Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

24 Haziran 2018 Seçimi

24 Haziran 2018 Seçimi

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Değerli arkadaşlar,

Baştan söyleyeyim; hemen her şey “normal” akışında sürdü… Rekor düzeyde, %86 katılımlı Seçimde, RTE %52,6 ile 1. turda Başkan seçildi. CHP’den 8 puvan fazla alan M. İnce %30,6’da kaldı… AKP + MHP İttifakı %53,7 oy aldı. 344 MV ile Mecliste çoğunluğu sağladı… Çok dillendirilen moda Kavram “Yönetimde istikrar” devam ediyor demektir;

%42,0 Oy alan AKP, Kenan Evren’den kalma Seçim Yasasının çarpık mantığı sayesinde, (Her İl’e +1 Kontenjan MV ve d’Hondt Sayım Yöntemi) hak ettiğinden %17 (43 MV) fazla çıkardı ve TBMM’de 295 Sandalye kazandı. Mecliste Kadın Vekillerin oranı 1/6 kadar… 5/6 oranında Erkek egemen bir Meclisimiz var.

Bu seçim, Referandumlar ve Yerel Seçimler dışında, AKP’nin art arta kazandığı 5. seçim oluyor… 8-24 yaş arası yaklaşık 20 milyon genç nüfus, AKP ve RTE’den başka bir Politikacı tanımadan büyüdü…

CHP’nin %23’te kalması beni pek şaşırtmadı. Her zaman söylediğim gibi, CHP’nin %20-%30 bandında seyretmesini gayet “doğal” buluyorum. CHP’nin Programı nasıl olursa olsun, Genel Başkanı kim olursa olsun, Laiklikten açıkça ödün verilmedikçe (gizli ödün veriliyor zaten) CHP’nin alacağı seçim sonucunu en çok +/- 3 puvan etkiler… Yani CHP’nin temel sorunu Parti Programı veya Genel Başkan değildir. (Bu temel sorunu daha önceki paylaşımlarımda dile getirmiştim)

Bu kez CHP Seçmeni, Baraj altında kalmamaları için İyi Parti’ye ve HDP’ne 3 destek Puanı verdi; bu destek de göz önüne alındığında “CHP oy toplamı %26’dır.” diyebiliriz. CHP Seçmeni böyle öngörülü davranmasaydı, Cumhur İttifakı 440 MV ile Anayasayı tümüyle değiştirebilecek ezici bir çoğunluk elde edebilirdi.

Aşağıdaki grafikte, 1 Kasım 2015 seçim sonuçlarıyla (kırmızı rakamlar) 24 Haziran 2018 sonuçlarını (mavi rakamlar) ve hesapladığım Partiler arası Oy geçişlerini Oklarla gösterdim. Bu modele göre, büyük umutlarla ortaya atılan İYİ Parti’nin seçmen profilini %50 eski MHP’li Ülkücüler, %30 AKP’deki Laik kesim ve %20 kadar da ‘ödünç’ CHP seçmeni oluşturuyor.

“Türkiye Seçmeninin büyük bölümü, kabaca 2/3’ü maalesef yeterli düzeyde laik/çağdaş eğitim alamamış, Rasyonel düşünemeyen, ortalama zekası* IQ ~ 85, geçmişin hamaset ve masallarıyla avutulan “homo-ahreticus” lardan (hayali öte Dünyaya endeksli, ama gerçek Dünyaya da tırnaklarını geçirmiş tiplerden) oluşuyor.” derken, 70 yıldır gözlemlediğim sosyal yapı gerçeğinin satirik özetini veriyordum. Eğer Hal böyle olmasaydı, Çağdaş medeni bir ülkede,

…Milli Paranın 5 yılda yarı değerine düşüşüne,
…%15’i geçen işsizlik ve enflasyon ortamına,
…Ülke yaşam kaynaklarının, Madenlerin, Suların, Ormanların, Limanların, Bankaların, Fabrikaları satılıp savrulmasına,
…Gittikçe büyüyen Cari açık ve 450 milyar doları aşkın dış Borca vs. vs…

hiç bu kadar kayıtsız kalınır, Mehter marşı eşliğinde uykuya devam edilir miydi?!

Siyasi ağırlığı pek olmayan 1/3’lük kesim ise, Dünya ve Ülke gerçeklerini iyi-kötü tanıyan, IQ ortalaması normal(100) eğitimli, Çağdaş, laik Toplumdan oluşuyor diyebiliriz.

Değerli arkadaşlar,

Böyle bir sosyal yapı, dünden bugüne ani bir dönüşüm veya değişiklik göstermez; Demokrasi sayesinde İktidara gelen “örgütlü Cehalet” yapıştığı iktidar koltuğundan asla ayrılmak istemez; bunları da bilelim.

Dolayısıyla, sevgili Dostlar, bizlere Aydınlanma Mücadelesine bıkmadan usanmadan, azimle devam etmek görevi düşüyor.

Sevgilerimle. æ
____________
Not :  Bu arada ilk Suriyeli Millet(?) Vekili de Meclise girmiş.😯
*Google’da Ülke IQ ortalaması, Türkiye için 90 veriliyor maalesef (1/3 x 100 + 2/3 x 85 = 90)😢

Otomatik alternatif metin yok.

Peşinen söyleyelim; Anketler Denek sayıları ve örneklem tutarsızlıkları nedeniyle elbette yanılabilir …Haziran ayında
(2-5 bin denekle) yapılan 8 Anketin MHP sonuçlarına baktığımızda;

6,9 – 5,3 – 7,4 – 5,8 – 6,0 – 7,3 – 6,2 ve 9,2 görüyoruz.

Verilerin her birinde +/- %10 hata varsayalım. Sonuçta bu değerlerin tümünün ortalaması %24’ü geçmez yani MHP’nin Seçimde alması beklenen Oy oranı [%6,8 +/- %1,6] dır. Seçim sonucu %11,1 bu değerden 2,7 Sigma (AS: standart sapma) daha büyüktür… şöyle de diyebiliriz :

MHP’nin Seçim sonucunun güvenirlik payı % 0,35 tir…
Çok düşük !

Bu nedenle Sayın Serdaroğlunun kaygısını paylaşıyorum..
Cumhur İttifakı toplamda İstatistik Ortalama olarak beklenenden (anlamlı derecede farklı) 7 puvan (3,5 milyon Oy) fazla almıştır ki; bu da ~13 bin denetimsiz sandığın başına bir “haller” geldiğine işaret olabilir.

İstatistik yanılabilir, ama bu denli büyük ve tek yönlü yanılgı pek olmaz.
====================================

Dostlar,

Değerli hocamız Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan’ın yüksek zekasının ve matematiksel düşünce biçimini yaşam yöntemi olarak benimseyen çizgisinin ürünü önemli analiz yukarıda..

Keşke Türkye’yi yönetenler ve onlara gözü kapalı milyonlarca oy boca edenlerin hiç olmazsa 1/3’ü kavrayabilse..

Ne çok işimiz var Mustafa Kemal’in AYDINLANMA ASKERLERİ olarak değil mi?

Durmak yoooook, yola devam!
İyi de Millet İttifakı partilerinin bu hesapları yapabilecek uzmanları yok mu?
Varsa, neden bütün güçleriyle kamuoyuna ve YSK’ye itirazlarını sunmazlar? Bu boyun eğiş (!?) daha da ürkünç (vahim) ve kabul edilemez değil mi?
Ne dolaplar döndürülüyor Türkiye’de ve milyonlarca aldatılıyor? 
Daha çok müslüman hatta yalnızca kendileri müslüman olan (!?) birileri, muazzam ölçüde oy çalıyor seçimde, akıl alma hileler yapıyor ve daha az Müslümanlar ya da din sömürüsünü reddeden mazlum ve mağdurlar bu kitlesel OY HIRSIZLIĞINI = kul hakkını önleyemiyor.!?
Adaletin batsın zalım dünya ve de Türkiye!
* Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacak; çağdaş uygarlık düzeyinin de ötesine mu-la-ka taşınacaktır; ahdımızdır!

 

Sevgi ve saygı ile. 29 Haziran 2018, Ankara
(Güncelleme; 30.06.2018)

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

BAKAN MI MAFYA BABASI MI?

BAKAN MI MAFYA BABASI MI?

Rifat Serdaroğlu

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Hiçbir demokratik ülkede, hiçbir hukuk devletinde Süleyman Soylu gibi birini, o ülkenin iç güvenliğinden sorumlu Bakan yapmazlar. Yanlışlıkla böyle biri Bakan olsa, aşağıdaki sözlerinden dolayı hükümetiyle beraber istifa ettirilir ve yargılanır.

-İçişleri Bakanı, suçluluğu mahkeme kararı ile kesinleşen bir vatandaşını bile, devlet gücünü kullanarak tehdit edemez! Ederse suç işlemiş olur ve yargılanır.

-O Bakan, toplu katliam emri şeklinde anlaşılacak “O köyde taş taş üstünde bırakmayacağım” cümlesini kullanamaz. Kullanırsa Anayasa ve yasalarımızı çiğnemiş olur ve yargılanır.

-O Bakanın, “size artık yaşama hakkı yok” diyerek, insanları ölümle tehdit etmek yetkisi yoktur. Bu sözler Anayasal suçtur ve mutlaka yargılanmalıdır.

-O Bakanın, ölümle sonuçlanan bir olay hakkında karar vermesi, birilerini suçlaması ne hakkıdır ne de haddidir. Bu görev yargınındır. Yargının görevine müdahale etmeye kalkan Bakan, yargılanır.

Bakanın görevi, yaşanan olayı yasal güvenlik güçleri eliyle izlemek, çalışmaları denetlemek, suçluların yakalanmasını ve yargıya teslim edilmesini sağlamaktır. Bundan bir adım sonrası ise Anayasanın, demokrasinin, hukuk devletinin, özgürlüklerin bittiği anlamına gelir ki, bunun adı kaostur.

Türkiye’yi 16 yıldır yöneten, Süleyman Soylu adlı Bakanın sonradan katıldığı partisi AKP’dir.
======================
-PKK Narko-Terör örgütünü yeniden canlandıran, Soylu’nun deyişiyle “yeşerten”
AKP Hükümetleridir.

-Devlet Yetkililerini Öcalan ile görüştüren AKP Hükümetleridir.
-AKP’li Bakanlar ile HDP’li Milletvekillerini, devletin feribotuyla İmralı’ya gönderip
Öcalan ile görüştüren AKP Hükümetleridir.

-Devlet Yetkililerini, Kandil’e gönderip PKK Baronlarıyla görüştüren AKP Hükümetleridir.
-Devlet Yetkililerini Oslo’ya ve İngiltere’ye gönderip PKK’nın Avrupa Baronlarıyla görüştüren yine AKP Hükümetleridir.
-Türk Devletinin Komutanlarına ve Valilerine “PKK’lıları görmezden gelin” emrini veren AKP Hükümetleridir.
======================

AKP’nin her türlü hileyi kullanarak seçim kazanması
bu gerçekleri değiştirmez
ve bu suçları asla örtemez.

  • Zamanaşımı vatana ihanet suçunda işlemez.

PKK ile, FETÖ ile, IŞİD ile yıllarca kucak kucağa olup,
bu terör örgütlerine güç-kuvvet kazandıran AKP,
işlediği bu suçları ilelebet Türk Milletinden saklayamayacaktır.

Türk Milleti gerçekleri öğrendiğinde ve tüm bu olaylar Türk Yargısının önüne geldiğinde, kimin yaşama hakkının olup olmayacağını da göreceğiz…

İçişleri Bakanı derhal görevinden alınmalı ve yargılanmalıdır.

-İzmir’de içkili bir yerde eğlenirken, Cumhurbaşkanı aleyhine slogan atan, marşlar söyleyen toplam 17 vatandaş hemen o gece polis tarafından yakalanıp, 7’si tutuklanıyor! Tutuklamadaki hıza bakar mısınız?
Tutuklanma gerekçesi ise “Devlet Büyüklerine küfürle hakaret” etmek!

-Fakat 24 Haziran akşamı, binlerce AKP’li tabanca ve otomatik silahlarla Ankara ve İstanbul’un çeşitli meydanlarında saatlerce ateş ediyorlar, bir tane bile yakalama-gözaltı yok! Burada işlenen suç doğrudan “Türk Devletinedir!”

İstanbul-Sultangazi “Eski Habipler Meydanındaki” çocuk parkında ellerinde Erdoğan posterleri, AKP flamaları olan

  • Yüzlerce AKP’li ellerindeki silahlarla saatlerce ateş ettiler.
    Yerler boş mermi kovanlarıyla kaplandı. Birileri kasa-kasa
    mermi taşıyordu! Polis müdahale etti mi?

Nasıl edebilir ki? Onların hepsi AKP militanlarıydı ve İçişleri Bakanı AKP’li idi.
Bu kalkışmanın hesabı sorulmayacak mı? Soruluyor gibi yapılacak!

Değerli Okurlar;

Bu ülkede İçişleri Bakanı, kimin cenazelere gidip gitmeyeceğine karar verebilme yetkisini kendisinde görecek ölçüde gözünü karartmış, aklını yitirmişse ve konuşmasının üzerinden 24 saat geçmesine karşın basın toplantısıyla aynı çirkinliklerde ısrar ediyorsa, üstelik hala görevde kalıyorsa, sözün bittiği noktaya gelmişiz demektir.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinde dürüst-namuslu vatandaşlar olarak bizlerin sığınabileceğimiz, hakkımızı arayabileceğimiz hiçbir makam kalmamıştır.

Yıllardır anlatmaya çalıştığımız tam da bu idi…

Allah hepimizin yardımcısı olsun!

Sağlık ve başarı dileklerimle 29 Haziran 2018
==========================================
Dostlar,

Sn. Serdaroğlu bu harika yazısında da yerden göğe dek haklı..

S. Soylu gibi bir kişinin İçişleri Bakanı olduğu ülkede kendimizi ne yazık ki güvende duyumsamıyoruz. Oysa kamunun temel görevi yurttaşların can ve mal güvenliğini sağlamak..

Dahası, herkesin KORKUDAN KURTULMASINI sağlamak!

Oysa Bakan Soylu, korku salıyor, ortamı terörize ediyor.
Bu tutumu yeni değil üstelik..
Oysa Türkiye’nin dinginleşmeye gereksinimi öyle büyük ki..

AKP = RTE, Bakan Soylu’nun davranışlarından siyaseten sorumludur.
Hatta hukuksal olarak da sorumlu olacaktır eğer bu öfkeli ve sözünü tart(a)mayan Bakanı
hemen görevden almaz ve hakkında yasal işlem başlatmaz ise..

CHP (eski) milletvekili Eren Erdem‘i dokunulmazlığı biter bitmez hemen tutuklatan ve 3 ay sorasına duruşma günü veren yargımız / savcılarımız, Bakan Soylu için de fezleke
hazırlayacak mı?

AKP = RTE‘nin Bakan Soylu için ne yapacağı, “yeni” iktidar dönemi için turnusol kağıdıdır.

Sevgi, saygı, KAYGI ama umut ile. 29 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

KAÇ MİLYON OY ÇALINABİLİR?

KAÇ MİLYON OY ÇALINABİLİR?

Rifat Serdaroğlu

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Soru 1;
Bugün Çarşamba!
Oy verme işleminin tamamlanmasından dolu-dolu 48 saat geçti.
YSK, sandık bazında seçim sonuçlarını açıkladı mı? Açıklayamadı!
Her sandığın sonucu “Islak imzalı” tutanaklar esas alınarak bilgisayara
girilmiyor mu? Giriliyor!
Sayın YSK Başkanı Güven, neden bir düğmeye basıp bu sandık sonuçlarını açıklamıyor?
Türk Milletinden ve Siyasi Partilerden ne saklanıyor?

Soru 2;
24 Haziran 2018 günü oy verme sırasında ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan kaç olay oldu?
Aynı gün kaç sandıkta hırsızlık, oy çalmak, seçmen iradesini çarpıtmak olayları gerçekleşti? Tutuklanan kaç kişi var? Adları nedir?

Değerli Okurlar;
Oy kullanan vatandaşın hakkını korumak önce YSK denen yüksek hakimlerden oluşan kurula, sırasıyla devletin güvenlik güçlerine ve siyasi partilere düşer.

  • YSK, iki seçimdir kanunsuzluk yapmakta, yapılan hatalar sonradan kanun çıkararak örtülmeye çalışılmaktadır. (Mühürsüz zarf-oy pusulaları)
  • Yani YSK şaibelidir. Vatandaş YSK’ya güven duymamaktadır.

Devlete gelince;
Önceki seçimlerde Adalet-İçişleri ve Ulaştırma Bakanları istifa eder, yerlerine bağımsız kişiler bakan yapılırdı. Böylelikle “Devlet Gücünün” iktidarın emrine verilmesi önlenmiş olurdu!
AKP bu yasayı iptal etti. Süleyman Soylu denen kişinin İçişleri Bakanlığında, Abdülhamit Gül’ün Adalet Bakanlığında, Ahmet Arslan’ın Ulaştırma Bakanlığında dürüst ve adil bir seçim yapılacağına ancak salaklar inanır!

Siyasi Partilere gelince;
Seçim öncesi, 1 tane parti, 1 tane aday şunu demedi:

  • “Bu koşullarda yapılacak seçimler şaibeli seçim olur. Vatandaşın iradesi çalınmış olur.
    Şu şu aksaklıkları düzeltin. Aksi takdirde biz, sonucu belli olan tuzak seçimlere katılamayız.”

    Dediler mi? Demediler.
    Yani mevcut koşullara razı olarak seçime girdiler ve seçimi legalleştirdiler.

Bunlar yetmiyormuş gibi, “hile yapıldığı”, “sandıklara müdahale edildiği”, “önceden sandıklara blok halinde mühürlenmiş oylar kullanıldığının sosyal medyaya düştüğü” bu iğrençliklerle
ortaya çıkan sonucu “Seçim sonuçlarını kabul ediyorum” diyerek, oy hırsızlığını örttüler

Muharrem İnce’nin seçim gecesi kaybolup, ertesi gün yaptığı açıklamayı dikkatlice izledim. İnce’nin açıklamasındaki en önemli bölüm şu idi :

-“Bu seçim ilan edilme biçiminden, sonuçların açıklanmasına kadar her şeyiyle ADALETSİZ bir seçim olmuştur. Seçime KAN bulaşmıştır. Suruç’ta ve Erzurum’da yaşananlar bu seçimi, kanın bulaştığı seçim olarak tarihe geçirmiştir. Seçim sonuçlarına dönük elbette açıklanmaya muhtaç noktalar bulunmaktadır.”

  • Oy çalmışlar mıdır? ÇALINMIŞTIR, DOĞRUDUR.
  • 10 Milyon çalmışlar mıdır? HAYIR! SEÇİMİN SONUCUNU DA KABUL EDİYORUM…”

Sayın İnce, kaç milyon oy çalınınca “Hırsızlık” olarak kabul edecek ve itiraz edeceksiniz?
Bir milyon-iki milyon- üç milyon, kaç oy, kaç?
Sizce bir siyasetçinin hırsız sayılması için ne kadar çalması lazım?
Hani BİR çivi BİR nalı kurtarırdı? Şimdi kaç çivi gerek?

Temel, Budist olmaya karar vermiş. Temel’i Konfüçyüs’ün karşısına çıkarmışlar!
Konfüçyüs ilk ders olarak;” Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi sakın başkasına yapma” demiş!
Temelin gözleri fal taşı gibi açılmış ve şaşkınlık içinde haykırmış;
“Ne yani şimdi ben Fadime’yi beceremeyecek miyim?
Konfüçyüs, oturduğu yerden ayağa fırlar ve adamlarına bağırır; “Atın şunu dışarı. Bin yıllık felsefenin içine etti bu herif…”

Bu acemiler de benim yıllardır itina ile biriktirdiğim Demokrasi ve Dürüstlük felsefeme saldırıyorlar!
Kafamızı bozacaklar, bu yaştan sonra bizi tekrar siyasete döndürecekler, alayını sopa ile kovacağız…

Sağlık ve başarı dileklerimle 27 Haziran 2018
==========================================
Dostlar,

CHP, İYİ Parti ve HDP’nin, SP, VP ve öbürlerinin seçimlerde yapıldığı son derece açık olan yolsuzluğun, KARANLIĞIN üstüne neden gitmiyorlar, anlayamıyouz..

Elbet ortaya çıkacaktır günün birinde.. Dileriz çok gecikmez..

O zaman bambaşka bir Türkiye olacak herhalde..

Yurtsever vatandaşlarımızın Demokrasi – Aydınlanma kavgasını asla bırakmayacaklarını çooook iyi biliyoruz.. Ve elbette son sözü hep ama hep direnenler söyleyecektir..

Bu arada, Sn. Serdaroğlu’nu siyasette görmek çok hoş olurdu..
Ama demokratik – dürüst birikimlerini nerede ve nasıl koruyarak siyaset yapabilecek??

Sevgi ve saygı ile. 28 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Erinç YELDAN : NE YAPMALI??

NE YAPMALI??

Erinç YELDAN
Cumhuriyet
, 27.6.18

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır.)

Seçim sonrası… Türkiye ekonomisi yaklaşık altı çeyrek dönemdir pompalanan büyüme yorgunu; makroekonomik dengeler yerinden oynamış; durgunluk ve daralma gereği artık ciddi bir tehdit oluşturmakta. 2018’in ikinci yarısında ulusal ekonominin makroekonomik istikrara kavuşturulması ve dengelerinin yeniden tesis edilmesi için neler yapılmalı? IMF ile ya da IMF’siz…Önce tahribatın boyutlarını özetle anımsayalım: 

Ekonomik büyümede son veri %7.4; ulusal ekonominin potansiyel büyüme olanaklarının çok üstünde gerçekleşmiş konumda. Hemen hemen tümüyle iç talebe dayalı olan bu sürecin ana maliyeti enflasyon, artan risk payı ve döviz kurunun pahalılaşması. Türkiye’nin enflasyon oranı karşılaştırılabilir kalkınmakta olan ülkeler arasında en yüksek düzeyde: tüketici fiyatlarında % 12.2; üretici fiyatlarında ise %20.2. Üretici fiyatlarındaki yüksek enflasyon nedeniyle, maliyet enflasyonuna dayalı fiyat baskısının yakın dönemde tüm ekonomiye yayılarak, enflasyonist beklentileri de kötüleştireceği kaygısı yaygın. 

Tahvil faizleri (gösterge niteliğinde) %20.2 düzeyinde. Enflasyon düzeyi ile karşılaştırıldığında (özellikle üreticiler açısından) reel anlamda Türkiye’nin faiz düzeyinin aslında son derece düşük olduğu anlaşılıyor. Nitekim özellikle konuta yatırım talebine dayalı spekülatif büyüme açısından bu gözlem son derece önemli. 
Türkiye’nin dış açığı (cari işlemler açığı) 2018’in ilk beş ayında 22 milyar doları buldu. 12 aylık ölçekte 57 milyara ulaşıyor. Bu rakam ulusal gelirimize oran olarak %6.5’e yükselmiş durumda ve Merkez Bankası rezervleri ile karşılaştırıldığında ulusal ekonomide ciddi bir dış kırılganlık göstergesi olarak anılmakta. 
Cari işlemler açığının finansman biçimi dış borçlanma olarak sürdürülmekte. Türkiye’nin dış borç stoku 2017 sonunda 453 milyar dolara ulaştı. 2003 başında toplam dış borcumuz 129 milyar $ idi. Dolayısıyla Türkiye son 15 yıl içinde dış borçlarını dolar olarak 3,5 kat büyüttü. Bu artışın neredeyse tümü ise özel sektör ağırlıklı oldu. Özellikle finans dışı özel şirketler kesimi son on yılda dış borçlarını ulusal gelire oran olarak %30 artırdı. Buna ek olarak, merkezi yönetim dış borç stoku 89 milyar $; iç borç stoku ise 556 milyar TL’ye ulaştı. Kamu artı özel sektör borcu bir arada düşünüldüğünde, Türkiye kalkınmakta olan ülkeler arasında ulusal gelirine  oranla borçlarını en hızlı artıran ülke olarak göze çarpıyor.

Dış borçlanmaya ve ithalata dayalı üretim, yurt içinde güçlü katma değer yaratmıyor. Bunun sonucu olarak işsizlik oranı yapısal biçimde %10-12 platosuna sabitlenmiş gözüküyor. Genç işsizlik oranı ise yüzde 20’yi aşmış durumda. 
Dolayısıyla, Türkiye ekonomisinde istikrarsızlık ve kırılganlık göstergelerinin büyük çoğunluğu kamu sektöründen değil, özel sektörün ithalat bağımlılığına dayalı aşırı dış borç talebiyle ilintili gözüküyor.
***
Bu koşullar altında gerek IMF’nin, gerekse ana akım iktisat kuramlarının kemer sıkmaya dayalı, kamu sektörünü daraltıcı ve yurt içinde emek gelirlerinin baskılanmasına yönelik geleneksel istikrar reçetelerinin geçersiz, hatta ulusal ekonomideki durgunluğu daha da derinleştirici boyutlar taşıyacağını görmemiz gerekiyor. Türkiye, aynı Arjantin ve 1997’de krize sürüklenen Asya ülkeleri gibi, özel sektörün kuralsızlaştırılmış aşırı borçlanmaya dayalı birikim ve tüketim kararları sonucunda makroekonomik dengelerini yitirmiş gözüküyor. 
IMF’nin Vaşington’daki seminer odalarında kurgulanan hayali kapitalizm modellerinin büyüsüne kapılmadan, Türkiye’nin özgün koşullarına dayanan makro istikrar reçetelerini cesaretle kurgulamak gerekiyor, gerektiğinde aykırı düşünmekten korkmayarak. Unutmayalım ki; 2001 krizi IMF programının yanlış ya da eksik uygulanmasından değil, bizzat harfiyen uygulanmasını

n sonucuydu. Önümüzdeki günlerde ana akımın büyülerine ve dogmalarına kapılmayan iktisatçılara çok iş düşecek.
===================================
Dostlar,

Yurtsever ve yetkin ekonomi bilimcisi Sn. Prof. Dr. Erinç Yeldan‘dan 4/4’lük bir irdeleme paylaştık.

Küresel sermaye ile göbek bağı kuran Türkiye sermayesinin hovarda ve doymayan açgözlülüğü ile ülkeyi ne denli borçlandırdığını görüyoruz. Elbette AKP iktidarı süreci izlemeliydi dikkatle ve sınırlamalar koymalıydı.. Ancak küresel sermaye de-regülasyon denen kuralsızlaştırmayı tam da bunun için dayatıyor olmalı.

AKP – MHP iktidarının orta – alt toplum kesimlerini daha da yoksullaştırıp toplum dışına savuracak yanlışlar yapmamalarını dileriz.. En azından Mart 2019 yerel seçimlerini unutmadan.

Üstelik bu kez, IMF ve türevlerinin doğrudan – dolaylı güdümüne de girmeden!
Öyle değil mi ki; sıklıkla IMF’ye 23,5 milyar $ borcu kendilerinin kapattığını, hatta borç isteyen (!) IMF’ye 5 milyar dolara yakın destek verdiklerini (!) açıklayan AKP = Erdoğan tam yetkili!

Sitemizde daha önce yer verdiğimiz Finansal göstergeler alarm veriyor başlıklı yazının da okunmasını öneririz.

Varlık / servet vergisi dahil lütfen dikkate alınız ve ülkemizde yoksullaşTIRmayı, işsşizliği, gelir dağılımındaki – vergi adaletindeki uçurumları asla daha çok derinleştirmeyin...

Bu yönde teknik politikalar (policies) olanaklıdır ve siyasal tercihe dayalıdır!
Sevgili halkımızın da bu yalın gerçeği bilmesinde çooook büyük yarar vardır; çünkü bunlar ne kaderdir, ne kısmet, ne Reis’e dış dayatmadır, ne de fıtrat gereği!

  • Doğrudan doğruya, iktidarları eline geçiren sermayenin bilinçli – istendik politikaları gereğidir!

Necip milletimiz bu yalın gerçeği kavradığında, sorunun yarısından çoğunu çözmüş olacak..

Sevgi ve saygı ile. 28 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Erken kabullenişteki tuhaflık

Erken kabullenişteki tuhaflık

Çiğdem Toker
Cumhuriyet, 27 Haziran 2018
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarihsel yapısı, ilkeleri, değerleri, misyonu ve kendisine aidiyet duygusuyla bağlı milyonlarca yurttaş ile ülkenin en köklü ve önemli örgütlü güçleri arasında yer alıyor.

Yönetim sisteminin -yazılı hukuk açısından da- değişeceği ve cumhurbaşkanı adaylarının yarıştığı tarihi 24 Haziran seçimlerinde, milyonlarca yurttaşın bu ölçekteki bir partiden beklentilerini yüksek tutması kadar haklı ve normal bir durum olamazdı.
İyi tasarlanmış, test edilmiş, güven veren ve sağlıklı işleyen bir seçim takip sistemi, bu beklentilerin başında geliyordu. Rejimin otoriterleştiği, koca ülkenin seçim verileri yayınında taammüden (AS: tasarlayarak)tekel konumuna getirilmiş bir haber ajansına mahkûm edildiği bir iklimde, alternatif sistem beklentisi -özellikle 16 Nisan 2017 referandumundan sonra- katlanarak artmıştı.
Önceki çeşitli seçimlerde yaşanmış, iletişim ve koordinasyon kopukluğu gibi gerçekte seçimin seyri ve sonuçları üzerinde belirleyici rolü bulunan temel alanlarda, benzer hatanın tekrarlanmayacağı umudu yüksekti. Zira bu umut bizzat parti yetkilileri tarafından topluma duyurulmuştu.
***
Ne var ki 24 Haziran gecesi, yine bu sistemin nasıl kurulamadığını, nasıl yine iktidar güdümündeki AA mutfağında hazırlanan manüplatif grafiklerin bütün ekranları kapladığını, nasıl alternatif olarak kurulan Adil Seçim Platformu’nun beklentileri karşılayamadığını izledik durduk.
CHP Sözcüsü BülentTezcan’ın iki saat arayla yaptığı açıklamalar arasındaki iddia ve ton farkı da seçimin adil, dürüst geçmesi için gerçekten de aç, susuz ve uykusuz kalan insanları gece karanlığında demoralize etti, hatta ağlattı.

Ciddiye almamak
Tezcan’ın o açıklamayı yaptığı sıralarda, YSK sistemine girilmiş oy oranının AA’nın ekranları dolduran oy oranlarından farklı olması, yurt dışından gelen oyların işlem gördüğü ATO merkezinde oyların sayımının sabahın ilk ışıklarına kadar sürmesi, CHP yönetiminin Cumhurbaşkanlığı seçimini Recep Tayyip Erdoğan’ın kazandığını kabul ettiği dakikalarda, eşzamanlı olarak sosyal medyada bir yerden bir yere taşınan sayısız oy çuvalı fotoğrafının yayımlanması, ne denli iyi niyetli olunursa olunsun, yaşamsal önemdeki bu konunun yeteri kadar ciddiye alınmadığını göstermektedir.
YSK Başkanı Sadi Güven’in sabaha karşı kameralar karşısına çıkıp henüz sisteme girmemiş oyların sonucu değiştirmeyeceğini söylemesine, kurumsal tek bir itirazın gelmemesigerçekten ilginçtir.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dünkü değerlendirme toplantısında sandıklara sahip çıkıldığını açıklayarak bu alanda çaba gösteren bütün gençlere teşekkür etti.
Ancak 24 Haziran seçimleri bu denli kolay kabullenilecek ölçüde normal geçmedi. Bu kolay ve rahat kabulleniş de o yüzden hiç normal değil.
Evet, ana muhalefet partisinin sandıklara sahip çıkma çabasının iyi niyetli ve geniş kapsamlı olduğu bir gerçek. Buna çok yerde tanıklık da ettik. Ancak “sahip çıkma”, sandık başında bulunmak, oyların sayımını izlemek, ıslak tutanak almak, seçim kurullarına götürmekle bitmiyor.

Bir rapor gerekli
Oylara sahip çıkmanın” içinde, o seçimin serinkanlı, yukarıdan bakan bir analitik fotoğraf çekmek olmalı. Eğer bütün sandıklara gidilememişse bunun nedenlerini, bir seçimin dürüst ve adil işlemesini engelleyen, “yaşamın olağan akışına” aykırı bütün durumları saptayıp listeleyecek, gerekirse özeleştiri de içeren bilimsel bir rapor hazırlanmasını, bu ülkenin demokratik değerlere inanan insanları hak ediyor.
O raporda mevcut kapasitenin neye yettiği, nerelerde eksik olduğu, nerelerde hata olduğu, nerelerde “gri alanlar” olduğu ortaya konulmalı ki, aynı hatalar tekrarlanmasın, insanlar hayal kırıklıklarına abone olmasın.
Sözgelimi şu anda milyonlarca insan AA’ya seçenek olarak kurulan ve iddiayla tanıtılan Adil Seçim Platformu’na ne olduğunu, niye iddia edildiği gibi çalışmadığını öğrenmek istiyor. Daha neşeli ve gamsız bir gece geçirmek varken tek bir oyun sayımda doğru okunup okunmadığı için sandık başında tartışmayı seçen delikanlı, evinde doğru düzgün yemek yemek varken, sandık başında İnce’nin tavsiyesine uyarak aç kalan genç kız, Ankara Barosu’nun eğitim merkezinde artan bir üzüntüyle, hazır ettikleri cübbesiyle bekleyen genç avukatlar o gece seçim sonuçlarının neden bu denli erken ve kolay kabul edildiğini bilmek istiyor.
Daha üç gün önce yapılmış iddialı konuşmalar, şefkatli seslenişler, büyük çağrılar, taahhütler bir zahmet hatırlanırsa, bu kolay kabullenişin ikna edici değil, tuhaf göründüğü daha iyi anlaşılacaktır.
=====================================
Dostlar,

Biz 24 Haziran 2018 gece yarısına doğru kuşkuları yazmaya, sorular sormaya, “karanlık alanların” aydınlatılmasını istemeye başladık, sürdürüyoruz..

Ancak ilerleme yok. CHP çok kısaca, “YSK verileriyle bizimkiler örtüşüyor” demekle yetindi. Bu açıklama birtakım politik – matematik analizlere dayanmalıydı, bu yok..

CB adayı M. İnce ise daha da erken, 2 kritik – dev sözcükle teslim oldu/ alındı : “Adam kazandı“!

Sitemizin web sitesinin ve orada erişkesi verilen yazıların ilgililerce ve halkımızca özenle ve bir kez daha okunmasını diliyoruz. İtiraz süresi doluyor.. YSK kesin sonuçları Resmi Gazetede yayınladığında “atı alan bir kez daha ve bir daha gereksinim duymamak üzere Üsküdar’a geçmiş” olacak.

İnsan sormadan edemiyor :
1. Kuzum sizlere ne oldu, afsunlandınız mı, sizi bir biçimde teslim – rehin mi aldılar?
2. Dahası da var : Kuzum siz kimden yanasınız gerçekte??.

Sevgi ve saygı ile. 27 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

OHALLİ SEÇİM BÖYLE OLUR!

OHAL’Lİ SEÇİM BÖYLE OLUR!

Rifat Serdaroglu
26 Haziran 2018

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Seçimlerden bir gün önceki “Nasıl Bir Pazartesi” başlıklı yazımda, “25 Haziran’da tercihiniz ne olacak?” diye sormuştum.
Türk Milletinin yarısının, güçler ayrılığının kaldırıldığı-Hukuk Devletinin yok edildiği– Lâik Cumhuriyetin sıfırlandığı-nüfusumuzun 49 milyonunun yoksulluk, 14 milyonunun açlık sınırında yaşadığı-mutfak enflasyonunun %30’u aşacağı- hesap sorulamayan ve tek adam tarafından yönetilen bir Türkiye’den yana olduğunu gördük…

Türkiye’yi seven, demokrat ve çağdaş insanlarımızın elbette ki söyleyecekleri çok şey vardır.
Fakat, önüne konan tabldot seçimi hiç tartışmadan kabul eden partilerin ve adayların tek söz söylemeye hakları yoktur. Bu kişiler Türk Milletini temsil etme yeteneğine sahip olmadıklarını bir daha gösterip, yine yenildiler.

Bunca kepazeliğe, bunca rezilliğe, bunca hırsızlığa, bunca ahlaksızlığa rağmen yenilmişliği anında hazmedenlerin, gözlerinin önünde yapılan hırsızlıkları görmeyenlerin, milletin oyuna sahip çıkamayanların, hala söz söylemeye hakları olabilir mi?

Henüz sonuçlar-rakamlar kesin olarak elimizde değil. Sandık-sandık sonuçlar açıklanınca yapılan oy hırsızlığını net olarak, sayısal olarak ortaya koyacağız. Ama itiraz süresi geçmiş olacağı için, tarihe not düşmekten başka işe yaramayacak!

Seçim fareleri bu seçimde MHP üzerinden oy devşirerek, Cumhurbaşkanlığı seçimini 1. turda tamamladılar.

  • Hırsızlık, oy sayımı anında yapılmadı. 24 Hazirandan önce hazırlandı ve o sabah çok erken saatlerde yapıldı.

Erdoğan’ın bir videosu yayınlanmıştı. Partililerine “Erkenden sandık başlarına gidin ve işi bitirin” talimatını veriyordu. Oy hırsızlığının bir kısmını açıklamadan önce sizlere bir soru sormak isterim:

Gerek AKP’yi destekleyen anket şirketlerinde, gerekse AKP’ye muhalif olan anket şirketlerinden herhangi birinde, MHP’yi %11 veya %12 gösteren olmuş muydu?
Olmamıştı! En yüksek gösteren şirketlerden Konda %7,3, Optimar ise %6,9 gösteriyordu, öbürleri %3-%5 arasında veriyorlardı.

Şanlıurfa-Mardin-Şırnak-Hakkari-Gaziantep-Kilis-Adıyaman-Diyarbakır-Batman-Siirt
illerindeki kırsal kesimlerdeki sandıklara, sabahtan öbür partilerden hiç kimse, devlet ve silah gücü ile yanaştırılmadı. (OHAL’li seçim böyle olur, demiştik) Cumhurbaşkanlığında Erdoğan’a, Milletvekilliğinde MHP’ye mühür basılan oylarla doldurulmuş sandıklar yerleştirildikten sonra, öbür parti müşahitleri içeri alındı.
Yine Şanlıurfa’dan bir görüntü yayınlanmıştı; Nasılsa sandık alanına girmiş bir partili bağırıyordu;
“Bakın sandığı önceden doldurmuşlar, Başkanım siz de gördünüz değil mi?”
Sandık Başkanı kadın ise, eli ağzında, şaşırmış taklidi yaparak dolaşıyordu…

Yukarıda saydığım illerde ve Doğu Anadolu’nun kırsal kesimlerinde aynı taktikle MHP’ye %6 – %8 arasında oy şişirildi. Böylelikle oyu %42’ye düşen AKP, MHP’ye aktarılan oylarla ilk turda Cumhurbaşkanlığını kazanmış ve Cumhur İttifakı da TBMM çoğunluğunu ele etmiş oldu. Aynı yöntem özellikle Elazığ’da ve Erzurum’da da uygulandı…

Bakın oy hırsızlığı nasıl belli oluyor?

Yukarıda sayılan 10 ilde, MHP’nin 1 Kasım 2015’te aldığı oyları toplayın.
Aynı illerde MHP’nin, 24 Haziran 2018 seçimlerinde aldığı oyları da yazın.
Aradaki farkın, MHP lehine yaklaşık 2 milyon 200 bin olduğunu görürsünüz!

2015’ten bu yana yani 3 yıldır, MHP ne yaptı da Kürt kökenli seçmenlerin sevgisini kazandı ve bu on ilde oyunu 2 milyon 200 bin artırdı?
MHP bizden habersiz “Çözüm Süreci” sözü mü verdi? Kaketi çıkmış (Kaset değil) Bahçeli, Kürtçe mi öğrendi, Öcalan’dan icazet mi aldı?
Ayrıca MHP’nin içinden, kadrolarının ve adaylarının çoğu MHP’li olan bir İYİ PARTİ çıkmadı mı? İYİ Parti, %10 oyunu hangi partinin seçmeninden aldı? Elbette ki çoğunluğunu MHP’den aldı…

O zaman bir daha soralım :
İYİ PARTİ’nin kurulmasıyla, karpuz gibi ikiye bölünen MHP, tüm anket şirketleri onu %3-%5 arasında gösterirken, nasıl oluyor da %11,13 oy alabiliyor?
Bu sorunun yanıtını Erdoğan-Bahçeli ve Sadi Güven vermelidir.

Konu ilerde nasılsa açıklığa kavuşacaktır.

YSK’daki rezilliklerden kaçmak için hazırlanmakta olan 6 üye nasılsa konuşacaktır…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
=============================================
Dostlar,

Sn. Serdaroğlu’nun yazısı ciddidir.
Sorulan soruların yanıtlanması gerekir.
Kuşkulu yerlerin açığa kavuşturulması gerekir.
Bu konu öyle geçiştirilecek basit bir konu değildir.
Ülkenin geleceği – barışı – güvenliği… ile doğrudan ilgilidir.
Seçimlere hile karıştırmak Türk Ceza Yasasında ağır suçtur.
Ayrıca ne dine ne imana, ne de İslamiyete – Müslümanlığa sığar..
Ahlak ve Etik dışıdır, namussuzluktur, hak yemektir..
Ülke barışına  – huzuruna kastetmektir.
Kabulü ve sindirilmesi olanak dışıdır.

Biz de 2 gündür sitemizde kezlerce yazdık.. Yinelemeyelim burada.
Benzer sorunları dile getirdik ve önerilerde bulunduk.
Özellikle CHP ve ittifak ortaklarını acil göreve çağırdık..
İtiraz süresi bitmeden YSK’ya gerekli başvurular yapılmalıdır.
YSK’dan tedbir alınması istenmelidir.
Ülke genelinde seçim yolsuzluklarına ilişkin elinde bilgi – belge olanların kimlikleri korunarak Millet İttifakı‘na iletmesi çağrısı yapılmalıdır..

YSK’nın namuslu üyeleri bir an önce, seçim sonuçlarına itiraz süresi bitmeden ne yapacaklarsa yapmalıdırlar.. Geç kalan eylemin bir anlamı – yararı olmayacaktır.

Atı alanın bir daha Üsküdar’a geçmesine asla izin verilmemelidir.

Türkiye bu pislikleri hak etmiyor..
Her kim bulaştı ve yasa – hukuk – ahlak dışı iş yaptı, destek verdi, göz yumdu ise suçlu olacaktır ve gereğinde bu suçlarda zamanaşımı da kaldırılabilecektir ileride.

Allah belanızı versin.. hiç kuşku yok, er ya da geç verecektir.

  • İlahi adalet mazlumun ahını asla yerde bırakmayacaktır;
    bu bir evrensel yasadır!

Sevgi ve saygı ile. 26 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Demokrasi yutturmacasında kör öfke ve gerçek kazanan

Demokrasi yutturmacasında kör öfke ve gerçek kazanan

Emre Kongar
Cumhuriyet internet, 26.6.18
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altıdadır..)

Bir koşuya hazırlanıyorsunuz: 
Çok başarılı bir antrenörünüz var… 
Ayrıca genel kondisyon için, ünlü bir spor hocası da tutuyorsunuz…
Yemenizi içmenizi bu yarışmaya göre planlıyorsunuz; bir beslenme uzmanı, tanınmış bir sporcu diyetisyeni size yardımcı oluyor… 
Ruhsal hazırlığınız için, özel uzmanlık alanı spor ve sporcular olan, deneyimli bir psikiyatri profesöründen muntazam danışmanlık hizmeti alıyorsunuz. 
Sonunda ulaşabileceğiniz en yüksek performans noktasına erişiyorsunuz…
Büyük bir umutla yarışa katılıyorsunuz… 
Ve yarışı kazananın gerisinde kalıyorsunuz. 
Çünkü siz koşarken o motosikletle katılıyor yarışa! 
(Koşuya motosikletle katılan yarışçı benzetmesini, Erdoğan’ın Başbakanlık’tan istifa etmeden girdiği 2014 Cumhurbaşkanı seçiminde yapmıştım.) 
Üstelik birinci olan motosikletli, bununla da yetinmemiş, hakemleri bile önceden ayarlamış… 
Koşu pistini de kendine göre düzenlemiş, rakiplerini engelli şeritlerde koşmaya mecbur etmiş… 
Hatta bitiş ipini de, kendi kazanmasını garantileyecek biçimde hareketli yapmış. 
Siz canınızı dişinize takarak hazırlandığınız ve gerçekten de son nefesinizi verir gibi koştuğunuz bu yarışı kaybedince, öfkeden yanlış hedefe yöneliyor, motosikletliye değil, sizi bu maratona hazırlayanlara saldırıyorsunuz!
***
Bundan sonraki yazımda, Erdoğan/ AKP iktidarının seçimleri kazanmış görünse de Türkiye’yi niçin yönetemeyeceğini anlatacağım. 
Şimdilik, Muharrem İnce’nin son derece başarılı bir kampanya yürüttüğünü, seçmene güven veren kararlı ve şeffaf bir lider olarak ortaya çıktığını belirtmekle yetiniyorum.
***
Bence 2018 seçiminin asıl kazananı ise, ipi birincilikle göğüsleyemesebile, sandıklara canla başla sahip çıkmış olan ve müthiş bir siyasal bilinç sergileyen, demokrat seçmendir. 

DİREN DEMOKRAT SEÇMEN:
 

ZAFER BİR GÜN MUTLAKA SENİN OLACAKTIR…
ÇÜNKÜ HAKLISIN!
===================================
Dostlar,

KURTULUŞ KATIKSIZ “6 OK” !

Şiddetli politik geçimsizlik (!) nedeniyle Ulusumuzun AKP ile boşanma davası ne yazık ki sürüyor. 24 Haziran 2018 duruşmasında da sonlandırılamadı..

Ama bitecek yakında.. Hiç başka yolu yok..

CHP‘li seçmenler stratejik oy kullanarak hem İYİ Parti’yi hem de HDP’yi deyim yerinde ise ”emzirdi” ler. Bu da oy oranının %25’in altına düşmesinin temel nedeni oldu. Ne ağır yük
CHP‘ye..! İYİ Parti için 15 ödünç vekil çok ustaca bir girişimdi. Fakat mutlaka açıklanması gereken kritik – karanlık – stratejik manevralar oldu!?

Sözde seçim kazandı görünüyorlarsa da gerçeğin öyle olmadığını ve bunu nasıl kotardıklarını, dolayısıyla gerçekte altlarının boş olduğunu en iyi kendileri biliyor..

Dış alem de! Ve bu olgu ülkemizin yaşamsal çıkarları açısından başlıbaşına ciddi risk kaynağı!

Bu kez gerçekten ateşten gömlek sırtlarında..

İktidar asla sürdürülebilir değil; hele demokratik hukuk devletinden iyice kopmaksızın..

Erdoğan ülkemizi bir anonim şirket gibi yönetmek istediğini bir kez daha açıkladı. Türkiye kimsenin babasının malı olmadığı gibi, Erdoğan da CEO değil! Türkiye’de egemenlik bağsız koşulsuz halkındır, TEK ADAMIN asla değil ve olmayacaktır!

Seçim matematiği sağlıklı değil! YSK sandık verileriyle CHP – İYİ Parti ve HDP’nin elindeki verilerin örtüşüp örtüşmediğini bilmeliyiz. İYİ Parti kıl payı %10.. HDP %1 fazla.. Baraj altında kaldılar da bu “bonus” lara fit mi oldular? Bu 3 parti sorumuzu yanıtlasın; yurttaşlara, STK’lara bu açıklamalarını doğrulama olanağı versin.. YSK’daki ıslak imzalı tutanaklar korunsun. Gerekirse uluslararası hakemler, Noter çağrılsın. AKP’den bir SEÇİM DARBESİ daha yemeyelim! Bu şaibe toplumda huzur, BARIŞ.. bırakmaz! Er ya da geç gerçekler öğrenilir; keser döner, sap döner, hesap da döner; TAMAM mı!?

Ne yazık ve ne acı ki “seçtirilmiş sultan”, korkarız ki giderek daha despotik – otokratik bir düzene sürükleyecek ülkemizi. Politik desteği yetersiz olduğundan, tek yolu şiddet – baskı.

Ama tarih bize bu tür rejimlerin halkın direnci ve sabrı ile + ÖRGÜTLÜ SAVAŞIMI ile mutlaka ama mutlaka, önünde – sonunda yerle bir edildiğini ve hesabının yargıda sorulduğunu kanıtlıyor. Demokrat – yurtsever seçmenimiz vargücüyle olağanüstü çalışmıştır; gönülden kutluyoruz ülkemizin bu güzel insanlarını..

Direnmeye devam.. çünkü bu kez iç – dış kuşatma gerçekten kavi..

  • Müstevlilerin siyasal emelleriyle çıkarlarını tevhid edenler..

Gazi’nin NUTUK’u bitirirken saptadığı, altını çizdiği ve ulusunu uyardığı bildik “olgu”..

Zafer, yorulmadan direnenlerin olacaktır.. Bu, şaşmaz bir yaşam yasasıdır..

“Seçilmiş” (!?) Sultan “topal ördek” sayılabilir.. Partisi TBMM’de salt çoğunluğa sahip olmadığı gibi, %8 dolayında (yaklaşık 4 milyon!) oy yitirmiş durumda. Bir yanda MHP bir yanda HDP sıkıştıracak. Kendi tabanı da elbette; %52 oyu ise asla tartışılmaz değil. Ekonomi uçurum eşiğinde, OHAL kaldırılınca mağdurları hak arayacak, tazminatlar, işe iadeler.. Aldatılan – kandırılan muhalefet ise asla boyu eğmeyecek; tersine daha da bilenmiş direnecek..
Türkiye, yönetimi son derece zor bir sürece sürüklendi AKP=RTE‘nin ölçüsüz ihtirası ile. Ama biz Ulusumuza ve onun köklü birikimine – sağduyusuna – savaşımcılığına inanıyoruz.

Türkiye bu “lanetli parantezi” de açacak, aşacak, kıracak. Tarihin tekerleği asla geri döndürülemeyecek!

CHP bu süreçte öncü – motor olmak zorunda..

Hızla toparlanmalı ve silkinmeli, bırakın iç çekişmeleri..

“Beni vurmak kurtuluş mu, beni vurma kurtuluş mu!?” İlahlar gazapta ve kurban mı istiyor?
(beni : Kemal Kılıçdaroğlu‘nu!)

İçerdeki Truva atlarını tasfiye ederek
“6 Ok” un büyülü rotasına girin,

orada toplanalım yeniden!

Kurtuluşun özlü reçetesi bu-dur :

  • Katıksız “6 Ok”

Anlaşıldı mı, TAMAM mı!?

Sevgi ve saygı ile. 26 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Onur Öymen : Seçimlerin düşündürdükleri

Seçimlerin düşündürdükleri

Onur Öymen 

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri sonuçlandı. Bu seçimler, başkanlık rejimini getiren anayasa değişikliğinin uygulamaya konulmasını engellemenin son fırsatıydı. CHP ve İyi Parti ve o partilerin cumhurbaşkanı adayları, yeniden parlamenter rejime dönüş için gerekli adımları atacaklarını açıklamışlardı. Seçim sonuçları, maalesef bu fırsatın şimdilik kaçırıldığını gösteriyor.

Aynı şekilde OHAL’in sona erdirilmesi, demokrasi önündeki engellerin kaldırılması, özgürlüklerin çağdaş ülkelerdeki düzeye getirilmesi gibi vaatlerin de yaşama geçirilmesi zaman alacak ve yeni cumhurbaşkanının takdirine kalacak.

Ülkemizin ciddi ekonomik sorunlarının köklü çözümlere kavuşturulması için muhalefet partilerinin ve adayların önerilerinin şimdi dikkate alınarak uygulamaya konulacağının işareti de görülmemektedir.

Sayın İnce’nin 50 gün gibi kısa bir zaman içinde hazırlanıp yürüttüğü seçim kampanyasında seçmenlerin %30’unu aşkın bir bölümünden oy alması gerçekten büyük başarıdır. Ancak, bu gibi seçimlerde amaç adayın ve partisinin eski oy düzeylerini yükseltmekten ibaret değil, seçimi kazanmaktır. Maalesef, Sayın İnce’nin ifadesiyle “yorgun ve yıpranmış bir adayın” kendisinden yaklaşık on milyon daha çok oy almasını doğal karşılamak mümkün değildir. Aynı şekilde partinin bu denli önemli bir seçimde eskisinden daha az oy alması üzüntü ve kaygı vericidir.

Gelecekte başarılı sonuçlar almanın en önemli yollarından biri, anayasa referandumunda ve bu seçimde yapılan hataları bütün boyutlarıyla ortaya çıkarmaktır. Partinin izlediği politikalar, söylemler niçin daha geniş kitlelerin desteğinin sağlayamamıştır? Bunda partinin temel ilkeleri ve ideolojisi doğrultusunda, birlik içinde bütün birikimini seferber edememesinin de rolü olmuş mudur?

En önemli soru bence şudur: Parti aynı politikalar, aynı söylemler ve aynı yönetimle daha başarılı sonuçlar alabilir ve iktidar şansını yakalayabilir mi?

Çağdaş demokrasilerde özellikle bu gibi özel önem taşıyan seçimlerde başarılı sonuç alamayan partilerin liderlerinin sorumluluğu doğrudan üstlenmeleri ve bunun gereğini yapmaları gelenek durumuna gelmiştir. Yeni hayallerin, yeni umutların yeşertilebilmesi bu gibi cesaretli adımlar atılmasıyla olanaklı olabilecektir.

Atatürk’ün şu sözleri herkes için esin kaynağı olmalıdır:

  • ‘Hayal ettim, hayalimin önündeki manileri tespit ettim.
    Manileri kaldırdığımda, hayalim kendiliğinden gerçekleşti.’

Saygılar, sevgiler, 25.6.18
=============================================
Dostlar,

SEÇİM MATEMATİĞİ A-NORMALDİR;
AKIL DIŞI BİR KURGU – SONUÇ MUDUR?

Sayın Öymen örtük – açık “kurban” istiyor..
Kendince CHP’nin başarısızlığının diyetini Gn. Bşk. Kılıçdaroğlu‘na yüklemeye çalışıyor.
Ceberrut konjonktürü, küresel destek ve işbirliğini ve daha pek çok etmeni; OY SAYIMINA müdahale (manüplasyon) olasılıklarını yersiz komplo kuramları sayıyor galiba..

CB adayı M. İnce’nin oylarının 15 milyon ve %31’ler düzeyinde çıkması açıklanabilir, anlaşılabilir ve kabul edilebilir değildir.

24/25 Haziran 2018 gecesi yaşanan birkaç saatlik ‘karartma‘ döneminde neler olmuştur, mutlaka bilmek istiyoruz. 

Her şeye karşın OHAL baskısını sürdüren AKP’nin tüm Devlet olanaklarını sonuna dek ve çok katı kullanarak, medyayı susturarak, yönlendirerek…
elde ettiği sonuç; her tür baskıya, hakarete, aşağılamaya, hak çiğnemlerine.. demokratik değerleri savunan kesimlerin direncini bir kez daha ve çok güçlü olarak kanıtladı. Toplumsal barışı çok önemsiyoruz; ama… 

AKP = Erdoğan SEÇİMİ YİTİRMEYİ BİNLERCE KEZ HAK ETTİLER!

  • CHP’nin / Millet ittifakının CB adayı Muharrem İnce’nin görkemli İstanbul mitingi, 23.6.18.. Şimdiye dek görülen en kalabalık miting.. 6,742 milyon rekor katılım oldu!
    İzmir 3, Ankara 2 milyon.. 3 büyük kent 12 milyon oy ediyor!?
  • CHP‘li seçmenler stratejik oy kullanarak hem İYİ Parti’yi hem de HDP’yi deyim yerinde ise ”emzirdi” ler. (aşağıdaki karikatürde fikir bizim; çizim, resim sanatçısı Birsen İğci Saltık’ın..)
    Bu da oy oranının %25’in altına düşmesinin temel nedeni oldu. Ne ağır yük CHP‘ye..! İYİ Parti için 15 ödünç vekil çok ustaca bir girişimdi sağolsun Kılıçdaroğlu..
  • Fakat 24/25 Haziran 2018 gecesi, mutlaka açıklanması gereken kritik – karanlık – stratejik manevralar oldu!

Seçim matematiği sağlıklı değil! 

YSK sandık verileriyle CHP – İYİ Parti ve HDP’nin elindeki verilerin örtüşüp örtüşmediğini bilmeliyiz. İYİ Parti kıl payı %10.. HDP %1-2 fazla.. Baraj altında kaldılar da bu “bonus” lara fit mi oldular? Bu 3 parti sorumuzu yanıtlasın; yurttaşlara, STK’lara bu açıklamalarını doğrulama olanağı versin.. YSK’daki ıslak imzalı tutanaklar korunsun. Gerekirse uluslararası hakemler, Noter çağrılsın.

  • AKP’den bir de SEÇİM DARBESİ yemeyelim!

Bu şaibe toplumda huzur, BARIŞ bırakmaz!
Er ya da geç gerçekler öğrenilir; keser döner, sap döner, hesap da döner; TAMAM mı!?

Seçim sayımına güvenmiyoruz, güvenemiyoruz.. Ama hile yapanlar gerçeği biliyor.
Altlarının boşaldığını biliyorlar. Bulundukları yeri hak etmediklerini de..

Seçim matematiği, Siyaset bilimi kurallarına uymuyor, açıklanamıyor.
Kurla dışı, istisna bir seçim ise değil; açıklanabilmeli siyaset bilimince..

O halde bir kez daha soruyoruz :

  • 24 / 25 Haziran 2018 gecesi hangi oyunlar – senaryolar, B – C planları uygulandı da bu akıl – mantık dışı kurgu – sonuç elde edildi??

Erdoğan’ın dehşet veren sözlerini unutmayalım.. İbretle anımsayıp paylaşalım…
Huylu huyunu terk eder mi?!

file:///G:/ST3%20DOCS/Ki%C5%9Filer/RTE/RTE%20z%C4%B1rvalar%C4%B1.htm 

Sevgi ve saygı ile. 26 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Belki de zannedildiğinden daha kolaydır!

Belki de zannedildiğinden daha kolaydır!

Sandığa gidiyoruz…
Sandık ‘kimin’ yöneteceğini belirler. Nasıl yönetileceğine karar veren ise sandık değil, en geniş anlamıyla hukuk ve yerleşik teamüllerdir.

‘hukuk,’ sandıktan çıkan tarafından değiştirilmek istenebilir kuşkusuz. Buna mukabil nasıl ve hangi yönde değiştirebileceği, değiştirme isteğinin gerektirdiği tartışma/müzakere süreçleri, sandık kurulmadan önce belirlenmiştir.

Birkaç yüzyıldır demokratik sistemler, o sandık insanların başına düşüp aptallaştırmasın diye sayısız önlem belirlemiş, ilke keşfetmiştir. Buna rağmen tarihte, temelinde sınıf mücadelesi olan çok çeşitli biçimlerle, geniş yurttaş kitlelerinin inatla gidip başlarını o sandığa vurabildiği de bir gerçek.

Önümüzdeki seçim, ilkeleri anayasa, yasa ve teamüllerle belirlenmiş ‘demokratik’ seçimlerden değil. Siyasal koşullar, iktidar ile muhalefetin kullandığı imkânlar arasındaki devasa fark ve seçim kararının alınma şekli, seçimin, ‘demokratik’ sıfatıyla anılmasına izin vermiyor. Olağandışı koşullarda yaşıyoruz ve adı seçim olup maruz bırakıldığımız bu ‘etkinlik’ de, söz konusu olağandışılığın sonucu. Bir yanda tüm gücü elinde toplamış on altı yıllık iktidar, diğer yanda yoksunluklar içinde mücadele veren muhalefet partileri, liderleri.

İktidar, kendisini devlet ve devletin geleceği ile özdeşleştirdiği ölçüde, muhalefete  ‘hain’ muamelesi yapma eğiliminde. Oysa, yeryüzünün tüm demokratik sistemlerinde (ve hatta olmayanlarında!) muhalefet, eğer ciddi bir zekâ sorunu yaşamıyorsa ya da ‘güdümlü’ değilse (Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi, örneğin), iktidar olmayı amaçlar. Muhalefetin iktidar olması, iktidarın muhalefet olmasıyla mümkündür. Çok basit görünmüyor mu! (AS: Serbest Cumhuriyet Fırkası girişiminde Mustafa Kemal Paşa içtenlikli idi..)

Ola ki bir muhalefet partisi, iktidarı destekliyor ve onun iktidardan uzaklaşmasını istemiyorsa, bu, tarihin, siyaset biliminin, hukukun değil; daha ziyade ‘tababetin’ konusudur. Hukuk vs. değil, şifa gerektirir.

Sandığa gidiyoruz… Muhalif yurttaşlarda şöyle garip ve anlaşılabilir bir his var sanırım: İktidar bu seçimi kaybedecek ama iktidar bu seçimi kaybetmeyecek! Bu yazıda, Pazar günü yapılacak seçimin tarihimizin en adaletsiz seçimlerinden biri olduğunu, belli açılardan 1946 seçimlerine dahi rahmet okuttuğunu uzun uzadıya anlatmak mümkün. Ancak bu çaba, herkesin bildiğini bir kez daha tekrar etmekten öte anlam taşımayacak. Memlekette yandaş ya da muhalif, zerre vicdanı ve izanı kalmış her yurttaş, olup bitenin az ya da çok farkında. Hâl böyleyken boş verelim moral bozucu gerçekleri şimdi…

Tünelden önceki son çıkış deniyor. Katılmıyorum. Çok yazdım, tekrar edeyim: II. Mahmut’a güvenmek gerekir! Hem II. Mahmut’a hem de O’nun başlattığı hareketin bir asır sonraki ürünü olan Mustafa Kemal’e güvenmek gerekir. Türkiye iki yüzyılda çok deneyim biriktirdi. Söz konusu deneyim koskoca bir imparatorluk ve devlet geleneği üzerinde inşa edildi. Olumlu ve olumsuz yanlarıyla. Bir kesim zevzek tarafından ‘parantez’ olarak adlandırılan Osmanlı-Türk modernleşmesi, günümüze büyük ve değerli kazanımlar bıraktı. Rusya henüz mutlak monarşiyle yönetilirken Osmanlı Meşruti monarşiye geçmişti. İsviçre Medeni Kanunu’nun nakli, henüz 19. yüzyılın ortalarında konuşuluyordu. 1877’de ‘seçim’ yapıldı bu toprakta. 1921’de yerel özerklikler tanıyan anayasa kabul edildi. 1924’te, devletin kurucusuna ‘meclisi fesih’ yetkisi vermedi yaşadığımız toprağın parlamentosu…

Hukuksal ve toplumsal hareketler bakımından son derece zengin bir tarihimiz var. Eğer iki seçimi de iktidar kazanırsa ne olur? Çilemiz uzar sadece. Berbat boşanma davalarında olduğu gibi! Evet, çok sıkıntı çeker muhalifler ama hiç kimse mücadeleden vazgeçmez. Kimin ne derdi varsa, onun için çaba harcamaya devam eder. Daha zor koşullarda!

Bakın, hiçbir şey vermiyorsa da şu gerçek umut versin bizlere: Her şeyi ama her şeyi elinde tutan ve en önemlisi sabahtan akşama dek milyonlarca insana istediği ‘haberleri’ dinleten bir iktidar, ittifaklarına rağmen, hâlâ %50 hesabı yapıyor. Milyonlarca insan başka bir hayat, başka bir ülke istiyor. Direniyor. Ensemiz kararmasın. Küçük görmeyelim kendimizi ve zahmetli ama birikimli tarihimizi.

Sandığa gideceğiz…

Uzun süre sonra ilk kez bu seçimde heyecan yarattı muhalefet. Cazip vaatler/projeler ile kek ve çay yarışıyor. Tatar böreği, muamma! İktidar vaatleri içinde börek var mı yok mu, son günlerin konusuydu bu! Kıbrıslının dediği gibi, insanın‘asaplarını’ bozuyor, manzara!

Muhalefet ‘bir şey’ söylüyor. Muhalefetin mitingleri dolup taşıyor. Muhalefet haklı. Adaleti savunuyorlar. Ahlaki üstünlük muhalefette. Muhalefet, uzun süre önce yapması gerekeni yapıp ‘ilkeler’ etrafında bir araya geldi. Muhalefetin eli çok güçlü bu kez. Muhalefet dirençli ve kararlı. Seçim kararı alanlar ise telaşlı.

Seçim sonucu ne olur?

Hiç kimse bilemez bana kalırsa. Hiçbir anket sonucuna güvenilemez bu koşullarda. Hiçbir şey sürpriz olmaz. Hiçbir tahminin tutmayabileceği bir seçime gidiyoruz.

Bu satırlar yazılırken, KONDA, Erdoğan’ın ilk turda kazanıyor göründüğü anket sonucunu açıkladı. Aynı KONDA 2014’te de Erdoğan’ın % 57 dolayında oy alacağını açıklamıştı. (bence, yasayı da ihlal ederek!) 2014’teki o skandal sonuç hiç olmamış gibi davranılabiliyor bugün. Pes! Naçizane bir öneri, mümkünse ‘KONDA dahil’ hiçbir araştırma şirketinin bu seçime ilişkin ‘sonuçlarını’ ciddiye almayın. 2014 seçimi ardından, KONDA’nın skandal anket sonucuna dair arka arkaya iki yazı kaleme almıştım Diken’de. Merak eden olursa

Önümüzdeki oylama ile ilgili bazı ‘öngörü’ ve ‘önerileri,’ şu şekilde özetlemek mümkün olabilir: Seçimle birlikte (24 Haziran ya da 8 Temmuz) yeni bir ‘sisteme’ geçeceğiz. İnsanlar henüz ne ile karşılaşacaklarının farkında değil.

  • Yeni sistem, yeryüzünde eşi olmayan, kim kazanırsa kazansın sürdürülemeyecek bir tuhaflık.

16 Nisan 2017’de kabul edilen bu acayiplik‘bir kişi’ ve ‘bir parti’ düşünülerek getirildi. Başka seçenekleri akıllarına dahi getirmediler. Yeni sistemin memlekete vadettiği:

Eğer iki seçimi aynı siyasal eğilim kazanırsa ve özellikle cumhurbaşkanı otoriter yönetim yanlısı ise, mutlak tek adam rejimine yol açacak. Yok eğer cumhurbaşkanı ve parlamento çoğunluğu farklı siyasi eğilimlere sahip olursa, Türkiye iyice yönetilemez hale gelecek. Bundan zerre kadar kuşkunuz olmasın. Tahminim:

Eğer muhalefet iki seçimi de kazanırsa, iki yıl içinde bu saçmalık terk edilecek ve yeniden (bir iki nüansla) parlamenter sisteme dönülecek. AKP bu konuda zorluk çıkarmayacak. Çünkü seçimi kaybederlerse, tüm AKP’liler hep bir ağızdan parlamenter sisteme dönülmesi gerektiğini savunacak. Parlamenter sistemin nimetlerini anlatacaklar. ‘Hani geçecektiniz, bir an önce eski sisteme dönsenize,’ diyecekler, koro halinde. Haliyle, dönüş çok zahmetli olmayacak!

Eğer meclisi muhalefet, cumhurbaşkanlığını cumhur ittifakı alırsa, seyreyle gümbürtüyü! Neler olacağını şimdiden kestiremeyiz. Ayrıca bu seçimde: Muhalefet, başarılı olmak için ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor.

Her şeye, tüm zorluklarına rağmen sandıklara sahip çıkmak. Bu konuda olağanüstü çaba harcayan kişi (örneğin eski asker ve yeni vekil adayı Mehmet Ali Çelebi gibi)  ve kurumlar (örneğin Oy ve Ötesi gibi), platformlar vb. büyük iş yapıyor. Devlet denetimindeki haber ajanslarının ilk saatlerde oranları nasıl vereceği ise sır değil. Muhtemelen %60’lar ile başlayacak. Oysa seçim, son sandık açıldığında sona eriyor. Herkes bunun bilincinde.

Mutlaka ama mutlaka seçime katılımı artırmak, yani sandığa gitmek. Unutmayın, 2014’te eğer seçime katılım %74 değil de %80’lerde olsaydı, ilk turda bitmeyecekti. HDP’nin barajı geçmesi. İki açıdan önemli. Eğer Kürt sorunu parlamentoda çözülecekse, HDP’siz olmayacağını kabul etmek çok zor değil. Nasıl ki kek, çaysız gitmez; Meclis de HDP’siz olmamalı! İkincisini yazarken utanıyorum: Yüzde 10 seçim barajı 12 Eylül faşizminin alameti farikalarındandır. Herhangi bir demokratik sistemde böyle bir şey düşünülemez. Putin bile sonunda %7’den utanıp barajı düşürdü! Milyonlarca seçmenin oyunu geçersiz hale getirmeye çaba harcamak ‘tutkusu’ karşısında, nutku tutuluyor insanın.

Muhterem okuyucu, 16 yıl oldu. O gün doğan çocuklar, üniversite çağına geldi. Siyasal İslam’ın Türkiye versiyonunun demokratik yönetim anlayışını, hukuka bağlılığını, anayasal ilkelere sadakatini, eşitlikçi halini, yolsuzluklarla kıyasıya mücadelesini, hak ve adalet hevesini, son derece zarif yönetim üslubunu, estetik merakını, ahlaki ilkelerden bir an olsun ödün vermeyişini, çoğulcu toplum özlemini, kanaatkâr yaşama verdiği değeri, duyarlı seçmen kitlesini, doya doya yaşadık elhamdülillah! Memleketimiz, coğrafyamız, yurttaşlarımız, aydınımız; hep birlikte tecrübe ettik siyasal İslam’ın ‘adaletini’ de ‘kalkınmacılığını’ da. Sağolsunlar, büyük katkı sundular tarihe ve her birimize.

On altı yılın sonunda, yıllarca mücadele ettiklerini söyledikleri kim var kim yok, el ele tutuşarak giriyorlar seçime. Bahçeli’siyle, Destici’siyle, Çiller’iyle, Ağar’ıyla… Yan yanalar artık; hak edilmiş, güzel bir fotoğraf. Söz konusu ittifaka ve yönetim anlayışına tamam mı yoksa bir süre daha devam mı, seçimindeyiz. 24 Haziran’ın, güzel şeylerin başlangıcı, hiçbir şeyin sonu olmadığını bilerek… İnatla iyi düşünelim. Belki de sanıldığı kadar zor ve karmaşık değildir, daha iyisine ulaşmak. Hadi hayırlısı…

Yazı önerileri:
Mülkiyeliler Birliği’nin hazırladığı seçim raporunu okumalısınız.
Cem Say’ın, yapay zekânın yargı (hukuk) hizmetlerindeki yerine dair harika yazısını buraya bırakıyorum.
Kemal Can’ın, Gazete Duvar ve Cumhuriyet’teki ‘bütün’ seçim yazılarını okuyun lütfen, ihmal etmeyin.
=========================================
Dostlar,

SBF / Mülkiye’den OHAL KHK’sı ile uzaklaştırılan hocalardan olan Murat Sevinç’in yazısı yeterince kapsamlı, uzun hatta.. Biz daha fazla uzatmamak için bir yorum katmıyoruz.. Ancak şu paragrafı özellikle öne çıkararak yinelemek istiyoruz :

  • Hukuksal ve toplumsal hareketler bakımından son derece zengin bir tarihimiz var. Eğer iki seçimi de iktidar kazanırsa ne olur?Çilemiz uzar sadece. Berbat boşanma davalarında olduğu gibi! Evet, çok sıkıntı çeker muhalifler ama hiç kimse mücadeleden vazgeçmez. Kimin ne derdi varsa, onun için çaba harcamaya devam eder. Daha zor koşullarda!

Adaletsiz ve baskın seçimi kazananları kutlamak düşüyor bize.. Hayırlı olsun herkese.
Gene de tüm saflığımız ve iyi niyetimiz ile mutlak AKP iktidarının önümüzdeki dönemi için umutlanalım mı??

T.C.’nin son Başbakanı Binali Yıldırım, AKP Genel Merkezi balkonunda konuşuyor.. 25 Haziran 2018, ilk saatler, gece yarısı.. 02:28.. O’nun ardından da Erdoğan konuşacak herhalde.. Biz yorulduk..

Kimbilir, çooook gecikerek de olsa taç giyen baş akıllanır, olgunlaşır!?

Sevgi ve saygı ile. 25 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Not : Son 2 günde sitemizin ziyaretçi sayısında binlerce artış oldu.
Bu ilgi için tüm okurlarımıza teşekkür ediyoruz..

 

Korkut Boratav : 2017’den bir yazı

2017’den bir yazı

sol.org, 22.06.2018
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
16 Nisan 2017 referandumundan önce yayımlanan bir yazımın önemli bölümlerini okurlarımla tekrar paylaşmak istedim. O tarihteki görüşlerimin 24 Haziran 2018 seçimleri arifesinde de büyük ölçüde geçerli olduğunu düşünüyorum. Birkaç güncel gözlemi de yazının sonuna ekliyorum.

Anayasa Referandumunun 2 Sorusu

Referandumda karşımıza çıkacak olan Evet / Hayır  pusulaları bizlere aslında hangi seçenekleri sunmaktadır? 18 maddelik Anayasa Değişiklik Taslağı’nda yer alan ilk 15 maddeyle 1982 Anayasası’nın 68 maddesi değiştirilecektir. Bu operasyonun amacı nedir?

Referandumu Türkiye’nin gündemine getiren iktidar destekçileri ve Cumhurbaşkanı, bu taslağın hukuki çözümlemesine girmiyor. Anayasa değişikliğinin, aslında başka bir şeyleri hedeflediğini ileri sürüyorlar: “Türkiye’yi bölmek, parçalamak isteyen karanlık güçlerin; terörün yenilgisi”; “millî birlik, beraberliğin sağlanması…”

Bu “yüce” amaçların gerçekleşmesi için sözü edilen 18 maddelik metnin niçin gerekli olduğu ise bir türlü açıklanmıyor. Bana göre anayasa referandumunda bizlere aslında iki soru sorulmaktadır.

Birinci olarak İslamcı bir rejime geçişin hızlandırılmasını kabul ediyor muyuz?İkinci olarak, Türkiye’yi yönetecek olan Cumhurbaşkanı’na sınırsız dokunulmazlık sağlanmasını kabul ediyor muyuz? 16 Nisan’da oylanacak olan anayasa değişikliğinin somut hedefleri bunlardır.

“Hayır” kampanyasını sürdüren akımların, örgütlerin hemen hemen tümü, bu iki seçeneğin oylanmakta olduğunun farkındadır; ancak bu tespiti vurgulamaktan kaçınmaktadır. Nedenlerin tartışılması, 2017’nin Türkiye ortamına ışık tutabilecektir.

İslamcı Rejime Geçiş

Referandum, toplumumuzun iki büyük blokunu karşı karşıya getirmektedir. İslamcı ve Cumhuriyetçi bloklar… Bugün AKP tarafından temsil edilen siyasî İslamcılığın nihaî hedefi bellidir: Bir hayli yıpranmış olan Cumhuriyet’in, ana çizgileriyle Müslüman Kardeşler doktrinine uyan İslamcı bir rejime dönüştürülmesidir.

Bu “yeni rejim”in tüm öğeleri kesinleşmemiş olabilir; nihaî yapısı zamanla oluşturulacaktır.  Âcil gündem, “halk Müslümanlığı”nın Siyasî İslam tarafından “fethi”nin hızlandırılmasıdır. “Fetih” tamamlanınca rejim değişikliğinin önü açılır. Yeni rejimin ana çerçevesi hızla oluşturulur; zamanla dönüşüm tamamlanır.

Ne var ki, yıpranmış 1982 Anayasası dahi, Cumhuriyet rejiminin temel ilkelerinden bazılarını korumaktadır. Bu özelliği nedeniyle, sözünü ettiğim “fetih”in tamamlanmasını kösteklemekte; güçleştirmektedir. 16 Nisan referandumunun hedeflediği sınırsız iktidar gücü, bu engeli hızla aşacak kritik bir adım olacaktır. Bu hedef ortadadır; onu, anayasa taslağındaki 18+68 maddeyi deşifre ederek ayrıca “keşfetmek” gereksizdir.

İslamcı blokun karşısında, cumhuriyetçi blok yer alıyor.  Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkeleri ve (en “gevşek” kapsamda) ortak değerleri ile barışık insanlardan oluşuyor. Çok geniş bir yelpazeden söz ediyorum. İdeoloji ve siyaset açısından farklı akımlara, birbiriyle uzlaşamayan sağ ve sol uçlara uzanır.  “Vatan bölünmez” ilkesini, anti-emperyalist konumlar ve bağımsızlık tutkularıyla birleştiren sert milliyetçi renkleri içerir. Bölgesel, etnik, kültürel  özerkliklere sıcak bakan liberalleri de kapsar. Tüm siyasî meşreplerden katıksız demokratlar, aydınlanmacılar buradadır. Sol uçta sosyalizmle barışık insanlar yer alır. Büyük çoğunluk, Alevîliği de kapsayan bir Müslümanlık kimliği taşımaktadır.

Cumhuriyet değerlerini ve bunların İslamcı karşıtlarını temsil eden sözcükler, olgular, kişiler, kurumlar üzerinde özenli, doğru anketler yapılsa, öyle sanıyorum ki, cumhuriyetçi kalabalığın  bugün dahi İslamcı bloktan daha geniş olduğu ortaya çıkacaktır. Zira, yukarıda sözünü ettiğim “fetih” süreci, henüz  tamamlanmamıştır.

Bu renk ve meşrep kargaşası, cumhuriyetçi kalabalığın birlikte, aynı doğrultuda  hareket etmesini neredeyse olanaksız kılar.  Yalnızca, tümünü birleştiren değerlerin tehdidi ortak tepkileri tetikleyebilir. Anayasa referandumu böyle bir ortam oluşturmuştur ve tepkilerin 16 Nisan’da sandıklara yansıması beklenebilir. Şu koşulla ki, anayasa taslağının Cumhuriyet’in tasfiyesini hedeflediği, cumhuriyetçilerce algılanmış olsun…

Muhalefet Kampanyası

Muhalefet, İslamcı rejim hedefinin farkında olmasına rağmen, referandum kampanyasında bu önceliği vurgulamaktan uzak durdu. “Hayır” kampanyasında bugün birleşenler, AKP’nin stratejik hedeflerini algılamakta geciktiler. Gecikmenin, önceki dağınıklığın bedelini  şimdi ödüyorlar. Kısa kronolojik anımsatmalar yararlı olabilir:

2007’nin “tehlikenin fakında mısınız?” kampanyası ve Cumhuriyet mitingleri ile başlayabiliriz. O tarihteki Cumhurbaşkanı seçimi vesilesiyle laikliği savunma platformu, eksik kaldı: Sosyalistler “ulusalcı” teşhisi nedeniyle uzak durdu. Liberal ve orta-sağ çevreler ise “darbeci” suçlaması ile cephe aldı. Liberallerin, orta-sağın bu tutumu, AKP’nin karşı saldırısına ve Cemaat’in Ergenekon/Balyoz operasyonlarına yeşil ışık yakmış oldu.

Sonraki yıllarda sosyalist sol, Aydınlanmacı çizgiyle kopukluğunu adım adım aştı. 2013 Haziran kalkışması sonrasında laiklik karşıtı uygulamalara en etkili direnmeler, sosyalistlerden gelmektedir; CHP’den değil…

Niçin CHP’den değil? Zira, 2007 sonrasında AKP-Cemaat ittifakının, din ve laiklik konularında sağladığı ideolojik hegemonya, CHP’yi giderek savunmacı bir konuma sürükledi. Laiklik karşıtı İslamcı politikaların eleştirilmesi, liberal aydınların da katkısıyla “din karşıtlığı” olarak teşhir edildi. Bu tür suçlamalar, CHP yönetimini adım adım  tutsak aldı; lider kadrosunda bir “suçluluk psikozu” yarattı; köşeye sıkıştırdı. “AKP, laikliği tasfiye gerekçesiyle eleştirilmeyecektir…”  Bu örtülü direktif, Kılıçdaroğlu tarafından güncel politikalarda bir CHP ilkesi haline getirilmiştir.

Nisan 2017’ye gelindiğinde CHP, sosyalistler, liberaller, orta-sağ, referandumun, “İslamcı rejime geçiş” hedefini içerdiğinin farkındadır. Ne var ki, AKP’nin ideolojik hegemonyasının genişlemiş olması, bu teşhisin kampanya platformuna taşınmasını frenlemektedir.

Referandum süreci başlarken muhalefet iki seçenekle karşı karşıyaydı:

  • Cumhuriyet değerlerini açık-seçik savunmak ve AKP’ye açıkça Cumhuriyeti tasfiye suçlaması ile yüklenmek…
  • Veya, “Hayır” platformunu “tek adam yönetimine karşı parlamenter demokrasiyi savunma” gündemi üzerine yoğunlaştırmak…
    İkinci muhalefet çizgisi yeğlendi…

Cumhurbaşkanına Sınırsız Dokunulmazlık

Cumhurbaşkanına sınırsız dokunulmazlık… Yazının   başında işaret ettiğim gibi, 16 Nisan oylamasının aslında izlediği iki hedeften biri budur.

Meclisi feshetme yetkisi, Cumhurbaşkanı’nın süresini uzatma  olanağı da sağlamaktadır. Süreleri üst üste ekleyebilen herkes farkındadır ki, bu düzenlemeler, bugünkü Cumhurbaşkanı’na (belki de) ömür-boyu sınırsız dokunulmazlık sağlayabilmektedir. (AS: en çok 15 yıl, 3 dönem..) Bir olasılıktan söz ediyorum. Esas olan “geleceği okumak” değil, bu hedefin taslağa yerleştirilmiş olmasıdır.

Gülen’ci “paralel yapılanma”nın 2013 sonunda AKP’nin üst kadrolarına karşı gerçekleştirdiği operasyonun dosyaları, belgeleri fiilen kapatılmamıştır. Bir ucu şu anda ABD yargısına taşınmıştır. Sınırsız dokunulmazlık arayışları, bu bilançoyla ilişkili değil midir?

Anayasa değişikliğinin Cumhurbaşkanı’na tanıdığı dokunulmazlık, referandum kampanyasında muhalefet tarafından da vurgulandı. Ne var ki, “neden” sorusu sorulmadı; bu bağlantı üzerinde durulmadı. 2013 referanslı yolsuzluk iddiaları, parlamento dışı muhalefeti, “FETÖ örgütlenmesi” suçlamasıyla karşı karşıya getirmektedir. Ana muhalefet partisi bile,   bu bağlantıları gündeme getirmede ürkek davranmaktadır.

  • Bu durum da, faşizmin, Türkiye siyasetine fiilen damgasını vurmuş olduğunu göstermektedir.

17 Nisan, İslamcı faşizme sürüklenmeyi frenleyecek önemli bir dönüm noktası olabilir. Her şey, cumhuriyetçi blokun algılama düzeyine ve katılımına bağlı görünüyor.
***

Haziran 2018’de Ek Notlar

Nisan 2017 referandumu arifesinde kaleme alınan yukarıdaki tespitlerin  22 Haziran 2018’de de büyük ölçüde geçerli olduğunu düşünüyorum. Birkaç ek gözlemle yetineceğim.

Birincisi, referandum sonuçları ile ilişkilidir. Yazıda vurgulanan Cumhuriyetçi ve İslamcı bloklararasındaki ayrımın bir paraleli, Kürt nüfusun ağırlık taşıdığı illerde de ortaya çıktı. Bu illerin çoğu ve kıyı şeridi “Hayır” oylarının yoğunlaştığı coğrafya olarak dikkat çekti.

Haziran 2018 seçimine giderken benzer bir durum, Kürt seçmenlerin saflarındaki   HDP / AKP ayrışması içinde temsil edilmektedir.  Ancak, HDP/AKP ilişkileri, Cumhuriyetçi / İslamcı karşıtlığına oturamaz. Burada değinmekle yetinelim.

Cumhurbaşkanlığı adayı belirlenirken Abdullah Gül’ün dışlanması, CHP saflarında Cumhuriyetçi akımın etkisini ortaya koymuştur. Ne var ki, Kılıçdaroğlu, partisini Cumhuriyetçi / İslamcı karşıtlığının dışında tutmaya öncelik vermektedir. Başarılı bir manevra sonunda oluşturulan CHP / İyi Parti /Saadet seçim ittifakı, CHP liderinin bu önceliğine de hizmet etmiştir. Aday listelerinde sosyalistler ve militan aydınlanmacılar tırpanlanırken, Saadet Partisi’ne ayrıcalık verilmiştir.

Buraya Nasıl Geldik?

1991 genel seçim sonuçlarına bakınız: Orta/Sol partiler (SHP+DSP) toplamı %31,5 oyla öndedir. Demirel’in DYP’si %27; Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı %24 oy almıştır. Bugünkü Cumhur İttifakı’nın öncülleri (Refah ve Milliyetçi Çalışma partileri) ise seçime ortak listeyle girmiş ve % 9,7’lik  oy toplamıyla marjinal konumda kalmıştır. 1991 yılı, böylece,  Cumhuriyetin temel ilkeleriyle kavgalı olmayan Orta Sol / Orta Sağ partiler bloku, seçmenlerin  %83’ünün desteğini aldığı bir tarih olarak dikkat çekiyor.

On yıl sonra İslamcı bir partinin tek başına iktidar olmasına yol açan ve 2017-2018’de Türkiye Cumhuriyeti’ni tasfiye eşiğine sürükleyen dönüşümlerde, 1991 siyasetine egemen olan düzen partilerinin büyük sorumluluğu vardır. Sicilleri, kadroları ve seçmenleri bakımından Cumhuriyetçi değerlerin ana temsilcisi olarak bilinen SHP, DSP, CHP’nin sorumluluğu  daha da ağırdır. Bu bilançoyu sürekli anımsatmak zorundayız.

Cumhuriyetçi / İslamcı karşıtlığı, CHP geleneğini temsil eden bu partilerin isteğiyle oluşmadı. Ancak, bu ikilemle karşılaştıktan sonra, Cumhuriyetçiliği savunmak bu partilere düşmeliydi; bugünkü koşullarda CHP’ye düşmelidir.

Bu sorumluluktan kaçmak, Aydınlanmacı mirasın reddi demektir. İslamcı faşizme karşı açık ve etkili mücadele de, bu mirası hem özümseyen, hem de sınıf mücadelesi gündemiyle zenginleştiren  sosyalist, komünist, devrimci akımlara düşecektir; düşmektedir.
======================================
Evet dostlar..

Çarmıha Gerilmek İstenen Türkiye;
25 Haziran 2018’in İlk Dakikaları..

Üstad Prof. Boratav hocamızın uzunca – kapsamlı irdelemesi yukarıda.
24 Haziran 2018 seçim sonuçları, 25 Haziran 2018’in ilk dakikalarında henüz kesinleşmedi saat 00:45’te. Ancak Boratav hocanın irdelemesi 25 Haziran 2018 sabahına da açıklama getiriyor.

Son derece özel bir “politik anomali” yaşıyor Türkiye şu dakikalarda..

İktidarın teslim hatta tutsak aldığı AA, seçim sonuçlarını psikolojik savaş düzeyinde yönlendirmekte (manüple etmekte); YSK ise iktidar partisince işgal edilerek sinikleştirilmiş durumdadır. Muhalefete göre oyların yarısı ancak sayılabilmiş iken, yandaş medya sandıkların %95’inin açıldığına dayanarak sonuçları AKP lehine ilan ederek de facto bir durum dayatmıştır. O denli ki, AKP’li CB Erdoğan İstanbul’da Huber köşkü önünce seçmenlerine seslenmiş, kutlamaları kabul etmiştir el öptürerek ve Ankara’ya uçarak Balkon konuşması yapacaktır..

Sayım sonuçları 1-2 saat içinde aksine kesinleştiğinde ne yapılacaktır?

Niçin halk yığınları kesin olmayan bir seçim utkusuna koşullandırılmıştır?

Erken ilan edilen bu gerçekleşmemiş utku YSK kararı ile yalanlanırsa,
sokaklarda coşarak kutlama yapan AKP’liler nasıl yatıştırılacaktır??

Sayılan oyların oranı ne olursa olsun, iktidarca ilan edilen sonucu desteklemekten epey uzak ise, YSK hiç beklemeden kamuoyuna açıklama yapmak zorundadır.

Gelinen yer son derece sancılıdır ve Boratav hocamızın yukarıdaki yazısında isabetle işaret ettiği üzere Erdoğan önderliğindeki İslamcı kanadın “Cumhuriyeti” Erdoğan’a sağlanan
kesin dokunulmazlık kalkanıyla bir an önce “tam” teslim almada acele etmektedir..

AA’nın 18:45’te RTE için verdiği oran %71 dolayında iken, 5 saattir sürekli düşmekte ve %52’lere gerilemiş bulunmaktadır. Bu nasıl bir kazanma varsayımı ya da dayatmasıdır?!

Son dakika öğreniyoruz ki, Erdoğan İstanbul’da kalacaktır ve balkon konuşması sabaha ertelenmiştir. Dileriz halktan saklanan gerçekler AKP=RTE’yi frenlemiş olsun..
Ve dileriz ki bu konuşma yapılamasın; Cumhuriyetçi blok 2. turda kaçınılmaz dayanışma gereğini algılasın.

YSK’nın 11 üyesi yüksek yargıçlardır. Yemin etmişlerdir göreve gelirken ve Türkiye için
14 Mayıs 1950 seçiminden sonra en önemli seçim yaşanmaktadır. Ne yapıp edip,
seçmen istencinin (iradesinin) mutlak sadakatle korunmasını ve ilanını sağlamak zorundadırlar.

Buna hiçbir biçimde güçleri yetmiyor ise durumu açıklayıp İSTİFA ETMELİDİRLER!

Sevgi, saygı, DERİN ENDİŞE ama UMUT  ile.
25 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com