Etiket arşivi: Muharrem İnce

CHP KONGRESİNDE İNCE ŞOV ve DEVAMI..

CHP KONGRESİNDE İNCE ŞOV ve DEVAMI..
-GEÇ KALMIŞ BİR YAZI MI ACABA?-

Konuk yazar : 
Mustafa AYDINLI
11.08.2018, Çorlu

CHP’nin 36. Olağan Kurultayını izledik (3-4 Şubat 2018). Aslında kurultay tartışmaları aylar öncesinden başlamıştı. Birçok TV kanalında açık oturumlar, tartışmalar, yorumların ardı arkası kesilmiyordu. CHP açısından bu boyutta tartışılıyor olmanın yadırganacak bir yanı olamaz. Ne var ki izleyenler bilir, tartışmaların hemen hemen % 90’ı CHP’yi yerden yere vuruyor, Parti içindeki muhaliflere çağrı yapıyor. CHP’ye inananları nasıl dumura uğratırız çabası içindeler. Bununla bitiyor mu? Hayır! Kongre sürecinde ve sonrasında da aynı koro devam ediyor. Sanırsınız CHP iktidar partisi ve ülkede kötü giden her şeyin sorumlusu bu parti. Hiç iyi giden bir şeyde katkısı yok!? Ne garip, yandaşlaş(tırıl)mış medya CHP’ye eleştirisinin, % 10’unu iktidar partisine yöneltse, ülkede sorun kalmayacak neredeyse!.

Tüm bunlar bir yana, izlediğim kongreyi ve kongre sürecinde olup bitenleri,  gözlemlerimi 6 ay sonra serinkanlılıkla aktarmak ve günümüze bağlamak istiyorum:

İyi hazırlanmış, çok emek verilmiş ve yoğun ilginin olduğu coşkulu, güzel bir kongreydi. 10 400 kişilik Ankara Spor Salonu hınca hınç dolu, bir o kadar insan da salon dışında, içeride ayakta duracak yer bile yok. Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu söz aldı ve gündemi değerlendiren bir konuşma yaptı. Ağırbaşlı, vakur, konusuna egemen, güven veren, asil bir görüntü sergiledi. Liderliği de, güvenilirliği de, sorunlara egemenliği ve gelişmeleri irdelemesi, tam bir devlet adamı ciddiyetinde, güven veren, yol gösteren, ilkeleri olan, ufuk açan..  bir konuşmaydı kesinlikle. Hak ettiği coşkulu alkışı da salondan aldı.

Sonra Sayın Muharrem İnce söz aldı. İnce her ne denli Partide özgürlük ve adalet yok dese de, beş dakikalık bütçe üzerine konuşmak üzere söz aldı, ama Örgütün ve rakiplerinin hoşgörüsüyle tam 70 dakika konuştu. Daha doğrusu bana göre tam bir görsel şov yaptı.  Sayın İnce’nin konuşmasında ilkesel bir program göremedik, yalnızca “Ben başaracağım.., bir de beni deneyin..” falan, filan. Güvencesi ne başarı vaadinin? Sözü döndürüp dolaştırıp,   “..ben daha çok bağırıyorum..” demeye getirdi. Ses tonunu giderek yükselterek, tam bir görüntülü şova dönüştürdü. Görselliğe dikkat çekmek için, pehlivanvari ceket çıkartıp atmalar.. vs.. Oysa yakınındaki bir genç ceketi almak için elini uzatıyor ama O, dikkat çekmek için artistik pozlarla ceketini yere atıyor… Sonra gömleğinin kollarını geri kıvırmalar.. güreş tutacak sanki.

Sayın İnce öğretmenlikten gelen ders anlatım becerisi ile görselliği öne alıyor ama bu gösteriyi (şovu) sınıfta yapsa, öğrenciler sanırım gülmekten yere yıkılırdı. Oysa sayın İnce, AKP’nin ferasetine güvendiği cahillere hitap etmiyor; eğitimden, politik bilinçten payını almış CHP kitlesi karşısında. Tümüyle tribünlere oynadı. Kongreyi bir şova, sirke dönüştürdü. Salonun bir ucundan öbür başına artistik yürüyüşler, sahne sanatçısı benzeriydi. Elindeki mikrofon ve ses sistemi nefes alışverişini salonun her köşesine eksiksiz duyuruyor. Fizik hocası olarak bunu kendisi de biliyor kuşkusuz ancak politik şov böyle gerektiriyordu (!)

Sayın İnce’ye göre Kılıçdaroğlu Alevilerin hakkını savunamıyormuş. “Ben daha iyi savunurum..” demeye getiriyor. Peki, nasıl olacak o iş? Açıkça mezhepler üzerine ince ince dikkat çekiyor. Güldürmeyin adamı Sayın İnce, bu halk o devri çoktan geçti, gülünç söylemlerle uğraşmayın. O sizin dediğinizi AKP genel başkanı her gün yapıyor zaten. Aslı varken sezin teziniz silik kalıyor.

Kongrede Sn. Kılıçdaroğlu salonla birlikte Türkiye’ye hitap etti, milyonları hedef aldı. Sn. İnce ise salt salona (delegelere!) hitap etti.. Kılıçdaroğlu AKP ve iktidara yüklendi, İnce’nin ise tek derdi Kılıçdaroğlu idi.

Sayın İnce’ye şu soruyu soruyoruz : 447 oy aldınız, bunu nasıl başardıysanız, gerekli güveni verip çalışasaydınız, 847 oy da alabilirdiniz. Kimse sizin ve delegelerin elini tutmadı. Neden sonuca razı ve saygılı olmuyor, partiyi ve değerli genel başkanını kırıp döküyorsunuz? AKP bile CHP’ye sizin verdiğiniz zararın yarısını veremezdi. Genel başkanınızı yuhalatmayı bile başardınız, o asil insan Kılıçdaroğlu, bu halinizi acı bir tebessümle izledi. Hatta ortamı germemek için yanıt bile vermedi. Evet “yuh” seslerini susturdunuz ama kapalı kapılar ardında parti liderine o hakaretin yapılabileceği cesaretini vermiş olmalısınız ki, kötü yakalandınız. Açığa düştünüz Muharrem bey… Bu taktiğiniz, sizin partili yoldaşlarınızı gerçekte sevemediğinizi ancak her şeyi kişisel çıkarınıza dönük tasarladığınızı kanıtlıyor. Politik ikbaliniz adına neleri neleri göze alabileceğinizi ibretle sergiliyor.

Çok dikkatle ve yakından izledim; salonun sağına – solunda 25’şer kişi ayakta, merdivenlere yerleştirilmiş, toplamda saymaca elli kişi. Bunlar açıkça amigoluk yapıyor. Amigoluk diyoruz çünkü genel başkanını yuhalatan – yuhalayan bir kitleye ne denebilir ki? Amigoların koro halinde ses dalgası mikrofona ulaşıyor ve güçlenerek tüm salonda yankılanıyor. Yandaş medya da bu sahneyi evire çevire, büyük başarınız olarak sunuyor. Yuhalatma kurgularınıza karşın Kılıçdaroğlu’nu destekleyen kesimlerin gençlerinden tık çıkmaması, her şeye karşın oradaki topluluğa ve parti disiplinine saygı sorumluluğudur.

Ayrıca 49 imza olayı.. Neymiş efendim, O, lütuf istemezmiş. Vermeseniz adaletsizlik deniyor, verince lütuf istemiyor Beyefendi.. Peki nasıl olacak? İnce’ye göre şov olsun da, şamata olsun da.. nasıl olursa olsun. Derdi, kendince salonda psikolojik üstünlüğe ele geçirmek. Doğru söylediği şeyler yok mu? Elbette var. Bu düşünceler doğallıkla alınır ve parti yararına kullanılır. Kırıp dökmeden yapılan eleştiriye de saygı duyulur. Ne var ki, son çözümlemede çıkan sonucu, üzüm yemekten çok bağcıyı dövme niyetini üzülerek gözledik..

Sayın İnce’yi önceleri, kimi söylemleri nedeni ile sever ve sayardık. Üzülerek ifade edelim ki, bu kurultayda değindiğimiz olumlu yargılarımızdan iz bırakmadınız. Ayrıca ülkeyi yönetme birikiminiz yok, ilkeleriniz yok, ürettiğiniz yeni bir söylem – politika önermesi yok. Idı dıdı, vıdı vıdı..  Ülke ajitasyonla, bağırıp çağırarak yönetilmez. Şovla, sirk oyunculuğu ile hiç olmaz. Bütünsel bir program ve uyumlu – yetenekli kadrolar vazgeçilmezdir. Bunlar yok?

Doğrusu burnumuza pis kokular geliyor. Bu Parti neler neler görmedi ki. Genel sekreterliğine dek yükselenleri AKP’de Bakan olarak bile gördük. Kılıçdaroğlu’na güveniyoruz, birikimleri ve ilkeleri var. İdealleri var, deneyimli ve  kritik olaylar karşısındaki güven veren duruşu test edildi. İktidarın 4 koldan saldırısı boşuna değil. Silaha, yumruğa varan saldırılar boşuna değil. Artvin’de az kalsın kim vurduya kurban edilecekti! AKP = Erdoğan için kanıta dayalı söyledikleri için bile, “sayın yargımız” tarafından 1 milyon TL’ye varan maddi tazminata mahkum edildi. AKP iktidarının DP’den devşirme İçişleri Bakanı, hiç sıkılmadan “Şimdi seni zıplatayım mı Kılıçdaroğlu?!” diyebildi ve yeniden Bakan yapıldı.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun Sputnik’te yayınlanan (27.7.18) şu demeci çok uyarıcı :

  • “..Mümkün değil çünkü işler bildiğiniz gibi değil, çok büyük bir kumpas var. Muharrem İnce’yi partinin başına getirmek isteyen derin devlet!
    Ben buna asla müsaade etmeyeceğim.”

CHP salt bir lider partisi değil, kadro ve program partisidir. Başarı da başarısızlık da tüm kadroların ve programın sorumluluğundadır. “Ben CHP’liyim” diyen herkes, -öne alınmazsa- 2019 yerel seçim hesaplaşmasına, kafasının arkasındaki tüm planları bir yana bırakıp, ülkenin kurtuluşu için bütün gücüyle enerjisini CHP’yi yerel yönetimlerde güçlenerek iktidar yapmaya yöneltmelidir. Ülkesine ve insanlığa karşı her partili yurtseverin öncelikli görevidir, borcudur bu çaba.

Türkiye son günlerde muazzam bir ekonomik çöküş yaşıyor ve siz, Partinizin kurumsal açıklamasını yapmasından beklemeden, 10 Ağustos 2018 günü, doğrudan Cumhurbaşkanına dönük ilginç bir söylemle, “tavsiye yerine istirhamla”, sözde ülke adına özveride bulunup alttan alarak 4 maddelik öneriler sundunuz. Partinizde hiçbir yönetsel ve temsil yetkiniz yokken ve milletvekili bile değilken. 16 yıl vekillik yapan birisinin, Parti geleneklerine, disiplinine ve siyaset etiğine sığmayan böylesi bir davranışı bile gündemde kalma adına sergileyebildiniz.. Bu gün de (11 Ağustos 2018) CHP, İstanbul’da bir basın toplantısı ile, tüm ağırbaşlılığı ile 13 maddelik bir program sundu. Sizin önerilerinize ve Partinin kurumsal önerilerine bakıldığında ne denli cılız – içeriksiz önermeleriniz oldu, dönüp bakar mısınız? Keşke kişisel hırs – ihtirasınız ile yetenek ve birikimlerinizi dengeleyebilseniz.

Bu yazıyı yazmak istemezdik, Kurultayın üzerinden 6 ay geçti ancak Sn. İnce’nin kişisel ve sekter, üstelik CHP’nin kurumsal kimliğine zarar veren sorumsuz davranışlarının sürmesi nedeniyle kamuoyuyla paylaşmak istedik. Önceleri, kendisini Cumhurbaşkanlığına aday gösteren, kendisinden 15 yaş daha büyük ağabeyi konumunda olan Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na “vefasızlık etmeyeceğini, edemeyeceğini” kamuoyu önünde açıklayan Sayın İnce’yi yönlendiren (manüple eden) kimler ve hangi güçler acaba?

Ülke bir yangının içinde, tek sorumlu AKP= Erdoğan, CHP 13 maddelik akılcı – bilimsel bir politika demeti sunuyor; ancak Erdoğan her zamanki gibi Kılıçdaroğlu’na, dikkat, CHP’ye değil Sn. Kılıçdaroğlu’na olmadık biçimde yüklenerek “..avcunu yalarsın..” diyebiliyor. Hemen ardından AKP sözcüsü Ünal devamla, yine CHP’ye değil Kılıçdaroğlu’na olmadık biçimde saldırıyor. Siz de açık – örtük benzer tutum ve davranış içindesiniz. Niçin ve zamanı mı?

Özdemir İnce : Sonun sonu üzerine…

Sonun sonu üzerine…

Konuk yazar  : Özdemir İnce
https://www.abcgazetesi.com/ozdemir-ince/sonun-sonu-uzerine/haber-94990, 17.07.2018

Gazete yazarlığı hayatımda (ki 30 yılı bulur) başta AKP olmak üzere siyasal partileri çok eleştirdim ama hiçbir partinin içişlerine karışmadım. “Şunu başkanlıktan atın, bunu başkan yapın!” demedim. Şimdi de demiyorum, çünkü gazeteci ancak tasvir eder ve yorumlar. Şimdi bakıyorum da kimi gazete yazıcısı, Muharrem İnce’ye “Sen parti kurmalısın arkadaş!” diyor, kimisi ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun adının önüne anlaşılmaz sıfatlar oturtarak parti başkanlığından indiriyor.

Buna en kibarından “mesleki yozlaşma, mesleki deformasyon” denir ki tükenmişlik alametidir. Ayıptır! Fahişenin müşteriden para almaması da mesleki deformasyondur! Biline!

Amip tabiatlı Ahmet Hakan da “Neden Muharrem İnce’inin ayrı parti kurması şart?” diye remil atıyor! Bre akılsız imam! Muharrem İnce, kurarsa, Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı değıl CHP’ye karşı parti kuracak… CHP’nin tabelasını bile kimse yenemez!

Bir araştırma göre AKP’ye gönül verenler, evlilik programlarını, dizileri seyrediyormuş ama tartışma programlarını, belgeselleri adam yerine almıyormuş. Bu nedenle AKP’ye oy veriyormuş. Hadi be! Araştırma yapacaksan seçmenin gelir kaynak ve biçimlerine göre yapacaksın. Örneğin, mesleksizler, yoksullar neden kendilerini savunmayan, her seçimde kendilerini “kazıklayan” (?) AKP’ye oy veriyorlar. Acaba kazıklanıyorlar mı? Böyle bir düşünce, saplantı ve algıları var mı? Yoksa sarsılmaz bir inanç mı söz konusu? Benim bu tür yazılarımdan birinden alıntı yapacağım.

Yazının adı : SADAKA EKONOMİSİ AHLAK BOZAR

[Belki inanmayacaksınız ama “Sadaka ekonomisi” deyişinin patenti ekonomistlere değil bana ait. Gerçi basında “mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi” hesabı yapılmıyor, referans ve göndermeler pek dikkate alınmıyor ama, izin verirseniz, gazete yazıcılığı hayatımda bir kez de ben biraz kasılayım.

Hürriyet gazetesi Ekonomi Servisi Müdürü Vahap Munyar’a aşağıdaki haber metni dolayısıyla şükran duymam gerekiyor, ki şükran duyuyorum. Yıllardır ileri sürdüğüm bir öngörüyü belge ile kanıtladığı için kendisine teşekkür ederim. Vahap Munyar’ı Birlikte okuyalım (Hürriyet, 05.12.08) :

“Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) çatısı altındaki Anadolu’daki odalardan birinin başkanı, fabrikasına geçici işçiler aldı. Aldığı işçiler geçici de olsa onlardan evraklarını istedi. Kısa sürede sigortalarını yaptırdı. Bir süre sonra geçici işçiler fabrika sahibinin kapısına dayandı:

-Patron bizi neden sigortalı yaptın ?

-Yanlış bir durum mu var ?

-Bizi sigortalı yaptın, ekmeğimizi elimizden aldın.

-Nasıl yani ?

-Elimizde yeşil kart vardı. Ayrıca kömürümüz, gıdamız bedava geliyordu. ‘Yoksul maaşı’ bile aldığımız oluyordu. Sen bizi sigortalı yaptın, hepsi elimizden gitti.

-Ama bakın asgari de olsa artık bir maaşınız var, ayrıca Sosyal Sigorta güvenceniz var…

-Biz anlamayız, derhal kadrodan çıkmak istiyoruz…”]

Benim “sadakacı, tufeyli, asalak, sülük, yoz” adlarını verdiğim bu mesleksiz, lümpen yığışımı nüfusunun kaç kişi, kaç milyon aile ve kişi olduğunu bilmezseniz “seçimler hakkında” sadece gevezelik edersiniz. Şimdi resmi kaynaklardan bir alıntı yapacağım:

[Devlet 2015’te 15 milyon kişinin yardımına koştu:

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre 1 milyon 93 bin aile düzenli yardım alıyor. Bu da yaklaşık 15 milyon kişiye yardım edildiği anlamına geliyor.

2015’te devlet tarafından 3 milyon 18 bin aileye düzenli veya geçici yardımlar yapıldı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre bunların 1 milyon 93 bini düzenli yardım alıyor. Bu da yaklaşık 15 milyon kişiye yardımlarla ulaşıldığı anlamına geliyor. 2015’te sosyal yardım ve destekler içerisinde en büyük kalemlerden birini 508 bin kişiye verilen 4.3 milyar liralık evde bakım yardımı oluşturdu. Devletin üstlendiği 6.4 milyar liralık Genel Sağlık Sigortası primleri de dikkate alındığında 2015’teki toplam destek 25 milyar liraya ulaştı. Yardım yapılan kişi sayısının tespitinde GSS primi ödemeyenlerin aynı zamanda diğer yardımları da aldığını, dolayısıyla aynı ailelelerin birden fazla destek aldığını dikkate almak gerekiyor. Sosyal yardımlar temel ihtiyacını karşılayamadığı için yaşamını sürdürmekte zorlanan kişi ve ailelere karşılıksız sağlanan ayni ve nakdi destekleri kapsıyor:

1-2015’TE 2.1 MİLYON AİLE YAKACAK DESTEĞİ ALDI:

2-EĞİTİM YARDIMI: 2 MİLYON ÖĞRENCİ:

Yoksul çocukların okula gönderilmesi için Şartlı Nakit Transferi kapsamında ilköğretimdeki erkek öğrenci için aylık 35 TL, kız öğrenci için 40 TL ödeniyor. Ortaöğretimde bu rakamlar sırasıyla 50 ve 60 TL uygulanıyor. 2015’te 2 milyon 18 bin öğrenci için 664 milyon TL ödendi. 2003’ten beri yapılan ödemeler 4.3 milyar liraya ulaştı.

Eğitim materyali: Yoksul çocukların kırtasiye, önlük, ayakkabı gibi okul ihtiyaçları için 2003- 2015 yıllarında 880 milyon lira tutarında yardım gerçekleştirildi.

Öğle yemeği: Yoksul öğrencilere 2003’ten beri öğle yemeği veriliyor. 2015 maliyeti 460 milyon lirayı buldu. 2015’teki ders kitabı desteği ise 240 milyon lira.

3-GIDA VE GİYİM YARDIMI: 681 BİN HANE:

İhtiyaç sahibi ailelerin gıda, giyim gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması için her yıl Kurban Bayramı ve Ramazan ayında Sosyal Yardımlaşma Vakıfları aracılığıyla yardım yapılıyor.

4-2015’te 681 bin 364 haneye 251 milyon lira gıda ve giyecek yardımı yapıldı

5-BARINMA YARDIMLARI: 22 BİN HANE:

Oturulamayacak derecede eski, bakımsız ve sağlıksız evlerde yaşayan vatandaşlara evlerinin bakım-onarımı, ev eşyası alımı ve kira için ayni ve nakdi yardım yapılıyor. 2015’te 22 bin 98 haneye 79 milyon lira barınma yardımı gerçekleştirildi.

6-SOSYAL KONUT: 29 BİN KONUT:

Sosyal güvencesi olmayan fakir vatandaşlara, geri ödemeli 45 metrekare (1+1) ve 65 metrekarelik (2+1) sosyal konut yapılıyor. Yoksullara sosyal konut projeleri için 2015’te Toplu Konut İdaresi’ne 210 milyon lira aktarıldı. Konutlar 22.5 yıl (270 ay) vadeli satılıyor. 29 bin 271 konutun teslimi gerçekleştirildi.

7-YAKACAK YARDIMI: 2.1 MİLYON AİLE:

İhtiyaç sahibi ailelere 2003 yılından beri her yıl en az 500 kilogram kömür dağıtılıyor. 2015’te 2 milyon 139 bin aileye 2 milyon 609 bin ton kömür dağıtıldı

8-EŞİ ÖLEN KADINLAR: 300 BİN KADIN:

2012 yılının şubat ayından bu yana, muhtaç durumdaki eşi ölmüş kadınlara aylık 250 TL yardım yapılıyor. 2015’te 300 bin 422 kadına 820.5 milyon TL ödendi

9-ASKER AİLESİ: 3 YILDA 214 BİN:

Askerin sosyal güvenceden yoksun ve ihtiyaç sahibi ailelerine aylık 250 lira ödeniyor. 2013’te başlayan uygulama kapsamında son üç yılda 214 bin 793 asker ailesine 463 milyon lira yardım yapıldı.

10-YOKSUL ASKER ÇOCUĞU: 3.803 ÇOCUK:

Muhtaç askerlerin 18 yaşından küçük çocuğuna ayda 100 TL veriliyor. 2015’te haktan yararlanan 3 bin 803 asker çocuğuna 2.3 milyon lira ödendi

11-ÖKSÜZ VE YETİM YARDIMI: 35 BİN ÇOCUK:

Annesi veya babası vefat etmiş, 18 yaşından küçük çocuklardan muhtaç olana aylık 100 TL ödeniyor. 2015’te 35 bin 401 çocuk 22.8 milyon lira aldı.

12-ŞARTLI SAĞLIK YARDIMI: 1 MİLYON ÇOCUK / 202 BİN KADIN:

Yoksul ailelerin çocuklarını düzenli aşılatması ve kontrolü için yardımlar var. Çocuk için aylık 35 TL, hastanede doğum için 75 TL, gebelik dönemi için 35 TL ödeniyor. 2015’te 1 milyon 67 bin çocuk için 344 milyon lira ve 202 bin kadın için 19 milyon lira ödendi.

13-YAŞLI VE ENGELLI AYLIĞI: 1.3 MİLYON YAŞLI:

Yoksul yaşlı ve engelliler ile silikozis hastalarına aylık ödeniyor. Bu kapsamda 2015’te 1 milyon 302 bin kişiye 4 milyar 130 milyon lira ödeme gerçekleştirildi

14-EVDE BAKIM YARDIMI: 508 BİN KİŞİ:

Bakıma ihtiyacı olan yoksul durumdaki engellilere evde bakımları için ayda 887 TL yardım yapılıyor. 2015’te bu yardımdan 508 bin kişi yararlandı. Yıllık ödeme tutarı ise 4 milyar 378 milyon lira oldu.

15-İSTİHDAM YARDIMLARI: 1.584 KİŞİ:

İş görüşmesinde sağlık raporu, fotoğraf gibi giderler için yılda 3 defaya kadar 40-100 TL yardım var. İşe yerleştirilirse bir defaya mahsus brüt asgari ücretin üçte biri kadar para ödeniyor. 2015’te 715 kişiye işe başlama, 869 kişiye de işe yönlendirme yardımı yapıldı.

16-KIRSAL ALANDA SOSYAL DESTEK:

Köylüye süt sığırı, damızlık koyun ve seracılık yardımı yapılıyor. Bu kapsamda yardım, 2015’te 2.3 milyon lira tuttu. Ancak 2004’ten bu yana 1 milyar 83 milyon lira yardım gerçekleşti.

17-SOSYAL HİZMET PROJELERİ:

Engellilere yönelik projeler, sokak çocuklarının rehabilitasyonu, yoksul kadınlara yönelik kurslar bu kapsama giriyor. 2007- 2015 yıllarında bu projelere 584 milyon lira aktarıldı.]

Ataol BEHRAMOĞLU : SEÇİM SONRASINDA

SEÇİM SONRASINDA

Ataol BEHRAMOĞLU
Cumhuriyet, 07 Temmuz 2018
Kazananın dışındaki cumhurbaşkanı adaylarının oyları toplandığında 23.737.844 ediyor.

Kazanan 25.330.823 oy aldığına göre, arada yaklaşık iki buçuk milyonluk bir fark söz konusu. 
Yani öteki adaylar tek bir kişi üzerinde de anlaşsalar iki buçuk milyon eksikleri var. 
Bu arada Muharrem İnceTayyip Erdoğan’la aralarında 10 milyonluk fark olduğunu söylerken gerçeği dile getiriyor. 
İnce’nin oyu 15.340.321 olduğuna göre, neredeyse milimi milimine on milyonluk bir fark bu.
***
İşin bir yanı böyle. Gelelim öteki yanına… 
En yakın rakibinden on milyon fazla oy almış olsa da, toplam oylar bakımından Tayyip Erdoğan büyük sayılamayacak bir oy farkıyla 2. tura kalmaktan kurtuldu.
İkinci tur gerçekleşse sonuç ne olurdu? 
Şu anda bu konuda tahmin yürütmenin bence pek bir önemi ve anlamı yok. 
Fakat şu soru bütün önemi ve anlamıyla karşımızdadır: 
Toplumun %50’sinin biraz üstünde bir oy desteğiyle (rakiplerinin aldığı toplam oyun iki buçuk milyon fazlasıyla) başkan seçilmiş olan kişi, 80 küsur milyonluk bir ülkenin yönetim sistemini, bu demektir ki kaderini, bugününün ve geleceğinin yönünü kökten değiştirmeye ne ölçüde hak sahibidir? 
Tabii bu toplumun demokrasi ve evrensel hukuk ilkelerine göre yönetilmekte olduğu ve yönetileceği iddia edilmekteyse…
***
Her kesimden insanımızın içinde yükselen umut ve beklenti, haklı bir umut ve beklentiydi. 
Bu umudu sağdan ya da soldan küçümsemeye kalkmak, en azından toplumdan habersizliktir. 
Sağ kendince gerekeni yapıyor. Sola söyleyeceğim ise bu kafayla ileriye doğru bir milim yol alınamayacağıdır. Umut ve beklentiler haklıydı, fakat yenilgi de bir olasılıktı kuşkusuz. 
Kendi payıma ben, yenilgiden daha çok, sanıyorum milyonlarca seçmen gibi desteklediğim adaydan ve partisinden seçim gününde ve gecesinde beklediğim daha tutarlı, daha aydınlatıcı, daha enerjik tutumu ve tavrı göremeyişle hayal kırıklığı yaşadım. 
Ardından da alışılageldik parti içi çekişme sahneleriyle karşılaştık. Böyle bir aceleciliğin ne söz konusu partiye, ne yönetimi değiştirme çabasındakilere, ne de ülkemize iyilik getireceği kanısındayım.
***
İyi Parti başkanından da doyurucu, inandırıcı bir ses çıkmadı… 
Buna karşılık partisinden AKP’ye katılımlar olabileceği yönünde işaretler geliyor. 
Baskılar karşısında kararlı duruşuna ve lideri olduğu hareketin bir merkez parti gereksinimini karşılama potansiyeline verdiğim, bana nice hakaretlere yol açan ve şimdi belki yine açabilecek olan desteğimi henüz çekmiyorum…
Fakat bunu da ikinci bir hayal kırıklığı olarak not ediyorum.
***
Ülkemiz, insanlarımızın birbirini ciddi olarak dinleyip anlama gereğini duymadığı bireysel ve kabilesel bir çıkar ve sövgü sarmalında…
Bu konuda ben payıma düşenleri fazlasıyla alanlardanım. 
Yukarıda sözünü ettiğim hakaret ve eleştiriler, sol olarak tanımlanabilecek çevrelerle AKP yandaşlarından gelenlerdi… 
Seçim gecesi erken bir zafer ilanına ilişkin söylediğim birkaç söz ise bu kez solun yeminli düşmanlarının, kimileri olasıdır ki kiralık ağızların ağır hakaret ve saldırılarına yol açtı.
***
Bunların yanı sıra bir de HDP konusu var. 
Üç yıl önceki bir yazımda HDP’ye niye oy vereyim diye sormuş ve bu parti yandaşlarının genellikle eleştiri sınırlarını aşan hoşnutsuzluğuyla karşılaşmıştım. 
Bu seçim ise sonuçları bakımından tümüyle farklıydı. HDP barajı mutlaka aşmalıydı ve bunu yazılarımda birkaç kez açıkça belirttim. Buna karşın üç yıl önceki yazım şimdi yazılmış gibi sosyal medyada paylaşıldı. 
Açıkçası bütün bunlardan yoruldum ve sıkıldım. 
Köşe yazarlığı da bunun içinde. 
Başka çalışmalarımda da yoğunlaşabilmek için, okurlarımdan uzun bir süre, şimdilik bütün bir yaz için izin istiyorum…
=============================================
Dostlar,

Çok değerli düşünür, şair, yazar, bilim ve edebiyat insanı, gerçek aydın Sayın Ataol Behramoğlu’nun kolay kolay pes etmeyeceğini biliyoruz.. 

Hele buna dönük kurgulu saldırı olasılığını da dikkate alarak..

Bir süre dinlenmesini ve ülkemizin yakıcı sorunlarına akılcı çözümler sunan nitelikli yazılarına dönmesini diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 07 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

YSK 2018 kesin sonuçları açıkladı

YSK 2018 kesin sonuçları açıkladı

04.07.2018, http://www.ysk.gov.tr/tr/haber/kesin-secim-sonuclari/77783

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Geçerli oyların seçime katılan siyasi partilere ve bağımsız adaylara dağılımı ile bu dağılımın oranları:

Adalet ve Kalkınma Partisi  AKP
Yurt içi seçim sonucu: 20.559.732
Yurt dışı ve gümrük kapıları sandık seçim sonucu: 776.961
Türkiye geneli toplam: 21.338.693
Oran: % 42,56

Milliyetçi Hareket Partisi – MHP
Yurt içi seçim sonucu: 5.444.728
Yurt dışı ve gümrük kapıları sandık seçim sonucu: 120.603
Türkiye geneli toplam: 5.565.331
Oran: %11,10

Hür Dava Partisi
Yurt içi seçim sonucu: 153.649
Yurt dışı ve gümrük kapıları sandık seçim sonucu: 1.890
Türkiye geneli toplam: 155.539
Oran: %0,31

Vatan Partisi
Yurt içi seçim sonucu: 110.849
Yurt dışı ve gümrük kapıları sandık seçim sonucu: 4.023
Türkiye geneli toplam: 114.872
Oran: %0,23

Halkların Demokratik Partisi
Yurt içi seçim sonucu: 5.606.622
Yurt dışı ve gümrük kapıları sandık seçim sonucu: 260.680
Türkiye geneli toplam: 5.867.302
Oran: %11,70

Cumhuriyet Halk Partisi
Yurt içi seçim sonucu: 11.086.897
Yurt dışı ve gümrük kapıları sandık seçim sonucu: 267.293
Türkiye geneli toplam: 11.354.190
Oran: %22,65

İYİ Parti
Toplam 4.932.510   %10,14

Saadet Partisi
Yurt içi seçim sonucu: 660.749
Yurt dışı ve gümrük kapıları sandık seçim sonucu: 11.390
Türkiye geneli toplam: 672.139
Oran: %1,34
****

Cumhurbaşkanı seçiminde geçerli
50 068 627 oyun 26 330 823’ünü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan aldı.
Erdoğan’ı CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce 15 340 121 oyla izledi.
HDP adayı Selahattin Demirtaş 4 milyon 205 bin 974,
İyi Parti adayı Meral Akşener 3 milyon 649 bin 030,
Saadet Partisi adayı Temel Karamollaoğlu 443 bin 704,
Doğu Perinçek, 98 bin 955 oy aldı.

Siyasi partilerin çıkardıkları milletvekili sayısı şöyle oldu:

AKP: 295
MHP: 49
HDP: 67
CHP: 146
İYİ Parti: 43
Bağımsız: 0
Türkiye toplamı: 600

KAYITLI SEÇMEN SAYISI: 59.367.469
OY KULLANAN SEÇMEN SAYISI: 51.189.444
GEÇERLİ OY SAYISI: 50.137.175
GEÇERSİZ OY SAYISI: 1.052.269
SEÇİME KATILIM ORANI: %86,22
========================================
Dostlar,

Aydın’ın “acul saati” ile
Homo sapiens’in politik matürasyon saati

YSK, 24 Haziran 2018 tarihsel çifte seçiminin “şaibesi ile brüt” kesin (?!) sonuçlarını ilan etti..
Durum böyle..
YSK Başkanı Güven, tüm sandıkların ıslak imzalı tarama tutanaklarının YSK web sitesinde görülebileceğini de ekledi..

AA’nın hızının sırrını da basından (Soner Yalçın) öğreniyoruz..
Sandık güvenlik görevlilerinin sonuçları cep telefonu üzerinden EGM’ne iletmeleri ve özel bir yazılımla hızla işlenerek AA’ya aktarılması..
Deyim yerinde ise YSK “debelenirken”…
Böylece Türk polisine yeni ve ek bir “stratejik” görev daha yükledik :

Seçim sonuçlarını muazzam bir hızla izleyip AA’ya servis etmek..
Dünya alem görsün, polis devletinin artık vazgeçilmez ölçütlerinden biri de bu..

Türkiye dünyaya örnek olmaya ve öğretmeye devam ediyor..
****

Bu arada zamlar yağıyor..
Avrasya tuneli.. Erdoğan “paran varsa geçersin.. “demişti..
Sigara..
Alkollü içkilerden alınan dünyada benzersiz oranda yüksek ÖTV, % 15,5 artırıldı.
Seçim giderleri ve bütçe açıkları alkollü içki tüketenlere yükleniyor..
Doğal gaza zam yolda.. Rusya %30 zam düşünüyormuş!
Akaryakıta zam ertelenmekte.. Devletimiz ÖTV’den özveride bulunmakta..
Oluşan açığı yükleyecek yer aramakta. Bu, alkollü içki oldu.

Daha çoooook zor günler önümüzde..

Necipler necibi milletimiz, bu ağır tablonun yaratıcılarına “devam” buyurdu..
Ülke çıra gibi yanıyor, daha da yanacak..
Ne var ki “gariban” kim, onu çözemiyoruz; biz somut olarak acıyı – kuşatmayı moleküllerimize dek duyumsar ve yaşarken, yurdum insanı değişik yollarla rasyonalize edebiliyor..

“Allahtan..” diyor, “Allah büyüktür..” diyor..
Tevekkülle idare edebiliyor..

Gerçek gariban kim(ler) acaba??

Öğrenciler İHO – İHL’lere yaratılan kapasite oranında “zorla” yönlendiriliyor..
Dindar – kindar nesiller yetiştirme kutsal projesi..
“Dininizi ve kininizi eksik etmeyin..” talimatı gereği..
Oysa hiçbir dinde kin yok; talimat din dışı!

Şaibeli seçimin dinci faşizmden olurmuş şırası..

Afiyet olsun “yurdum insanına”..
Bir yandan da insana, hayvana, çocuğa, çiçeğe, kadına… vahşet sürerken..
Uçkur altı boyutu da dahil..
Ve de hırslarında boğulan birileri, “al onursal başkanlığı – ver genel başkanlığı” diye
çığlık çığlığa..
******

Acı ironi bir yana; AYDIN SORUMLULUĞU ağırlaşarak sü-rü-yor!
İnsanlık tarihi boyunca ne zaman bitti ki?!
İnsanımıza yaşadıklarına doğru tanı koyabilmesi için rehberlik etmeye devam.
Herkes işini en iyi yapacak..
Aydın, sanatçı, bilim insanı.. topluma edimleriyle “rol modeli” olmayı sürdürecek.

Yurdum insanı yaşayacak, görecek, deneyimleyecek ve öğrenecek.
Giderek “matür” (olgun, kamil) olacak ve insan haklarına dayalı, hak ettiği demokratik – adil – gönençli toplum düzenini kuracak..

Seçim kazanınca topluca ve saatlerce havaya ateş açma ayinleri düzenlemek yerine;
ağırbaşlı kutlamalar yapılacak, rakipler kucaklanarak çiçekler verilecek..

Aydın’ın “acul saati” ile Homo sapiens’in politik matürasyon saati örtüşmüyor..
İlki dört nala, ikincisi rahman..

Durmak yooook, AYDINLANMAYA devam!

Sevgi ve saygı ile. 04 Temmuz 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

KIRK HARAMİLER (Bir İhanetin öyküsü) 

KIRK HARAMİLER
(Bir İhanetin öyküsü)                                                                   

Konuk yazar : Ertan URUNGA
Emekli Askeri Yargıç
e.urunga@yahoo.com.tr, Antalya, 15.05.2018

Önsöz
Hani var ya;
Şu bizim Kırk Haramiler,
Büyük Patron’un himayesinde
Gelince iktidara, her şeyden önce
Yaptıkları görülmesin diye,
Başına sardılar türbanı, bu mazlum milletin.
Ve uyutmak için ümmetini,
Ninni gibi dillerine doladıkları
Hep o şarkı,  dudaklarda
“Beraber yürüdük
Biz bu yollarda, beraber ıslandık
Yağan yağmurda…”
diye,
Daha ilk günden başladılar, çığlık çığlığa
Büyük bir iştiha ile yağma ve talana…
Ne de olsa göçebe toplumu, Bedevi Arapların
Ekininden geliyorlardı, Soyağacına bakınca…
Sonradan da gördük ki tüm icraatları boyunca,
“Devletin malı deniz, yemeyen domuz”
Anlayışı temel karakteriydi Haramilerin.
Ancak haksızlık yapmamak için, yeri gelmişken
Becerilerine de -kısaca- değinmek gerekir burada;
-Dini siyasete alet edip iktidara gelmekte,
-Yalan dolanla müritlerini aldatmakta,
-Tertip ve kumpaslarla muhaliflerine kara çalmakta,
-Hile ve sahtecilikle kendilerine çıkar sağlamakta,
-Okul, cami ve kışlaya siyaset sokmakta,
-Çılgın projeler ve Kaçak saraylar yaptırmakta,
-Yeşil alanları betonlaştırarak doğayı katletmekte
– Ve hele, gösteri yaparken At’tan düşmekte,
Hep gördük ki Elhak, çok becerikliydiler doğrusu!.

Yağma Süreci
Bunları önceden görüp de
Kurtuluştan sonra yaptığı devrimlerle,
Tarihe gömdüğü için Osmanlı artıklarını
Yıllarca içlerinde besledikleri kin ve öfkeyle
Dünyanın en büyük devrimcisi
Yüce önder ATATÜRK’ün emaneti;
Cumhuriyet’in öz varlıklarını,
Halkın geçim kapısı, KİT’leri
Özelleştirme yapıyoruz diye, yalanlarla
Peş keş çektiler yandaşlarına…

Kesilmeyince kabaran iştahları,
Dünyaya açıldılar, hiç duraksamadan
Bitirmek için Türkiye’yi…
Satılığa çıkarıldı hemen, kelepir fiyatına
Batan geminin malları gibi
O güzelim Türk yurdu Anadolu!
Hani, her karış toprağında
Şehitlerin kanı bulunan
Sevgili vatan!
Satıldı haraç mezat, parsel parsel
Mülkiyet hakkı dâhil, hem de
Elin gâvuruna!

Çözüm Süreci
Satarak bitiremeyeceklerini anlayınca,
Tümünü birden yutmak istediler önce.
Ancak biliyorlardı ki deneyimleriyle,
Buna güçleri yetmezdi.
Bir seçenek daha vardı ellerinde;
Türkiye’yi parçalayarak yutmak!
Hem bunun için fırsat kollayan, aç kurtlar
Dolaşıyordu ortalıkta, avını yoklayarak.
Hava karlı ve sisli, kafalar karışıktı…
O sırada bir öneri geldi, Okyanus ötesinden
“Artık demokratikleşmeniz gerekir” diye.
Hemen koyuldular işe, Haşhaşilerle birlikte
Başlatıldı Çözüm süreci, büyük bir hevesle…
Önce taraftar toplamak için kendilerine,
Sürdüler sözde akil adamları sahaya…
Vatana göz diken, Mehmetçiğe tuzak kuran
Hainlerle bir olup, oturdular masaya…
Dahası bunları yargılayacağız diye,
Çadır mahkemesi kurdular, araziye
Götürdüler yargıçları ayaklarına…
Her şey yolunda giderken böyle!
Haramilerle Haşhaşiler, aralarında
Daha önce çaldıklarıyla, dolunca kasaları
Ayakkabı kutularına sakladıkları
Meşruku, paylaştıkları bir sırada
Ters bir rüzgâr esti, aniden
Yolsuzlukları sızınca Medya’ya;
Karıştı ortalık bir anda, tutuştular kavgaya…
Son verildi Hainlere tanınan tüm imtiyazlara…
TSK gönderilince sahaya, başladı hendek savaşları!
Sonra gömüldü o Hainler, kazdıkları çukurlara…
Şehitler için yine ağıtlar yakıldı, yine analar ağladı.
Barışçıl bir çözüm çıkmayınca o kanlı süreçten,
Bu kez, Güç savaşları başladı aralarında…

Savaş Süreci
Bir gece ansızın saldırdı Haşhaşiler, havadan
Kaçak saraylarına Haramilerin, 15 Temmuz’da
Bombalar düşerken tepelerine,
Ustaca bir manevra ile kurtuldular darbeden.
Yarattıkları bunalımı, yine fırsata çevirdikten sonra,
Sarsılan güçlerini kazanmak için yeniden
Silahlı Kuvvetlere sarıldılar, mecburiyetten
“Sınırları Hainlerden temizleyeceğiz” diye,
Suriye üzerinde Emperyalist emelleri olan
Ve oradaki Hainleri kendi askeri sayan,
Büyük Patronla da anlaşarak, kuytularda
Sürdüler kınalı kuzuları,  Ortadoğu bataklığına…
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarında
Şehitler gelmeye başlayınca yurda, art arda
Kimi aymazlar, yazıklar olsun ki onlara
“2. İstiklal Savaşı” dediler bu operasyonlara!
O görkemli İstiklal savaşını küçük düşürerek,
Nankörlük ettiler atalarına…

Yapılanma Süreci
İktidarı ele geçirdikleri tarihten itibaren
Hep işaret ettikleri gibi hani, 2023’de
Laik Cumhuriyet düzenini değiştirerek, kendilerince
Ümmet egemenliğine dayalı, federatif yapıda
Dinsel bir devlet kurmaktı, başat ereği Haramilerin.
Bu ereğe ulaşmak için hemen o tarihte,
Haşhaşilerle birlikte, başlatılan yağma sürecinde;
Tümüyle kadrolaşmışlardı zaten, bürokraside
Bugün, Beyin göçünün nedeni olan
Okullara öğrenci, kamuya eleman alımlarında,
Yaptıkları hile ve tertiplerle, sınavlarda
Başarılı yurttaşları eleyip, kendi yandaşlarıyla
Doldurdular tüm kademelerini devletin.
Ancak, oluşturulurken altyapısı bu şekilde,
“Yok öyle yağma” diye, hesap soracak
Bir yiğit çıkmayınca ortaya, bugüne dek
Bu kez hukuksal yapısını oluşturmak için devletin
“Mevcut Anayasayı değiştireceğiz” diye,
Anayasal düzeni sil baştan değiştiren
Yeni bir Ferman çıkartıp, dayattılar topluma…
16 Nisan 2017’de yapılan şaibeli Halkoylamasıyla
Kabul edilen yeni Anayasa ile birlikte,
Sona erince Yapılanma süreci, baskın bir şekilde
Karar verildi yine Erken seçimlere, zorda kalınca…

Bugün yaşanan tüm süreçlerde, Emperyalist devletlerin
Sömürgeci emellerine hizmet ettikleri görülen Haramilerin,
“Türk ulusunun Egemenlik hakkını elinden alıp,
Türkiye’yi federe bir İslam devletine dönüştürmek”
istediklerini
Görünce Türk ulusu bu ihaneti, mutlak yapacaktır gereğini;
Daha önce de olduğu gibi yurduna göz diken tüm Hainleri,
Yetti Artık” diye direnerek, yine Tarihe gömecektir elbet!

Son Söz
24 Haziran Baskın seçimlerine
On gün kala, siz de görüyorsunuz ki
Bu gün tanyeri ağarırken ufuktan,
Sönmeye başladı ampuller, birer birer
Göklere yükselen Güneş’in ışıkları
Bir tokat gibi çarptıkça suratlarına
Derin bir korku sardı Haramilerin
Körelen yüreklerine!
Cumhurbaşkanlığı seçimine katılan
Saygın bir Aday, herkesin beklediği gibi
Ortaya çıkıp da yiğitçe ve hakça,
Meydan okuyor şimdi Haramilere…
Tam bir kararlılık ve inançla hem de
“Haklıyız Kazanacağız” diye,

Güvence ve umut veriyor
Vatansever tüm yurttaşlara…
Bu manzarayı görünce, diyoruz ki biz de
Artık Tamam; bitecek bu eziyet bu zillet
Kavuşacak herkes, erinç ve adalete
Türk ulusunun başı, yine erecek Göğe!
İşte o zaman, kimsenin kuşkusu olmasın ki
“Bir yiğit geldi, direndi ve yendi” diye,
Tarih yazacak elbet; o yiğidin adını da ince ince
Sonsuza dek yaşayacak yurttaş Muharrem İNCE, sevgiyle

Önce Vatan mı? Adalet mi?

Önce Vatan mı? Adalet mi?

Konuk yazar : Lütfü Kırayoğlu

Yaşamımız boyunca yanıtlamakta güçlük çektiğimiz ikilemlerle karşılaşırız.  Herkesin başına gelmiştir. Çocukluğumuzda kimi aile büyükleri ya da tanıdıklar bizi zor durumda bırakmak için “anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” sorusunu yöneltirlerdi. Sonraki yıllarda çok daha başka ikilemlerle karşılaşır olduk. Bazı konular insanların önüne ikilem olarak gelmemeli. Ancak ne yazık ki yaşam bu ikilemleri önümüze getiriyor.

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, asla ikilem olarak karşımıza çıkmaması gereken duyarlı bir ikileme yanıt verdi. Hem de sorulmadan…

Muharrem İnce Sözcü gazetesi ile yaptığı görüşmede, “Hani ‘Önce Vatan’ yazar ya bütün askeri birliklerde, bence ‘Önce Adalet” olmalı. Adalet yoksa orası vatan değildir artık, orası toprak parçası olmuştur.” dedi.

Yazının bütünü okunduğunda biraz daha hoşgörüyle değerlendirebiliyorsunuz. Ancak bu sözler gazete manşetlerine “Önce vatan değil, önce adalet olmalı” şeklinde yansıdı. Belleklerde bu yer etti. Bu başlık üzerinden de İnce’ye ağır eleştiriler yöneltildi.

Özel olarak bir soru yöneltilmediği halde Muharrem İnce’nin böyle bir ikilemi ortaya atıp bu ikileme bir yanıt bulmaya kalkışması gerçekte kendi düşüncesi değilse, en iyimser bakıldığında siyasetteki acemiliği olarak değerlendirilebilir.

Vatan kavramı da, adalet kavramı da insanlar kadar ulusların yaşamında  gerçekten son derece önemlidir. Ancak her şeyden önce vatan kavramı (AS: ülküsü!) adalet kavramına (AS: ülküsüne!) göre çok daha somut bir kavramdır ve hiçbir zaman ikisi arasında bir öncelik karşılaştırması yapılamaz.  Bu nedenledir ki Mustafa Kemal Atatürk’e ait olduğu bilinen “söz konusu vatansa gerisi teferruattır” sözünü her fırsatta söyleriz.

Vatan olmayınca ne adalet olur, ne insan hakları ne de öbür özgürlükler. Hangi inanca, hangi ideolojiye inanırsanız inanın, inancınızı, ideolojinizi yaşama geçirmek için bir vatan toprağına gereksinim duyarsınız. Bir vatanınız yoksa idealleriniz değil ancak hayalleriniz vardır. Evet vatanı kuru bir toprak parçası olmaktan çıkaran kimi değerler için mücadele etmeliyiz. Ama o toprak parçası olmadan hiçbir değerimiz yaşama geçemez. Kupkuru hayalden ibaret kalır.

Bir vatana sahip olamadıkları için ulus bile olamamış toplulukların yüzlerce yıl bir vatana sahip olabilmek için kanlı mücadeleler verdiklerine tarihte pek çok örnek vardır. Bu insanların sahip oldukları adalet, en fazlasından onlara “lütfen” bahşedilecek kadar bir adalettir.

Bu konuda kafalar bir kez karıştığında, vatanını kurtarmak için Osmanlı Padişahına isyan eden Mustafa Kemal Paşa’ya yürürlüteki adalet sistemi çerçevesinde “asi” deyip idama mahkum edilmesini de yadırga(ya)mazsınız. Bugün vatanına yönelik saldırıyı püskürtmek için canhıraş mücadele veren Beşar Esad’a da “katil-despot” sıfatı yakıştırıp verdiği vatan mücadelesine burun kıvırırsınız.

Gerçek vatanseverler aynı zamanda adalet savaşçılarıdır. Ancak hiçbir zaman vatan kavramının (AS: ülküsüne!) önüne başka kavramları geçirmezler.

Bütün okurların bağımsız bir vatanda, özgür, adil, aydınlık günlerde bayram gibi bayram kutlamasını dilerim. Güzel günler göreceğiz…

İcazeti veren FETÖ mü, CIA mı?

İcazeti veren FETÖ mü, CIA mı?

Arslan BULUT

Arslan BULUT
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
Yeniçağ, 30.052018

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Tayyip Erdoğan, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce‘nin “Erdoğan, partisini kurarken icazet almak için Pensilvanya’ya gitti” iddiaları üzerine suç duyurusunda bulundu, ayrıca tazminat davası açtı.

Erdoğan, konuyla ilgili olarak “Cezaevinden çıktıktan sonra biz kime gittik biliyor musun? Pensilvanya’ya değil, halkımıza gittik ve 81 vilayette dev bir kamuoyu araştırması yaptırdık. 42 bin donörle görüşme yaptık. O bilimsel görüşmenin sonucunda amblemimize varıncaya kadar, adına varıncaya kadar, partimizin kurulmasının gereğini, milletimizden aldığımız icazetle kararını verdik. Ey İnce, biz bir yerlerden gelen talimatla değil, milletimizden aldığımız talimatla bu adımı attık.” dedi.
***
Erdoğan‘ın parti kurmadan önce Pensilvanya’ya gittiği iddiasını, Muharrem İnce ispatlamalıdır. Fakat bugün herkes kabul ediyor ki, Pensilvanya’da ikamet eden Fetullah Gülen, önceleri, NATO programı olan komünizmle mücadele çerçevesinde ve Türk istihbarat birimlerinin kontrolünde çalışırken, sonraları CIA kontrolüne girmiştir.
Siz bu süreçte, hiçbir resmi sıfatınız olmadığı halde doğrudan ABD yetkilileriyle, Yahudi kuruluşlarının liderleriyle hatta daha da ötesi İstanbul’da görevli CIA ajanları ile görüştüyseniz ve bu görüşmeler, o günlerde basında yer aldıysa, partiyi kurmadan önce Fetullah Gülen ile görüşüp görüşmemenizin bir kıymeti harbiyesi olabilir mi?
***
Erdoğan, “Şimdi ispat edeceksin, söyleyeceksin. Ben Pensilvanya’ya gitmişsem kimle gitmişim? Söyle bakalım, ispat et. Yanımda birileri varmış. Kim varmış? İspat et. İspat etmezsem namertsin” diye iddialı konuşuyor.
İyi de 1996 yılında Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı’nda Graham Fuller ile görüşen Abdullah Gül değil miydi?
Daha Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı iken, ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz ile görüşen, Graham Fuller ile temasa geçen, Amerika’nın Adana Konsolosu Elizabeth Shelton, İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins, ABD Büyükelçilik Müsteşarı Silwer Lawrens ve CIA görevlisi Kenny Bob ile görüşen Tayyip Erdoğan değil miydi?
AKP’yi kurmadan önce 18 Temmuz 2001’de İsrail büyükelçisi David Sultan ile görüşen kimdi?
***
Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, “Öteden beri Türkiye’yi uydusu gibi görmek isteyen ülkeler var. Onlar bu şahlanışa, bu dik duruşa engel olmaya çalıştılar. Darbe teşebbüsleri yaptılar, muhtıralar verdiler, ortalığı yakıp yıktılar, terörü azdırdılar” diyor.
Doğru da, Türkiye’de rejimi değiştirmek için, ABD ve AB ile iş birliği yapan, hatta “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınan” kimdi?

  • Hem daha AKP kurulmadan hemen önce, ABD’deki temaslardan sonra
    bir lobi şirketi üzerinden gönderilen gizli belgeyi parti programı yapan kimdir?

Ve bütün bu programlar gereği, Türkiye’nin de haritasını değiştiren Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığı görevi verilen kimdir?
Bunlar da millet iradesinin gereği miydi?
Şimdi, aynı oyunu, muhalefet üzerinden oynuyor olabilirler.
Fakat önce başımıza gelenleri doğru tespit edelim!
Türkiye’de artık Kemalizm’in modasının geçtiğini ve Fazilet Partisi’ndeki “Yenilikçi Hareket”in “Ilımlı İslâm”a liderlik yapacağını söyleyen, yani icazet veren Graham Fuller değil miydi? Tabii ki milletin eğilimlerini de ölçerek böyle diyordu ama sonuçta siyasi yasakları ortadan kaldıran da ABD Büyükelçisi değil miydi?
***
Recep Akdağ, “Birbirine benzemez 2-3-4 grubun bir araya gelmesinin bu ülkenin geleceği açısından bir faydası olmayacağı açıktır.” diyor. Peki, Türk milliyetçilerinin partisi ile her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına alanların partisi birbirine çok mu benziyor acaba? Bunun ülkenin geleceğine ne faydası olacak? AKP ve MHP bu konuyu izah edemediği için halk muhalefete yöneliyor!
================================================
Dostlar,

Teşekkürler Sayın Arslan Bulut‘a…
Nefis bir değerlendirme.
Daha önce köşesinde yazdığı halde bu kez biraz kapalı geçerek, AKP’nin programının ABD’de CFR / Rand Corporation tarafından 2001’de yazıldığını es geçmiş :

“..Esasen AKP’nin kendisi de bir projedir, programı ise dünyayı yöneten Dış İlişkiler Konseyi (CFR) yazılımıdır…” (Arslan Bulut, “Açılımın Şifreleri”, Bilgeoğuz Yayınevi, İst. 2010, Kitabın arka kapağı.

Açılımın Şifreleri ile ilgili görsel sonucuArtık mızrak çuvala sığmıyor…
Gerçeklerin, er ya da geç, bir yolunu bularak ortaya çıkma inadı – huyu – alışkanlığı – kararlılığı… var’!
Ayırca, ne denli yok ettiğinizi düşünürseniz düşünün, önemli belgelerin başka yerlerde örnekleri bulunuyor, yeri – zamanı geldiğinde ortaya çıkıveriyor – servis ediliveriyor..
AKP = RTE için -ve de MHP- çember giderek daralıyor..
Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste..

Ya da; emperyalizm böyle kullanır kullanır, vadesi tamam olunca da sümüklü mendil gibi çöpe atar..

Sevgi ve saygı ile. 30 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

‘Şiddetli maddi yoksunluk’ içinde 7.5 milyon çocuk yarattınız

‘Şiddetli maddi yoksunluk’ içinde
7.5 milyon çocuk yarattınız

Orhan Bursalı
Cumhuriyet, 15.5.18
(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
Tümüyle devletin resmi kurumundan, (TÜİK) Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri bunu söylüyor: Uluslararası kurumların tüm ülkelerce kabul edilen göstergelerine göre, yoksunluk ve şiddetli maddi yoksunluk kategorilerinde yaşayan milyonlarca insanımız var. Belki de bunlar arasında en önemlisi, 7.5 milyon çocuğumuzun ülkemizde “şiddetli yoksunluk” (dolayısıyla yoksulluk) içinde yaşıyor olmasıdır. Üstelik sayıları durmadan artarak!

Bu iktidarın ülkeye en büyük hediyelerinden biri! Bu kategorideki çocuklarımızın yaşamının önünde büyük engeller olduğunu hemen çıkarsayabiliriz: Ailesi yoksul, çevresi yoksul, beslenmesi yoksul, bunun sonucu beyinsel etkinlik kapasitesi başkalarına göre daha az; dar çevrede yaşadığı ve çocukluğunu çok yönlü ilişkiler – algılamalar – fiziksel temaslar içinde geçiremediği için beyninde nöronal ilişkiler ağı daha zayıf (konnektum eksikliği)…

Tüm eşitsizliklerin anası 
İçinde bulunduğu durum, özellikle eğitimde fırsat eşitsizliğini de anlatıyor zaten. Yalnızca eğitimde mi eşitsizlik? Toplumsal tüm eşitsizlikler, en çok, şiddetli yoksulluk içindeki çocuk sahibi ailelerde başlıyor. Bu aileler, yaşam standartlarının yükselmesi en zor aileler. Sorunların da herhalde en çok çıktığı aile yapısı… İş sorunu çok, çocukların okuması zor… Bu aile yapısı içindeki çocuklar, genellikle ileride yine benzer aile yapılarının de üretildiği kaynaklar oluyor. 
Kuşkusuz bu aile yapılarından gerçekten içinde bulunduğu cendereyi parçalayıp yükselen çocuklar yok mu, var ama sayılarının – oranlarının dikkate alınamayacak derecede az olduğunu varsayabiliriz. Daha pek çok eşitsizlik ve sorun sayabiliriz bu bağlamda.

26 milyondan söz ediyoruz 
Biraz daha ayrıntıya girelim, çünkü AKP iktidarı ülkemizde üç beş kuruş iane ile yoksulları kendi çemberi içinde tutma politikası izlerken, yoksulluğu büyük ölçüde yok edecek önlemler almamıştır. Fotoğraf net ortada… Bu konuda ciddi araştırmayı, TÜİK verilerine dayanarak Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (BETAM) bilgi notu olarak yayımladı. Herkese Bilim Teknoloji yazarı, iktisatçı Bayram Ali Eşiyok, dergide henüz yayımlanmamış yazısıyla, bu konuyu daha geniş çalıştı. Buna göre Türkiye’de şiddetli maddi yoksunluk yaşayanların (çocuk ayrımı olmaksızın) 
* 2014 yılında oranı % 29.4 iken, 
* 2015 yılında %30.3’e,
* 2016 yılında ise 2.6 puanlık artışla %32.9’a yükseldi: 26 milyondan çok.
* Her 3 kişiden biri şiddetli maddi yoksunluk yaşıyor… 

Yani bu iktidar durmadan yoksulluk üretip duruyor

Şiddetli maddi yoksunluğun tanımı :

Aşağıda belirtilen 9 kalemden en az 4’ünü ekonomik nedenlerle karşılayamayan bireylerin şiddetli maddi yoksunluk yaşadığı kabul ediliyor: 
1. Beklenmedik giderler, 
2. Evden uzakta bir haftalık tatil (tüm aile bireyleri için),
3. Ödeme zorluğu (konut kredisi, kira, elektrik, su, doğalgaz vb. faturalar, taksit / borçlar), 
4. İki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek (vejetaryenler için eşdeğer yemek), 
5. Evin ısınma gereksinimi, 
6. Çamaşır makinesi, 
7. Renkli televizyon, 
8. Telefon (sabit veya mobil) ve 
9. Otomobil.

Çocuk işgücü sömürüsü 
Eşiyok diyor ki: TÜİK’in “Çocuk İşgücü Anketi” bulgularına göre 6-17 yaş diliminde yer alan çocukların 8 milyon 396 bini çalışıyor. Çocukların 893 bini ekonomik işlerde (%5.9’u), 7 milyon 503’ü ise ev işlerinde çalıştırılıyor (%49.2). Çocuk işçilerin en çok kayıt dışı sektörlerde çalıştırıldığı göz önüne alındığında, aslında kayıt dışı sektörde büyük ve ağır bir çocuk emek sömürüsü ortada. Onlar, gelecekte hangi toplumsal sınıfı üretecekler? 
Kuşkusuz ki imam hatiplere yönlendirilecek, din sömürgeni vakıfların elinde biçimlendirilecek, ağır sömürü altında ezilecek… Tam da iktidarın istediği seçmen kitlesine zemin hazırlayacak. 
Zaten adamları ne demişti:

  • Eğitimli nüfus iktidarımıza yaramaz, bize karşı oy verir!

Şimdi soralım: Hızla artan milyonlarca yoksul aile, Boğaziçi’ne köprü mü ister, yoksa koşullarının iyileştirilmesini mi? Muharrem İnce, ne dersiniz?!
==============================================
Dostlar,

Değerli dostumuz Sayın Orhan Bursalı‘dan gene gene çok nitelikli (klas!) bir makale. Kendisine ve yazıya temel (esas) verileri üretenlere saygı ile.
Sevgili halkımız da dileyelim yaşadıklarından bir “çıkarım” yapabilsin.
Öngörü” den çoktan vazgeçtik; hiç olmazsa deneme – yanılma üzerinden öğrensin artık.
Ben neden bu durumdayım?” sorusunu kendine yüksek sesle sorsun..
Sonra aynaya bakarak bu soruyu yinelesin..
Sonra… yakınlarına, çevresindekilere, güvendiği dürüst dostlarına yöneltsin bu soruyu.
Son olarak kendisinden “OY” unu isteyen politikacıların yüzüne haykırsın ve nasıl çözeceklerini sorsun bu asla yazgı olmayan insanlık dışı yabanıl (vahşi) sömürü düzenini!

Sevgi ve saygı ile. 17 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

OKURLARLA DERTLEŞMEK!

Konuk yazar      : Ertan URUNGA, E. Askeri Yargıç

OKURLARLA DERTLEŞMEK!
Antalya, 11.05.2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Sevgili Dostlar,

Bildiğiniz gibi uzun zamandan beri ülkemizi hallaç pamuğu gibi atıp savuran kinci ve dinci bir iktidarın yönetimi altında, geriye kalan ömrümüzü çoğu zaman “Ne olacak bu memleketin hali pür melali?” diyerek, kimi zaman da Bu kadarı da olmaz ki! diye yakınarak, sancılar içinde sürdürmeye çalışıyoruz.

Öyle ki bugün; yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurtuluş ve kuruluş devrimleriyle başımızın göğe erdiği o aydınlık günlerin onur ve kıvancını yaşayan sade yurttaşlar olarak, çağdaş ve güzel ülkemize asla yakıştıramadığımız AKP’nin devr-i iktidarında geçen 16 karanlık yıldan beri bütün ekonomik varlık ve ulusal değerlerimizin arsız bir mirasyedi hovardalığı içinde vahşice tüketildiğini, ulusumuzun şan ve şerefinin büyük bir sapkınlık içinde haince ayaklar altına alındığını, giderek artan iç ve dış sorunlarımızın yanında yoksulluk ve yolsuzluk savlarının da halk içinde doruğa çıktığını görmeyen, görüp de söylemeyen kimse kalmamıştır artık. Hatta bu manzarayı gören yabancı dostlar (!),  İzmir’de denize döktüğümüz o Emperyalist uşakları bile, “Bizim o tarihte yapamadığımızı, şimdi Akepeliler yapıyor”diye, hani neredeyse buzuki çalıp sirtaki oynayacaklar!

Bunu kendileri de görüp telaşa kapılmış olacak ki; çareyi OHAL koşullarında Meclisin kararını beklemeye bile gerek görmeden Erken Seçim ilan etmekte bulmuş, böylece kaygan ve eğik bir zeminde kerhen seçim yarışına girilmiştir.

İKTİDARIN AYMAZLIĞI                                                                                                

Bu şekilde, ülke koşullarının uygun olmadığı bir zamanda alınarak bütün topluma dayatılan Baskın Seçim Kararı, aslında bağnaz AKP iktidarının ülkeyi yönetemediğinin açık itirafı ve hezimetidir. Durumun bu denli ürkünç (vahim) olmasına karşın; büyük bir aymazlıkla devletin Anayasal yapısını değiştiren, ülkenin sabit ekonomik varlıklarını kendi çıkarları için sonuna dek kullanan ve halen Türk ulusunun yaşam alanı olan Vatan topraklarını, Cumhuriyetin mirası ve kamunun malı olan Fabrikaları, ‘Özelleştirme’ adı altında yabancılara haraç-mezat satmayı sürdüren iktidar partisinin; bu akıl almaz aymazlığı karşısında, yarın iktidara gelecek partinin bu zorlukları aşması için yılların yetmeyeceğine kuşku yoktur.

PUSUDAKİ TEHLİKE                                                                                                            

Bu nedenle, seçim yarışına balıklama atlayan muhalefet partilerinin bunları da düşünüp gerekli önlemleri şimdiden alması, ülkemizin geleceği açısından olduğu ölçüde, kendileri için de yararlı olacaktır. Aksi takdirde enkaz altında kalınacağı ve iktidarın yeniden Cumhuriyet düşmanlarının eline geçmesi gibi pusuda bekleyen büyük bir tehlikenin de ortaya çıkacağının, asla göz ardı edilmemesi gerekir.

Öte yandan, geçen yıl Anayasa’da yapılan değişiklikler, 16.04.2017’de yapılan Halkoylaması ile kabul edildiğinden; 24 Haziran 2018’de 600 milletvekili ile birlikte, Devlet içindeki bütün erklerin tek kişinin elinde toplandığı ve adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen, dünyada bir örneğine bile rastlanmayan, kerameti kendinden menkul bir Rejimin; Cumhurbaşkanı mı – Devlet Başkanı mı – Parti Başkanı mı, neyin başı olacağı önceden bilinmeyen ‘Tek Adam’ için de oylama yapılacak olması, bu seçimlerin büyük önem kazanmasına yetmiştir.

SEÇİM YARIŞI SÜRÜYOR

Cumhur İttifakına karşı CHP’nin adayının kim olacağı merakla beklenirken,  siyasal partilere tanınan sürenin son gününde yapılan açıklamayla bu adayın, partinin emektarlarından Sayın Muharrem İNCE olduğunu öğrendik. Toplum içinde dik duruşu, dürüstlüğü ve mücadeleci kişiliğiyle öne çıkan ve bizim de Atatürk ilkelerine bağlılığı ile tanıyıp ülkemizi aydınlık günlere taşıyacağına güvendiğimiz Sn. İNCE’nin adaylığının ülkemize hayırlı olmasını dileriz.

Bu arada Mecliste gurubu bulunmadığı için gerekli olan yüz bin seçmenin imzasını toplamakta zorlanan Vatan Partisi’nin adayı Sayın Doğu PERİNÇEK’in de, aday gösterme yönteminde mevcut hukuk dışı anti-demokratik engelleri; değişik partilerden aydın yurttaşların ‘demokrasinin erdemi adına’ verdiği imza desteğiyle, sürenin son günü barajı aşarak adaylığının kesinleşmiş olmasını biz de sevinçle kutlarken, kendisinden daha önce ulusal davalarımızda gösterdiği o övülesi çabaları ile elde ettiği zaferlerine yenilerini katmasını da bekleriz elbet!

Son olarak;  güzel Antalya’da Büyükşehir ve Muratpaşa Belediyesi Meclis üyeliği görevlerinden istifa ederek CHP saflarında milletvekili aday adayı olduğunu kamuoyuna ilk duyuran ve Antalya’nın dünyanın gözde kentleri arasında yer almasında büyük emeği geçen, gazetemizin sahibi ve yazarı olarak da hepinizin yakından tanıdığı Sayın Songül BAŞKAYA’nın, coşkun alkışlarla karşılanan bu kararını açıklarken; bir kadın milletvekili olarak TBMM çatısı altında “7 gün 24 saat halkımızın hizmetinde olacağım” sözü de Antalya’nın Gururu olmuştur.

Bu olumlu gelişmelere bakınca, ben de Kırk Haramilere; Artık TAMAM diyorum.

Değerli okurlara da umut ve umut dolu, aydınlık günler olsun!
Saygı ve sevgilerle..
======================================
Dostlar,

ERDOĞAN’ın DERİN AÇMAZLARI ve
İFLAH OLMAZ DİNCİ HAYALLERİ..

Değerli Em. Askeri Yargıç Sayın Ertan Urunga‘nın sitemize “yazarak” gösterdiği ilgi bizleri mutlu kılıyor. Engin birikimi ve deneyimi başlıbaşına önemli ve öğretici, ayrıca kalemi de (artık klavye!) oldukça güçlü Sn. Urunga’nın.. Tüm titizliğimize karşın yazılarında önemli içerik – biçim, noktalama yanlışları göremiyoruz.. Ne güzel !

Ertan bey yazısını bize e-ileti ekinde sunarken, yazıların altında bizim koymaya (ç)alıştığımız katkıları çok değerli bulduğunu da eklemiş sağolsunlar..
(…Siz de uygun görürseniz, yazımın sitenizde yayımlanmasını ve hatta büyük bir yetkinlikle kaleme alıp yazılara renk ve anlam kazandıran o harika değerlendirmelerinizi de esirgemezseniz eğer, buna da çok sevinirim elbet…)

Hoşgörünüzle bu yazının bizde uyardığı çağrışımları kısaca aktaralım :

Erdoğan bir konuşmasında karşısındakilere;

Dindar bir nesil yetiştireceğiz..
Dininizi ve kininiz eksik etmeyin.. buyurmuştu!?

Her 2 tümce de ciddi – ağır yanlışlar içeriyor. İlki bakımından şunlar söylenebilir :
T.C. Anayasasında (md. 2 ve 24 vd.), LAİK bir devlet olarak tanımlanmaktadır. Laik devlet, siyaset bilimi ve kamu – anayasa hukuku öğretisinde (doktrininde) yurttaşlarının dinsel inanç ve kanaatleri ile ilgilenmeyen, Ernest Rennan‘ın tanımıyla bu değerlere adeta sağır – kör olan Devlettir (AYM kararlarında kaynak gösterilmiştir). Dolayısıyla Laik devlet herhangi bir din – mezhep – inanç kümesine hizmet edemeyeceği gibi karşısında da olamaz ve ülkenin laik ulusal eğitim sistemini bu kapsamda tanımlayıp dönüştüremez; “dindar kuşaklar” (!?) yetiştirmeyle işlevlendiremez. Böylesi bir görevi ve yetkisi yoktur. Toplum, aileler uygun gördükleri din eğitimini çocuklarına sağlarlar. Erdoğan’ın bu sözü ve eylemi Anayasamıza açıkça aykırıdır; eylemli olarak (de facto) anayasa çiğnemidir (ihlalidir) ve TCK karşısında açık suçtur.

İkinci tümce daha da ürkünçtür (vahimdir). Hiçbir Dinsel inanç sistemi “kin – kindarlık” öğütlemez ve bu kavramları dışlar. İslam dininde de, Kuran’da da bu yönde bir içerik yoktur. Daha somut söylemek gerekirse “Müslüman kindar olamaz!” Erdoğan bu sözü ile bir ideolojik dinci militan gibi davranmış ve açıkça “DİN DIŞINA DÜŞMÜŞTÜR!”

Geçelim öbür dinsel inançları, İslamiyette “kin – kindarlık” yok – tur”!

  • Erdoğan insanları dinden çıkarmakta, adeta dinlerinden etmektedir!

Bu durumun, Müslümanlığı ile övünen ve bunu siyasete açıkça alet eden Erdoğan için “vahim ötesi” bir açmaz olduğu kesin ve nettir. Ne yazık ki, bir fetva kurumu olmasa da Diyanet, bu bağlamda herhangi bir açıklama yapmayarak fiyaskoya, – ağır suç şirk koşmaya- ortak olmuştur!

İlahiyat fakültelerinden de “tık” çıkmamaktadır. Kahreden bir suskunluk ve teslim oluş niyedir!?

Ülke genelinde itiraz eden sınırlı kişi – çevrelerin çığlıkları ise yandaş hatta sahibinin sesi basın (!?) tarafından boğulmuştur, boğulmaktadır

Ancak halkın sağduyusu, derinden ve sessizce, bu arsız saptırmayı etkisizleştirmededir bereket!
Kadim Anadolu insanının gelenekleri ve töresi, giderek bilgeliği bu hırçın dalgaları kırmış, kıracak görünüyor.. Ne denli içtenlikli – bilinçlidir bilinmez ama Erdoğan da çark etmiş ve 24 Haziran 2018 kritik seçimi eğik düzleminde “Gençler, sıkıldınız değil mi? Sizleri belli kalıplara zorlamayacağız..” demek zorunda kalmıştır. Ancak Erdoğan’ın söz ve eylemlerindeki tutarsızlıklar ciddi bir güven bunalımı doğurmuştur. Bu, yeni ve zorunlu bir taktik takiyye midir?

Uygar dünyanın birkaç yüzyıl önce çok kanlı iç savaşlar sonrasında çözdüğü ve kalıcı barışa erişmesini sağlayan laik – seküler düzeni 21. yy’ın şafağında Türkiye’de sorunsal yapmak, hele güncel siyasete alet etmeye – istismara kalkışmak hiç kimsenin haddi olmamalıdır, olamaz da.

Hele hele Suudi Arabistan bile, ABD dayatması olduğunu Veliaht Prens Salman’ın ağzından itiraf ettiği “Vahhabi İslamı – Çöl şeriatını” terk ederken! Suudi Arabistan’ı Türkiye ile ikame etmeye kalkmak, akıl fukaralığının en son kertesi olsa gerektir ve bu topraklarda yeri yoktur!

Not   : S. Arabistan ile aynı saatlerde namaz kılmak için yaz saati uygulamasını yasayla kaldıran ve küçücük çocuklar dahil sabahın karanlığında insanların yollara düşmesini dayatan zorba uygulama, tarihin sayfalarına kaydedilmiştir.. Hazindir ki; S. Arabistan Hicri takvimi terk edip Miladi takvime geçince, Türk insanı bu dinci – faşist takıntı eziyetinden kurtulabilecektir..

Sevgi ve saygı ile. 15 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Kazanan Türkiye olacak

Kazanan Türkiye olacak

Cumhuriyet, 05 Mayıs 2018

Haftalardır süren sıkıntılı, gergin bekleyiş; kimileri iç karartıcı tahminler CHP cumhurbaşkanı adayının açıklanmasıyla sona erdi ve rahat bir nefes aldık… Kendi payıma benim korkum, sol kimlikten uzak birinin aday gösterilme olasılığıydı. Bu yönde söylentiler de azımsanamayacak yaygınlıktaydı. Neyse ki korkulan olmadı. Her biri saygın kişilikler olan CHP’li adaylar arasında toplumun belki en çok yakından tanıdığı ve sempati duyduğu sayın Muharrem İnce ipi göğüslemeyi başardı… Kendisine ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum ve öyle de olacağına yürekten inanıyorum.
***
Dün geceden belli olup bu gün (Cuma) açıklanan “mutlu son”a biraz daha öncesinden bakarsak, CHP’li on beş milletvekilinin İYİ Parti’ye katılımıyla bu partinin önündeki seçime girememe tehdidinin ortadan kaldırılmasının, ülkemizin içinde bulunduğu çıkışsız görünen süreçten kurtulmada ilk büyük adım olduğu görülür. Bu bakımdan, o günden bugüne

  • Baş döndürücü hızla gelişen olaylar dizisinin başmimarı kuşku yok ki sayın Kılıçdaroğlu’dur.
  • CHP Genel Başkanı’nın gerek eylemleri, gerekse söylevleri ve demeçleriyle bütün bu süreçte sergilediği büyük performans, gerçekten de baş döndürücü olmuştur.

    Karşı tarafın sersemlemiş ve saçmalamakta oluşunda bu bakımdan şaşılacak bir şey yoktur.
    Sayın Akşener’in ve Saadet Partisi sayın Genel Başkanı’nın kararlı, gözü pek duruşlarını da ayrıca takdirle, saygıyla alkışlamak gerekir.
    ***
    Sadece siyasetçi kimliğiyle değil, bir duygu adamı, fizik eğitimi almış olmasının yanı sıra edebiyat sever, şiir dostu kişiliğiyle de yakından tanıdığım; Adalet Yürüyüşü’nde omuz omuza yürüdüğümüz Muharrem İnce’nin omuzlarında, Cumhurbaşkanlığı adaylığının ilanından bu yana, bu ülkede hiç kimsenin omuzlarında olmayan ağırlıkta bir yük bulunmaktadır. Ağır olduğu kadar onur verici bu müstesna yük, bir ülkenin kaderidir.

    Aday olarak ilk konuşmasında altını çizerek belirttiği gibi, o artık bir partinin değil, bütün ülkenin tarafsız cumhurbaşkanı adayıdır.

  • Taraflılığı;

    – Cumhuriyetimizin,
    – evrensel insan haklarının,
    – aydınlanma değerlerinin,
    – özet olarak insan olmanın gerektirdiği yerde ve bütün bu değerlerin savunucusu olmaktır.

    Şimdi ondan toplumca beklediğimiz, tartışmalarda karşısına çıkacağı kuşkusuz düzeysizlikler karşısında

  • soğukkanlılığını bir an bile yitirmeksizin,
  • günlük siyaset girdabına hiçbir ucundan kapılmaksızın,
  • halkımızın ağırbaşlı değerlerinin, beklentilerinin, saygın, sevgili, birleştirici sözcüsü olmasıdır.

    Muharrem İnce’nin bu hassas dengeyi kurmada, bu ağır yükü ustalıkla taşımada gereken bilgi, kültür, deneyim, sağduyu, inanç ve duygu birikimine sahip olduğunu, bir arkadaşı olarak da biliyor ve görüyorum.
    ***
    Sıra şimdi var gücümüzle 24 Haziran seçimlerine ve mutlaka ulaşılması gereken ikinci tura hazırlanmakta. Bu süreçte şimdi asıl büyük sorumluluk, bazılarımıza belki şaşırtıcı gelebilir ama, her türden sol seçmendedir. Şu anda en zayıf konumunda bulunan dikta yönetimini mutlaka, ama mutlaka alt etmeli, parlamenter demokrasinin önündeki engelleri enkaz çöplüğüne göndermeliyiz. 

    Bunun için, dikta karşıtı birlikteliği orasından burasından didiklemenin diktanın ekmeğine yağ sürmek olduğunu görerek felaket tellallarının, “evet ama..” diye başlayan iflah olmaz karamsar ve eylem kaçkını ruh hastalarının, her türden fırsatçı ve çıkarcı kişilerin ve çevrelerin uğursuz yorum ve telkinlerine kulak tıkayarak;

    – demokrasiden,
    – iyilikten,
    – bağımsızlıktan,
    – özgürlükten,
    – aydınlıktan,
    – sevgiden,
    – eşitlikten yana bütün bir ulus olarak

    güçlerimizi bütün bu değerlerin düşmanlarına, 21. yüzyılda saray özenticiliği ve savurganlığına, cehaletin ve nefretin meydan okuyuşuna karşı tek bir yumruk, tek bir akıl, tek bir yürek olarak birleştirmeyi başarmalıyız.

  • Başaramazsak bütün bir ulusça yok olacağız ve bu yok oluşu hak etmiş olacağız demektir. 

    Başaracağız ve kazanan Türkiye olacak.
    ==========================================
    Dostlar,

    Sayın Prof. Behramoğlu dostumuzun bu nefis yazısı adeta bizimde klavyemizden aktarmak istediklerimize, klavyemizden döküleceklere aracı oldu.

Teşekkür ederek ve bütünüyle paylaşarak site okurlarımızın ilgi ve bilgisine sunuyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 05 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com