Sami Selçuk uyarıyor
Emin Çölaşan
SÖZCÜ, http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/emin-colasan/sami-selcuk-uyariyor-391439/
Sevgili okuyucularım,
Türk Ordusu’nu, Mustafa Kemal’in askerlerini
tasfiye etmek, kalanların elini kolunu bağlamak amacıyla oluşturulan Balyoz davası, adalete bir leke olarak yapıştı.
Verilen kararlar yanlıştı.
- Düzmece dijital belgelerle oluşturulan davada
yüzlerce pırıl pırıl subayımız ağır hapis cezalarına çarptırıldı.
Mahkeme tümüyle taraflıydı, adeta düşman ordusunun casuslarını yargılıyordu.
Adaleti ve hukuku çiğneyen kararlar sonrasında bütün umutlar Yargıtay’a bağlanmıştı. Dosya Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından titizlikle okunacak, düzmece belgeler
ortaya çıkacak ve mahkeme tarafından verilen o ağır ve akıl almaz cezalar
herhalde bozulacaktı.
Toplumun ve bütün hukukçuların umudu bu doğrultuda idi.
Temyiz makamı olan Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu davayla ilgili 17 duruşma yaptı. Yasa uyarınca Yargıtay’daki temyiz duruşmasına sanıklar değil,
yalnızca avukatlar katılıyor.
Bu 17 gün boyunca avukatlar müvekkillerini savundu.
Düzmece deliller bir kez daha kanıtlandı.
Heyet onların konuşmasına hiç müdahale etmedi, sadece dinlemekle yetindi.
Herhangi bir avukata bir tek soru bile sorulmadı…
Karar geçtiğimiz 9 Ekim günü açıklandı:
200’ün üzerinde ağır hapiscezası!.. Ve özellikle de iktidarın ele geçirmek istediği
Deniz Kuvvetleri’ne indirilen balyoz!
* * *
Bu kararların altında ilgili Yargıtay dairesinin başkanı ile dört üyenin imzaları var.
Dört üyenin tamamı, AKP’nin yargıyı ele geçirmek için düzenlediği son operasyonda Yargıtay’a seçilmişti.
AKP’nin ön bahçesi olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Yargıtay’a kendi adamlarından tam 160 üye seçmişti.
O dört üye de onların arasında yer almıştı. Başkan da, aynı dönemde ele geçirilmiş olan yeni Yargıtay’ın üyeleri tarafından o göreve seçilmişti.
İşin Türkçesi, önce yargıya siyaset sokulmuş, sonra da siyasetin egemen olduğu yargı, o inanılmaz kararları vermişti.
* * *
Prof. Dr. Sami Selçuk ülkemizin önde gelen ceza hukukçularından biri.
Daha önce Yargıtay’ın ceza dairelerinde üyelik ve başkanlık yaptı,
Yargıtay Başkanlığı görevinde bulundu.
Liberal görüşlü bir hukukçu. Geçmişte bizim liboş takımıyla ortak davranıp
onların hukuktaki sesi olduğunda kendisine çok kızardım.
AKP dönemindeki bazı hukuk uygulamalarını savunurdu.
Sami Selçuk iki günden beri Milliyet gazetesinde Balyoz davasıyla ilgili görüşlerini
iki ayrı yazısıyla açıkladı. Bugün üçüncü yazısı çıkacak.
Bu konuda Yargıtay’ın vermiş olduğu kararı ağır bir dille eleştiriyor.
Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman gibi sanıkların dinlenmesini istediği tanıkların
kabul edilmemiş olmasını da eleştiriyor ve çok özetle şöyle diyor:
- “Verilen karar yanlıştır. Yanlış yargılama yapılmıştır.
- Hükümlülük kararı olasılık ve varsayımlara göre değil, kuşku duyulmayacak bir biçimde kanıtlamaya, yüzde yüz kesinliğe dayanır. Kuşkudan sanık yararlanır ilkesi, hükmün nasıl kurulacağına yönelik bir mantık ve hukuk buyruğudur. Olayımızda ilk mahkemede (Silivri’de) üye yargıçlar sık sık değişmiş,
kanıtlarla doğrudan ilişki kurmadıkları halde sonuçlar çıkarıp hükme katılmışlardır.
- Kesin bir bozma nedeni olduğu halde Yargıtay bunu göz ardı etmiştir.
Bu konu Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin) önüne kesinlikle taşınmalıdır.
- Eğer AİHM Balyoz kararlarında hukuka aykırılık belirlerse,
yeniden yargılama yolu açılabilecektir…”
Sami Selçuk böyle diyor.
* * *
Sevgili okuyucularım,
Türkiye’de yargı yoluyla herhangi bir haksızlığa uğrayan herkesin, iç hukuk yolları tükenmişse doğrudan AİHM’e başvuru hakkı vardı. Türkiye’de adalet kalmadığı için Türk adalet mağdurları tarafından bu kuruluşta çok sayıda dava açılıyordu.
Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde aleyhine en çok dava açılan ülke idi.
AİHM kararlarıyla mağdurlara sürekli tazminat ödüyordu.
AKP hükümeti bunun da kolayını buldu ve inanılmaz bir hukuk cingözlüğü yaparak
yeni bir yasa getirdi:
“Başvurular AİHM’den önce Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak.
Mahkeme dosyayı inceleyip karar verecek.
Bu karardan sonra isteyen yine AİHM’e gidebilir!”
(AS: Anayasa md. 148)
Anayasa Mahkemesi iki veya üç üyesi dışında- kimin elinde? AKP’nin!
Peki bu yeni kural niçin getirildi?
Haksızlığa uğrayanlara zaman kaybettirmek için.
Binlerce başvurunun Anayasa Mahkemesi tarafından incelenip karara bağlanması
yıllar alacak ve böylece AİHM’e gidecek davalar hem gecikecek, hem de sayısı azalmış olacak. Üstelik iktidarın elindeki Anayasa Mahkemesi,
zaten kararlarını davacılar aleyhine verip işi bitirecek.
* * *
Adalet perisinin 2 resmi arasındaki en önemli fark;
birinin gözleri açık, diğerinin kapalı olması…
Ceza hukukçusu, Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk diyor ki;
- “Balyoz kararında hukuksuzluk vardır, bu konu Anayasa Mahkemesi
ve AİHM önüne kesinlikle taşınmalıdır…”
Peki Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç
bu konuda ne buyuruyor? Sözleri aynen şöyle:
“Sanıklara boş yere umut vermeyin. Bizim mahkumiyet ve hapis cezalarına müdahalemiz olamaz…”
Ve sonra esas bombayı patlatıyor:
“Zaten Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ndeki arkadaşlarımızı tanırım.
Orada başarıyla görev yapıyorlar. Donanımlı, bilgili ve tecrübelidirler.
Olaylara hakim, titiz ve tecrübeli bir ekiptir. Arkadaşlarımızın yanlış yapma ihtimali çok ama çok düşüktür…”
Peki ama bu sözleri söyleyen kişi bir hukukçu mu?
Değil!.. Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu!..
Kaderin cilvesi ve bazı kulislerle o mahkemeye başkan olmuş biri.
Hukukçu değil ama gerektiğinde Yüce Divan olarak ceza dağıtan bir mahkemenin başkanı!..
Dünyadaki tek örnek. Böylesi Afrika ülkelerinde bile yok!
* * *
Anlaşıldığı kadarıyla Anayasa ve yasalardan bile habersiz. Üstelik bir mahkeme başkanı olarak, hoşuna giden kararlar veren Yargıtay heyetine övgüler düzüp
“Onlar yanlış yapmaz..” diyor.
Kim bilir, belki de ceza hukukçusu, ceza davalarının deneyimli uzmanı olan Sami Selçuk Anayasa ve ceza yasalarını bilmiyor!
Burada Haşim’in çok önemli bir gafına da değinmek gerekiyor.
Bir hakim, -hukukçu olmasa bile (!)- bir süre sonra önüne gelecek olan dava dosyalarıyla ilgili görüşünü açıklayamaz.
Meslek namusu bunu gerektirir. Bunun adına eski dilde “İhsas-ı rey” denir…
Vereceği oyu önceden açıklaması…
Bir hakim, hele de bir mahkemenin başkanı böyle bir gaf yapma,
tarafını önceden belli etme hakkına sahip değildir.
- Şimdi artık bir şeyi çok iyi anlıyoruz :
- Balyoz hükümlüsü Türk subayları AİHM’den önce zorunlu olarak
Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunduklarında, AKP’nin mahkemesi
o başvuruları sıraya sokacak, belki de “Beter olsunlar”deyip
iki yıl raflarda bekletecek ve sonra kararını verecek.
Haşim’in oyu kesin ret! O şimdiden belli.
Öteki üyelerin çoğu da aynı doğrultuda oy kullanacak.
Belki de gerekçeli kararda;
“Gerek Silivri mahkemesi ve gerekse Yargıtay’daki değerli arkadaşlarımızın yanlış yapmasının mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Onların yanlış yapması hayatın olağan akışına aykırıdır.” denilecek!
Adaletin batsın dünya!
(SÖZCÜ, 19.10.13)