Etiket arşivi: Hâkimler ve Savcılar Kurulu

HSK NE YAPSIN?

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

21 Mayıs 2021 

HSK (Hakimler ve Savcılar Kurulu) Viranşehir Cumhuriyet Savcısı Eyüp Akbulut’u görevden uzaklaştırdı!
Savcı ne demişti;
Pandemi gerekçe gösterilerek, GENELGE ile konulan yasakların tümü yasadışıdır ve Anayasa’ya aykırıdır!

Savcının söyledikleri doğru mu?
Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir Hukuk Devleti ise, Anayasa halen yürürlükte ise, Anayasanın 13’ncü maddesi orada duruyorsa, Savcının söyledikleri DOĞRU, HSK’nın yaptığı yanlıştır.

Anayasa md 13 :

  • “Temel hak ve hürriyetler, ÖZLERİNE DOKUNULMAKSIZIN yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ANCAK KANUNLA SINIRLANABİLİR. Bu sınırlamalar, Anayasanın özüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz!”

GENELGE nedir?

Genelge, bir Bakanın veya Bakanın onayı ile bir Genel Müdürün, emrinde çalışan personeline verdiği talimattır. Genelge ile vatandaşa yasak koyulamaz.

Şimdi, HSK ne yapsın?
Bir tarafta Anayasa var! Diğer tarafta ise SARAY!
HSK, Anayasa’ya uysa, Saraydan ve tarikat liderinin elini öpen Adalet Bakanından gelen talimatı kurban etmiş olacak!
HSK, Anayasaya uymasa ve Sarayın emrini yerine getirse, hukuku kurban etmiş olacak!

HSK, Sarayı ve Bakanı dinlemezse ne olur?
Ne olacak? HSK üyeleri bir daha o koltuğu rüyalarında bile göremez!
Anayasayı çiğnerse ne olur?
Vicdanlar körelmişse, koltuklar ve ayrıcalıklar korunmuş olur!

Nasılsa, ülkedeki Hukuk Fakültelerinin, AKP’li Barolar Birliği Başkanının ve STK’ların omurları alınmış, hiçbiri dik durmayı becerememiş, “Meslek Onuru”- “Evrensel Hukuk Kuralları”- “Dürüstlük” gibi ilkeler unutulmuş!

O zaman vur bıçağı Hukukun başına!
Görevinden uzaklaştır doğruları söyleyen Savcıyı!
Sonra hüküm verirken, “Türk Milleti Adına” diye yazdırın kararınızın başına!

Değerli Okurlar;

Bu konuda Prof. Dr. Kemal Gözler’den başka Türk Kamuoyunu açık ve net bir şekilde bilgilendireni görmedim. Ben de 16 Mayıs’ta, Prof. Gözler’in yazısından alıntı yaparak duyurmaya çalıştım. Bu ikinci yazım!
Hukuk ve Üniversite toplumundan “Kurumsal bir açıklama” göremedim…

Demokrasi ve Hukuk, öncelikle ve mutlaka sahip çıkılması, korunması gereken kurumlarımızdır.
Bir ülkede, hukuk katledilir ve adalet ölürse, oradaki insanlarının hiçbirinin “Can-Mal-Teşebbüs” özgürlükleri kalmaz!

Haa, bunlar olmazsa yaşanmaz mı?
Yaşanır tabii ki! Ama beygir kıçındaki sinek gibi yaşanır!

Bizler DOĞRU Partililer olarak, bu genelgelerin iptali için hukuk yoluna başvuruyoruz! Sonuç alınır mı bilemem. Fakat, yapılan hak-hukuk ihlallerini devletin kaydına sokmuş oluruz.
Bildiğiniz gibi bundan sonraki dönemin adı, “Devr-i Sabık” yaratma dönemidir.

Not                  :
Vandallık nedir diye merak ediyorsanız, Rize’de Meral Akşener’e yapılan saldırıya bakın. İşte Vandallık tam da böyledir. Akşener’e geçmiş olsun, diyorum!

Sağlık ve başarı dileklerimle.

Cumhuriyet Savcısı: Pandemi genelgeleri hukuki değil

Cumhuriyet Savcısı: Pandemi genelgeleri hukuki değil, soruşturma başlatıyorum; muhtemelen işimi kaybedeceğim

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Viranşehir Savcısı Eyyüp Akbulut ‘Esenlik Bildirisi’ başlığıyla bir video yayınlandı. “Pandemi genelgeleri hukuki değil” diyen Cumhuriyet Savcısı, ‘’Bunları söylediğim için muhtemelen işimi kaybedeceğim” diye konuştu. Savcı hakkında inceleme başlatıldı.

Cumhuriyet Savcısı: Pandemi genelgeleri hukuki değil, soruşturma başlatıyorum; muhtemelen işimi kaybedeceğim (birgun.net) 18.05.2021294

Cumhuriyet Savcısı Eyyüp Akbulut, YouTube üzerinden yayınlanan ve İslamcı şair İsmet Özel’in şiirine atıfla ‘Esenlik Bildirisi‘ adını verdiği videosunda, mesleki görevlerini yapamadığını söyledi. Pandemi sürecine ilişkin birçok uygulamanın hukuk devleti ile bağdaştırılamayacağını ve mağduriyetlere sebep olduğu yönünde bir açıklama yaptı. Akbulut’un açıklaması ardından HSK tarafından Savcı için inceleme başlatıldı.

  • Sokağa çıkma yasağı, maske takma zorunluluğu ve seyahat yasaklarının tamamının hukuka aykırı olduğunu ileri süren Akbulut, aşı karşıtı olmadığını savundu.

Bugüne kadar yaşadığı sıkıntıların daha önce de birçok hukukçu ve uzman kişilerce dillendirildiğini belirten Akbulut, uygulamada olan sokağa çıkma yasağı, seyahat kısıtlamaları ve maske takma zorunluluğunun hukuka aykırı olduğunu iddia etti.

Uygulanan yasaklar ve yargı ile ilgili kabul edilemeyecek sorunlar olduğunu söyleyen Eyüp Akbulut, kanunda “Vali gereken tedbirleri alır ifadesinin gerekçe gösterilerek yapılan uygulamaların hiçbir şey ifade etmediğini kaydetti. Akbulut, bu uygulamaların bu kanuna istinaden (AS: dayanılarak) yapılamayacağını savundu. Kabahatler Kanunu‘nun 32. maddesinin istismar edildiğini söyleyen Akbulut, emrin yahut yasaklamanın yasada açıkça düzenlenmesi gerektiğini fakat burada böyle bir unsur bulunmadığını dile getirdi.

‘BU METİNLER HUKUKEN ÇÖP’

Alınan önlemlerle ilgili olarak İl İdaresi Yasasının zikredildiğini ve işlemlerin 11/C ve 66. maddeler uyarınca yapıldığını ifade eden Cumhuriyet Savcısı Eyyüp Akbulut, “Ancak bir yasada ‘Vali gereken önlemler alır’ denmesi bu kısıtlamalar için hiçbir şey ifade etmez. Yoksa vali bizlere aklımızın almayacağı şeyler de emredebilir. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasında dar yorum esastır. Kanunilik ilkesi caridir (AS: temel hak ve özgürlükler ancak yasa ile sınırlanabilir; AY md. 13). Bunu bu yasaya istinaden (AS: dayanarak) yapamazsınız” şeklinde konuştu.

Akbulut sosyal medya hesabından paylaştığı videoda şu ifadeleri kullandı:

  • “Aşı ikna timleri kurulup insanlar aşılanıyor ve onay belgesi adı altında bir belge imzalatılıyor. Benim incelediklerimde Biyotıp Sözleşmesi, Hasta Hakları Yönetmeliği gibi mevzuatın öngördüğü koşulları sağlayan ibareler o metinlerde yer almıyor. Bu metinler hukuken çöp. Çünkü pek çok insanın tereddütleri varken ve bu tereddütler yetkililer tarafından giderilmezken, ortada soruşturma açılmasını gerektirir pek çok iddia varken, aydınlatılmış rızanın varlığından bahsedilemez.

‘BEN İŞİM GEREĞİ GEREKLİ CESARETİ GÖSTERİYORUM’

Aşının prospektüsünde yer verilen yan etkiler, ikazlar bile o metinde yazmıyorken, ortada aydınlatılmış rıza var denemez. Ben aşı karşıtı birisi değilim, mesleğim gereği adıma aşı tanımlandığı için incelemeye başladım. Ve araştırırken de medyada bilimsel verilerle de desteklenen, tıp sahasında uzman kişilerin beyanlarını, raporlarını gördüm. Bunlar kan dondurucu ifadeler. Cumhuriyet savcısı bunları ihbar kabul edip soruşturma yapmak mecburiyetinde. Ancak bu dillendirildiği zaman insanlar cesaret edemiyor. Ben işim gereği gerekli cesareti gösteriyorum.”

İNCELEME BAŞLATILDI

Sabah’ta yer alan habere göre, bu açıklamalar ardından Hakimler ve Savcılar Kurulu 1. Daire harekete geçti. HSK, savcı Akbulut ile ilgili inceleme başlattı. Ayrıca konuyu derinlemesine araştırması için müfettiş görevlendirildi.
===================================
Dostlar,

Urfa / Viranşehir C. Savcısı Sayın Eyyüp Akbulut, yukarda aktarılanlar bağlamında hukuksal olarak haklıdır. Anayasanın temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin 13. maddesi aşağıdadır :

II. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması
Madde 13 – (Değişik: 3/10/2001-4709/2 md.)
Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

C. Savcısı S. Akbulut görüşlerinde yalnız değildir. Öğretide (Hukuk doktrini) bu bağlamda yaygın bir uzlaşma vardır. Yürürlükteki mevzuat, genelgelerle dayatılan sınırlamalara – yasaklara – yaptırım uygulanmasına elvermeMEktedir.

Tıp yazınında (literatüründe), salgını oyalanmasızın görece daha kısa sürede denetim altına alan / alabile ülkelerde temel hak ve özgürlüklerde daha az sınırlamaya gitme gereği doğduğu görülmektedir. Ülkemizde salgın yönetiminde köktenci önlemlerden kaçınıldığı çok açıktır. Ekonomik – ticari kaygılar öne çıkarılarak yüzeysel önlemler ile yetinilmiş ve salgın uzayarak / uzatılarak zamana yayılmıştır AKP iktidarının siyasal yeğlemesi (tercihi) ile. Yine Tıp yazınında (literatüründe) bu tür politikaların ekonomik bedelinin ulusal gelir üzerinde yükünün daha ağır olduğu da ortaya konmuştur..

Kaynak : SARS-CoV-2 elimination, not mitigation, creates best outcomes for health, the economy, and civil liberties. Published Online April 28, 2021 https://doi.org/10.1016/
S0140-6736(21)00978-8

Sevgi ve saygı ile. 20 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

Yüksek Yargı Nereye?

Yüksek Yargı Nereye?


Nuri ALAN
ESKİ DANIŞTAY BAŞKANI
Cumhuriyet, 22 Mart 2021

İlk derece mahkemelerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin kararlarını açık kurallara karşın uygulamayarak sürdürdükleri tutuklama kararlarından sonra Yargıtay ve Danıştaydan da şaşırtan, düşündüren, üzen uygulamalar ve kararlar çıkmaya başladı.

İlk derece mahkemelerince verilen ve açıkça hukuka aykırı olan kararlara karşı üst mahkemelerin varlığıyla avunabiliyorsunuz. Ancak bu tür kararlar anayasada Yüksek Mahkemeler olarak nitelendirilen yargı kuruluşlarından da gelmeye başlayınca hukuka olan inancınız ve yargıya güveniniz sarsılıyor; adalet arayışınız yoğunlaşıyor.

ANAYASA MAHKEMESİNE ÜYE SEÇİMİ

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın, Yargıtay kontenjanından boşalan Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçileceğine ilişkin haber ve senaryoyu okuduğumda, öngörüldüğü biçimde sonuçlanması olanaksız göründüğü için, ciddiye almadım. Senaryonun ilk adımı olan Yargıtay üyeliğine seçim işi Hâkimler ve Savcılar Kurulu eliyle gerçekleştirilip Anayasa Mahkemesi üye adaylığı için Yargıtayda yapılacak seçim de salgın hastalık öne sürülerek ertelenince senaryonun ciddiyeti ortaya çıktı.

Bu aşamada konuyla ilgili eleştirel bir yazı yazabilir miyim diye düşündüm. Yargıtayda seçimin ertelenmesinin Yargıtay Başkanlığı’nın tasarrufu olduğunu, seçim sonuçlarını etkilemeyeceğini, ülkemizin yüz akı anayasal kurumlarından Yargıtay’ın bu senaryoyu sahne dışı bırakacağını düşünerek yazmaktan vazgeçtim. Seçim beklediğim gibi sonuçlanırsa bu tür bir yazı boşlukta kalır, haklı olarak sınırı aşmak olarak da yorumlanabilirdi. Sonucu biliyorsunuz. Aday olan iki üyenin çekilmesiyle 11 Aralık 2020 tarihinde üyelik mazbatasını alan Savcı Bey, Yargıtayda hiç görev yapmadan 17 Aralıkta yapılan seçimde aday listesinin başında yer aldı ve Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı. Yanılmışım.

İdare hukuku açısından bir “şart tasarruf” olan bu Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanma işlemi, süreç içinde yer alan ve birbirleriyle bağlantılı olan tüm işlemler bakımından, idari yargı deyimi ile maksat” unsuru yönünden, anayasanın Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçimi düzenleyen kurallarına ve bunlara dayanan yasalara aykırıdır.

DANIŞTAY KARARLARI

Yargıtay’ın seçim kararından yaklaşık üç ay sonra Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) verdiği iki karar gazeteler kanalıyla aynı gün kamuya duyuruldu. Bugüne kadar Danıştay yetkilileri tarafından yalanlanmayan haberlerden anlaşıldığına göre bu iki kararda, kararların sonucunu doğrudan etkileyen ve değiştiren, yargı etiği ile bağdaşmayan, usul kurallarını tümüyle dışlayan vahim hatalar yapıldı. Ancak bu hatalar üzerinde yeterince durulmadı; inceleme ve eleştiriler cazibesi nedeniyle “Öğrenci Andı” üzerinde yoğunlaştı.

Sözü edilen iki kararı yöntem açısından incelemeden önce anlaşılabilir kılmak ve verilen kararların vahametini gösterebilmek için ilgili hukuk kuralları hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.

İDDK, idare mahkemelerinden verilen ısrar kararlarını, Danıştay İdari Dava dairelerinden ilk derecede verilen kararları temyizen ve yine daireler tarafından yürütmenin durdurulması talepleri hakkında verilen kararları itiraz yoluyla inceler. Kurulun yapısı Danıştay Kanununun değişik 17. maddesinde düzenlenmiş olup üyeleri Başkanlık Kurulu tarafından belirlenir. Ancak 31 Aralık 2012 tarihine kadar kurulun yapısı ve çalışma usulü Danıştay Kanununun 24. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir.

Bu düzenlemeye göre İDDK her idari dava dairesinden en az bir üye olmak kaydıyla Başkanlık Kurulu tarafından görevlendirilen on dört üyeden oluşur; bu üyeler kurulda sürekli görev yaparlar. Toplantı ve görüşme yeter sayısı on birdir. Kararlar toplantıya katılanların oyçokluğu ile alınır. Görüldüğü üzere geçici madde, belli bir tarihe kadar neredeyse sabit bir kurul oluşturmuştur. Bu düzenlemenin amacı yeni bir yapıya kavuşturulan İDDK kararlarında istikrarı sağlamak ve birikmiş olan dosya sayısını kısa sürede eritmektir.

MANSUR YAVAŞ KARARI

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, Ticaret Bakanlığı’nın bir genelgesinin iptali için açtığı davada yürütmenin durdurulmasını istemiş, dosyayı inceleyen Danıştay Sekizinci ve Onuncu Daireleri Müşterek Kurulu talebi reddetmiştir.

Belediye bu karara karşı İDDKye itiraz etmiş, itiraz 24 Aralık 2020 tarihinde on bir üyenin katılımıyla yapılan toplantıda değerlendirilmiştir. Değerlendirmelerin ardından yapılan oylamada beş üyenin muhalefetiyle itiraz kabul edilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir. Karar çıkmış olmasına karşın, kurul başkanı dosyanın önemi nedeniyle geniş kurulda görüşülmesinin uygun olacağını ileri sürerek karar tutanağını imzaya açmamış ve dosyayı gündemden çıkarmıştır.

Bundan hemen sonra Başkanlık Kurulu, yürütmenin durdurulması için olumlu oy kullanan üç üyeyi İDDK üyeliğinden almış, yerlerine üç yeni üye atayarak kurulun yapısını değiştirmiştir. İDDKnin yeniden oluşturulmasından sonra dosya 4 Şubat 2021 tarihli toplantı gündemine alınmış, bu kez on üç üyenin katıldığı toplantıda itiraz yedi üyenin oyuyla reddedilmiştir. Bu karara altı üye muhalif kalmıştır.

Kurul halinde çalışan yargı birimlerinde toplantının yönetimi tartışmasız kurul başkanına aittir. Yazılı kurallarla da doğrulanan geleneksel uygulamaya göre toplantıda önce davanın konusu ve talep ortaya konulur; dosyanın eksiğinin bulunmadığı saptanırsa görüşme başlar; üyeler görüşlerini bildirdikten sonra karar için oylamaya geçilir. Oylama sonunda, usul kurallarında öngölen çoğunluğu sağlayan görüş karar olarak kabul edilir. Daha açık ifadeyle oylamanın sonuçlanmasıyla birlikte karar verilmiş olur.

Artık bu andan itibaren, belirlenen kararın hiçbir kimse tarafından değiştirilmesi, kaldırılması, geçersiz sayılması mümkün değildir. Karara karşı ancak yasalarda belirtilen kişiler tarafından öngörülen yollarla itiraz edilerek kararın değiştirilmesi, kaldırılması istenebilir. Tutanak, karar sonucunun yazıyla saptanmasıdır. Başka bir anlatımla tutanak, verilen kararın varlık şartı değildir; henüz tutanağın imzalanmadığı ileri sürülerek kararın oluşmadığı savunulamaz. Aksi halde kurul başkanına kararları istediği yönde oluşturma yetkisi verilmiş olur ki bu da kurula ait bir yetkinin kurulun başkanı tarafından tek başına kullanılması anlamına gelir.

İnceleme konusu olayda kurul başkanı görüşmeyi yeterli görerek karar için oylamaya geçmiş, altı oyla itiraz kabul edilmiştir. Görevi, derhal tutanağı imzaya açarak dosyayla ilgili müzakereyi sonlandırmaktır.

Bundan sonrası daha da ilginçtir: Karar kimilerinin (?) arzu ettiği şekilde çıkmayınca yukarıda açıklandığı gibi kurulda üye değişikliğine gidilmiş, üç üye alınmış, üç yeni üye atanmış ve bundan sonra yapılan toplantıda itiraz reddedilerek sonuca ulaşılmıştır.

KURUL AÇIKLAMAK ZORUNDA

Başkanlık Kurulunun İDDK üyelerinin değiştirilmesine ilişkin kararı, yukarıda içeriğini ve amacını açıkladığım ve halen uygulanması gereken Danıştay Kanununun geçici 24. maddesine açıkça aykırıdır. Maddeye göre kurul üyeleri sürekli olarak görev yaparlar. Hukuken geçerli nedenler olmadıkça kurulun üye yapısı değiştirilemez. Hele belli bir davada, belli bir sonucu elde etmek için kurul yapısında yapılacak değişikliklerin hukuken geçerliliği yoktur. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın itirazının ilk kez görüşülüp kabul edildiği 24 Aralık 2020 tarihinden sonra hangi nedenle üç kurul üyesinin değiştirildiğini, Danıştay Başkanlık Kurulu kamuya açıklamak zorundadır.

Yargı kararlarında yokluk” hukukta çok tartışılan ve üzerinde anlaşma sağlanamayan bir konudur. Gelişimini açıkladığım olayda, usulüne uygun olarak verilmiş olan bir karar kurul başkanı tarafından yok sayılmış, bilahare kurulun yapısı değiştirilerek hukuka uygun kararın tam aksine bir karar elde edilmiştir. Bu haliyle karar Doğal Yargıç” ilkesine de aykırıdır. Davanın taraflarından birinin lehine karar verecek şekilde hâkim atanamaz, yargı kurulu oluşturulamaz. Tüm bu nedenlerle 4 Şubat 2021 tarihinde İDDK tarafından verilen itirazın reddine ilişkin karar ölü doğmuştur, hukuki sonuç doğurmaz, yok hükmündedir.

ÖĞRENCİ ANDI KARARI

İDDKnin Öğrenci Andı ile ilgili kararı, özellikle siyasetle olan bağlantısı yönünden medyada yeterince tartışıldı. Ben de daha önce yazdığım iki yazıda (31 Ekim 2018 ve 1 Kasım 2018 tarihli Cumhuriyet gazetesi) Danıştay Sekizinci Dairesince verilen iptal kararının esasına ilişkin görüşlerimi açıklamış, Cumhurbaşkanı’nın 24 Ekim 2018 tarihinde Beştepede düzenlenen “Şûra-yı Devletten Danıştaya” konulu uluslararası sempozyumda bu karar nedeniyle Danıştaya yönelttiği ağır eleştirileri değerlendirmiştim. Cumhurbaşkanı’nın yüksek dozdaki eleştirilerinin toplantıya katılan Danıştay Başkanı ve üyelerince önemsendiği İDDKnin verdiği karar sonucundan anlaşılmaktadır.

Danıştay Sekizinci Dairesinin Ekim 2018de vermiş olduğu iptal kararının bozulması isteğini içeren dosyanın uzun süre bekletildiği, Başkanlık Kurulunca İDDKnin üye yapısı değiştirildikten sonra gündeme alındığı ve sekizinci Daire kararının bozulduğu anlaşılmaktadır. Bu karar da Mansur Yavaş kararıyla ilgili bölümde açıkladığım nedenlerle Danıştay Kanununun geçici 24. maddesine aykırıdır.

Sekizinci dairenin verdiği iptal kararının, bozma kararının verildiği tarihe kadar uygulanmamış olmasının anayasanın 138. maddesinin ihlali olduğunu da vurgulamak gerekir.

SONUÇ

Anayasada yüksek mahkemeler içinde gösterilen Danıştay ve Yargıtay kendi yargı alanı içindeki alt derece mahkemelerinin verdiği kararların son inceleme merciidir. Kanunda gösterilen bazı davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla beraber ağırlıklı olarak temyiz mahkemesi olarak görev yaparlar.

Temyiz mahkemeleri kıdemli, deneyimli ve başarılı yargıçlardan oluşur. Görevleri ülkede hukukun doğru olarak ve herkese eşit biçimde uygulanmasını sağlamak, verdikleri kararlarla hukukun gelişmesine katkıda bulunmaktır. Adalet arayışında olanların son umut kapısıdır. Bu nedenle, verecekleri kararlar kişiler ve toplum için çok değerlidir.

Anayasa yargıcın anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm vereceğini söylüyor. Yargıcın bu anayasal emri yerine getirebilmesi için hukuk bilgisi yanında bazı manevi niteliklere de sahip olması gerekir. Bunların içinde en önemlisi yansızlıktır, davanın taraflarından ve güç odaklarından uzak durmaktır. Üst mahkemelerin bu ilkelerle çatışan mahkeme kararlarını bozmaları, doğru kararı göstermeleri gerekirken kendilerinin bu ilkelerin dışına çıkması kabul edilemez. Bu kamu vicdanını derinden zedeler, umutları söndürür.

İDDKnin Mansur Yavaş davasında verdiği kararın bu ilkelerle hiçbir ilgisi yoktur. Karar tam anlamıyla bir hukuk skandalıdır ve tarafsızlık ilkesinin ihlalidir. Ülkemizde yargıya güvenin her geçen gün azaldığı bir dönemde söz konusu karar yaraya tuz ekmiş, yargıya güvende oluşan erozyonu daha da derinleştirmiş ve genişletmiştir.

Yargılama usulünün genel ilkelerini hiçe sayarak yapılan ve ilerisi için daha olumsuz kararların habercisi olan bu uygulama işin esasına ilişkin kararın yönünü 180 derece değiştirmiştir. Büyükşehir belediye başkanlarının yetkilerini de önemli ölçüde sınırlayan bu karar karşısında ilgili siyasi partilerin suskunluğu ve hukukçuların sessizliği şaşırtıcıdır, üzücüdür.

Bu kararın oluşmasında sorumluluğu olanlar, mensubu oldukları anayasal kurumun ağırlığını ve değerini de gözeterek vicdan muhasebesi yapmalıdırlar.