Etiket arşivi: ‘Öğrenci Andı’

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 16 Haziran 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

DÜŞMAN

AKP’nin Cumhurbaşkanı RTE, “FETÖ’den PKK’ya şimdi de organize suç örgütlerine kadar yeminli millet düşmanlarının malzemelerini Meclis kürsüsüne taşımakta ısrar edenleri gördükçe ülkemiz adına üzülüyoruz.”

Biz de ülkemizi yönetenlerin kimlerle işbirliği içinde olduğunu gördükçe üzülüyoruz…

HELALLİK

Sedat Peker’in görüşmelerini yayımladığı gazeteci Hadi Özışık hatasını kabul ettiğini açıkladı ve helallik istedi.
Helallik isteyince tüm hatalar, suçlar yok olur. En etkili aklanma yöntemidir! En üst düzeyde denenmiştir!..

HAYAL

Zonguldak’ta sokak müzisyenliği yapan çocuk, hayalinin fakirliğin olmaması ve eve yiyecek götürmek olduğunu söyledi.
Bakan hanım fakirlik kalmadı demişti.
Çocuk ne bilsin?..

ÖDÜL 

Sayıştay raporuna da yansıyan 200 milyon TL’lik usulsüzlükte imzası olan 5 isim yüksek maaşla yeni görevlere getirildi.
Demek ki zoru başarmışlar…

TAKDİR

Danıştay’ın okullarda öğrenci andının okutulmamasına ilişkin kararının gerekçesinde, ”öğrenci andının içeriğinin anayasa ve yasalara aykırı olmadığı ve halen eğitim materyali olarak kullanılmaya devam ettiği vurgulandı. Dava konusu yönetmelik değişikliği ile yalnızca öğrenci andının her sabah topluca okutulmasına son verildiği, bu konuda idarenin takdir yetkisi bulunduğu” kaydedildi.

Takdir hatalıysa?..

GELECEK

Gelecek Partisi Genel Sekreteri Cemalettin Kani Torun, Suriye’de akan kanın özerk bir Kürt yapısıyla durdurulabileceğini savundu.

Bu Gelecek gelmese…

UÇUCU

CB Yardımcısı Fuat Oktay, “Uçan araçlara geldiğimizde artık dünya liderliğine oynayacak bir Türkiye göreceksiniz” ifadelerini kullandı.

Uçan AKP’lileri görüyoruz ya, yeter…

KİME?

Cumhurbaşkanlığı YİK Üyesi Cemil Çiçek,

”Ortalıkta siyasetçilerin araçlarına çantalar dolusu para konulduğu iddiaları var. Bu iddia suç örgütü lideri olarak tanıtılan birisine ait. Bunu görmezden gelebilir misiniz?”

Soruyu üstüne alınan çıkar mı?..

MİLLİ

Bakanlığının adı “milli” ile başlayan H. Akar diyor ki;

“Türkiye, ittifakın yükünü ve tüm değerlerini paylaşarak NATO‘yu kendi güvenliğinin merkezine koymakta ve aynı zamanda NATO‘nun güvenliğinin merkezinde yer almaktadır.”

AKP’yi millici ve Amerika karşıtı gören ve herkesi Amerikan gemisine binmekle suçlayanların dikkatine sunulur…

ATATÜRKÇÜLÜK

Açıköğretim Fakültesi İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabına AKP dönemiyle ilgili 47 sayfa eklendi.

Atatürkçülüğe nasıl karşı olunur” öğretisi…

DOYURMA

RTE, halkın aç olduğunu söyleyen muhalefete, ”Aç olarak dolaşanları siz doyurun” dedi.
İktidar zenginlerin kasasını doldurmaktan fakirleri doyurmaya zaman bulamıyor da…

ANKARA

Parti grubundaki konuşmasında RTE, “Ankara havaalanını biz yaptık” dedi.
Yanlış anımsamıyorsam Ankara Kalesi’ni de AKP yapmıştı

GARANTİ

5 milyon yolcu garantisi verilen Ankara Yüksek Hızlı Treni (YHT) ancak 740 bin kişi kullandı. Hedefin tutmaması nedeniyle 2020 için yolcu garantisi ödemesi 21 milyon 352 bin dolara ulaşacak.
Garantileri hesaplayanların garanti geliri ne kadardır?..

SORUYORUM

  1. 128 milyar dolar nerede?
  2. Sarıklı amiralin soruşturması kaç yıl sürecek?
  3. Bakan Ruhsar Pekcan’ın soruşturulması neden engellendi?
  4. Sedat Peker’in iddiaları niçin araştırılmıyor? Suçlananlar neden açıklama yapmıyor?..

Andımız’ın tarihi..

Andımız’ın tarihi… John Dewey’den Atatürk’e Öğrenci Andı ve yurttaşlık

Cengiz Özakıncı
https://www.veryansintv.com/andimizin-tarihi-john-deweyden-ataturke-ogrenci-andi-ve-yurttaslik

Andımız'ın tarihi... John Dewey’den Atatürk’e Öğrenci Andı ve yurttaşlık

Yer Amerika; yıl 1892; Amerikalılar, Avrupa’dan Amerika’ya göçü başlatan Christoph Columbus’un (Kristof Kolomb) kıtaya ayak bastığı günün 400’üncü Yıldönümü’nü dev etkinliklerle kutlamaya hazırlanıyor. Bir yandan Chicago’da “World’s Columbian Exposition” adı ile 400’üncü Yıl’a adanmış dünyanın en büyüğü olacak fuar merkezinin yapımı sürdürülürken; öte yandan, ABD Ulusal Eğitim Birliği, 400’üncü Yıl onuruna tüm devlet okullarında gerçekleştirilecek çok büyük bir etkinlik düzenlemek üzere, toplantı üzerine toplantı yapıyor.

32 yıl sonra 1924’te Atatürk’ün çağırısıyla Türkiye’ye gelip incelemeler yapacak ve verdiği raporla Türk eğitimine katkıda bulunacak olan dünyaca ünlü Amerikalı düşünür eğitimci John Dewey de 1892’de bu kurulun üyesi ve 400’üncü Yıl’ın okullarda nasıl kutlanacağının tartışıldığı toplantılarda, yoldaşı Francis Bellamy ile birlikte çalışıyor. Bellamy, Dewey’le birlikte katıldığı bu toplantılarda; 400’üncü Yıl onuruna okullarda öğrencilere “Amerikan Ulusçuluğu”yla “ulus bilinci” aşılanmasını öneriyor.

O sırada “Bütün Devlet Okullarına Bayrak” kampanyası yürütmekte olan Bellamy, 400’üncü Yıl onuruna bütün okullarda yapılacak bayrak töreninde topluca söylenmek üzere bir “Bağlılık Andı” (Pledge of Allegiance) yazıyor. Bayrağa, cumhuriyete, ulusa bağlılık içeren bu andın sözlerini, Boston’da, yöneticisi olduğu “Youth’s Companion” dergisinin 8 Eylül 1892 günlü sayısında yayımlıyor. Ayrıca tek sayfa halinde özel baskı yapılarak Amerika’daki bütün devlet okullarına gönderilen bu andın Türkçesi yaklaşık olarak şöyle:

  • Herkes için ‘adalet’ ve ‘özgürlük’ le
  • ‘bölünmez tek ulus’a dayanan ‘cumhuriyet’e
  • ve ‘bayrağım’a bağlı olacağıma and içerim.

O günlerde adı “Cumhuriyet’in Büyük Ordusu” olan Amerikan Ordusu da 400’üncü Yıl’ı, Chicago’da, yapımı sürmekte olan dev dünya fuarı alanında, 12 Ekim günü tüm askeri birliklerin ve öğrencilerin katılacağı büyük bir törenle kutlayacağını duyuruyor.

Bellamy’nin yazdığı ant, ilk kez Amerikan Ordusu’nun 12 Ekim’de gerçekleştirdiği bu törende onbinlerce öğrenci tarafından topluca okunuyor.

Ardından ABD Başkanı bir genelge yayımlayarak, Columbus’un Amerika’ya ayak bastığı günün 400’üncü Yıldönümü’nün bütün resmi okullarda 21 Ekim 1892 günü kutlanacağını; Bellamy’nin yazdığı andın, o gün ülke çapında bütün devlet okullarında yapılacak resmi törenlerde, topluca okunacağını duyuruyor.

Nitekim 21 Ekim 1892 günü, tüm devlet okullarında bütün öğrenciler, törene katılan ana babalarıyla birlikte, yüzleri göndere çekilmekte olan bayrağa dönük olarak, hep bir ağızdan:

  • “Herkes için özgürlük ve adalet ile bölünmez tek ulusa dayanan cumhuriyete ve bayrağıma bağlı olacağıma and içerim!”

diye haykırıyor. İşte bu ant, süreç içinde yapılan birkaç değişiklikle 121 yıldır Amerika’da anaokullarından üniversitelere varıncaya dek bütün resmi okullarda, bayrak törenlerinde topluca okunmakta.

Bu “Öğrenci Andı” süreç içinde çıkartılan yasalarla okul sınırlarını aşarak, yaşamın her alanına yayılmış; yalnızca okullarda değil, bütün kurum ve kuruluşlarda, bayrak törenlerinde, ABD Bayrak Yasası’nda tanımlandığı üzere, sağ el kalp üzerine konularak topluca söyleniyor. ABD Başkanları, Senato oturumlarına ABD bayrağına dönüp sağ eli kalp üzerine koyarak bu antla başlıyor.

Dahası, antta geçen “bölünmez tek ulus” sözü, Amerika’da benzin istasyonlarından billboardlara ve tişörtlere varıncaya dek yaşamın her yayılmış durumda.

Gelelim Türkiye’ye…

Ülkemizde öğrenci andı uygulaması, 1933 yılında, Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey’in “Türk’üm, doğruyum…” diye başlayan andı 23 Nisan Bayramı töreninde duyulmasıyla başlamış olmakla birlikle; Türkiye’deki öğrenci andı uygulamasının, Amerikan öğrenci andıyla ilginç bir bağlantısı var.

1892 yılında Bellamy’nin yazdığı andın Amerika’daki bütün resmi okullarda okutulmasına karar veren kurulda bulunan Prof. John Dewey; Osmanlı’nın son döneminde Türk eğitimcilerin dikkatini çekmiş.

Mustafa Rahmi Bey, Atatürk’ün 1921 Maarif Kongresi’nde ve diğer konuşmalarında ortaya koyduğu eğitim politikasını 1923 yılı başında inceleme konusu yapmış ve bu çalışmasında onun eğitimle ilgili görüşlerinin Asya Türk tarihine uzanan köklerini ortaya çıkardığı gibi; pek çok yabancı eğitimciyle de karşılaştırarak, bunlardan John Dewey’in görüşleriyle örtüştüğünü alıntılarla göstermiş.

Bunun üzerine kitaplarından ikisi 1923 yılında Türkçe’ye çevrilen Dewey, Türkiye’ye davet edilmiş. 1924’te gelip Atatürk’le görüşen Dewey’in yaptığı incelemeler sonucu sunduğu rapor Atatürk tarafından dikkatle incelenmiş.

Milli Eğitim Bakanları, Dewey’in 1924 raporunda yer alan önerilerden, Atatürk’ün 1921 Maarif Kongresi’nde dile getirdiği eğitim politikasıyla örtüşenleri gerçekleştirmek üzere, var güçleriyle çalışmışlar.

Dewey, 1924’te ABD’ye döndükten sonra, Türkiye’yle ilgili birkaç makale yayımlamış. “The New Republican”da yayımlanan bir yazısında özetle; nasıl çeşitli ırk ve dinlerden bireyler Amerika’da tek bir potada kaynaşarak “Amerikan Ulusu”nu oluşturuyorsa;

Türkiye’de yaşayan çeşitli ırk ve dinlerden bireylerin de “azınlık ayrımcılığı” yapmayı bırakıp çoğunlukla kaynaşarak tek bir “Türk Ulusu” oluşturması gerektiği görüşünü savunmuş.

* * *
Bütün bu belge ve bilgilerin ışığında, sonuç olarak diyebiliriz ki: Türkiye’deki “Öğrenci Andı”nın sözleri Dr. Reşit Galip Bey’indir; ancak, herkes için ‘adalet’ ve ‘özgürlük’le ‘bölünmez tek ulus’a dayanan ‘cumhuriyet’e ve bayrağa bağlılığı, okutulan derslere ek olarak “öğrenci andı”yla pekiştirmek düşüncesi; Atatürk döneminde eğitim düzenimize katkıda bulunan John Dewey’in, Amerika’yı Amerika yapan “bölünmez tek ulus”çu eğitim anlayışının bir yansımasıdır.

Amerika’da “demokrasi” olarak görülen “bölünmez tek ulus” kavramının ve okullardan taşıp yaşamın her alanına yayılan “öğrenci andı”nın, Türkiye’de “ırkçı-faşizm” sayılarak dışlandığını görüyoruz. Bakalım daha neler göreceğiz…

* Bütün Dünya dergisinde Kasım 2013’te yayınlanmıştır.

Yüksek Yargı Nereye?

Yüksek Yargı Nereye?


Nuri ALAN
ESKİ DANIŞTAY BAŞKANI
Cumhuriyet, 22 Mart 2021

İlk derece mahkemelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin kararlarını açık kurallara karşın uygulamayarak sürdürdükleri tutuklama kararlarından sonra Yargıtay ve Danıştaydan da şaşırtan, düşündüren, üzen uygulamalar ve kararlar çıkmaya başladı.

İlk derece mahkemelerince verilen ve açıkça hukuka aykırı olan kararlara karşı üst mahkemelerin varlığıyla avunabiliyorsunuz. Ancak bu tür kararlar anayasada Yüksek Mahkemeler olarak nitelendirilen yargı kuruluşlarından da gelmeye başlayınca hukuka olan inancınız ve yargıya güveniniz sarsılıyor; adalet arayışınız yoğunlaşıyor.

ANAYASA MAHKEMESİNE ÜYE SEÇİMİ

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın, Yargıtay kontenjanından boşalan Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçileceğine ilişkin haber ve senaryoyu okuduğumda, öngörüldüğü biçimde sonuçlanması olanaksız göründüğü için, ciddiye almadım. Senaryonun ilk adımı olan Yargıtay üyeliğine seçim işi Hâkimler ve Savcılar Kurulu eliyle gerçekleştirilip Anayasa Mahkemesi üye adaylığı için Yargıtayda yapılacak seçim de salgın hastalık öne sürülerek ertelenince senaryonun ciddiyeti ortaya çıktı.

Bu aşamada konuyla ilgili eleştirel bir yazı yazabilir miyim diye düşündüm. Yargıtayda seçimin ertelenmesinin Yargıtay Başkanlığı’nın tasarrufu olduğunu, seçim sonuçlarını etkilemeyeceğini, ülkemizin yüz akı anayasal kurumlarından Yargıtay’ın bu senaryoyu sahne dışı bırakacağını düşünerek yazmaktan vazgeçtim. Seçim beklediğim gibi sonuçlanırsa bu tür bir yazı boşlukta kalır, haklı olarak sınırı aşmak olarak da yorumlanabilirdi. Sonucu biliyorsunuz. Aday olan iki üyenin çekilmesiyle 11 Aralık 2020 tarihinde üyelik mazbatasını alan Savcı Bey, Yargıtayda hiç görev yapmadan 17 Aralıkta yapılan seçimde aday listesinin başında yer aldı ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı. Yanılmışım.

İdare hukuku açısından bir “şart tasarruf” olan bu Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanma işlemi, süreç içinde yer alan ve birbirleriyle bağlantılı olan tüm işlemler bakımından, idari yargı deyimi ile maksat” unsuru yönünden, anayasanın Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçimi düzenleyen kurallarına ve bunlara dayanan yasalara aykırıdır.

DANIŞTAY KARARLARI

Yargıtay’ın seçim kararından yaklaşık üç ay sonra Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) verdiği iki karar gazeteler kanalıyla aynı gün kamuya duyuruldu. Bugüne kadar Danıştay yetkilileri tarafından yalanlanmayan haberlerden anlaşıldığına göre bu iki kararda, kararların sonucunu doğrudan etkileyen ve değiştiren, yargı etiği ile bağdaşmayan, usul kurallarını tümüyle dışlayan vahim hatalar yapıldı. Ancak bu hatalar üzerinde yeterince durulmadı; inceleme ve eleştiriler cazibesi nedeniyle “Öğrenci Andı” üzerinde yoğunlaştı.

Sözü edilen iki kararı yöntem açısından incelemeden önce anlaşılabilir kılmak ve verilen kararların vahametini gösterebilmek için ilgili hukuk kuralları hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.

İDDK, idare mahkemelerinden verilen ısrar kararlarını, Danıştay İdari Dava dairelerinden ilk derecede verilen kararları temyizen ve yine daireler tarafından yürütmenin durdurulması talepleri hakkında verilen kararları itiraz yoluyla inceler. Kurulun yapısı Danıştay Kanununun değişik 17. maddesinde düzenlenmiş olup üyeleri Başkanlık Kurulu tarafından belirlenir. Ancak 31 Aralık 2012 tarihine kadar kurulun yapısı ve çalışma usulü Danıştay Kanununun 24. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeye göre İDDK her idari dava dairesinden en az bir üye olmak kaydıyla Başkanlık Kurulu tarafından görevlendirilen on dört üyeden oluşur; bu üyeler kurulda sürekli görev yaparlar. Toplantı ve görüşme yeter sayısı on birdir. Kararlar toplantıya katılanların oyçokluğu ile alınır. Görüldüğü üzere geçici madde, belli bir tarihe kadar neredeyse sabit bir kurul oluşturmuştur. Bu düzenlemenin amacı yeni bir yapıya kavuşturulan İDDK kararlarında istikrarı sağlamak ve birikmiş olan dosya sayısını kısa sürede eritmektir.

MANSUR YAVAŞ KARARI

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Ticaret Bakanlığı’nın bir genelgesinin iptali için açtığı davada yürütmenin durdurulmasını istemiş, dosyayı inceleyen Danıştay Sekizinci ve Onuncu Daireleri Müşterek Kurulu talebi reddetmiştir.

Belediye bu karara karşı İDDKye itiraz etmiş, itiraz 24 Aralık 2020 tarihinde on bir üyenin katılımıyla yapılan toplantıda değerlendirilmiştir. Değerlendirmelerin ardından yapılan oylamada beş üyenin muhalefetiyle itiraz kabul edilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. Karar çıkmış olmasına karşın, kurul başkanı dosyanın önemi nedeniyle geniş kurulda görüşülmesinin uygun olacağını ileri sürerek karar tutanağını imzaya açmamış ve dosyayı gündemden çıkarmıştır.

Bundan hemen sonra Başkanlık Kurulu, yürütmenin durdurulması için olumlu oy kullanan üç üyeyi İDDK üyeliğinden almış, yerlerine üç yeni üye atayarak kurulun yapısını değiştirmiştir. İDDKnin yeniden oluşturulmasından sonra dosya 4 Şubat 2021 tarihli toplantı gündemine alınmış, bu kez on üç üyenin katıldığı toplantıda itiraz yedi üyenin oyuyla reddedilmiştir. Bu karara altı üye muhalif kalmıştır.

Kurul halinde çalışan yargı birimlerinde toplantının yönetimi tartışmasız kurul başkanına aittir. Yazılı kurallarla da doğrulanan geleneksel uygulamaya göre toplantıda önce davanın konusu ve talep ortaya konulur; dosyanın eksiğinin bulunmadığı saptanırsa görüşme başlar; üyeler görüşlerini bildirdikten sonra karar için oylamaya geçilir. Oylama sonunda, usul kurallarında öngölen çoğunluğu sağlayan görüş karar olarak kabul edilir. Daha açık ifadeyle oylamanın sonuçlanmasıyla birlikte karar verilmiş olur.

Artık bu andan itibaren, belirlenen kararın hiçbir kimse tarafından değiştirilmesi, kaldırılması, geçersiz sayılması mümkün değildir. Karara karşı ancak yasalarda belirtilen kişiler tarafından öngörülen yollarla itiraz edilerek kararın değiştirilmesi, kaldırılması istenebilir. Tutanak, karar sonucunun yazıyla saptanmasıdır. Başka bir anlatımla tutanak, verilen kararın varlık şartı değildir; henüz tutanağın imzalanmadığı ileri sürülerek kararın oluşmadığı savunulamaz. Aksi halde kurul başkanına kararları istediği yönde oluşturma yetkisi verilmiş olur ki bu da kurula ait bir yetkinin kurulun başkanı tarafından tek başına kullanılması anlamına gelir.

İnceleme konusu olayda kurul başkanı görüşmeyi yeterli görerek karar için oylamaya geçmiş, altı oyla itiraz kabul edilmiştir. Görevi, derhal tutanağı imzaya açarak dosyayla ilgili müzakereyi sonlandırmaktır.

Bundan sonrası daha da ilginçtir: Karar kimilerinin (?) arzu ettiği şekilde çıkmayınca yukarıda açıklandığı gibi kurulda üye değişikliğine gidilmiş, üç üye alınmış, üç yeni üye atanmış ve bundan sonra yapılan toplantıda itiraz reddedilerek sonuca ulaşılmıştır.

KURUL AÇIKLAMAK ZORUNDA

Başkanlık Kurulunun İDDK üyelerinin değiştirilmesine ilişkin kararı, yukarıda içeriğini ve amacını açıkladığım ve halen uygulanması gereken Danıştay Kanununun geçici 24. maddesine açıkça aykırıdır. Maddeye göre kurul üyeleri sürekli olarak görev yaparlar. Hukuken geçerli nedenler olmadıkça kurulun üye yapısı değiştirilemez. Hele belli bir davada, belli bir sonucu elde etmek için kurul yapısında yapılacak değişikliklerin hukuken geçerliliği yoktur. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın itirazının ilk kez görüşülüp kabul edildiği 24 Aralık 2020 tarihinden sonra hangi nedenle üç kurul üyesinin değiştirildiğini, Danıştay Başkanlık Kurulu kamuya açıklamak zorundadır.

Yargı kararlarında yokluk” hukukta çok tartışılan ve üzerinde anlaşma sağlanamayan bir konudur. Gelişimini açıkladığım olayda, usulüne uygun olarak verilmiş olan bir karar kurul başkanı tarafından yok sayılmış, bilahare kurulun yapısı değiştirilerek hukuka uygun kararın tam aksine bir karar elde edilmiştir. Bu haliyle karar Doğal Yargıç” ilkesine de aykırıdır. Davanın taraflarından birinin lehine karar verecek şekilde hâkim atanamaz, yargı kurulu oluşturulamaz. Tüm bu nedenlerle 4 Şubat 2021 tarihinde İDDK tarafından verilen itirazın reddine ilişkin karar ölü doğmuştur, hukuki sonuç doğurmaz, yok hükmündedir.

ÖĞRENCİ ANDI KARARI

İDDKnin Öğrenci Andı ile ilgili kararı, özellikle siyasetle olan bağlantısı yönünden medyada yeterince tartışıldı. Ben de daha önce yazdığım iki yazıda (31 Ekim 2018 ve 1 Kasım 2018 tarihli Cumhuriyet gazetesi) Danıştay Sekizinci Dairesince verilen iptal kararının esasına ilişkin görüşlerimi açıklamış, Cumhurbaşkanı’nın 24 Ekim 2018 tarihinde Beştepede düzenlenen “Şûra-yı Devletten Danıştaya” konulu uluslararası sempozyumda bu karar nedeniyle Danıştaya yönelttiği ağır eleştirileri değerlendirmiştim. Cumhurbaşkanı’nın yüksek dozdaki eleştirilerinin toplantıya katılan Danıştay Başkanı ve üyelerince önemsendiği İDDKnin verdiği karar sonucundan anlaşılmaktadır.

Danıştay Sekizinci Dairesinin Ekim 2018de vermiş olduğu iptal kararının bozulması isteğini içeren dosyanın uzun süre bekletildiği, Başkanlık Kurulunca İDDKnin üye yapısı değiştirildikten sonra gündeme alındığı ve sekizinci Daire kararının bozulduğu anlaşılmaktadır. Bu karar da Mansur Yavaş kararıyla ilgili bölümde açıkladığım nedenlerle Danıştay Kanununun geçici 24. maddesine aykırıdır.

Sekizinci dairenin verdiği iptal kararının, bozma kararının verildiği tarihe kadar uygulanmamış olmasının anayasanın 138. maddesinin ihlali olduğunu da vurgulamak gerekir.

SONUÇ

Anayasada yüksek mahkemeler içinde gösterilen Danıştay ve Yargıtay kendi yargı alanı içindeki alt derece mahkemelerinin verdiği kararların son inceleme merciidir. Kanunda gösterilen bazı davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla beraber ağırlıklı olarak temyiz mahkemesi olarak görev yaparlar.

Temyiz mahkemeleri kıdemli, deneyimli ve başarılı yargıçlardan oluşur. Görevleri ülkede hukukun doğru olarak ve herkese eşit biçimde uygulanmasını sağlamak, verdikleri kararlarla hukukun gelişmesine katkıda bulunmaktır. Adalet arayışında olanların son umut kapısıdır. Bu nedenle, verecekleri kararlar kişiler ve toplum için çok değerlidir.

Anayasa yargıcın anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm vereceğini söylüyor. Yargıcın bu anayasal emri yerine getirebilmesi için hukuk bilgisi yanında bazı manevi niteliklere de sahip olması gerekir. Bunların içinde en önemlisi yansızlıktır, davanın taraflarından ve güç odaklarından uzak durmaktır. Üst mahkemelerin bu ilkelerle çatışan mahkeme kararlarını bozmaları, doğru kararı göstermeleri gerekirken kendilerinin bu ilkelerin dışına çıkması kabul edilemez. Bu kamu vicdanını derinden zedeler, umutları söndürür.

İDDKnin Mansur Yavaş davasında verdiği kararın bu ilkelerle hiçbir ilgisi yoktur. Karar tam anlamıyla bir hukuk skandalıdır ve tarafsızlık ilkesinin ihlalidir. Ülkemizde yargıya güvenin her geçen gün azaldığı bir dönemde söz konusu karar yaraya tuz ekmiş, yargıya güvende oluşan erozyonu daha da derinleştirmiş ve genişletmiştir.

Yargılama usulünün genel ilkelerini hiçe sayarak yapılan ve ilerisi için daha olumsuz kararların habercisi olan bu uygulama işin esasına ilişkin kararın yönünü 180 derece değiştirmiştir. Büyükşehir belediye başkanlarının yetkilerini de önemli ölçüde sınırlayan bu karar karşısında ilgili siyasi partilerin suskunluğu ve hukukçuların sessizliği şaşırtıcıdır, üzücüdür.

Bu kararın oluşmasında sorumluluğu olanlar, mensubu oldukları anayasal kurumun ağırlığını ve değerini de gözeterek vicdan muhasebesi yapmalıdırlar.

Danıştay, ‘Öğrenci Andı’nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etti

Danıştay, ‘Öğrenci Andı’nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etti

Danıştay 8. Dairesi, ilköğretim okullarında uygulanan “Öğrenci Andı”nı kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etti.
Türk Eğitim-SenMilli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin ” Öğrenci Andı” başlıklı 12. maddesini yürürlükten kaldıran düzenlemenin iptali istemiyle Danıştay’da dava açtı.
Danıştay 8. Dairesinin oy çokluğuyla aldığı kararda, ” Öğrenci Andı ” başlıklı yönetmelik maddesinin, 8 Ekim 2013 tarihli Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’in 1. maddesiyle kaldırıldığı hatırlatıldı.

Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan eşitlik ilkesinin görünümlerinden biri olan düzenli idare ilkesi gereği idarenin düzenleme yetkisine sahip olduğu alanlarda hukuka uygun olan uygulamayı sağlamak adına objektif düzenlemeler yapması ve istikrarlı uygulamalarda bulunması gerektiği belirtilen kararda, idarenin haklı bir neden olmadan yerleşik, istikrar kazanmış uygulamalarından ayrılmasının sahip olduğu serbestiyi düzenli idare ilkesine ve bu ilkenin bağlı olduğu eşitlik ilkesine aykırı kullanması anlamına geleceği bildirildi.

Hukuk güvenliğinin; normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, idarenin de düzenleyici işlemlerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kıldığı ifade edilen kararda, öğrenci andının 1933’ten bu yana uygulandığı kaydedildi.

Metinde yer alan kavram ve ilkelerin Anayasa’da anlamını bulan kavram ve ilkeler olduğu, milli eğitim sisteminin kanun ve yönetmelikle belirlenen, düzenlenen temel amaçlarını ortaya koyduğu belirtilen kararda, “İdari istikrar oluşturacak biçimde çok uzun zamandır bütün devlet okullarında ve hatta özel okullarda genç nesillerin anayasal vatandaşlık temelinde aidiyetini güçlendiren ve öğrencilerde değer oluşumuna katkı sunan ve her sabah ders başlamadan önce okutulması şeklinde uygulanan öğrenci andının kaldırılması, ancak bu değişikliği hukuka uygun kılacak bir bilimsel gerekçeye dayanması halinde olanaklıdır. Aksi tutum, idarenin sahip olduğu düzenleme yetkisini ve takdir hakkını hukuka uygun kullanmadığı anlamına gelecektir.” denildi.

Kararda, dava konusu düzenlemeyle öğrenci andının kaldırılmasını gerekli kılacak idarece yaptırılmış eğitim biliminin gerekleri ve pedagojik formasyon ilkeleri bakımından değerlendirmeler içeren dava dosyasına sunulmuş araştırma, inceleme ve tespit bulunmadığı da bildirildi.

KARAR

Söz konusu öğrenci andının uygulanmaya başlamasından itibaren dayanağını teşkil eden anayasal ve yasal kurallarda bir değişiklik olmadığı gibi bu kuralları şekillendiren ve metinde de yer alan toplumsal değer yargılarının ve ilkelerin değişmesinin de mümkün olmadığı aktarılan kararda, şu tespitlere yer verildi:

“Dava konusu kararı hukuki bir zemine oturtacak, idarenin takdir hakkını ve düzenleme yetkisini kamu yararı ve hizmet gerekleri uyarınca kullandığını ortaya koyacak yeterli bilimsel gerekçenin bulunmadığı, Türk Devletini ve milletini ebediyete kadar yaşatacak, çağdaş uygarlığın ve medeniyetin ortağı ve öncüsü yapacak, toplumun ve kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sağlayacak yeni nesillerin yetiştirilmesi olan milli eğitim sistemimizin temel amaçlarını gerçekleştirmesini içeriği itibarıyla sağlamaya yardımcı olabilecek nitelikteki öğrenci andının kaldırılmasına ilişkin değişikliğin haklı ve hukuksal temellere dayandırılmadığı anlaşıldığından dava konusu düzenlemede hukuka uyarlık görülmemiştir.

Kaldı ki davalı idarenin savunma dilekçesinde dile getirdiği andın uygun olmayan hava koşulları ve fiziki koşullarda dahi söylenmesine ilişkin olarak ileri sürdüğü hususlar, öğrenci andının özüne ilişkin olmayıp icra ediliş şekline ilişkin olup, iddialar andın kaldırılmasını gerekli kılacak nitelikte görülmemiştir.” (Cumhuriyet internet, 18.10.18)
=============================

Dostlar,

Sonucu sevinçle karşılıyor, emeği geçenlere teşekkür ediyoruz..

AKP’nin de asla inatlaşmamasını ve Yüksek Yargının kararının gereğini içtenlikle yerine getirmesini  öneriyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 18 Ekim 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com