Etiket arşivi: 28 Şubat Davası

28 Şubatı Darbe Olarak Göstermenin Bir Amacı da, Hedeflenen Laiklikten Hesap Sormadır

https://www.odatv4.com/makale/28-subat-i-darbe-olarak-gostermenin-bir-amaci-da-210053

Sayın Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu (Emekli yargıç ve Yargıtay C. Savcısı) 12 Eylül 2021 Pazar günü ODATV için Sn. Nurzen Amuran ile yaptıkları söyleşiyi, sağ olsunlar, bize özetleyerek göndermişler.. Bu özeti aşağıda sunuyoruz. Tam metin ise üstteki erişkede (linkte).

ODATV‘de her Pazar sabahı yayınladığı birbirinden anlamlı ve değerli söyleşiler için Sn. Hukukçu Amuran’a ve bu önemli söyleşi için Sn. Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu’na şükran ile.

Dr. Ahmet Saltık
***

“…RP’nin, iktidar yetkisi kullanması bir yana uygulanan kapatma yaptırımı orantısal bir yaptırım.
İktidar projesi ve varlığı, Avrupa kamu düzeniyle, çağdaş ve çoğulcu demokrasi ile bağdaşmamakta.
Kapatılması sosyal bir zorunluluk.
Dava açma koşulları/ortamı ve kapatılmasında; adil yargılama, ifade, örgütlenme özgürlüğü ihlali yok…”
Bu değerlendirmelerin yer aldığı İHAM’nin RP kararı kuşkusuz bağlayıcı.

İHAM’ın (AİHM) RP kararı, parti kapatma davalarında Türkiye’nin haklı bulunduğu tek dava olması yanında, parti kapatma davalarında da hep referans aldığı bir karar.

Evrensel hukuka uygun hareket edildiği İHAM kararıyla sabit olan o kapatma davası öncesinde, o davaya yol açan “eylemlere” yönelik, üstelik de bir tavsiye kararı, nasıl darbe olabilir!..

Tavsiye kararı darbe ise, bunun da ötesine geçip laiklikle çatışan RP‘ye kapatma davası açan YCB (Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı), kapatma kararı veren AYM üyeleri, bunu uygun bulan İHAM’ın durumu!..

#28Şubat kararları nedeniyle verilen ceza, laikliğin de Cumhuriyetin değiştirilemez bir niteliği olarak yer aldığı Anayasa’nın değiştirilemez nitelikteki 2 nci maddesini hedef alan bir cezadır.

  • FETÖ’nün ve AKP’nin, Anayasa’nın 2 nci maddesi ile çatışma içinde oldukları yargı kararları ile sabittir.
  • Bu nedenle 28 Şubat davasının arkasındaki odaklar, bu odaklar ve dolayısıyla emperyalizmdir!
  • Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir Cumhuriyet olması istenmemektedir.

28 Şubat davası

Osman YAŞAR
ONURSAL YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ BAŞKANI

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 14 general ve amiral hakkında, “hükümeti cebren ortadan kaldırmak ya da görevini cebren engellemek (darbe)” suçundan, 765 sayılı TCK’nin 147. maddesi uyarınca hükmolunan müebbet hapis cezalarının onanmasına karar vermiştir.

Ceza dairesi gerekçesinde öz olarak “28 Şubat’ta, birtakım sivil toplum kuruluşlarının yanı sıra basın-yayın kuruluşlarının, üniversitelerin, sendikaların, sermaye çevrelerinin, sivil bürokrasinin, yargı mensuplarının desteği sağlanarak 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararların hükümete dayatıldığı, koalisyon ortağı parti milletvekillerinin baskı, tehdit, şantaj ve ikbal vaadiyle istifa ettirildiklerinin öne sürüldüğü, nihayetinde seçilmiş bir hükümetin işlevsiz hale getirilerek istifaya zorlandığı, 4 Şubat 1997 tarihinde Ankara’nın Sincan ilçesinde Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Tümen Komutanlığı’na bağlı motorlu konvoyun ilçe sokaklarından Akıncı Üssü’ne yürüyüşünün gerçekleştirildiği, 28 Şubat tarihli MGK toplantısında, Refah Partisi’ni irticai faaliyetleri yürüten unsurlar kapsamında iç tehdit olarak değerlendirildiği, alınan kararlar kurulun sivil üyelerine dayatıldığı, askeri müdahale olabileceği tehdidiyle dönemin Cumhurbaşkanı dahil olmak üzere sivil unsurlarının inisiyatif almalarının engellendiği, Başbakan Necmettin Erbakan’ın ülkenin zarar göreceği kanaatiyle kurul kararlarını imzalamak zorunda kaldığı, bir kısım sanıkların postmodern darbe’ olduğunu söylediği süreçte, Başbakan’ın 18 Haziran 1997’de istifasını sunmasıyla 54. Hükümet döneminin sona erdiği, elverişliliğinde tartışma bulunmayan 4.2.1997 günü, tankların Sincan’da yürütüldüğü” belirtilmiştir. Gerekçeli karar 46 sayfalık ayrıntılı biçimde yazılmıştır.

Gerekçede yer alan olayların bütününün kanıtlandığını bir an için kabul ettiğimiz takdirde, iki sorun karşımıza çıkmaktadır. Bunlar “suçta ve cezada kanunilik” ilkesine uyulup uyulmadığı, hareketlerin “elverişli” olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

CEZA YASALARI GERİYE YÜRÜMEZ

4721 sayılı Medeni Kanun’un 1. maddesinde “Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir hüküm koyacak idiyse ona göre karar verir.” denilmektedir.

Ceza hukukunda durum bunun tersinedir. 5237 sayılı TCK’nin 2. maddesinde “Kanunun açıkça suç saymadığı, bir fiil için kimseye ceza verilemezKanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.” şeklinde ifade edilmiştir. Ceza yasası, açıkça suç sayılmayan bir eylemin, genişletici yorum ve kıyaslama yapılarak suç sayılmasını yasaklamıştır.

Anayasanın 13. ve 38., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. maddesinde “kanunilik” ilkesi ve hukuksal öngörülebilirlik güvence altına alınmıştır. (1) “Hukuk devleti, bireyleri, yalnızca ceza hukuku aracılığıyla korumaz. Ceza hukukuna karşı da korumalıdır. Böylece suç ve cezanın kanunla korunması (AS: konması?) ilkesi, devletin ceza vermesi yetkisinin de sınırını oluşturmaktadır.” (2)

Kanunilik ilkesi, çağdaş ceza hukukunun en temel ilkelerinden birisidir. Bu ilkenin kabul edilmesindeki asıl neden, kişilerin yasaklanan ve işlendiği zaman cezalandırılacağı eylemleri önceden bilmelerini sağlamaktır. Kişiler ancak bu şekilde davranışlarını düzenleme imkânını bulabilirler ve ancak bu durumda o kişiyi işlemiş olduğu eylemden dolayı kusurlu ve sorumlu saymak mümkün olabilir.”(3) “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” kuralı, ceza hukukunda, devlet ve yargıç karşısında, bireylerin kamu haklarının teminatıdır.”(4)

İlke, yönetme gücünü elinde bulunduran otoritenin, keyfi davranışlarının önlenmesi amacını taşımaktadır. Yargıçların, yasadaki suç tanımında gösterilen unsurları taşımayan bir eylemi suç saymamasını ya da eylem bir suçun tanımına uyduğu halde, tanımın dışına çıkarak başka bir suça uyduğunu kabul etmemesini gerektirmektedir. Böylece bireyler de suç teşkil eden veya hangi suçu oluşturuyorsa o suçu oluşturan eylemleri önceden bilirler ve buna göre kendilerini ayarlamış olurlar.

765 sayılı TCK’nin 147. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti icra vekilleri heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men edenlerle bunları teşvik eyleyenlere idam cezası hükmolunur” denilmektedir. İdam kalkmıştır. Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nin 312. maddesinde ise “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eden kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.” biçiminde düzenlenmiştir. Kısmen engelleme ve cebirle birlikte şiddete de yer verilmiştir.

Suç tarihinde 765 sayılı TCK’nin 147. maddesi yürürlüktedir. Suç seçimlik iki hareketten biriyle işlenmektedir. Hükümetin ortadan kaldırılması veya görevinin engellenmesi failin suçla elde etmek istediği amacıdır. Her iki durumda da “cebir” şartı koşulmuştur. Madde, 312. maddeye göre net ve belirgindir. Cebir güç, kuvvet ve zor kullanma anlamındadır. Suç, Bakanlar Kurulu’nun varlığına fiziki güç kullanılarak son verilmesi ya da zorla görevini yapamayacak hale getirilmesiyle oluşmaktadır. Şiddet ve tehdit maddenin kapsamında bulunmamaktadır.

Tehdit suçu önceki ve sonraki ceza yasalarında ayrıca düzenlenmiştir. Cebirle birlikte bir suçun öğesi olduğu takdirde de açıkça belirtilmiştir. Örneğin 765 sayılı TCK’nin 258. maddesinde öngörülen “memura aktif mukavemet” suçunda “Bir memura veya ona yardım edenlere memuriyetine ait vazifeleri ifa sırasında cebir ve şiddet veya tehdit ile mukavemet eden kimse… hapis cezasıyla cezalandırılır” denilmiştir. Cebir, tehdidi içermemektedir.

28 Şubat’ın alışılagelmiş bir darbe olmadığı, postmodern olduğu, darbe korkusu ya da tehdidiyle gerçekleştirilen bir darbe olduğu ifade edilmektedir. Ancak bu durumlar “cebir” niteliğinde olmayan hareketlerdir. Maddenin kapsamında da yoktur. TBMM’nin dışındaki kurumların da eklemeye yetkileri bulunmamaktadır. Tabii ki ceza yasaları geriye yürümez.

DAYANAKSIZ ÇIKARIM

Sanıkların olayların darbe suçunu oluşturduğunu bilmedikleri, öngörmedikleri kanısındayım. “Bilmiş ve öngörmüş olsalardı, görevi sivil hükümetin devir alması yerine, o zamanlar zorlanmaksızın, alışılagelmiş darbeyi yaparak yönetimi ele almayı, anayasaya da yargılanmayacaklarına dair hükümler koydurmayı tercih etmezler miydi?” diye bakılabilir.

TCK’nin 2. maddesine karşın genişletici yorum yapıldığını, 147. maddenin çizdiği sınırın dışına çıkıldığını düşünüyorum. Hukuk devleti, hukuk kurallarına uygun hareket eden, yurttaşlarına hukuksal güvenlik sağlayan devlettir. Ceza hukukuyla karşılaşan bireylerin, önceden haberdar olmadıkları, açıkça tanımlanmamış bir eylemden dolayı sorumlu tutulmamaları gerekmektedir.

İkinci soruna gelince ceza dairesi, tankların Sincan ilçe merkezinde yürütülmesini hükümete yönelik “elverişliliğinde tartışma bulunmayan” cebir niteliğinde hareket olduğunu kabul etmiştir. TCK’nin 35. maddesinde “Kişi işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamazsa teşebbüsten cezalandırılır.” denilmektedir.

Suçu tamamlamaya ve sonucu oluşturmaya uygun olmayan hareketlerin, suça kalkışma olarak kabul edilmesi olanaklı değildir. Hükümetin düşürülmesi ya da görevinin engellenmesi için güç, kuvvet ve zor kullanmaya ihtiyaç vardır. Bakanlar Kurulu üyelerinin bir yerde tutulması, bir yere götürülmesi ya da fiziki güç kullanılarak çekilmek zorunda bırakılması gerekir. Bu durumları sağlayacak adımların atılmasına başlanmasıyla, kalkışma söz konusu olabilir. Bundan sonra tehlike ve neticenin gerçekleşme olasılığı ortaya çıkar.

Tankların yürütülmesinin eğitim amacıyla olduğu savunulmaktadır. Bir an için gösteri maksatlı yürütüldüğü kabul edilse bile, bunun suçu tamamlamaya ve sonucu elde etmeye elverişli olmadığı açıktır. Tankların Başbakanlığa doğru yönlendirilmesi ve önlenmesi gibi bir durum olmamıştır.

SİYASİLER ŞİKÂYETÇİ OLMAMIŞLARDI

Dava 16 yıl sonra açılmış ve 24 yıl sonra onama kararı verilmesiyle sonuçlandırılmıştır.

Suç tarihinde başbakan olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan, başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı olan Prof. Dr. Tansu Çiller’in suçu ihbarı ve şikâyetleri olmamıştır. Eski Başbakan Çiller mağdur-tanık sıfatıyla mahkemede verdiği ifadede, “Ben şikâyetçi olmadım, gelmek de istemedim. TSK bizim gözbebeğimizdir. Menderes’in hüzünlü fotoğrafı siyasetçilerin hafızasındadır. Keşke bugün burada bir ceza hukuku platformunda değil, özgürce, mağdur edenle edilenler bir araya gelebilseydi, hata edildiği kabul edilseydi, hep birlikte evrensel değerlerde kucaklaşacaktık.” demiş, davaya katılmak istememiş ve ileriye bakılmasını söylemiştir.

Sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, üniversitelerin, basının sürece katıldığı kabul edildiği halde, haklarında dava açılmamıştır. Dava, Silahlı Kuvvetler ve birkaç sivile yönelik olmuştur.

Anayasal kurum olan Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlar, kurula katılan Cumhurbaşkanı, Başbakan, Başbakan Yardımcısı, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları ve Genel Sekreter tarafından imzalanmıştır. Hükümet 28 Şubat 1997 tarihinden sonra 18.6.1997 tarihine kadar 3 ay 18 gün süreyle görevine devam etmiştir. Erbakan’ın istifasından sonra, kimi milletvekilleri DYP’den ayrılıp başka partilere geçmişlerdir. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini Mesut Yılmaz’a vermiş, Yılmaz hükümeti kurmuş ve TBMM’den güvenoyu almıştır.

Sonuç olarak:

  • Başka görüş ve düşüncelere saygılı olmakla birlikte, 28 Şubat darbe suçunun maddi ve manevi öğelerinin oluşmadığı kanısındayım.

 

(1) Prof. Dr. Ersan Şen, “28 Şubat Davasında Kanunilik Sorunu”, https://www.hukukihaber.net/28-subat-davasinda-kanunilik-sorunu-makale,9229.html
(2) Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 10. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2008, s.37.
(3) Sulhi Dönmezer, Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, C.II, 14. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul, 1999, s.17.
(4) Faruk Erem vd., Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, s.99.

28 Şubat davası

Hamdi Yaver AKTAN
YARGITAY ONURSAL DAİRE BAŞKANI 

Cumhuriyet, 31 Ağustos 2021

 

21 Şubat 1997 tarihinde MİT Müsteşarı, Cumhurbaşkanı’na 32 sayfalık bir rapor sunar. “İrticai Tehdidin Halihazır Durumu” başlıklı raporda en güçlü tarikatlar içinde “Fethullah Gülen grubunun öne çıktığı, gruba ait 4 üniversite, 130 civarında lise ve 50’den fazla şirket olduğu, gruba ait Zaman gazetesinin ABD dahil olmak üzere 12 ülkede yayımlandığı” belirtilir.

Refahyol Hükümeti’nin ortağı Çiller 25 Şubat’ta DYP Meclis grubunda konuşur. Sincan olaylarına gönderme yaparak “Koalisyon partilerinden biri kamuoyundaki tansiyonu artırırsa hükümetin işi zorlaşır” der!

Aynı gün MİT tarafından Cumhurbaşkanlığı makamına “İrticai Faaliyetlerin Önlenmesine Dair Tespitler” başlıklı ikinci bir rapor daha gönderilir. Raporda, “Mevcut Yasaların Etkinlikle Uygulanması”, “Yapılması Gereken Yasal Düzenlemeler”, “Alınması Gereken Diğer Tedbirler” şeklinde irticanın durumu üç başlık altında incelenmektedir.

DUYARLILIK TALEBİ

Laiklik = dinsizlik algılamasının yanlış olduğuna işaret eden rapor, daha sonra yasalarımıza giren değişiklikler de önermektedir. Örneklemek gerekirse yargılama hukukunda, özel koruma tedbirleri olarak nitelenen ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen (m. 134, 135, 139, 140) bilgisayarların ve ses kayıtlarının suç soruşturmasında kanıt sayılması, gizli görevli kullanılması, teknik takip yapılması gibi önlemler önerilmektedir.

28 Şubat’ta toplanan MGK’de İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay ve MİT adına sunumlar yapılır. Sonuçta Cumhurbaşkanlığının talebiyle 4 maddelik MGK 406 sayılı kararı ve kararın eki olarak da 15 maddelik önlemler paketi kabul edilir. Bilindiği üzere MGK, dayanağını anayasadan almaktadır (m. 118).

13 Mart tarihindeki Bakanlar Kurulu toplantısında kabul edilen 406 sayılı MGK kararları 14 Mart 1997 tarihinde Başbakan’ın imzasıyla bakanlıklara gönderilir. Yazıda “MGK’nin Bakanlar Kurulumuza bildirdiği hususların bir kopyası ile birlikte bilgilerinize sunulmuştur” denilmekte, sonra bu konuların önemle dikkate alınarak anayasamızın, Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olması temel ilkeleri çerçevesinde, bakanlığınızı ilgilendiren konularda, konuyla ilgili kısa, orta ve uzun erimli tedbirlerin dikkat ve ihtimamla alınması, mali destek ve yasa değişikliğine ihtiyaç gösteren tedbirler varsa bunlar hakkında da Bakanlar Kurulu’nca gereğinin yerine getirilmesi için Başbakanlığa bilgi verilmesi istenmektedir.

İçişleri Bakanlığı 28 Mart 1997 tarihinde 070674 sayılı “Anayasa ve Yasaların Uygulanmasında Uyulacak Usul ve Esaslar” isimli ayrıntılı bir genelgeyi valiliklere, bağlı kuruluşlarına ve merkez teşkilatına gönderir ve gereğinin yapılmasını ister. Adalet Bakanlığı da 11.4.1997 tarihinde Cumhuriyet başsavcılıklarına ve DGM başsavcılıklarına gönderdiği genelge ile “anayasamızda yer alan temel hak ve hürriyetleri kaldırmaya yönelik suç işleyenler” hakkında duyarlılık gösterilmesini talep eder.

KOALİSYON PROTOKOLÜ

Başbakanlık ile Adalet ve İçişleri bakanlıklarının genelgesinden sonra 18 Mayıs 1997 tarihinde Başbakan imzasıyla MGK kararlarıyla ilgili “uygulama direktifi” yayımlanır. 26 Mayıs’ta yapılan Yüksek Askeri Şûra’da 61 subay ve 100 astsubay olmak üzere 161 ordu personelinin TSK ile ilişiği kesilir. Bu, o güne değin yapılan askeri şûralardaki en yüksek ihraç sayısıdır. PKK ve DHKP-C yasadışı örgütlerinin sempatizanlarının yanı sıra büyük çoğunluğunu tarikat mensupları oluşturmaktadır. Gerçekten de ihraç edilenlerin %45’ine tekabül eden (AS: karşılık gelen) 73 kişinin Fetullah Gülen, Nur Cemaati üyeleri olduğu belirtilmektedir.

Bu arada, 26 Nisan tarihinde DYP kökenli iki Bakan istifa eder hatta istifa etmeden dört gün önce Milliyet gazetesine “Hocayı göndermek artık vacip oldu” diye açıklama yaparlar. Mayıs ayının son günü koalisyon partilerinin önde gelenleri bir araya gelerek başbakanlığın 18 Haziran’da DYP’ye devredilmesine ilişkin protokolü imzalarlar. Protokol ile ilgili olarak Şevket Kazan, “DYP’nin hızla erimeye başlaması karşısında, protokolün o maddesinin tatbikine ister istemez başvurmak zorunda kalmıştık” şeklinde değerlendirme yapacaktır daha sonra yazdığı kitapta!

Mayıs ayının son gününde imzalanan protokolden önce, 27 Mayıs’ta, Başbakan ile görüşen DYP Başkanı’nın, Başbakanlığın kendisine devredilmesini, aksi halde hükümetten çekileceği tehdidinde bulunduğu yazılmıştır.

Haziran ayına girildikten sonra ayın 17’sinde Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığı Müsteşar Yardımcısı, “Başbakan Erbakan adına” bütün bakanlıklara yeni bir “direktif” yayımlar. 28 Şubat kararlarıyla ilgili olarak uygulamaya ilişkin yanıt verilmemesi eleştiri konusu yapılarak çalışmalar ve önerilerin her ayın 20’sine kadar Başbakanlığa bildirilmesini ister.

17 Haziran’da Erbakan, Çiller ve Yazıcıoğlu Başbakanlık konutunda üç saati aşkın bir toplantı yaparlar. Toplantı sonunda Erbakan’ın koalisyon protokolü çerçevesinde istifa etmesi ve Başbakanlığın DYP’ye geçmesi kararı alınır. 18 Haziran 1997 tarihinde Başbakan, Köşk’e çıkarak istifasını Cumhurbaşkanlığına sunar. İstifa dilekçesinde “Refah Partisi ile Doğru Yol Partisi’nin 28 Haziran 1996 günü aralarında imzaladıkları ‘Ortak Hükümet Protokolü ve Ekleri’ belgesindeki taahhütlere uygun olarak uyum içinde başarıyla” çekildiğini belirttikten sonra “Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi arasındaki koalisyon protokolüne uygun olarak bu bir yıllık görevden sonra Başbakanlığın DYP’ye geçebilmesi için yapmış olduğumuz taahhüde ve iki parti arasındaki mutabakata uymak üzere Başbakanlık görevinden istifa ediyorum” açıklaması yapar.

‘ÇANKAYA DARBESİ’

Zamandizinsel olarak verdiğimiz açıklamalara göre Başbakanlığı DYP Genel Başkanı bekler! Görevlendirme, Cumhurbaşkanı tarafından yapılacaktır. Ancak beklenen olmaz, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a hükümet kurma görevi verilir. DYP Genel Başkanı bu durumu “Çankaya darbesi” olarak tanımlar!

Batı Çalışma Grubu’nun hukuksal niteliği, takipsizlik kararı ile “28 Şubat Davası” şeklinde isimlendirilen davadaki kararın kritiği ayrı bir yazı konusudur. Bu yazı bir bakıma sürecin özetlenmesidir.

Kaynak: Alican Türk, Bitmeyen Sömürü-28 Şubat: Yalanlar-Gerçekler-Belgeler, Galeati Yayıncılık, Ankara, 2021.

#HALKBİLİYOR

Zafer ARAPKİRLİZafer ARAPKİRLİ
21 Ağustos 2021
https://www.krttv.co m.tr/halkbiliyor-makale,80.html

#HALKBİLİYOR

“Halk Biliyor”

Erken ya da zamanında yapılacak bir seçim kampanyasında, muhalefet tarafından harika bir seçim sloganı bile olabilir.

Gerçekten de;

Halk biliyor, işsizliğin ve pahalılığı, geçim sıkıntısının gerçek müsebbibini.

Halk biliyor, sınırlarımızın hemen ötesi dahil olmak üzere dünyanın neresinde bir “belâ” varsa, başımıza bu belaları sarmak için adeta uğraşanların kim olduklarını.

Halk biliyor, akılsız dış politika ve buna bağlı sığınmacı akını ile baş edemeyerek, bu ülkenin sosyal dokusunu bozanları, ekonomisini sabote edenleri, iç barışı imha edenleri ve bu yolla geleceğini karartanları.

Halk biliyor, Cumhuriyet düşmanı FETÖ ile ittifak yaparak bu memleketin tüm ATATÜRK’çü ve vatansever güçlerini etkisiz hale getirmek için yıllarca çaba gösterenlerin, kumpas davaları ile zulmedenlerin, 28 şubat davasında bu “bitmeyen kini” bir kez daha sergileyenlerin kim olduğunu.

Halk biliyor, en başta açılması bile abes olan bir davanın bunca yıl sürdürülmesinin ve sonunda, bu ülkeye en az 50 – 60 yıl hizmet etmiş vatanı hem dış düşmanlara, hem teröre, gericiliğe, yobazlara ve Cumhuriyet düşmanlarına karşı korumuş 80 küsur yaşında emekli generallerin cezaevine tıkılmasının ardındaki kinin ve nefretin kaynağını.

Halk biliyor, muhalefet partilerinin yönetici ve sözcülerine, muhalif gazetecilere, hükümete yönelik her türlü eleştiriyi yöneltme cesaretini ve cür’etini gösteren herkesin üzerine bir “it sürüsü” ya da bireysel bir “it terörü”nü sevkedenlerin kimler olduğunu.

Halk biliyor, Türkiye’nin cânım doğasını katledenlerin, doğal afetlere karşı bu ülkeyi hazırlıksız hale getirenlerin, deprem, sel, yangın gibi afetlere karşı önlem almayarak, mesela yangın uçaklarının “kanatlarını kırarak” sorumsuzluğun doruklarında dolaşanların kimler olduğunu.

Halk biliyor, akademiyi iğdiş ederek, var olan birkaç doğru dürüst üniversitemizi bile çalışamaz hale getirmek için rektör değil “kayyum atama” yöntemine başvuranların, üniversitenin taşının toprağının bile karşı olduğu adamları zorla, bir kin bir inat bir nefret uğruna atayanların kim olduğunu.

Halk biliyor, hilesiz hurdasız helal oylarla seçilmiş yerel yönetimlere ya kayyum darbesi ile ya da dalını budağını keserek, etkisiz bırakarak, yetkilerini kısıtlayarak, kaynaklarını keserek, kaynak bulmasını engelleyerek çalışamaz hale getirenleri.

Halk biliyor, pandemi ile mücadelede başarısızlığın kaç cana mal olduğunu, milletten gerçekleri gizleyerek işin içinden çıkılamaz hale getirildiğini.

Halk biliyor, eğitim sistemini neredeyse 50 yıl öncesinden beter seviyelere getirenlerin kim olduğunu.

Halk biliyor, çarşıdaki pazardaki yangının kundakçılarını.

Gayet iyi biliyor bu halk.

Ve bu vandallıkların faturasını çok yakında sandığa gittiğinde gayet güzel kesecek.

Hiç endişeniz olmasın.

Erdoğan artık gündemi belirleyemiyor

Alev CoşkunAlev Coşkun
Cumhuriyet, 25 Temmuz 2021
Siyasal yaşamda, gündemin belirlenmesi önemlidir. Çağdaş iletişim bilimi de bu konu üzerinde yoğunlaşmıştır.
20 yıllık AKP iktidarının büyük bölümünde genel dünya koşulları ekonomik hayatı rahatlatmıştı. Bir yandan dış para kaynaklarından yararlanılması, öte yandan Cumhuriyetin birikimi tüm fabrikaların özelleştirilmesi sonunda elde edilen büyük gelir AKP için çok büyük yararlar sağladı, elde edilen gelir üretim ekonomisine değil, inşaat ve altyapıya yöneltildi. Son 20 yılda AKP iktidarı ekonomik hayatta mutlu bir dönem yaşadı. Erdoğan gerek başbakanlığı döneminde gerekse Cumhurbaşkanlığı’nın ilk aşamasında politik ve toplumsal gündemi belirliyordu.

Erdoğan genellikle bir sorun ortaya atıyor, muhalefet partileri de bu konuya cevap yetiştirmek için günlerce uğraşıyorlardı. Türkiye, yapay gündemlerin tartışıldığı bir alana dönüşüyordu. Kabul edilmelidir ki Erdoğan ve siyasal danışmanları bu konuda çok etkin oluyorlardı.

Ancak ekonomi politikalarında yapılan büyük hatalar, döviz kurlarının ve enflasyonun yükselmesi, hayat pahalılığının her geçen gün kendisini göstermesi karşısında özellikle son altı aydır, Erdoğan gündemi belirleyemiyor.

Eskiden gündemi saptayan ve daima muhalefete saldırı içinde bulunan Erdoğan artık savunmaya geçmiş bulunuyor. Gündemi tespit etmekte yetersiz kalıyor.

Son 20 yıldır ilk kez muhalefet partileri gündemi yönlendiren bir konumuna yükseldiler.

Cumhuriyet gazetesinin her pazartesi günü anımsattığı, “128 milyar dolar nerede”,
10 bin dolar rüşvet alan AKP’li kim” gibi sorular karşısında, AKP siyasal iktidarı cevap veremez duruma düşmüş bulunuyor.

Gündemi belirleyememe konusunun en çarpıcı örneği geçen hafta Kıbrıs’ta yaşandı.

Erdoğan’ın Kıbrıs gezisi haftalar öncesi öne çıkarıldı, Kıbrıs’ta önemli konularda açıklama yapacağı, sürpriz öneriler getirileceği belirtilerek kamuoyu heyecanlandırılmak istendi. Sonuç, Kıbrıs’ta bir “külliye” yapılacağı noktasında kaldı. Kamuoyunda bir etkinlik yaratmadı.

Başta CHP olmak üzere Millet İttifakı içinde bulunan İYİ Parti, Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinin iktidara yönelttiği sorularla artık iktidarı bunaltmaya başladıkları kabul edilmelidir.

Özet şu : Siyasal gündemi belirleyen Erdoğan, bu yeteneğini yitirmiştir. Şimdi, muhalefetin sorduğu sorulara yanıt verememektedir ve savunmaya geçmiştir. AKP siyasal iktidarının yanıtlanamayan bu sorular nedeniyle zor günler yaşadığı açıktır.
***

TALİBAN ŞERİATÇIDIR

Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, Afganistan Kâbil Hamid Karzai Havaalanı’nda görevlendirmek isteyen Erdoğan, bayram namazı çıkışında Taliban’la ilgili şu açıklamayı yaptı:

  • “Taliban ile görüşmeleri Türkiye ile daha rahat yapmak lazım. Çünkü Türkiye’nin onların inancıyla alakalı ters bir yanı yok.”

Bu, çok talihsiz bir açıklamadır. Genel tanımlama çerçevesinde Türkiye’deki İslamla, Taliban’ın temsil ettiği İslam arasında ortak bir nokta bulunması çok güçtür. Taliban açıkça “terör” üreten bağnaz bir örgüttür. Taliban, insan haklarına, kadın haklarına karşıdır ve vahşet derecesinde infazlar yapmakla şöhrete ulaşmıştır. Şeriat devleti kurmayı hedeflemektedir.

Fransız AFP ajansının verdiği bilgiye göre eylül ayından bugüne tam 180 kadın Taliban tarafından öldürülmüştür.

  • Türkiye laik bir devlettir ve Taliban’la ortak bir düşünce birliğine sahip değildir.

Erdoğan, yaptığı bu açıklamayla öteden beri söylenen 2023 tarihli halifelik hedefini göstermek istiyorsa bu açıklama talihsizlik ötesinde skandaldır.

  • Laik ilkelere dayalı Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

ERKEN SEÇİM KONUSU

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP milletvekilleriyle toplantılar yapıyor. Milletvekillerine, “Şimdiden 2023 seçimleri için çalışmaya başlamanızı istiyorum” diyor. Bir başka konuşmasında “artık masada değil, sahalarda” olmalarını istiyor, “Hepimiz arazide olacağız” diyor. Ardından Diyarbakır’a gidip konuşmalar yapıyor. Tüm bunlara bakılarak Erdoğan’ın erken seçim için karar verdiği yorumları yapıldı.

Bu arada, Meclis seçim yasası, seçim barajı ve seçim bölgeleri için yasa tasarıları üzerinde çalışıyor. Bunlar seçimlerin erkene alınacağının en belirgin kanıtlarıdır. Sorulan soru üzerine AKP Grup Başkanı Akbaşoğlu, “Zamanında yapılacak seçime erken hazırlık yapıyoruz” yanıtını verdi. Erdoğan, giderek eriyen AKP oylarını yeniden toparlamak istiyor. Ekonomi daha da kötüye gitmeden seçimlerin 2022 yılının ilkbaharında yapılacağına kesin gözüyle bakılıyor…

28 ŞUBAT DAVASI, 80’LİK GENÇ VE SAYGIN GENERALLER

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 28 Şubat davası olarak adlandırılan davada, eski komutanlara verilen cezaları onadı. Bu kararı, Yargıtay Genel Kurulu’na taşıması istenen Yargıtay Başsavcılığı, karara itiraz etmeyeceğini bildirdi. Buna göre, eski Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir, eski Jandarma Genel Komutanı Fevzi Türkeri, eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan, eski Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkaynak dahil 14 üst düzey eski komutan hapse atılmayı bekliyor. Komutanlar, yaptıkları açıklamalarla dik duruş sergilediler ve tutuk evine gitmek için bavullarını hazırladıklarını bildirdiler.

  • 28 Şubat, siyasal iktidara değil devleti ele geçirmek isteyen tarikatlara ve dinci hareketlere karşı bir uyarıydı.

Hepsinin yaşı 80’i geçmiş olan bu eski komutanlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerine sahip çıktıklarını belirtiyorlar. Saygın ve dik duruşlarını yineliyorlar…

HABER, KAMU YARARI VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Basın İlan Kurumu’nun gazetemize verdiği ilan kesme cezalarını okuyucularımız çok iyi bilmektedirler. Bu cezalarda etkili şikâyetçinin Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun olduğu da bilinmektedir. İletişim Başkanı Altun, gazetemizi Kişisel Verileri Koruma Kurulu’na (KVKK) da şikâyet ederek “kendi şeref ve haysiyetini ihlal ettiğini ve gerçeklere aykırı içerikli yayın yaptığını” da belirtmişti.

KVKK’nin kararı geçen günlerde açıklandı. KVKK, hukuka uygun bir duruş sergileyerek Altun’un düşüncesine karşı çıktı. KVKK, verdiği kararda “yapılan haberleri basın özgürlüğü kapsamında” gördü ve “somut bir olaya dayanması nedeniyle haber değeri taşıdığını” belirtti.

İletişim Başkanı Altun, daha öncede yazdığımız gibi, 657 sayılı yasaya bağlı bir kamu görevlisidir. Ancak Altun, kendisini atanmış bir memur olarak değil, seçilmiş ve dokunulmazlığı olan bir yüksek görevli olarak görmektedir. KVKK’nin bu kararından memnun olunmadığı anlaşılıyor. Nitekim geçen hafta yayımlanan bir Cumhurbaşkanlığı genelgesi ile muhalefet yapan basına yeni yasaklar getirildi.

Belediyeler artık gazete satın alamayacaklar. İlan veremeyecekler.

Şu sıralar 3-5 yerden ballı maaş alan Cumhurbaşkanlığı danışmanları ve bürokratları korunurken, kamuda araç saltanatı sürerken, kamu kuruluşları ve bankaları yandaş basına milyarlar akıtırken belediyelerin bir veya iki liraya gazete alması yasaklanmaktadır. Muhalif basın, Cumhuriyet, Sözcü, BirGün satın alınmasın, onlara ilan verilmesin ve onlar ekonomik sıkıntı içine girsin…

AKP iktidarının göremediği bir gerçek var : Ne yaparlarsa yapsınlar Cumhuriyet’i susturamayacaklardır. Bu gazetenin sahibi okuyucusudur. Gazetesine sahip çıkacaktır ve bu yasakları etkisiz kılacaktır…

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 14 Temmuz 2021

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

YARGI-BAY

Yargıtay, FETÖ sanığı Mustafa Bilgili iddianamesini esas alarak 28 Şubat Davası sanıklarından 14’üne verilen müebbet hapis cezasını onadı.

Türk Milleti adına mı, FETÖ adına mı?

Yargıtay, yargıya bay bay!..

ALDIRMA

Devlet Bahçeli, “Kim demiş Sayın Soylu yalnız diye, kim demiş Soylu sahipsiz diye. Hakkında ne söylenirse söylensin, bizim denilenlere aldırış etmemiz mümkün değildir” dedi.

Tutmayın Soylu’yu…

DEVRİM

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “4-6 yaş sınıfı çocuklarımız için açtığımız Kur’an kursları ülkemizin manevi kalkınmasında devrim niteliği taşıyan çok önemli bir projemizdir” dedi.

Karşı devrim niteliği dese daha yakışır…

UÇAK

İktidara gelince Cumhurbaşkanlığı uçakları ve arabalarını satacağını söyleyen Kılıçdaroğlu’na RTE, “Dünyayı dolaşacaksın. Neyle? Tarifeli uçaklarla mı?” dedi.

Tarifeli uçakla dolaşırsa, tek alyansla yola çıkanın itibarı sıfırlanır!…

SEÇİM

İzmir’de aralarında CHP ve HDP’nin de olduğu “Emek ve Demokrasi Güçleri” miting düzenledi.

Mitingde konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “sonuna kadar hep beraberiz” dedi.

Pervin Buldan da terörist başı Öcalan’a uygulanan tecridin kaldırılmasını istedi.

Hırsızlık, yolsuzluk, israf, yobazlık, yasa tanımazlık ve diktatörlükten kurtulalım derken karşı seçenek bölücülük mü olacak?..

KALP

RTE Diyarbakır konuşmasında, “Bir insanın kalbinde ve kafasında ne varsa dil onu söyler” dedi.

Konuşmalarında AKP’liler dışındakilere hakaret ve nefret yağdırmasını daha iyi anladım…

SOLCU

Zülfü Livaneli, Atatürk, İnönü ve Baykal’ın solculuğunu beğenmemiş.

Onlar emperyalizme hizmet etmedi, sıkışınca yurdu terk etmedi…

SİLAH

Sedat Peker, 15 Temmuz’dan sonra Bakan Soylu tarafından AKP’li gençlere silah dağıtıldığını yer-zaman- şahıs göstererek açıkladı.

Eyyy savcılar, soruşturmazsanız bir gün size de döner o silahlar…

ETİK

Kamu Görevlileri Etik Kurulu oluşturuldu.

Kurul üyeleri eski Cumhurbaşkanı danışmanları, AKP milletvekilleri ve belediye başkanı. Kurul Başkanı da RTE ile çay toplayan eski Danıştay Başkanı.

Kurulun oluşumu etik olacak ki, görevlilere etikten dem vurabilsin…

FAKİRLİK

Karaköy’de çöpten yemek yiyen bir vatandaş görüldü.

Montajdır. AKP fakirliği bitirdi!..

CEZA

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, daha önce “medeni hukuk ve laikliği hedef alan açıklamalarıyla” tepki çeken Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin (GATA) eski başhekim yardımcısı Ali Edizer’in, “30 ihtar puanıyla cezalandırıldığını” ve disiplin raporu kapsamında Ankara Güdül Devlet Hastanesi’ne atandığını açıkladı.

Okşama gibi…

AÇILIM

RTE, Diyarbakır’da çözüm sürecinin yeniden canlandırılacağı sinyalini verdi.

Nagehan Alçı desteği çaktı.

Millet İttifakı’nı suçlar, iktidar için her kapıyı çalar…

PROTOKOL

AKP Genel Başkanvekili Kurtulmuş’un da bulunduğu protokol davetlileri için Fatih Camisinde koltuk düzeni oluşturuldu.

Cemaatte eşitlik mi vardı?..

SORUYORUM                         :

  1. 128 milyar Dolar nerede?
  2. Sarıklı amiral soruşturması kaç yıl sürecek?
  3. Ruhsar Pekcan ve öbür Bakanların devlete mal satışının soruşturulması neden engelleniyor?
  4. Sedat Peker’in iddiaları neden araştırılmıyor? Suçlananlar neden konuşmuyor?
  5. Halkın silahlandırılması (AS: AKP yandaşlarının) iç savaş hazırlığı mıdır?

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 9 Mayıs 2018

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 9 Mayıs 2018

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

MAĞDUR
RTE’nin kızları, mağdur sıfatıyla 28 Şubat Davası’nda müebbetle cezalandırılan askerlerin tutuklanmasını talep etmişler.

  1. Dava darbe ise, bunlar darbeden nasıl etkilendi?
  2. Dava türban ise, 13-15 yaşında üniversiteye gidişleri nasıl engellendi?
  3. Türbanı askerler mi yasakladı?..

HALKAVİ
Bahçeli, cumhurbaşkanı adayları için imza veren  seçmenlerin  FETÖ’cülüğünün araştırılmasını istedi.…

  • Seçmenler, parti liderlerinin halkavi kaslarının kontrolünü istiyor mu?…

İTTİFAKTAKİLER
2012’de Feto’yu ziyaret eden 12 AKP’li vekilin 7’si yine aday.
Bahçeliiiii!…

DUL
CHP’nin 2015 seçimlerinde emeklilere bayram ikramiyesi vaadine Bakan Şimşek, ”Bekara karı boşamak kolaydır” demişti.
AKP dul kaldı…

DOST
Gül, Akar’ın ziyaretini doğruladı. Gizli olmadığını ve zorlama yapılmadığını söyledi.
Herkes inandı!
28 Şubat için “postmodern darbe” denmişti. (Darbeyle uzak-yakın ilgisi yoktu)
Akar’ın ziyareti, güdümlü vesayetli “dost-modern darbe” oldu…

ANIT
Mamak Belediyesi 15 Temmuz şehit ailelerinin şikayetçi olduğu kadının heykelini dikmiş.
Sahteciliğin anıtı…

POLİS
Polisler, 1 Mayıs Emekçi Bayramı’nda 77 yaşındaki emekli hakim kadını öldüresiye dövdü.
Kendinin emekçi olduğunu bilmeyen birkaç salak…

KALDIRMA
Malatya BŞB Bşk.lığına vekaleten bakacak olan AKP’li Hacı Polat Uğur, makamdaki Atatürk fotoğrafını kaldırmış.
Batmış…

OHAL
AKP utanıp sıkılmadan  OHAL’i kaldırma vaadi veriyor.
Sanki CHP-İYİ Parti ilan etti.
Sanki “Üç ay bile sürmez” diyen kendileri değildi…

İBO
İbrahim Tatlıses, “Megri megriyi de dilo diloyu da söylerim.”
Parayı ver, öttür…

DEH
RTE, S&P’un kredi notumuzu düşürmesi ile ilgili, ”zaten biz  onları dehledik..”
“Eyyy”den “Deeeh” e, aşama kaydetti…

CAİZ
Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman’a göre rüşvet vermek caizmiş.
Her türlü ahlaksızlığa dini kılıf bulmayı iş edinmiş…

SUUD
Efes Tatbikatı’na Suudi Arabistan da katılıyor.
Ulusaldan, Arapsal’a…

DÜŞÜRECEK
RTE; enflasyonu, faizleri ve cari açığı düşürmeyi vadediyor.
Çıkaranı yakalarsam…
=============================================

Müthiş değerli dostumuz Naci Beştepe paşamız..
Kaleminize ve yüreğinize sağlık..
Özellikle;

  • Seçmenler, parti liderlerinin halkavi kaslarının kontrolünü istiyor mu?…

Sevgi ve saygı ile. 13 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET AMA SERBEST 

AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET AMA SERBEST 

Rifat Serdaroğlu

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Dün 28 Şubat Davasına bakan mahkeme sonunda kararını verdi!
Bu karar, hukuk devletinin bitişinin ilanından başka bir şey değildir.
Ya İstinaf Mahkemesinde ya Yargıtay’da ya da AİHM’de çöp sepeti -ne atılacak, zoraki alınmış bir adli karardır.

28 Şubat nedir?
Bademlere göre, 28 Şubat İslam Dinine karşı yapılmış ve yüz binlerce insanı mağdur etmiş bir darbedir! Türk Milletinin kendilerine verdiği “Orgeneral” rütbesi ile yetinmeyip, gözleri zengin sofralarında ve NATO yüklenicilerinin gönderdiği hayat kadınlarında olan dönemin bazı şapşirik paşalarına göre ise 28 Şubat Post modern bir darbedir!

Eğer bunlar doğru olsaydı, Türkiye’yi dolu- dolu 11 yıl yöneten AKP-FETÖ işbirliği talimatıyla açılan 28 Şubat Davaları sonucu, hiç olmazsa 1 (BİR) kişinin cezaevinde olması gerekmez miydi? Erdoğan-Gülen talimatıyla açılan bu davalar sebebiyle bugün cezaevinde olan kimse yoktur. Ne bir siyasetçi, ne de bir asker!

Algı yaratmakta, yalan söylemekte ve doğruları çarpıtmakta çok usta olan Bademlere göre;
15 Temmuz sonrası, Erdoğan Başkanlığında toplanan MGK’nun aldığı “Olağanüstü Hal” kararı, Anayasal bir kurum olan MGK’da alındığı için demokratik ve geçerlidir.
Ama 28 Şubat 1997’de Demirel Başkanlığında toplanan ve “İrticayı Önleme” kararlarının oybirliğiyle alındığı MGK toplantısı, anti-demokratiktir ve geçerli değildir! Niye?

* Ayı; “Bu sene dağda armut bol olacak” demiş! Niye diye sormuşlar?
“Canım öyle istiyor” demiş!

Bademlere göre, Erbakan liderliğindeki Fazilet Partisinden ayrılmak ve AKP adıyla bir parti kurmak, demokratiktir ve geçerlidir!
Ama Erbakan’ın kucağına düşmüş DYP’de, parti içi mücadeleyi sonuna kadar verip sonuç alamayan bizlerin, Refah Yol Hükümetini Siyasi İslamcıların ve “cahil Çiller’in” kafalarına geçirmemiz anti-demokratiktir ve geçerli değildir!

Bademlere göre 15 Temmuz sonrası, haklarında hiçbir yargı kararı bulunmayan ve TBMM de süresi içinde onaylanmadığı için “Yok Hükmünde” olan OHAL kararnameleriyle 412 bin insanın ne ile suçlandıklarını bilmeden hapse atılmaları, insanların mallarına el konulması, işten atılmaları, gözaltına alınıp işkence görmeleri demokratiktir, doğrudur ve geçerlidir!
Ama TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonunun raporuna göre, Anayasa Mahkemesi kararları ve yasalara uymadıkları gerekçesiyle 28 Şubatta işten atılanların sayısının yalnızca 3.527 (üç bin beş yüz yirmi yedi) olması, antidemokratiktir, doğru değildir ve geçersizdir!

Bademlere göre gençliğimizi ilim ve aydınlıkla buluşturacak, onları dünyadaki muhataplarıyla yarışacak hale getirecek olan 8 Yıllık kesintisiz eğitim, antidemokratiktir ve geçersizdir!
Ama 7 (Yedi) yaşındaki çocuklara zorla Arapça öğretmek, sıkma başı ilkokullara kadar indirmek, okullarımızı tarikat ve cemaatlerin emrine vermek, çocuklarımızı ortaçağ karanlığına atacak eğitim sistemini uygulamak demokratiktir ve geçerlidir.

Değerli Okurlar;
28 Şubat 1997’de MGK’da alınan kararları tek- tek daha önce yazdım. İsteyen bulabilir. Bu kararların altına bu gün dahi imzamı atarım. Ne yazık ki, ne bu kararları alan Hükümet, ne o zamanın medyası bu kararlara yeteri kadar sahip çıkamadı ve halkımıza gerçekleri anlatamadı.
28 Şubat kararları oybirliği ile alınmıştır. Erbakan’ın da Çiller’in de alınan kararları imzalamaları için en ufak bir baskı yapılmamıştır. Yapıldıysa bu güne dek konuşmazlar mıydı? 28 Şubat’tan bir hafta sonraki Bakanlar Kurulunda, 28 Şubat kararlarının tamamı tüm Bakanlar tarafından (Abdullah Gül dahil) imzalanmış ve uygulama talimatları verilmiştir. Erbakan Hükümeti bu kararları uygulamış ve 28 Şubat’tan tam 3,5 ay sonra 18 Haziran’da istifa etmiştir.

Şimdi gelelim Bademlerin 28 Şubat ile ilgili GERÇEK DUYGULARINA…
Bademlerin bu dünyada en çok önem verdikleri olay PARA dır! Bunların kolunu kesin, tıkları çıkmaz. Ama tek kuruşlarını alın dünyayı başınıza yıkmak için uğraşırlar.
O zamanlarda, “Sıfırlama” , “Havuz Medyası” “Bakanların dolar-avronun önüne yatmaları” , “ayakkabı kutularında milyonlarca dolar”, “Gemicik”, “MAN adası”, MALTA Adası, olayları henüz yapılamadığından, Siyasal İslam’ın en kolay para kazanabildiği iki yol vardı;

1. Kurban derileri toplayıp, satmak!
2. Sayıları on binleri bulan kaçak kurslar açıp, gariban Müslümanların hem paralarını hem de imanlarını çalmak!

28 Şubatta Siyasi İrade, Kurban Derilerini toplama yetkisini Türk Hava Kurumuna verdi. İllegal kuruluşların ve şahısların kurban derisi toplaması yasaklandı.
Kaçak kursların tamamının denetimi ve açılma izni Milli Eğitim Bakanlığına devredildi. Kaymakamlar bu konuda uyarıldı!

İşte Bademleri çıldırtan 28 Şubat gerçeği bunlardır. İnanın bu kadar basittir.
Darbelere karşı olacak, karşı koyacak kişilerin öncelikle DEMOKRAT olmaları gerekir. Siyasal İslam’da şartsız itaat (biat) vardır. Biat’ın olduğu yerde demokrasinin adı bile söylenemez. Bu yüzden Bademler asla ve asla demokrat olamazlar, genlerinde tartışma kültürü yoktur.

Peki, 28 Şubat nedir?

  • 28 Şubat Türk Devletinin ve Türk Siyasetinin, emperyalist devletlerin desteklediği “Ilımlı İslam” politikasına, BOP projesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin “Federe İslam Devletine” dönüştürülmesine karşı çıkışıdır…

28 Şubat kararlarını uygulanamaz hale getirip, içimizdeki hainlerin de katkısıyla çökerten emperyal devletler, daha sonra AKP Projesini uygulamaya koydular ve bugünlere gelindi. Dün birçok asker ve Prof. Kemal Gürüz “Ağırlaştırılmış Müebbet Hapse” mahkûm edildiler. Fakat mahkeme bir tanesini bile tutuklayamadı!
Sizce niçin? Utançlarından olabilir mi? (14 Nisan 2018)
==================================================
Dostlar,

AKP = RTE’nin OHAL KHK’lerini POLİTİK İSTİSMARI SÜRDÜRÜLEMEZ

Konuya ilişkin biz de 28 Şubat davasını yazdık ve bir tür “..irticanın intikamı – rövanşı..” olarak niteledik (bkz. http://ahmetsaltik.net/2018/04/15/28-subat-kumpas-davasi/).

AKP = RTE‘nin bu kararı Saadet Partisi temelindeki Erbakan yandaşlarının oylarını devşirmek amaçlı kullanılabileceğini belirttik. Sn. Serdaroğlu’nun 28 Şubat 1997 Kararlarının amaç ve işlevlerine dönük yazdıklarını paylaşıyoruz. Aşağıdaki paragraf özellikle yerindedir :

  • 28 Şubat Türk Devletinin ve Türk Siyasetinin, emperyalist devletlerin desteklediği “Ilımlı İslam” politikasına, BOP projesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin “Federe İslam Devletine” dönüştürülmesine karşı çıkışıdır…

Ancak Sn. Serdaroğlu’nun yazısında yer alan “..TBMM de süresi içinde onaylanmadığı için “Yok Hükmünde olan OHAL kararnameleriyle..” anlatımı hukuksal olarak doğru değildir. İlgili mevzuat hükümleri aşağıdadır :

Anayasa md. 91/son : Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen kararnameler bu kararın Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu değişikliklerin Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer.

Anayasa md. 121/son : Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisce onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir.

TBMM İçtüzüğü :
Olağanüstü hal ve sıkıyönetim kanun hükmündeki kararnamelerinin görüşülmesi

MADDE 128– Anayasanın 121 ve 122 nci maddeleri gereğince çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın ve İçtüzüğün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak, komisyonlarda ve Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve tekliflerinden önce, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır.

Komisyonlarda en geç yirmi gün içinde görüşmeleri tamamlanmayan kanun hükmünde kararnameler Meclis Başkanlığınca doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınır.
******
Görüldüğü gibi “..TBMM de süresi içinde onaylanmadığı için OHAL kararnameleri kendiliğinden yok hükmünde” sayılamamaktadır. Nitekim AKP iktidarı OHAL KHK’larını TBMM onayından geciktirerek de olsa geçirmektedir. TBMM tarafından bu onay verilene dek OHAL KHK’ları yürürülükte kalmaktadır. TBMM reddederse elbette yürürlüğü kalmıyor. Fakat TBMM ne yazık ki iktidarın noteri gibi çalıştırıldığından, böylesi bir olasılık söz konusu değil.

Ancak, TBMM onayından aynen ya da değiştirilerek geçen OHAL KHK’ları artık “yasa” niteliği aldığından, Anayasa Mahkemesinin yargısal denetimine açılmaktadır. Bu nedenle Anamuhalefet tarafından Anayasadaki usul kurallarına uyularak AYM’ye taşınabilir. İktidar, bu son durum nedeniyle OHAL KHK’lerinin TBMM’de görüşülmesini geciktirerek mevzuattaki boşluğu kötüye kullanmaktadır.

OHAL kalktığında bu KHK’lar ne olacaktır?

Soruya yanıt tartışmalıdır.. Bu metinler kendiliğinden mi ortadan kalkacak, yoksa yeni yasal düzenlemelerle mi ya da AYM kararlarıyla mı hükümsüz kalacak, tartışmalıdır. Bu KHK’ların OHAL süresince ve OHAL ilan edilen bölge ile sınırlı olduğu (ki halen tüm Türkiye) AYM kararı ile sabittir. Her durumda, ana muhalefet partisi CHP’nin açtığı iptal davasında AYM’nin verdiği 12.10.2016 tarihli karara göre, OHAL kaldırıldığında bu KHK’lar geçersiz olacaktır.

AYM’nin 669 sayılı KHK’nın iptali için CHP tarafından açılan davada verdiği 12.10.2016 tarihli, 2016/167 E. ve 2016/160 K. Sayılı kararının gerekçesi 4 Kasım 2016’da Yüksek Mahkemenin web sitesinde yayınlanmıştır :

“Olağanüstü hâlin ilan edilmesi ve bu kararın TBMM tarafından onaylanmasından sonra Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından, 25.7.2016 tarihinde 669 sayılı KHK çıkarılmış ve 31.7.2016 tarihli ve 29787 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış ve aynı gün TBMM’nin onayına sunulmuştur. Dava konusu kuralları da içeren söz konusu KHK, Anayasa’nın 121. maddesine dayanılarak ve olağanüstü hâlin geçerli olduğu dönem içinde yurdun tamamında geçerli olmak üzere çıkarılmış olan bir olağanüstü hâl KHK’sıdır.”

AKP iktidarını “tutuşturan” bu belirleme – sınırlama “olağanüstü hâlin geçerli olduğu dönem içindeolsa gerektir. Ancak OHAL’in 21. ayı 3 gün sonra dolacaktır ve 8. kez 3 ay daha uzatılırsa 2 yıl tamamlanmış olacaktır. Ülkemizin bu soluksuzluğa daha fazla dayanması, daha doğrusu sabretmesi hiç ama hiç kolay değildir. Toplumda, yaygın ADALETSİZİĞE bağlı basınç kestirildiğinden, gözlemlenebilenden çoooook daha yüksektir.

AKP = RTE bu açık ve acı olguyu görmezden gelmemeli, doğru algılamalı ve OHAL rejiminin iktidara sağladığı baskıcı olanakları dünya alemin gözü önünde istismar etmeye artık son vermelidir. Öte yandan, hiç inandırıcı olmayan gerekçelerle yersiz uzatılan OHAL yüzünden bütün ülke turizmde, ekonomide, finansmanda, uluslararası ilişkilerde… ağır ve giderimi olanaksız bedeller ödemektedir.

İşte Moodys’in son kredi notumuzu düşüren kararının gerekçesi : Türkiye’de kurumlar çöktü.. Bu saptamanın elbette ağır bedelleri var; artan dış borç faizi, tırmanışa geçen döviz ve enflasyon, artan yoksulluk!..

  • Suçlamalara isyan ederek adalet duyguları yıkılan gencecik insanlar intihar etmektedir!.

Bu despotik – totaliter TEK ADAM REJİMİ sürdürülemez..
Baraj kapakları patlarsa önünde hiç kimse dayanamaz..

AKP = RTE, artık sağduyu, geç kalıyorsunuz geç, hem de çok geç!

Sevgi ve saygı ile. 17 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

NACİ BEŞTEPE : 28 ŞUBAT ÖZEL YARGISI

28 ŞUBAT ÖZEL YARGISI

NACİ BEŞTEPE

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

28 Şubat Davası’nda savcı mütalaasını verdi.
Son savunmalar alınıyor. Yani karar yakın.

AKP üst katlarından mahkemeye talimatlar yağdı 28 Şubat 2018 günü.

  • En ağır şekilde cezalandırılacaklar…

  • Ergenekon Balyoz davaları 28 Şubat gibi darbeler için açılmıştı ama sulandırıldı…

  • Bir daha böyle meşum günlerin yaşanmaması için omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz.

28 ŞUBAT DARBE DEĞİLDİR!

FETÖ kumpası bu davanın duruşmalarında da bir kez daha kanıtlandı; 28 Şubat postmodern/dostmodern/mostmodern daha ne denirse densin darbe değildir.

  • Hükümet zorla düşürülmemiştir.

  • Ortada cebir şiddet yoktur.

  • Burnu kanayan tek kişi yoktur.

  • Sokağa çıkan tek er yoktur.

  • Sincan’dan tatbikata giden tanklara öyle sarıldılar ki tanklar erimiştir.

  • Dönemin iktidarı siyasi gerekçelerle hukuki yollarla değişmiştir. Değişimde asker yoktur.

Söylenti bol tevatür sınırsızdır.

ÖYLEYSE 28 ŞUBAT NEDİR?

  • 28 Şubat darbe değildir ama dini kullanan yobaz bağnaz çıkarcı sapkın çevreler için karın ağrısıdır.

  • Erbakan iktidarının aldığı kararlar ile önlerine engeller çıkarılmasına olan kızgınlık ve kindir.

  • İmam Hatip ortaokullarının kapatılmasının hazmedilememesidir.

  • İmam Hatiplerin arka bahçe olmaktan çıkarılma korkusudur.

  • Tarikat ve cemaatlerin fink atmalarının önlenmesinden duyulan rahatsızlıktır.

  • Allah ile aldatmanın bitirileceği endişesidir.

  • Siyasette ve ticarette dinin kullanılmasına son verilerek arpalıkların kapatılması kaygısıdır.

  • Devletin tüm kademelerinin yandaş dincilerle doldurulmasına fırsat verilmeyeceği karabasanıdır.

  • Kadın taciz ve tecavüzlerinin; kendi okul ve yurtlarında özellikle erkek çocukların istismarına son verileceği gibi bir felaketin habercisidir.

  • Sahtekâr hoca imam melle sömürüsüne son verileceği kabusudur. (1 Mart 2018)

==========================================================
Dostlar,

Çok değerli Dostumuz Sayın Em. Tümg. Naci BEŞTEPE paşamızın 28 Şubat uyarısı hakkında yukarıda yazdıklarını bütünüyle paylaşıyoruz..
Aradan 20 yıl geçmiştir ve irtica hala kin ve intikam kusmaktadır.
Türkiye’yi tümüyle eline geçirmeye ve kopkoyu bir faşist din devleti kurmaya kilitlenmiş kadrolar..
Ancak ne yazık ki (!) zamanın ruhu bu kişilerin hülyalarına elvermiyor, vermeyecek..
R.T. Erdoğan bile İslamın 1500 yıl önceki anlamıyla günümüzde uygulanamayacağını
kabul ve itiraf etmek zorunda kaldı..
Gerçek budur..
Laik – seküler düzeni içinize sindirecek, Türkiye’yi de dar-ül harp olarak görmekten vazgeçip başınızın üstünde taşıyacaksınız..

  • Dinde zorlama OLAMAYACAĞI Kur’an buyruğudur; uyacaksınız…
  • Peygamberin yetkisi bile “tebliğ” ile sınırlıdır, siz de ırada duracaksınız.

    Herkesin inancına – yaşam biçimine saygılı olacaksınız..
    Suudi Arabistan bile günün koşullarına uyuyor; Hİcri takvimi bıraktı, Miladi takvime geçti.. Kadınlara yeni haklar tanımakta.. Direnenler, Veliaht prens tarafından dışlanmakta (tasfiye edilmekte..)
    Birlikte barış içinde yaşamanın başka çaresi – yolu yok, yok, yok!
    Dünyada tutunmanın da yolu yok.. 1,5 milyar Müslüman nüfus habire dayak yiyor gelişmiş Batı’dan.. 57 İslam ülkesi Almanya kadar dışsatım (ihracat) yapamıyor. Bilime katkısı yok İslam Dünyasının.. S. Arabistan Müslüman Yemen’i bombalıyor utanmadan..

Asla unutulmasın :

  • HİÇBİR DİN AKLA VE BİLİME KARŞIT – AYKIRI HELE DÜŞMAN OLAMAZ!

28 Şubat bu gerçeklerin altını çizme ve ilgililerine anımsatma hatta dinci – gerici – yobaz karşıdevrime geçit verilmeyeceği kararlılığının dışavurumu idi..

Karşı çıkanlar gerçekte kendilerini ele vermiyor mu??

Sevgi ve saygı ile. 11 Mart 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Hangi 28 Şubat?


Hangi 28 Şubat?

portresi_kucukNaci BEŞTEPE

“28 Şubat’lar 1000 Yıl Sürmez” programında ağladı RTE.
13 yıldır ülkeyi yöneten adam mağduru oynadı yine.
“Üç yavrum katsayı engeli nedeniyle ülkemde okuyamadı.” dedi.
Oysa kızlarının türban yüzünden ABD’de okuduğunu söylerdi.
Millet yutmadı. ÖSYM puanlarının yetersiz olduğu ortaya çıktı. Söylem değişti.

PARALEL
Sürmekte olan 28 Şubat Davası’nda paralel yapı yüzünden istenen sonucun alınmadığını söyledi.
Oysa davanın paralel savcıları istedikleri gibi dosya oluşturmuştu.
Gariban sivil memuru korkutup çoğunu tanımadığı 45 subayın Batı Çalışma Grubu’nda çalıştıklarını söyletmeyi kabul ettirmişti.
28 Şubat 1997 MGK kararlarını,
Erbakan’ın imzaladığı 13 Mart tarihli Başbakanlık direktifini,
İçişleri Bakanı Meral Akşenerin 28 Mart’ta valilik ve emniyet müdürlüklerine yazdığı uygulama emrini,
Adalet Bakanı Şevket Kazanın savcılıklara 11 Nisan talimatını,
MİT ve Emniyet’in irtica brifinglerini,
9. Cumhurbaşkanı Demirel TBMM Komisyonu’nunda konuşmasını görmemişti.
Sahte dijital verileri, yalancı tanıkları esas almıştı.

NE İSTEDİNİZ DE ALAMADINIZ?

Hadi paralelcileri beğenmedi RTE, kendi oluşturdukları mahkemede olanlardan da
haberi yok mu?
Albay Alican TÜRK sordu dönemin bakanları Şevket KAZAN ve Meral AKŞENER’e;

  • Aczmendiler ile Fatma ŞAHİN ve Ali KALKANCInın manüplasyon maksatlı olarak
    askerlerce yaratıldığı iddia edildi. Bu konuda bakanlığınıza bilgi geldi mi?

İkisi de “HAYIR” dediler. Davayı etkilemek için bu ne çabadır? Bu ne kindir?
Her yer türban, her yer dindar vatandaşları sömüren vakıf ve AKP’li dolu.
Vatandaşın nesini istediniz de alamadınız?

DOLMABEHÇE İHANETTİR

Vatan hainliği, ihanet gibi ifadelerin olur olmaz kullanılmasına karşıyım.
Ancak, 28 Şubat 2015’te, Atatürk’ün çalışma ve ölüm mekanında, O’nun portresi
ve Türk Bayrağı önünde yapılan açıklama Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanetin resmidir.

Devletimiz PKK’ya teslim edilmiştir!

TBMM, Türk halkı, ordusu yok sayılmıştır.

T.C. Devleti’nin yıkım sözleşmesi ilan edilmiştir.

Yağlanıp ballanarak, güzel sözcüklerin içine gizlenerek.

AKP üst akılın verdiği görevi yerine getirmektedir.

Ya bunların destekleyen CHP yönetimine ne demeli? CHP’li vatanseverler neredesiniz?

28 ŞUBAT 1997

28 Şubat’ın tenkit edilecek yanları vardır. Oluşumunu, ülkemiz üzerine oynayanlar etkilemiş bile olabilir. Ancak şurası açıktır ki, özünde irtica ve bölünmeye karşı önlem alınması istemi vardır.
28 Şubat 2015’teki manzaraya bakınca o günkü taleplerin ne kadar haklı olduğu
görülmüyor mu?

Bölücülük ve din sömürüsü zirve yapmış değil midir?
Demokrasiye müdahale, vesayet elbette yanlıştır. Ya bugün? Hangi 28 Şubat dersiniz?

NE OLUR?

PKK silah bırakmaz. Bu ihanet belgesi yürümez.
Bu iktidar sürmez.
VATAN, vatanseverlerle güçlenerek milletin güven verici sığınağı olacaktır.
Vatanseverlerin iktidarı milli çözümü gerçekleştirecektir.
Bölücülüğün de din sömürüsünün de sonu yakındır.
Cumhuriyetimiz binlerce asır sürecektir.
*****
PAZARTESİ İĞNELERİ

 ANKET
AKP oylarını %40’ın altında gösteren Gezici Araştırma Şirketi’ni ertesi gün maliyeciler bastı. Demokrasinin gözünü seveyim…

ŞEHİT
Suudi Kralı ölünce ulusal yas ilan edenler dört şehidimizin cenaze törenine gitmediler.
Avanta kapma peşindeydiler…

KAHPE
AKP’nin vekili Tülay Babuşçu, İnönü’ye “kahpe” diyen iletiyi paylaştı.

  1. Bu bayan aynaya her bakışında ne görür?
  2. Bu bayana hangi sıfat yakışır?
    ======================================

Dostlar,

Naci Paşa gene çoook yararlı – akıl – zeka – bilgi dolu bir yazı yazmış AYDINLIK‘ta..
(2  Mart 2015) Kalemine ve yüreğine sağlık diyor ve içerik olarak katılarak, sizlerle de paylaşmak istiyoruz.

Sevgi ve saygı ile, 04.03.2015 

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com