Dün, 9 Ağustos 2023 günü CADDE TV‘de Sn. Rahmi Aygün‘ün konuğu olduk. Saat 17:00 – 19:00 arasında 2 saate yakın bir süre ülkemizin yakıcı gündemini ve çıkış yöntemlerini konuştuk. Duyuru görseli aşağıda, program öncesinde dağıttık sanal ortamlarda (“sosyal medya mecralarında” demeye gerek var mı?) Konumuz,
100 YILIN KUŞATMASI : Nasıl Yaracağız? idi.
Tıkanan sağlık sistemini, bu tablonun Haziran 2003’te AKP iktidarınca başlatılan SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) adıyla maskeli neo-liberal tezgahın istendik ürünü olduğunu açıklayarak başladık.
Laiklik‘ten DİB Ali Erbaş‘ın bir şeriat militanı gibi kışkırtıcı ve apaçık anayasayı çiğneme (ihlal) suçu oluşturan çıkışlarına; derin ekonomik çöküntüden kurgulu yoksullaşTIRmaya, Akbelen ormanlarının kırımına, Hatay/Dikmece köyünde girişilen us dışı hızlı kamulaştırmaya, 14/28 Mayıs 2023 seçimlerinin meşruluk sorununa, AKP=RTE iktidarının giderek kalıcılaşan ve yinelenen, olağanlaştırılan ve alışmamız istenen gözü kara, pervasız Anayasa çiğnemlerine (ihlallerine), çevrilemez duruma getirilen muazzam borç yüküne ve moratoryum (uluslararası iflas!)riskine, azgın enflasyona acımasız vergilere… değindik. SERVET VERGİSİ alınmasını önerdik
Ülkenin dış politikada çıkarlarının ve güvenliğinin korunamadığı, Erdoğan’ın ABD önceki başkanı D. Trump tarafından aşağılandığı / örtük tehdit edildiği mektubu, göçmenlerle demografik yapının dinamitlenmesi de tartıştığımız başlıklardandı.
AKP=RTE iktidarını uyardık : Bu gidiş gidiş değil.. Ülkeyi inanç ve etnik temelde böldünüz.. On milyonu aşkın yabancıyı ülkeye bilerek doldurdunuz ve Uluslaşmanın önünü kesmek istediniz, ümmetleşme hedeflediniz. Paramızı pul ettiniz 3 Kasım 2002’de iktidar olduğunuzda 1 $ =1,65 TL idi, bu gün 27 TL. Toplam kamu borcu 130 milyar $ iken 477 milyar $’a çıkardınız, Cumhuriyetin varlıklarını peş keş çekerek sattınız.. Yandaş İslami kesime sistemli biçimde sermaye aktarımı yapmaktasınız.
Demokrasiyi askıya aldınız.. Yasama – Yürütme – Yargı erklerini hesap sorulamayan tek 1 kişiye bıraktınız. Yargı adalet değil korku ve zulüm dağıtıyor. RTÜK iktidar sopası. Aydınlar, gazeteciler hapiste ve hapis gözdağı ile baskı altında.. AYM ve AİHM kararlarını bile uygulamıyorsunuz!
Bu gidiş ülkemizde denetlenemeyecek patlamalara yol açabilir.. Aklınızı başınız alın. Ülkeyi bir Anadolu Federe İslam Devletine sürüklüyorsunuz. Bu ham hayal, vazgeçin..
Kurtuluş çaresi :
Halk öylesine sindirilip kutuplaştırıldı ki, elde, tek birleştirici gene Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın eylemi kaldı.. 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi..
1- Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir. 2- İstanbul hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu durum ise milletimizi yok olmuş gibi göstermektedir. 3- Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
Çoook açık ki “İstanbul hükümeti” yerine AKP = RTE hükümeti konmalı..
Kurucu Parti CHP derhal toparlanmalı ve Ulusu bu yönde örgütlemeli!
İzlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayın (toplam 2 saate yakın).
HALK SAĞLIĞI, Toplum Hekimliği, Koruyucu Sağlık Hizmetleri, Nasıl bir sağlık sistemi? Ülkemizin temel sağlık sorunlarına nasıl yaklaşılmalı? Erken Cumhuriyet yıllarında gerçekleştirilenAtatürk’ün SAĞLIK DEVRİMİ, Hekimliğin geleceği…
gibi konularda kapsamlı bir gözden geçirme yaparak 162 yansıdan (slayttan) oluşan bir PP (power point) sunumu hazırladık.
14 Mart Tıp ve Sağlık Haftası‘nda artık “Tıp Bayramları” yap(a)mıyoruz.
20+ yıllık AKP=RTE tek adam rejimi / ceberrut iktidarı sevinçlerimize de el koydu!
Gerek ülkemizin – halkımızın sağlık sorunları, gerek biz hekimler ve bir bütün olarak sağlık emekçilerinin çok yönlü sorunları tüm ağırlığı ile sürmekte.
AKP=RTE tek adam rejimi, küresel sermaye çevrelerinin buyrumları (direktifleri) çerçevesinde, Haziran 2003’ten bu yana SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) adlı bir neo-liberal Küreselleştirmeci politikayı dayatmakta.
Ulusumuz yoksullaştırıldı, sağlıksızlaştırıldı, eğitimsiz bırakıldı ve yaşam dinci kuşatmaya alındı.
14 Mayıs 2023 genel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile bu baskıcı düzen bitecek!
Yansıları izlemek için lütfen tıklatınız (3 MB) indirebilir, arşivleyebilir bu dosyanın web sitemizdeki erişkesini (linkini) paylaşabilirsiniz. Okunması, dağıtılması ve gereklerinin yapılması dileğimizdir.
Seçime katılacak siyasal partilere ulaştırılması önemli olacaktır.
(12 Mart 1971 darbesinin 52. yılı. Hacettepe Tıp’ta tam da bu konuları işliyorduk. Nusret hoca Toplum Hekimliği anlatıyordu. Teksir ders notlarını hala saklıyoruz)
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiye’li www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik twitter : @profsaltik
Bu gün 2. TV konuşmamızı ARTI TV’de genç ve yetenekli – birikimli programcı Sn. Fatih Yapıcı‘nın konuğu olarak yaptık.
Değerli Yapıcı, konuyu şöyle belirlemişti :
AKP’nin Sağlık Sektöründe Yarattığı Yıkımlar
Bize ayırdığı 45 dakika süre içinde hemen hemen hiç sözümüzü kesmeden, kısa ve anlamlı sorularla programı yönlendirdi ve yönetti..
İzlemek için lütfen tıklayınız..
Özellikle, adına SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) denilen AKP’nin hep savunduğunun tam da tersine kökü dışarıda ve gayrı milli SAĞLIKTA ÖZELLEŞTİRME sürecini, bu programın tümü ile Batı emperyalizmi güdümünde olduğunu…
SAĞLIK HAKKINI…
Şehir hastaneleri talanını / sağlık kapitülasyonuna varan imtiyazları…konuştuk.
İzlenmesini, paylaşılmasını ve yakıcı gerçeklerin öğrenilmesini dileriz.
Sağlık alanındaki caf caflı propagandanın içyüzünü öğrenmek ve durdurmak gerek.
Hasta garantili – ticari sır korumalı gizli sözleşmelerle nasıl salt bugünümüzün değil geleceğimizin de ipotek altına alındığını hatta satıldığını görmek gerek.
İlk halk iktidarında bu aşağılayıcı bağımlılık anlaşmalarını yırtıp tarihin çöp sepetine atmak gerek!
Sevgi ve saygı ile. 16 Temmuz 2021, Ankara Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye) www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik twitter : @profsaltik
Değerli site okurlarımız, Sevgili öğrencilerimiz, asistanlarımız..
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU – SGK ve
SAĞLIK UYGULAMA TEBLİĞİ – SUT
konulu, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem 6 öğrencilerimize sunduğumuz güncellenmiş ders yansılarını paylaşmak istiyoruz.. 87 yansı, pdf biçiminde .. (2,8 MB).
Sosyal Güvenlik Sistemi – SGK ve sağlık hizmetlerinin finansmanı ülkemizin en yakıcı sorunlarının başında geliyor. SGK 2019 bütçesi 382 milyar TL ve merkezi yönetim bütçesinin (961 milyar TL) %40’ını buluyor. Her yıl, kabul edilmesi çok güç – olağan dışı sınırlamalara karşın birkaç on milyar TL açık veriyor.. Primsiz ödemeler kapsamında genel bütçeden aktarımlara (transfere) ek olarak bütçe açığı doğuracak düzeyde ek aktarım politik ve aktüaryal (akçal) denge olarak zorunlu görülüyor. 2018 sonu açığı 34 milyar TL ve 2019’da genel bütçeden 185 milyar TL aktarım Bütçe yasasında öngörüldü (açık 48 milyar TL kestiriliyor). SGK’ya yapılan toplam aktarım 2018’de 135,7 milyar TL olmuştu.
Sistem mali açıdan sürdürülebilirlik sınırlarını çok zorlamakta.. ,
Dış borcu ve cari açığı büyütmekte sağlık ve sosyal güvenlik giderleri üzerinden. Zorunlu genel sağlık sigortası Batı dayatması. IMF, DB, DTÖ, AB ve ABD “sağlıkta dönüşüm” (Health Transformation) adı altında sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılmasını, devletin kenara çekilerek yerli – yabancı şirketler eliyle özelleştirilmesini dayatıyor. GSS çok pahalı bir sistem, ekonomik gücümüz buna elvermiyor. Ayrıca piyasacı sistem, tedavi edici sağlık hizmeti ağırlıklı, koruyucu sağlık hizmetleri ihmal ediliyor, sağlık giderleri çok artıyor. Dar kaynaklarımız verimsiz kullanılıyor; yerli – yabancı şirketlerin kasasına devlet eliyle aktarılıyor..
Üstelik prim = ek vergi ödemek zorunlu!
Yetmiyor, 12-14 kalem “katkı payı” isteniyor..
Yetmiyor, “tamamlayıcı sigorta” yaptırmamız isteniyor. Olağanüstü adaletsiz, irrasyonel ve etik dışı!
Sorun stratejik boyutlara erişti.. Finansal sürdürülebilirliği olağanüstü güç..
Üstelik 10 Ağustos 2018’de başlayan / başlatılan ve hala süren “ağır ekonomik bunalım” içindeyiz ve 2019’da SGK giderlerinden 10-11 milyar TL kısıntı öngörülüyor.. Sağlık hizmetlerine erişim iyice pahalanacak, nitelik ve kapsamı daraltılacak, üretilen sağlık hizmeti miktar olarak da azalacak demektir bu tabloda.
2018’de SGK 91,5 milyar TL sağlık harcaması yaptı. Bunun 31 milyar TL’si (%34’ü!) ilaç gideri. Son derece yüksek bir oran. ABD’de yaklaşık %11, AB’de yaklaşık %17 bu oran. Çok fazla ilaç giderimiz var. Bunun Farmako-ekonomik nedenleri çeşitli ancak başlıca düzeltim, KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE KESİN ÖNCELİK VEREREK BAŞLATILABİLİR. Hem sağlık açısından büyük risk yükleniyoruz hem de dışarıya döviz aktararak cari açık veriyoruz!!
GSS finansal yoğun bakımda!
Sorunun tüm ağırlığına karşın, Kurumun kuruluş yasası (RG 20.05.2006 – 26173, yasa no. 5502) 1. maddede (3. fıkra) “Kurum, Sayıştay’ın denetimine tâbidir.” denilmekte iken;
Sayıştay raporunda “… Kurumun, döner sermaye işletmelerine ilişkin işlemlerinin de hemen her alanında yanlışlık, mevzuata aykırılık ve belirsizlikler saptandı!? denmekte iken… (http://www.hekimpostasi.org.tr/2014/11/12/turkiye-kamu-hastaneleri-kurumunun-islemleri-hatali/ 10.7.17)
SGK, 4 sayılı CBK (Cumurbaşkanlığı Kararnamesi) ile
Sayıştay denetimi dışına alındı!
Bu yaklaşım, hiçbir kamu yönetimi ilkesiyle, dürüstlükle, ahlak ve etikle….. bağdaşmaz.
Tersine SAYDAMLIK / HESAP VERİLEBİLİRLİK / DENETİM / KAMUOYUNUN BİLGİ EDİNME HAKKI gözetilmekle sorun çözülebilir. Bereket Anayasa md. 160 güvencesi var.
SGK İÇİN NE YAPMALI, NE YAPMAMALI?
başlıklı yazımıza da bakılmasını dileriz.. (tıklayınız)
Köktenci çözüm ise ulusal sağlık politikalarına dönmekte..
kamusal kaynaklardan, adil – etkin vergi rejimi ile sağlığa kaynak ayırmakta..
Ve de bu çok değerli ulusal kaynakları
kamusorumluluk ve öncülüğünde özellikle koruyucu sağlık hizmetleri ağırlıklı olarak
en yüksek verimlilikle kullanmakta..
Sağlık sektöründe de Batı emperyalizminin uydusu – sömürgesi olmaktan çıkmak zorundayız!
Böylesi insan haklarına aykırı, sömürgen bir sağlık sistemini (!) reddetme hakkımız ve yükümümüz var.
Ayrıntıları 87 yansıda bulabilirsiniz.. Okunması, paylaşılması, SGK’ya sahip çıkılması dileğiyle..
SGK mutlaka bilimsel, hakça, saydam, hesap verebilir biçimde, Sayıştay denetiminde ve yaraşırlıkla (liyakatla, meritokratik olarak) yönetilmeli
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Mülkiyeliler Birliği Üyesi www.ahmetsaltik.netprofsaltik@gmail.com
HealthSystems in Latin America: TheSearchfor Universal HealthCoverage Julio Frenk andOctavioG´omez-Dant´es
Arş. Gör. Dr. Kübra Yıldırım Karalar Danışman: Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı / 29 Kasım 2018 – AnkaraDostlar,
Yukarıdaki makaleyi Anabilim Dalımızda asistan eğitimi makale sunumu kapsamında çeviri çalışması olarak yürüttük. Genç meslektaşımız Dr. Kübra Yıldırım Karalar, danışmanlığımız ile çeviriyi yaptı ve power point yansılarıyla sundu.
Önemli bir makale bu.. Yüzlerce milyon nüfusu ile Latin Amerika halkları ciddi bir aranış içindeler insan onuruna yaraşır sağlık hizmetlerine erişim için. Ne var ki, adına Küreselleşme denilen KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm özellikle son 40 yıldır insanlığa, deyim yerinde ise “kan kusturmakta“!. “Sağlıkta dönüşüm” (Health Transformation) adeta bir “illüzyon” aracı gibi kullanılarak ulusal sağlık sistemleri önce “özerkleştirildi”, sonra “özelleştirildi” ve sermayenin vahşi pençelerine terk edildi.. Özellikle SSCB’nin parçalanmasının ardından son 30 yılda yabanıl kapitalizm gemi iyice azıya aldı ve “tek kutuplu” mutlak sermaye egemenliğini yaşamın her alanında dayattı, yaşama geçirdi.
Türkiye’de büyük oyundan payına düşeni ödedi, ödemekte. Görevdeki iktidar, tam bir sadakatle gereğini yaptı, “yerli ve milliyiz” kalkanı ardına saklanarak tümüyle kökü dışarıda “health transformation” – “sağlıkta dönüşüm” canavarını ülkemize saldı. Sağlık giderlerimiz ulusal gelirin büyüme hızının çoook üstünde, katlanarak büyüdü, Devlet sağlık hizmetlerinden giderek çekildi, GSS (Genel Sağlık Sigortası) zorunlu kılınarak insanlardan sağlık hizmeti için bir de “prim” tuzağı ile “ek vergi” alınmaya başlandı. SGK, giderek sağlık güvencesini azalttı. Geriödeme bedellerini yüksek enflasyona karşın yıllardır sabit tutmakta, bunlara karşın devasa açıklar (bu yıl ilk 10 ayda 30 milyar TL!) vermekte.; finansal yoğun bakımda! Onlarca milyar Dolar Ulusal servet, iktidara yakın yerli – yabancı sermaye ortaklıklarının kasalarına aktarılmakta.
Ne var ki “sistem” (!?) gerçekte “sistemsizlik” sürdürülemez aşamaya gelip dayandı. İnsanlar, küresel toplum bir “çıkış” aramakta. Dünya Sağlık Örgütü, tüm kuşatılmışlığına karşın yakıcı sorunu gündemde tutmakta ve çözümler önermekte, “sağlığı bir temel insanlık hakkı” olarak vurgulamakta. Latin Amerika halkları da sağlık sistemlerinde yaşadıkları acılar üzerinden adeta eğitildiler ve “monetarizm = paraya tapma” sefilliğinden “geriye – eskiye”, “insancıl ve sosyal” olana doğru adımlar atmaya başladılar.
Power point yansılarını dikkatle izleyiniz, biz de Türkiye’de yapabiliriz.
Türkiye 1961’de, zamanın Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. H. Nusret Fişek öncülüğünde 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi yasasını 1961’de çıkararak öncü olmuştu! 1978’de Dünya Sağlık örgütü’nün Kazakistan / Alma-Ata’da topladığı Temel Sağlık Hizmetleri Konferansında benimsenen ilkelerin önemli bir bölümünü Türkiye 17 yıl önce yasalaştırmış ve uygulamaya geçmişti!
Ne acı ki, araya giren “KüreselleşTİRme = Yeni Emperyalizm” kamayı soktu ve tersine rüzgarlar 40 yıldır egemen oldu. Dünya Sağlık Örgütü, 40 yıl sonra gene Kazakistan’da, gene Temel Sağlık Hizmetleri temalı uluslararası konferans düzenledi 1 ay önce.. Dünya nüfusunun yarısı “hala” temel sağlık hizmetlerine erişemiyor! Durum ivedi ve çareler öneriliyor..
Türkiye, sağlık sektöründe, kökü dışarıda – ABD/IMF/Dünya Bankası dayatması yıkıcı özelleştirmeyi hızla terk etmeli ve kamusal – eşitlikçi – koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen ulusal sağlık planlarına dönmeli.. Er ya da geç böyle olacak; hastalıklı sistem sürdürülesi değil!
Hele “şehir hastaneleri“! Sağlık sektöründe küresel sömürünün “talan” boyutuna erişimidir!
“Birileri”, gene, “hülyam” diye savunacak ölçüde deriiinden derine “kandırılmakta” (!?)..
Sevgi ve saygı ile. 30 Kasım 2018, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
Yeter Artık! Sağlıkta Dönüşüm Kaç Hekimin Daha Canını Yakacak?
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır.)
Dün Iğdır Devlet Hastanesi’nde Üroloji uzmanı Dr. Serkan Yarımoğlu poliklinik hizmeti verdiği sırada hastası tarafından bıçaklı saldırıya uğramıştır. Olayın ardından ağır yaralanan meslektaşımız ameliyata alınmıştır. Sağlık durumu ile ilgili sevindirici haberlerin gelmesi olayın vahameti ile düştüğümüz dehşeti bir parça azaltmıştır. Meslektaşımız Dr. Serkan Yarımoğlu’na öncelikle geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, böyle bir saldırının bir daha yaşanmamasını temenni ediyoruz.
Sağlık alanında yaşadığımız ve Sağlıkta Dönüşüm Programı ile tanıştığımız şiddet ne yazık ki hız kesmeden devam ediyor. Her gün neredeyse her saat bir sağlık çalışanı sözlü ya da fiziksel şiddete uğruyor.
Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık alanı piyasa koşullarına teslim edilmiş,
Hastaneler birer ticarethaneye dönüşmüştür.
Sağlıkta dönüşüm hekimler için ağır iş yükü, değersizleştirilme, performansa dayalı ücretlendirme, iş barışının bozulması ve şiddet anlamına gelmektedir.
Hastalar için ise kışkırtılmış sağlık tüketimi, doktor doktor gezme, beş dakikada muayene, sonu gelmeyen katkı – katılım payları söz konusudur.
Sonuçta Sağlıkta Dönüşüm Programı ile inşa edilen sağlıksız sistemin olumsuz tüm sonuçları sağlık çalışanlarının en çok da hekimlerin omuzlarına yüklenmektedir.
Sorumlulara sesleniyoruz; Yeter artık!
Sağlık çalışanlarına uygulanan şiddeti önlemek için gerekli tedbirlerin bir an önce alınmasını talep ediyoruz.
Hastalarımıza iyi gelmeyen, hekimlerin canını yakan politikalarınızdan bir an önce vazgeçin.
(http://www.ato.org.tr/news/show/250, 29.09.2017)
Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası’nın yukarıdaki basın açıklamasını ve çağrısını, feryadını biz de acı ve kaygı içinde aynen paylaşıyoruz..
Sağlıkta dönüşüm = Health transformation Batı kaynaklıdır, dış güdümlüdür.
Örneğin Suriye – Irak politikasında AKP nasıl batağa saplandıysa, Sağlıkta da bu dış dayatmalı politika ile aynı yere varacaktır, hatta varmıştır! İnatla görmezden gelinmektedir çıkmaz sokak.
Şehir hastaneleri talanı kör kör sürdürülmektedir rant transferi misyonu gereği!
Yeni Sağlık Bakanı örgütlenmede minik geri dönüş adımları atar gibidir ürkek ürkek..
Bu çok yanlış ve Batı çıkarlarına hizmet eden sağlık politikası insan haklarına aykırıdır. Ülkemizin ve insanımızın doğasına da uymamaktadır ancak ağır aksaklıklardan, sağlıktaki soygundan sorumlu olan hekimler değildir. Halkın bu acı gerçeği artık görmesi gerek. Kendisini böylesine perişan ederek on milyarlarca dolar servetimizi de yerli – yabancı sermayeye aktaran AKP politikasıdır. Necipler necibi milletimizin – ümmetimizin itirazını, öfkesini milyonlarca oy boca ettiği iktidara yansıtmalıdır; başka kurtuluşu yoktur. Hekimler bu süreçte halkın düşmanı değil müttefikidir!
Sevgi ve saygı ile. 03 Ekim 2017, Ankara Dr. Ahmet SALTIK Ankara Üniv. Tıp Fak. – Ankara Tabip Odası Üyesi Mülkiyeliler Birliği Üyesi www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
İZMİR’de merdivenlerden düşen eşini getirdiği Göğüs Hastanesi Acil Servisi’nde çalışan Uzm. Dr. Mehmet Ünal’ı tehdit ederek sözel şiddette bulunan hasta yakını Necmi Karaağaç‘a ibretlik bir ceza verildi. Karaağaç, ‘Sağlık Çalışanlarına Şiddete Hayır’ pankartıyla hastaneye gelerek
Dr. Ünal’dan özür diledi. (DHA 24 Ağustos 2017)
Olay, 13 Ocak 2016’da 00.30 dolayında gerçekleşti. Eşini ambulansla Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne getiren oto tamircisi 43 yaşındaki Necmi Karaağaç ile yaşadığı tartışmanın detaylarını anlatan Uzm. Dr. Mehmet Ünal,
“O gece hasta bize geldiğinde hemen müdahale etmeye başladık ancak hastaya ait kimlik yoktu. Ben de yakını olan Necmi Bey’e mutlaka kimlik olması gerektiğini belirterek, kimliğin bize verilmesini söyledim. Bunun üzerine tartışma yaşandı ve ben de kendi güvenliğimizi sağlamak için durumu hastanenin ‘beyaz kod’ birimine bildirdim. Daha sonra süreç kamu davasına dönüştü ve arabulucu devreye girdi. Ben de ceza olarak
Necmi Bey’in sağlık çalışanlarına yönelik şiddete dikkat çekecek ve buna karşı olduğunu gösterecek bir pankart hazırlayıp hastanemize asmasını istedim.
Bu gün de pankartıyla geldi, konuştuk ve aramızda bir sıkıntı kalmadı. Hazırlanan pankart aracılığıyla topluma anlamlı ve farkındalık yaratacak bir mesaj verdiğimizi düşünüyorum” dedi.
“ŞİDDETE BEN DE KARŞIYIM, PİŞMANIM”
Yaşanan tartışmadan dolayı pişmanlık duyduğunu ve sağlık çalışanlarına yapılan şiddetin karşısında olduğunu ifade eden Necmi Karaağaç, olaydan 8 ay sonra elinde pankartıyla hastaneye geldi. Karaağaç,
“Sağlık çalışanlarına şiddeti elbette doğru bulmuyorum.
Benim de kötü bir niyetim yoktu. Aramızda sözlü bir münakaşa olmuştu. Doktor Bey’le görüştük, hakkımızı helal ettik. O gece yaşanılanlardan dolayı doktor beye pişman olduğumu söyledim. O da sağ olsun beni dinledi ve el sıkışarak anlaştık. Olayın mahkemeye gitmeden bu şekilde tatlıya bağlanması beni çok sevindirdi. Pankart hazırlamamı istemişti. Ben de
‘Sağlık Çalışanlarına Şiddete Hayır’ yazılı pankartı yaptırdım ve özür diledim” dedi.
====================================== Dostlar,
SAĞLIKTA ŞİDDETİN ve CİNAYETLERİN GERÇEK SORUMLUSU KENDİSİNİ KÜRESEL SERMAYEYE ADAYAN AKP İKTİDARIDIR!
Önce meslektaşımız Uz. Dr. Mehmet Ünal’ı yaratıcı ve uzlaşmacı davranışı nedeniyle kutlamak isteriz. Ardından, 8 ay sonra da olsa, ”Uzlaşma Kurumu” sayesinde olgun tutum sergileyen Necmi Karaağaç adlı yurttaşımızı. ”Uzlaşma” kurumu, 5271 sayılı yeni (2004 tarihli) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde tanımlanmış ve belli koşullarda, dava süreci öncesinde taraflara uzlaşma olanağı sağlanmıştır. Adil uygulanması, yargı önünde hak arama hak ve özgürlüğünü zedelememesi (Anayasa md. 36) durumunda, mahkemelerin yükünü azaltabilecek yerinde bir kurumdur.
Başta hekime olmak üzere sağlık çalışanlarına yönelik şiddet, AKP iktidarının Haziran 2003’te başlattığı IMF / DB (arkasında DTÖ, ABD-AB, OECD) kökü dışarıda SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) uygulaması ile adeta roketlenmiş ya da başlamıştır.. Araştırılsa belki de 2 olgu (değişken) arasında doğrusal (lineer) bir matematiksel bağıntı bile kanıtlanabilir!
Sağlıkta piyasalaşma Devleti geri çekip HALKIN SIRTINDA SOPALI tahsildar – tüccar yaparken; sağlık hizmetlerinin doğuştan hak sahibi öznesi insanımızı müşterileştiren, ACIMASIZCA SÖMÜREN ama halka da yanıltıcı propaganda yapan iktidar, halkı sağlık çalışanları ile neredeyse bilerek karşı karşıya getirmiştir. Hizmetlerde, başta cepten ödemeler olmak üzere giderek artan sorunlarla bunalan yurttaş, –belki de haklı!??– öfkesini karşısındaki sağlık emekçilerine yöneltmektedir. Böylelikle halka saygısız, içtenliksiz, gerçekte yerel – küresel sermaye yanlısı ikiyüzlü sağlık politikalarının içyüzü halktan saklanmaya çalışılmıştır.
Maskeli balo günümüzde, ŞEHİR HASTANELERİ kumpası ile sürdürülmek istenmektedir.
Sitemizde Sağlıkta Dönüşüm, Şehir Hastaneleri, Sağlıkta Şiddet hakkında onlarca yazıya erişmek olanaklıdır.. Örneğin sitemizde arama kutucuğuna ‘‘alçakça bir talan’‘ yazın ve taratın bakalım, hangi belgeler ekranınıza gelecek!
Belki de ve başlıca bu yüzden olsa gerek, AKP iktidarları SAĞLIKTA TIRMANAN ŞİDDET sarmalına, meslek örgütümüz TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) kökten – kalıcı çözüm önerilerine bir türlü yanaşmamış, uzlaşmamıştır. Sağlıkta Dönüşüm tuzağının uygulanması ile zaman içinde kıskaç (SAĞLIK HAKLARIMIZ!) giderek daraltıldıkça, bunaltısı büyüyen alt – orta katman yurttaşın, karşısında bulduğu gerçekte kendisi kadar çaresiz sağlık emekçilerine öfke patlamaları, vahşi cinayetler düzeyine tırmanmıştır.
Sorunun ana sorumlusu AKP iktidarıdır! Bu iktidarın halktan yana değil, küresel sermayeden yana halk düşmanı sağlık politikalarıdır. Bu vahşi politikalardan, SAĞLIĞI TEMEL İNSAN HAKKI, DEVLETE DE TEMEL ÖDEV SAYAN uygar anlayışa dönmedikçe etkili çözüm yoktur, ancak göstermelik önlemler söz konusu olabilir. İktidarın utanmazlıkla yapageldiği tam da budur.
TTB’nin hazırladığı kapsamlı ŞİDDET Raporları, yetkililerle kezlerce yapılan yüzyüze görüşmeler, yazışmalar, basın açıklamaları, sokak eylemleri.. TTB arşivlerinde, sanal ortamdadır. Örneğin ”ŞİDDETLE BAŞA ÇIKMAK- TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ, OCAK 2013” raporu (Saglikta_Siddetle_Basa_Cikmak_TTB_2013)..
Bu süreçte, ne yazık ve ne acıdır ki, siyasal iktidarın (AKP’nin) dönüşümsüz biçimde kendisini küresel güçlere bağladığı/adadığı net olarak görülmüştür.
Halkın, yaşadıkları üzerinden hızla ve etkili biçimde aydınlatılarak örgütlenmesi ve gerçekleri görerek EVRENSEL SAĞLIK HAKKI için iktidarlara politik baskı amaçlı siyasal mücadeleye bilinç ve kararlılıkla katılması çözümü üretebilecektir.
Somut olayda meslektaşımızın yaratıcı davranışı ve eylemci yurttaşın -biraz da çaresizlikten 8 ay sonra uzlaşması- önemli ve anlamlı bir katkı olsun dileriz..
Toplumun her alanında artan şiddet, sağlıkta da tüm hızıyla devam ediyor!
Fırat Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Muhammed Said Berilgen,
bu gün görevi başında uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirdi.
Medikal firma temsilcisi olduğu iddia edilen bir kişi, tartıştığı Berilgen’i silahla vurarak ağır yaraladı. Ancak meslektaşımız tüm çabalara karşın kurtarılamadı.
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi olarak saldırıyı kınıyor, Prof. Dr. Muhammed Said Berilgen’in ailesine ve tüm hekim camiasına başsağlığı diliyoruz.
Bir kez daha “Sağlık çalışanlarına yönelik şiddete ve ölümlere alışmayacağız” derken, olayla ilgili tüm gelişmelerin takipçisi (AS: izlemcisi) olacağımızı kamuoyuna duyururuz. (http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/siddet-6707.html, 25.05.2017)
Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi
============================ Dostlar,
Biz de büyük acı duyarak, üyesi olduğumuz TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) basın açıklamasını paylaşıyoruz.
Sağlı Bakanlığını ve AKP iktidarını, meslek örgütümüz TTB’nin sorunun çözümüne ilişkin önerilerini, “dediğim dedik ilkelliği” ni bırakarak, AR – TIK dikkate almasını istiyoruz. Hazırlanmış ve Sağlık Bakanlığı’na sunulmuş kapsamlı raporlarımız var :
Bu sağlıkçı cinayetlerinin gerçek sorumlusu – azmettiricisi; SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) adı altında Haziran 2013’ten bu yana 14 yıldır akıl dışı dayatmayla sürdürülen piyasacı, en çok (maksimum) kâr odaklı, IMF – DB güdümlü kökü dışarıda uydu vahşi politikalar ve uygulayıcılarıdır.
Onları tarih ve kamuoyu önünde teşhir ediyoruz.. Yazıklar ve utançlar olsun!
Prof. Dr. Ahmet SALTIK Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
Türk Tabipleri Birliği Üyesi, Mülkiyeliler Birliği Üyesi www.ahmetsaltik.netprofsaltik@gmail.com
2017 Yılı 7 Nisan Dünya Sağlık Günü Teması :Haydi Depresyonu Konuşalım!
7 Nisan
Dünya Sağlık Günü
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Anayasası 7 Nisan 1948’de yürürlüğe girmiştir.
Türkiye, Birleşmiş Milletlerin (BM) sağlıkla ilgili teknik uzmanlık kurumu olan DSÖ’ne üye olmak için, DSÖ’nün kuruluş sözleşmesini (Anayasasını) TBMM’de 1947’de 5062 sayılı yasa olarak kabul etmiştir. Bu yöntem, ülkemiz BM’nin kurucu üyelerinden olurken de uluslararası hukuk kuralları gereği BM Ana Sözleşmesini TBMM’de yasa olarak onamıştır.
Bu nedenle her yıl 7 Nisan Dünya Sağlık Günü olarak, 7-13 Nisan tarihleri arası da Sağlık Haftası olarak kutlanmaktadır. Bu tarihlerde Halk Sağlığı ile ilgili bir konu seçilerek, bu konu bağlamında tüm dünyada çeşitli etkinlikler düzenlenmektedir. Önceki yılın teması Diyabet idi ve seçilen savsöz (slogan) “HAYDİ DİYABETİ YENELİM” idi..
Sağlıklı yaşam, her insanın doğumuyla birlikte elde ettiği ve insan olmaktan dolayı kazandığı temel insan hakkıdır. Bu hak, 10 Aralık 1948’de BM Genel Kurulunda benimsenen İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ‘nin 25. maddesinde de açıkça vurgulanmıştır.
Sağlık hakkı yaşamda başka hiçbir hakka tercih edilemez, değiştirilemez, ertelenemez
ve parasal karşılığı ölçülemez. Sağlıklı toplumlar için öncelikle toplumun temeli olan kişilerin sağlıklı olması gerekir. Kişiler sağlıklı olduğunda toplumlar da sağlıklı olur denir ama tek tek kişilere verilen sağlık hizmetinin basit aritmetik toplamı sağlıklı topluma denk değildir. Bu nedenle, özellikle risk altındaki toplumsal kümelere gereksindikleri koruyucu sağlık hizmetlerinin bütüncül(wholistic, integre) olarak etkin, yaygın, nitelikli ve sürekli olarak kamu eliyle verilmesi zorunludur.
Bu hizmetler insanların yaşadıkları yerlere en yakın, hizmet gereğinde ayağa götürülerek, Basamaklı olarak verilmelidir… Birinci, İkinci ve Üçüncü Basamak Sağlık hizmeleri..
İnsan sağlığını büyük ölçüde etkileyen çevresel etmenlerin düzenlenmesi, sağlıklı yaşam hakkının korunması, insan sağlığının önemi konusunda toplumsal duyarlığın ve bilincin artırılması amacıyla her yıl 7 Nisan Dünya Sağlık Günü olarak kutlanmaktadır.
DSÖ bu yılın temasını ‘Depresyon’ olarak seçerek konuyla ilgili küresel bir ayrımında oluş (farkındalık) oluşturmayı amaçlamıştır. DSÖ 1996’dan bu yana her yıl böylesi bir temayı
öne çıkararak teknik bir yıllık rapora (World Health Report) bağlamaktadır.
Depresyon bir insanlık hakkıdır!
KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizmsüreçleri ile 1980’lerden başlayarak dünyaya dayatılan ekonomo-politik düzen küresel toplumda başta gelir dağılımı olmak üzere eşitsizlikleri ciddi biçimde büyütmüş, derinleştirmiştir. Bu bağlamda DSÖ, 2001 yılında “Dünya Ruh Sağlığı” (World Mental Health) temasını seçmiş ve raporunu yayımlamıştı. O raporda bir İNTİHAR SALGINI(Suicide epidemics) temasına odaklanılmış; insanların baskı altında, istismar edildikleri, güvensiz – sağlıksız ortamlarda yaşadıkları… ve GELECEK UMUTLARINI YİTİRDİKLERİ vurgulanmaktaydı.
Son verilerle unipolar major depresyon, DALY yükü (pratik olarak hastalık yükü diyelim..) olarak 2. sıraya yükselmiş gözükmektedir. Üstelik 15-44 üretken yaş diliminde.. Nöropsikiyatrik bozuklukların küresel DALY yükü içinde payı son 20 yılda %9’lardan %14’e tırmanacak gözükmektedir.
Depresyonçok görülen, çok öldüren ve çok engelli bırakan / yeti yitimine neden olan önemli bir Halk Sağlığı sorunudur. KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm süreci ile birlikte koşut artış içindedir. Anti-depressan ilaç kullanımı çok önemli boyutlara ulaşmıştır. Öyle ki, ABD’de “Prozac dependent society” kavramı öne çıkmıştır : Prozac bağımlısı toplum… Giderek ünlenen ve kullanımı çok yaygınlaşan anti-deprssan ilaç Prozac, neredeyse her 2 ABD’liden 1’inin cebindedir!
Oysa Devletin temel kamu görevlerini gereği gibi üstlenerek İNSAN HAKLARINA DAYALI – demokratik – laik – sosyal bir hukuk devleti olmasına ikincil politikalar ve toplumsal yaşam düzeni; gerçekte kişisel, giderek toplumsal depresyon sıklığını düşürecek, mutlu – sağlıklı – gönençli -esenlikli toplumlar yaratacak temel anahtardır. Ülkemizin halen yürürlükte olan 1982 Anayasasının 2. maddesinde Devletin bu temel nitelikleri sayılmıştır. Üstelik “toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde” olmak üzere 3 temel koşula dayalı olarak.. Ne var ki bu hedef ve ülküler önemli ölçüde kağıt üstünde kalmaktadır.
DSÖ, son onyıllarda sağlık giderlerinin rakamsal (nominal) ve oransal olarak (ulusal gelirdeki payı) önemli ölçüde arttığını ama küresel sağlık sorunlarının krizler yaratacak düzeyde patlamalar gösterdiğine özellikle dikkat çekmektedir. Kaynaklar verimsiz kullanılmakta; – ilaç tekelleri, – tıbbi teknoloji tekelleri, – hastane zincirleri, – sağlık sigortacılığı
sektörleri her yıl 8 trilyon Doları aşan (toplam küresel gelirin yaklaşık %10’u) küresel sağlık harcaması pastasına el koymaktadır! Bu harcamaların sürekli tırmanmasını da “ustalıkla” başarmaktadırlar. Ancak küresel toplumun sağlık düzeyi göstergeleri, sağlık sektöründe harcanan kaynaklarla uyumlu değildir.. Kaynaklar verimsiz kullanılmaktadır ve sağlıkta özelleştirme bu olguda temel belirleyicidir.
Hükümetler, küresel sermaye tarafından rahatlıkla yönlendirilebilmektedir bu insanlık dışı tabloda! SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation), 1992’den bu yana DB – IMF tarafından dayatılmaktadır. Ne yazık ki Türkiye de Haziran 2003’ten bu yana, AKP iktidarıyla kesintisiz ve büyük hızla bu dış güdümlü vahşetin içine sürüklenmiştir.
Son birkaç yıldır iyice Türkiye gündemine sokulan ŞEHİR HASTANELERİ, ne yazık ki soygun – talan düzenini ağırlaştırarak sürdürecek “görkemli” (!) araçlar olarak toplumsal bilinci kuşatıp teslim almada sahneye sürülen çoook pahalı araçlardır.
*****
DSÖ’nün uluslararası web sitesinde (www.who.int) epey bilgi – belge var..
7 April 2017 – WHO is leading a global campaign on depression for World Health Day 2017, celebrated today. Its goal is to enable more people with mental disorders to live healthy, productive lives. Depression is the leading cause of ill health and disability worldwide. More than 300 million people are now living with depression, an increase of more than 18% between 2005 and 2015.
7 April 2017 – WHO is leading a one-year global campaign on depression. The highlight is World Health Day 2017, celebrated today. The goal of the campaign is that more people with depression, everywhere in the world, both seek and get help. Depression is the leading cause of ill health and disability worldwide. More than 300 million people are now living with depression, an increase of more than 18% between 2005 and 2015.
Depression among older people is common. Yet is it often overlooked. Loneliness and loss of independence are among the causes. Depression can impact on people’s ability to carry out even the simplest everyday tasks, with sometimes devastating consequences for relationships with family and friends. At worst, depression can lead to suicide. Yet depression can be prevented and treated. A better understanding of depression will help reduce the stigma associated with the condition, and lead to more people seeking help.
This short video, focusing on depression among older people, highlights some of the causes of depression in this age group and the importance of talking as the first step towards getting help.
This video has been produced as part of the World Health Organization’s “Depression: let’s talk” campaign, which began on 10 October 2016 and runs for one year.
*********
İlginç biçimde ILO (Uluslararası çalışma Örgütü) 28 Nisan 2016 “World Safe Day” bağlamında yılın İş Sağlığı ve Güvenliği temasını “Worksite Stress” (İşerinde Stres) olarak belirlemişti.
Temel çözüm paylaşımcı / dayanışmacı bir toplumsal düzen kurmaktan geçiyor..
Yabanıl emperyal kapitalizmin günümüzde geldiği utanılası kumarhane kapitalizmi evresi
hızla aşılmak durumundadır. DSÖ’nün hatırına, gelecek 7 Nisan’a dek 1 yıl boyunca
Danıştay, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) açtığı davada Türkiye Halk Sağlığı Kurumu (THSK) tarafından 23.03.2016 tarihinde yayımlanan “Halk Sağlığı Merkezleri” konulu genelgenin yürütmesini durdurdu.
Genelge, THSK tarafından uygun görülecek yerlerde, Birinci Basamak sağlık hizmeti sunmak üzere Toplum Sağlığı Merkezi ek birimi olarak Halk Sağlığı Merkezleri (HSM) kurulmasını öngörüyordu.
TTB, 23.05.2016 tarihinde açtığı davada, yasal dayanağı olmayan genelgenin hukuka aykırı olduğunu, sağlık hizmetini olduğundan daha da parçalı hale getiren düzenlemelerin uygulanmasıyla hekimlerin özlük hakkı kaybına uğrayacakları gibi üç parçaya ayrılmış
Birinci Basamak sağlık hizmetinin sunumunda önemli aksaklıklar yaşanacağını belirterek genelgenin yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini istemişti.
Danıştay 15. Dairesi; genelgede yer alan HSM organizasyonu, bünyesinde aile hekimliği biriminin kurulması, aile hekimliği personeline mesai dışı görev verilmesi gibi hususlardan
bu merkezlerin Birinci Basamak sağlık hizmeti sunmak üzere kurulan yeni bir yapılanma olduğunun anlaşıldığı, fonksiyonlarına (AS: işlevlerine) bakıldığında ek birim olarak nitelenemeyeceği, yeni bir sağlık hizmeti sunumunda bulunan, yasada ve yönetmelikte öngörülmeyen, tanımlanmayan bir kurumun kuruluşunun ve işleyişinin genelge ile düzenlenmesinin hukuken mümkün olmayıp, normlar hiyerarşisine de aykırılık teşkil ettiği (AS: oluşturduğu) gerekçesiyle genelgenin yürütmesini durdurdu.
Bizim de üyesi olduğumuz TTB’ye (Türk Tabipleri Birliği) bu yerinde girişimi ve başarısı için teşekkür ediyoruz. AKP’nin ehil (liyakatli) olmayan çakma kadroları ülkemiz kamu yönetimini tarumar etti. Yitirilen kamusal kaynakların, sermeyeye kaynak (rant) aktarımının sınırı yok!
Uzatmalı Sağlık Bakanı Recep Akdağ pek çok “örnek”, “kendine özgü” (sui generis) uygulaması ile dillerde ve tarihe bile geçti! Örn. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) adlı IMF – DB (Dünya Bankası) dayatması kökü dışarıda sağlıkta piyasalaşmayı ülkemizde gözü kara (agressif) biçimde ve hızla uyguladığı için bu çevrelerce çok sevildiğini, hürmet gördüğünü söylüyor. Dahası, kendisinin Türkiye’de yaptıklarının
dünya aleme örnek gösterildiğini de ekliyor!
Demek ki küresel sermayenin beğendiği işler yapıyor Bakan Akdağ.. Ne mutlu O’na!
Kendi insanının değil, Dünya Bankası, IMF’nin “aferin”i O’nu daha mutlu kılıyor??
Yetmedi, Harvard dahil, bu “muazzam başarıyı” (!?) nasıl sağladığın anlatmak üzere konferanslara çağrılıyormuş.. Başı göğe erer dileriz bu gidişle Bakan Akdağ’ın..
Önceki gün de TBMM’de Anayasa değişikliğine, Anayasayı açıkça çiğneyerek (md. 175)
gizli oy yerine açık oy kullandığında bunu belgeleyen CHP’li vekile
“Sana ne lan?!”
diyerek bir kez daha adını tarihe platin harflerle kazımış oldu.
Ama, Akdağ’ın Sağlık Bakanlığı döneminde tüm kadrolaşmalara, mevzuat baskıları ile
yasa (2577 sayılı İYUK md. 27) – Anayasa (md. 125; 12.10.2010 halkoylaması) değişikliği kısıtlamalarına karşın Danıştay’dan dönen idari işlem ve eylemlerinin sayısı kaçtır?
Bunların bir dökümünü verebilir mi Bakan Akdağ?
Van’lı Muharrem bebek hiç rüyasına giriyor mu Çocuk hekimi Bakan Dr. Akdağ’ın??
Çok merak ediyoruz : Acaba hiç ders almazlar mı??! (Örn. Kuran; Casiye Suresi 23)