Etiket arşivi: Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Geleceğe Umutla Bakabilmek, Sağlıklı Bir Toplum Hayal Edebilmek İçin Artık Değişim Zamanı!

Geleceğe Umutla Bakabilmek, Sağlıklı Bir Toplum Hayal Edebilmek İçin Artık Değişim Zamanı!

TTB Haberler

 

  • Yalnızca 2022’de 2.685 genç hekim yurtdışında çalışma için başvurmuş ve son 10 yılda yurtdışına gitmek için başvuran hekim sayısı 40 kat artmışsa,
  • Türkiye’de günde ortalama 80’den fazla sağlıkta şiddet vakası yaşanıyor ve hekimlerin %84’ü meslek yaşamlarında en az bir kez fiziksel veya sözel şiddete uğruyorsa,
  • Son 10 yılda 110 bini aşkın sağlıkta şiddet bildirimi yapıldıysa,
  • Aylarca randevu sırası bekleniyor; gelen hastaya beş dakikada bir muayene reva görülüyorsa,
  • Türkiye’de önlenebilir herhangi bir risk kategorisinde bulunan doğumların oranı %35,2 ve hiçbir risk kategorisinde bulunmayan doğumların oranından yüksekse,
  • Türkiye, cinsel sağlık ve üreme sağlığında (CSÜS) kadın-erkek eşitsizliği sıralamasında 2022 yılı raporuna göre 146 ülke içinde 124. sırada ise,
  • Özel hastanelerde başvuru başına ortalama maliyet devlet hastanelerine göre 2021 yılında %255 daha çok olmuşsa,
  • Özel sağlık kurumu ve yatak sayısındaki artış kamu sağlık kurumu artış hızının beş katını geçmişse,
  • Türkiye’de yıllara göre toplam sağlık harcamalarının GSYH içindeki payı 2002’de %5,4 iken 2021’de %4,9’a düşmüşse,
  • Sağlık Bakanlığı kurumlarında 2002 yılında 11.000 olan taşeron işçi sayısı 2021 yılında 252.626’ya, neredeyse 23 katına çıkmışsa,
  • Yaşadığımız felaketlerde salgınla mücadele ve aşı üretiminde önemli rolü bir kez daha anlaşılan Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü 12 yıl önce kapatılmışsa,
  • 2009’dan bugüne 36 üniversite ile 101 eğitim ve araştırma hastanesi arasında birlikte kullanım protokolü imzalanmışsa;
  • Bu protokoller ile sağlık hizmeti sunumu önceliğe alınırken eğitim içeriği gözetilmeden, nitelikten ödün veren, niceliğe odaklanan bir anlayış hakim (egemen) kılınmışsa;

Emeğimizin kıymetinin (değerinin) bilindiği sağlıklı bir gelecek umut edebilmek için,

Artık Değişim Zamanı!

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

TTB : Yaşatmak İçin Yaşamak İstiyoruz!

Son haftalarda ülkenin dört bir yanındaki meslektaşlarımızdan gelen ölüm haberleri ile tekrar ve tekrar sarsılmaktayız. Hekimlerde gördüğümüz ani ölümler, basın-yayın kuruluşlarına da yansıdığı üzere dikkat çekici biçimde artmaktadır. Yalnızca 2023 yılının ilk 20 gününde en az beş meslektaşımızı genç yaşta yitirdik. Üç meslektaşımızın ölümünde kalp krizi (akut MI), bir meslektaşımız için inme, bir meslektaşımız içinse intihar (özekıyım, suisit) ön tanısı konulduğu bilgisini aldık.

Özellikle Sağlıkta Dönüşüm Programı sonrasında aşama aşama gasp edilen ekonomik ve özlük haklarımız, ağırlaşan çalışma koşullarımız ve sağlıkta şiddet; pandemi ve ekonomik krizle birlikte  dayanabileceğimiz noktaları da aşmış, “bıçak kemiği delip geçmiştir.” Bu nedenle 1 Ekim 2021’de, sağlıklı koşullarda çalışabilmemiz ve yaşayabilmemiz için Türk Tabipleri Birliği olarak “Emek Bizim Söz Bizim” eylem sürecini başlatmıştık. Sağlık Bakanlığı ise yıllar boyunca kayıtsız kaldığı istemlerimiz ile ilgili güçlü eylemlerimizin sonucunda adım atmak zorunda kalmış; “Beyaz Reform” adı altında bir dizi düzenleme yaparak haklarımızı verdiğini iddia etmişti. Ancak mevcut koşullarımıza baktığımızda, “Beyaz Reform”un amacının haklarımızın verilmesi değil; ücretlerde iyileştirme kandırmacasıyla hekim ve sağlık çalışanlarını güvencesizleştirmek, onları daha çok çalıştırmak ve eylemlerini bastırmak için denetim altına almak olduğunu daha da net biçimde görmekteyiz.

Ekonomik krizin yükü altında ezilen hekimler için kalıcı olmasa bile yapılan ücret iyileştirmelerinin yarar sağladığını söyleyebiliriz. Ancak bu süreçte il sağlık müdürlükleri ve sağlık kurumlarındaki idarenin; hekimlerin üzerinde daha çok çalışmaları yönünde kurdukları baskının ağırlaşması, hekim ve sağlık çalışanlarının bedenlerinin ve zihinlerinin kaldıramayacağı yoğunluklarla karşılaşmalarına neden olarak yaşamlarını tehdit etmektedir.

  • Nitekim birçok çalışmada, uzun çalışma saatleriyle intihar düşüncesi arasında yakın ilişki tanımlanmıştır.
  • Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü’nün de açıkladığı çalışmaya göre haftalık 55 saat ve üzerinde çalışmanın haftalık 35-40 saat çalışmaya göre inme riskini %35 ve iskemik kalp hastalığından ölüm riskini %17 artırdığı belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü temsilcilerinin de anlatımıyla haftada 55 saat ve üzeri çalışmak ciddi bir sağlık tehlikesidir.

Türk Tabipleri Birliği’nin 2021 yılının Eylül ayında 6.178 hekimin katılımıyla gerçekleştirdiği çalışmada, çalışmaya katılan hekimlerin %15-30’unun haftalık 55 saatten daha uzun süre çalıştığı görülmektedir. “Beyaz Reform” sonrasında bu sürelerin daha da uzaması için atılan adımlar önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.

Bir başka konu ise birçok bilimsel çalışmada gösterildiği üzere COVID-19 enfeksiyonu geçirenlerde iskemik kalp hastalığı ve başka birçok hastalığın daha yüksek oranda görülebilmesidir. Pandeminin doğru yönetilmemesi sonucunda pandeminin yükünü çeken sağlık çalışanlarının birçoğu virüsle karşılaştı. Yüzlerce sağlık çalışanı, COVID-19 nedeniyle yaşamlarını yitirirken daha da büyük bir çoğunluk ise hastalığı geçirmesine karşın halen bu hastalığın neden olduğu sorunlarla uğraşmaktadır. Buna karşın ne COVID-19 sağlık çalışanları için meslek hastalığı kabul edildi ne de TTB’nin pandemi sürecindeki her yıl için 120 gün yıpranma payı istemi karşılandı.

  • Son dönemde meslektaşlarımızın birden (ani) ölümleri,
    hem mesleğimiz ve hem de sağlık sistemi için ciddi bir alarm işareti gibi görünmektedir.

Kaldı ki karşılaştığımız ölümlerin, buzdağının yalnızca görünen yüzü olduğunu, henüz yaşamını yitirmemiş birçok meslektaşımızın da ciddi biçimde yıprandığını hepimiz biliyoruz. Ancak şu ana dek sağlık çalışanlarının ölümleri ve ne denli yıprandıkları araştırılmadığı gibi,

  • Toplumda son iki yılın ölüm ve ölüm nedenleri, Türkiye İstatistik Kurumunca
    kamuoyuyla paylaşılması gerekirken paylaşılmamıştır.

Önce zarar verme!” ilkesini benimsemiş, her kim olursa olsun, hastasını tedavi etmek ve yaşatmak için gerekli koşulları sağlamaya yemin etmiş bir meslek kesiminin zarar görmesi engellenmelidir.

Konu, Sağlık Bakanlığı ve TBMM başta olmak üzere ilgili bütün kuruluşların öncelikli görevidir. Bu bağlamda; konuyla ilgilenen tüm kuruluşların temsil edildiği bir Kurulun oluşturulup,
Sağlık Bakanlığı’nın elindeki tüm verilerin paylaşıldığı bir ortamda hem hekimlerdeki hem de toplumdaki ölümler araştırılmalıdır.

Altta yatan nedenlere yönelik önlemler geliştirilmeli, önlem alınamayan koşullarda ise yıpranma payının artırılması gibi uygulamalarla görülen zarar giderilmelidir.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

#YönetemiyorsunuzTükeniyoruz

#YönetemiyorsunuzTükeniyoruz

Sadece hekimler ve sağlık çalışanları değil, birilerimizin babası, annesi, kardeşleri ölüyor. Daha çok olduğunu bildiğimiz ama resmi olarak açıklanan rakamlarla her gün ortalama 40 -50 yurttaşımız, önlenebilir bir hastalık olan COVID-19’dan hayatını kaybediyor.

#YönetemiyorsunuzTükeniyoruz 

Suçu vatandaşa, yükü hekimlere ve sağlık çalışanlarına yıkanların tarihsel sorumluluğunu her gün ama her gün hatırlatmaya devam edeceğiz!

TTB olarak;  COVID-19 salgınına dair duyarlılığın ve tedbirlerin artırılması için 14 Eylül – 18 Eylül #YönetemiyorsunuzTükeniyoruz  Haftası ilan ediyoruz!

14 Eylül Pazartesi – 18 Eylül Cuma  günleri hafta boyunca;

1. Hafta boyunca her gün yapılacak etkinlikler de esas alınarak; hekimlerin ve sağlık çalışanların COVID salgınındaki durumunu, taleplerini, beklentilerini ve salgındaki vahim tabloyu yansıtan güncel sosyal medya kampanyaları düzenlenmesini, 

2. Başta sağlıkçı ölümleri olmak üzere COVID-19 kaynaklı ölümlere ve artan hasta sayısına dikkat çekmek, bugüne kadar COVID-19 nedeniyle yitirdiğimiz bütün yurttaşlarımızın ve sağlık çalışanlarının anısına saygı gereği; sağlık kurumlarında ve tüm yaşam alanlarında 1 hafta boyunca “siyah kurdele” takmasını,

3. Siyah kurdele ile cisimleşen farkındalığı yaygınlaştırma amacıyla, kurdele içerikli afişlerin hastane odalarından eczanelere, binalarımızın dış cephelerinden, oda pencerelerimize kadar hayatın her mekanına  yaygın olarak asılmasını,

4.  COVID-19 konusunda,  Haziran ayında hükümet tarafından atılan “yeniden normalleşme” politikasının ortaya çıkan vahim sonuçlarını görünür kılmak ve COVID-19 ile mücadelenin en ön safındaki hekim ve sağlık çalışanlarının durumunu yansıtmak ve yetkili konumdakilere sorumluluklarını bir kez daha hatırlatmak üzere;

15 Eylül Salı günü bütün illerde Tabip Odası Yönetim Kurullarının (gerekirse Odanın seçili kurul ya da aktivistlerinden de destek alarak) bulundukları şehrin büyüklüğüne göre ayrı ana güzergahlar belirleyerek;  “maske-siperlik-tulum ya da tam beyaz”  donanımla ve ellerinde #YönetemiyorsunuzTükeniyoruz yazılı tek  bir “büyük dövizle” her şehrin  (17.30 – 20.00) kendi arasında belirleyeceği  bir saatte belirlenen hat boyunca tek kişilik bir yürüyüş gerçekleştirmelerini, bitiş noktasında fizik mesafeye dikkat edilerek toplu karşılama yapılmasını ve orada açıklama yapılmasını, yapılabilen illerde bu etkinliğin Cuma gününe kadar devam ettirilmesini,

5. 17 Eylül Perşembe günü saat 12.30’da hastaneler ve bütün sağlık kurumlarında yitirdiğimiz hekimler ve sağlık çalışanlarının anısına; diğer işyerleri ve her yerde bugüne kadar resmi olarak COVID-19 vefatı kabul edilen ve resmi COVID-19 kayıtlarında görülmese de bu dönemde “bulaşıcı hastalıktan” vefat eden onbinlerce yurttaşımızın anısına 1 dakikalık saygı duruşları  için bütün diğer kurumlara ve kamuoyuna çağrı yapılmasını,

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nden Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Çağrı

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nden Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Çağrı

(AS: Bizim irdelememiz yazının altındadır..)

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, COVID-19 hastalığı nedeniyle yaşamını yitiren hekimlerin sayısının 32’ye ulaştığına dikkat çekerek,  söz konusu ölüm ve hastalıklara engel olacak, azaltacak uygulamaları karşılıklı değerlendirebilmek üzere Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’dan randevu istedi.

Açıklamada, ölen sağlık çalışanları sayısında dünyada ilk sıralarda yer alındığı vurgulanırken, önerilen önlemlerin uygulanmaması halinde hekim ölüm sayılarının çok daha vahim bir durum alacağı savunuldu.

“EN KISA SÜREDE TTB İLE GÖRÜŞMENİZ GEREKİYOR”

Türk Tabipleri Birliği’nin açıklaması şu şekilde:

Sayın Bakan,

Türkiye’de Covid-19 hastalığı nedeniyle yaşamını yitiren hekimlerin sayısı 5’i Ağustos ayında olmak üzere 32’ye ulaştı.

Bugüne kadar önerilerimiz yaptığımız uyarılar dikkate alınıp gerekli düzenlemeler yapılmadığı için ülkemizde hastalanan ve ölen sağlık emekçilerinin orantısı dünya ülkeleri arasında maalesef ilk sırada yer almaktadır.

Yapılması gereken, bir an önce hayata geçirilmediği takdirde önümüzdeki sürecin daha da ağırlaşarak devam edeceğinden kaygı duyuyoruz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi olarak söz konusu ölüm ve hastalıklara engel olacak, azaltacak uygulamaları sizinle yüz yüze görüşmek istiyoruz.

Bu bilgi alışverişinin karşılıklı tarihsel sorumluluğumuz olduğu düşüncesindeyiz.

Görüşmemizdeki Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi üyeleri ile birlikte TTB Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu ve üye uzmanlık derneklerinin temsilcilerinin de olması uzmanlık alanlarının bilimsel bilgi ve tecrübeleri ile çözüme olanak sağlayacak sürecin şeffaf ve bilimsel olarak yürütülmesine katkı sunacaktır.

Kayıplarımızın daha da artmadan bu görüşmenin en kısa sürede gerçekleştirilmesi için gerekli çabayı göstermenizi bekliyoruz. ”

Konu ile ilgili Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya gönderilen yazı için tıklayınız.

========================================

Dostlar,

Çağrı son derece yerindedir.
TTB kurulunu (heyetini) Sn. Bakan hızla ve kurmayları ile birlikte davet etmelidir.
Gerekli notlar alınmalı, görüşme kamera ile kaydedilmelidir.

Çin, COVID-19 salgınını 82 günde bastırdı ve 3 bin sağlık çalışanı bulaşı aldı.
Türkiye’de Sağlık Bakanının 29 Nisan 2020 günlü basın açıklamasında, salgının 50. gününde hastalığa yakalanan sağlık çalışanı sayısı 7000+ olarak verildi.

Çok açıkça görüyoruz ki, salgınla savaşı kazanacak sağlık ordusunun öncü birlikleri hastalıktan yeterince korunamamaktadır. 104 ülkeye sağlık yardımı yapmakla övünen AKP = Erdoğan iktidarı, ülkemiz sağlık emekçilerine yeter kişisel koruyucu donanım, uygun aralıklarla test, insanca çalışma ortamı, mesai sonrası uygun konuk evleri, MESLEK HASTALIĞI HAKKININ TANINMASI, akçalı (mali) özlük haklarının yeterli, düzenli ve adil ödenmesi…. alanlarında son derece başarısız / yetersiz kalmıştır.

  • Bu durum sürdürülemez ve kabul edilemez; hızla çözülmesi zorunludur!

Salgın 6. ayını bitirmek üzere iken toplam 6209 resmi korona ölümünün (27 Ağustos 2020) %1’ine karşılık gelen 65 sağlık emekçisinin kurban verilmesi akıl ve vicdan dışıdır.

Bu sayı pek ala, çok daha düşük olabilirdi, olmalıydı; bu günden sonra ayrık (istisna) olmalıdır.

Söz konusu olan, yüce değer insan yaşamıdır!

AKP iktidarını bir kez daha bilimsel akılcılık ekseninde bir salgın savaşımı yolağına (stratejisine) çağırıyoruz tarih önünde; hatalar ve bedelleri haddinden fazla ağırlaşmıştır!

Covid-19 Pandemisi Bütün Ağırlığı ile Devam Ediyor

Covid-19 Pandemisi Bütün Ağırlığı ile Devam Ediyor!
Hekimler ve Sağlık Çalışanlarının Enerjisi ve Sabrı Tükeniyor

https://www.ttb.org.tr/425yi7w 21.08.2020

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) çağrıyla hekimler ve sağlık çalışanları, Covid-19 pandemisi ile mücadele sürecinde özlük hakları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi istemiyle bulundukları illerde basın açıklamaları gerçekleştirdi.

Türkiye’nin dört bir yanında, Tabip Odaları tarafından 21 Ağustos 2020’de il sağlık müdürlükleri, hastane bahçeleri ya da Oda merkezlerinde düzenlenen basın açıklamalarında, TTB imzalı “Covid-19 Pandemisi Bütün Ağırlığı İle Devam Ediyor!” başlıklı ortak metin okundu.

Açıklamada, COVID-19 pandemisinin yaygınlaşma eğiliminin arttığı bu dönemde TTB’nin öncelikli ve ısrarlı talebinin; hekimlerin ve sağlık çalışanlarının içinde bulunduğu boğucu ortamın görülmesi ve artık nefes alamayacak hale gelip tükendiklerinin farkına varılması olduğu ifade edildi.

Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da işini severek ve onurla yapmaya devam edecek olan hekimler ile sağlık çalışanlarında biriken ve patlama noktasına gelen kaygı ve tepkilerin ülkeyi yönetenlerce dikkate alınması çağrısında bulunulan açıklamada,

  • “Hekimleri ve sağlık çalışanlarını korumayı başaramaz, maddi ve manevi desteği sağlayamazsanız, toplumu hiç koruyamazsınız.” dendi.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Sinan Adıyaman ise Ankara Tabip Odası’nda düzenlenen basın toplantısına katıldı.
***

TTB BASIN AÇIKLAMASI / 21.08.2020

COVID-19 PANDEMİSİ BÜTÜN AĞIRLIĞI İLE DEVAM EDİYOR!
HEKİMLER VE SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ENERJİSİ VE SABRI TÜKENİYOR…

Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının görevi hastaları tedavi etmek toplumu ise hastalıklardan korumaktır. Toplumu ve sağlık sistemini esastan etkileyen COVID-19 gibi yoğun ve riskli dönemlerde hastalıkla mücadele etmek, bedeli ne olursa olsun bizlerin kamusal, mesleki ve hepsinden önemlisi etik sorumluluğumuzdur.

Hekimlik mesleğine adım attığımız ilk andan başlayarak bırakmadığımız mesleki ve toplumsal sorumluluk bilinci, üzerimizden çıkarmadığımız beyaz önlüğümüz gibi varlık nedenimizi oluşturur.

Ancak olağan sağlık hizmetleri dönemindeki performans baskısı, gerekli olmayan sağlık hizmeti tüketimi ve hekim emeği üzerinden yaratılmaya çalışılan “hasta-müşteri memnuniyeti”, SABİM – CİMER şikayet hatları ve yönetici baskılarının üzerine şimdi de çığ gibi büyüyen vaka sayıları ile pandeminin “virüs yükü”  bindirilmiştir.

Türk Tabipleri Birliği olarak COVID-19 pandemisinin zayıflatılamadığı ve yaygınlaşma eğiliminin arttığı bu dönemde öncelikli ve ısrarlı talebimiz; hekimlerin ve sağlık çalışanlarının içinde bulunduğu boğucu ortamın görülmesi ve artık nefes alamayacak hale gelip tükendiklerinin farkına varılmasıdır.

COVID-19 pandemisi ile mücadele her şeyin normal, olağan kabul edildiği ve Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere ülkeyi yönetenlerin hekimleri ve sağlık çalışanlarını görmezden geldiği bir anlayışla sürdürülemez. Hekimler için alkışların yerini uzun süredir hüzün almıştır. Hemen her gün onlarca meslektaşımızın hastalık haberini alıyoruz,

  • birileri televizyonlardan, twetter mesajlarından başarı öyküleri anlatırken bizler ölüyoruz!

Koşulların pandemiye uygun olarak iyileştirilmediği; eşitlik, adalet anlayışından uzak görevlendirmelerle mağduriyetlerin yaratıldığı; hekimlerin yakın geleceğe dair kaygılarının arttığı bu günlerde, sesini duyuramayan, umudunu yitiren hekimlerin emeklilik ya da istifa sayısındaki artış ciddiye alınmalı ve önemsenmelidir. Kötü yönetim ve her şeyi ben bilirim anlayışının ürünü olan bu tabloların sorumluluğu Sağlık Bakanlığı’ndadır. Aylardır özveriyle çalışan hekimleri emeklilik ya da istifa noktasına getiren, yöneticilerin beceriksiz ve empatiden yoksun, çözüm üretmeyen dayatmaları ve vurdumduymazlıklarıdır.

Türk Tabipleri Birliği ve Tabip Odaları olarak, meslektaşlarımızı görevlerinden uzaklaşmamaya, Sağlık Bakanlığı’nı ve ülkeyi yönetenleri ise yasaklama, kısıtlama ya da cezalandırmayı aklına bile getirmeden hekimlerdeki bu sıkışmışlığın ve tükenmişliğin farkına varmaya davet ediyoruz.

Pandemiye karşı en ön saflarında mücadeleyi yürüten bizler, güven veren, geleceğe dair kaygıları azaltan, her hekimi ve sağlık çalışanını değerli gören, çalışma ortamının, çalışma koşullarının iyileştirilmesini, kişisel koruyucu donanımların eksiksiz ve zamanında temin edilmesini, maddi ve manevi desteği sözlerde, vaatlerde değil fiilen, hemen ve sürekliliği sağlayarak gösteren bir sağlık yönetimi istiyoruz.

Öncelikle bilinmelidir ki; her dönemde ama özellikle COVID-19 pandemisi döneminde sağlık hizmeti için sunulan emeğin maddi karşılığı yoktur. Evde çocuğunu bırakarak ya da hastalığı anne babasına bulaştırma endişesini her gün taşıyarak günlerce COVID-19 polikliniklerinde hasta bakmanın maddi bedeli ölçülemez!

COVID-19 pandemisi sürecinin toplumsal ayağını yönetemeyen, toplumda günlük hayata yansıyan bir pandemi bilinci oluşturamayan, “başarı öyküsü” yaratma çabasından kaynaklı gerçekler yerine sanal rakam ve beklentiler ile pandemide denetimi yitirdiği anlaşılan yöneticilerin, hastanelerin salgınla kuşatıldığı bu günlerde, hekimlerin ve sağlık çalışanlarının sesine, haykırışına kulak vermelerini istiyoruz. Hekimler ve sağlık çalışanlarında manevi olarak yaşanmakta olan çöküş ve tükenmişliğin, düşük temel maaşlar, komik rakamlardaki performans ödemeleri ile iç içe geçerek pandemi sürecinde yaratabileceği moralsizlik ve zaaflar konusunda yetkilileri uyarıyoruz.

Bütün çalışanların ekonomik kriz ve pandemi dikkate alınarak maaşlarında artış yapılması talebiyle beraber, ama öncelikle hekimlerin ve sağlık çalışanlarının performans dahil hiçbir ön koşul ve sınırlamaya tabi kılınmadan, emekliliğe yansıyan, örgütümüzün talepleri doğrultusunda temel maaş alabilmelerinin sağlanmasını; bu gerçekleşinceye kadar mevcut döner sermaye ödemelerinin salgın bitinceye kadar tavandan ödenmesini, Aile Sağlığı Merkezi ve İlçe Sağlık Müdürlüklerinde çalışan hekimlere de yansıtılmasını istiyoruz.

Biz hekimler ve sağlık çalışanları bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da işimizi severek ve onurla yapmaya devam edeceğiz. Ülkemizin yaşadığı onlarca olağandışı durumda mesleğimizin doğasında yer alan fedakarlığı ve özveriyi yerine getirmeyi başarmış bir mesleğin mensuplarıyız. Bu doğrultuda öneri ve taleplerimizin dikkate alınmasını umuyor, hekimlerde ve sağlık çalışanlarında biriken ve patlama noktasına gelen kaygı ve tepkileri ülkeyi yönetenlerin dikkatine sunuyoruz.

Türk Tabipleri Birliği olarak pandeminin ilk günlerinde yaptığımız uyarıyı bir kez daha tekrarlıyoruz:

  • Hekimleri ve sağlık çalışanlarını korumayı başaramaz, maddi ve manevi desteği sağlayamazsanız, toplumu hiç koruyamazsınız.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

TTB’den 5 Haziran Dünya Çevre Günü açıklaması:

TTB’den 5 Haziran Dünya Çevre Günü açıklaması:

Sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızı savunmaya devam edeceğiz

05.06.2020 786http://www.ttb.org.tr/605yi5l

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, bu yılki teması “biyoçeşitliliğin korunması” olarak belirlenen 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla açıklama yaptı.

Bugüne kadar Dünya Çevre Günlerinde yürütülen kampanyaların gerek dünyada gerekse ülkemizde olumlu sonuçlar verdiğini söylemenin zor olduğuna yer verilen açıklamada, pandemi günlerinde bile sermaye çevrelerince para uğruna doğal ve tarihi kaynaklara yönelik, anayasadan kaynaklanan “herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı”na sistemli saldırının sürdüğüne dikkat çekildi.

Açıklamada, TTB’nin dün olduğu gibi, bugün de, yarın da toplum ve kamu yararı ilkesinden ayrılmadan, çevre ve insan sağlığı mücadelesini sürdüreceği ve toplumun yanında olmaya devam edeceği vurgulandı. Açıklama şöyle:

  • SAĞLIKLI BİR ÇEVREDE YAŞAM HAKKIMIZI
    SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler tarafından 1972 yılında Stockholm’de düzenlenen ‘İnsan Çevresi Konferansı’nda çevre sorunlarını küresel boyutta ele alarak, Birleşmiş Milletler Çevre Programının (UNEP) kurulmasına ve her yıl 5 Haziran tarihinin ‘Dünya Çevre Günü’ olarak belirlenmesine karar verilmiştir. 1973’den bu yana her yıl ayrı bir ülkenin ev sahipliğinde ve belirlenen çevre temaları ile sürdürülen Dünya Çevre Günü etkinliklerinin bu yılki teması ise ‘Biyoçeşitlilik’…

Ancak bugüne kadar Dünya Çevre Günlerinde yürütülen kampanyaların gerek dünyada gerekse ülkemizde olumlu sonuçlar verdiğini söylemek çok zor. Yaşadığımız pandemi günleri nedeniyle dünyanın çok sayıda ülkesinde uygulanan karantina koşulları; özellikle fosil yakıt tüketiminde azalmalara bağlı olarak hava kalitesinde düzelmelere, kimyasal ve tehlikeli atık miktarında azalmalara neden olmuş ve türleri tehlikede olan birçok canlının tekrar ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ancak tüm bu yaşanan küçük olumlu gelişmelere karşın karantina günlerinin bitmesiyle birlikte dünya üzerinde başta hava kirliliği olmak üzere çevre sorunları dört ay önce kaldığı noktadan tekrar yaşanmaya başlamıştır. Nadir görülen ve bu dönem ortaya çıkan canlı türleri ise tekrar görülmez olmuştur.

  • Üstelik 2020 yılı için Dünya Çevre Günü için belirlenen tema biyoçeşitliliğin korunmasıdır.

Ülkemiz için ise durum çok daha iç karartıcıdır. COVID-19 salgını nedeniyle başta karantina olmak üzere ülkemizde alınan önlemleri ve tüm dikkatlerin salgın üzerinde toplanmasını fırsat bilen

  • sermaye çevreleri para uğruna doğal ve tarihi kaynaklara saldırılarını sistemli bir biçimde artırmışlardır.

Bu durumun çok sayıda örneği vardır. Pandemi günlerinde, meslek odaları tarafından açılan davalar sürerken, yangından mal kaçırırcasına maske ve eldivenli ihale komisyonları tarafından Kanal İstanbul ile ilgili çeşitli ihaleler yapılmaya çalışılmıştır. Çanakkale’de Kaz Dağları’nda Kirazlı altın madeni girişimine karşı aylardır ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ tutan çevre gönüllülerine Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü tarafından 57 bin lira para cezası kesilmiş; bununla da yetinilmemiş; bölgede yeni altın madeni ruhsatları kamuoyunca çok iyi tanınan bazı mütteahitlere verilmiştir.

İzmir’de Çeşme ve Urla ilçelerinde acele kamulaştırma ile arazilere el konarak bazı ‘turizm yatırımcılarına’ devredilmek istenmiştir. Yine Çeşme’de bölgenin yaşadığı su sorununa rağmen, çok su gerektiren golf sahaları kurulmaya çalışılmaktadır. Selçuk ilçesindeki Meryem Ana Tabiat Parkı sit alanı olmaktan çıkarılmış ve yapılaşmanın önü açılmıştır. Ayrıca ülkemizdeki elektrik enerjisi arzı yeterliyken salgın döneminde de kömürlü termik santrallerin çevresel etki değerlendirme süreci hızlandırılmaya çalışılmıştır.

  • Yukarıda saydıklarımız yaşadığımız olağanüstü pandemi günlerinde bile sermaye çevrelerince para uğruna doğal ve tarihi kaynaklarımıza; insanlarımızın anayasamızdan kaynaklanan ‘sağlıklı bir çevrede yaşam hakkına’ sistemli saldırıların sürdürüldüğünü göstermektedir.

Dünya Çevre Gününde; 5 Haziran 2020’de bir kez daha uyarıyoruz :

  • Çevre ve insan yaşamı bir avuç insanın sömürüsüne kesinlikle terk edilmemelidir.Türk Tabipleri Birliği (TTB) olarak; tüm Tabip Odalarımızla birlikte tek vücut olarak ülkemizin her noktasında tıpkı 26 Ağustos 2019’da Çanakkale’de yaptığımız gibi yaşam ve çevre savunucularının yanında olacağız.

    TTB dün olduğu gibi; bugün de, yarın da üzerine düşenin toplum ve kamu yararından ayrılmamak olduğunun bilinci ile çevre ve insan sağlığı mücadelesinin içinde ve toplumun yanında olmaya devam edecektir.

Yaşadığımız pandemi günlerini fırsat bilerek; dikkatimizin dağıldığını düşünen ve doğa katliamına neden olan güçler önümüzdeki günlerde çevre ve insan sağlığı için geçmişten daha kararlı olarak bilimsel ve hukuksal mücadeleyi sürdürdüğümüzü göreceklerdir.

Her 5 Haziran Dünya Çevre Günü; çevre ve sağlıklı doğada yaşam hakkımızı savunma kararlılığımızı artırmamızı sağlamaktadır.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Salgını Yönetmek de Ülkeyi Yönetmek de Ciddiyet İster! Sağlığımızla, Aklımızla, Demokrasi İle Oynamayın!

İstanbul Tabip Odası

Salgını Yönetmek de Ülkeyi Yönetmek de Ciddiyet İster!
Sağlığımızla, Aklımızla, Demokrasi ile Oynamayın!

Bu anti-demokratik ve bilim dışı uygulamaların başta biz hekimler olmak üzere  demokrasiye  ve özgürlüklere inanan milyonlarca yurttaşımızı derinden yaralayacağı bilinmelidir.

Bin yıldır bu topraklarda şifa dağıtan, Covid-19 pandemisinde en ön safta mücadele eden biz hekimler;

  • ne bilim dışı akıl tutulmalarına
  • ne de anti-demokratik baskıcı uygulamalara  sessiz kalamayız. Aksine  gerek salgın döneminde gerekse salgın sonrasında başta sağlık hakkı olmak üzere temel kamusal hakların korunmasındaki kararlılığımızdan ve demokratik, laik bir ülkede barış içinde yaşama talebimizden vazgeçmeyeceğimizin bilinmesini istiyoruz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

 

Salgında başarı, bulaşı-hastalanmayı önlemektir; mücadelede doğru yöntem Epidemiyoloji bilimine uymaktır!

Salgında başarı, bulaşı-hastalanmayı önlemektir; mücadelede doğru yöntem Epidemiyoloji bilimine uymaktır!

TTB’den 30 Mart 2020 tarihinde yapılan açıklamada, Türkiye’de ilk doğrulanmış olgunun duyurulduğu günden bu yana salgın eğrisi incelendiğinde, başlangıçta salgını baskılama stratejisi uygulanacakmış gibi gözlenirken, sonrasında İran’da salgın ortaya çıktığında sınırın etkin şekilde kapatılmaması ve gelenlere karantina uygulanmaması, salgının var olduğunun bilindiği dönemde sınır kapılarının açılarak mültecilerin sınıra gitmesine izin verilmesi, sonra da geri götürülmeleri, Umre’den dönenlerin karantinaya alınmaması gibi yaklaşımlar nedeniyle, Türkiye’nin göz göre göre enfekte hale getirildiği kaydedildi.

Karantina ve tecrit uygulamalarının epidemiyolojik veriler ışığında yerel/bölgesel olarak halen hızla ve kararlılıkla uygulanabileceğine yer verilen açıklamada, ancak gelinen noktada risk grupları dışında ülke çapında tecrit uygulamasının da bir anlamı kalmadığı belirtilerek, “Bugün ve sonrasında yapılması gereken Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi çok sayıda test yaparak, katı bir izolasyon uygulamaktır. Suriyeli sığınmacılarla birlikte 90 milyona yakın kişinin yaşadığı ülkemizde, günde 30 binin üzerinde test yapılarak, test sonuçları pozitif olan olgular ile temaslıları ivedi olarak sağlıklı kişilerden ayrılmalıdır. İzolasyon, kişilerin evlerinde yapılacağı gibi, evlerde yapılamayacağı durum ve koşullarda İzolasyon için seçilen yurtlar ve oteller gibi mekânlar da kullanılabilir” denildi.

TTB Merkez Konseyi, gelinen noktada yapılabilecekleri şöyle sıraladı:

  • Geldiğimiz aşamada, epidemiyolojik veriler ışığında belirlenecek bir süre için toplum hareketliğinin kısıtlanması yaygınlaştırılarak sürdürülmeli, aktif sürveyans ve filyasyonun yanı sıra, endikasyonu olan herkese test uygulanabilmesi sağlanmalı, hastane tedavisi gerekmeyen hastaların izolasyonuna ağırlık verilmelidir. Ayrıca olgu sayıları ve sağlık hizmeti kapasitesi iller bazında değerlendirilerek, gerektiğinde, çalışma koşulları ve fizik mesafeyi korumayı sağlayacak önlemler il bazında alınmalıdır.
  • Düzenli geliri olmayanların, günlük kazanabilenlerin, yoksulların günlük zorunlu gereksinimlerinin karşılanmasının mümkün olmadığı koşulları değiştirilmeden; toplum hareketliliğinin kısıtlanması başta olmak üzere tek başına salgına karşı alınması gereken önlemleri tartışmak yeterli değildir.
  • Bugün yapılması gereken kamusal bir sağlık sisteminin gerekliliğini akıldan çıkarmadan; işçilerin, işsizlerin, yoksulların yaşamlarının ve sağlıklarının olumsuz etkilenmesini engelleyecek desteklerin (Ücretli izin, işsizlik ödeneğinin kapsamının genişletilmesi ve tutarının artırılması, önümüzdeki üç ay boyunca ücretsiz su-ısınma-elektrik verilmesi vb.) ivedi olarak sağlanmasıdır. Türkiye’nin kaynakları bu destekler için yeterlidir.

Açıklamanın tam metni şöyle:

SALGINLA MÜCADELEDE DOĞRU YÖNTEM, EPİDEMİYOLOJİ BİLİMİNE UYMAKTIR

Tedavi etmek önemli ama salgında başarı, bulaşı-hastalanmayı önlemektir

Bugüne kadar 198 ülkede, 700 binden fazla insanı hastalandırdığı saptanan ve 33 bin insanın ölümüne yol açan SARS CoV-2 daha önce insanları hastalandırdığı bilinmeyen bir etken. Henüz, hastalığı (COVID-19) geçirip sağlığına kavuşanlarda kalıcı bağışıklığın gelişip gelişmediğinin tam olarak bilinmemesi bir yana, hastalığı geçirmemiş herkesin risk altında olduğu bir dönemdeyiz. Hastalığın benzerlerine göre bulaşıcılığı oldukça yüksek (RO=2-3), epidemiyolojik verilerle hazırlanan senaryolara göre herhangi bir kontrol yönteminin uygulanmaması halinde toplumun yarısından fazlasının enfekte olması, hastalığın üç ay içinde zirveye ulaşması ve çok sayıda ölümün gerçekleşmesi olasıdır.

Etken, solunum ve ağız yoluyla ulaşıyor. Hasta kişilerin öksürmesi ve solunumu sırasında havaya yayılan küçük damlacıklarla, bunların düştüğü yüzeylere ve hasta elleriyle temas eden ellerin yüze, ağıza götürülmesiyle bulaşıyor. Bulaşmadan sonraki 2-14 gün içinde ateş, öksürük ve solunum sıkıntısı gibi belirtilerle hastalık ortaya çıkıyor. Hastalanan 100 kişiden 30’u belirti vermeden hastalığı geçirirken, yaklaşık 50’si hafif bulgularla ve herhangi bir sağlık kuruluşuna başvuru gereği duymaksızın hastalığı geçiriyor. Geriye kalan 20’si tıbbi bakım ve tedaviye gereksinim duymakla birlikte, yalnızca 4-7’sinin solunum desteği ve yoğun bakım tedavisi gerektiren bir tablo oluşturduğu biliniyor. Bununla birlikte, hemen tüm virüs hastalıklarında olduğu gibi, COVID-19’a özgün olan bir ilaç ve tedavi henüz mevcut değil.

Bu durum göz önüne alındığında, hastalıktan korunma başka bir ifadeyle, sağlıklı kişilerin hastalanmasının önlenmesi öncelik ve büyük önem taşıyor. Bunun da yolu; SALGIN YÖNETİMİ’nin öncelikli ve bilimsel bilgiye dayalı olarak, Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğu ve koordinasyonunda sürecin tüm bileşenlerinin katılımıyla ve şeffaf olarak hayata geçirilmesidir.

COVID-19 pandemisine karşı temel yaklaşım, insanların birbirleriyle temas oranlarını azaltarak virüsün hasta kişiden sağlıklı kişiye bulaşmasını azaltmak olmalıdır.

Salgın yönetiminin birinci aşaması AKTİF SÜRVEYANS SİSTEMİNİN kurulması ve sistematik bir biçimde FİLYASYON (bilinen hastalarla temaslıları, hastaları bulma) uygulanmasıdır. Öte yandan, salgın yönetiminde birbirini tamamlayan, evrenselleşmiş hatta edebiyat dünyasının önemsediği romanlara da konu olmuş üç ayağının da doğru zamanda ve doğru içerikle uygulanması önemlidir.

Bunlardan ilki, KARANTİNA (Quarantine)’dır. Hastalık şüphesi olanların, hastalarla temas etmiş olduğu bilinen ya da düşünülen kişilerin, o hastalığın etkeninin en uzun kuluçka süresi kadar bir zaman diliminde, uygun koşullarda, sağlıklı kişilerle temasının önlenmesi, onlardan ayrı yerlerde tutulmasıdır. Sağlık Bakanlığı’nın Çin’den özel uçakla getirip, muayene ve tetkiklerinde hastalık belirtisi bulunamamasına karşın, 62 yurttaşımızı Ankara’da Şehir Hastanesi nedeniyle hizmet sunmaya kapatılmış bir devlet hastanesinde 14 gün süresince misafir etmiş olması karantina uygulamasının bir örneğidir. Umre’den gelenlerin sadece son grubunun öğrenci yurdunda hep beraber misafir edilmesi ise karantina uygulanmasında bilimsel, sistematik ve bütünsel bir yaklaşımın olmadığını göstermiş, bununla birlikte, karantina uygulaması birçok durumda gerekli olmasına karşın, Bakanlık tarafından bir daha uygulanmamıştır.

İkincisi İZOLASYON-AYIRMA (İsolation)’dur. Hastalık tanısı konanların, hastalığın bulaşıcılık süresi kadar bir zaman dilimi için ayrı tutulmasıdır. Böylece hasta kişinin etkeni sağlıklı kişilere doğrudan ya da dolaylı olarak bulaştırmasının engellenmesi sağlanmaya çalışılmış olur. COVID-19 tanısı konmasına karşın, hastanede tedavisi gerekmeyen olguların, uygun koşullar sağlanarak, ailenin diğer üyelerinin korunması için gerekenler yapıldıktan sonra evlerinde tutulmaları bir izolasyon uygulamasıdır. Evde izolasyon koşullarının sağlanamadığı durumlar için yerel yönetimlerle birlikte barınma olanakları sağlanmalıdır.

Sonuncusu TECRİT-AYRI TUTMA (Segregation)’dır. Tecrit, izolasyonun tersidir. Hastalanmamış, sağlıklı olduğu ve hastalanma riski olduğu bilinen kişilerin ayrı tutulmasıdır. Amaç hastalık riski taşıyanların hastalanmasını önlemektir. Günümüzde COVID-19 hastalığı riski yüksek olduğu bilinen 65+ yaş grubu yurttaşlarımızın uygun koşullar sağlanarak, dışarı çıkmalarının istenmemesi bunun bir örneği olarak kabul edilebilir. Unutulmamalıdır ki çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşamakta olanlar için, özel tedbirler alınmamışsa, bu uygulamanın gerçekliğinden-başarısından söz edilemez.

Bunların dışında salgına karşı genel bir önlem olarak, toplumun hareketliliğinin sınırlanması (Community containment) söz konusu olabilir. Toplumun büyük bir çoğunluğunun uyması koşuluyla, kişisel etkileşimleri ve hareketliliği azaltmak için bütün toplantıların iptali, okulların kapatılması, evden çalışmanın benimsenmesi ve bakkaldan yiyecek almak gibi zorunlu karşılaşmalarda 2 metrelik fiziksel uzaklığın korunması gibi uygulamalar yürürlüğe konabilir. Ancak ülkemizde olduğu gibi özel sektörde çalışanların ücretli izin verilmeksizin çalışmaya devam etmek zorunda kaldığı koşullarda, bu uygulamanın etkili olması beklenemez.

Salgının dünyaya ilân edilmesinden sonra Türkiye’de;

  1. İran’da salgının olduğu öğrenilmesine karşın, sınır kapıları tedricen kapatıldı, gelenlere etkin karantina uygulanmadı.
  2. Salgının varolduğu bilinen Avrupa ülkelerinden gelen 300 bini aşkın kişiye ateş taraması dışında herhangi bir kısıtlayıcı uygulama neredeyse yapılmadı.
  3. AB ile ilişkiler gerginleştiğinde ülkenin çok farklı kentlerinde yaşamakta olan göçmenler-sığınmacılar-mülteciler araçlarla, kitlesel olarak Yunanistan sınırında olan illerimize taşındı. Yaklaşık bir hafta sonrasında yeniden, yine kitlesel olarak araçlarla eski ikametlerine taşındı. Böylece, yetkililer sorumluluklarının tam tersi bir uygulama ile etkenin yayılma riskini arttırmış oldu.
  4. Suudi Arabistan’da da salgın olduğu ve Umre’de çok farklı ülke yurttaşlarıyla temas olacağı biliniyor olmasına karşın, Umre’den dönen milletvekilleri, bürokratlar başta olmak üzere, yirmi binin üzerindeki kişinin önemli bir bölümüne karantina uygulanmadı. Bu kişiler, ülkemizin hemen bütün illerinde bulunan evlerine gittiler. Olağan dönemlerde olduğu gibi akrabalarının, komşularının vb. kutlamalarını yakın temaslarla kabul ettiler.
  5. Okullar ve üniversiteler tatil edilmesine karşın, eş zamanlı olarak askere alımlar/terhisler ile toplu ibadetler engellenmedi.

Sağlık Bakanı tarafından yapılan açıklamaya göre 29 Mart 2020 tarihi itibariyle test yapılan olgu sayısı ancak 65 bine ulaştı. Hastalık belirtisi olanların büyük bölümüne, temaslılara, sağlık kurumlarında hasta ve olası COVID-19’lularla teması olan sağlık emekçilerine sistemli olarak test yapılmadı. Filyasyon için hâlâ hangi adımların atıldığını bilmiyoruz. Bu nedenlerle, BİLİNEN/TANISI KESİNLEŞMİŞ hasta sayımız gün itibariye yalnızca 9 bin 217 kişi olarak açıklanabiliyor.

Oysa, etkenin bilinen özellikleri ve olası hastalar ve/veya temaslılarla ilgili uygulamalar göz önüne alındığında, sayılarını söyleme olanağımız olmasa da hastalığın ülkenin hemen her yerinde ve yaygın olduğunu söyleyebiliriz.

İlk doğrulanmış olgunun duyurulduğu günden bu yana salgın eğrisi incelendiğinde, başlangıçta salgını baskılama stratejisi uygulanacakmış gibi gözlenirken, sonrasında yukarıda beş maddede açıklanan yaklaşımlar yüzünden fiili olarak salgının etkisini azaltma stratejisine dönülmüş olması nedeniyle, ülkemiz göz göre göre enfekte hale getirilmiştir. Olgular ve temaslılar neredeyse hemen her yerdedir. Bu aşamadan sonra ülke çapında karantina uygulaması fırsatı kaçırılmıştır. Karantina ve tecrit, epidemiyolojik veriler ışığında yerel/bölgesel olarak halen hızla ve kararlılıkla uygulanabilir. Ancak geldiğimiz noktada risk grupları (Çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşamayan, çalışmak zorunda olmayan 65+ yaştakilerden yalnız ve/veya eşiyle yaşayanlarla, kanser, şeker, tansiyon, bağışıklık sistemi bozukluğu olan hastalar) dışında ülke çapında tecrit uygulamasının da bir anlamı kalmamıştır.

Bugün ve sonrasında yapılması gereken Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği gibi çok sayıda test yaparak, katı bir izolasyon uygulamaktır. Suriyeli sığınmacılarla birlikte 90 milyona yakın kişinin yaşadığı ülkemizde, günde 30 binin üzerinde test yapılarak, test sonuçları pozitif olan olgular ile temaslıları ivedi olarak sağlıklı kişilerden ayrılmalıdır. İzolasyon, kişilerin evlerinde yapılacağı gibi, evlerde yapılamayacağı durum ve koşullarda İzolasyon için seçilen yurtlar ve oteller gibi mekânlar da kullanılabilir.

Dünyada ve ülkemizdeki salgınlar tarihi incelendiğinde, salgın yönetiminde bilimsel bilginin yol göstericiliğine güven ve sürekli kullanımı ve bu alanın kavramlarıyla tanımlanmış uygulamalar kullanılarak salgınla mücadelede başarı kazanmak mümkündür.

Geldiğimiz aşamada, Epidemiyolojik veriler ışığında belirlenecek bir süre için toplum hareketliğinin kısıtlanması yaygınlaştırılarak sürdürülmeli, aktif sürveyans ve filyasyonun yanı sıra, endikasyonu olan herkese test uygulanabilmesi sağlanmalı, hastane tedavisi gerekmeyen hastaların izolasyonuna ağırlık verilmelidir. Ayrıca olgu sayıları ve sağlık hizmeti kapasitesi iller bazında değerlendirilerek, gerektiğinde, çalışma koşulları ve fizik mesafeyi korumayı sağlayacak önlemler il bazında alınmalıdır.

Düzenli geliri olmayanların, günlük kazanabilenlerin, yoksulların günlük zorunlu gereksinimlerinin karşılanmasının mümkün olmadığı koşulları değiştirilmeden; toplum hareketliliğinin kısıtlanması başta olmak üzere tek başına salgına karşı alınması gereken önlemleri tartışmak yeterli değildir.

Bugün yapılması gereken kamusal bir sağlık sisteminin gerekliliğini akıldan çıkarmadan; işçilerin, işsizlerin, yoksulların yaşamlarının ve sağlıklarının olumsuz etkilenmesini engelleyecek desteklerin (Ücretli izin, işsizlik ödeneğinin kapsamının genişletilmesi ve tutarının artırılması, önümüzdeki üç ay boyunca ücretsiz su-ısınma-elektrik verilmesi vb.) ivedi olarak sağlanmasıdır. Türkiye’nin kaynakları bu destekler için yeterlidir.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

SAĞLIK BAKANI SAYIN FAHRETTİN KOCA’YA AÇIK MEKTUP

Değerli Meslektaşımız,

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi kamu-özel bütün sağlık kurumlarındaki sağlık çalışanlarının COVID-19 salgınından korunması için Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’dan acil talepte bulundu.

TTB Merkez Konseyi’nden Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya iletilen açık mektupta şöyle denildi:

  • Açık ve şeffaf olunsun
  • Hekimler hastalarının test sonuçları hakkında aynı gün mutlaka bilgilendirilsin
  • Koruyucu ekipman ve çalışma düzeninde hiçbir eksiklik ve aksaklık yaratılmasın
  • COVID-19 hasta temas ya da şüphesi olanlardan başlanarak bütün hekim ve sağlık çalışanları testen geçirilsin.

Mektubun tamamı şöyle:

SAĞLIK BAKANI SAYIN FAHRETTİN KOCAYA
AÇIK MEKTUP

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Olarak, Kamu-Özel Bütün Sağlık Kurumlarındaki Sağlık Çalışanlarının Salgından Korunması Adına Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’dan Acil Talebimizdir!

Açık ve şeffaf olunsun; Hekimler hastalarının test sonuçları hakkında aynı gün mutlaka bilgilendirilsin; Koruyucu donanım ve çalışma düzeninde hiçbir eksiklik aksaklık yaratılmasın; COVID-19 hasta temas / kuşkusu olanlardan başlanarak bütün hekim ve sağlık çalışanları testten geçirilsin!

COVID-19 salgınını kontrol altına alabilmek ve toplumumuzun en az zararla bu süreci atlatabilmesi için, hekimler ve tüm sağlık çalışanları büyük mücadele sergilemektedir.

  • Sağlık çalışanları bu mücadeleyi kendi sağlıklarının ve yaşamlarının da büyük tehlike altında olduğunu bilerek gerçekleştirmektedirler.

Salgının başından bu yana sürecin başarıyla yürütülebilmesi için hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının kişisel koruyucu donanımlarının karşılanmasını, çalışma koşulları ve sürelerinin iyileştirilerek düzenlenmesini talep ediyor olmamıza rağmen, halen yeterli koordinasyon sağlanamamıştır. Bazı iyileştirmeler sağlanmakla beraber, yaşamsal aksaklıklar devam etmektedir.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi olarak, salgınla mücadelenin başarıyla yürütülebilmesi için şeffaflık ve açıklık politikasına ihtiyaç duyulduğunu bir defa daha hatırlatmak istiyoruz. Büyük bir özveriyle, salgınla mücadelenin en ön sıralarında görev yapmakta olan hekimler ve sağlık çalışanları, kendilerini ve diğer hastalarını COVID-19’dan koruyabilmeleri için şeffaflığa en çok gereksinim duyan kesimi oluşturmaktadır.

Alandan edindiğimiz bilgilere göre,

  • hekimlere ve sağlık çalışanlarına muayene ve takip ettikleri hastalar hakkında bilgi ya hiç verilmemekte ya da çok geç verilmektedir.

Bu hastaların test sonuçlarını öğrenmek hekimler için ek ve stresli mücadeleye dönüşmüş durumdadır. Oysa, bu bilgilendirme sadece ilgili hekim veya sağlık çalışanı için değil, beraber çalıştığı diğer sağlık çalışanları ile tedavi ettiği hastaların sağlığının korunması açısından da yaşamsal derecede önemlidir. Bu bilgilerin saklanması ya da geciktirilmesi hem kaygıyı artırarak görev yapma motivasyonunu düşürmekte, hem de sağlık çalışanlarının COVID-19’dan korunmak üzere alacakları tedbirleri geciktirmekte ve aksatmaktadır.

Bu durum önlenmediği takdirde, yaşanmakta olan sorunlar kısa bir süre sonra sağlık hizmeti sunumunu aksatan bir boyut kazanacaktır.

Sağlık Bakanlığı’ndan hastaların test sonuçları çıkar çıkmaz hekimleriyle paylaşılmasını, test istem ve sonuçlarının Hastane Bilgi Yönetim Sistemleri’nde görülebilmesinin sağlanmasını bir kez daha talep ediyoruz.

Taleplerimizden biri olan test sayısının son günlerde artmakta olması sevindiricidir. Bilindiği üzere, salgında hastalanma ve yaşamlarını yitirme riski en yüksek olan kesimlerin başında hekimler ve öbür sağlık çalışanları gelmektedir. Bu nedenle başka ülkelerde de COVID-19 testinin öncelikle bu kesimlere yapılması üzerinde durulmaktadır. Ülkemizde de salgına karşı en ön cephede kamu-özel bütün sağlık kurumlarında COVID-19 hasta temas ya da temas kuşkusu olan hekim ve sağlık çalışanlarından başlanarak bütün sağlık çalışanlarının testlerinin hızla tamamlanmasını önemli ve gerekli buluyoruz.

SARS-CoV-2 virüs yükünün (kişinin aldığı virüs miktarının) hastalık seyri üzerinde etkili olduğunu, virüse fazla temas edenlerin hastalığı daha ağır geçirdiğini ortaya koyan bilimsel yayınlar vardır. Ön cephede bulunan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının çalışma süreleri bu bilimsel gerekçelerle düzenlenmeli ve

  • çok uzun süreler boyunca yoğun hasta temasının önüne geçilmelidir.

    Ayrıca, sağlık çalışanlarının sosyal çevrelerine hastalığı bulaştırmalarını önlemek adına, mesai sonrası kalacakları mekânlar bir an önce organize edilmelidir. 28.03.2020

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi

Tıbbın kaynağı fetvalar değil, bilimsel bilgidir!

Tıbbın kaynağı fetvalar değil, bilimsel bilgidir!

Sağlık hizmetlerinin ticarileşmesi ve toplumun her geçen gün muhafazakârlaştırılması çabaları ne yazık ki ülkemizde bilimden uzaklaşmayı da körüklemektedir.

Bilim dışı sağlık uygulamaları yasal alt yapının oluşturulması, dini gerekçelerle aşı karşıtlığının körüklenmesi, inanç temelli sağlık kongrelerinin gerçekleştirilmesi ile hızla yaygınlaştırılmaktadır.

Bunun son örneği ise 21-22 Aralık 2019 tarihlerinde gerçekleştirileceği duyurulan

  • Tıbbi Konularda Fetva Verme Metodolojisi ve Zorluklar Sempozyumu”dur.

Acıların dindirilmesi, yaşam hakkının korunması mücadelesinin insanlık tarihi ile özdeş olduğu ve insanın acı nedeniyle vahşi ormanlarda yankılanan ilk yardım çığlığının hekime gönderilen ilk mesaj olduğu kabul edilir. Hiç tanımadığı birisine yardım üzerinde yapılanmış bir meslek olarak tıbbın zenginliğini, gelişmesini ve birikimini sağlayan, bilimsel yönteme dayanan uygulamalardır.

Tıp, içgüdüsel davranış kalıplarına dayanan uygulamalardan, bugün bilimsel yöntemin benimsendiği kanıta dayalı uygulamalara ulaşmıştır. Bu gelişmeler hekimliğin değerlerinin, mesleksel evrensel ilkelerinin dinsel inançları değil bilimsel bilgiyi ve hak temelli yaklaşımı temel alması ile sağlanmış; politik, ekonomik ve inanç gerekçelerinin hekimlik uygulamalarında ötekileştirici ve ayrıştırıcı değişimlere neden olması engellenmiştir.

Bugün hekimliğin en kadim “önce zarar verme!” ilkesinin yaşama geçirilmesi bilimsel yöntem ile kanıtlanabilir, yinelenebilir, denetlenebilir, eleştiriye açık bilgi üretilebilmesi ile olanaklı olabileceği gibi, hekimi de ‘güvenilir’ kılar. Güven değerine dayanan, hekimliğin evrensel insancıl boyutunu oluşturan hekim-hasta ilişkisi böylelikle kurulabilmekte, hekimliğin insana karşın değil, insanla birlikte yürütülmesi sağlanabilmektedir.

Ayrıca bilimsel bilgi, toplumun hekimden nitelikli olma beklentisini de karşılayarak söz konusu güveni pekiştirmektedir. Bugün yürürlükte olan Tıbbi Deontoloji Tüzüğü’nde hekimin bilimin gerekliliklerine uyması vurgulanırken, Dünya Tabipleri Birliği Hekimlik Ahlakı Uluslararası Yasası da hekimin hastasına bilimin bütün olanaklarını sunmakla yükümlü olduğunu açıkça belirtmektedir.

Aklın özgür ve bağımsız düşünebilmesinin, sorgulamasının önüne ket vuran inanca dayalı bilgi üretme süreçleri, toplumların gericileşmesinin en temel göstergelerindendir. Planlanan sempozyum tıbbi konularda fetva vermeye yöneliktir. Fetva, bir sorunun dinsel hukuk kurallarına göre müftüce çözümünün açıklanması olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi konularda fetva verme anlayışı, sağlık hizmetleriyle ilgili kararların din insanlarınca verilmesini gerektirir ki bu bilime, hekimliğin evrensel ilkelerine ve hukuk kurallarına aykırılık oluşturacaktır.

Böylesi bir geri gidişin sağlık alanında yaşanması ise yaşam hakkının sağlanmasının olanağı olan ve sağlık politikaları ve piyasaya dönük sağlık örgütlenmeleri ile zedelenen sağlık hakkının yitirilmesine neden olacaktır.

Türk Tabipleri Birliği olarak toplumun sağlık hakkını ve demokratik hukuk sistemini yok sayan, gericileşmeyi körükleyen yaklaşımlar ve uygulamalara karşı uyarma sorumluluğumuzu yerine getiriyor ve bu bağlamdaki mücadeleyi her zaman sürdüreceğimizi belirtiyoruz.

Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi