Etiket arşivi: Türkiye AKP – RTE’ye de kalmayacaktır

Prof. Ali ERCAN : 3 YIL ÖNCESİNDEN BELLİYDİ….

3 YIL ÖNCESİNDEN BELLİYDİ….

portresi, Gülümseyen
Prof. Dr. Ali ERCAN 
29.08.2016

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

 

Değerli arkadaşlar,
Milli Bayram törenlerinin birer birer kaldırılacağı çoktan belliydi… 31.8.2013’te bakın neler yazmışım :
++++
Değerli arkadaşlar,
Bu akşam başta ADD olmak üzere değişik Demokratik Kitle Örgütleri tarafından ortaklaşa düzenlenen 30 Ağustos Fener alayına katıldım. Gündüz Hipodromdaki zoraki ‘resmi’ geçitleri TV’den izlemiştim. Panayır havasındaki bağırtılı söylemlerle, tam bir yapaylık ve laçkalıkla “adet yerini bulsun” kabilinden ruhsuz bir gösteri olmaktan öteye gidemeyen resmi tören bittiğinde, zorunlu katılımcılar da herhalde “oh be!” demişlerdir.
…………
Evet, törende şeref tribününde oturan “devlet ricalini, Ankara Belediyesi reklamlı çadırların altındaki bin kişilik Halkı (!) inceden inceye gözlemledim. Geçit resmine katılanların yüz ifadelerini, yürüyüşlerini, hareketlerini, halkın tepkilerini vs. bir araya getirdiğimde, rahatlıkla söyleyebilirim ki; maalesef siyaset Orduyu kendine benzetmiştir… Silahlı Kuvvetlerin Vatan savunmasında yeterliliğine olan güvenim sarsılmıştır. Demek ki, olası silahlı bir işgalle karşılaşırsak, tarihi Amasya Genelgesi‘nin 3. maddesi gereğince, Ülkeyi yine Yurtseverlerin azim ve kararı kurtaracaktır …

Resmi Ordu bu haldeyken, Boğazları yırtılırcasına “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye haykıran bir gençlik var. Umut veren gençlik. İşte ben o gençliğin arasına katıldım. 19.19’da elimizde meşaleler, Anıt-Kabir’e doğru yola çıktık. Muazzam coşkulu kalabalığın bir ucu Kızılay’da bir ucu ADD Genel Merkezi önündeydi (1400 metre) Kestirimim 10-15 bin kişilik Fener Alayı, bayraklar sallayarak, marşlarla Tandoğan üzerinden Anıt-Kabir etrafından tam Anıt-Park’a doğru yürüyüşe geçmiştik ki…..

KÖTÜ SÜRPRİZ !

Hava bunaltıcı sıcaktı… Yürüyüşe dayanamayan yaşlı insanların terlediklerini görüyordum. Hükümet (ya da Hükümetin Valisi veya Emniyet Müdürü) bunu önceden akıl etmiş olacak ki, TOMA’larla karşımıza dikilip, üzerimize su fışkırtarak bizleri serinletmek istediler.. Zaten yol yorgunu olanların çoğu bu sürpriz duşla ara sokaklara dağıldılar.. Sonuçta Anıt Parka 1000-1500 kişi ancak erişebildi. ADD ve TESUD Genel Başkanlarının konuşmalarından sonra Fenerlerimizi söndürdük; evlerimize döndük….

Bir 30 Ağustos da böyle geçti..
Sevgilerimle. æ
________
Not : Mustafa Kemal‘in Büyük Taarruzdan 2 yıl önce, Temmuz 1920’de Afyon Kolordu Karargâhında Subaylara hitaben yaptığı tarihi söyleşiyi orijinal haliyle ekliyorum. Türk Silahlı kuvvetlerinin en önemli komuta kademelerine, Genel Kurmay Başkanlığına kadar yükselmiş zevat bu söyleşiyi ne yazık ki, hiç mi hiç anlamamışlar…
+++

Efendiler!

Eski silâh arkadaşlarımla böyle yakından ve samimî temasta bulunmaktan büyük zevk-i vicdanî hissediyorum. Sizle oturup uzun hasbihal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülâhaza etmekle iktifa edeceğim.

Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin istiklâlini imhaya karar vermişlerdir. Milletler istiklâllerini hiç kimsenin lûtf-u atıfetine medyun değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve istiklâl vermez. Milletlerde tabiaten ve fıtraten mevcut olan bu hak milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan binaenaleyh mücadele edemeyen bir millet mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin istiklâli gasp olunur.

Dünyada hayat için, insanca yaşamak için istiklâl lâzımdır. İstiklâl sahibi olmak için haiz-i kuvvet olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icab eder. Kuvvet ordudur. Ordunun menba-ı hayatı ve saadeti, istiklâli takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan iman-ı vicdanîsidir.

İngilizler, milletimizi istiklâlden mahrum etmek için pek tabiî olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine tevessül ettiler. Mütareke şeraitinin tatbikatı ile silâhlarımızı, cephanelerimizi, bilcümle vesait-i müdafaamızı elimizden almağa çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve zabitlerimize tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini ifnaya gayret ettiler. Ordumuzu kamilen lağvederek milleti muhafaza-i istiklâli için muhtaç olduğu nokta-i istinattan mahrum etmeğe teşebbüs ettiler.

Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü hukuk ve mukaddesatına taarruzla milleti zillete, inkıyada alıştırmak plânını takip ettiler ve ediyorlar. Herhalde Ordu, düşmanlarımızın birinci hedef-i taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkülât kalmaz. Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre zabitan heyetimize teveccüh eden vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.

Milletimiz hür ve müstakil yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna azm-i katî ile karar vermiştir. Zaman zaman şurada burada şayan-ı teessür seciyesizliklerin meşhut olması hiçbir vakit milletimizin kanaat-ı umumiyesine, iman-ı hakikiyesine sekte-i îrâs etmemiştir ve edemeyecektir. Binaenaleyh kuvvetin, ordunun vücudu için lâzım olduğunu söylediğim menba -ki milletin iman-ı vicdanîsidir- mevcuttur. Ordu ise arkadaşlar, ancak zabitan heyeti sayesinde vücutpezir olur. Malûm bir hakikat-i askeriye hakikat-i felsefiyedir “Ordunun ruhu zabitandadır”. O halde zabitanımız düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen Ordumuzu tamir ve ihya edecek ve Ordu ve milletimizin istiklâlini muhafaza edecektir.

Millet, istiklâlinin mahfuziyetinden ibaret olan gaye-i hayatiyesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden zabitandan bekler, işte zabitanın âli olan vazifesi budur. Allah göstermesin, milletin istiklâli ihlâl edilirse bunun vebali zabitana ait olacaktır. Zabitan izah ettiğim âli, mukaddes ve umum nokta-i nazardan uhdelerine terettüp eden vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz istiklâl mücahedesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Hayat-ı şahsiye ve hususiyeleri itibariyle de zabitler fedakâran sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları tezlil ve tahkir ederler.

Hayatında bir an olsa bile zabitlik etmiş, zabitlik izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü istihkar etmiş bir insan hayatta iken düşmanın tasmim ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: şerefini masun bulundurmak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği o şerefi payimal etmektir. Binaenaleyh zabit için “ya istiklâl, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, istiklâlimizi muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima müstakil görmekle bahtiyar olacağız!
===========================

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan bilindiği gibi Kara Harbokulu mezunudur ve Yüzbaşı rütbesinde iken Ordu’dan ayrılarak akademik yaşamı seçmiş ve Almanya’da eğitim alarak Çekirdek (Nükleer) Fiziği uzmanı olmuştur. Gerçek bir aydın ve saygın bir düşün insanıdır.

Yukarıya aktardığımız anı yazısı günümüzün “hal-i pür melal” (perişan) durumunu betimliyor. Her şeye karşın biz de TSK’nın teslim olmayarak kurmay stratejisi ve sonsuz yurt – vatan – ulus sevgisi ile bu geçici çile dönemine dayanmasını diliyoruz..

Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmamıştır; efsaneye göre 900 yıl yaşayan!
Türkiye AKP – RTE’ye de kalmayacaktır. RTE sonrası AKP, ANAP… gibi darmadağın olacaktır (FETÖ kavgaları yüzünden daha erken olmazsa..). Bu gibi partiler program ve ekip tabanlı değil, tekadama biat – tapınma  ürünü olan alaturka – oryantal konjonktürel politik örgütlenmelerdir (formlardır).

Ülkemiz ve gözbebeğimiz Ordumuz yaralarını hızla sarmasını bilecektir. O günler uzak değildir.

Ulusal bayramlarını yasaklayan, bunları meşru haklarını kullanarak kutlayan insanlarının üzerine orantısız kolluk şiddetiyle vahşetle giden siyasal iktidarlar, sonlarının da yaklaştığının belirtileridir.

Kadim Anadolu topraklarında ihanet tohumları  asla yeşermeyecektir.

  • Halkımız, Ordusu’nu düşman gören siyasal kadroları ve eylemleri
    ayırt edecek ve bağışlamayacaktır.  


    Sevgi ve saygı ile.
    31 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com