Etiket arşivi: Prof. Dr. Ahmet SALTIK

ARTI TV Programımız – 02 Ekim 2022

Dostlar,

Bu sabah (2.10.22) 11:00’de ARTI TV‘de Sn. Nazım Alpman‘ın konuğu olduk.

Bize başlıca 3 soru yöneltti denebilir :

1. Kovit-19 salgınında Türkiye’de ve Dünyada güncel durum nedir? Salgın bitti mi? Türkiye ne gibi önlemler alıyor, almalı, kışın bizi bekleyen ek tehditler var mı?? “TURKOVAC aşı adayı” aşı olabildi mi? (Hemen yanıt : KESİNLİKLE HAYIR.. TURKOVAC uluslararası bilimsel standartlara göre aşı değil, Dünya Sağlık Örgütü’nün onay verdiği listede yok!).

2. Son zamanlarda alevlendirilen Yeni Osmanlıcılık dalgasının ardalanında ne var? AKP neden pompalıyor? 34 Osmanlı Padişahının anası ve eşlerinin hiçbiri Türk değil! Bu ne anlama geliyor, Osmanlı bizim atamız mı? (Hemen yanıt : Osmanlı bir hanedan, Vahdettin kesin kanıtlarla hain ve biz Osmanlı değiliz..)

3. Seçime giderken AKP Cumhuriyet kurumlarına abanmayı ve ekonomik bunalımı sürdürmeyi neden yeğliyor? Halktan alacağı oyun azaldığını / azalacağını göre göre bu inadın anlamı ne, altında ne yatıyor? AKP seçimi her durumda alacağına mı inanıyor, nasıl? Tehlikeli olasılıklar??

RTE’nin 3. kez adaylığı : Tek yol TBMM’nin en az 360 oy ile erken seçim kararı alması. Başka hiçbir anayasal çıkar yol yok.. Bkz. Anayasa Hukukçusu Kaboğlu: “TBMM seçimleri yenilemezse, Erdoğan tekrar aday olamaz” | PolitikYol Haber Sitesi
***
Bize ayrılan 45 dakikada bu 3 soruya kanıta dayalı olarak olabildiğince (sürenin elverdiği ölçüde) kapsamlı yanıtlar verdik.

Yeni Osmanlıcılık saçmalığını ve safsatasını web sitemizde 31 sayfalık kapsamlı bir dosya ile birkaç gün önce yayımlamıştık…. Bilimsel kanıtlara dayalı bu dosyanın yaygın okunması, paylaşılması dileğimizdir.

Yeni Osmanlıcılık AKP’nin bir gündem oyunudur; dikkat!

ECDADINA SAHİP ÇIKMAK.. ve ATATÜRK’ün OSMANLILAR HAKKINDA GÖRÜŞLERİ | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

İzlemek, paylaşmak ve gereğini yapmak üzere erişke (link) aşağıda..

https://youtu.be/kptCBEhrJvI

Sayın Alpman ve ARTI TV’ye içten teşekkürlerimizle.

Sevgi ve saygı ile.
02 Ekim 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

ANAYASA HUKUKU DERGİSİNDE 2 ÖNEMLİ YAZI

Dostlar,

Anayasa Hukukçusu Sn. Prof. Dr. İbrahim Ö.KABOĞLU, halen başkanı olduğu (bizim de üye kabul edildiğimiz) ANAYASA-DER (ANAYASA HUKUKU ARAŞTIRMALARI DERNEĞİ) tarafından yayınlanan Anayasa Hukuku Dergisi‘nin son sayısında kapsamlı bir irdeleme ile Anayasa Mahkemesi‘nin 60. yılını ve 2017 Anayasa değişikliklerini yazdı.

SUNUŞ/FOREWORD/AVANT-PROPOS : ANAYASA VE ANAYASA MAHKEMESİ

JOURNAL OF CONSTITUTIONAL LAW / REVUE DE DROIT CONSTITUTIONNEL
Cilt: 11/Sayı: 21 Volume: 11/Issue: 21 Yıl/Year: 2022
Bu Dergi Uluslararası hakemli bir yayın olup, TR Dizin Hukuk Veri Tabanında Dizinlenmektedir (ULAKBİM).

Bu kapsamlı ve önemli değerlendirmeyi Türkçe, İngilizce ve Fransızca olarak paylaşmak istiyoruz. Prof. Kaboğlu’nu hem bu önemli yazısı nedeniyle kutlar, hem de web sitemizde yayınlanmasına izin verdiği için çok teşekkür ederiz.

Lütfen tıklayınız :

Anayasa Hukuku Dergisi 21. sayı, Prof. İ. Kaboğlu’nun TR, İng. Fr. sunuş yazısı

Bu sayıda biz de bir makakle yazdık :

  • Kovit-19 Küresel Salgınında (Pandemisinde) Türkiye’de Anayasanın Etkililiği
  • Efficiency of the Constitution in Turkiye During Covid-19 Global Epidemics (Pandemics) pp 337-349

Bu makalemizi web sitemizde daha önce yayınlamıştık, lütfen tıklayınız :

http://ahmetsaltik.net/2022/09/07/65356/  

Sevgi ve saygı ile. 27 Eylül 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
(Anayasa Hukuku PhD – Doktora Öğrencisi)
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

Merdan Yanardağ: Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemez

Gazeteci Merdan Yanardağ:

Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemez

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın,

“Tabii bunların üzerine gitmemiz lazım”

ifadeleriyle kendisini hedef aldığı gazeteci Merdan Yanardağ, konuya ilişkin açıklama yaptı.

18 Eylül 2022, Cumhuriyet
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Gazeteci Merdan Yanardağ: Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemezGazeteci Merdan Yanardağ, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın kendisini hedef alan sözlerine ilişkin açıklama yaptı. Yanardağ,

  • “Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemez.” dedi.

Erdoğan, Özbekistan’da düzenlenen 22. Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısının ardından dönüş yolunda gazetecilerin sorularını yanıtladı.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile Yanardağ’ı, Osmanlı üzerinden yaptıkları değerlendirmeler nedeniyle hedef alan Erdoğan,

  • Tabii bunların üzerine gitmemiz lazım. Yani bu meydan o kadar boş değil. Bunu bilmeleri gerekecek. Ecdadımıza eğer layık olacaksak bunlara hukuk çerçevesinde gereğini yapmamız lazım.” dedi.

Yanardağ, Twitter hesabından açıklamalarda bulundu. “Osmanlı bir milletin değil, bir ailenin adıdır” diyen Yanardağ, şunları söyledi:

  • Osmanlı bütün milletin, Türk ulusunun ecdadı yerine konulamaz. Hakaret yok, bilimsel tarih tartışması var. Bu konuda Atatürk‘ün sözleri ve TBMM’nin Vahdettin hakkındaki kararları açıktır. Gerçekler tehdit ve baskıyla değiştirilemez.

“MUSTAFA KEMAL’İ Mİ YARGILAYACAKSINIZ?”

Yanardağ açıklamasına şöyle devam etti:

1- M. Kemal Atatürk, Nutuk‘da şöyle diyor:

  • “Osmanoğulları, Türk Milletinin hakimiyet ve saltanatına zorla el koymuşlardı (vaziülyed olmuşlardı). Bu tasallutlarını altı asırdan beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, Türk Milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ederek… “

2- Atatürk, Nutuk‘da şöyle diyor:

  • “… hakimiyet ve saltanatını isyan ederek bilfiil eline almış bulunuyor. Mevzubahis olan, millette hakimiyet ve saltanatını bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meseslesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikatti ifadeden ibarettir.”

3- Mustafa Kemal Atatürk, son Osmanlı Padişahı Vahdettin’i ve Damat Ferit iktidarını ise çok ağır bir dille, kanıtlarını ortaya koyarak eleştiriyor. Ona “hain” ve “sefil” diyor.

  • Mustafa Kemal’i mi yargılayacaksınız?

============================================

Dostlar,

Değerli Gazeteci-Yazar Dr. Merdan YANARDAĞ bu olayda da haklıdır.
AKP’li CB RTE, tabanına dönük ilkesiz politika yapmaktadır.
Öncelikle hoşgörülü, Anayasa md.103 uyarınca ettiği yemin gereği “tarafsız” olmalıdır.
En önemlisi de herkese hakaret eden, aşağılayan, dışlayan… ağır sözler etmemelidir.
Bu tutum, dokunulmazlık zırhı takınarak bir devlet başkanına asla yakışmaz.
Bilimsel tarihsel gerçeklikler karşısında saygılı olmalıdır.
Bu davranışlar halkı daha da kutuplaştırmakta ve ülkede barış iklimini bozmaktadır.

  • Hedef gösteren sözleri nedeniyle M. Yanardağ’a bir zarar gelirse, Erdoğan bundan sorumludur.

Merdan Yanardağ yalnız ve sahipsiz değildir.
O, bu ülkenin yetiştirdiği seçkin bir yurtsever, aydın ve donanımlı bir mücadele adamıdır.
Kendisinin ve büyük emeklerle yarattığı TELE1’in doğallıkla yanındayız.

Sevgi ve saygı ile. 18 Eylül 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net            profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik    

 

SAHTE KAHRAMAN

Suay Karaman

28 Ağustos 2022’de Rize’nin fethinin 561. yılı dolayısıyla düzenlenen “Rize’de tarihi bir an, Fatih Sultan Mehmed Han” adlı etkinliğe katılan TBMM eski başkanı İsmail Kahraman, yaptığı konuşma ile bilinen kimliğini bir kez daha açığa vurdu. Konuşmasındaki sözleri şöyleydi:

  • Şehirlerin kurtuluş yıldönümleri kutlanıyor. Kesinlikle karşıyım. Şehirlerin düşman işgalinden kurtuluşu dolayısıyla kutlama yapılmaz. İstanbul’un kurtuluşu 6 Ekim, kim demiş? İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül, kim demiş? Ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki.”

Hukuk öğrenimi gören İsmail Kahraman, aydın çevrelerde iyi anılmaz; Türklükle, Atatürk’le, Cumhuriyet Devrimleriyle sorunu vardır.  İsmail Kahraman, 15 Mart 1967 ile 28 Nisan 1969 arasında Milli Türk Talebi Birliği’nin (MTTB) 48. döneminde genel başkanlık yapmıştır. Başkanlığı döneminde 16 Şubat 1969’da İstanbul’da ‘6. Filo’yu protesto’ eylemine karşı “Kanlı Pazar” ve 20 Nisan 1969’da Ankara’daki öğrenci yürüyüşüne MTTB’nin yaptığı saldırıları unutmamalıyız.

“Kanlı Pazar” olayından iki gün önce MTTB ve Komünizmle Mücadele Dernekleri öncülüğünde 14 Şubat 1969 Cuma günü, Bayrağa saygı mitingi düzenlenmişti. Aynı gün MTTB binasında yapılan ortak toplantıda Komünizmle Mücadele Dernekleri Başkanı İlhan Egemen Darendelioğlu (1921-1979) şu ifadeleri kullanmıştı:

  • “Pazar günü komünistler miting yapacak. Biz bu mitingde savaşacağız.
  • Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin.”

14 Şubat 1969 günü bu mitingin hazırlık toplantılarında MTTB Başkanı İsmail Kahraman, Beyazıt Camisinde yaptığı konuşmada, gençlik olarak 3 – 5 soysuza fırsat vermeyeceklerini söylemiş ve şu ifadeleri kullanmıştı:

  • “Buraya tarihi kararlar almak üzere toplandık. Artık nush ve nasihat devresini tamamlayan Türk Milliyetçiliği, önümüzdeki günlerde yeni Tan’lar, yeni hareketler gösterecek, Türkiye’nin sahibinin milliyetçiler olduğunu gösterecektir. Bu tür hareketler Türkiye’yi komünistleştirme planında bir adımdır.”

– ABD emperyalizminin 6. Filosu’na karşı mücadele eden yurtsever 68 gençliğinin karşısında duran,
– ABD askerlerini törenle karşılayan ve
ABD gemisine secde ederek namaz kıldıran İsmail Kahraman’ı iyi tanımak gerekir.

28 Haziran 1996 ile 30 Haziran 1997 arasında Kültür Bakanı olarak görev yapan İsmail Kahraman, gündemdeki Taksim’e cami tartışmaları ile ilgili olarak “Taksim’de çok sayıda kilise var ancak bir cami yok. İnşallah Taksim bu ayıptan kurtulacaktır.” biçiminde bir açıklama yapmıştı. Bu açıklama üzerine Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Semavi Eyice (1922-2018), cami yapılacaksa mimarisinin tarihsel dokuya uygun olmasına dikkat edilmeli diye görüş bildirmişti. İsmail Kahraman, Semavi Eyice hakkında “Alnı secde-i rahmana değmemiş, Hıristiyanların piyonu olan birisi! Ben de O’nu kolundan tuttum, kapının önüne koydum” sözleriyle görevden aldı.

İsmail Kahraman, Fatih Sultan Mehmet’in Rize’yi Osmanlıya bağlamasının yıldönümü 28 Ağustos 2016’da yaptığı konuşmada, Che Guevara‘yı “katil kişilik, gerilla ve eşkıya” olarak nitelendirerek, fotoğraflarının Türk gençlerinin tişörtlerinde (AS: tegömleklerinde) olmaması gerektiğini savunmuştur. İlk kez kutlanan bu etkinlikteki yakışıksız sözler için Küba Büyükelçiliği, tepki göstermiş, olumsuz görüş bildirmişti.

22 Kasım 2015 ile 7 Temmuz 2018 arasında TBMM Başkanı olan İsmail Kahraman, yine büyük sansasyon yaratmayı sürdürdü. 25 Nisan 2016’da İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği’nin İstanbul’da düzenlediği konferansta, “Yeni anayasada laiklik maddesi olmamalı, dindar bir anayasa olmalı” diyerek pek çok kesimden tepki almıştır.

İsmail Kahraman, 2017’de TBMM lokantası menüsüne özel olan ve içinde süt, nişasta, vişne, ananas, krema, yumurta, bisküvi ve un bulunan ‘vişneli tayfır’ tatlısı için “Bu nasıl tatlı ismi?” diyerek menüden kaldırmıştı. Böylece TBMM’nin en önemli sorunu çözüme kavuştu. Kim bilir, belki “Tayfır” adına tuhaf bir takıntısı vardı? Kahraman’ın görev süresi sona erince, ‘vişneli tayfır’ tatlısı yine menüde yerini aldı.

28 Mart 2018’de TBMM’de, “Çanakkale Şehitlerini Anma” gecesi düzenledi. Devlet Tiyatroları bu gece için özel bir gösteri hazırlamıştı, gösteriye bir saat kala, kadın oyunculara sahneye çıkmayacakları söylendi. Doğal olarak kadın oyuncular nedenini öğrenmek istediler. Nedenin TBMM Başkanı olduğu açıklandı ve sahneye çıkamayacakları ancak sahne kenarında, merdivenlerde durabilecekleri söylendi.

4 Ekim 2021’de Birlik Vakfı’nda düzenlenen “Yeni Anayasa ve Öze Dönüş” konulu konferansta konuşan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Başkanvekili İsmail Kahraman, dindar bir anayasa hazırlanması ve ilk dört maddenin değiştirilebilir olması çağrısı yaptı. Bunun üzerine Halkın Kurtuluş Partisi, “İsmail Kahraman, bu sözleriyle Türkiye’nin şeriatla yönetilmesini isteyenlerin sözcülüğünü yapmaktadır” diyerek, 5 Ekim 2021’de İsmail Kahraman hakkında suç duyurusunda bulundu, ama sonuç alınamadı.

15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından hazırlanan ve
TBMM Başkanı olarak İsmail Kahraman’a sunulan raporun
‘kayıp’ olması da ilginçtir.

Cumhuriyet rejimi sayesinde ulaştığı makamlara yabancılaşarak, ihanet ederek Osmanlı hayranlığı sergileyen İsmail Kahraman’ın, seçildiği TBMM başkanlığında yaptığı ilk iş, Osmanlı meclisini 33 yıl kapalı tutan padişah II. Abdülhamit için etkinlik düzenlemek olmuştu.

Sahte kahramanların peşinden gidenler de aynı yolun yolcularıdır, ihanetin dibindedirler.

Düşmana kurşun sıkmadık ki” diyenler için söylenecek söz yoktur.

Bizim büyüklerimiz düşmana ateş ederken, kimi şeref yoksunu olanların büyükleri düşmanla işbirliği yapıyordu. İşte şimdi onların ne olduğu belirsiz çocukları da Atatürk’e, laik cumhuriyetimize karşı vatan hainliğini sürdürmektedir.

Eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk karşıtı, laiklik karşıtı, modernleşme (çağdaşlaşma) karşıtı olanlardan, güzel vatanımıza ihanet edenlerden er ya da geç hesap sorulacağı bilinmelidir. (Azim ve Karar, 5 Eylül 2022)
=========================
Dostlar,

Sevgili Kardeşimiz Suay Karaman’ın bu çok değerli yazısını yayınlarken, bizim de konuya ilişkin binlerce kişi tarafından okunan tweet iletimizi burada da paylaşalım:

  • “Ülkenin her yeri şehitlik dolu. İ. Kahraman’ın ailesi-bildiklerinden şehit-gazi yok ki, “kurşun atmadık” diye itiraf ediyor. Ya akıl sağlığı sorunlu ya da atalarının yolundan gidiyor, Vahdettin gibi İngiliz muhibbi. Uyan ey Ulus uyan! Bu adam, RTE’nin CB Y. İstişare Kurulu üyesi!”

Sevgi ve saygı ile. 11 Eylül 2022, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

KURTULUŞA PERÇİN – KURULUŞA GÜNEŞ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Bu gün (9 Eylül 2022) İzmir’in düşman işgalinden kurtarılışının 100. Yıldönümü.

9 Eylül 1922.. Mustafa Kemal Atatürk‘ün kumanda ettiği şanlı Ordumuz, İzmir’i ve tüm Türkiye halkının namusunu, vatanını, geleceğini ve onurunu düşmanlardan temizleyip kurtardı.

Güzel İzmir’imizin kurtuluşu, özgür ve tam bağımsız bir Türkiye için çok sağlam ve asla sökülemez bir PERÇİN; demokratik, laik ve çağdaş bir Cumhuriyet için de ufuktan yeni doğmuş ve asla ışığı karartılamaz ebedi (sonsuz) bir GÜNEŞ olmuştur.

Kısaca, 9 Eylül 1922’de İzmir de emperyalist destekli düşman ordularına son darbenin vurulması, tüm ülkemiz ve halkımız için hem ebedi (AS: sonsuz) bir kurtuluş ve hem de demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti için yine ebedi (sonsuz) bir yeniden kuruluştur.

Başta İzmir’liler olmak üzere, tüm Türkiye halkının 100. kurtuluş ve kuruluş günü kutlu olsun!
***
Dostlar,

Geldikleri gibi gittiler…

Ancak, İ. Kahraman nam zatın hezeyanlarında olduğu gibi değil…

9 Eylül 1922: İzmir'in Kurtuluş Öyküsü

Şu tweet iletisini paylaştık ve onbinlerce okundu…

  • Ülkenin her yeri şehitlik dolu. İ. Kahraman’ın ailesi-bildiklerinden şehit-gazi yok ki, “kurşun atmadık” diye itiraf ediyor. Ya akıl sağlığı sorunlu ya da atalarının yolundan gidiyor, Vahdettin gibi İngiliz muhibbi. Uyan ey Ulus uyan! Bu adam, RTE’nin CB Y. İstişare Kurulu üyesi!

Sevgi ve saygı ile. 10 Eylül 2022, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

 

 

KOVİT-19 KÜRESEL SALGININDA ANAYASANIN ETKİLİLİĞİ

Dostlar,

Aşağıda kapağı sunulan “Anayasa Hukuku Dergisi” nin 21. sayısında bir makalemiz yayınlandı.

Makalemizi pdf olarak okumak, indirmek, paylaşmak için lütfen tıklayınız..

Sevgi ve saygı ile. 07 Eylül 2022, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
Anayasa Hukuku Derneği Üyesi (Anayasa Hukuku Doktora öğrencisi)
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

 

Uzayan Kovit : En köktenci çözüm, “küresel tam kapanma ve yaygın aşı”

Dostlar,

Bu gün, 06 Eylül 2022, Almanya / Köln’den yayın yapan Cosmo ile Kovit-19’u konuştuk. Bize şu sorular soruldu :

  1. Almanya’da hala kimi önlemler alınıyor, hatta bunlar sonbaharda sertleştirilecek, Türkiye’de ise sanki salgın yok gibi? Nedir son durum dünyada? Hangi ülkeler yoğun tehlike altında?
  2. Aşı sağlanması (tedariki) konusunda hala adaletsizlik sürüyor mu?
  3. Aşı olan pek çok kişi Kovit’e yakalandığı için, bir daha aşı olmak istemeyenlere daha sık rastlıyoruz. Aşıya devam mı?
  4. Almanya’da biz önlemlerin yanı sıra “Long Covid” yani “uzayan Kovit” yakınmalarını konuşuyoruz. Nedir “Long Covid” önce bunu açalım isterseniz?
  5. Kovit’in uzun erimli (vadeli) yan etkisinden söz etmek için nasıl bir zaman dilimini ölçü almalıyız? Bir ya da iki ay mı, yarım yıl mı?
  6. “Uzayan Kovit” uzun erimde (vadede) insanların yaşamını nasıl etkiliyor?
    (İşini yitirme, yalnızlaşma, yalıtılma / izole olma vs.)
  7. Peki, “uzayan Kovit” tümüyle geçer mi? Bu bir erken emeklilik nedeni olabilir mi sizce?

“En radikal çözüm, küresel tam kapanma ve yaygın aşı”

24:56 Min. Verfügbar bis 06.09.2023

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre, dünya genelinde şu ana dek yaklaşık olarak her 4 kişiden 1’i koronaya yakalandı (kayıtlara alınamayanlar da dahil). Bu rakam giderek artıyor, çünkü pandemi henüz sona ermiş değil. Vatandaşları bulaştan (enfeksiyondan) korumak için Korona’nın yeni varyantlarına karşı yeni aşılar üretiliyor.

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Saltık,

  • En kökten çözümün 4 hafta boyunca küresel bir tam kapanma ve yoğun aşılama olduğunu söylüyor,
  • Ancak neo-liberal kapitalist ekonomik sistemin buna izin vermediğini anımsatıyor.

25 dk. süren programı izlemek için lütfen tıklayınız :

https://www1.wdr.de/radio/cosmo/videos/video-en-radikal-coezuem-kueresel-tam-kapanma-ve-as-100.html

İzlenmesi, paylaşılması, gereklerinin yapılması ve yararlı olması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 06 Eylül 2022, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak . Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

 

26 Ağustos – 9 Eylül 1922 Döneminin Yakın Tarihimizdeki Yeri..

Söyleşi : 26 Ağustos – 9 Eylül 1922 Döneminin Yakın Tarihimizdeki Yeri..

Dostlar,

3 yıl önceki kapsamlı söyleşimizi, güncelliğini koruduğu için yeniden yayınlıyoruz.
Söyleşi fırsatı veren Sn. Mustafa Aydınlı’ya ve yayınlayan Çorlu DEVRİM Gazetesine teşekkür ederiz.

Büyük Zafer 100 yaşında! Ne denli övünsek yeridir..

Başkumandan, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa başta olmak üzere tüm komutanlara, subaylara, erlere, sivil kahramanlara, şehitlerimize, merhum gazilerimize minnet ve şükranımızı ödemenin tek 1 koşulu var :

Büyük Zaferin kazanımlarını sonsuza dek korumak..
Aksi açıkça GAFLET + DALALET + İHANETTİR!

Sevgi ve saygı ile. 26 Ağustos 2022, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
Hekim, Hukukçu-​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

******

Sorular : Mustafa AYDINLI, E. Öğretmen – Yazar

Yanıtlar : Prof. Dr. Ahmet Saltık, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi
ve Mülkiyeliler Birliği Üyesi (Ankara Üniversitesi SBF – Mülkiye mezunu)
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Mustafa AYDINLI : 26 Ağustos 1922’nin 95. yılındayız.. Nedir esprisi bu tarihin?

Çorlu Devrim Gazetesi
adına size soralım.. (5-6 Eylül 2017 günlerinde yayınlandı)

Prof. SALTIK : Alpaslan’ın ordusunda sağ kanat komutası, bizim ailemiz – soyumuz olan Saltukoğulları’nda idi. Romen Diyojen komutasındaki Bizans orduları yenilerek Anadolu kapıları açıldıktan sonra Alpaslan, Saltukoğullarını Erzurum yöresinde bıraktı ve arka cepheyi onlara emanet etti (1071).

Ertesi yıl (1072’de) Erzurum’da Saltukoğulları Beyliği – Devleti kuruldu ve Anadolu içlerine ilerleyen Alpaslan ordularına arkadan askeri koruma sağladı. Bu Beylik – Devlet 130 yıl yaşayarak 1202’de Büyük Selçuklu Devleti saldırıları ile yıkıldı ve Anadolu’daki dağınık Beylikler düzeni 1299’da Osmanoğulları Beyliğinin öncülüğü ile birleşerek devletleşmeye yöneldi.

Evet, tam 95 yıl önce 26 Ağustos sabahı, Afyon Ovasında cehennem gibi bir savunma savaşı başlatılmıştı. Dönemin dünya hegemonu İngiltere (günümüzde ABD… yarın hangi ülkeler??), Yunanistan’a Batı Anadolu’yu vaadetmişti. Böylelikle, Megali İdea denen Büyük İdeal gerçekleşecek, Ege bir Yunan iç denizi olacak ve yüzyılların hülyası Büyük İyonya yeniden kurulmuş olacaktı. 1830’lara dek yaklaşık 400 yıl Osmanlı valileriyle yönetilen Yunanlar, bölüşülen Osmanlı İmparatorluğu topraklarından önemli bir pay kapacaklardı. Böylesine tarihsel fırsatlar ender düşerdi. Dolayısıyla uğruna neler feda edilmezdi ki! O zamanki nüfuslarına göre (1930-34 döneminde 6,5 milyon nüfus!) çok ciddi bir rakam olan 250 bin kişilik ordu hazırlayıp 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal ettiler. Ağababaları İngiltere silah ve mühimmat da satacaktı kendilerine.. İşgal Batı Anadolu’da yayıldı. 1921 yazında Polatlı’ya dek uzandı. Bir de Trabzon tarafında Rum Pontus devleti kurulacaktı ki, Kral Venizelos yönetimindeki Yunanlar için Zeus ve yardımcısı Tanrılar seferber olmuştu adeta!

O Venizelos ki, 1934’te T.C. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK’ü NOBEL Barış Ödülüne aday gösterecek denli uygardı..

Mustafa AYDINLI : AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan neden Afyon’a – Dumlupınar’a gitmedi de Malazgirt’e gitti 26 Ağustos günü?

Prof. SALTIK : Erdoğan’ın, 95 yıl öncesinin yakın tarihi dururken, çok kanlı savunma savaşı verdiğimiz Afyon Ovası’na, Dumlupınar’a.. gitmek varken, bin yıl öncesine adeta mistik bir referans ile kalkıp Malazgirt’e gitmesi pek çok bakımdan sığ siyaset kokuyor. Oysa Mustafa Kemal Paşa Büyük Taarruzu başlatmak için 26 Ağustos gününü (1922) bilerek seçmişti. Malazgirt zaferi 1071’de o gün kazanılmış ve Anadolu yurt tutulmuş, giderek vatan yapılmıştı. 1200’lü yıllardan başlayarak da Batılı tarih kaynakları – uzmanları Anadolu için Turchia” demeye başlamışlardı : Türk yurdu!

Erdoğan vb. nin çok öykündüğü Osmanlı Devleti ise, 621 yıllık yaşamının ardından 10 Ağustos 1920’de Sevr Anlaşması ile tarihin mezarlığına yollandığında, Ön Türkleri (Poto Turcs) bir yana koyarsak[1], bin yıllık Yurt da yeniden Batı emperyalizminin eline, Diyojen’in torunlarının işgaline geçiyordu! Son Padişah Vahdettin Sevr’e onay vermiş, Anlaşmaya resmen imza konmuştu.

Açıkçası Sevr, Alpaslan’ın 26 Ağustos 1071 Malazgirt utkusunun (zaferinin) rövanşı idi;
Batılılarca yaklaşık bin yıl sonra alınan! Mustafa Kemal Paşa bu tarih bilinciyle, yüreği yangın yeri; Bin yıllık Malazgirt zaferinin rövanşını Batı emperyalizmine kaptırmamak için 26 Ağustos gününü seçmişti Büyük Taarruz için (1922)!

Mustafa AYDINLI : Sayın Erdoğan’a ne söylemek istersiniz bu bağlamda ?

Prof. SALTIK : Senin Cumhurbaşkanı olduğun devlet 26 – 30 Ağustos 1922 zaferi ile kuruldu, 1071 ile değil. Önce T.C. kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK‘e tarihsel saygını – vefanı göstereceksin. Ama AKP = RTE, Mustafa Kemal Paşa’ya 1934’te TBMM tarafından Soyadı Yasasıyla verilen yasal soyadını bile bir türlü kullanmıyor! ATATÜRK demeye dilinin ucu ile bile asla yanaş(a)mıyor!

Kalkıp Diyarbakır’da 1 Nisan 2017’de 1 Nisan şakası yaparcasına (!) Kürt kökenli yurttaşların çoğunlukta olduğu bölgede, acı veren bir siyasal opportünizm örneği olarak ‘‘Tek millet” diyor ama dönüp ‘‘.. bakın Türk demiyorum..’‘ diye vurgulayarak açık etnik duygu sömürüsü yapıyor.. (http://ahmetsaltik.net/2017/04/02/pamukoglu-hayir-onde-yuzlerinden-belli/)

Malazgirt meydanında şu veya bu bildik yöntemlerle toplanan kalabalığın Erdoğan dahil ne kadarı bu yalın tarihsel gerçekleri biliyor? Her yer İHO – İHL yapıldı.. Çocuklar doğru dürüst tarih mi okuyabiliyor?? Tabii böylelikle kitleleri meydanlara toplamak da kolay, yüksek dozda hamaset ile beyinlerini yıkamak da.. Kurgulanan da tam da bu korkarız, galiba değil; korkarız! Yaaa, işte böyle AKP Genel Başkanı Erdoğan… Şimdi danışmanları haşlama – ayıklama zamanı! Çıplak gerçek çok daha ağır ve olduğu gibi yazılmalı, not düşelim :

  • Tarihi çarpıtarak gerçekte kitlelerin beyin iğfalidir; 26 Ağustos 2017’de Malazgirt’te yapılan..
  • Siyaseten! Neciiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiip mi necip milletimize armağan, yapanlara da afiyet olsun!

Mustafa AYDINLI : Büyük Taarruz nasıl yürütüldü ve sonuçları neler oldu?

Prof. SALTIK : Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa savunma savaşını fiilen cephede yönettiği için, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa (İNÖNÜ) bu savaşa “Başkumandan Muharebesi” adını verdi. Mustafa Kemal Paşa, 04 Ekim 1922’de TBMM’de Büyük Taarruz’u anlattığı konuşmasında, bir yıl önce Başkomutan atanırken söz verdiği gibi “Yunan Ordusunun harimi ismetimizde tamamen boğulduğunu” açıkladı. 1922 Büyük Taarruz ise Türklerin Anadolu’da yeniden tutunmalarını sağladı.

Büyük Taarruz bir “mevzi” savaşı değil, “düşmanı imha” savaşıdır, “topyekûn” bir savaştır. Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz’la, yenilmiş – dağıtılmış – silahları elinden alınmış – subayları tutsak edilmiş bir orduyu baştan kurarak Batı emperyalizmine karşı ilk kez, Çanakkale savunmasını da katarsak 2. kez büyük bir utku kazandı. Ordularına ”Hat’tı savunma yok; sathı (vatan yüzeyini) savunma var; o satıh tüm vatandır!’’ diyerek dünya askerlik tarihinde örneği olmayan emirler verdi. Büyük Taarruz’u tarihte benzersiz kılan, bu özellikleridir; tüm mazlum uluslara örnek olmuş, bağımsızlık savaşımlarında güç ve esin kaynağı, güdülenme (motivasyon) sağlamıştır.

Sakarya Meydan Savaşı ile Mustafa Kemal Paşa’nın komutasındaki Türk Orduları stratejik bir başarı sağlamışlardı. 22 gün – 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı ve onu izleyen başarıların gerçek anlamını kavrayabilmek için bu gelişmeleri ulusal sınırları aşan ölçekle değerlendirmek gerekir. Emperyalizme karşı sıcak savaşta kazanılan bu tarihin 2. büyük kara zaferi ile (ilki Çanakkale deniz ve Gelibolu kara savunması – 1915), sömürülen tüm doğu halkları, Mustafa Kemal’de bir öncülük, bir gün bağımsızlığa açılacak olan girişimin, bağımsızlık güllerinin ışıklarını görüyorlardı.

Falih Rıfkı Atay Çankaya adlı kitabında şunları kaydetmişti (syf. 363):

  • “Nemiz varsa; bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak,
    şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak,
    belki nefes alıyorsak; hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.”

Mustafa AYDINLI : 9 Eylül’e uzanan süreç? ?

Prof. SALTIK : Sakarya Meydan Savaşı’ndan yaklaşık 13 ay sonra, 95 yıl önce 26 Ağustos 1922 sabahı, şafak atarken bu kez yine Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk ordusu, Sakarya’dakinin dört katı dolayında asker ve çok daha güçlü lojistik destek ile, cehennem gibi top atışlarıyla, işgal ettikleri Türk yurdunu Yunan askerlerine cehennem etmeye başlamıştı. Öylesine berkitilmiş (müstahkem) askeri mevziler yapmışlardı ki Yunanlar; kolay kolay 6 aydan önce hiçbir saldırı çökertemezdi. Ne var ki yalnızca 4-5 gün dayanabildiler. 30 Ağustos günü arkalarını dönmüş, her yeri yaka – yıka Afyon ovasından Ege’ye doğru kaçmaya başlamışlardı. Ordu komutanı general Nikolaos Trikupis bile tutsaktı ve Mustafa Kemal Paşa’nın çadırında konuk edilmiş, kahve ikram edilmiş, kılıcı dahi alınmamıştı. Atina’daki başkomutan Hacı Anesti öfke bunalımlarındaydı. General Trikupis, ölene dek her yıl 10 Kasım’da Mustafa Kemal Atatürk’ün Selanik’te doğduğu eve giderek saygı duruşunda bulundu.

Büyük Taarruz sürdürüldü ve kaçabilen Yunan birlikleri 9 Eylül 1922 günü İzmir’de denize döküldüler. O gün, salt Türkiye ve biz Türkler için değil, dünya tarihi açısından da bir dönemeçtir. Hem bizim hem Yunanların (Yunanların değil!), hem de emperyalizmin sömürgesi mazlum uluslar için bağımsızlık savaşımı meşaleleri yakılmıştır.

Başta Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, utkuda (zaferde) belirleyici işlev gören Fahrettin Altay paşa ve süvarilerine, emeği geçen her-ke-se, şehit ve merhum gazilerimize vefa borcumuzu ödeyebilmenin tek 1 yolu var.. Atatürk’ün belirttiği gibi Türk Ordusunun utkusuyla (zaferiyle) sonuçlanan Büyük Taarruzdaki temel amaç, yalnızca düşmanı yenmek değil;

  • Kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak” olduğuna göre,

Türkiye Cumhuriyeti Devletimizi ”kayıtsız şartsız bağımsız” bir Devlet olarak sonsuza dek hep ilerleme içinde yaşatmak, çağdaş uygarlık düzeyinin ötesine taşımak, hepimizin tarihsel borcudur! Gerisi hamasi söylevler, boş laflardır.

Mustafa AYDINLI : Son olarak eklemek istediğiniz?
Prof. SALTIK : Büyük yurtsever ozanımız Nazım Hikmet’in (RAN) dillere destan Kuvayı Milliye destanından bir alıntı yapmadan olmaz…

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında O’nu gördü.
Paşalar O‘nun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: “Üç” dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.

Reis ”..solcular vatansever olamaz…” buyurmuş.. Yukarıdaki dizeler vatan aşkı dışında hangi duygularla yazılabilir? Nazım Hikmet’in vatan aşkını sorgulamak hiç kimsenin haddi değildir. Ağzına ”Türk” sözcüğünü almaksızın, özellikle ”… bakın Türk demiyorum!” dahi diyebilen ülkemiz yöneticileri (http://ahmetsaltik.net/2017/04/02/pamukoglu-hayir-onde-yuzlerinden-belli/) Hacca da gitseler ihramlara bürünerek, 26 Ağustos’larda Malazgirt’e de gitseler, 26 Ağustos’un ruhu ile barışık olmadıklarını yadsıyamazlar; bu çok vefasızca, hatta utandırıcıdır. Türk Ulusu böylesine bir aşağılanmaya asla yaraşır olmadığı gibi, kabul de etmeyecektir..

Mustafa Kemal Paşa‘nın kurduğu bu devlette, demokratik cumhuriyetin nimetleriyle ATATÜRK‘ün koltuğunda oturan Erdoğan’ı bu davranışları nedeniyle esefle karşılıyoruz, kendisini tarihsel gerçeklerimize saygılı olmaya, insafa ve vefaya çağırıyoruz.

Büyük Atatürk’ün demesiyle;

  • “Amacımız ulusal sınırlarımız içinde toprak bütünlüğümüzü,
    aynı zamanda da tam egemenliğimizi elde etmektir.
    Bizi bu amaçtan alıkoyacak herhangi bir güce karşı savaşacağız.”

Ulusal kurtuluş savaşımının önderi, düşmanı salt askeri olarak yenmenin yetmeyeceğini, Osmanlı İmparatorluğu deneyiminden ötürü çok iyi biliyordu. Askeri alanda öngörülen taktik ve stratejik planların siyasal alanda da uygulanması gerektiğinin bilincindeydi. 1. Dünya Paylaşım Savaşının yenileni (mağlubu) 4 devletten salt Türkiye, kendine yengin (galip) devletlerin zorla imzalattıkları Sevr Anlaşmasını yırtıp Lozan’ı kabul ettirerek savaştaki zaferinin ardından bir de diplomasi zaferi eklemiştir. 1. Dünya savaşının 4 yenileninden Almanya Versay, Avusturya St. Germain, Macaristan Trianon ve Bulgaristan Neuilly Antlaşmalarının kendilerine uygulanmasını engelleyememişlerdir.

Bize tam bağımsız bir ülkenin çocukları olma hakkını veren başta Mustafa Kemal Paşa ile silah – dava arkadaşlarını, acılı ve yorgun savaşçılarını, İskilipli Atıf gibi sözde hocaların aldatmasıyla  yurt savunmasından kaçmayan Mehmetçiklerimizi, şehitlerimizi ve merhum gazilerimizi sonsuz bir minnetle-şükranla anıyor, sevgin (aziz) anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ diyoruz Büyük Atatürk gibi..
Savaşı, Ulusun yaşamı tehlikeye düşmedikçe cinayet görüyoruz büyük komutan Atatürk gibi.

BÜYÜK TAARRUZ’UN ve 30 Ağustos, 9 Eylül zaferlerinin 95. Yılı Ulusumuza ve dünyaya KUTLU OLSUN diyoruz bir kez daha.. 15 Mayıs 1919’da başlayan İzmir’in – Ege’nin işgali, ancak 3,5 yıl sonra 9 Eylül 1922’de sonlandırılabildi ve İzmir’in dağlarında çiçekler açtı..

  • Yaşşa Mustafa Kemal Paşa, yaşşa Mustafa Kemal Paşa, yaşşa Mustafa Kemal Paşa!

Mustafa AYDINLI : Teşekkür ederim..

Prof. SALTIK : Ben de hem size hem Çorlu Devrim Gazetesine teşekkür ederim.
============================
[1]  1071 yılı, Müslüman Türklerin Anadolu’ya ilk gelişlerinin tarihidir. Türkler milattan önce 13 bin yılında Anadolu’ya gelip, Anadolu’nun dip kültürünü oluşturdular. Ön Türkler Anadolu’ya göçebe olarak değil, göçmen olarak geldiler.

Guinness’e girmeye aday bir eğitim öyküsü

logo

Guinness’e girmeye aday bir eğitim öyküsü

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, 69 yaşında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden yeni mezun oldu. Saltık, “Belki de yıllar önce tıbbiyeye değil hukuka girseydim, farklı bir kişilik gelişebilirdi ama bir yakınmam yok. Ben tıp mesleğimi çok seviyorum. Bu durumumla Guinness Rekorlar Kitabı’na girer miyim girmez miyim, bilmiyorum…” dedi.

İleyda Özmen

ANKARA- Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, eğitim azmiyle genç kuşaklara örnek oluyor. Yaşamını eğitime adayan Saltık, 69 yaşında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden yeni mezun oldu!

Yaşamı boyunca pek çok başarıya imza atan Saltık, “Belki de yıllar önce tıbbiyeye değil de hukuka girseydim farklı bir kişilik gelişebilirdi ama bir yakınmam yok. Ben tıp mesleğini çok seviyorum. Bu durumumla Guinness Rekorlar Kitabı’na girer miyim girmez miyim bilmiyorum…” dedi.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Saltık, eğitim süreçlerini, bundan sonra hayata dair hedeflerini GAZETE DURUM’a şu sözlerle anlattı:

1977’den 2016’ya: 1977 İstanbul Tıp Fakültesi mezunuyum. 1978’de Hacettepe Tıp Fakültesi’nde Toplum Hekimliği / Halk Sağlığı dalında uzmanlık eğitimine başladım ve 1981’de İstanbul Tıp Fakültesi’nde uzman doktor oldum. 1990’da Doçent, 1996’da Profesör oldum.

  • Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 2011-16 arasında okudum, bitirdim.

Mülkiye diyoruz biz ona. Çünkü Türkiye’de Siyasal Bilimler Fakültesi 1’den çok var ama “Mülkiye” 1 tane, biricik! O da taa 1859’da kurulan en eskisi ve hepsinin anası.

250 sayfalık kapsamlı tez : 2016-18 arasında Ankara Üniversitesi’nde Sağlık Hukuku alanında tezli yüksek lisans yaptım.

  • Dolayısıyla Sağlık Hukuku alanında uzmanlaşmış oldum.

Tezim, Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bir bireysel başvuruda aşı yaptırmak istemeyen bir aileye Anayasa Mahkemesi’nin “Evet haklısınız” demesi üzerineydi. Bu kararı eleştirdik hukuksal ve tıbbi boyutlarıyla. Bir yandan hekim olma bir yandan hukukçu olma sorumluluğuyla iki alanı kesiştirerek Anayasa Mahkemesi’nin “Aşı yaptırmayabilir zorunlu tutulamaz” yönünde verdiği kararın tıbbi açıdan, hukuksal açıdan, hukuk felsefesi açısından, epistemolojik açıdan son derece yanlış olduğunu, 250 sayfalık kapsamlı tezimizde irdelemiş olduk.

Hukuk Fakültesi mezuniyeti :

  • Eylül 2018’de Ankara Hukuk Fakültesi’ne kaydımı yaptırdım ve yeni bitirdim (25.7.2022).

Şu an süregelen eğitimim Anayasa Hukuku Doktorası :

Ders dönemi tamamlandı önümüzdeki aylarda yeterlilik sınavına gireceğim ve arkasından tez yazarak onu da tamamlayacağım diye umuyorum.

Bu yaştan sonra ek diplomalardan gelir sağlamam söz konusu değil

Bütün bunlardan amacım Francis Bacon‘un da vurguladığı gibi “Bilgi güçtür.”

Büyük Atatürk‘ün de bizi uyardığı gibi, bilgiyi kafamızda salt bir yük olarak tanımayıp, onları insanlığa yararlı ürünlere dönüştürmek. Benim de derdim budur. Daha donanımlı bir insan olarak sağlık sorunlarını hukukuyla, felsefesiyle, siyasetiyle, kamu yönetimiyle bir bütün olarak anlamak ve bunlara daha kapsamlı, yetkin çözümler üretebilmek.

İnsanlığa daha çok hizmeti etmek…

Yoksa bu yaştan sonra, edindiğim diplomalardan bir gelir sağlamam söz konusu değil.

Avukatlık yapmak aklımdan geçmiyor:

Avukatlık yapmak aklımdan geçmiyor.

  • Ancak, sağlık hukuku alanında uzmanlaşmam nedeniyle, yasal bilirkişi belgeme ek olarak, bu konuyla ilgili davalarda uzman görüşü yazabilmekteyim.

Sağlık hukuku alanındaki sorunların çözülmesinde, daha adil kararlar verilmesinde.. böylesine bir katkım olabilir.

Anayasa Hukuku doktorasını tamamladığımda da “sağlık hakkı“nı işlemek istiyorum.

Sağlık hakkını hem hekim hem hukukçu olarak sentezleyerek işlemek.

Sağlık hakkını salt hukukçular tartışacak değiller. Yalnızca onlar tartışırlarsa bir ayağı eksik kalıyor. Çünkü hukuk insanlarının tıp sorunlarıyla, ölümle, hastalıkla ilgili yaşantı deneyimleri olmadığı için, havada kalabiliyor kimi kritik noktalar. Sorunun kökünü, doğasını anlamakta haliyle zorlanabiliyorlar.

Yarım yüzyıldır tıbbiyenin içindeyim :

46. yılındayım meslek yaşamımın. 1971’de Hacettepe’de tıp eğitimine 17 yaşında başladığımdan bu yana 51 yıl oldu. Yarım yüzyıldır tıbbiyenin içindeyim.

Edindiğim birikim ve deneyimleri hukuk bilgisiyle sentezlersem daha gerçekçi, canlı, yaşamı temsil eden, dile getiren, ussal (rasyonel) bir düzleme erişebiliriz diye düşünüyorum.

Dolayısıyla, anayasa hukuku doktora tezimi tamamladığımda, önümüzdeki 1-2 yıl içinde, sağlık hakkı üzerinde yetkin yazılar yazmak istiyorum.

Sağlık hukuku ve Tıp Hukuku dersleri vereceğim : 

Önümüzdeki yıl, bu yıl mezunu olduğum Ankara Hukuk Fakültesi’nde İngilizce Hukuk Bölümü’nde Sağlık Hukuku derslerini vereceğim. Çalışmakta olduğum Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde de Tıp Hukuku derslerini İngilizce vereceğim. Yine Atılım Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde hem lisans hem lisansüstü düzeyde Sağlık Hukuku ve Tıp Hukuku derslerini planlamaktayız.

Guinness Rekorlar Kitabı’na girer miyim, bilmiyorum :

Şunu da belirtmekten keyif alırım : Bizim ailemizde Lozan’da İsmet Paşa‘nın danışmanları içinde Hukuk Profesörü Veli Saltık vardı. Ankara Hukuk Fakültesi kurucu kadrosu içinde yer almıştı. Rahmi Saltık, bizim aileden ülkece ünlü ses sanatçısıdır, aynı zamanda avukattır. Başka hukukçu – yargıç – avukatlar da var ailemizde.

Belki de yıllar önce tıbbiyeye değil de hukuka girseydim farklı bir kişilik formasyonu gelişebilirdi ama bir yakınmam yok.

Ben tıp mesleğini çok seviyorum. Özellikle uzmanlık alanım olan “Halk Sağlığı / Toplum Hekimliği” ni.. İnsanları hastalıklardan korumaya çalışmayı çok saygın ve anlamlı buluyorum. Bu bağlamda tıp – sağlık bilimleri eğitimi vererek hekim ve uzman hekim yetiştirmeyi de.

Bu durumumla Guinness Rekorlar Kitabı’na girer miyim girmez miyim, bilmiyorum.

Söyleşi fırsatı için size ve telefonla arayarak beni kutlayan değerli ve kadim dostum Mustafa Balbay‘a, GAZETE DURUM‘a ayrı ayrı teşekkür ederim.

Prof. Dr. Ahmet Saltık Hakkında Detaylı Bilgiler

Seller ve LEPTOSPİROZİS Hastalığı

logo

Seller ve LEPTOSPİROZİS  Hastalığı


Kas
 ve karın ağrısı, yüksek ateş, ishal…

  • Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Kurban Bayramı sebebiyle kesilecek hayvanlardan leptospira hastalığı bulaşabileceğini belirterek, vatandaşları dikkatli olmaya davet etti.

ANKARA- Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, son dönemde yağışlarla artan su baskınlarına bağlı olarak gündeme gelen “leptospira” hastalığına işaret ederek, “Hastalık; ateş, kas ağrıları, karın ağrıları, yüksek ateş, ishal, deride sarılık, göz akında  sarılık, karaciğer ve dalakta büyüme, böbrek işlevlerinde bozukluk, gözde kızarıklıkla birlikte kanlanma ve deri altında kanamalı döküntü belirtileri gösteriyor. Tanı koymak kolay olmuyor. O yüzden özellikle hastalığın sık görüldüğü yerlerde ve dönemlerde hekimlerin bu hastalıktan kuşku duyması gerek.” dedi.

Saltık, “leptospira” hastalığı hakkında GAZETE DURUM’un sorularını şöyle yanıtladı:

“Leptospira” bakteriyel bir hastalık: Leptospira hastalığı bir bakteriyel hastalık. Bu bakterilerle insanlara geçiyor. Koyunlar, keçiler, sığırlar, domuzlar, evcil ve vahşi kemiriciler, geyikler, tavşanlar gibi hayvanlarda ve sıklıkla köpeklerde bu hastalığı görüyoruz. Leptospira, hayvanlardan insanlara geçen (zoonotik) bir hastalık, bir zoonoz. Bunun tipik örneklerden birisi kuduz. Dr. Weil, bu hastalığı 1886’da tanımladı. Dolayısıyla O’nun adıyla da biliniyor (Weil hastalığı). Hastalığın farklı adları var. Üreticilerin pirinç tarlalarında çıplak ayakla çalışmaları yüzünden, “pirinç tarlası hastalığı” olarak da tanınıyor. Hastalık, toprakta, çamurda, durgun sularda.. çıplak ayakla dolaşanların ayaklarındaki zedelenmiş deriden bu bakterilerin girmesiyle ortaya çıkabiliyor.

Kurban Bayramı’nda risk arttı : Kurban Bayramı içindeyiz. Belki de 3 milyonu aşkın hayvan kesilecek. Bu nedenle “leptospira” hastalığı riskinin arttığından söz edebiliriz. Son günlerde ülkemizde ve dünyada küresel ısınmaya (iklim felaketine, climate disaster) bağlı olarak ardışık sel afetleri var. Bunlar leptospira hastalığı ataklarını artırıyor, dolayısıyla hasta hayvanlardan, çevreden rahatlıkla insanlara geçebiliyor. Hasta hayvanların idrarları, beden sıvıları, plasentaları, dokuları hastalığı bulaştırıyor.

  • Kesilecek bütün hayvanların veteriner hekim denetiminden geçmesi ve kesimin kesimevi (mezbaha) koşullarında yapılması zorunlu.

Çıplak elle hayvan dokularına dokunmamak gerekiyor. Leptospira etmeni bakterilerin gözlere sıçramaması ve solunum yoluyla alınmaması için yüz siperi takılması, eldiven kullanılması ve çizme giyilmesi gibi kişisel koruyucu önlemler alınmalı. Hayvanların, özellikle köpeklerin yavruyken 2 kez aşılanması gerekiyor.

Yağmur mevsimlerinde hastalık artış gösteriyor : Ellerimizde, bedenimizde özellikle çıplak ayakta yaralanma, kesik varsa, çamur haline gelmiş topraktaki ve kirlenmiş sulardaki, tarla ve bahçelerde, ahırlarda.. bu bakteriler vücuda girebiliyor. Özellikle pirinç tarlalarında ve çiftliklerde çalışanların kişisel koruyucu giymesi gerekiyor. Gözden de bulaşabildiği için yüz siperi, uygun koruyucu gözlük takılması gerek. Kesimevi (Mezbaha) işçilerinin, veteriner hekimlerin, avcıların, balıkçıların, kanalizasyon ve tunel işçilerinin, yeraltı madencilerin, komando askerlerin çok dikkat etmesi gerekiyor.

Mutfaklarda da fareye karşı önlemler alınmalı. Özellikle yağmur mevsimlerinde yaz sonunda, ilkbaharda hastalığın tırmanma gösterdiğini biliyoruz. Dünya genelinde ciddi bir hastalık olarak biliniyor. Türkiye için elimizde net rakamlar yok. Yer yer leptospira olguları bildiriliyor. Hastalığın henüz etkili ve güvenilir yaygın bir aşısı yok.

Çeşme suyu ve denizlere dikkat : Bakterinin bulaşma riskine karşı kent şebeke sularının ya da toplu kullanıma açılan içme – kullanma sularının mutlaka uygun bir biçimde klor ve çözeltileriyle veya başkaca kimyasallarla dezenfekte edilmesi gerekli. Bakteri, kirli nehir sularında 5-6 gün, deniz suyunda 18-20 saat yaşayabiliyor. Dolayısıyla sel afetlerinden sonra nehirlerin, akarsuların denize ulaştığı yerlerde eğer bir dalgalanma yoksa, o durgun alanlarda bakterinin yaşamı 1 gün sürebiliyor. Bu bölgelerde denize girilmemeli. Bakteri doğal koşullarda 50-55 derecede yarım saatte ölüyor.

Tanı koymak kolay olmuyor : Hastalık; ateş, kas ağrıları, karın ağrıları, yüksek ateş, ishal, deride sarılık ve derialtı kanamalı döküntü, göz akında sarılık, karaciğer ve dalakta büyüme, böbrek işlevlerinde bozukluk, gözde kızarıklıkla birlikte kanlanma.. belirtileri gösteriyor. Tanı koymak kolay olmuyor. O yüzden özellikle hastalığın sık görüldüğü yerlerde ve dönemlerde hekimlerin bu hastalıktan kuşku duyması gerek. Öbür hastalıklardan ayırt edilmesi için kanamalı deri döküntüleri, sarılık ve ateşin birlikte görülüp görülmediğine bakılmalı. Sağaltımda (Tedavide) geç kalınmamalı, doksisiklin ve penisilinler gibi antibiyotikler kullanılıyor. Eğer erken sağaltım yapılmazsa (tedavi edilmezse), başta böbrek işlevlerinin bozulması, karaciğer yetmezliği, solunum güçlükleri ve menenjit görülebiliyor ve ölüme dek götürebiliyor.

Nüfus artışını mutlaka ve hızla frenlemek ve çevreye saygılı yaşamı öğrenmek zorundayız.