TBMM, 101 yıl önce bugün açıldı ve milletin kaderine el koydu. Bir yanda işgaller, öte yanda padişah ve işbirlikçilerin türlü tezgâhları sürüyordu, iç savaş başlatılmıştı. Ellerinde yeşil bayraklarla savaşan isyancılar Ankara’nın yakınlarına kadar uzanmışlardı. Ufak da olsa bir askeri birliğe sahip olmayan Ankara’ya her an girmeleri olanaklıydı. Bu koşullar altında Ankara’da Meclis’in açılabilmesi olağanüstü bir olaydı, bir mucizeydi. Atatürk’ün örgütlenme dehasının en etkin göstergesidir. Kısa bir anımsatma yapalım:
SON OSMANLI MECLİSİ
Son Osmanlı Meclisi (Meclis-i Mebusan) 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplanmıştı. Yabancı işgal ordularının denetimi altında bulunan İstanbul’da Meclis’in toplanmasını Atatürk doğru bulmuyordu. Her an işgal güçlerinin Meclis’i basarak dağıtacaklarını düşünüyordu. Bu nedenle Meclis’in Anadolu’da toplanmasının gerektiği görüşünü ileriye sürmüştü. Ancak bütün arkadaşları Meclis’in İstanbul’da toplanmasını istiyorlardı.
Kendisi Erzurum’dan milletvekili seçildiği halde İstanbul Meclisi’ne gitmedi. Nitekim açılışından sadece iki ay 6 gün sonra İngiliz askerleri Meclis’i bastılar; Atatürk’ün öngörüsü kısa sürede gerçekleşmişti.
MECLİS’İN EN ÖNEMLİ KARARI
İstanbul’da toplanan son Osmanlı Meclisi’nin yaptığı en önemli iş, 28 Ocak 1920 günkü gizli oturumunda, “misakı- milli”yi (milli ant) kabul etmesidir. Misak-ı milli daha sonra, 17 Şubat 1920 tarihli açık oturumunda tekrar kabul edildi ve tüm dünya parlamentolarına gönderildi. Bu tavır emperyalist işgalcileri memnun etmemişti. 10 Mart 1920’de Londra’da toplanan savaş galipleri devletler; İngiltere, Fransa, İtalya yeni kararlar aldılar. İstanbul tekrar işgal edilecekti.
Zaten askeri birlikler tarafından denetim altında tuttukları İstanbul’u daha da etkin biçimde kontrol etmek, bakanlıklara denetim subayları yerleştirmek ve kimi aydınları yakalayıp Malta Adası’na sürgüne göndermek amacını taşıyorlardı. 15 Mart’ta İstanbul’da Kuvayı Milliye yandaşı eski Savunma Bakanı Mersinli Cemal Paşa, eski Genelkurmay Başkanı Cevat Çobanlı Paşa, ünlü düşünür Ziya Gökalp gibi aydınlar tutuklandılar.
16 Mart 1920’de Harbiye Bakanlığı ve stratejik bölgeler denetim altına alındı, Şehzadebaşı Karakolu basıldı, 5 asker şehit edildi. Meclis basıldı, Rauf Orbay, Kara Vasıf Bey ve kimi milletvekilleri tutuklandı. Hepsi Malta Adası’na götürüldü. Yabancı askerlerin işgali altında bulunan İstanbul’da Meclis’in toplanmasını doğru bulmayan Atatürk’ün dedikleri bir bir gerçekleşiyordu.
OLANAK
İstanbul’da Meclis’in işgal edilmesi Mustafa Kemal için bir olanak da yaratıyordu. Sivas Kongresi’nde seçilmiş Temsilciler Kurulu Başkanı olarak 19 Mart 1920’de tüm illere gönderdiği genelgede, Ankara’da “olağanüstü yetkilere sahip bir meclis toplanacağını ve bütün illerde 15 gün içinde seçim yapılmasını” istedi. Mustafa Kemal, İstanbul’da İngilizlerin yaptıkları tutuklamalara karşı bir önlem olarak da, Anadolu’da bulunan yabancı subayların tutuklanmasına karar verdi. Erzurum’da bulunan ünlü İngiliz albayı Rawlinson da içinde olmak üzere yabancı subaylar tutuklandılar.
MECLİS’İN AÇILIŞI VE TEHLİKE
Mustafa Kemal’in Ankara’da bir Meclis toplanacağını belirten bu bildirisinden Meclis’in 23 Nisan 1920’de açılışına kadar geçen 35 gün (AS: 16 Mart – 23 Nisan 38 gün), tuzaklar ve zorluklarla doludur. Ankara’da bir Meclis’in toplanacağının açıklanması aslında en çok İngilizleri tedirgin etmişti. İngilizler, Anadolu’da bir Meclis açılırsa sonunda millicilerin yeni bir devlet kurmaya doğru gideceklerini çok iyi biliyorlardı. Bu konuda elde edilecek başarının Britanya İmparatorluğu’nun sömürge topraklarındaki halkları da etkileyeceğini düşünüyorlardı. Öyleyse Meclis’in açılışı önlenmeliydi.
Padişah da kendi tahtının sallantıda olduğunu görüyordu. Bu nedenle Mustafa Kemal’in Meclis’in toplanacağını belirten 19 Mart 1920 tarihli bildirisinden sonra, çok etkin girişimler başlattılar. Amaç, Ankara’daki Kuvayı Milliye’yi çökertmek ve Meclis’in açılışını engellemekti. Meclis’in toplanması girişimi, başlamadan çökertilmeliydi.
İÇ İSYANLAR
Bu nedenle Meclis’in açılışı öncesindeki günlerde İngiliz Yüksek Komiserliği’nin stratejik planlaması ve İstanbul Hükümeti’nin karar ve uygulamalarıyla iç isyanlar başlatıldı. İngiliz altınları isyan bölgelerine akıyordu. Adapazarı, Bolu, Gerede bölgesinde başlayan dinsel içeriklere dayalı ayaklanmalar, Ankara’nın ilçeleri Nallıhan ve Beypazarı’na kadar uzanmıştı.
- Meclis açılmadan önce Mustafa Kemal, “çembere alınmak” isteniyordu.
Padişah O’nu asi ilan etmişti, Gâvur İmamlar, Anzavur’lar, Teali-i İslam, Müderrisler Cemiyeti gibi dine dayalı oluşumları harekete geçirmişlerdi. Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, yayımladığı fetvasında Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliyecilerin öldürülmelerinin dinen vacip (gerekli) olduğunu, bu uğurda hizmet edenlerin gazi, ölenlerin şehit olacağını belirtiyordu. Bu fetva, İngiliz uçaklarıyla havadan Anadolu’daki kentlerin üzerine atılarak dağıtılıyordu. Elinde ufak bir askeri birliği bile olmayan Mustafa Kemal, o günlerde bir yandan iç isyanlarla uğraşırken öte yandan da Meclis’in açılması için çalışıyordu.
UĞURSUZ BİR İHTİMAL (OLASILIK)
Mustafa Kemal, Nutuk’ta, “uğursuz bir ihtimal”den söz ediyor. Düzce, Hendek, Gerede ve Bolu’da başlayan isyanların Nallıhan ve Beypazarı üzerinden Ankara’ya yaklaştığını belirtiyor. “Meclis’in bu yüzden toplanamaması ihtimali (olasılığı) korkunç bir yenilgi olurdu” diyor.
BİR AN ÖNCE MECLİS’İ AÇMAK
Atatürk, bu korkunç ve “uğursuz” olasılık karşısında neler yaptığını şöyle anlatıyor:
“Bir yandan bu isyan dalgalarını durdurmaya çalışıyordum. Öte yandan Ankara’da toplanmakta olan ve genel durumu daha iyice bilmeyen milletvekillerini dehşete düşürecek olaylar karşısında bırakmamaya çalışıyordum. Böylece durumların ortaya çıkmasıyla Meclis’in toplanamaması gibi uğursuz ihtimalleri önlemek çarelerini düşünüyordum.”
Sonunda, gelebilmiş olan milletvekilleriyle yetinerek Meclis’in, Nisanın 23’üncü cuma günü açılmasına karar verildi.
MECLİS’İN AÇILIŞI, DİNSEL TÖREN
23 Nisan Cuma günü, Mustafa Kemal ve milletvekilleri halkla birlikte cuma namazını Hacı Bayram Camisi’nde kıldılar. Namazdan sonra, sokakları dolduran halkın arasından hocaları, sarıklı, kalpaklı, fesli milletvekilleri, ileri gelen idare adamlarıyla Hacı Bayram Camisi’nden Millet Meclisi’nin açılacağı binaya doğru ilerlediler.
En yaşlı milletvekili olarak Sinop milletvekili Şerif Bey, Meclis’i saat 14.45’te açtı. Geçici başkan
- “Tam bağımsız olarak yaşamak isteyen, tarih boyunca hiçbir yerden emir almayan milletimiz” diye başlayan konuşmasında “Meclis’in, milletin kadrine sahip çıktığını” belirtti.24 NİSAN OTURUMU
Ertesi gün Meclis, yine Geçici Başkan Şerif Bey’in başkanlığında saat 10.00’da açıldı. Sabah saat 10’da Meclis açılınca Mustafa Kemal söz aldı ve uzunluğu nedeniyle ardı ardına üç oturum süren bir konuşma yaptı. Bu konuşma Erzurum Kongresi’nden Meclis açılışına kadar geçen süredeki tüm olayların ve gelişmelerin milletvekillerine sunulmasıdır. Atatürk, olup bitenleri üç evreye ayırarak anlattı. Birinci evre, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan Erzurum Kongresi’ne; ikinci evre, Erzurum Kongresi’nden 16 Mart işgal hareketine; üçüncü evre 16 Mart’tan Meclis’in açılışına kadar geçen aşamalardır.
Mustafa Kemal, Erzurum ve Sivas kongrelerinde milli bir sınır çizildiğini ve bu sınır içinde oturan Türk, Kürt, Çerkes ve diğer İslam unsurlarının “Bütün maksatlarını bütün manasıyla” birleştirdiklerini ve kardeş halklar olarak tek bir amaca yöneldiklerini belirtti. Mustafa Kemal, “misakımilli”yi anlatıyordu.
700 YILLIK HAYATIN SORUMLULUĞU
Bu konuşma, 19 Mayıs 1919’dan o güne Atatürk’ün yaptığı en uzun, en kapsamlı konuşmadır. Milli Mücadele tarihimizin çok önemli bir belgesidir. Bu konuşma aslında bir bilgilendirme, millete ve tarihe hesap verme konuşmasıydı. Milli Mücadele’nin 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’yla başlayan ve 23 Nisan 1920’ye kadar geçen 1.5 yıllık bir döneminin ele alınıp analiz edilmesiydi. Mustafa Kemal, konuşmasını şöyle bağladı:
- “Bu dakikadan başlayarak, 700 yıllık büyük ve güçlü bir hayattan sonra çöküntünün kenarında henüz ayakta durabilen Osmanlı devletinin geleceğinin sorumluluğu, saygıdeğer kurulunuzun çalışmalarını yönlendirecektir.” Atatürk böylece, Meclis’e tarihi sorumluluğunu da hatırlatmış oluyordu.
YENİ BİR DEVLET KURULUYOR
Şevket Süreyya, Atatürk’ün 4 saat süren bu nutkunu şöyle tanımlıyor:
“Bu nutuk bir asker nutku değildi. Bu nutukta, dinleyenleri sürükleyecek hissi unsurlardan, büyük sözlerden ve heyecana hitap eden haykırışlardan eser yoktu. Mustafa Kemal nutkunda, kendilerini Ankara’da tam yetkilere sahip, bağımsız bir Meclis çağırmaya ve bir hükümet kurmaya götüren şartları; aklın, mantığın zorunlulukları ile dile getiriyordu. O’na göre bu Meclis, artık padişahın meclisi değildi… Kısacası yeni bir devlet kuruluyordu.”
REFİK ŞEVKET’İN MEKTUBU
Meclis’in genç milletvekillerinden ve daha sonraları Meclis kürsüsünde hukuksal konularda etkinliğini gösterecek olan Kuvayı Milliyeci, Saruhan Milletvekili Refik Şevket (İnce), kardeşi Hamit Şevket’e yazdığı mektupta, Meclis’in açılışını ve Mustafa Kemal’in konuşmasını şöyle betimlemiş:
“Meclis açıldı, birtakım işlemlerden sonra Mustafa Kemal Paşa kürsüye geldi. Kalpaklı ve dolaklı idi. Sade ve temiz bir giyinişi vardı. Edası (tavırları) vakur (ağırbaşlı) ve etkileyici idi. Büyük bir kalabalık, Meclis binasını tam anlamıyla işgal etmişti. Söze pek gür olmayan fakat her kelimesine gereken mana ve ahengi veren kalınca sesi ile başladı. Biz O’nu kulaklarımızı, gözlerimizi, benliğimizi vermiş bir halde dinliyorduk.”
PADİŞAH’A GİDELİM UZLAŞALIM
Kuşkusuz Meclis içinde padişah ve halifeye bağlı milletvekilleri de vardı. Medrese kökenli bir grup milletvekili Meclis’ten bir kurul oluşturulmasını, bu kurulun İstanbul’a gitmesini padişahı ziyaret etmesini ve bir uzlaşma yolu bulunmasını istiyordu. Bu konuda bir önerge de hazırlanmıştı. Meclis bir kurul oluşturacak, bu kurul padişaha gidecek, adeta padişahtan “icazet” (izin) alacak. Bu yol Atatürk için kabul edilebilecek bir öneri değildi. Çok tehlikeli, temel amacı kökten zedeleyici bir görüştü. O gün, 4 saat konuşmasına karşın Mustafa Kemal, “gizli oturum” isteyerek bir kez daha kürsüye çıktı.
MUSTAFA KEMAL’İN ÖNERGESİ
Mustafa Kemal, konuşması bitince Meclis’e bir önerge sundu ve okunmasını istedi. Bu çok önemli önergedeki temel ilkeler şöyledir:
1) Bir hükümet kurulması zorunludur.
2) Geçici olarak bir devlet başkanı seçmek veya padişaha bir vekil tanımak doğru değildir.
Mustafa Kemal, Anzavur kuvvetlerinin ve isyan edenlerin Damat Ferit Hükümeti tarafından desteklendiğini ve Damat Ferit’in İngilizlerin tam etkisi altında olduğunu da belirtti.
İZLENECEK İKİ YOL
Konuşmasının sonunu şöyle bağladı: “Karşımızda iki yol vardır” diyerek anlattı: “Birincisi, Damat Ferit Hükümeti’nin kabul ettiğini yani İngilizlere esir olmayı kabul etmek, şerefimizi, hayatımızı, her şeyimizi bırakmak, yani İngilizlere esir olmaktır. Bu kabul edilirse, o zaman yapılacak bir şey yoktur.
İkincisi, eğer Meclis olarak milleti ‘namus ve şeref’ içinde yaşatmak istiyorsak, kabul edeceğimiz yol ve bu yolun esası bütün gücümüzü kullanarak bizi ortadan kaldırmaya çalışan ‘düşmanların emel ve amaçlarını’ kırmak, karşı çıkmaktır” dedi.
İSTANBUL DEMEK LONDRA DEMEKTİR
Mustafa Kemal, İstanbul’a gönderilmesi düşünülen kurul için de şöyle konuştu: “İstanbul’la anlaşmaya çalışmaktan bir sonuç alınamaz. Çünkü İstanbul demek Londra demektir. İngilizlerle anlaşamayan doğru Malta’ya gider. İstanbul’a gidecek kurul, İngilizlere uymayı kabul ederse padişaha ulaşabilir. Yoksa, Malta’ya gönderilir.”
KONUYU ENİNE BOYUNA DÜŞÜNÜN
Bu konuşmalar yapılırken, Meclis henüz başkanını seçmemişti. Bu derece açık konuşan Mustafa Kemal, konuşmasını Meclis Başkanlığı’na getirerek şunları söyledi: “Başkanlık söz konusu olduğunda, ‘bütün arkadaşlarım’ büyük sevgi ve yakınlık gösteriyorlar, bana başkanlık teklif ediyorlar. Ancak şöyle bir durum vardır. Düşmanlara ‘milletin müdrik (anlayışlı) ve kuvvetli’ olduğunu göstermek gerekiyor. İngilizler, işgal için verdikleri notada benim ismimi anmışlardır. Onun için Meclis bana oy verecekse konuyu enine boyuna düşünmelidir. Ben kendi hesabıma, milletin bağımsızlığı elde edilene kadar çalışmaya ant içmiş bulunduğumu tekrar ifade etmek isterim.”
Mustafa Kemal, bu konuşma için Nutuk’ta “Milletvekillerini uyardım, bana verilecek oylar konusunda sakıncaların dikkate alınmasını söyledim” diyor ve kendisine oy verilirken “Milletin ve memleketin geleceği ve yararları için düşünülerek oy kullanılmasını rica ettim” diyor.
MECLİS BAŞKANLIĞI
Bu gizli oturumdaki açıklamalardan sonra, açık oturuma, Meclis Başkanlığı seçimine geçildi. Başkanlık için tek aday Mustafa Kemal’di ve hazır bulunan 115 milletvekilinin 110’unun oyunu alarak Meclis Başkanlığı’na seçildi. Türkiye’de yeni bir devlet kuruluşu için yollar açılmıştı.
Bu yazı Alev Coşkun’un Cumhuriyet Kitapları’ndan yakında çıkacak Samsun’dan Sonra En Zor 19 Ay adını taşıyan kitaptan özetlenmiştir.