Etiket arşivi: Su ve Vicdan Nöbeti

TTB’den 5 Haziran Dünya Çevre Günü açıklaması:

TTB’den 5 Haziran Dünya Çevre Günü açıklaması:

Sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızı savunmaya devam edeceğiz

05.06.2020 786http://www.ttb.org.tr/605yi5l

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, bu yılki teması “biyoçeşitliliğin korunması” olarak belirlenen 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla açıklama yaptı.

Bugüne kadar Dünya Çevre Günlerinde yürütülen kampanyaların gerek dünyada gerekse ülkemizde olumlu sonuçlar verdiğini söylemenin zor olduğuna yer verilen açıklamada, pandemi günlerinde bile sermaye çevrelerince para uğruna doğal ve tarihi kaynaklara yönelik, anayasadan kaynaklanan “herkesin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı”na sistemli saldırının sürdüğüne dikkat çekildi.

Açıklamada, TTB’nin dün olduğu gibi, bugün de, yarın da toplum ve kamu yararı ilkesinden ayrılmadan, çevre ve insan sağlığı mücadelesini sürdüreceği ve toplumun yanında olmaya devam edeceği vurgulandı. Açıklama şöyle:

  • SAĞLIKLI BİR ÇEVREDE YAŞAM HAKKIMIZI
    SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler tarafından 1972 yılında Stockholm’de düzenlenen ‘İnsan Çevresi Konferansı’nda çevre sorunlarını küresel boyutta ele alarak, Birleşmiş Milletler Çevre Programının (UNEP) kurulmasına ve her yıl 5 Haziran tarihinin ‘Dünya Çevre Günü’ olarak belirlenmesine karar verilmiştir. 1973’den bu yana her yıl ayrı bir ülkenin ev sahipliğinde ve belirlenen çevre temaları ile sürdürülen Dünya Çevre Günü etkinliklerinin bu yılki teması ise ‘Biyoçeşitlilik’…

Ancak bugüne kadar Dünya Çevre Günlerinde yürütülen kampanyaların gerek dünyada gerekse ülkemizde olumlu sonuçlar verdiğini söylemek çok zor. Yaşadığımız pandemi günleri nedeniyle dünyanın çok sayıda ülkesinde uygulanan karantina koşulları; özellikle fosil yakıt tüketiminde azalmalara bağlı olarak hava kalitesinde düzelmelere, kimyasal ve tehlikeli atık miktarında azalmalara neden olmuş ve türleri tehlikede olan birçok canlının tekrar ortaya çıkmasını sağlamıştır. Ancak tüm bu yaşanan küçük olumlu gelişmelere karşın karantina günlerinin bitmesiyle birlikte dünya üzerinde başta hava kirliliği olmak üzere çevre sorunları dört ay önce kaldığı noktadan tekrar yaşanmaya başlamıştır. Nadir görülen ve bu dönem ortaya çıkan canlı türleri ise tekrar görülmez olmuştur.

  • Üstelik 2020 yılı için Dünya Çevre Günü için belirlenen tema biyoçeşitliliğin korunmasıdır.

Ülkemiz için ise durum çok daha iç karartıcıdır. COVID-19 salgını nedeniyle başta karantina olmak üzere ülkemizde alınan önlemleri ve tüm dikkatlerin salgın üzerinde toplanmasını fırsat bilen

  • sermaye çevreleri para uğruna doğal ve tarihi kaynaklara saldırılarını sistemli bir biçimde artırmışlardır.

Bu durumun çok sayıda örneği vardır. Pandemi günlerinde, meslek odaları tarafından açılan davalar sürerken, yangından mal kaçırırcasına maske ve eldivenli ihale komisyonları tarafından Kanal İstanbul ile ilgili çeşitli ihaleler yapılmaya çalışılmıştır. Çanakkale’de Kaz Dağları’nda Kirazlı altın madeni girişimine karşı aylardır ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ tutan çevre gönüllülerine Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü tarafından 57 bin lira para cezası kesilmiş; bununla da yetinilmemiş; bölgede yeni altın madeni ruhsatları kamuoyunca çok iyi tanınan bazı mütteahitlere verilmiştir.

İzmir’de Çeşme ve Urla ilçelerinde acele kamulaştırma ile arazilere el konarak bazı ‘turizm yatırımcılarına’ devredilmek istenmiştir. Yine Çeşme’de bölgenin yaşadığı su sorununa rağmen, çok su gerektiren golf sahaları kurulmaya çalışılmaktadır. Selçuk ilçesindeki Meryem Ana Tabiat Parkı sit alanı olmaktan çıkarılmış ve yapılaşmanın önü açılmıştır. Ayrıca ülkemizdeki elektrik enerjisi arzı yeterliyken salgın döneminde de kömürlü termik santrallerin çevresel etki değerlendirme süreci hızlandırılmaya çalışılmıştır.

  • Yukarıda saydıklarımız yaşadığımız olağanüstü pandemi günlerinde bile sermaye çevrelerince para uğruna doğal ve tarihi kaynaklarımıza; insanlarımızın anayasamızdan kaynaklanan ‘sağlıklı bir çevrede yaşam hakkına’ sistemli saldırıların sürdürüldüğünü göstermektedir.

Dünya Çevre Gününde; 5 Haziran 2020’de bir kez daha uyarıyoruz :

  • Çevre ve insan yaşamı bir avuç insanın sömürüsüne kesinlikle terk edilmemelidir.Türk Tabipleri Birliği (TTB) olarak; tüm Tabip Odalarımızla birlikte tek vücut olarak ülkemizin her noktasında tıpkı 26 Ağustos 2019’da Çanakkale’de yaptığımız gibi yaşam ve çevre savunucularının yanında olacağız.

    TTB dün olduğu gibi; bugün de, yarın da üzerine düşenin toplum ve kamu yararından ayrılmamak olduğunun bilinci ile çevre ve insan sağlığı mücadelesinin içinde ve toplumun yanında olmaya devam edecektir.

Yaşadığımız pandemi günlerini fırsat bilerek; dikkatimizin dağıldığını düşünen ve doğa katliamına neden olan güçler önümüzdeki günlerde çevre ve insan sağlığı için geçmişten daha kararlı olarak bilimsel ve hukuksal mücadeleyi sürdürdüğümüzü göreceklerdir.

Her 5 Haziran Dünya Çevre Günü; çevre ve sağlıklı doğada yaşam hakkımızı savunma kararlılığımızı artırmamızı sağlamaktadır.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

ORMANLARI KİM YAKIYOR?

ORMANLARI KİM YAKIYOR?

Dr. Ceyhun Balcı
29.08.2019

Kaz Dağları’nda yerin altındaki bir avuç altın için yerin üstündeki paha biçilmez yeşilden vazgeçiliyor. Tepkiler elbette haklı ve yerinde. “Su ve Vicdan Nöbeti” tutanlar da eksik değil. Fazıl Say’ın piyanosuyla verdiği konser ve bestelediği marş belki de en anlamlı ve etkili karşı çıkış oldu.

Öte yanda kesilerek değil ama yakılarak dağlanan ciğerlerimiz.

On dört makam uçağı, 140 bin her türden motorlu taşıtı olan ve itibardan tasarrufu ayıp sayan yöneticilerimizin yönettiği devletimizin THK ve Hava Kuvvetleri’ni akıllarına getirmek şöyle dursun karalama girişimleri de enine boyuna yazıldı, konuşuldu. Biraz onur ve ahlâk sahibi olanın utancından insan içine çıkamayacağı duruma düşenlerin ses vermeyi sürdürmesi akla ve vicdana sığacak gibi değil.

Her şeyin gündemde olduğu bu ortamda bir şeyin görmezden gelinişi, olabildiğince yok sayılışı da bir o kadar ibretlik olmalı!

Türkiye’de ne zaman orman yansa aklıma getirmeden edemem!

Bölücülüğü rehber edinen, kana doymayan terör örgütünün on yıllardır başvurduğu sözde eylemlerden birisidir orman yakmak. Gündemde kalmak, korku ve dehşet salmak fırsatı doğar böylelikle.

Bilmem kimin çocukları namlı birilerinin sanal ortamda yaydıkları bildirgeler ve yangınları üstlenmeleri farklı tepkilere yol açıyor.

Bana sorarsanız eğer!

Bebeğe kurşun sıkan, savunmasız öğretmeni kurşuna dizen vicdansızlığın orman yakması bugüne dek yaptıklarının yanında sıradan bir durumdur. Başka deyişle

  • orman yakmak PKK’den beklenebilecek bir eylemdir.

Öte yandan!

Bu olasılık karşısında verilen tepkiler de irdelenmeyi hak ediyor. Buna tepkisizlikler  demek çok daha doğru olur.

İşin ucunun PKK üzerinden HDP’ye dokunacağı durumlar pek çok aydın yaftalımızın edilgen davranışında aslan payına sahiptir. Kışkırtma olmasın, durun bakalım iyice anlayalım, kavrayalım yaklaşımının öne çıkması bundandır.

Örneğin, İzmir’deki orman yangınında zanlıların ormancı giysili olması kamu görevlilerini hedefe koymaya yeterken, terör örgütünün bu olaylardaki yerinin bırakın tartışmayı, akla bile getirilmeye değer bulunmayışı anlamlı ve önemli olsa gerektir.

Üşenmedim!

Neredeyse her toplumsal olayda aynı safta duran, benzer ses çıkartan dörtlünün internet sitelerini taradım.

TTB (Türk Tabipleri Birliği), DİSK, KESK ve TMMOB.

Buralarda ne ararsanız var! Ama, orman yangınları üzerine tek sözcük yok!

Bilindiği gibi bu dörtlü ayrılıkçı PKK terörüne karşı tepki vermede çekincelidir. Olabildiğince görmezden gelir bu önemli gerçeği. Hatta, ÇATIŞMASIZLIK ve BARIŞ gibi yaldızlı sözcüklerin arkasına gizlenerek terör seviciliği yapmakta da sakınca görmez.

Oysa, orman yangınları üzerine iki satır yazmak, olası sorumlu ve failler hakkında bir çift kınayıcı söz söylemek bu kadar zor mudur? Zor değildir elbette! Ama, bu dörtlüye egemen olan anlayış için bu konu başlığı bile tabuya eşdeğerdir.

Adli yıl açılışına katılım üzerinden parsa toplamaya çalışan İzmir Barosu da ve hatta Türkiye Barolar Birliği de konuya ilgisiz kalmayı tercih etmiş.

Sol mahallenin bu konudaki suskunluğu ve edilgenliği ibretliktir.

Ormanları kimin yaktığı kadar bu konudaki anlamsız sessizlik de önemlidir.

Yaşıyor olsa Cüneyt Cebenoyan ses verirdi kuşkusuz.

Bir de Ahmet Şık’ın vicdanlı tepkisi anılmaya değer bir nazarlık gibi duruyor bu mahallenin üzerinde.

Özetlemek gerekirse; devletin bununla ilgili ayrıntıları ve kasıt varsa ilgili kişi ve bağlantılarını bir an önce ortaya çıkartması, ulusal güvenliğimiz açısından son derece önemlidir.

Yine de, kurumların orman yangınları üzerine ve olası failleriyle ilgili kamu vicdanını rahatlatıcı açıklamada bulunmaları önünde herhangi bir engel olmadığını vurgulamak gerekiyor.

Kaz Dağları’ndaki ağaç ağaç da İzmir’deki, Göcek’teki başka bir şey mi?

Nedir bu iki yüzlülük, çifte standart?