Etiket arşivi: Amasya Genelgesi

23 Nisan 1920: İstiklal Meclisi

23 Nisan 1920: İstiklal Meclisi


ULUSA BİLDİRİM

Mustafa Kemal, 21 Nisan 1920’de, Heyeti Temsiliye adına; tüm valiliklere, sancaklara, belediye başkanlıklarına ve kolordu komutanlıklarına, çok aceledir uyarısıyla gönderdiği genelgeyle 23 Nisan Cuma günü Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılacağını bildirdi. 

21 Nisan genelgesi, ulusal direnişi temsil eden halk eyleminin, yeni ve ileri bir aşamaya geldiğini gösterir. Nutuk’ta, o günün hissiyat anlayışına ne derece uyulmak mecburiyetinde bulunulduğunu gösteren bir belge1 olarak tanımlanan genelge, vatan ve din duygularına seslenen uhrevi bir anlatımla kaleme alınmıştır. Ancak, öz olarak, milletin kendi iradesine kendisinin egemen olması için2 girişilen, köklü ve büyük bir siyasi değişimin devimselliğine (dinamizmine) sahiptir. 

Ulusal direniş, artık yalnızca halk hareketi olmaktan çıkacak ve bir halk devleti kurmayı amaçlayan toplumsal devrim niteliğini kazanacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve bağımsızlığın sağlanmasından sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu yönelişin gelişip olgunlaşan doğal ürünleri olacaktır.3 

Amasya Genelgesi’nde açıklanan, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle meşruiyet kazanan ulusal eylem, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni ortaya çıkardı. Mustafa Kemal’in Selahiyeti fevkaladeyi haiz (olağanüstü yetkili)4 dediği ve İstanbul Meclisi’nin kapatılmasından yalnızca 34 gün sonra toplanan bu Meclis, ulusun gerçek ve tek temsil gücünü oluşturuyordu. Ankara Meclisi; yasama, yürütme ve yargı erkini dolaysız kendi elinde toplayarak, büyük bir devrim gerçekleştiren, benzersiz bir yönetim organı, gerçek bir halk meclisiydi. 

HALK ÖRGÜTÜ

Birinci Meclis, bir Batı parlamentarizmi ya da ona benzemeğe çalışan ve sınıfsal üstünlüklere dayanan göstermelik bir kurum değildi. Ortaya çıkışını, niteliğini ve amaçlarını; toplum üzerinde egemenlik kuran sınıflar ya da sınıflar ittifakının temsilcileri değil, doğrudan ve gerçek anlamda halkın temsilcileri belirliyordu. 

Milletvekilleri; kılıkları, giysileri, yaşları, kültürleri, düşünsel düzeyleri ve görgüleriyle, başka başka ve çok değişik çevrelerin insanlarıydılar. Beyaz sarıklı, aksakallı, cüppeli, eli tesbihli hocalarla, üniformalı genç subaylar; yazma ya da şal sarıklı aşiret beyleri, külahlı ağalar ve kavuklu çelebiler; Avrupa’daki yüksek öğrenimlerini bitirip yeni dönmüş, Batı kültürüyle yetişmiş nokta bıyıklı aydınlar; Kuvayı Milliye kalpaklı yurtsever gençler yan yana oturuyordu.5 

Milletvekili sayısı 115’le başlayan, daha sonraki katılımlarla 380’e çıkan Birinci Meclis’te; 115 memur ve emekli, 61 sarıklı hoca, 51 asker, 46 çiftçi, 37 tüccar, 29 avukat, 15 doktor, 10 aşiret reisi, 8 tarikat şeyhi, 6 gazeteci ve 2 mühendis bulunuyordu.6 

Meclis’e katılarak girişilecek eylem, kişisel çıkar sağlanacak bir uğraş değil, ölümü ve yargılanmayı göze alan ve yalnızca ulusal varlığını korumayı amaçlayan bir özveri girişimiydi. Bu meclis, geldikleri yörede sayılıp sevilen ve varlıklarını toplumun geleceğine adamış önder konumdaki kişilerin, yurt savunması için oluşturduğu bir halk meclisiydi. Milletvekillerinin çoğunluğu Ankara’ya atları, bir bölümü kağnılarıyla gelmişti. Meclis önündeki parmaklıklar, atların bağlandığı bir tavla gibiydi.  

YÜKSEK TEMSİL, ÖZGÜR TARTIŞMA

Okul-medrese, yenilik-tutuculuk, cumhuriyetçilik-meşrutiyetçilik, Türkçülük-saltanatçılık, ırkçılık-ümmetçilik gibi siyasi tartışmanın hemen her türü; Birinci Meclis’te, üstelik yoğun ve sert biçimde yaşandı. Sertliğin giderilmesinde, ulusal davada kararlı milletvekilleri kadar, Meclis’in Mustafa Kemal gibi bir başkan tarafından yönetilmesinin de önemli etkisi vardı. 

Milletvekilleri, her şeyi göze almışlar, öğretmen okulunun yatakhanesinde, yastıklarının altında silahlarıyla uyuyorlardı’.7 Yemeklerini kendileri yapıyor, çamaşırlarını kendileri yıkıyor ve herhangi bir maaş almıyorlardı. Daha sonra, Hazine’ye para girince, ailelerine para gönderebilmeleri için yüzer lira aylık almışlar, ancak yemek masraflarını kendileri karşılamayı sürdürmüşlerdi.8 

Birinci Meclis’e katılanlar; yaşlarına, olanaksızlıklarına ve toplumsal konumlarına bakmadan, yurdun tehlikede olduğunu görerek, sonuçlarını göze alıp ailesini ve işini bırakarak Ankara’ya koşan yurtseverlerdi. Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşmamış olsaydı, hepsinin yazgısı aynı olacak, birer birer yakalanıp ya öldürülecekler ya da Padişah’a isyan suçundan cezalandırılacaklardı. 

Ankara’ya, bu devrim merkezine gelenler, olumsuzluklara aldırmayarak, her zaman yaptıkları olağan bir işle uğraşıyormuşçasına, yoksunluklara katlandılar, yakınmadan inançla mücadele ettiler. Kuvayı Milliyecinin bir tanımı da buydu zaten. Karaoğlan Çarşısı’nın bir sokağına açılan Hükümet Binası’nın birer odasına sığınan Bakanlıklarda masa yoktu. Memurlar yazılarını gaz sandıklarının üzerinde yazıyor, mürekkep hokkası yerine fincan kullanıyorlardı. Devlet kayıtları, resmi defter yerine okul defterine yazılıyordu.9 

Binasızlık nedeniyle, Bakanlık olarak kullanılan yerler, son derece küçük ve yetersizdi. Bu sorunu aşmak için, odalar, tavana doğru ahşapla ortadan ikiye bölünmüştü. Böylece kat yüksekliği az da olsa, ikinci katına tahta bir merdivenle çıkılan iki oda elde edilmiş oluyordu. Bunlardan birinde, örneğin alt bölüm Ordu Dairesi, üst bölüm Levazım Dairesi’ydi. Bir yerlerden bulunmuş bir tahta masanın, dört yanında dört memur birlikte çalışırdı.10 

Türk Kurtuluş Savaşı; inancın güce, kararlılığın teknolojiye ve ulusal direncin emperyalizme üstün geleceğini gösteren destansı bir direniştir. Kazanılmış olan ilk anti-emperyalist savaştır. Bu savaş; yapımı henüz bitmemiş, değişik yerlerden toplanmış kırık dökük eşyalarla donatılmış, memur olarak lise öğrencilerinin çalıştığı ve milletvekili sıralarının Ankara Lisesi’nden getirildiği bir binadan yönetilmişti.11 Meclis tutanaklarının basılacağı kağıt yoktu, tutanaklar dilekçe kağıtlarına, mektup kağıtlarına, hatta kese kağıtlarına basılıyordu. Birçok akşam, bir kahveden ödünç alınan12 petrol lambalarına gaz bulunamadığı için Meclis mum ışığında çalışıyor, milletvekilleri sabahlara dek süren ateşli tartışmaları, birbirlerini tam olarak görmeden yapıyordu.13 

NİTELİK

Milletvekillerinin Birinci Meclis’te yaptığı konuşmalar, Kurtuluş Savaşı’nın hangi ruhla kazanıldığının açık göstergeleridir. Bizlere, bir yandan mücadeleye atılan bu insanların niteliği konusunda bir fikir verirken, diğer yandan ulusal varlığa yönelen tehdit karşısında, Türk insanının birlik ve dayanışma becerisini göstermektedir. Türk toplumunu tam olarak tanıyabilmek için bu konuşmaların okunup incelenmesi gerekir. 

H. V. Velidedeoğlu’nun deyimiyle; Birinci Meclis, ulusal egemenlik çağını başlatan ve dünya tarihinde tutsak ulusların emperyalist saldırganlara karşı başkaldırma çağını açan tam bir ihtilal meclisi’, bu meclisin üyeleri de gerçek devrimcilerdir’. 

Birinci Meclis’te görev alan milletvekillerinin önemli bir bölümü bir daha aday olmadı ve yaşadıkları yerlere geri döndüler. Kendilerine, ne bir ayrıcalık ne de devlet görevi istediler. Başka gelirleri olmadığı için almak zorunda kaldıkları milletvekili maaşlarını, Kurtuluş’tan sonra devlete geri vermek isteyenler bile vardı. Yöresinin Kuvayı Milliye önderi ve Uşak Milletvekili Hoca İbrahim Efendi (Tahtakılıçbunlardan biriydi. 

Birinci Meclis’teki görevi sona erince köyüne (Uşak-Bozkuş) geri döndü, çocuklarına, aldığı milletvekili aylıklarını geri ödemelerini vasiyet etti. Kendisini ziyarete gelen Şevket Süreyya Aydemir’e şunları söylemişti: “Çocuklarım adına bir ahdım (yeminim y. n.) var. Büyüsünler adam olsunlar, son santime kadar hesabını çıkarıp, şu fakir milletten mebus maaşı diye aldığım paraları devlet hazinesine geri versinler. Böylece bizim de bir hizmetimiz geçmişse, bari hak yolunda hizmet sayılsın”.14 

MUSTAFA KEMAL’İN KONUŞMASI

Mustafa Kemal, Meclis’in kendini yenileme kararı aldığı gün, oylamadan hemen sonra kürsüye geldi ve dakikalarca alkışlanan şu konuşmayı yap

“Burada, büyük bir tarihin içindeki ibret verici gezintimizi sona erdiriyoruz. Beynimiz ve kalbimiz, yakın geçmişin bu muhteşem ve yüksek örneği karşısında saygı ve hayranlıkla doludur. Tarihte her zaman özgür ve bağımsız yaşamış bir milletin, dıştan ve daha çok içten gelen yıkıcı darbelerle boğaz boğaza çarpışarak, büyük bir düşmanlık alemini yenen kudreti karşısında diz çökelim. Temiz ve açık vatanseverliğin, sağduyunun, yüzyıllarca süren acıların, haysiyet ve şerefin ve özgür millet içinde özgür insanın temsilcisi olan Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun şimdi bir kısmı sonsuzluğa göçmüş olan üyeleri; torunlarımız için, tarihin sisleri arkasında gittikçe devleşen, efsane insanlardır. Bu insanların anıları, Türk milletinin karanlık, endişeli, bunalımlı günlerinde birer umut ve hayat ışığı olarak parlayacaktır. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, yüzyıllarca sonra da görev başında olacaktır. O, kuvayı milliye ruhunun kendisidir. Kuvayı milliye ruhuna muhtaç olduğumuz her zaman, onu karşımızda ve başımızda göreceğiz.15 

DİPNOTLAR 

  1. Nutuk” M. K. AtatürkI. Cilt, T. T. K. Yay., 4. Bas., 1989, sf. 475
    2. Tek Adam” Ş.S.AydemirII.CiltRemzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf. 252
    3. a.g.e. sf. 259
    4. TBBB Zabıt Ceridesi Devre I, Cilt I, sf. 8-3
    5. “İlk Meclis” Prof. HVeldet VelidedeoğluÇağdaş Yay., 2.Bas., sf. 15
    Tek Adam” Ş. S. AydemirII.CiltRemzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf. 339
    “Atatürk” L. KinrossAltın Kitaplar Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf. 262
    a.g.e. sf. 266
    Atatürkçü Olmak” C. A. KansuBilgi Yay., 3.Bas., Ank.-1996, sf. 139
    10 “Mustafa Kemal ve Milli Mücadelenin İç Alemi” E. B. Şapolyoİnkilap ve Aka Kit., İstanbul-1967, sf. 104
    11 “İlk Meclis” Prof. H. Veldet VelidedeoğluÇağdaş Yay., 2.Bas., sf. 15
    12 “Atatürk” L. KinrossAltın Kit. Yay., 12.Bas., İst.-1994, sf. 262
    13 “İlk Meclis” Prof. H. V. VelidedeoğluÇağdaş Yay., 2.Bas., sf. 12-13-15
    14 Tek Adam” Ş. S. AydemirII.Cilt., Remzi Kit., 8.Bas., İst.-1981, sf. 166
    15 Kuvayı Milliye Ruhu” S. AğaoğluKülBak. Yay., Ank.-1981, sf. 292 

KUTSAL SAVAŞI YÖNETEN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

KUTSAL SAVAŞI YÖNETEN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

Ahmet Nişancı
E. Öğretmen, 23.04.2020

Ulusların yaşamlarında önemli günler vardır.

Bu önemli günler uluslarca Ulusal Günler ve Milli Bayramlar olarak kutlanır.

Yeni Türkiye Devleti Cumhuriyet’i 29 Ekim 1923 günü ilan ve kabul etmişse de, Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek kuruluş tarihinin birçok tarih ve sosyal bilimci tarafından 23 Nisan 1920 olduğu, bu tarihin Türkiye Devletinin doğum günü olduğu konusundaki değerlendirmelere de katılmakta bir sakınca görülmemelidir.

23 Nisan 1920 / Kutsal Savaşı Yöneten T. B. M. Meclisinin Açılışı

23 Nisan 2020 Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) açılışının (100.) Yüzüncü Yılı. Ulusların yaşamında önemli günlerin yükselişlerin yüz yıl ya da yüz yıllara ulaşmasının tarihsel anlamının değerlendirilmesi ve o yüz yılın her türlü koşullar zorlanarak da olsa en üst düzey görevlilerin katılımıyla, en üst düzey hazırlık ve etkinliklerle kutlanması modern bir ülke için vazgeçilemeyecek bir görevdir. (“zorlanarak” sözcüğü Corona Virüs/ Covid 19 salgını nedeniyle kullanılmıştır.) Bu önemin nedeninin yediden yetmişe tüm vatandaşlar tarafından bilinmesi, gereğinin yerine getirilmesi ve gelecek kuşaklara aktarılması gerekir.

Osmanlı Padişahı ve Saray Yönetimi Yok Düzeyindedir

Altı yüz yıl Türk Yurdu, yönetildiği Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşından yenik çıkınca, Padişahuın kabul ettiği Sevr Antlaşması ile parçalanmanın eşiğine gelmiştir. Ülkemizin birçok yeri Emperyalist Avrupa Devletleri /İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan tarafından tam bir işgal altındadır ve paylaşılmak için gün sayılmaktadırlar. Doğuda Ermeniler kışkırtılarak başkaldırmıştır ve orada bağımsız bir devlet kurma arzusundadırlar; içimizde azınlık olarak yüzyıllardır iyi komşuluk ilişkileri ve varlık içinde, ayrıcalıklı olarak yaşayan Rumlar, Ermeniler hainlik içindedirler; İstanbul’da Padişah Vahdettin ve saray yönetimi, ülkemiz gibi tutsaklık altındadır, teslim alınmışlardır. (AS: Ama Sevr Aanlaşmasını kabulş etti!?)

Ulusun kurtuluşunu topluca karşı koyulacak bir savaşta gören Mustafa Kemal,  Amasya Genelgesi’yle (22 Haziran 1919) kurtuluşun yolunu gösterecektir.

  • Vatanın Bütünlüğü, Milletin İstiklâli tehlikededir.  
    (Amasya genelgesi 1. madde)
  • Milletin Bağımsızlığını Yine Milletin Azmi ve Kararı Kurtaracaktır. 
    (Amasya Genelgesi 3. madde) 

Erzurum Kongresi öncesinde General Üniformasını çıkararak milletin bir ferdi olarak kurtuluşa giden Kutsal İsyanı başlatacaktır. Sivas Kongresi ile oluşturulan Önder Kadrosuyla Ankara’ya gelerek milletin azmi ve kararını temsil edecek TBMM açılacak ve Türk Kurtuluş Savaşı bu Kutsal İsyanı yönetecek Meclisle başarıya ulaşacaktır.

23 Nisan 1920 : Kutsal Savaşı Yöneten Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılışı

Kurtuluşu ve Kuruluşu yönetecek T.B.M. Meclisi 23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla açıldı. Ankara’da yeni bir Türk Devleti kurmak üzere başında yeminli Mustafa Kemal’in olduğu yeni bir Ulusal Meclis, önünde kurtarılacak bir yurt göreviyle yükümlü, zor bir görevin beklediği, üstesinden gelebilmek için varlıklarını her şeyin üstünde tutmak zorunda olan yurdu kurtarmak görevine soyunmuş bir T.B.M. Meclisi Hükümeti vardır artık. Kuruluş aşamasındaki bu 1. Meclis her ideolojiden ve meslekten insanlarla kurulu bir karma yapı barındırmaktadır. Bu Meclis, birçok konuda geriye dönük kişilerin atılımların önüne set koymaya çalışmalarına karşın, Büyük Önder Mustafa Kemal Paşa’nın akılcı yönetimiyle Kurtuluş Savaşını üstün bir başarıyla yönetmiştir.

Meclisin Önündeki Zorluklarla Dolu Büyük Görevin Açmazları

Bir Kutsal İsyanla başlayarak kazanılan bu Kutsal Savaş ve sonunda sağlanan Kutsal Barış hangi güçlükler aşılarak kazanılmıştır? Bu soruyu ve yanıtını milletin her bireyinin beyinlerinde bir fırtına yaratırcasına oluşturup yerleştirmedikçe ve bugünkü nesilden gelecek kuşaklara aktarma görevini yerine getiremedikçe Türkiye Cumhuriyeti için tehlike her zaman var olacaktır.

Meclisin açıldığı zaman içinde Sevr Antlaşması Osmanlı Devleti’ni yönetenler tarafından kabullenilmiş, tehlike olarak değerlendirdikleri yörelerimiz, topraklarımız işgal güçlerinin yeni bahaneleriyle işgal ettikleri önceki topraklarımıza eklenmektedir. İngilizlerin desteğiyle İzmir’e asker çıkaran Yunan Kuvvetleri ilerlemelerini Aydın, Afyon boyunca genişletmekte ve geçtikleri kentlerimizi yakıp yıkmakta ve halkımızı vahşice katletmekte, kadınlarımızın, kızlarımızın namuslarını kirletmekte, çocuklarımızı süngüleyerek eğlenmektedirler.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine karşı, Osmanlı Saray Yönetiminin teşvik ve destekleriyle iç isyanlar çıkarılarak kurtuluş hareketine engeller koymaya çalışılmakta, içimizde yüzyıllarca en iyi şekilde varlık içinde ve ayrıcalıklı olarak yaşattığımız Rumlar, Ermeniler hainlikleriyle işgal güçlerinin yanında yer almakta, biz komşularını kalleşçe arkadan vurmaktadırlar.

Savaş sürecinde Türk toplumunun yapısı, Ordunun durumu, savaş ekonomisi, halkın desteği bir başka yazıya bırakılarak; bu metinde Atatürk’ün Ulusal Bayram olmanın yanında Türk çocuklarına bayram olarak armağan ettiği 23 Nisan’ın geçirdiği evrelere yer verilmiştir.

23 Nisan’ın Geçirdiği Evrelere Ait Bilgiler

23 Nisan 1920,  T.B.M. Meclisi’nin açılışıyla ulusumuzun tarihinde çok önemli bir gün olma özelliği, ulusallık kazanmıştır. Bu ulusal günün bugüne değin kutlanması aşamasında geçirdiği evrelerin hepsi akılda tutulamasa da, zaman zaman hatırlanması için evinizdeki önem verdiğiniz bir bilgi dosyasında bulundurulması, özellikle de çocuklarınıza bu günün öneminin kavratılması okullarımıza/ öğretmenlerimize olduğu kadar aileler için de bir görev olmalıdır.

1-      1920 / 23 Nisan – Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır.
2-      1921/ 23 Nisan – İlk olarak Bayram olarak kutlanmıştır.
3-      1921/ 2 Mayıs – 23 Nisan Yasa ile Milli Bayram olarak kabul edilmiş ve Ceride-i Resmiye (Resmi Gazete)’ de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.  İki maddeden oluşan kanunun;

  1. Maddesi: “TBMM’nin ilk yevmi küşadı (açılış zamanı) olan 23 Nisan günü milli bayramdır.”
  2. Maddesi: “Tarihi kabulünden muteber (geçerli) olan işbu kanunun icrasına (yürütülmesine) Türkiye Büyük Millet Meclisi memurdur. Bu yasanın kabul edilmesiyle 23 Nisan her yıl coşkuyla ve büyük bir mutlulukla milli bayram olarak kutlanmıştır.
    4-      1924, 23 Nisan’ın her yıl Mustafa Kemal (Atatürk ) buyruğu ile Egemenlik Bayramı olarak kutlanmasına karar verilmştir.
    5-      1927/ Ulusal Egemenlik Bayramı Türkiye Himaye-i Etfal  (Çocuk Esirgeme) Cemiyeti’nin öncülüğünde daha ayrıntılı bir bayram kutlamasına dönüştürülmüştür.
    6-      1929/ 23 Nisan Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından Türk Çocuklarına armağan edilmiş ve 23 Nisan Çocuk Haftasına dönüştürülmüş, zengin etkinliklerle kutlamalar yapılması gelenekleşmiştir.
    7-      1935/ 27 Mayıs tarihinde kabul edilen “Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile 22 Nisan öğleden sonra ve 23 Nisan gününün Ulusal Egemenlik Bayramı olarak kutlanması yasalaşmıştır.
    8-      1979 /  23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramımız Yurtdışındaki temsilciliklerimizde de ve ilk olarak davet edilen dünya çocuklarının katılımıyla Uluslararası Çocuk Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.
    9-      1983/ 20 Nisan –1981 tarihli Ulusal Bayramlar ve Genel Tatiller Hakkında Kanunda yapılan değişiklikle 23 Nisan ““Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak düzenlenmiştir.  Böylece 1929 yılından bu yana Mustafa Kemal (Atatürk) ‘in bayram olarak çocuklara armağan etmiş olduğu “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı‘na “Çocuk” sözcüğü yasayla eklenmiştir.

Bu 23 Nisan’da yüzüncü yılını kutlayacağımız Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı coşku içinde kutlamamız salgın durumu alan Korona Virüs bulaşı nedeniyle olanaklı olmasa da, büyüklü küçüklü hepimiz bu bayramı içimizde çocuksu bir sevinç içinde yaşamalı, yaşatmalıyız.

Ulusumuzun kurtuluşa giden yolunda bir köşe başı taşı olan 23 Nisan’ı bize sonsuza dek kutlayacağımız bir ulusal gün olarak armağan ve emanet eden Yüce Atatürk’e, O’nun dava ve silah arkadaşlarına, milyonlarca şehitlerimize sonsuz şükranlarımızı sunuyoruz; ruhları sevinçli olsun.

  • Ulusumuzun Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı,
    tüm ulusumuza kutlu olsun!

100. YIL COŞKUSU

100. YIL COŞKUSU

Suay Karaman

15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’i işgal eden düşmana ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin, (gerçek adı Osman Nevres, Hukuku Beşer-İnsan Hakları Gazetesi’nin yazarı) hemen oracıkta öldürülmüştür. Ancak bu ölüm, ertesi gün 16 Mayıs 1919’da bağımsızlık ateşini yakmak için Samsun’a gidecek olan Mustafa Kemal Paşa’nın yolunu aydınlatmıştır.

19 Mayıs 1919 tarihi Milli Mücadelemizin başlangıcıdır, ilk adımıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişi olarak ayak bastığı Samsun’da yakılan bağımsızlık ateşi, emperyalizme karşı mazlum ulusun kutsal isyanının başlangıcıdır. Bu süreçte 28 Mayıs 1919 Havza Genelgesi, 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi, 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi, 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi halka dayalı bir mücadelenin önemli olgularıdır ve bağımsızlığa giden yolun kilometre taşlarıdır. 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM açılarak, bağımsızlık mücadelesi kurumsal kimliğe dayandırılmıştır. Büyük utkuların (zaferlerin) ardından 9 Eylül 1922’de düşmanın İzmir’de denize dökülmesiyle 3 yıl, 3 ay, 21 gün süren Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız başarıyla sona ermiştir.

İşte bu yüzden;

  • 19 Mayıs 1919, vatanın kurtulması için örgütlenen Anadolu insanının bağımsızlık mücadelesinin başlangıcıdır.
  • 19 Mayıs 1919, emperyalizme karşı kazanılan ilk savaşın adıdır.
  • 19 Mayıs 1919, ulus bilincinin ilk ışığıdır, egemenliğin millete ait olduğunun belgelenmesidir.
  • 19 Mayıs 1919, çağdaş ülkeler düzeyine çıkmamızı sağlayan ilke ve devrimlerin habercisidir,
  • 19 Mayıs 1919, Ülkemizin aydınlık geleceğidir.
  • 19 Mayıs 1919 tarihi, eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, her türlü baskıya karşın Samsun’dan ülkemizin üzerine bir güneş gibi doğmasıdır.

Kurtuluş savaşı sırasında 14 Temmuz 1919 tarihli Alemdar Gazetesinde padişah ve halife Vahdettin’in söylemini anımsamak gerekir:

  • “İslam kilidinin anahtarını, İngiltere’nin güvenilir eline teslim etmekte, İslam alemi için hiçbir tehlike yoktur.”

Bu hain Vahdettin 17 Kasım 1922’de İngiliz zırhlısına binerek kaçtı. 8 Ocak 1920 tarihli Peyam-ı Sabah Gazetesinde hainlerin öncülerinden Ali Kemal şunu yazmıştı:

  • “Anadolu’da ne yaptığını bilmeyen Mustafa Kemal ve arkadaşlarının hareketine öncelikle son verilmesi gerekir.”

İşgal yıllarının işbirlikçi Mütareke basınının en önde gelen yazarı hain Ali Kemal, 6 Kasım 1922’dee İzmit’te linç edilerek öldürüldü.

Yüz yıl önce bağımsızlık mücadelesi verilen bu topraklarda,

  • bugün emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı yeniden bağımsızlık mücadelesi vermekteyiz.

Çünkü Atatürk’ün ölümünden sonra ülkemizi yönetemeyen iktidarların elinde, yeniden emperyalizme yem olan ülkemiz, bugün tarihinin en kötü ekonomik ve siyasi krizi ile karşı karşıyadır. Bağımsızlık mücadelemizin başlangıcından 100 yıl sonra, ülkemizin genel durumu hiç iç açıcı değildir.

Ülkemizin ulusal kuruluşları özelleştirme gerekçesiyle peş keş çekilmiştir. Yeraltı ve yer üstü zenginliklerimiz emperyalist güçlere pazarlanmaktadır. Tarım ve hayvancılığımız bitirilmiş, sanayimiz çökertilmiş, ekonomi batırılmıştır.

  • İşsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk en üst düzeye ulaşmıştır.
  • Terör yıllardır can almaya devam etmektedir.
  • Laik ve demokratik eğitim yerini ortaçağın imam eğitimine bırakmıştır.
  • Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlar büyük boyutlara ulaşmıştır.
  • Şaibeli halk oylamasıyla rejim değiştirilmiştir, seçimler yenilenmektedir.
  • Dış politikada saygınlığımız bitirilmiştir, komşularımızla savaşır duruma getirilmekteyiz.

Yüz yıl sonra 19 Mayıs’ı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı, bugünkü siyasal ortamla birlikte düşünürsek umutsuzluğa kapılabiliriz.

  • Ancak Mustafa Kemal’in gençleri için umutsuzluk yoktur. Ne olursa olsun emperyalizme karşı özgürlük savaşını yeniden kazanacağız, tıpkı Mustafa Kemal Paşa gibi. Ülkemizi yeniden kalkındırıp, aydınlatacağız, tıpkı Mustafa Kemal Atatürk gibi.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatmasının üzerinden 100 yıl geçti. Yalnızca 15 yılda gerçekleştirdiği eserlerini ölümünden sonra, 81 yıldır içerden ve dışarıdan yıkmaya çalışıyorlar. Ancak yıkamıyorlar ve hiçbir zaman da yıkamayacaklar. Bağımsızlık ve özgürlük türkülerinin söylendiği bu topraklarda Mustafa Kemal’in gençleri, ilkelere ve devrimlere sahip çıkmanın bilinciyle eserlerini koruyacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Sivas Kongresi ve Milli Sesi Anma Mesajı

Sivas Kongresi ve Milli Sesi Anma Mesajı (4-11 Eylül 1919)

Av. Nurullah AYDIN
Gaflet, dalalet ve hıyanet içindeki yöneticiler; vatan topraklarını yabancıların ve işbirlikçilerin yönetimine işgaline terk etmişlerdi. Avrupa-Haçlı güçlerince, Osmanlıyı paylaşma anlaşmaları yapıldı.
Mondros ateşkes anlaşması imzalandı (30 Ekim 1918)
Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu bağımsızlık harekatını Samsun’dan başlatırlar.
Havza bildirisi yayınlandı (28 Mayıs 1919)
Amasya genelgesi yayınlandı (22 Haziran 1919)
Erzurum kongresi toplandı (23 Temmuz 1919)
Sivas kongresi toplandı ( 4-11 Eylül 1919) Kongrede alınan kararlar;

– Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, parçalanamaz.
– Ulusal güçleri etkili, ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.
– Manda ve Himaye kabul edilemez.

Türk Milleti, tarih boyunca, iç ve dış tehditlerle karşılaşmış ve her kezinde
milli kimlik, milli değerlerle donanmış evlatlarıyla badireleri atlatmış ve bağımsızlığını korumuştur.
Türk Milletinin yiğit lideri Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşlarını saygıyla anıyorum.
===================================
Dostlar,

Teşekkürler değerli Av. Nurullah AYDIN…

Biz de saygı ve şükranla anıyoruz başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Sivas Kongresi’nin saygın ve yiğit katılımcılarını..

Özellikle de İstanbul Tıbbiyesi 3. sınıf öğrencisi ve tam bağımsızlık aşığı TIBBİYELİ HİKMET‘i!

Tıbbiyeli hikmet ile ilgili görsel sonucu
Kemal Paşanın Sivas’ta kongre çağrısına yanıt veren İstanbul Tıbbiyesi öğrencileri aralarında para toplayarak 3. sınıf öğrencisi Hikmet’i oraya yollarlar ve genç Hikmet tam bağımsızlığı şiddetle savunarak Mustafa Kemal paşaya destek verir..  Sonraki yıllarda Mustafa Kemal Paşa bu yiğit vatan evladını çok aratır, Milletvekili olmasını arzular.. Ama O’nu bulamazlar..
Sevgi ve saygı ile. 05 Eylül 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

EĞİTİM-İŞ : YSK’NIN HUKUKSUZ KARARINI ANAYASA MAHKEMESİ’NE TAŞIDIK

YSK’NIN HUKUKSUZ KARARINI ANAYASA MAHKEMESİ’NE TAŞIDIK

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

YSK’nın, referandum sırasında mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli sayılmasına ilişkin hukuksuz kararına karşı Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk ve YSK üyeleri hakkında
suç duyurusu
nda bulunduk.

Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan başvuru sırasında
Genel Başkanımız Mehmet Balık ve Merkez Yönetim Kurulu Üyelerimiz, Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Hasan Kütük ve MYK Üyeleri ile Konfederasyonumuza bağlı sendikaların MYK üyeleri hazır bulundu. Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Hasan Kütük, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan başvuru öncesinde basın açıklaması yaptı.

Basın Açıklaması şöyle    :

Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı, 16 Nisan 2017 günü halkoylaması sürerken gerçekleştirdiği duyurusu ile “SEÇİM KURULU VE SANDIK KURULU MÜHRÜ BULUNMAYAN, MÜHÜRSÜZ ZARF VE OY PUSULALARININ GEÇERLİ SAYILMASI” kararı vermiştir.
Bu karar, 298 sayılı SEÇİMLERİN TEMEL HÜKÜMLERİ VE SEÇMEN KÜTÜKLERİ HAKKINDA KANUN’un 98/4 fıkrası ile 101/3 fıkrası EMREDİCİ hükümlerine AÇIKÇA ve TÜMÜYLE AYKIRIDIR.

YSK’nın bu kararı, kendi 15.02.2017 tarih ve 103 karar no. ile yayımladığı genelgesinin 44/d ve 45/A-c bendindeki düzenleyici işlemine karşı AKP’nin YSK’daki temsilcisinin itirazı üzerine verdiği bilinmektedir.

Referandum sürecinde “Hayır” tercihini kullanan ve bunun çalışmasını yapan demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve meslek örgütleri üzerindeki baskılara ve eşit olmayan koşullara rağmen yurttaşlarımızın tüm yetkilerin bir kişide toplanmasına neden olan Anayasa referandumuna karşı demokratik parlamenter sistemden yana oy verdiklerini ve demokrasiye sahip çıktıklarını gördük.

YSK 2,5 milyon geçersiz oyu “geçerli” sayarak bu demokratik iradeyi sakatlayarak toplum vicdanında tarafsızlığını ve saygınlığını yitirmiştir. Bundan sonra yapılacak seçimlerde yurttaşlarımızın iradesinin sonuca yansıyacağı konusunda ciddi bir kaygının ve kuşkunun oluşmasına da neden olmuştur.

16 Nisan 2017 Pazar akşamı YSK Başkanı televizyon ekranlarından kamuoyuna “bu hükümlerin sahte oyu engellemek için düzenlendiğini” açıklayarak, emredici yasal hükümleri yok sayan bir karar vermiştir. Bu durumda YSK’ya sormak lazımdır:

  • “Sahte oyu engellemek için getirildiğini söylediğiniz yasal hükümlerin tersine karar vermeniz, sahte oyun önünü açmaz mı?”

Tüm bu nedenlerle,

1- Tedbir talebimizin kabulüyle YSK’nın 16.04.2017 tarihli “seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, mühürsüz zarf ve oy pusulalarının geçerli sayılması” kararının
TAM KANUNSUZLUK sebebiyle tedbiren durdurulması;

2- “Hukuk Devleti” ilkesi ve “Hukuk Güvenliği” Hakkı’nı, “Kanunilik” ilkesi ve hakkını, “Hukuki Belirginlik” (Legal Certainity) ilkesi ve hakkının, AİHS EK-1 no’lu Protokolün 3. maddesi ile ve Anayasanın 67. maddesinde düzenlenen “Serbest Seçim Hakkı”nın, AİHS 13. md.si ve Anayasanın 36. maddesi ile düzenlenen “Etkili Başvuru Hakkı”nın ve “Hak Arama Hürriyeti”nin ihlal edildiğinin tespiti;

3- İhlallerin giderilmesi için, Anayasa Mahkemesince YSK’dan HALKOYLAMASININ YENİLENMESİNİ istemesini Anayasa mahkemesinden talep ediyoruz.

Ve Tam kanunsuzluk haline imza atan YSK başkan ve üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz! (http://www.egitimis.org.tr/guncel/sendika-haberleri/ysk-nin-hukuksuz-kararini-anayasa-mahkemesi-ne-tasidik-2351/#.WP0dYlV95ag, 21.4.17)
========================================
Evet dostlar….

Toplum diken üstünde.. Halkoylamasında yapılan fütursuz ve yer yer aptalca hileler belgelenerek yandaş olmayan sınırlı basında yer alıyor.. Sosyal medya bu iletilerle kaynıyor.

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ‘in Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru dilekçesini yukarıda aktardık. Dilekçede, “Anayasa Mahkemesince YSK’dan HALKOYLAMASININ YENİLENMESİNİ istemesini..” içerikli bir tümce var. Hukuksal olarak böylesi bir istemde bulunmak olanaklı olmadığı gibi, Anayasa’nın bireysel başvuruyu düzenleyen 148. maddesi ve 6216 sayılı ANAYASA MAHKEMESİNİN KURULUŞU VE YARGILAMA USULLERİ HAKKINDA KANUN da böylesi bir isteme yanıt verilmesine elverişli değil.

Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), değindiğimiz mevzuat kapsamında yapabileceği, “hak ihlali olup olmadığına karar vermek” ile sınırlıdır. Dolayısıyla AYM’nin YSK’dan veya başkaca bir mahkemeden bir istemde bulunması olanağı yoktur. AYM hak ihlali saptarsa bunu gerekçeli kararında belirtir ve ilgili mahkemeye / kuruma / başvurucu kişiye bildirir. Karar hak ihlali yapıldığı yönünde ise, ilgili mahkeme / kurum o ihlali giderecek yeni bir karar vermekle yükümlüdür. Ancak AYM, ilgili mahkemenin / kurumun yerine geçerek kendisi bir karar veremez ve belli edimlerde bulunmasını o mahkeme / kurumdan isteyemez. Bu sınırlama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) için de geçerlidir. AİHM bir hak ihlali saptarsa,
bu kararın gereği olarak hak ihlalini giderecek yeni bir karar almak ilgili mahkemenin görev ve yetkisi içindedir.
Konusu bakımından yerine getirilemeyecek, eski duruma döndürülemeyecek… anlaşmazlıklarda ise Türk Hükümeti, zarar görenlere belli bir giderim (tazminat) ödemeye mahkum edilir.

Bir kısıt da, “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla..”
içeriğiyle Anayasa md. 148/3’te düzenlenmiştir ki, “bütün temel hak ve özgürlükler değil“; “.. Anayasa’da yer alan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi biri..” koruma altındadır. Prof. Kaboğu’na göre Halkoylamasında yapılan muazzam hileye karşı itiraz ve YSK’nın TAM KANUNSUZLUĞU bu kapsamdadır.

Anayasa hukukçusu Prof. İ. Kaboğlu “AYM’ye YSK kararını götürmenin önünde bir engel yok…” görüşündedir (http://ahmetsaltik.net/2017/04/20/prof-kaboglu-ysk-karari-icin-aymye-de-aihme-de-gidilebilir/)

Anayasa hukukçusu Prof. K. Gözler ise tersi kanıdadır (21.4.2017) :
YSK kararlarına karşı Danıştay da dahil olmak üzere hiçbir mercie başvurulamaz)

Tüm hukuksal, yönetsel ve politik yollar kapanırsa ne olacaktır?
Hukuk bir çaresizlik kurumu mudur, tersi midir?
Apaçık hileli ve sonucu ters yüz edecek düzeyde hileli (fasık!) bir halkoylaması sonucu ortada iken; işlevi hak – adalet olan Hukuk kurumu çözüm üretecek iken, biçimsel hukuk kurallarının ürettiği adaletsizliğe mahkum mu olunacaktır? Ne denli açık ve hatta buyurucu olsa / gözükse de söz konusu pozitif hukuk normlarının (mevzuatın) bu yönde anlamlı ve işlevli olduğunun kabulü ve yorumu olanaklı mıdır??

  • Hukukun evrensel kabul gören üstün ilke ve kuralları (jus cogens, grund norm) nerededir?Yanlış hesap mahkemeden dönmeyecekse nereden dönecektir?

Adalet duygusu- beklentisi – hakkı giderek hukuksal öngörülebilirlik kapsamından çıkarsa,
halkın meşru direnme hakkının içeriği nasıl doldurulacaktır?
“İhkak-ı hak” a mı zorlanmaktadır halk?

Prof. Kaboğlu pozitivist değil, hukuk normlarına araçsal bakan ekolden.
Prof. Gözler is sıkı bir pozitivist. Normların bağlayıcılığını, sözel anlamlarını öne çıkarmakta.

Kala kala geriye Mustafa Kemal Paşa’nn 22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi kalıyor :

1. Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir……
2. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır..

Bekleyip göreceğiz.. Türk halkı, post-modern bir AKP darbesine teslim olmayacaktır!

Not : Prof. Kemal Gözler : “YSK kararlarına karşı Danıştay da dahil olmak üzere hiçbir mercie başvurulamaz” başlıklı makaleye de bakılmasını öneririz (26.4.17).

Sevgi ve saygı ile. 24 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Prof. Ali ERCAN : 3 YIL ÖNCESİNDEN BELLİYDİ….

3 YIL ÖNCESİNDEN BELLİYDİ….

portresi, Gülümseyen
Prof. Dr. Ali ERCAN 
29.08.2016

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

 

Değerli arkadaşlar,
Milli Bayram törenlerinin birer birer kaldırılacağı çoktan belliydi… 31.8.2013’te bakın neler yazmışım :
++++
Değerli arkadaşlar,
Bu akşam başta ADD olmak üzere değişik Demokratik Kitle Örgütleri tarafından ortaklaşa düzenlenen 30 Ağustos Fener alayına katıldım. Gündüz Hipodromdaki zoraki ‘resmi’ geçitleri TV’den izlemiştim. Panayır havasındaki bağırtılı söylemlerle, tam bir yapaylık ve laçkalıkla “adet yerini bulsun” kabilinden ruhsuz bir gösteri olmaktan öteye gidemeyen resmi tören bittiğinde, zorunlu katılımcılar da herhalde “oh be!” demişlerdir.
…………
Evet, törende şeref tribününde oturan “devlet ricalini, Ankara Belediyesi reklamlı çadırların altındaki bin kişilik Halkı (!) inceden inceye gözlemledim. Geçit resmine katılanların yüz ifadelerini, yürüyüşlerini, hareketlerini, halkın tepkilerini vs. bir araya getirdiğimde, rahatlıkla söyleyebilirim ki; maalesef siyaset Orduyu kendine benzetmiştir… Silahlı Kuvvetlerin Vatan savunmasında yeterliliğine olan güvenim sarsılmıştır. Demek ki, olası silahlı bir işgalle karşılaşırsak, tarihi Amasya Genelgesi‘nin 3. maddesi gereğince, Ülkeyi yine Yurtseverlerin azim ve kararı kurtaracaktır …

Resmi Ordu bu haldeyken, Boğazları yırtılırcasına “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye haykıran bir gençlik var. Umut veren gençlik. İşte ben o gençliğin arasına katıldım. 19.19’da elimizde meşaleler, Anıt-Kabir’e doğru yola çıktık. Muazzam coşkulu kalabalığın bir ucu Kızılay’da bir ucu ADD Genel Merkezi önündeydi (1400 metre) Kestirimim 10-15 bin kişilik Fener Alayı, bayraklar sallayarak, marşlarla Tandoğan üzerinden Anıt-Kabir etrafından tam Anıt-Park’a doğru yürüyüşe geçmiştik ki…..

KÖTÜ SÜRPRİZ !

Hava bunaltıcı sıcaktı… Yürüyüşe dayanamayan yaşlı insanların terlediklerini görüyordum. Hükümet (ya da Hükümetin Valisi veya Emniyet Müdürü) bunu önceden akıl etmiş olacak ki, TOMA’larla karşımıza dikilip, üzerimize su fışkırtarak bizleri serinletmek istediler.. Zaten yol yorgunu olanların çoğu bu sürpriz duşla ara sokaklara dağıldılar.. Sonuçta Anıt Parka 1000-1500 kişi ancak erişebildi. ADD ve TESUD Genel Başkanlarının konuşmalarından sonra Fenerlerimizi söndürdük; evlerimize döndük….

Bir 30 Ağustos da böyle geçti..
Sevgilerimle. æ
________
Not : Mustafa Kemal‘in Büyük Taarruzdan 2 yıl önce, Temmuz 1920’de Afyon Kolordu Karargâhında Subaylara hitaben yaptığı tarihi söyleşiyi orijinal haliyle ekliyorum. Türk Silahlı kuvvetlerinin en önemli komuta kademelerine, Genel Kurmay Başkanlığına kadar yükselmiş zevat bu söyleşiyi ne yazık ki, hiç mi hiç anlamamışlar…
+++

Efendiler!

Eski silâh arkadaşlarımla böyle yakından ve samimî temasta bulunmaktan büyük zevk-i vicdanî hissediyorum. Sizle oturup uzun hasbihal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülâhaza etmekle iktifa edeceğim.

Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin istiklâlini imhaya karar vermişlerdir. Milletler istiklâllerini hiç kimsenin lûtf-u atıfetine medyun değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve istiklâl vermez. Milletlerde tabiaten ve fıtraten mevcut olan bu hak milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan binaenaleyh mücadele edemeyen bir millet mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin istiklâli gasp olunur.

Dünyada hayat için, insanca yaşamak için istiklâl lâzımdır. İstiklâl sahibi olmak için haiz-i kuvvet olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icab eder. Kuvvet ordudur. Ordunun menba-ı hayatı ve saadeti, istiklâli takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan iman-ı vicdanîsidir.

İngilizler, milletimizi istiklâlden mahrum etmek için pek tabiî olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine tevessül ettiler. Mütareke şeraitinin tatbikatı ile silâhlarımızı, cephanelerimizi, bilcümle vesait-i müdafaamızı elimizden almağa çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve zabitlerimize tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini ifnaya gayret ettiler. Ordumuzu kamilen lağvederek milleti muhafaza-i istiklâli için muhtaç olduğu nokta-i istinattan mahrum etmeğe teşebbüs ettiler.

Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü hukuk ve mukaddesatına taarruzla milleti zillete, inkıyada alıştırmak plânını takip ettiler ve ediyorlar. Herhalde Ordu, düşmanlarımızın birinci hedef-i taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkülât kalmaz. Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre zabitan heyetimize teveccüh eden vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.

Milletimiz hür ve müstakil yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna azm-i katî ile karar vermiştir. Zaman zaman şurada burada şayan-ı teessür seciyesizliklerin meşhut olması hiçbir vakit milletimizin kanaat-ı umumiyesine, iman-ı hakikiyesine sekte-i îrâs etmemiştir ve edemeyecektir. Binaenaleyh kuvvetin, ordunun vücudu için lâzım olduğunu söylediğim menba -ki milletin iman-ı vicdanîsidir- mevcuttur. Ordu ise arkadaşlar, ancak zabitan heyeti sayesinde vücutpezir olur. Malûm bir hakikat-i askeriye hakikat-i felsefiyedir “Ordunun ruhu zabitandadır”. O halde zabitanımız düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen Ordumuzu tamir ve ihya edecek ve Ordu ve milletimizin istiklâlini muhafaza edecektir.

Millet, istiklâlinin mahfuziyetinden ibaret olan gaye-i hayatiyesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden zabitandan bekler, işte zabitanın âli olan vazifesi budur. Allah göstermesin, milletin istiklâli ihlâl edilirse bunun vebali zabitana ait olacaktır. Zabitan izah ettiğim âli, mukaddes ve umum nokta-i nazardan uhdelerine terettüp eden vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz istiklâl mücahedesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Hayat-ı şahsiye ve hususiyeleri itibariyle de zabitler fedakâran sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları tezlil ve tahkir ederler.

Hayatında bir an olsa bile zabitlik etmiş, zabitlik izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü istihkar etmiş bir insan hayatta iken düşmanın tasmim ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: şerefini masun bulundurmak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği o şerefi payimal etmektir. Binaenaleyh zabit için “ya istiklâl, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, istiklâlimizi muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima müstakil görmekle bahtiyar olacağız!
===========================

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan bilindiği gibi Kara Harbokulu mezunudur ve Yüzbaşı rütbesinde iken Ordu’dan ayrılarak akademik yaşamı seçmiş ve Almanya’da eğitim alarak Çekirdek (Nükleer) Fiziği uzmanı olmuştur. Gerçek bir aydın ve saygın bir düşün insanıdır.

Yukarıya aktardığımız anı yazısı günümüzün “hal-i pür melal” (perişan) durumunu betimliyor. Her şeye karşın biz de TSK’nın teslim olmayarak kurmay stratejisi ve sonsuz yurt – vatan – ulus sevgisi ile bu geçici çile dönemine dayanmasını diliyoruz..

Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamıştır; efsaneye göre 900 yıl yaşayan!
Türkiye AKP – RTE’ye de kalmayacaktır. RTE sonrası AKP, ANAP… gibi darmadağın olacaktır (FETÖ kavgaları yüzünden daha erken olmazsa..). Bu gibi partiler program ve ekip tabanlı değil, tekadama biat – tapınma  ürünü olan alaturka – oryantal konjonktürel politik örgütlenmelerdir (formlardır).

Ülkemiz ve gözbebeğimiz Ordumuz yaralarını hızla sarmasını bilecektir. O günler uzak değildir.

Ulusal bayramlarını yasaklayan, bunları meşru haklarını kullanarak kutlayan insanlarının üzerine orantısız kolluk şiddetiyle vahşetle giden siyasal iktidarlar, sonlarının da yaklaştığının belirtileridir.

Kadim Anadolu topraklarında ihanet tohumları  asla yeşermeyecektir.

  • Halkımız, Ordusu’nu düşman gören siyasal kadroları ve eylemleri
    ayırt edecek ve bağışlamayacaktır.  


    Sevgi ve saygı ile.
    31 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Cumhuriyetin İlanı ve Mustafa Kemal Paşa’nın İlk Cumhurbaşkanı Seçilmesi..


Cumhuriyetimizin 92. yılı kutlu olsun!

Cumhuriyetin İlanı ve Mustafa Kemal Paşa’nın
İlk Cumhurbaşkanı Seçilmesi..

  • “Cumhuriyet, imkân demektir. Cumhuriyet, yalnızca adıyla bile birey özgürlüğünü aşılayan sihirli bir aşıdır. Görülecektir ki, cumhuriyet imkânları olan her memleket, özgürlük davasında er geç başarılı olacaktır. Cumhuriyet, kendisine bağlı olanları en ileri aşamalara götüren imkânları verir. Bağımsızlık ve özgürlüğüne sahip olan milletler, ilerleme yolunda imkânlara sahip demektirler. O halde cumhuriyet, her alanda ilerlemenin de en belirgin teminatıdır. Cumhuriyeti bu anlamıyla ve bu kapsamıyla anlamak gerekir.”
    (Atatürk’ten B.H., s.45)

*****

23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ile yeni bir Türk Devleti kurulmuştu. Millet egemenliğine dayalı bir yönetim benimsendiği için devletin adının Cumhuriyet olması gerekiyordu. Fakat o günkü siyasal ortamın uygun olmaması nedeniyle rejimin adı açıklanmamış; iç ve dış düşmanların bunu bölücü amaçla kullanmalarına olanak verilmek istenmemişti. Devletin adı o dönemde TBMM Hükûmeti olarak adlandırılıyordu.

TBMM Başkanına, elçi kabul etme ve atama, yasaları uygulatma, devleti temsil etme yetkileri verildiği halde, “devlet başkanı” anlamına gelen bir unvan verilmemişti. Bu nedenle devlet başkanlığı boş gibi görünüyordu.

Büyük zaferin ardından (AS: 30 Ağustos 1922) 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile Cumhuriyete giden yolda en önemli engel aşılmış oldu. Saltanatın kaldırılmasına karşın, hâlâ Halifeyi devlet başkanı gibi görenler vardı. Gerçekte, rejimin değişeceği ve kişisel yönetime son verileceği, Amasya Genelgesi’nde (AS: 22 Haziran 1919) ilk kez şu şekilde belirtilmişti:

“Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin hâl ve durumunu gözden geçirmek ve hak isteyen sesini cihana işittirmek için her türlü tesir ve denetimin dışında bir millî heyetin varlığı lazımdır.”

Rejimin değişeceği konusu daha sonra, Erzurum ve Sivas kongrelerinde de ifade edilmiştir.

23 Nisan 1920’de açılan TBMM, 24 Nisan 1920 günü kabul ettiği ilk kararla, “TBMM’nin Türk milletinin gerçek temsilcisi olduğu, TBMM’nin üzerinde başka bir güç tanınmadığını” belirtmişti. Bu, Cumhuriyet idaresinin başlangıcı demekti. Cumhuriyet rejimi TBMM’nin açılışından beri işliyordu. Yalnızca adı konmamıştı.

1921 Anayasası’na göre kurulan hükûmet sisteminde TBMM’nin kendisi hükûmetti. Böyle olduğu için bir başkanı da yoktu. TBMM’nin bakanları ayrı ayrı oylayarak seçmesi yöntemi zaman zaman iyi sonuç vermiyordu. Meclis kimi kez çoğunluğun desteğine sahip olan bir bakan seçemiyordu. Bu da Yürütme işlerini aksatıyor ve geciktiriyordu. Bunun için Hükûmet kurma sisteminin de değiştirilmesi gerekiyordu.

TBMM’nin, 1 Nisan 1923’te yeni seçimlerin yapılmasına karar verdi. Yapılan seçimler sonucu, İkinci TBMM 11 Ağustos 1923’te toplandı. TBMM, kısa bir süre sonra, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Andlaşması’nı onayladı (23 Ağustos 1923). Lozan Barış Antlaşması, Kurtuluş Savaşı’nı tamamlayan siyasal bir utku oldu.

6 Ekim 1923 günü, Türk ordusu İstanbul’a girdi.
(AS: 13 Kasım 1918’de başlayan işgal, 6 Ekim 1923’te Mustafa Kemal’in başarısı ile sona erdi.)

İstanbul, İtilaf Devletleri tarafından boşaltılınca, bu kez yeni Türk devletinin hükûmet merkezinin neresi olacağı konusu ortaya çıktı. 13 Ekim 1923’te Anayasa’ya eklenen “Türkiye Devleti’nin idare merkezi Ankara şehridir” ek maddesiyle, devlet merkezinin neresi olacağı yolundaki tartışmalara son verildi. Böylece, cumhuriyetin ilanı yolunda önemli bir adım daha atılmış oldu.

Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ve arkadaşları, artık yeni rejimin adının konulması zamanının geldiği görüşündeydiler. Bunun için de öncelikle, basını kamuoyunu hazırlamayı uygun gördüler. Eylül 1923’te Anadolu Ajansı, Anayasa’da bir değişiklik yapılacağını ve bu konuda bir komisyonun tasarı hazırlamakta olduğunu ilan etti. 27 Eylül 1923 günü Türk basını, Mustafa Kemal Paşa’nın Avusturyalı bir gazeteciye verdiği demeci yayımladı:

Anayasa’ya göre hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde toplanır. Bu iki hamleyi bir kelime ile anlatabilmek için hangi sözlükte aranırsa aransın, sözü geçen kelime, Cumhuriyet olacaktır. Bundan ötürü, Türkiye’nin iç gelişimi henüz tamamlanmamıştır. Daha başka değişmeler ve gelişmeler, Cumhuriyet esasına varacaktır. Bugün olduğu ölçüde gelecekte de daha çok demokratik bir cumhuriyet oluşack ve bu cumhuriyet, hiçbir biçimde Batı cumhuriyetleri esaslarından farklı olmayacaktır.” (1)

Ankara’da çıkan Yeni Gün gazetesi, 8 Ekim 1923 günü, “Yakında Cumhuriyet ilan edilecektir” başlığı ile bir makale yayımladı.

27 Ekim’de Ali Fethi (Okyar) Bey’in başkanlığındaki hükûmet istifa etti. Yeni hükûmetin oluşturulması için toplanan parti grubunda da hükümet listesi üzerinde anlaşma sağlanamadı. Parti grubunda bir konuşma yapan Mustafa Kemal Paşa, konunun bir hükümet bunalımı değil, rejim bunalımı olduğunu belirtti. Bu gelişme karşısında ortaya çıkan görüş şuydu: Milletvekillerinin, hükümete üye seçmesi uygulamasından “Kabine sistemine” (devlet başkanı tarafından atanan bir başbakanın hazırlayacağı bakanlar kurulunun, devlet başkanı tarafından onaylanmasından sonra Meclisin güvenoyuna sunulması) geçilmesinin gerektiğiydi. Bunu sağlamak için Anayasa değişikliğine gidilerek cumhuriyeti bir an önce ilan etmek ve cumhurbaşkanını seçmek gerekiyordu.

28/29 Ekim gecesi Mustafa Kemal Paşa, yakın arkadaşlarıyla görüşerek “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” dedi. Aynı gece, İsmet Paşa ile birlikte 1921 Anayasası’na kimi maddeler ekleyen ve kimi maddeleri değiştiren yasa tasarısı hazırladılar. 29 Ekim 1923 günü Parti grubunda görüşe sunulan tasarıda şunlar yer alıyordu:

1-Türkiye Devleti’nin hükûmet şekli cumhuriyettir.
2-Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir.
3-Türkiye Devleti, hükûmetin böldüğü idarî birimleri Bakanlar Kurulu aracılığıyla yönetir.

Parti grubunda görüşülüp kabul edilen tasarı, aynı gün (29 Ekim 1923) saat 20.30’da Büyük Millet Meclisi’nin onayına sunuldu. Anayasa değişikliği teklifi aynen kabul edilerek yeni Türk Devleti’nin bir Cumhuriyet olduğu ilan edildi.

Cumhuriyet yönetiminin ilan edilmesinden sonra Meclis, Cumhurbaşkanı seçimine geçti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, seçime katılan 158 milletvekilinin oy birliği ile Cumhurbaşkanı seçildi. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmasını şöyle tamamladı:

“… Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”

Cumhuriyetin ilanı ile devlet rejiminin adı konuldu ve bu konudaki tartışmalar ortadan kalktı. Devlet başkanlığı sorunu çözümlendi. Meclis tarafından seçilen hükûmet yerine, Anayasa gereği Kabine Sistemi’ne geçildi.

(1) Enver Ziya Karal, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1978, s.127
(2) Baki Kurtuluş, Tarihsel Olaylarla Söylev “Nutuk”, İstanbul, 1987, s.287

=======================================

Dostlar,

Yazıyı bizimle paylaşan Sayın Fevziye Göl arkadaşımıza teşekür ederiz..
Metinde, tarafımızdan anlama dokunmadan, yer yer güncel dile uyarlama yapılmıştır

Gazi Mustafa Kemal Paşa ve O’nun dava – silah arkadaşı yiğitlere 92 yıl sonra selam olsun!

Cumhuriyetin temellerine harç koyan, alın teri akıtan, en küçük katkı verenlere şükran olsun.

Bu toprakları bize yurt – vatan kılan tüm gazi ve şehitlerimize rahmet olsun..
Onlara borcumuzu ödemenin biricik yolu,

  • ÜLKEMİZİ VE HALKIMIZI BU YURTTA SONSUZA DEK
    BAĞIMSIZ VE
    BAŞI DİK – ONURLU YAŞATMAKTIR..

    Ve bu tarihsel – kutsal görev, bu topraklarda yerine getirilecek;

  • Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!

Sevgi ve saygı ile.
30 Ekim 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Muammer Aksoy’un Aydın Sorumluğu

 

Dostlar,

Kardeşimiz sevgili Hüsnü Merdanoğlu‘nun,
Devrim Şehidimiz Prof. Dr.  Mumammer Aksoy anısına
değerli yazısını paylaşmak istiyoruz..

Teşekkür ederiz Sayın Merdanoğlu..

Sevgi ve saygı ile.
31 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

Muammer Aksoy’un Aydın Sorumluğu

PORTRESI_husnu_merdanoglu

 

 

Hüsnü MERDANOĞLU

 

Aydın kişi; kendini aydınlatmış olan ve toplumun bilinç düzeyini artırmak için, aydınlatma görevini kendine görev edinendir. Ülkemizin yetiştirdiği onurlu hukukçulardan ve Atatürkçü Düşünce Derneğinin Kurucu Genel Başkanı Prof. Muammer Aksoy, Atatürk’ün aydınlığından yararlanarak, aydınlanmış ve aydınlığını topumla yansıtma onurunu taşıyarak, 31 Ocak 1990 günü bir suikast sonucu yaşamını yitirmiştir.

Bilinen gerçektir ki; Ulusal Kurtuluş Savaşımız, bağımsızlığımıza el koyan emperyalizme karşı yapılmıştır. Yine tarihi gerçektir ki; Kuvayı Milliye koşullarında yapılan anlaşmalar ile Lozan Antlaşması dâhil, Atatürk döneminde yapılan tüm uluslararası anlaşmalarda ve Kemalist Devrim’in yapı taşlarının yerleştirilmesi sürecinde, sürekli olarak ülkemizin tam bağımsızlığına öncelik verilmiştir.

Muammer Aksoy, Kemalizm için vazgeçilmez olan tam bağımsızlık konusunu iyi anlayan bir aydın olarak, aydınlatma görevini yerine getirirken tam bağımsızlık konusuna ayrı bir önem vermiştir.

Türk Devriminin öncüsü Atatürk, günümüzde de anlamını, önemini ve
güncelliğini koruyan, tam bağımsızlığı şöyle tanımlamıştır:

  • “Tam bağımsızlık demek, elbette siyasa, ekonomi, adalet, askerlik,
    kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir.
    Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve
    ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir….”

Nitekim kuruluş mücadelesinin ilk yazılı belgelerinden olan Amasya Genelgesi’nde;

“Yurdun bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.”

vurgusuna yer verilerek (AS: 22.6.1919) başlatılan kurtuluş ve kuruluş sürecinde,
sürekli olarak tam bağımsızlık (esas bağımsızlık) göz önünde tutulmuştur.
Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, kurtuluşumuzu gerçekleştiren, tüm Kuvayı Milliyecileri için;

“… Kuvayı Millliyeyi âmil ve iradeyi Milliyeyi hâkim kılmak” formülü,

kutsal bir parola olarak benimsemişlerdir.

Tam bağımsızlığa dayalı olarak sürdürülen Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başarı ile kazanılması yurdumuzun bağımsızlığını sağlamakla birlikte, emperyalistlerce ezilen, sömürülen uluslar tarafından örnek alınması, onlara “ulus” olma bilincini aşılaması yönünden de anlamlı olmuştur.

Öyle ki, Fransız yazar Pierre Benoit, Anadolu’da emperyalistlerin yenildiğini işiten Arapların tepkilerini şu cümlelerle günümüze aktarmıştır:

“Kudüs’te toplanan on binlerce Arap, minarelere ve kulelere yerleştirilen İngiliz mitralyözleri, zırhlı otomobillerdeki İngiliz askerleri karşısında, semayı dalgalandıran
bir gürleyişle coşkun ve korkusuz haykırıyorlardı;

Yaşa Mustafa Kemal Paşa!

Atatürk’ün öncülüğünde yönetilen Türkiye’nin, sömürülen uluslara örnek olması, emperyalist güçlerin huzurunu kaçırmış ve emperyalist güçler, Atatürk’ün O’nun devlet yaşamına yansıttığı Kemalist Devrimin açıktan ya da örtülü düşmanlığını yürütmüşler ve yürütmektedirler.

Tam bağımsızlık kolay elde edilmemiştir!

Bir yandan iç ayaklanmalar kışkırtılırken, bir yandan Mustafa Kemal Paşa
ve yakın arkadaşları için idam fermanları çıkarılmıştır. Bir yandan da her dönemde geçerli olan din sömürücülüğünden yararlanılarak Kuvayı Milliyeciler
başarısızlığa uğratılmaya çalışılmıştır.

Ne var ki, Atatürk’ün ölümünü izleyen yıllardan başlayarak; ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel yönlerden tam bağımsızlığımız kuşatma altına alınmıştır.

Ülkemiz bir yandan kuşatma altına alınırken bir yandan da, bağımsızlık bilinci yani
ulusal (milli) ruhun gerilemesine göz yumulmuştur.

Küreselleşme süreci bahane edilerek ulus ve tekil (üniter) devlet yapısına gerek kalmadığı dayatılmış, hemen her aşamadaki ulusal eğitim izlenceleri yozlaştırılmıştır.
Oysa Kemalist kadro, bağımsızlığımızın güvencede olması için çağdaşlığı da içinde barındıran ulusal eğitim izlencesini uygulamış, güçlü Türkiye için ulusal gücümüze dayanan güçlü Orduya önem vermiş, Ordumuzu ve halkımızı başkalarına muhtaç etmemek için, Kumu İktisadi Kuruluşlarını işletmeye açmışlar, Sadabat Paktı,
Balkan Paktı gibi uluslararası dostluk anlaşmalarını yürürlüğe koymuşlardır.

Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabesi olarak bilinen ve gelecek kuşaklara
vasiyet özelliğini taşıyan metinde; koşullar ne olursa olsun görevin,
“Türk istiklâl ve Cumhuriyetini korumak” olduğu vurgulanmıştır.

Bunun anlamı tam bağımsızlığı (siyasal ve ekonomik bağımsızlığımız) korumak,
elden çıkmış ise yeniden elde etmektir.

Muammer Aksoy,
Atatürk’ün tam bağımsızlığa ne denli önem verdiğini, şu yerinde tespitle açıklamıştır:

  • “Mustafa Kemal Atatürk’ün, Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasındaki hemen bütün konuşmalarında, genelgelerinde, telgraflarında, bildirilerinde asıl amaç olarak, hep bağımsızlık (istiklal) kavramına yer vermiştir. Bütün bu konuşma ve yazışmaları okuyanlar, bir tek düşüncenin perçinleşmesi için ‘sanki bir demircinin, elindeki çekici, aynı noktaya yüzlerce kez, binlerce kez vuruşunu’
    görür gibi olurlar.
  • Çünkü Tam bağımsızlık,
    Atatürk’ün kurmak istediği Türkiye’nin “baş ilkesidir.

Yurttaşlarımızın; yeniden açık ve örtülü kuşatılmışlıktan, vesayetten ve uyuşukluktan kurtulabilesi için; yöneticilerimiz Atatürk öncülüğünde geçekleştirilen
Ulusal Kurutuş Savaşı’nın amacını kavrayarak
ve bu Savaşı ruhundan
cesaret alarak sorumluluklarının ayırtına varmalıdırlar.

Aydınlar bu konuda ısrarla yöneticileri ve toplumu uyarmalıdırlar.

Toplumun yazgısını etkileyecek düzeyde aydın olma görevini yerine getirenlerin aydınlığından, toplumun aydınlanmasını istemeyenlerin rahatsız olmaları da doğaldır.

Bu nedenle tarihte, toplumu aydınlatma görevi üstlenmiş birçok aydın insanın canına kıyılmıştır.

Muammer Aksoy da bu aydınlardan biridir.

Doğal almayan ise, toplumun aydınlanmasından rahatsız olanlara teslim olarak aydınlatma görevini yapmamaktır.

Ne mutlu, aydınlatma görevini yerine getirme onurunu taşıyanlara.
Ne mutlu, aydınların ışığından yararlanmasını bilenlere.

AYDINLANMA KONFERANSLARIMIZ – 2013


Dostlar
,

2014’ün 3. gününde aşağıdaki dosyayı sizlerle paylaşarak bir tür hesap vermek isteriz.

Aydın sorumluluğunun ağır hesabı..
Ama ne yapıp edip altından kalkılası, ille de kalkılası..

2014 hesaplaşma yılı olacak..
Türk Ulusu kendi geleceğini belirleyecek..
Tıpkı Büyük Atatürk‘ün 22 Haziran 1919’da yayımladığı Amasya Genelgesi ile
tarihe not düştüğü ve insanlığa duyurduğu gibi…

2013 Yılı  
A y d ı n l a n m a  Makalelerimiz  [ 87 adet ]
1.1.2014 günü bu sitede yayımlandı : 2013_Yili_Aydinlanma_Makaleleri

Web sitemizde yayımlanan makalelerimiz eş zamanlı olarak www.facebook.com/profsaltiktweeter hesabımız @profsaltik,
Linked in hesabımız ve Google 1+ hesabımızda da yer almaktadır.
(Ayrıca ADD web sitesinde de 35 tanesi yayımlanmıştır.)

Herhangi bir makalemize web sitemizden aranarak erişilebileceği gibi;
makale adı tümüyle “…” içinde kopyalanarak, başta google olmak üzere
arama motorları aracılığıyla da erişilebilir.

Bu kez 2013 yılı AYDINLANMA KONFERANSLARIMIZIZN listesi sunuyoruz..
Ne yazık ki, bu etkinlikler epey azaldı.. Nedenleri bilinmektedir
1 yıl içinde 200’leri aşan konferans verdiğimiz yıllar oldu..
1996’dan bu yana toplamda 1452’yi bulduk..
Bunların epey bir bölümünü power point yansıları olarak sitemizde sizlerle paylaştık..

1996-2013 Dönemi Aydınlanma çalışmalarının kimi istatistikleri..

          Yıllar….                           Konuşma sayısı               makale sayısı

1996’da (arşivlenmedi, kestirim..)        20                                           2

1997’de                                              156                                           1

1998’de                                                81                                         12

1999’da                                                46                                           6

2000’de                                                71                                         29

2001’de                                              210                                         13 (1’i kitap bölümü)

2002’de                                              125                                         20 (1’i kitap bölümü)

2003’te                                               153                                         17

2004’te                                                 84                                         14

2005’te                                               161                                         08

2006’da                                              137                                         29

2007’de                                                34                                         33

2008’de                                                44                                         32

2009’da                                                25                                            5

2010’da                                               40                                         18

2011’de                                                29                                         21

2012’de                                                23                                         79

2013’te                                                 13                                         87

2014’te                                                 —                                           —        

          Toplam (gerçekleşen)                1452                                      426
Evet dostlar…

Ocak 1996’da ADD Edirne Şubesi başkanı seçilmemizin ardından
17 yılda arşivleyebildiklerimiz yukarıda listelendi..

Tek tek gün ve yer olarak da arşivimizde kaydı var hepsinin..

1500’e yaklaşan yurtiçi ve yurtdışı AYDINLANMA KONFERANSI
(+200 dolayında radyo – TV konuşması dahil) ve

500’e yaklaşan AYDINLANMA MAKALELERİ..

Dileriz bunları kitaplaştırma olanağımız da olur..

Ülkemize boyun borcumuzdur..
Helal olsun..
Borcumuzu ödemeye yetmez..
Ömrüöüz boyunca ÇAĞDAŞ BİR ATATÜRK TÜRKİYESİ İÇİN ÇABALAYACAĞIZ..

2013 Yılı  A y d ı n l a n m a  Konferansları  [ 13 adet ]

Sıra no Konferansın konusu Yeri Tarihi
1 Gıda Güvenliği ve
Çevresel Tehditler
Cumhuriyet Kadınları Derneği, Ankara 2.1.13
2 14 Mart 2013’te
Türk Sağlık Sistemimiz
Ulusal Kanal, İstanbul
(Melih Baş)
14.3.13
3 Temel İletişim Becerileri Ulusal Eğitim Derneği, Ankara 30.3.13
4 Devlet ve Dil Dil Derneği
Ankara
25.4.13
5 Kızamık Salgını Kanal A
(Osman Yılmaz)
29.4.13
6 Ermeni Soykırımı :
Emperyalist İftira..
CHP Altındağ İlçe Başkanlığı 2.5.13
7 19 Mayıs 1919’un 94. Yılı ve “Yeni Anayasa” Tuzağı İzmit ADD 17.5.13
8 Sıcak mevsimlerde beslenme
ve sağlık
Kanal A
(canlı yayın)
25.6.13
9 90. Yılında Lozan Barış Antlaşması Dikili ADD 31.7.13
10  90. Yılında Türkiye Cumhuriyeti :
Kazanımlarını Geleceğe Taşımak
(2’li konf.) İst. Yüksek Ticaret ve Marmara Üniv. İİBF Mezunlar Dern. (Prof. Dilek Gözütok ve biz) 29.10.13
11 Türkiye’nin Bütünlüğünü Korumak.. Bandırma İktidadi – İdari Bil. Fak.
Atatürkçü Düşünce Topluluğu
21.11.13
12 Türkiye’nin Bütünlüğüne Dönük Tehditler : Nasıl Başetmeli?(Marmara TV, Ali Akkoç ile) Marmara TV, Bandırma 22.11.13
ve 29.11.13
13 Üniversitelerde Eğitim ve İstihdam Sorunu Karamanoğlu Mehmet Bey Üniv.
Atatürkçü Düşünce Topluluğu
24.12.13

Bu arada Google da adımızla 5,5 milyonu aşkın kez site edildiğimizi de paylaşmak isteriz.

Sitemize destek veren değerli izleyicilerimize teşekkür borçluyuz..

Sevgili öğrencim, ABD Mayo Clinics’te  Psikiyatri Uzmanı
Dr. Mehmet Ulaş ÇAMSARI‘ya özellikle teşekkür borçluyum
bu siteye çok değerli katkıları için..

Bu ilgi ve desteğin (okuma, önerme, kaynak gösterme, bilgi – belge – yazı vb. yollama..) artarak sürmesini dileriz.

Günlük ortalama “doğrudan” ziyaretçi sayımız bin’in altına inmiyor.

Yine günlük ortalama okunan dosya sayımız da iki bin dolayında..

Öbür sosyal paylaşım siteleri üzerinden ve ikincil kaynaklara dağılımı ile
(üzüm salkımı modeli) bu sayıların rahatlıkla birkaç kez katlandığını biliyoruz.

Yüce ATATÜRK’ün AYDINLIK yolunda, KUTSAL EMANET Cumhuriyetimiz için ne yapsak azdır.

Ancak gereğinin her durumda mutlaka yapılacağını herkesin bilmesinde yarar var.

Çok yazdık, bir kez daha yazalım :

  • Türkiye Cumhuriyeti yenilmemek üzere kurulmuştur.
  • Türkiye Cumhuriyeti yıkılmamak üzere kurulmuştur.

Hiç boşuna uğraşmayın..

Hoşa gidecekse söyleylim;

  • İLAHİ KURGU da böyledir;
  • Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacak; yaşatılacaktır.. 
    Şan ve şerefle; onur ve kıvançla; başı dik ve bağımsız olarak..

Nice yıllara…

Sevgi ve saygı ile.
3.1.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

2013 Yılı A y d ı n l a n m a Makalelerimiz

YeniYil 2011

Dostlar,

2014’ün ilk gününde aşağıdaki dosyayı sizlerle paylaşarak bir tür hesap vermek isteriz.

Aydın sorumluluğunun ağır hesabı..
Ama ne yapıp edip altından kalkılası, ille de kalkılası..

2014 hesaplaşma yılı olacak..
Türk Ulusu kendi geleceğini belirleyecek..
Tıpkı Büyük Atatürk‘ün 22 Haziran 1919’da yayımladığı Amasya Genelgesi ile
tarihe not düştüğü ve insanlığa duyurduğu gibi…

2013 Yılı 
A y d ı n l a n m a  Makalelerimiz  [ 87 adet ]

Web sitemizde yayımlanan makalelerimiz eş zamanlı olarak www.facebook.com/profsaltik, tweeter hesabımız @profsaltik, Linked in hesabımız ve Google 1+ hesabımızda da yer almaktadır.
(Ayrıca ADD web sitesinde de 35 tanesi yayımlanmıştır.)

Liste ayrıntılı olarak aşağıdadır.
Herhangi bir makalemize web sitemizden aranarak erişilebileceği gibi;
makale adı tümüyle “…” içinde kopyalanarak, başta google olmak üzere
arama motorları aracılığıyla da erişilebilir.

No Makalenin konusu Yayımlandığı yer(ler) Tarihi
1 TÜİK’in Tehlikeli Hataları..
Başbakan da Yanıltılıyor..
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
2.1.13
9.1.13
2 KOOPERATİFLER….
İlle de EĞİTİM ve SAĞLIK Kooperatifleri
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
19.1.13
23.1.13
3 REDHACK’in Yayımladığı YÖK Belgelerinin Hukuksallığı?? www.ahmetsaltik.net 20.1.13
4 “Türk Ulusu”, “Kürt milliyeti”ne
Eşit midir??
www.ahmetsaltik.net 3.2.13
5 SAĞLIK HİZMETLERİ BEDELLERİ CAN YAKIYOR..NEDEN ? ÇÖZÜM NEDİR?? www.ahmetsaltik.net 26.2.13
6 89 Yıl Sonra 3 Mart Devrim Yasaları : Onlar da, Türkiye de Tam Bir Emperyalist Kuşatmada! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
1.3.134.3.13
7 89 Yıl Sonra 3 Mart Devrim Yasaları : Onlar da, Türkiye de Tam Bir Emperyalist Kuşatmada ! (11 sayfa) www.ahmetsaltik.net 2.3.13
8 Tüm ABD Yurttaşları
“Ben Amerikalıyım” değil
“Ben Amerikan’ım” diyor?!
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
4.3.137.3.13
9 DOLAR MİLYARDERİ SAYISINDA DÜNYADA 6. sıyız :Ürkünç Tablonun Anatomisi www.ahmetsaltik.net 6.3.13
10 42 Yıl Sonra 12 Mart 1971 Darbesi.. www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
12.3.13
12.3.13
11 AİHM : Ağır Hastalığı Olan Tutukluların Tahliye Edilmemesi Ayrımcılıktır www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
13.3.1314.3.13
12 Sağlıkta Kamu – Özel Ortaklığı Yasası ve Getirip – Götürdükleri www.ahmetsaltik.net 22.3.13
13 2. İNÖNÜ ZAFERİ’NİN
86. YILDÖNÜMÜ !
www.ahmetsaltik.net 23.3.13
14 II. İNÖNÜ MUHAREBESİ :
92. Yıldönümü
www.ahmetsaltik.net 31.3.13
15 ATATÜRK’ÜN MAL VARLIĞI ve UTANMAZ SALDIRILAR.. www.ahmetsaltik.net 1.4.13
16 “TAM GÜN” YASASI İÇİN
NE YAPILMALI??
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
4.4.134.4.13
17 Türkiye’nin İlaç ve İlaç Harcamaları Sorunsalı www.ahmetsaltik.net 6.4.13
18 10 Nisan 1937′den Günümüze
76 Yıl Sonra Laiklik..
www.ahmetsaltik.net 11.4.13
19 HİPERTANSİYON, DAMAR SERTLİĞİ…. Ve KORUNMA www.ahmetsaltik.net 12.4.13
20 KÜRTÇÜLER, EMERYALİZMİN
SEVR PROJESİNİN TAŞERONU MU??
www.ahmetsaltik.net 21.4.13
21 Ulusal Egemenlik Ne Demek?
(power point olarak)
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
23.4.13
23.4.13
22 Kütahya İçme Suyunda
Arsenik Sorunu..
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
24.4.13
27.4.13
23 PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılması..Ve Önümüzdeki Yakıcı Gündem :
Gerçek Anlamda Birleşmek!
www.ahmetsaltik.net 29.4.13
24 ATATÜRK’ü Mahkeme salonundan indirdiler! www.ahmetsaltik.net 29.4.13
25 Karşıyaka Adliyesine “T.C.” yi
Simgesel Olarak Asmak ve Başsavcıya Dilekçe Vermek..
www.ahmetsaltik.net 30.4.13
26 “Sessiz çığlık” Eylemlerinin Anlamı ?? www.ahmetsaltik.net 4.5.13
27 3 Fidana Özlem : 41. Yıl… www.ahmetsaltik.net 6.5.13
28 Yasama Dokunulmazlığı Ülkenin bölünmesini istemeyi de içeriyor mu? www.ahmetsaltik.net 10.5.13
29 Dilan’ın Gaz Bombası ile Kırılan Kafası ve Demokrasi’nin Boğulması.. www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
10.5.13
14.5.13
30 TÜRKİYE’nin GIDA GÜVENLİĞİ SORUNU ve TÜİK’in BIKTIRAN AYMAZLIĞI.. www.ahmetsaltik.net 11.5.13
31 19 Mayıs 2013 : 19 Mayıs 1919’un
94. Yılına Yazı
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
18.5.13
20.5.13
32 Sağlıkta Kamu – Özel Ortaklığı Hakkında Ankara Tabip Odası’nın Basın Açıklaması ve Düşündürdükleri www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
24.5.13
29.5.13
33 27 Mayıs 1960 Devrimi 53 Yaşında! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
26.5.13
27.5.13
34 Hüseyin Avni Güler’in Saygın Anısına : 27 Mayıs Devrimi’ne neden ve
nasıl katıldım ?
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
26.5.13
27.5.13
35 Türk Ulusu AKP ve Yandaşlarını
Elbet Defedecek!
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
3.6.13
4.6.13
36 Sağlık Açısından Biber Gazı – Öbür Kimyasallar ve İdare’nin Sorumluluğu www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
4.6.13
4.6.13
37 Siyasal İktidar İnsanlık Suçu İşlemekte! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
(Türkiye Sorunları sayı 94)
4.6.13
17.6.13
38 BİR KOLLEKTİF POLİTİK KAMİKAZE ÖRNEĞİ : R.T. Erdoğan ve AKP;
Çoklu Kurban Mitosu
www.ahmetsaltik.net 10.6.13
39 Başbakan R.T. Erdoğan kendisinin ve AKP’nin ipini, hem de hızlandırarak çekmekte.. www.ahmetsaltik.net 16.6.13
40 Başbakan’ın Ruh Sağlığı “Acil Mola” Gerektiriyor! www.ahmetsaltik.net 16.6.13
41 Doktorlara Ters Kelepçeyi Lanetliyoruz! www.ahmetsaltik.net 17.6.13
42 Ethem Sarısülük Cinayeti Üzerine www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
18.6.13
20.6.13
43 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın
Balyoz Davası Kararının Onanması İstemi Üzerine
www.ahmetsaltik.net 24.6.13
44 Polis 13 Yaşındaki Çocuğu
1.5 Saat Dövdü!
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
25.6.13
26.6.13
45 Egemenler Sıkışınca Yalanda da
Sınır Tanımıyorlar
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
27.6.13
27.6.13
46 Teğmen Çelebi’nin “SEHVEN” Soruşturmasında Takipsizlik! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
27.6.13
27.6.13
47 Halk Ayaklanmasının Sosyal Psikolojik İrdelemesi www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
30.6.13
3.7.13
48 20 Yıl Sonra Madımak Kerbelası’nın
“Çok Erken” Bir Muhasebesi
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
2.7.13
3.7.13
49 Akillerin Raporu Bumerang Oldu;
Ulusumuzu Uyandırdı, RTE ve AKP’yi Vuruyor!
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
5.7.136.7.13
50 Sağlık Çalışanlarının Olağandışı Durumlarda Hizmet Verme Yükümü www.ahmetsaltik.net 6.7.13
51 Parlamentoculuk Oynamak.. www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
8.7.13
10.7.13
52 Milli Merkez Partileşmeli mi?? www.ahmetsaltik.net 9.7.13
53 Kadükleşen “Yeni Anayasa” Tasarımı Üzerine Saptama ve Anımsatmalar www.ahmetsaltik.net 10.7.13
54 Kolluk Şiddeti ve Gayr-ı Nizami Psikolojik Savaş www.ahmetsaltik.net
www.keremdoksat.com
11.7.13
15.7.13
55 Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI’yaVefa ve Şükran Borcu İle… www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
14.7.13
22.7.13
56 Seçsis ve Seçim Güvenliği www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
15.7.13
22.7.13
57 Can ATAKLI : “Veda Zamanı”
2 söz de bizden..
www.ahmetsaltik.net 19.7.13
58 Erzurum Kongresi 94 Yaşında! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
22.7.13
23.7.13
59 Halk Direnişinin Bilançosu :
23 Temmuz 2013
www.ahmetsaltik.net 23.7.13
60 İSLAMDA REFORM ZORUNLULUĞU www.ahmetsaltik.net
TÜRKİYE SORUNLARI
kitap dizisi sayı 95, Eylül 2013
23.8.13
61 SGK’dan 21 hastalıkta engellilikle (malulen) emeklilik hakkı !? www.ahmetsaltik.net 3.9.13
62 ‘Sarin gazı Türkiye’den’ ! www.ahmetsaltik.net 5.9.13
63 Ekonomide Dalgaları Aşarız! www.ahmetsaltik.net 5.9.13
64 Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Prof. Metin Feyzioğlu’na Açık Destek
www.ahmetsaltik.net 7.9.13
65 İlahi katta kesin hüküm :
“Türkiye Cumhuriyeti ilelebet
payidar kalacaktır!”
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
8.9.13
10.9.13
66 E. Org. Şener Eruygur Paşa’ya karşı açık insanlık suçunu durdurunuz! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
10.9.13
14.9.13
67 12 Eylül Darbesinin Yıldönümünde SAĞLIK, (Eski Sütlüce Mezbahası’nda)
KONSORSİYUMLARA KURBAN EDİLİYOR!
www.ahmetsaltik.net 13.9.13
68 TÜRKİYE 2023’te DÜNYANIN İLK 10 EKONOMİSİNDEN BİRİ OLABİLİR Mİ?? www.ahmetsaltik.net 19.9.13
69 Turgut Özakman; Atatürk Aydınlanması’nın yaşama geçirildiği Türkiye’nin ürünüdür www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
30.9.13
30.9.13
70 AKP NASIL DURDURULMALI? www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
10.10.13
11.10.13
71 Devr-i AKP’de, “AKP tarikatı saltanatında akademik kariyer” nicedür? www.ahmetsaltik.net 12.10.13
72 ANKARA’NIN BAŞKENT OLUŞU’NUN 90. YILI… www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
13.10.13
13.10.13
73 Kadim Anadolu topraklarında asayiş berkemal !? 2013 Senesi Ekim Ayının 17’sinde Bir Kurban Bayramının
3. Günü..
www.ahmetsaltik.net 17.10.13
74 Dr. Reşit Galip Hakkında
Başbakanın Gerçekdışı Yakıştırmaları
www.ahmetsaltik.net
Türkiye Sorunları – 96
(Kasım – Aralık 2013)
18.10.13
75 AKP, Bütçe Harcamalarını SAYIŞTAY’dan Kaçırıyor! www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
19.10.13
20.10.13
76 AHMET TANER KIŞLALI..
BİR DEVRİM ŞEHİDİNDEN
14 YIL SONRA HALA ÖĞRENMEK
www.ahmetsaltik.net 21.10.13
77 ÖZEL HASTANELERDE % 200 FARK ALINMASI NE DEMEKTİR?? www.ahmetsaltik.net 30.10.13
78 VATANI VE ÜLKESİ BÖLÜNEN BİR YURTTAŞIN
MEŞRU DİRENİŞ ÇIĞLIĞIDIR!
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
20.11.13
27.11.13
79 DİKTATÖRLÜKLE SEÇİMLERE (!) GİTMEK.. www.ahmetsaltik.net 29.11.13
80 10. YILDA SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM : ÇIKMAZ SOKAKI.. www.ahmetsaltik.net 04.12.13
81 GÜNEY AFRİKA’lı ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI “NELSON MANDELA” GÖÇTÜ.. www.ahmetsaltik.net 06.12.13
82 Devrim Şehidi Necip Hablemitoğlu’nu
11 Yıl Sonra Gene Anıyoruz
www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
16.12.13
17.11.13
83 83 Yıl Sonra Kubilay’ı Anmak… www.ahmetsaltik.net 17.12.13
84 TEOMAN KOMAN’ın ÖLÜMÜNÜN / ÖLDÜRÜLMESİNİN ACI ÇAĞRIŞIMLARI www.ahmetsaltik.net 18.12.13
85 İsmet İnönü’nün Ölümünün 40. Yılında Türk Tarihindeki Onurlu Yeri www.ahmetsaltik.net 25.12.13
86 ATATÜRK’ÜN ANKARA’YA GELİŞİNİN 94. YILDÖNÜMÜ.. www.ahmetsaltik.net 27.12.13
87 Yurdum İnsanından Karun Kadar Varsıllığa ve Ölümcül 5. Senfoni www.ahmetsaltik.net
www.add.org.tr
29.12.13
02.01.14

Bu dosya pdf olarak da site okurlarımızın kullanımına sunulmaktadır.

2013_Yili_Aydinlanma_Makaleleri

Bu arada Google da adımızla 5,5 milyonu aşkın kez site edildiğimizi de paylaşmak isteriz.

Sitemize destek veren değerli izleyicilerimize teşekkür borçluyuz..

Sevgili öğrencim, ABD Mayo Clinics’te  Psikiyatri Uzmanı
Dr. Mehmet Ulaş ÇAMSARIya özellikle teşekkür borçluyum
bu siteye çok değerli katkıları için..

Bu ilgi ve desteğin (okuma, önerme, kaynak gösterme, bilgi – belge – yazı vb. yollama..) artarak sürmesini dileriz.

Günlük ortalama “doğrudan” ziyaretçi sayımız bin’in altına inmiyor.

Yine günlük ortalama okunan dosya sayımız da iki bin dolayında..

Öbür sosyal paylaşım siteleri üzerinden ve ikincil kaynaklara dağılımı ile
(üzüm salkımı modeli) bu sayıların rahatlıkla birkaç kez katlandığını biliyoruz.

Yüce ATATÜRK’ün AYDINLIK yolunda, KUTSAL EMANET Cumhuriyetimiz için ne yapsak azdır.

Ancak gereğinin her durumda mutlaka yapılacağını herkesin bilmesinde yarar var.

Çok yazdık, bir kez daha yazalım :

  • Türkiye Cumhuriyeti yenilmemek üzere kurulmuştur.
  • Türkiye Cumhuriyeti yıkılmamak üzere kurulmuştur.

Hiç boşuna uğraşmayın..

Hoşa gidecekse söyleylim;

  • İLAHİ KURGU da böyledir;
  • Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacak; yaşatılacaktır..
    Şan ve şerefle; onur ve kıvançla; başı dik ve bağımsız olarak..

Nice yıllara…

Sevgi ve saygı ile.
01.02.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net