Etiket arşivi: Anadolu Federe İslam Devleti

12 Eylül 1980 Darbesinin 43. yılında ADD Basın Açıklaması

Dostlar,

12 Eylül 1980 gerici faşist darbesinin 43. yılında ADD-Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkezinin basın açıklaması aşağıda PDF ve word dosyası olarak paylaşılmaktadır.

Basın Açıklaması-12 Eylül Faşist Darbesi

Basın Açıklaması-12 Eylül Faşist Darbesi

Darbenin hemen ardından, dönemin ABD Genelkurmay Başkanı’nın, dönemin ABD Başkanının kulağına eğilerek “Our boys did it” demesi, tarihe geçmiştir.

Bu tümce kalıbında Darbe için “it” kısaltması (adıl-zamir kullanılması), İngilizcede, o kısaltmanın ne anlama geldiğinin ilgili kişi(ler) tarafından bilindiği anlamına gelir.

Her 2 tepe ABD yetkilisi gelişmelerden, beklenenlerden önceden haberlidirler ve birbirine aktarırken, Türkiye’de, günümüzden 43 yıl önce yapılan gerici – faşist askeri darbe için “it” nitelemesi / adılı (zamiri) kullanmak yeterli olmuştur. “Beklenen”, Başkana haber verilmiştir.

Türkiye için utanç verici, kanlı katil emperyalist ABD için yüz kızartıcıdır. Atatürk’ün tam bağımsızlık politikasından kopup NATO ile Batı uydusu olduğunuzda size başla seçenek kalmamaktadır.

Kontrgerilla ülkenize yerleşmiş, ABD üsleriyle vatan toprağı işgal edilmiş, darbeler ve karanlık siyasal cinayetlerle öncü aydınlar vurulmaya başlanmıştır.

Günümüz politik cenderesi böyle hazırlanmış ve proje parti AKP eliyle de 21 yıldır “hedefe” taşınmaktadır..

  • Bu partinin başkanı BOP=Yeni Sevr eşbaşkanı olduğunu – bu görevi yaptığını onlarca kez TV’lerde meydan okurcasına açıklamıştır.

O “hedef”, “Anadolu federe islam devleti” dir!

Türkiye Cumhuriyeti 100. yaşını tamamlarken, bölünüp – parçalanmaya da hiç bu denli yakın olmamıştı!

  • Türkiye NATO’dan çıkmalı, Atatürk dönemi dış politika ilkelerine dönmeli.

Kuvvay-ı Milliye; yeniden işbaşına!

Sevgi ve saygı ile. 14 Eylül 2023, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
ADD Bilim Kurulu Başkan V.
www.ahmetsaltik.net
        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

https://www.instagram.com/ahmet_saltik

CADDE TV Programımız – 9 Ağustos 2023

Dostlar,

Dün, 9 Ağustos 2023 günü CADDE TV‘de Sn. Rahmi Aygün‘ün konuğu olduk. Saat 17:00 – 19:00 arasında 2 saate yakın bir süre ülkemizin yakıcı gündemini ve çıkış yöntemlerini konuştuk. Duyuru görseli aşağıda, program öncesinde dağıttık sanal ortamlarda (“sosyal medya mecralarında” demeye gerek var mı?) Konumuz,

  • 100 YILIN KUŞATMASI : Nasıl Yaracağız? idi.

Tıkanan sağlık sistemini, bu tablonun Haziran 2003’te AKP iktidarınca başlatılan SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM (Health Transformation) adıyla maskeli neo-liberal tezgahın istendik ürünü olduğunu açıklayarak başladık.

Laiklik‘ten DİB Ali Erbaş‘ın bir şeriat militanı gibi kışkırtıcı ve apaçık anayasayı çiğneme (ihlal) suçu oluşturan çıkışlarına; derin ekonomik çöküntüden kurgulu yoksullaşTIRmaya, Akbelen ormanlarının kırımına, Hatay/Dikmece köyünde girişilen us dışı hızlı kamulaştırmaya, 14/28 Mayıs 2023 seçimlerinin meşruluk sorununa, AKP=RTE iktidarının giderek kalıcılaşan ve yinelenen, olağanlaştırılan ve alışmamız istenen gözü kara, pervasız Anayasa çiğnemlerine (ihlallerine), çevrilemez duruma getirilen muazzam borç yüküne ve moratoryum (uluslararası iflas!) riskine, azgın enflasyona acımasız vergilere… değindik. SERVET VERGİSİ alınmasını önerdik

Ülkenin dış politikada çıkarlarının ve güvenliğinin korunamadığı, Erdoğan’ın ABD önceki başkanı D. Trump tarafından aşağılandığı / örtük tehdit edildiği mektubu, göçmenlerle demografik yapının dinamitlenmesi de tartıştığımız başlıklardandı.

AKP=RTE iktidarını uyardık : Bu gidiş gidiş değil..  Ülkeyi inanç ve etnik temelde böldünüz.. On milyonu aşkın yabancıyı ülkeye bilerek doldurdunuz ve Uluslaşmanın önünü kesmek istediniz, ümmetleşme hedeflediniz. Paramızı pul ettiniz 3 Kasım 2002’de iktidar olduğunuzda 1 $ =1,65 TL idi, bu gün 27 TL. Toplam kamu borcu 130 milyar $ iken 477 milyar $’a çıkardınız, Cumhuriyetin varlıklarını peş keş çekerek sattınız.. Yandaş İslami kesime sistemli biçimde sermaye aktarımı yapmaktasınız.

Demokrasiyi askıya aldınız.. Yasama – Yürütme – Yargı  erklerini hesap sorulamayan tek 1 kişiye bıraktınız. Yargı adalet değil korku ve zulüm dağıtıyor. RTÜK iktidar sopası. Aydınlar, gazeteciler hapiste ve hapis gözdağı ile baskı altında.. AYM ve AİHM kararlarını bile uygulamıyorsunuz!

Bu gidiş ülkemizde denetlenemeyecek patlamalara yol açabilir.. Aklınızı başınız alın. Ülkeyi bir Anadolu Federe İslam Devletine sürüklüyorsunuz. Bu ham hayal, vazgeçin..

Kurtuluş çaresi                              :

Halk öylesine sindirilip kutuplaştırıldı ki, elde, tek birleştirici gene Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın eylemi kaldı.. 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi..

1- Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir.
2- İstanbul hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir.
Bu durum ise milletimizi yok olmuş gibi göstermektedir.
3- Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Çoook açık ki “İstanbul hükümetiyerine AKP = RTE hükümeti konmalı..

Kurucu Parti CHP derhal toparlanmalı ve Ulusu bu yönde örgütlemeli!

İzlemek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayın (toplam 2 saate yakın).

https://twitter.com/caddetvtr/status/1689282502551121922?s=08

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin hızla yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 10 Ağustos 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

10 Kasım 2022.. 84 Yıl Sonra Atılım Üniversitesinde Atatürk’ü anma : EĞİTİMDE YARATICILIK..

Dostlar,

Güncelleme (19.1.23) Bu konuyu çok daha kapsamlı işlediğimiz zoom ortamı..
EĞİTİMDE YARATICILIK ve ATATÜRK’ün ULUSAL EĞİTİM DİZGESİ | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
***
Bu gün 10 Kasım 2022… / Güncelleme : 21 Kasım 2022 (konuşmamızın erişkesi aşağılarda…)

Türkiye Cumhuriyeti’mizi yıkılan ve parçalanan Osmanlı Devletinden kalan enkazdan yaratan Yüce insan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün aramızdan bedensel olarak ayrılmasının 84. yılı.

10 Kasım 1938 – 10 Kasım 2022..

Sabah saat 09:05’te, çalışmakta olduğumuz Atılım Üniversitesi bahçesinde, Atatürk anıtı önünde toplanacak ve geleneksel saygı duruşunda bulunacağız.. / bulunduk..

Saat 10:00’da, Mühendislik Fak. binasındaki Kemal Zaim konferans salonuna geçecek ve bir açıkoturum gerçekleştireceğiz. Aşağıdaki görselde (posterde) izleneceği üzere, bu yıl 9. kez düzenlenen 9th International Conference on Future Learning and Informatics dizisi bağlamında bir açıkoturuma (panele) katılacağız.. / katıldık

Tema; İNSAN ODAKLI BİR GELECEK YARATMAK..

Bu kapsamda Atılım Üniversitesinde bizim de konuşmacı olarak katılacağımız açıkoturumun konusu EĞİTİMDE YARATICILIK olarak belirlendi.

ODTÜ Matematik Bölümünden Sn. Doç. Dr. Tarkan Gürbüz‘ün yöneteceği açıkoturuma yine ODTÜ’den Eğitimbilimci Sn. Prof. Dr. Erdinç Çakıroğlu ve Makine Müh. Sn. Prof. Dr. Arzu Günenç Sorguç da bizimle birlikte konuşmacı olacaklar. Destekleyen kurumlar da görselde belli. Toplantıya emek veren ve bizi de konuşmacı olarak onurlandıranlara teşekkür ederiz.

Açıkoturum, zoom ortamında uzaktan da eşzamanlı olarak izlenebilecek, gerçek ve sanal katılımcılar konuşmaların ardından soru sorup katkı sağlayabilecek. Oturum kayıt altına alınacak ve daha sonra uygun web sitelerinde paylaşılacak.

zoom.us/j/3125869090
ID: 3125869090

Sözlerimizi şöyle bağlayalım.. Sahi, konumuz YARATICLILIK idi değil mi?

21. yy’da Türkiye Cumhuriyeti ile çatışacak ve becerebilirse yerine bir siyasal islamcı Anadolu federe islam devleti (!) kurmak üzere AKP = RTE’nin “dinini ve kinini eksik etmeyecek” nesilleri mi;

Yoksa büyük devrimci Mustafa Kemal ATATÜRK‘ ün “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür“, yaşamda en gerçek yol gösterici olarak akıl ve bilimi / Bilimsel akılcılığı rehber edinecek çağdaş Cumhuriyet kuşakları mı?

Türkiye gündemi bu yaman gerilim ekseninde kutuplaşmış bulunuyor ne yazık ki ve biriken olumsuz enerjinin ülkemize olası en az zararla boşaltılması gerekiyor. Ustalıkla.

Buyurun tartışmaya..

Oturumu izlemek için tıklayınız :

https://zoom.us/rec/share/2Rgb5AdVKjtKRUCJc1e8BaEFCsjHsRhlV7YGNCynrhYoGeO-5_gWyziR0wyp2yG4.OsNbguEy1-vN0yZQ

Bizim konuşmamız 1:09:00’da başlıyor, 35 dakika süreli..

Sevgi ve saygı ile. 10 Kasım 2022, Ankara
(Güncelleme : 21 Kasım 2022)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Atatürkçü Düşünce Derneği Bilim Kurulu 2. Başkanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net            profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik
twitter : @profsaltik

UYGARLIK SINAVI

UYGARLIK SINAVI

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar

Türkiye coğrafi olarak, Doğu ile Batının buluştuğu bir noktada, yalnızca coğrafyasal olarak değil; tarihsel ve kültürel yönden de uygarlıkların kesiştiği noktadadır. Osmanlı din – tarım imparatorluğu ve şeriat kurallarının hüküm sürdüğü bir mutlak monarşi – tebaa düzeninden laik – seküler uygar düzene, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Aydınlanma devrimleri ile üstelik çok kısa sürede geçmiş olmamız dikkatleri daha çok üzerimize toplamakta.

Dünyada 57 müslüman ülke var. Her biri kendine özgü müslüman. Hiçbiri öbürüne benzemiyor. Türkiye ise anayasasında laik bir devlet olduğu yazılı olan (AS: Başlangıç, md. 2 ve 24), sekülarizmi yaşam biçimine dönüştürebilen, kadını köle olmaktan kurtaran tek müslüman ülke diyebiliriz. Öbür müslüman ülkelerle kıyaslandığında, tıpkı bir yıldız gibi parladığı ortaya çıkar.

Dünyada başlıca iki devlet sistemi var; teokratik devletler, laik – seküler devletler.

Batı uygarlığı, Dinde Reform ve yaşamın hemen her alanında Rönesans devrimlerini yüzlerce yıl önce tamamladığından bu yakıcı ikilemi çok kanlı da olsa çözmüştür. Gerçekte, ulusal kurtuluş savaşı sonrası Türkiye’de Cumhuriyetin kurulması ile biz de laik devlete adım atmışız. Ne var ki yıllardır, bir yandan Batının Reform – Rönesans deneyiminden nasibini alamayan gerici güçler, öte yandan ilkel – çağdışı Arap şeriat rejimlerinin etkisinde olan yobaz güçler, laik rejime karşı düşmanlık beslemekte, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana dinci devlete geçiş mücadelesi (!) vermekteler.

Batıda artık “din devleti” tehlikesi yoktur. Çünkü ikilem, yüzlerce yıl öncesinde, Laiklik yönünde köktenci çözüme kavuşturulmuştur. Onlar bilim ve teknolojide ilerlemelerle giderek daha yüksek standartlarda demokratikleşme uğraşı verirken; biz dinci – laik devlet sarmalında sıkışmış durumdayız. Evet, özellikle AKP iktidarı ile son 17+ yıldır yaman bir kısır döngüye sokulduk çünkü ülkeyi 17 yılı aşkın süredir yöneten bu partiyi, Anayasa Mahkemesi, “Laikliğe karşı eylemlerin odağı” olarak oy birliği ile mahkum etmiştir. Yaptırım olarak ise, “kapatma” yerine Hazine yardımını kısıtlamıştır. Açıkçası, iktidar partisinin laikliğe karşı sicili bozuktur.

İktidar, yaşamın – rejimin – çağdaşlaşmanın en temel direği olan laikliği açıkça tehdit eder düzeye tırmandırmıştır kuşatmasını. Bu salvoyu görmezlikten gelemeyiz. Saldırı, ülkemiz hukuk düzeni ve barışı açısından  varlık – yokluk sorunudur. Karar aşamasındayız; Çağdaş ve laik hukuk devleti mi; Arap şeriat rejimlerini taklit eden yoz dinci devlet mi? Bu sarkaçta, AKP kotarması hatta açıkça dayatması ile hemen her gün Laiklik karşıtı eylemlere yenileri ekleniyor.

Çağdaş dünyanın bileşenleri;
– Aydınlanma,
– kuldan özgür – onurlu bireye geçiş ve temel insan hak – özgürlükleri
– sanayileşme,
– bilimsel – teknik devrim,
– demokrasi ve hukukun üstünlüğü
– hesap veren laik devlet…

gibi artık evrenselleşmiş kavramlardır. Uygar İnsanlığın günümüzde eriştiği en ileri aşamadır.

Durum böyle olunca, AKP’li Cumhurbaşkanı’nın 6. Din Şurası kapanış konuşmasında;               

  • “Hayatımızın merkezine İslam’ın hükümlerini yerleştireceğiz.”

sözü, devamında da, Sayın Emine Erdoğan’ın “Yeryüzünde Halife olmanın sorumluluğunu taşıyoruzveciz (!) sözü ürkütücü boyuttadır.

Ülkemiz bu tarihsel kırılma noktasında, Doğu – Batı arasında, kritik bir uygarlık sınavı veriyor.

  • İkilemli sorunsal; laik, çağdaş, demokratik, akla ve bilime dayalı yaşam ve devlet mi;
  • Ya da din adına katı, karanlık, hukuksuz ve yeşil bağnazlık şalıyla şeriat düzeni mi?
    ==================================
    Dostlar,Sayın Aydınlı, sitemize “Aydınlık” yazılar yazmayı sürdürmekte. Önceki günlerde de “Laiklik Bitti mi?” başlıklı makalesini paylaşmıştık (http://ahmetsaltik.net/2019/12/25/laiklik-bitti-mi/). Bu yazı bir bakıma onun süreği (devamı).

Kuşku yok, Ulusumuz bu çağ dışı dayatmayı – yoklamayı aşacak birikim ve kararlılığa sahiptir. Ayrıca zamanın ruhu ters yönde esmektedir ve AKP = Erdoğan, yelkenlerini şişiremeyeceklerdir ve bu bağlamdaki “Anadolu Federe İslam Devleti” hevesleri kursaklarında kalacaktır.

Ne hazin ironidir ki; “uygar Batı”, anlaşılmaz çelişkilerle “Tek Adam” üzerinden Türkiye’den devşireceği ekonomo – politik rantı sürdürme – büyütme adına körleşmiş görünmektedir ve ülkemizde bir iç savaş olasılığını bile algılayamamakta ya da kurgulamaktadır.

Gelinen ürkünç (vahim) aşama, 17.12 19 günü basında yer alan aşağıdaki fotoğrafta resmedilmektedir. (Sn. Aydınlı’nın önceki yazısına da eklemiştik..)

Takke düşmüş ve kel görünmüştür.
Uygar – Laik yaşam vazgeçilmezdir ve AKP iktidarına karşın “hattı müdafa değil sathı müdafa” mantığı ile savunulmak zorunluğu net biçimde gündemdedir. Muhalefet partileri stratejiler geliştirmeli ve kamuoyunda direnme bilinci geliştirmeli, yeterince etkin olmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 26 Aralık 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

AYM’den MİT’e ‘polis devleti’ uyarısı ve düşündürdükleri

Anayasa_Mahkemesi

AYM’den MİT’e ‘polis devleti’ uyarısı

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, ‘MİT’e verilen çok geniş dinleme yetkisi’ne şu sözlerle muhalefet etti:
– “Bu polis devleti uygulamasına yol açar.
    Demokrasiyi yok etme potansiyeli taşır.

AKP hükümeti, 17-25 Aralık operasyonlarına karşılık 2014’te MİT’e olağanüstü yetkiler veren yasa değişikliğini Meclis’ten geçirmişti. CHP’nin başvurusu üzerine
Anayasa Mahkemesi, yabancı tutuklu ve hükümlülerin başka ülkelerle takası ile MİT’çilerin tanıklık yapamayacağına ilişkin hükümler dışındaki maddelerin iptal istemini oyçokluğuyla reddetmişti. Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, MİT’e

Hâkim kararı olmaksızın yurtdışında bulunan vatandaş olsun olmasın herkesi, yurtiçindeki tüm yabancıları ve ankesörlü telefonla görüşen herkesi” dinleme yetkisi veren yasa maddesine çarpıcı gerekçelerle muhalefet etti.

Başkandan karşı oy

Yetkinin iptali için oy kullanan Başkan Arslan ile üyeler Engin Yıldırım, Alparslan Altan, Erdal Tezcan ve Emin Kuz “karşı oy gerekçesi”nde düzenlemenin neden anayasaya aykırı olduğunu şöyle anlattı:

Haberleşme haktır: Haberleşmenin gizliliğinin ihlali kişisel özerklik ve özgürlük alanına ağır bir müdahaledir. Yetkinin kötüye kullanılması, korunmak istenen değerleri
ortadan kaldırabilir.

Anayasaya aykırı: Hâkim kararı olmaksızın dinlenilmesine izin verilen grubun geniş bir kesimi kapsadığı görülmektedir.

İmha güvencesi yok: İçeriklerinin imha edilmesi gibi güvencelere de yer verilmemiştir.

==================================

Evet Dostlar,

Çarşamba’nın gelişi Perşembe’den belli olur.. deyişini çağrıştırıyor değil mi??
AKP iktidarına necip milletimiz “yüz verdikçe” hep astarını da istedi AKP – RTE. Demokrasi kültürünü iyice içselleştirmediklerinden, hep aldıkları % 50’lere varan
oy oranlarını ileri sürerek “çoğulcu” (majority) anlayışı işlerine geldiği için dayattılar.
Oysa gerçek demokrasi çoğunluğun egemenliği – despotizmi asla değil!
Tersine, herkesin görüşüne değer veren ve çoğunluğun azınlıkta kalanları ezmemeleri için çağdaş Demokrasiler, “çoğunlukçu” (pluralist) görüşe dayalıdır. AKP-RTE psikolojik üstünlük içi hep % 50’ye yaklaşan oy oranlarını öne sürdüler ve dilediklerini yapmak için halktan bu amaçla yetki aldıklarını savladılar.

İki yanlış iç içe bu savda : İlki, alınan oy oranı geçerli oyların % 50’sine yaklaşıyor,
kayıtlı tüm seçmenlerin değil. Örn. 10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip bey geçerli oyların 52’sini aldı ama gerçek karşılığı kayıtlı toplam oyların % 38’ine karşılık. Daha açık anlatımla Erdoğan, 3 seçmenden 1’inin oyunu
biraz geçebildi. Ancak bu yalın gerçekle hem yüzleşiyor hem de şizoid biçimde görmezden geliyorlar.

perisan_portresi_28.8.13

Ayrıca genel seçimlerde % 10 barajlı D’hondt sistemi ucubesi hep gözlerden saklanıyor. “Demokrat AKP” (!) 14. yılında iktidarda ama bu anti-demokratik, temsilde adaleti derinden olumsuz etkileyen yasayı değiştirmeye yanaşmadı. Bu oy gaspı sistemi büyük partilere orantısız avantaj sağlıyor. Örn. 3 Kasım 2002 seçiminde geçerli oyların %34’ünü alan AKP, TBMM’de %67 temsil olanağı bulmuştu. Bu denli büyük orantısızlığın demokratik temsile dayalı sistemlerin özü ile bağdaşmadığı açık ama bunu kullandılar.

Öte yandan, çoğunlukla tek başına iktidar olmalarını “dilediklerini yapabilme” gerekçesi olarak dayattılar. Oysa bu yetki anayasal – yasal çerçeve ile ve demokrasi kuramının
temel ilkeleri ile sınırlı. Daha açıkçası dilediğini yapma ve hele kendisine oy vermeyenleri “bunlaaaaar..” diye ayrımcılıkla dışlama yetkisi hiç vermiyor. Halk bunca oy veriyorsa, iktidara keyfi biçimde bildiğini yapması için değil, “kendisi” (halk) ve ülke için en iyisini yapması için yetki tanıyor.. AKP – RTE bunları bilmez mi? Bal gibi bilir ama işlerini böylesi çarpıtma gelmektedir.

MİT’e tanınan bu sınırsız “dinleme”, izleme, fişleme, iktidara raporlama… yetkisi
ne diyedir? AKP – RTE neden bunca zorlar özgürlükçü demokrasi kurallarını ve geleneklerini?? Niyet bellidir, artık gün gibi açıktır.. Tek adam yönetiminde
Türkiye’yi Batı emperyalizminin de istekleri – dayatmaları eşliğinde
ANADOLU FEDERE İSLAM DEVLETİNE dönüştürmektir.
Konan son tarih ise 2023’tür. 29 Ekim 2023 Cumhuriyetin 100. yılı olmasın diye..

Tayyip bey ve yandaşları hem kendilerini iktidar yapan “dışarı”nın talimatlarını yerine getirmede başarısızlığa düşmemek hem de yargılanmaktan kurtulmak için çaresiz bir “acele” içindeler. Bir de seçim kazaları riski var tabii.. 7 Haziran’da (2015) olduğu gibi..
Bu yüzden her şey mübah ve Makyavel’in pabucunu dama atan uygulamaları görüyoruz.

Ancak RT Erdoğan bu zorlu süreçte sağlığını yitirmiştir. Sürdürebilecek gibi gözükmemektedir. Özellikle sinir sistemi ve ruh sağlığı aşırı zorlanmaktadır.
Bu yüzden ciddi hatalar yapmakta ve bilinçaltını ele vererek kendi önünü tıkamaktadır.
En son örneği Anayasa Mahkemesi’nin Dündar – Gül davasında verdiği “hak çiğnemi (ihlali) kararını tanımama çığlığıdır.. Bu çığlık hazindir ve aslında derin bir çaresizliğin dışavurumudur. Erdoğan’ın bu karara “uymuyorum” demesi, üzgünüz (!) ama hiçbir şey ifade etmemektedir. Bu kararın gereği, Anayasa gereği derhal yerine yerine getirilmiştir
ve Erdoğan’a soran da olmamıştır.. Sinir sistemi iflas eşiğindeki Erdoğan, danışmanlarını da dinlememiş -ya da yanıltılmış!- ve AYM kararına yerel mahkemenin direnmesi gerektiğini bile, öfkenin kararttığı duygudurumu (mood) ile ağzından kaçırmıştır.
Bu direnme Anayasa yargısında olanaksız ve “olmayan” bir kurum iken,
RTE aynı zamanda bir başka Anayasa suçu daha işleyerek, görülmekte olan bir davada mahkemeye telkin – tavsiye – talimat verme gibi açık bir suçu daha işlemiştir.

Erdoğan’ın hukuksuzluk dosyaları haddinden fazla kabarmıştır.
17-25 Aralık kepazeliğini hiç kimse unutmamıştır ve unutturulamayacaktır.
İstanbul Belediye başkanlığı döneminden bekleyen kalpazanlık dahil epey
ağır cezalık suç dosyası da..

AKP – RTE’nin 2002 seçimleri öncesindeki fabrika ayarlarına dönme şansları da
artık kalmamıştır. Yapıp ettiklerinin bedelini yasal olarak er ya da geç ödeyeceklerdir
ve Türkiye Cumhuriyeti kadim yolculuğuna, RTE – AKP parantezini (Fetret Devrini) de kapatarak sonsuza yürüyecektir..

Büyük ATATÜRK‘ün şaşmaz öngörüsü gereği :

  • O’nun ölümlü bedeni toprak olmuştur ama
  • “.. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır..”

AKP – RTE’nin derhal frene basmalarını ve ülkeyi normalleştirmeye çabalamalarını
salık veririz giderayak.. Halkımıza da gözlerini açmalarını ve oylarını çooook büyük titizlikle kullanma sorumluluğunu anımsatmak zorundayız.

Sevgi ve saygı ile.
03 Mart 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

AK Parti nasıl kazandı?

AK Parti nasıl kazandı?

portresi2

Ahmet HAKAN

Hürriyet, 02.11.2015
-7 Haziran’da muhalefete %60 oy veren ahalimiz, “%60 oy verdik,
elinize yüzünüze bulaştırdınız, bir hükümet kuramadınız” diyerek…

AK Parti’ye yöneldi.
*
– “Hükümet kurulamıyor, her şey daha kötüye gidiyor, bir kaos ortamı oluştu” duygusu, halkımızda ağır bastı. Bu nedenle AK Parti’ye yöneldi.
*
– AK Parti’nin milliyetçi söylemi ve MHP’nin kendisini doğru dürüst izah edememesi… MHP seçmenini etkiledi. Oylar MHP’den AK Parti’ye yöneldi.
*
– Saadet Partisi ile Büyük Birlik Partisi ittifakının oyları, olduğu gibi AK Parti’ye aktı. AK Parti’nin alttan alta işlediği dini kampanya çok etkili oldu.
*
– 7 Haziran’dan sonra PKK’nın şiddete başvurması, HDP’nin de bu şiddete net ve sert bir şekilde itiraz etmemesi… Kürtlerin bir kısmının AK Parti’ye yönelmesine yol açtı.
*
– Muhalefet aşırı tembel, AK Parti ise aşırı çalışkandı… Ahmet Davutoğlu karınca gibi çalıştı. Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu ve Selahattin Demirtaş ise çalışkanlıkta Davutoğlu’nun gerisinde kaldı.
*
– Cumhurbaşkanı Erdoğan meydanlara çıkmadı… 7 Haziran’dan önce olduğu gibi “4 yüz milletvekili” ya da “başkanlık sistemi” tartışması başlatmadı.
AK Parti, bu durumdan da olumlu yararlandı.
*
– İşini kaybetmek istemeyen, ekonominin daha da kötüleşmesinden endişe duyan, doların yükselmesinden kaygılanan seçmen, “istikrar” adlı büyülü kavramın peşine düştü.
– AK Parti ağır ve devasa propaganda makinesini kusursuz bir şekilde çalıştırdı: Devlet aygıtı olduğu gibi AK Parti’den yana oldu.

BU KADARINI NE DAVUTOĞLU NE ERDOĞAN BEKLİYORDU

SİZE bir şey söyleyeyim mi? Bu kadarını…Ne Davutoğlu ne Erdoğan bekliyordu. Ne AK Partililer bekliyordu ne araştırmacılar. Ne kamuoyu bekliyordu ne medya… 43 bekleniyordu. 44 olabilir deniyordu. Tek başına iktidarın biraz altı bekleniyordu. Kıl payı tek başına iktidar bekleniyordu.
Ama %50 beklenmiyordu.

ŞİMDİ NE OLABİLİR??

BAŞKANLIK sistemi defterinin yeniden açılmasını bekleyebiliriz.
-Ahmet Davutoğlu’nun daha özgüvenli bir lider haline gelmesini bekleyebiliriz.
-MHP’de deprem bekleyebiliriz.
-HDP’de iç tartışmalar bekleyebiliriz.
-CHP’de değişim rüzgârları beklenebilir.

RADİKAL BİR YAKLAŞIMIM VAR

BUNDAN sonrası için…Benim yaklaşımım, biraz radikal.Ben diyorum ki…
– MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Ben başaramadım” diyerek istifa etmeli.
– CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Ben ne yaparsam yapayım partimin oylarını arttıramıyorum” diyerek istifa etmeli.
– HDP’nin eşbaşkanları Demirtaş ve Yüksekdağ, özeleştirilerini vermeli… Gerekirse “Biz yükselttiğimiz oyları düşürdük” diyerek bırakmalı.
– Kısacası… Yapamayanlar gitmeli… Yapabilecekler gelmeli.

KAZANANLAR 

– AHMET Davutoğlu…
– Tayyip Erdoğan….
“İstikrar” vurgusu…
– Devlet makinesi…

KAYBEDENLER

DEVLET Bahçeli…
– Demirtaş/Yüksekdağ…
– Kemal Kılıçdaroğlu…
– Araştırma şirketleri..
==============================

Dostlar,

Seçim sonrası erken dönem hatta akut yorumlardan biri de Ahmet Hakan’ın yukarıda yazdığı içerikte… Kuşkusuz bu “şok” tablosu atlatıldıkça -ki hızla geçirilmelidir- travma sonrası daha gerçekçi, serinkanlı çözümlemelere gereksinim ivedidir.

Durum ciddidir, çoook ciddidir.

2023 hedefleri olarak “Anadolu Federe İslam Devleti” ni örtük / açık gündem olarak koyan tutkun ve kararlı bir siyasal kadro, 13 yıldır bu doğrultuda yapageldiği köktenci girişimlere ek olarak bir 4 yıl daha süre, “altın fırsat” kazanmıştır.. Hem de 317 vekille.. TBMM Başkanlığını alacaktır, Cumhurbaşkanlığı bu kadronun elindedir ve tüm devlet bürokrasisi kapıcısına dek yıllardır AKP’nin mutlak buyruğundadır.

2019’un 10 Ağustos’unda AKP 26. dönem TBMM’de tek başına hükümet iken Cumhurbaşkanlığı seçimine gidilecektir.. Bu çok büyük bir avantajdır
Tayyip bey ve AKP için; eğer bu arada BAŞKANLIK REJİMİ’ne geçilmemiş olursa..

Bu da çok zor görünmüyor. MHP hemen her yerde beklenmedik / beklenen destekler verebilir AKP’ye geçmişte olduğu üzere.. 317 + 40 = 357 ile Anaysa 330 oyla değiştirilir ve halk oylamasına gidilir ve bir biçimde “halledilir”.. Erdoğan Cumhur’u nasılsa o yüksek ikna gücüyle ikna eder…

HDP bile kimi “orta boy – irice ödünlerle” Tayyip Beyin Başkanlık özlemine sıcak bakabilir.. Anayasa değişikliği oylaması gizli yapılacağından (Anayasa md. 175), CHP ve öbür muhalefet vekilleri gizli oylamada ne yapar, bilinmez..

2015-19 arası 4 yılda 26. TBMM’de zaman, AKP – RTE tarafından özellikle hızlandırılacaktır. Cumhuriyetin kazanımlarından geriye ne kaldı ise,
2023’e dek “aşamalı halletme” yerine, ne olur ne olmaz kaygısıyla “hızlandırarak halletme” yöntemine başvurulacaktır.

Dileriz zaman bizi yanıltır; AKP – RTE Devlet aklıyla ılımlılaşır!?..

Sonuç olarak; 7 Haziran’dan bu yanan AKP – RTE tarafından özel yöntemlerle terbiye edilen Cumhur’un 1 Kasım 2015 seçiminde koyduğu iradesi,
AKP’yi iktidara tek başına getirdiğinden, bu kez RTE – AKP tarafından
uygun bulunmuştur..

Egemenlik bağsız koşulsuz AKP – RTE’nindir.

Türkiye’nin tersyüz edilmiş hazin ve çıplak siyasal gerçeği budur!

Gelişmeler, geçen ay AKP’lilerce adamakıllı dövülerek iyice sersemletilen Ahmet Hakan’ın magazin basını biçemiyle (üslubuyla) açıklanacak ölçüde yalın değildir; tersine çok boyutludur ve asla sığ değildir.

Türkiye’nin Cumhuriyetçi aydınlarına, uluslararası topluma ve Tarihe
kaygı ile sunarız..

“Cumhuriyet yaşasın” diyen başta AKP’liler olmak üzere tüm yurttaşlara da..

Sevgi ve saygı ile.
02 Kasım 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Taner Özek : Yeni eğitim yılı hayırlı olsun!

Yeni eğitim yılı hayırlı olsun!

k (2)

0 000 0000

Dostlar,

Yukarıdaki 4 çizim de meslektaşımız Dr. Taner ÖZEK‘ten..
Kendisine emeği ve cömertçe paylaşımı için şükran borçluyuz.

2015-16 ders yılı 28 Eylül 2015 günü (bu gün) başladı..
1,2 milyon okul öncesi çocuğumuz örgün eğitime adım attı..
4+4+4 ucube dinci rejimde toplam 18 milyon öğrenci ve 900 bin öğretmen var.
Yükseköğrenimdeki 6+ milyon öğrenci (Mayıs 2015) ve 100 bini aşan öğretim elemanını da katarsanız 25 milyonu aşıyor..

Türkiye nüfusu 2015 başında 77.7 milyondu. Kabaca 1 milyon nüfus eklenecek yıl içinde..
Suriyelileri geçtik, 2016 ortasında 79 milyonu geçecek nüfusta 24 milyon öğrenci..
Yaklaşık % 30 ve her 10 kişiden 3’ü öğrenci!.. Vay haline SGK’nın ayrıca…

Böylesine muazzam bir yükü kaldırmak kolay mı? Dolayısıyla merkezi yönetim bütçesinde
1. sırayı Eğitim giderleri alıyor.. 472 milyar TL harcama öngörülen 2015 bütçesinde en yüksek pay 87.5 milyar TL ile eğitime ayrıldı (%18,5). Nüfusun %30’u öğrenci ama Bütçeden eğitim payı %18,5..

İlginç olan, Erdoğan’ın bu gün okul açılış törenlerinde verdiği rakamlar.. 2002 başında 60 bin olan İmam hatip öğrencileri sayısı bu gün 1.2 milyonu aşmış.. 20 kat büyütülmüş 13 yılda! Erdoğan, IHL’lerin 28 Şubat 1997 sürecinde sınırlanmasını “şahdamarımızı kestiler..” diye niteledi.

Artık kız – erkek IHL’ler de ayrılıyor.. Eğitimde de çağ dışı cinsiyet (gender) ayrımcılığı..
Haremlik – selamlık bütün özlemleri ve yaşamın tüm alanlarında..
PISA eğitim yarışmalarında 34 OECD ülkesi içinde diplere vuran Türkiye;
Felsefe, Mantık, Matematik, Güzel Sanatlar.. saatlerini azaltarak / seçmeli yaparak / kaldırarak yerine Kuran / Siyer / Arapça gibi dersler koyarak “geleceğin dincilerini” yetiştirme peşinde..
Sayıları 90’lara varan İlahiyat Fakülteleri de cabası.. (10 Mayıs 2013 – Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük, Türkiye’de resmen açılmış 86 ilahiyat fakültesi olduğunu..)

“Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersleri adı altında
Sünni İslamcı zorunlu beyin yıkama eğitimi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına karşın sürdürülüyor..

  • Tam bir DİNCİ FAŞİZM EGEMEN… 

    Tayyip bey apaçık itiraf ediyor zaten İHL’lerin şahdamarları olduğunu..

    Laik – karma- akılcı – bilimsel – sorgulayan – uygulamalı – kamusal/parasız… eğitim
    artık hayal..

    Şu kadar derslik ekledik, şunca tablet dağıttık, akıllı tahta koyduk… işin vitrini..
    Her aile en az 3-5 çocuk doğursun istiyorsunuz; elbette beyinlerini yıkayıp geleceğin
    dinci fanatikerini (IŞİD militanları gibi, Taliban gibi..) yetiştirmek üzere
    iyi kötü kapasite yaratacaksınız..

    Vakıflar kurduracaksınız tarikat ve cemaatlara, yandaşlara..
    TOKİ 1 milyon konut fazlası yaratacak ama öğrenci yurtları sorunu hala çözülmemiş duracak..

    Tayyip bey de Afganistanlı Taliban lideri şeriatçı terörist Gülbeddin Hikmetyar‘ın
    dizinin dibinde görüntülenmedi mi?


    *****

    AKP iktidarından ACİL olarak kurtulmadıkça bu vahim ve sonu belli gidişi,
    ANADOLU FEDERE İSLAM DEVLETİ“ni durdurmak olanaksız.

  • 2023 hedefi bu!

    1 Kasım 2015 seçiminde Türk halkı geleceğini oylayacak ve hak ettiği idareyi bulacak.
    Öngörü ve uyarılar etkili olmazsa bu kez yaşayarak – deneyimleyerek görecek..
    “Yandım anaaam” diye dizini dövecek ama çoook geç olacak..

    2015-16 eğitim öğretim yılı “hayırlara vesile olsun”; Allah’tan niyazımız budur!

    Haydi Bismillah.. 

    Sevgi ve saygı ile.
    28.09.2015, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

14 yaşındaki kıza aile boyu tecavüz ve Türkiye’nin denetimli IŞİD Kaosu..

14 yaşındaki kıza aile boyu tecavüz!
ve Türkiye’nin “denetimli IŞİD Kaosu“..

[Haber görseli]

Bakırköy İlçe Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü’ne bağlı ekip, 26 Aralık 2014 tarihinde hakkında kayıp ihbarı yapılan Ç.K.’yı Bakırköy’de bir sokakta buldu. Ç.K.’nın ifadesi, annesi, babası, abisi, teyzesi, teyzesinin eşinin de aralarında bulunduğu 8 kişi hakkında soruşturma başlatılmasına neden oldu.

Ç.K. ifadesinde, teyzesi A.K.(51) ve teyzesinin imam nikahlı eşi H.D.(52) ile onların Kamiloba’daki evlerine gittikleri, teyzesinin kendisini eniştesi H.D. ile birlikte olmaya zorladığını öne sürdü. İfadesinde eniştesi H.D.’nin 4-5 kez kendisi ile cinsel ilişkiye girdiğini belirten Ç.K., “Eniştem bana tecavüz etti. Karşı koymaya çalıştım gücüm yetmedi. Teyzem bana yardım etmedi.

TEYZEM ENİŞTEMLE BİRLİKTE OLMAM İÇİN ZORLADI

Evden kaçarak sokağa çıktım, nereye gideceğini bilmeden bindiğim otobüsle Bakırköy’e gelmişim. Teyzem eniştemle olmam için beni zorladı” dedi. Ç.K. ayrıca babası M.K.’nın (55) bu olaydan bir süre önce evlerine gelen annesinin kuzeni olan kardeşler E.Ç. (28) ve R.Ç.’ye (25) kendisini pazarladığını öne sürdü. Bu iki kardeşin, sırayla kaldığı odaya gelerek kendisi ile birlikte olduğunu öne sürdü. Ç.K., babasının kendisini evlerinin yanında bulunan bir şantiyede bekçi olarak çalışan A.Ş.’ye de para karşılığı sattığını söyledi.

Ç.K., babası ve abisi B.K.’nın da kendisine cinsel istismarda bulunduğunu iddia etti.

‘BABAM KOLAMA BEYAZ HAP ATIP BENİ ARKADAŞINA PAZARLADI’

C.K.’nın ablası D.K. da (27) ifadesinde, 10 yaşında iken babası M.K. tarafından para karşılığı pazarlandığını söyledi. D.K., polise verdiği ifadede, “Ben 10 yaşındayken babam evde bir arkadaşıyla içiyordu. İçine beyaz bir hap attığı kolayı bana içirdi. Başım döndü. Beni odaya gönderdi. Bu sırada babamın arkadaşı odaya gelerek benimle cinsel ilişkiye girdi” dedi.
D.K., 11 yaşındayken babasının kendisini 650 TL karşılığı E.Ç.’ye verdiğini, E.Ç. ile geçen yıla kadar karı-koca hayatı yaşadığını, bu birliktelikten 4 çocuğu olduğunu söyledi. E.Ç. ile anlaşamadığı için geçen yıl babasının evine geri geldiğini belirten D.K., bu süreçte babasının kendisini iki defa erkeklere pazarlamaya çalıştığını ama bunu yapmadığını belirterek,
“Abim B.K.’da benim erkeklere pazarlanmama aracılık ediyordu” dedi.

ANNE ANLATILANLARI DOĞRULADI

Anne F.K. ifadesinde, eşi M.K.’nın küçük kızları Ç.K.’yı kuzenleri E.Ç. ve R.Ç.’ye pazarladığını doğruladı. Anne F.K., kuzeni R.Ç.’nin kızının odasında bir saat kaldığını, peşinden kardeşi E.Ç.’nin odaya girdiğini söyledi. Anne F.K., korktuğu için bu duruma
ses çıkarmadığını iddia eti.

ENİŞTEDEN KAN DONDURAN İFADE

Ç.K.’nın eniştesi H.D. soruşturma aşamasındaki ifadesinde, Ç.K.’yı kaçırmadığını, bulunduğu ortamdan kurtarmak ve kendisine eş olması için evine götürdüğünü, kızla zorla birlikte olmadığını iddia etti. H.D.’nin eşi Ç.K.’nın da teyzesi olan A.K., ifadesinde Ç.K.’nın babası tarafından para karşılığı erkeklere pazarlandığını belirterek, “Gayri resmi eşim H.D., Ç.K. ile, Ç.K.’nın babasının evinde birkaç kez ilişkiye girdi. Bizim evde de ikisi aynı odada yatıyordu” dedi.

EŞOFMANDA ENİŞTENİN SPERMİ BULUNDU

Ç.K.’nın polis tarafından bulunduğu gün üzerinde bulunan eşofman ve kazağının Adli Tıp Kurumu’na yollandığı, gelen raporlarda eniştesi H.D.’ye ait sperm hücresinin eşofmanın üzerine görüldüğü belirtildi. Ç.K. ve ablası D.K.’nın ifadeleri üzerine başlatılan soruşturma sonucunda baba M.K., enişte H.D., akrabaları R.Ç. ve E.Ç. ile komşuları A.Ş. sorgularının ardından çıkarıldıkları mahkemede 28 Aralık 2014 tarihinde tutuklandılar.

108 YILDAN 237.5 YILA

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, 5’i tutuklu toplam 8 kişi hakkında iddianame düzenleyerek dava açtı. İddianamede kardeşler Ç.K. ve D.K. mağdur, baba M.K., anne F.K., abi B.K., teyze A.K., enişteleri H.D., annelerinin kuzenleri R.Ç. ve E.Ç. ile komşuları A.Ş. şüpheli olarak
yer aldı. Bu kişiler hakkında, “Cebir ve tehdit yoluyla yakın akraba olan çocuğun nitelikli cinsel istismarı”, “Yakın akraba olan çocuğu fuhuşa teşvik etme”, “Kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma”, “Çocuğun nitelikli cinsel istismarı” suçlarından 8 yıldan 52.5 yıla kadar
hapis cezası istendi.

Ç.K.’NIN İFADESİ DURUŞMA SALONU BOŞALTILARAK ALINDI

İddianamenin gönderildiği Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesi, geçtiğimiz hafta üçüncü duruşmayı yaptı. İlk duruşmada dinlenen sanıklar, suçlamaları kabul etmediler. Soruşturma aşamasında koruma altına alınan Ç.K., 12 Haziran tarihinde yapılan 2. duruşmaya pedagog eşliğinde getirildi. Mahkeme, Ç.K.’nın ifadesi alınırken tüm sanıkları ve izleyicileri dışarı çıkardı. Ç.K., ifadesinde eniştesi H.D. ve teyzesi A.K.’nın kendisini doktora götürmek bahanesiyle evden çıkarıp kendi evlerine götürdüğünü belirterek, “Eniştem H.D., benim içtiğim biranın içine ilaç katmış, ben kendimden geçtim. H.D. beni kullandı, ben de evinden kaçtım. Annem, babam, kardeşim ve diğer sanıkların bana herhangi bir cinsel saldırısı olmamıştır, onlardan şikayetçi değilim. Eniştem H.D. ve teyzem A.K.’dan şikayetçiyim. Teyzem eniştemle yatmam için beni zorladı, bana dayak attı.” dedi. Tüm sanıkları suçlayan soruşturma aşamasındaki ifadesi hatırlatılan mağdur Ç.K., “Ben diğer kişiler hakkında yanlış beyanda bulunmuşum. Bu ifadeleri verdiğimi hatırlamıyorum.” dedi.

Ç.K.’nın ifadesi üzerine görüşü sorulan pedagog, “Sanıklar arasında aile bireyleri olduğundan psikolojik baskı altında kalarak ifadesini değiştirdiğini düşünüyorum. Ben kendisiyle görüştüğümde babası ve abisinden şikayetçi olmadığını, onların bir şey yapmadığını söyledi. Ancak bunları söylerken göz temasından kaçınmaktadır. Bu sebeplerle kovuşturma aşamasındaki beyanında samimi olmadığını düşünüyorum.” dedi.

ENİŞTE DIŞINDAKİ SANIKLARA TAHLİYE

10 Temmuz tarihinde görülen üçüncü duruşmada H.D.’nin tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, baba M.K., kuzenleri R.Ç. ve E.Ç. ile komşuları A.Ş.’nin tahliyesine karar verdi.

======================================

Evet Dostlar,

Havada IŞİD (DAEŞ) karada IŞİD…

Türkiye 5 vakit + gece yarıları, bu “kurgu sorun“la meşgul…

Denetimli karmaşa (kontrollü kaos) sür(dürül)üyor..

Ancak bumerang gibi geri tepip, atanını vuracağını tarihten biliyoruz..

Daha önce de yazdık; birileri çooook büyük bir kumar oynuyor…
Fakat altında kalacak..
Ne var ki, Türkiye çoook ağır fatura ödüyor..

Kendi elleriyle yarattıkları Frankeştayn ile boğuşmak zorunda bırakılıyoruz…

Temel sorun, DEMOKRASİ EKSİKLİĞİ – HATTA YOKLUĞU…

Olup bitenin içyüzünü bilemiyoruz.
Tek parti iktidarı 13 yıla yakındır tüm köşeleri tutmuş..
Basınından MİT’ine, polisinden yargısına subaşları tutulmuş..
Her şey alacalı, bulanık, karartılmış ve birilerinin uygun gördüğü düzeyde ve içerikte bilgilenebiliyoruz ancak..

Bu bakımdan TBMM’nin ivedilikle toplanması ve AKP dışı 3 partiye -ki TBMM’de
salt çoğunluğu oluşturmaktadırlar- ayrıntılı – net – doğru bilgi verilmelidir.
Parlamento, hem “Meclis Araştırması” hem de “Genel Görüşme” araçlarını etkili olarak kullanmalıdır. Bu amaçla CHP, MHP ve HDP birlikte davranmalıdır AKP’ye karşı…

Biz 7 Haziran 2015 seçimlerini neden yaptık?

Bu gün 47. gün.. ve henüz hükümet ortada yok?
Niçin, niçin??
Böylesi bir örnek dünyada hangi “demokraside” var??
Üstelik “tuhaf” zamanlamalı bir biçimde tırman(dırıla)n IŞİD terörü
ortalık yerde gündemi lök gibi dolduruyor..

“Önce güvenlik” sakızı çiğnenmeye başlandı.
AKP seçim yitirmiştir.. Hükümet “düşük – emanetçi” dir.
AKP’nin yarattığı bu sorunu “IŞİD sorunu“nu yeni seçilmiş TBMM yönetmelidir.
Bay RTE Başbakanken IŞİD’e apaçık ve kapsamlı olarak her tür desteği verdi;
üstelik halktan gerçekleri saklayarak..
Suriye’de iç savaşı kışkırttı ve Esad’ı devirmeye çabaladı vargücüyle.
Tarihin cilvesine bakın ki, yarattığı kaos kendisini boğmaya yöneldi..
Şimdi geri adım atmış görünüyor..??!!
Bu taktik adımın da “denetimli kaos“un bir parçası olmaması için hiçbir neden yok..

***********

Öte yandan 11 yaşındaki kız çocuğu Ç.K’.nın başına gelenler insanın kanını donduruyor!
Baba kızını ve abi kızkardeşini para karşılığı ve zor kullanarak pazarlıyor!?

Bu “arkadaşlar” ın (!?) nüfus kağıdında dinleri ne olarak yazıyor acaba??
Türk vatandaşı olduklarını, Türkçe konuştuklarını anlıyoruz.
Gayrı müslim azınlık olabilirler mi acaba??
Peki bu sorumuz bu insanlara hakaret değil mi??
Hangi koşullar bu insanları böyle sefil yetiştirdi, hangi yoksulluk ve ahlaksızlık bu rezil davranışlara zemin hazırladı?
Ülkenin yakıcı sorunları sürüyor..
*****

Türkiye IŞİD gündemi ile felç edilmiş durumda..
IŞİD kampına top atışı, sınırlı bir uçak bombardımanı (topu topu 4 bomba!) ile toplumun
gazı alınıyor..

AKP politikaları yarattı bu sorunu..

Şimdi de kullanarak Kasım’a dek, “erken seçim ya da seçim yinelemesi” ne dek
düşük – emanetçi AKP hükümeti görevde tutulmak isteniyor!..

Kasım’da AKP birkaç puan daha alarak %41’i aşarsa iktidarı hiç bırakmadan devam edecek..
Artık 3-5-8 vekil eksik kalmış.. dert değil.. Ama halen 18 vekil gerek ve bu büyük rakam!
Bu arada Devlet arşivleri gene ellerinde kalacak.. Gizli Dosyalar, yolsuzluklar, “devlet sırı” damgası basılan belgeler.. açılamayacak ve AKP iktidarı 2019’a dek sürecek..
2019, 10 Ağustos’ta CB seçimi yinelenecek.. Ver elini 2023 ve Anadolu Federe İslam Devleti, Halife Tayyip ve Sadrazam Davutoğlu ya da sadık bende Binali ya da mahdum Bilal
ya da damat Berat, kerime Sümeyye neden olmasın??…

Toplum, gelene geçene babasınca satılan annesince göz yumulan…  Ç.K. örneğindeki gibi
içten içe çürüyormuş, yoksulluk – işsizlik insanlara ahlakını yediriyor, çocuğunu sattırıyormuş… ne gam..

Tüm okullar İHO-İHL olursa, ilkokul öncesi bebelere “değerler eğitimi” safsatası altında
dinci koşullandırma yapılır ve biat kulu yapılırsa “sorun” çözülecek öyle mi??

AKP yöneticileri herkesten daha Müslüman evelallah ve alınları secdeden kalkmıyor..
Ama halka ne çok yalan söylediklerini son yıllarda dünya alem biliyor..
Önceki TBMM başkanlarından Hüsamettin Cindoruk TV’lerde bile söyledi..

“Bu denli çok ve rahat yalan söyleyen bir politikacı ile karşılaşmadım.. “ dedi Bay RTE için. Tayyip bey İstanbul İHL mezunu değil mi??
“Necip milletimiz”, “… emme alnı secde görmüş..” demeyi sürdürecek mi seçimlerde?

Bu ne acayip muammadır? Bu ne meş’um maskeli balodur?

Türkiye nasıl çıkacak bu kokuşmuş bataklıktan, nasıl kurtulacak din bezirganı siyasetçilerden? Öncelikle AKP içindeki yöneticiler – vekiller ve AKP’ye oy veren namuslu – vicdanlı yurttaşlar..
Yandaş basın ve besleme ihale şürekası..
“Milletin a..’na koyacağız” dedikçe devasa ihale alan vicdanı nasırlaşmışlar..
Bürokraiside ikbal bekleyen vicdanı kararmışlar..
Bu ağır ve muazzam vebal sizin boynunuzdadır..

Sevgi ve saygı ile.
24 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

MERALARI YOK ETMEK HALKA SON İHANET OLUR


MERALARI YOK ETMEK HALKA SON İHANET OLUR

Orhan Özkaya

Meraları yok ederek halkı ve ülkenin hayvan varlığı açlığa terk edilmiş olunacaktır.

Yeni çıkartılan “Torba Yasa” ile mera, yayla, otlak, yaylak, kışlak, harman yerleri gibi tarım alanlarının önce kiralanıp sonra da satılabileceği ve bunun için Kırklareli’nin 70 köyündeki meralarda bu işlemin başlatıldığı ortaya çıktı. Hayvancılığın bel kemiğini teşkil eden mera, otlak ve diğerleri mevcut yasaların emrettiği hükümlere göre satılması, kiralanması demek; ülkenin insanlarının aç kalmasının yanı sıra hayvan varlığının da açlığa terk edilmesi demektir. Bu yerler,  “Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerlerdendir. Bu yerlerin özel mülkiyete konu olması mümkün değildir.” Bu durum Türkiye Cumhuriyeti Yasalarında belirlenmiştir. Satacak kamu varlığı, halkın malı bırakmayanlar işi, devletin arsalarına,
tarihi okullarına kadar indirgediler. Sıra meralara, yayla, yaylak, otlak, harman yerleriyle kışlaklara geldi.

4234 sayılı ilk Mera Yasası ve 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 16. maddesi,

Mera, bir veya birden fazla köy ve kasaba halkının bağımsız olarak veya birlikte kullandığı yerlere denir. Yetkili makam tarafından ayrılan veya böyle bir ayırma bulunmamasına karşın başlangıcı bilinemeyen zamandan beri (kadimden), ilgili kasaba ve köy tarafından mera olarak kullanılagelen ve hak sahiplerinin mevcut kullanma (intifa) hakları dışında üzerinde eylemli ve yasal iyelikte bulunmadıkları arazilerdir.” diye tanımlamaktadır.

Meraların hiçbir koşulda özel iyeliğe (AS: mülkiyete) konu olamayacağı devletin ve kamunun ortak malı yerler olduğu belirtilmektedir. Bütün bu devlet ve kamusal engelleyici,
caydırıcı önlemlere karşın meralar satış tahtasına konmaktan kurtulamamıştır.
Devlet demek, bir anlamda halk demektir; İktidar ya da hükümet gücü demek değildir.

Meralar yerli ve yabancı şirketlerin insafına terk edilemez

Bu alanlar üzerindeki yapılaşmalar, yerel yönetimlerin görev ihmalinden doğmuştur.
Bu durum yeni bir oy avcılığına dönüşüp, siyasal rant sağlanacaktır. Yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri de aynı yasanın etkisinden kurtulamayacaktır. Bu alanlarda da, 2004 yılından önce yapılan yapılar affa uğrayacaktır. Yetkililer, “buralarda yıkılmasında yarar bulunmayan; çok katlı binalar, siteler yıkıma tabi tutulmayacak”, “derme-çatma” yapılaşmaya ise izin verilmeyerek yıkılacaktır” diye konuya yaklaşmaktadır. Yani yine
toplumun en altta kalan kesiminin gözünün yaşı, çeşmeler gibi akmaya devam edecek!
Bu durum aynı zamanda “imar affı” uygulamasının bir kopyasıdır.

Uygulama, dünyamızın çevre yıkımlarıyla ısınarak geldiği bu ürkütücü aşamada, dünya ve Türkiye çevrecilerinin feryatları na aldırış etmeden gerçekleştirilmekte. Ne köylü ve ne de çiftçi düşünülmekte, tarımın her kolu öldürüldüğü için, hayvancılıkta payına düşeni alıyor. Kuraklık ve açlık,
bir süre sonra ülkemizde de ölümlere neden olursa, her halde ona da alıştırılacağız!

 Bir ülke bu kadar dengeden çıkartılır mı?               

Daha önce, 5462 sayılı “Organize Sanayi Bölgeleri Yasası”, 2634 sayılı “Turizmi Teşvik Yasası”, 2924 sayılı “Orman Köylülerini Kalkındırma Yasası”, 4915 sayılı “Kara Avcılığı Yasası”, 3213 sayılı “Maden Yasası”, 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirler ile Yapılacak Yardımlara Dair Kanunlar” tarafından da meralar vasıflarını kaybediyordu. Yine “Serbest Bölgeler”, “Endüstri Bölgeleri” ve
son çıkartılan “Kentsel Dönüşüm Yasası”gibi yasalarla meralar özel mülkiyete veya
49-99 yıllığına kiralamaya açık hale getirilmişti. Ancak bütün bu durumlara karşın,
mevcut Mera Yasası’na göre mahkemeyle bu uygulamalar iptal ettirilebiliyordu.
Yeni çıkartılan yasayla bu yol tümden kapandı. Bir süre sonra bu alanlar da
satılarak yabancıların eline geçecek.

Bir ülkenin ekseni ve dengesiyle bu kadar oynanır mı?

=======================================

Dostlar,

Sayın Orhan Özkaya eski Tapu Kadastro Genel Müdür yardımcısıdır.
Alanına çok egemen bir yurtsever bürokrattır. Yabancılara taşınmaz ve özellikle toprak satışlarının ciddi sakıncalarını Türkiye’nin yöneticilerine ve kamuoyuna anlatabilmek için
çok emek harcamıştır. Pek çok kitap yazmıştır… Birkaçı aşağıda..

yabanciya-toprak-satisi-orhan-ozkaya

Sayın Özkaya‘nın yukarıdaki yazısı da son derece önemli ve uyarıcıdır.
Kendisine teşekkür borçluyuz..

Bir eski Maliye Bakanı “babalar gibi satarım, satıca alıp götürmüyor ya,
ülkeye yabancı sermaye geliyor…” türünden saçma sapan sözler ediyordu.
Şimdilerde, bu geri dönüşümü neredeyse olanaksızlaşan sürecin sakıncaları
daha da belirginleşiyor.

Zaten 6330 sayılı Büyükşehir / Bütünşehir yasası uyarınca son yerel seçimler sonrası
(30 Mart 2014) 750 bin + nüfuslu 31 ilde hiç köy bırakılmamış, 17 bine yakın köy
sabah kalkınca kentin mahallesine dönüştürülmüş idi. Dolayısıyla köy tüzel kişiliği
ortadan kalkmış (mahalle muhtarlığının tüzel kişiliği ve mal varlığı yoktur..) ortak taşınmaz mallar da başta otlak – yayla ve meralar olmak üzere Büyükşehir Belediye Başkanlığı tasarrufuna geçirilmişti.

Kentsel rantlardan sonra sıra kırsal kesim arazilerini imar planları oyunlarıyla ranta çevirmek tasarlanıyordu. Bir bölümünü de yapılaşmaya açarak.. Ya da yabancıların büyük tarımsal arazileri şirketler kurarak ele geçirmeleri ve topraklarımızda tarım yapmaları..
Kendi insanımızı ise dün sahibi olduğu topraklarda ırgatlaştırarak.. Şu kör talihe bakınız ki, toprak köleliği (reaya, serflik) sanki yüzyıllar gerisinden hortlatılarak geriye döndürülüyor.

Toprak reformu ile topraksız köylüyü topraklandırmak (Toprak işleyenin, su kullananın!?) ise artık Kaf Dağının ardında düşer ötesi bir özlem mi?? Hani Köylü milletin efendisi idi??

Köylüsünü Cumhuriyetin başı dik yurttaşı yapmak yerine, kendi ülkesinde, üstelik de
yabancı feodallerin (toprak ağaları), LANDLORD’ların post-modern kölesi yapmak zilleti de varsın AKP’nin ve yandaşlarının omuzlarında kalsın..

*****

Kapatılan İl Özel İdarelerinin malları da yandaş belediyelere kaymakam ve valiler eliyle dağıtılmıştı.

Son derece tehlikeli – kritik bir dönemece gelmiş bulunuyoruz.
AKP’nin gözü kara, çünkü ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak istiyor.
2023’e dek mutlaka.. Bu uğurda göze alamayacağı hiçbir şey yok..
Ülke yangın yerine döndürüldü ve Hedef 2023 ile Cumhuriyet’e nokta koyarak
Anadolu Federe İslam Devletini, Bay RTE’nin de Halife – Sultanlığını ilan etmek.

Bu kıyamete gidişin mutlaka durdurulması gerek..
En temel tarihsel sorumluluk, yurtsever – vatansever, çıkar çarkına bulanmamış,
vicdanını ve ülkesini – vatanını satmamış – satmayacak AKP’li vekillere ve tabana düşüyor.
Sakın unutulmasın, aynı gemideyiz!

Böyle gidere kendi vatanımızda yaşam olanağımız kalmayacak.
Dr. Erdal Atabek‘in ünlü kitabının adı gibi : KENDİ YURDUNDA SÜRGÜNSÜN..
Ormanlık arazilerin 2B oyunu ile orman olmaktan çıkarılarak yıllardır zilyedi
(tapulu maliki olmadan fiili malik, ekip – biçen) olan köylülere satılması zaten bir
kıyamet alameti zorbalık değil miydi ??

Duyuyor musunuz ey AKP’liler..
Yoksa uyuyor musunuz??
Ya da siz de testinizi – küpünüzü doldurma telaşında mısınız bu yağma ganimet – talan düzeninde??

Hangisi, hangisi??
Ve intifada ne zaman???

Sevgi ve saygıyla.
31.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

“OSMANLICA’ İNADININ ALTINDA NE VAR?”

Dostlar,

ADD BDK eski üyelerinden Sayın E. Alb. Cemil Denk‘in
“OSMANLICA’ İNADININ ALTINDA NE VAR?” başlıklı yazısını paylaşmak istiyoruz.

Dostumuz Sn. Denk, çarpıcı örneklerle hem Osmanlıcılık yapanlara ders veriyor,
hem de yaşamsal önemdeki Haziran 2015 genel seçiminde iktidarın değiştirilebilmesi için yurtseverleri göreve çağırıyor.

Sevgi ve saygı ile,
04.01.2015 

Dr. Ahmet Saltık
ww.ahmetsaltik.net

***

‘OSMANLICA’ İNADININ ALTINDA NE VAR?

Cemil Denk*

Birileri çıkmış; “Dedelerimizin mezar taşını okuyamıyoruz.” diyor.
“O mezar taşları bu ülkenin mührüdür. Mezar taşlarını okumayı bilmeyen bir nesil tarihini bilmez!”

“Osmanlıcanın liselere zorunlu ders olarak konulmasının” şart olduğunu söyleyip,
“isteseler de istemezlerse de öğrenilecektir.” diye dayatıyor.

Konu ilgimi çekti araştırdım: İngilizler de mezar taşlarını okuyamıyorlar; nasıl mı görelim;

William Shakespeare 1564-1616 arasında yaşamış, İngilizce’nin dünyaca kabul edilen,
en büyük şairi ve tiyatro oyunları yazarıdır. Shakespeare’in mezar taşındaki yazıları da günümüz İngilizleri okuyup anlayamıyorlar. Çünkü mezar taşındaki yazılar Latince!
Hem o günkü İngilizce bugünkü İngilizce’ye de pek benzemiyor. Buna karşınn, bugün dek
hiçbir İngiliz Kralı – Kraliçesi ya da Başbakanı çıkıp da;

“Çocuklarımız Shakespeare’in mezar taşında yazılan yazıları okuyup anlayamıyorlar;
bunu asla kabul edemeyiz! Bundan böyle İngiltere’deki tüm okullarda, Latince zorunlu ders olacaktır!” dememiştir…

İngiltere’den bir örnek daha vereyim:

“İngiliz Kralı Yurtsuz John, 1215’te baronlarla bir sözleşme imzaladı. Tarihe geçen bu sözleşme
“Magna Carta Libertatum” yani, “Büyük Özgürlük Sözleşmesi” olarak bilinir.
Bu sözleşme de o zamanki İngilizce ile yazılmamış, LATİNCE yazılmıştır.
Çünkü o dönemde halkın dili İngilizcedir ama İngiliz Saray dili Latincedir.
Günümüz İngilizleri, MAGNA CARTA’yı yazıldığı dilde anlayamıyorlar,
ama kimse “Latince zorunlu ders olarak okutulacaktır!” dememiştir…

Displaying

***

İnternet’te araştırdığımızda; Osmanlı’nın da O güne dek kurulmuş 14 Türk devletindeki
mezar taşlarını okuyamadıklarını görüyoruz. Çünkü Türk tarihi Osmanlı ile başlamamaktadır. Türk tarihi en az 5 bin yıllık bir tarihtir ve çeşitli Türk kavimleri tarih boyunca
ÇEŞİTLİ ALFABELER kullanmışlardır. Örneğin, Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalmalarından önce Kök-Türk alfabesini kullanıyorlardı. Arap alfabesinin kullanıldığı
Osmanlı döneminde hiçbir Padişah kalkıp da “çocuklarımız, dedelerinin mezar taşlarını okuyamıyor” diyerek; eski Türk devletlerinden birinin dilini veya alfabesini öğretmek
yoluna gitmemiştir.

Aslında, Osmanlıca özgün bir dil de değildir; yaklaşık %40 Arapça, %40 Farsça,
%10 Balkan dilleri ve %10 Türkçe sözcüklerin karışımından oluşturulmuş,
Arap harfleriyle yazılan, çoğu saraylının bile anlamakta zorlandığı uyduruk (yapay) bir dildir.

Önceki Başbakan, –Atatürk dönemindeki dil ve alfabe devrimini kastederek
yeni bir şey daha söyledi;

“Bir sabah kalktık ki, okuma-yazma bilmeyen bir halka dönüşmüşüz!”

Bunu hep söyleyegeldiler Devrim karşıtları. Onlara şunu (kezlerce) anımsatmak gerekir :

Cumhuriyet kurulduğu zaman yaklaşık 40 bin köy vardı, bunların 38 bininde okul yoktu. Erkeklerin %6 kadarı, kadınların ise ancak %0,4’ü okuma-yazma biliyordu.
Okuma-yazma bilmeyen o %94, bugün okunamadığı söylenen o mezar taşlarını
o gün de okuyamıyorlardı.
 Çünkü o mezar taşlarını okuma-yazmayı bilmeyen halk,
saray dili Osmanlıcayı da bilmiyordu, Ararp alfabesini de bilmiyordu..

Halkın konuştuğu dil; Yunus Emre, Pir Sultan, Karacaoğlan, Dadaloğlu gibi
halk ozanlarının kullandığı sade, temiz bir dildi.

***

Bu konuda, Bekir Coşkun’u okuyalım :

“… Osmanlı “ecdat” falan değil… Zaten Türkleri saraya sokmadılar…
Sadrazamlar devşirme…
Vezirler devşirme…
Hanım Sultanlar devşirme…
Cariyeler, devşirme…
Ordu devşirme…
Sadece;
“EMİR-İ AHUR” TÜRK…
Yani, AHIRLARA BAKAN…
Kısacası; Türkiye Cumhuriyeti, TÜRK DEVLETİ’DİR, Osmanlı değil!
Bak Türk Milleti Cumhurbaşkanı yaptı SENİ…
Yoksa “AHIRLARA BAKAN olacaktın olsa, olsa!…”
***

Eski Başbakan’ın “Osmanlıca mutlaka öğretilmeli” dayatmasıyla gündemi saptırmasının
altında yatan nedenler bence;

1. 17-25 Aralık yolsuzluk olaylarını unutturmak,
2. Bebek katili Apo’ya verilen söz gereği, Kürtçe eğitim ve öğretimin önünü açmak ve
3. Hayallerindeki “ANADOLU FEDERE İSLAM DEVLETİ” kurulduğunda,

Türkçeyi tümden kaldırıp, Arapça (alfabe ve dilinde) eğitim ve öğretimin altyapısını hazırlamaktır…

Böyle giderse;

Bir yanda Osmanlıca-Arapça, bir yanda Kürtçenin çeşitli lehçeleri, öbür yanda
Pontus Rumcası, 20 yıl sonra Türkiye’de kimse birbirini anlayamaz duruma gelecektir…
Halk CEHALET bataklığına yeniden itilecektir. Bölünmek, parçalanmak işte böyle gerçekleştirilir!

Emperyalizmin hizmetindeki gerici ve bölücülerin; gerçek amaçları budur ve
adım-adım hedeflerine yürümektedirler.

SON SÖZ

Son bir ricam var.
Dostlarımızı karalamaktan, yaralamaktan vazgeçelim, birbirimizi bitirmeyelim.
Seçimlerde sandığa gitmeyen, Yurttaş olarak oyunu (fikrini) kullanmayan
10 milyon dolayındaki insanımızı ve de “YETMEZ AMA EVET” çileri ikna edelim.
Muhalefet parti(ler)mize üye kazandıralım, Çünkü AİDİYET çok önemlidir.
Kişileri motive eder, SORUMLULUK ve ÖVÜNME duygusu verir.

Muhalefet, önceki Başbakan RTE’nın “Esas oğlan” olduğu Demokrasi oyununda “Figüran” olmaya devam etmemelidir.

“Figüran” olmayalım !

Saygılarımla…

*) Cemil DENK, E. Albay
Din-Laiklik konusunda Araştırıcı-yazar
0532 217 88 11
e-mail: denk.cemil@gmail.com