kararlarını tanımama… eylemlerinin altında yatan da bu çarpık ve hukukun koruyamayacağı, korumaması gereken “sınırsız dokunulmazlık” (!?) varsayımıdır (hallüsinasyonudur).

    Yargıtay Onursal Başsavcısı Sn. Sabih Kanadoğlu‘nun şu saptaması (yorum değil!) önemlidir :

  • “276’yı bulan Erdoğan’ı Yüce Divan’a gönderir.”

    (Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu, SÖZCÜ’den Saygı Öztürk’e açıkladı,
    05 Şubat 2015; http://ahmetsaltik.net/2015/12/11/cumhurbaskanina-hakaret-sucununun-anayasaya-aykiriligi-ve-cozum-onerileri-calistayi/)

  • Erdoğan ve AKP’si, yalnız Türkiye için değil, Ortadoğu coğrafyası için de
    ciddi, katlanılmaz ve sürdürülemez, öngörülemeyen “sui generis”
    bir güvenlik sorunu durumuna gelmiştir
    .Gerek ulusal gerekse uluslararası dinamikler ve konjonktür; bu ağır ve yersiz,
    anlamsız ve gereksiz ve de çoook riskli, üstelik dinci – şeriatçı yükü
    daha fazla taşıyamaz, taşımayacaktır.Sevgi ve saygı ile.
    22 Mart 2016, Ankara


    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com
    Yazının pdf biçimi : ULKE_VATAN_ULUSUN_HUKUKUNU_PERVASIZCA_CIGNEYEN_CUMHURBASKANI_ERDOGAN..

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 25.12.13


ÇARŞAMBA İĞNELERİ

portresi_kucuk

 

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

SIRAYLA

RTE bir sözü çok severek kullanır;

Men dakka dukka…

HIRSIZ

RTE, “Hırsızlık babadan evlada geçer”

Bozuk saat bile zamanı günde iki kez doğru gösterir…

 ŞÜPHELİ

RTE’nin oğlu Bilal’in yönetiminde olduğu TÜRGEV de şüpheli.

Babadan geçici…

HARAM (Aytekin Kaya TÜTÜNCÜ paylaştı)

Dindar kindardan son açıklama;

“Harama el sürmedik”,

Makine ile saydık…

MİLYONLAR (Hakan ARSLAN’dan)

Haziran ayaklanması sırasında “Milyonları evde zor tutuyoruz” demişlerdi.

Ayakkabı kutusundaki milyonlarmış…

CİNAYET

Hüseyin ÇELİK, “İtibar cinayeti var”

Bu cinayetse SİLİVRİ Davaları’nda sizinki soykırımdı…

ÇETE

RTE,”Bunlar bir nevi çetedir”

Operasyonu yapan çete,

Parayı götürenler ne?

KAÇACAKLARDI

Soruyor beyim, “Kaçacaklar mıydı sabah erkenden evlerine girildi?”

Kanser hastası Türkan SAYLAN, 80’lik İlhan Selçuk, hukukçuların duayeni Sabih Kanadoğlu, gazeteciler, askerler, bilim insanları hep kaçacaklardı değil mi?…

BAŞVURU

Mustafa Sarıgül ve Mansur Yavaş adaylık için Kılıçdaroğlu’na başvurdu.

Kılıçdaroğlu da ABD büyükelçisine…

ARAYIŞ

Ricciardone,”Operasyonda kaynağı dışarıda aramak yanlış”

İktidarı da…

RASTLANTI

ABD Hazine Müsteşarı David Cohen operasyon sürerken Türkiye’ye geldi.

Olağan rastlantı…

ŞİKE

Savcının yanına iki savcı ver,”Karar ikiye bir alınacak de”

Bal gibi şike…

VERİLMEYEN

Sordu,”Ne istediniz de vermedik?”

Belli oldu, AYAKKABI KUTUSUNU…

YALAMA

Nazlı Ilıcak Sabah’tan kovuldu.

Yanlış yeri yalamıştır…

KÖTÜ

Operasyonu yürüten polisler “görevi kötüye kullanmaktan” görevden alındı.

Hırsızı açığa çıkarmaktan yani…

YASAK

MENEMEN’deki Devrim Şehitlerini Anma Töreni’nde
Org. Necdet Özel’in mesajı okunurken yuhalandı.

Yuhalayanlara orduevlerini yasaklasın…

ERKEN UYARI SİSTEMİ

Yolsuzlukları açığa çıkınca tedbiri aldılar.
Adli Kolluk, amirine haber vermeden operasyon yapamayacak.

Cibali Karakolu geri geldi,

Kolluk oldu kollamalık…

KEFEN

RTE ikide bir ne der? “Kefenimizle yola çıktık… Kefenin cebi yok”

Kefenin yanında kutu olunca cebe gerek de yok…

YÜRÜTME

Bakanlar Kurulu devletin hangi erkidir?

Yürütme…

KUMPAS

RTE’nin danışmanı/ağzı Yalçın AKDOĞAN açıkladı,
önceki davalar hep Cemaatin kumpasıymış.

Ortaklık yapıp yol açan hangi iktidarmış?..

Başka Dilde Savunma ve Lozan..

Sabih KANADOĞLU
Onursal Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı
Türk Hukuk Kurumu Başkanı

Başka Dilde Savunma ve Lozan

Türkiye hakkında verilmiş, anadilinde veya bir başka dilde savunma konusunda, anayasanın 90’ıncı maddesi uyarınca öncelik taşıyan sözleşmelere,
mahkeme kararlarına, aykırılık nedeniyle ihlal kararı bulunmamaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-e maddesi ile Birleşmiş Milletler Siyasi
ve Medeni Haklar Sözleşmesi
’nin 14/paragraf 3/f maddesi, benzer biçimde “sanığın mahkemede konuşulan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde, bir çevirmen yardımından ücretsiz yararlanması” hükümlerini içermektedir. Bu sözleşmelere dayanılarak kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin içtihatları, sorunun adil yargılanma hakkı kapsamında “silahların eşitliği” ve“yargılamanın çekişmeli” olup olmadığı yönünden incelendiğini
ve çözüldüğünü göstermektedir. Mahkeme ve Komite içtihatlarına göre, yargılandığı mahkemenin resmi dilini anlamayan veya konuşamayan sanığın içinde bulunduğu olumsuzluk, kendisine ücretsiz çevirmen sağlanmasıyla giderilmekte ve bu durum

– adil yargılanma,
– silahların eşitliği,
– yargılamanın çekişmeli yapılması ve
– ayrımcılık yasağı..  ilkelerine aykırılık oluşturmamaktadır.

Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 202/1-3 ve 324/5 maddeleri, yukarıda vurgulanan sözleşmelere koşuttur ve herhangi bir eksikliği yoktur. Türkiye hakkında verilmiş, anadilinde veya bir başka dilde savunma konusunda, anayasanın 90’ıncı maddesi uyarınca öncelik taşıyan sözleşmelere, mahkeme kararlarına aykırılık nedeniyle
ihlal kararı bulunmamaktadır. O halde, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek olan hükümet tasarısı ile CMK 202. maddesine 4. fıkra olarak ekleme isteğinin amacı ve olası sonuçları kapsamlı bir şekilde tartışılmalı ve değerlendirilmelidir.

Eklenmek istenen 4. fıkraya göre:

“4. Meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen sanık;

a) İddianamenin okunması,
b) Esas hakkındaki mütalaanın verilmesi,

üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir. Bu durumda sanık, savunma yapacağı oturumda tercümanını hazır bulundurmak zorundadır. Bu imkân, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamaz.”

Anlamamak ve konuşamamak başka, mahkemenin resmi dilini, meramını anlatabilecek ölçüde bilmesine rağmen, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ederek başka bir dilde savunma yapmak istemi, başka bir şeydir. Değinilen uluslararası sözleşmeler ve mahkeme kararları, resmi dili bilmeye rağmen bir başka dil kullanılmasını hak olarak saymamakta ve hiçbir ülke böyle bir uygulamaya onay vermemektedir. Örneğin İsviçre CMK’nin 68, Alman CMK’nin 259 ve Fransız CMK 244. maddelerinde olduğu gibi.

Tasarının zamanlaması ve süreç gözetildiğinde, amacın, terörün önlenmesi yönünden ortaya konan ve uygun görülen siyasi taleplerin yerine getirilmesi ve bu yönden gelebilecek eleştirileri de adil yargılanma ve savunma hakkı tanıma ve bu hakkı genişletme gerekçeleriyle karşılamak olduğu anlaşılmaktadır.

Tasarının yasalaşmasının sakıncalarına gelince;

A- Tasarının yasalaşması, Lozan Antlaşması’nın tartışmaya açılmasına yol açabilecektir. Antlaşmanın kesim III’te “Azınlıkların Korunması” başlığı ile düzenlenen 37-45 maddelerinin Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına ilişkin olduğu açıktır.
45. maddede yer alan belirleme, bu kesimdeki hükümlerin, Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanınmış olan hakların, Yunanistan’ın da kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanındığı yolundadır. Bu itibarla, 39’uncu maddede yer alan “Türkçe’den başka dili konuşan Türk yurttaşların yargıçlar önünde sözlü olarak bu dili kullanabilmeleri için gerekli kolaylıklar gösterilecektir” hükmü sadece Müslüman olmayan ve azınlık sayılan Türk yurttaşlar için uygulanacaktır. Ülkede yaşayan ve devletin kurucusu bulunan, eşit haklara sahip, değişik kökenlere mensup yurttaşların “azınlık” durumuna düşürmek ne akla ve ne de hukuka sığar.

Tarihin çöplüğüne gönderilen Sevr Antlaşması’nın ve onun 145’inci maddesinin
yeniden canlandırma çabalarının belirli çevrelerden destek alması hazindir.

Tek taraflı bir irade ile Lozan Antlaşması’nın 39’uncu maddesinin tartışmaya ve değişikliğe götürülmesi diğer akit üyelerin söz hakkı ve taleplerini gündeme getirebilecektir.

B- Tasarı ile tanınan, beyana bağlı başka dilden savunma olanağının kötüye kullanılması, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına bağlanmıştır.
Siyasi amaçlarla yapılabilecek istismarlara karşı hiçbir önlem alınmamıştır.

C- Anayasanın 3’üncü maddesine göre;

Türkiye devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür ve resmi dili Türkçedir.

Kamu hizmetlerinin anadilinde verilmesi çalışmalarına başlandığı ve anadilinde eğitim yapılması gerektiği konularının, siyasi iktidar tarafından dillendirildiği bir ortamda, tasarıda getirilen “daha iyi ifade edebilmeye bağlı” başka dilde savunma olanağı, yargıda Türkçe dışında dillerin kullanılmasına yol açar, ülkenin üniter yapısını zedeler, yıpratır ve bozar. Bu haliyle tasarı, Anayasanın 3’üncü maddesine aykırıdır.

D- Terörle mücadele bağlamında gelen siyasi taleplerin karşılanması, yeni taleplere yol açacak ve devletin üniter yapısı üzerindeki tehlike daha da yayılacak ve gelişecektir.

Türk hukuk düzenlemelerinde bu eksiklik olmamakla beraber, eğer varsa sorun,
adil yargılanma ekseni üzerinden tartışılıp çözülmelidir.

============================================================

Dostlar,

Başka Dilde Savunma ve Lozan….

Bir hukuk ustasının kaleminden nefis bir irdeleme ve net çözüm önerisi..

İşte Cumhuriyet kuşakları ve yetkin kadrolarının tipik bir örneği..

Kulak vermek gerek..

AKP hükümeti kadrolarına çağrımız olsun                     :

  • Atalarımızın “Meşveret – danışma” geleneğini aklınızdan hiç çıkarmayın.. 

Sevgi ve saygı ile.
19.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net