Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

HRİSTİYAN DEMOKRATLAR ve SİYASAL İSLAMCI PARTİLERIN İDEOLOJİK YAPILARI

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Vatandaş soruyor :

“Hocam Avrupa’daki Hristiyan demokrat partilerle İslam ülkerinde demokrasi ile iktidara gelen ya da gelmek isteyen siyasal İslamcı partiler arasında bir fark var mı, yok mu? Eğer varsa nedir? Lütfen çok kısa olarak anlatabilir misiniz?”

Anlatmaya çalışalım. Batı toplumları üç yüzyılı aşkın bir Rönesans ve Reform tartışmaları ve ardından önemli bir Aydınlanma yani akıl çağı yaşamıştır. Zihniyet yapıları akla ve bilime dayalı olarak çağdaşlaşmıştır . Teokratik rejimlere geri dönüş fikirleri sönümlenmiştir. Bu nedenlerle Avrupa’daki Hristiyan demokrat partiler laik ya da seküler – sivil siyasal rejimin bir parçası olmuşlardır. Kutsal kitapları İncil‘e göre bir bir siyasal rejim kurma ve İncil’deki yaşam biçimine yani Hristiyan şeriatına uygun bir yaşam benimsetme gibi bir tasarımları ya da idealleri yoktur. Başta seçimle gelme ve seçimle gitme olmak üzere, demokrasinin ve parlamenter sistemin ayrılmaz bir parçası olmuşlardır.

Demokrasiye, sivil hukukun temel ilkelerine, varsa anayasal siyasal rejime, insan haklarına, din ve vicdan özgürlüğüne sıkı sıkıya ve içtenlikle bağlılardır. Rejim değiştirme, Hristiyan şeriatına geri dönme gibi açık ya da gizli bir gündemleri yoktur.

İslam ülkelerine gelince : Bu ülkelerin gerçek demokrasiye dayalı bir sistemin parçası olmak gibi içten bir tutum ve davranışları ne yazık ki olamamıştır. Çünkü tarihsel olarak, ayrıklar dışında (istisnalar hariç), İslam ülkelerindeki saltanat ve iktidar değişmeleri hep güce ve entrikalara dayalı ve çoğu kez kanlı olagelmiştir. Başka bir söylemle, kuramsal tartışmalar, yani İslamın demokrasi ile bağdaşıp bağdaşmadığı bir yana bırakılacak olunursa, İslam ülkeleri henüz aktarmaya (nakle) dayalı bir din, toplum ve devlet anlayışından akla dayalı ve aydınlanmacı bir hukuk, ekonomi, toplumsal, kültürel, sanatsal ve siyasal yapıya geçememişlerdir. Geçmişlerinde, Atatürk dönemi Türkiye’si dışında akla, bilime, laik hukuka ve sivil demokrasiye dayalı bir zihinsel birikimleri ve zihniyet devrimi olamamıştır

İslam ülkelerindeki yüzeysel ve ikircikli sözde demokrasi anlayışının en çarpıcı örneği İran’daki Humeyni rejimi ve bu rejimin İslam ülkelerine devrim ihraç etme amacı güden politikasıdır.

1979’daki İran devrimi ve Humeyni‘nin takiyeci (gizli amacını saklayan) uygulamaları Müslüman toplumlara yeni bir takiyeci demokrasi dönemi açmıştır. Önce demokrasi ilkelerini tam anlamıyla benimser görünüp tüm ideolojik, yerel, etnik ve dinsel farklı kesimler için demokrasi ve özgürlük isteminde bulunmak. Bu kesiemlerin desteği ile demokrasi kartını kullanıp seçimle iktidar olmak.

Ancak iktidardaki yerini sağlamlaştırdıktan sonra, İslamcı ve dinci bir rejim kurmak. Yani DİNCİ – GERİCİ DEVRİMİ İKTİDAR OLDUKTAN SONRA İKTİDAR GÜCÜYLE YAPMAK. Başka bir söylemle, kendisine iktidar yolunu açan gerçek demokrasiyi rafa kaldırıp, ülkede şeriat kurallarına dayalı gerici bir siyasal rejime dönüş yapmak.

Ne yazık İki yüzlü emperyalist Batılı yöneticiler de İslam ülkelerinde istikrarsızlık yaratmak ve kendi çıkarlarına uygun yöneticileri iktidara getirebilmek için bu ikircikli ve takiyeci demokrasileri desteklemişlerdir. Bu iki yüzlü emperyalist Batı, daha doğrusu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) politikasının uygulamadaki en önemli aracı da Büyük Orta Doğu projesidir (BOP).

Irak, Mısır, Pakistan, Afganistan, Cezayir, Fas, Suriye… ve hatta Türkiye’deki gerici – dinci – faşist darbeler, İslamcı siyasal iktidarlar ve siyasal rejim değişmeleri ya da sarsıntılarına biraz da bu açıdan bakmak gerekir.

Son söz                                :

Avrupa’daki Hristiyan demokrat partilerin gizli ajandaları, takiyeci ve ikircikli sonal (final) amaçları yoktur. Bu partiler mevcut anayasal düzenin ve demokratik rejimin sadık paydaşlarıdır. Buna karşılık, çoğu İslam ülkelerindeki siyasal İslamcı partiler, demokrasi yolu ile iktidarı ele geçirip, İslamcı gerici devrimi, yani şeriat hukukuna dönüşü ve dinci – gerici devrim yapmayı, iktidarda iken, iktidar gücünü kullanarak gerçekleştirme yoluna gitmişlerdir. Bu tür İslamcı partilerin en büyük destekçisi hatta özendirici ise hep emperyalist Batı ve özellikle ABD’dir.

Salgında YAZ DALGASI.. Cumhuriyet TV’ye video demecimiz..

Prof. Dr. Ahmet Saltık, Cumhuriyet‘e konuştu: Kurban Bayramı için çağrı yapılmalı

Türkiye’de 20-26 Haziran haftasında 26 bin 635 kişinin koronavirüs testi pozitif çıktı, 17 kişi yaşamını yitirdi.

Prof. Dr. Ahmet Saltık, artan vaka sayıları ve esnetilen önlemlerle ilgili olarak Cumhuriyet TV‘de konuştu.

04 Temmuz 2022 Pazartesi, 19:00

 

Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, 13-19 Haziran 2022’de 10 bin 954 olan haftalık vaka sayısı, 20-26 Haziran 2022’de 26 bin 635’e yükseldi.

Bakan Fahrettin Koca da vaka sayılarında bir süredir artış gözlemlendiğini belirterek, günlük binin altına inen vaka sayılarının şu anda 4 bine doğru ilerlediğini söylemişti.

Prof. Dr. Ahmet Saltık, artan vaka sayıları ve tedbirlerdeki yetersizlikle ilgili Cumhuriyet TV‘ye konuştu.

“BAKANLIKTAN UTANÇ DUYUYORUM”

İktidarın gerçek verilerini sakladığını belirten Saltık, şu anki vaka sayısının geçen haftadakinin iki katı olabileceğini belirtti. Verilerin olağanüstü bir şekilde çelişkili olduğunu anlatan Saltık, “Bakanlıktan utanç duyuyorum. İnsanları salak yerine koyuyorlar. Masum insanların yaşam hakkını koruyamıyorlar. Çocuk aşıları da olağanüstü önemli” ifadelerini kullandı.

Videoyu haber içinde izlemek için lütfen tıklayınız :

https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/prof-dr-ahmet-saltik-cumhuriyete-konustu-kurban-bayrami-icin-cagri-yapilmali-1954536

“YAZ SALGINI İÇİNDEYİZ”

Hacdan dönecek olanların karantinaya alınması ve Kurban Bayramı için de ayrı bir çağrı yapılması gerektiğini söyleyen Saltık, Turkovac aşısının gerçek bir aşı olmadığını söyledi. Yurttaşların yeni bir dalga için daha kırılgan olduğunu belirten Saltık, “Sözde bilim kurulundan kurtulmalıyız. Verilerle oynuyor, halka yalan söylüyorsunuz. Avrupa kaynıyor. Hemen MRNA aşılarına başlayınız” ifadelerini kullandı.
===================
Dostlar,

Sağlık Bakanlığını ciddiyet içinde, bilimsel sorumluluklarını bütünü ile ve gecikmeksizin yerine getirmeye çağırıyoruz..

Hacca giden 60 bin dolayında insanın geri dönüşlerinde;
– Giderleri kendilerine ait olmak üzere 7-10 gün karantina, ardışık 2 PCR testi negatifleşince karantinayı bitirme..
– Ya da hızlı antijen testi.. yapılmalı.

2020’de yapılan büyük hata asla yinelenmemeli.

5+ yaş çocuklara hemen mRNA aşıları başlanmalı, okullar açılmadan 2 doz tamamlanmalı. Aşılama enerjik biçimde tüm toplumda sürdürülmeli. Toplum bağışıklığı çooook yetersiz.

Yeterince tarama testi yapılmalı güncel PCR ile, yeterince dizin analizi yapılmalı, ülkemizde dolaşan tipleri belirlemek için.

  • TURKOVAC aşı değil, geçiniz..

Aşılamayı hızlandırarak güncellenmiş mRNA aşıları başlayınız, gecikmeden..

Hastalanan tüm çalışanların, çalışamadıkları süre içinde ücretlerini TAM ALMALARI için yasal düzenleme (5510 ve 4857 s. yasalarda..) yapılmalı.

Kurban bayramı için halka uyarı yapılmalı.. Fizik uzaklık korunmalı.
Toplu taşımada, kapalı mekanlarda kapasite sınırlaması ve N95 maske uygulanmalı.

  • AVM girişlerinde ve toplu taşımada ücretsiz N95 maskesunar (mask dispenser) sağlanmalı.

Salgın verileri günlük ve dürüstçe yayınlanmalı. Utandırıcı çelişkiler ve halka saygısız tutumlar sona ermeli.

Salgın tümü ile Epidemiyolojik bilimsel ilkelere bağlı yönetilmeli.
Sürveyans, Karantina, İzolasyon ve Filyasyon güncellenerek hemen başlanmalı.

Refik Saydam Ulusal Koruyucu Sağlık Kurumu hemen, özerk olarak açılmalı.

Yeni bir Bilim Kurulu oluşturulmalı : Meslek kuruluşlarından, uzmanlık derneklerinden… toplantıları kamera kaydına alınmalı ve halka açık yayınlanmalı.

TÜİK, ölüm verilerini açıklamalı. Kovit’ten gerçek ölüm sayılarını öğrenmeliyiz, ayıptır!

DSÖ “salgın sürüyor.. 110 ülkede tırmanıyor..” uyarıları yapmakta. “SALGIN BİTTİ” demeye bu kurum yetkili..

Turistlerden, ülkemize girmeden önce son 3 gün içinde PCR ya da hızlı antijen testi istenmeli..

  1. Basamak Sağlık örgütü salgınla savaş için mutlaka ve hızla güçlendirilmeli

Salgın 1. Basamakta yenilir, hastanelerde değil..

Bakan Koca çıkıp halka açıklamalı : YAZ DALGASI İÇİNDEYİZ… sonbaharda daha da ağırlaşmaması için şimdiden işbirliği yapmalıyız… diye halka çağrıda bulunmalı.

Unutulmasın : Son 7 aydır yaşanan vahşi – acımasız YOKSULLAŞTIRMA ile halkın beli büküldü. Bu koşullarda salgın daha ağır seyrder ve hızlı yayılır. Ölümler artar, halkın psikolojik ve fiziksel direnci zayıfladı yoksulluk ve beslenememe yüzünden.

Yoksullara, okulda öğrencilere beslenme ve gıda desteği verilmeli.

Ulusa kısa uyarılarımızı içeren tweet iletimiz yarım milyondan çok insan tarafından okundu..

Sevgi ve saygı ile. 05 Temmuz 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

Haziran 2022 sonu TV programlarımız

Dostlar,

Geçtiğimiz hafta katıldığımız TV programlarını paylaşmak istiyoruz..

28 Haziran 2022 günü sabah 09:00 – 09:50 arasında ARTI TV‘de Sn. Nazım Alpman‘ın konuğu olduk.
Kovit-19’da başlayan YAZ DALGASI konumuzdu.

Özellikle çocukların yazın aşılanması…

Kaldırılan korunma önlemlerinin yeniden dikkate alınması..

Ağır ekonomik bunalım ve salgına olumsuz yansımaları..

Sonbaharda ağırlaşabilecek tablo ve alınması gereken önlemler..

Ayrıca AKP iktidarının yıl ortasında 2022 bütçesini bitirmesi ve halktan haksız – adaletsiz vergilerle yaklaşık 1,1 trilyon TL daha istemesine de değindik. Sömürülerek yoksullaştırılan Emekçinin vergisi, varlıklıların kur korumalı mevduatına aktarılıyor. AKP = RTE, yoksuldan alıp varlıklıya veriyor, yoksullaşTIRıyor halkı. Oysa 3 Kasım 2020’de iktidar olduklarında “3 Y”  ile savaşacaklardı : Yoksulluk, Yasaklar, Yolsuzluklar..
3 alanda da ülkemizi batırdılar, bir yandan da halkı kutuplaştırıp dincilik şırınga ederek..  Ek bütçe de VARLIK – SERVET vergisi yok! Oysa tam da zamanı!! Salgınla savaşa da para yok!

İzlemek için tıklayınız : https://youtu.be/cub2fHqSgvM

İzlenmesi, paylaşılması ve yararlı olması dileğiyle..


***
29 Haziran Çarşamba günü saat 14:00’te NOKTA TV‘de Sn. Ezgi YEŞİLTEPE ile gene salgını konuştuk. Dünyadan verilerle ve Türkiye’nin açıklanmayan, halının altına süpürülen verileriyle.. Uluslararası istatistiklerden çekilen Türkiye.. TÜİK‘in 2021 Haziran’ından sonra bu yıl da ölüm istatistiklerini yayınla(YA)madığı ülkemiz.. Ne denli utanç verici ve insana saygısız, hukuk dışı!

DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) “salgın bitti” demediği, hatta tersini söyleyerek uyardığı ortamda salgını siyaseten bitirmek isteyen bir iktidar..

  • DSÖ, 110 ülkede salgının artarak sürdüğü uyarısı yapıyor.

İzlemek için lütfen tıklayınız (38 dk.) : https://youtu.be/WMreeygzPdI

***
Aynı gün, 29 Haziran 2022 akşamı 19:30’da ise, Viyana’dan yayın yapan DÜZGÜN TV‘de Sn. Serdar ALTUN ile birlikte olduk.

Dünyadan salgın verilerini paylaştık. Önceki günlerde TV konuşmalarımız, kısa demeçlerimiz ve sosyal medya hesaplarımızda yaptığımız uyarılar, sergilediğimiz açık çelişkiler ve yönelttiğimiz sorularla, Sağlık Bakanlığınca “bir miktar” veri paylaşılmıştı.
Bakanlığın çok sınırlı verileriyle, salgının yeniden tırmanışa geçtiği açıkça görülmekte idi.  Nisan içinde uyarmıştık, Sağlık bakanlığı böylesine hızla gevşer ise, “belki yazın değil ama” diye başlayarak sonbaharda ciddi bir dalga ile karşılaşabileceğimiz uyarısını yineleyerek yapmıştık. Ne yazık ki, sonbahara kalmadı! “Yaz salgını” nın içindeyiz!

Kapsamlı değerlendirmeyi izlemek için lütfen tıklayınız… (58 dk.)

****
1 Temmuz 2022 gecesi saat 21:00’de ise bir “tweet odası söyleşisi”nde idik.
Mersin’den Sn. Nizamettin TAŞKENT ve ark.nın konuğu olduk.

Yaklaşık 1 saat içinde, yandaki görselde izleneceği üzere 3 konuyu ele aldık.
İlk konuyu Mülkiye şapkamızla işledik.
2. ve 3. başlıkları hekim kimliğimiz ve ilk konuyla bağlantılı olarak irdeledik. Her konu için yaklaşık 20 dk. ayırdık. Sonunda, Söyleşi Odasına katılanların sorularını yanıtlamaya çalıştık.

Son olarak Erdoğan’ın 3. kez aday olamayacağını, ancak erken seçimle bu şansının olabileceğini belirttik. İktidar bir oldu bitti yapabilir, YSK (Yüksek Seçim Kurulu) adaylığı kabul edebilir… AKP oyunlarına hazırlıklı olunması gereğini vurguladık. 1982 Anayasası, çok kapsamlı değişiklikler geçirse de yürürlükte ve md. 101/2 çok net :

  • “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.”

Tek çıkış yolu md. 116/3’te var, erken seçim…

  • “Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar
    verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir.

Bu durumda, Haziran 2023’te yapılması gereken seçimden herhalde 1-2 ay öncesini “erken seçim” saymak olanaklı değildir. AKP = RTE bu yolu denese bile, Muhalefet kuşkusuz “yutmayacaktır”, çünkü Anayasa d. 116/1, erken seçim için 360 oy istiyor.. Bu da Cumhur İttifakı AKP+MHP’de yok! Muhalefetin “evet” demesi zorunlu :

  • Anayasa md. 116/1 : “Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Bu halde Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır.”

Konuşmamızı ve soru-yanıtları DİNLEMEK için lütfen tıklayınız (10. dakikadan sonra biz başlıyoruz konuşmaya) :

Play recording: Prof.Dr.Ahmet Saltık ile Ülke Gündemi, gıda güvenliği ve pandemi (twitter.com)

İzlenmesi, paylaşılması ve yararlı olması dileğiyle.,

Bu arada, “Kovit-19 Yaz Dalgası” nedeniyle yurttaşlara çağrımız ve uyarımızı içeren tweet iletimiz yarım milyona yakın kişi tarafından okundu!

Hacılar ve Kurban Bayramı, salgın yönetiminin 2 yumuşak karnı…
AKP’den hayır yok… Yurttaşlar “başının çaresine” bakmalı..
Yazık bu ülkeye ve masum insanlarına..

Sevgi ve saygı ile. 04 Temmuz 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

 

2 Temmuz’a dair 3 Şiir…

ŞİİR KÖŞESİ..

 

Dr. Serdar Koç

2 Temmuz’a dair 3 Şiir…

TEMMUZ AĞITI
(Cuma Cinayetleri)

-I-
alev ve duman soluması
ölümün son dizeleriydi
haksız
dayanaksız
saçma

“ben ölürsem sen bana sahip çıkarsın
sen ölürsen ben sızarım”
diyordun Metin Altıok
esrik bir yaz akşamı
yaşama ilişkin

temmuz cuması gün ortası
yangın ayazında donmak değil

pusatsız
berzah
berzah

-II-
“öldüğümde
doğduğum yere gidiyorum
yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği
işte böylesine yeniyorum”

yangın ayazından önce
en son kâhin dizeleri
bir peçeteye yazdığın

okuyorum
yüreğim ezilerek
Uğur Kaynar
sevgili dostum

“oysa
oldum olası
yerleşik yabancısıyken ben
bu ülkenin
ne de güzel yalnızdım”

-III-
hoşça kal
Behçet Aysan bilge kâhin

“sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde ölürüm…”

“gidiyorum
bu şehri bu yağmuru
bu düşleri
bu aşkı bu kavgayı bu kederi
size bırakarak”

“o kadar düşündüm ki seni
gerçekliğini yitirdim”

kendi külünde devinen
“yanık otlar gibi”

artık ben de ölürüm

-IV-
otopside
iç cebinden çıkan dizeler
Serkan Doğan’ın

ölümü karşılarken yazdığı
yangın ayazında

“yanıyorum
anam sakın ardımdan ağlamasın
Ali’yim ben
Pir Sultan yoluna ölüyorum
başıma kızıl bağla
arkamdan sakın ağlama”

rastlantıyla
canlı bulundu
morgda
kardeşi Serdar Doğan
bir gün sonra

“çekerken yazgı kurasını”
payına düşen bu onun da

-V-
son okuduğu kitabın
sayfaları arasından
kurumuş bir gül yaprağı
çıktı canım Asuman’ın
kardeşi Yasemin ile
kucak kucağa ölürken

yangın ayazında yiten
kül olan defterler gibi

-V-a
gülüşün de dondu mu?
çocuk
yangınlar ayazında
gül yüzünde güller açmaz
öpücükler kanatlanmaz mı artık

oniki yaşındaki delikanlı
Koray arkadaş
ey musahip yoldaş
gardaş can
kehri akik

-V-b
ablanla
bir meleğin iki kanadısınız
ay şafağında
sönümsüz bir
Menekşe alevi
bundan böyle

senden
hep iki yaş daha büyük
kalacak olan
ablanla el ele
tutuşarak
yangın ayazlarında

-VI-
“rüzgarın kanatlarına binip gitti Hasret”
anacığının yüreğinde
………………….

“her şey birden yaşandı ve bitti”

… ……………… .
düşümde gördüm seni
“kendi kitabımızı kendimiz yazmaya geldik”
diyordun bana
……………………

“devlete çok güvendik”
dediler
“bizi ve çocuklarımızı bu güven yaktı”
aileler
……………………..

“artık hiçbir şeye inanmıyoruz”
………………………

-VII-
bir kentin nasıl düşürüldüğünü
gördük o gün Sivas’ta hep beraber
“allahüekber allahüekber”
zamanın çukurlaştığı saatler

hani ne kaldı yarına
hangi insani değerler
artık hiçbir tanrının ulaşamadığı
yaygaranızdan geriye

-VIII-
yakılan değil yaktırandı
çarmıha gerilen değil
asıl acınası
topografyasız tarihi
imgesiz coğrafyası

önce sen kendini sorgula
merhamet değil
yardım ya da
dolmadan kuyular taşla
ermeden göğe başları
ey yanıtsız sorular utancı

-IX-
Ankara’da
asfalt eriyordu
doksanüç temmuzunda
yaz kederinden

kanım iliğim buharlaşıyordu

siz hangi bedeli ödeyeceksiniz
“bay yargıç”
biliyor musunuz konu bu

mutsuz ve iktidarsız bir halka rağmen iktidar
suratı duvar
yüreği buz

-X-
sayfalar kitaplar boyu
ne de çok yalnızız şimdi
yokluğun dayanılmaz
ağırlığı altında…

Serdar Koç
(TEMMUZ AYAZI, Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)
***

TEMMUZ AYAZI

-masallara su verirdi yurdum
destanlar koynumuzda büyürdü-

-I-
durdu bir an
dinledi kendisini kırık vazo
ah ne yazık ki o an
o sonsuz an
dağıldı kainata paramparça

ha var ha yok
olası ömrüm
elveda
kalbim elveda
sonsuz elveda

yer çekimsiz
ağırlıksız
ivmesiz

-II-
bir kez daha
nesnelerin adını yeniden koydum

tanımlayabilmek için
içimdeki yangını
çağıldayan sulara
kapıp koyuverdim kendimi

bir kez daha
bulabilmek için seni

-III-
aşkla ilgili ne bilirdim ki
neydi ki zaten
asılsız böbürlenmelerle
ve kof inançlarla dolu bellek
bir yumrukta indi aşağıya cam çerçeve
tuz buz oldu uğundu
gözlerimi buz kesti yüreğim buydu

parçalandı gece sabahlara kadar
yıldızlarla öpüşen dudaklarım
kalbim delice parçalandı
yemyeşil bir dal kırıldı içimde
bir çığ uçurum
bir dağ boşluğu

gel dolaşalım tüm kenti
hiç konuşmadan
bu keder yüreği dağıtmadan

tüm zamanı gördük o gün
zaman yoktu
sonsuz sayıda insan
insan yoktu

-IV-
zamanın aynasında sallanan bu şehir
bu toz
bu kül
bu buğu
bu şamdanların aydınlattığı tül
saçının tellerine bağlı
titrer rüzgarda

hüzün
ki en uzun şiiridir kalbimin
ben günde yüzbin
şiir yazsam da

-V-
sevgiler düşünde öldüm
öldüm dirildim
ben seni geçen yüzyıl da sevmiştim
anımsa
beni sevdiğini bilirsem
hep mutlu ölürüm
çiçekler ve aşklar sınırında

hep bu günümde kal
kal yollarda
tüm aynaları kır ve yok ol kalbim
yok ol bir daha

ben seni gelecek yüzyıl da sevmiştim
anımsa
bekle yollarda bekle bir daha

-VI-
ateşe ve suya gömülmüş gölgeler
geçmişi anlatır mavi gök kara gece
anımsa dostum
iki yeğeninin ölümlerini teşhise gitmiştin de

insanların taşlanarak yakıldığı
gözlerini kan bürümüş -devletli-
dindar bir “cinnetin” ikinci günü

Tıp Fakültesi Morgu’nda Sivas’ta
büyüğü ondokuzunda onaltısında diğeri
iki güzelim inci tanesi nasıl da düşüvermişti
semah ekibinden tel duvak kefenlere
nasıl bir duyguydu anımsa

“Pir Sultan kızıydım ben de Banaz’da”

-VII-
gecelerken morg kapısında
sigarayı yumuşat parmaklarında
yak bir daha
bir daha tükensin gece
gece tükensin ömrüm kederde
ateş ağzıma gelsin dayansın bir daha
bir daha sivas’ı anlat bana
yıldızlarla delik deşik bir gece
dilimde otuzyedi kırbaç izi

“Pir Sultan kızıydım ben de Banaz’da
Dedemi astılar kanlı Sivas’ta”

-VIII-
ah ellerim ayaklarım bağlı
üşür gözlerim
üşür gözlerim
üşür gözlerim

bu yangın ayazında
ısınır mı gözlerim
yüreğim ısınır mı bir daha

damla
damla
kanarken
acı

ey iki yüzlülük ey onursuzluk!

(eti yakan ateş değil)

Serdar Koç
(TEMMUZ AYAZI, Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)
***

YANGIN AYAZI

karanfil bastım yarama
al karanfil acılandı

kendi tarihi altında ezildi kent
bin yıllık bir çınar kökünden sökülürcesine
kılıçlar çekildi vicdanlar sustu
ey ölümün sessiz çığlığı

en ince ayrıntısına
en kılcal dereden
en ıssız kuytuluğa

kayalardan fışkıran çiçek
uçurum diplerini öpen su
ey gözyaşı

düzlükleri köpürte köpürte
kanatlanmış bir küheylan
kıyılarını kaybetmiş de denizin
kalbimin…

Sivas Sivas yanar
Sivas Sivas üşür gözleri

Serdar Koç
(TEMMUZ AYAZI, Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)
***

Geri sayımda hasar riski…

GÜNCEL23.06.2022, BİRGÜN

24 Haziran 2018-24 Haziran 2022: 27. Yasama döneminin 4 yılı.

Dört yıl, yalnızca bir yasama organı olarak TBMM değil, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBYDBY) dönemini de (9 Temmuz 2018) kapsıyor.

Normatif açıdan asıl değerlendirilebilir?

“TORBA YASA”

TBMM, toplam 3 bin 147 maddeden oluşan 267 yasa kabul etti. Bunlardan, 486 maddeden oluşan toplam 160 uluslararası antlaşma, 1 içtüzük ve 8 bütçe kanunu çıkarılırsa, kalan 98 yasanın 66’sı ‘torba teklif’ti. Maddelere göre, 3 bin 147 maddenin 2 bin 29’u ‘torba yasa’.

Toplam 66 ‘torba’ yasa’, yaklaşık 531 yasada bir kez, 158 yasada ise birden çok kez olmak üzere 689 yasada değişiklik yaptı.

“TORBA CBK”

PBYDBY ise, toplam 2 bin 692 maddeden oluşan 105 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) çıkardı. Bunlardan 54’ü ‘torba kararname’ olup, madde sayısı 804’tür.

CBK’ler tümüyle gerekçesiz

Torba yasa ve CBK’ler, yürürlükteki kuralları, adeta bir ‘enkaz yığını’ haline getirdi.

ÜST YASAMA GİBİ

Yasa, yasama organı olarak TBMM’nin asli ve genel yetkisi.

CBK ise, yürütme olarak CB’nin Anayasa ile çerçevesi çizilmiş yetkisi.

TBMM’nin varlık nedeni kural koymak; Yürütme’nin varlık nedeni ise, adı üstünde yasayıcının koyduğu kuralları uygulamak.

Her ikisi, hukuk devleti (md.2), egemenlik (md.6), yasama yetkisi (md.7), yürütme yetkisi ve görevi (md.8) ve Anayasa’nın üstünlüğü (md.11) ile bağlı.

Ne var ki TBMM, anayasal yetkisini; eksik veya Anayasa’ya aykırı kullanıyor ya da CBK’ye uygulama alanı açmak için kullanmaktan kaçınıyor.

PBYDBY ise, tam tersine, anayasal yetki sınırları dışına çıkıyor; doğasına aykırı olduğu halde torba ve gerekçesiz olarak yaptığı CBK’ler, şekil, yetki ve içerik yönlerinden Anayasa aykırılıklar zinciri ile bezeli.

TBMM ve CB arasında yetki kullanımı yönünden ayrışma, yasa-CBK ilişkisini düzenleyen Anayasa kuralını askıya almış durumda: CBK ile “kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır”; TBMM’nin “aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz kalır” (md.104/17 son).

Meclis’e vurulan ters kelepçe işlevi gören AKP-MHP ittifakı, kendilerinin koyduğu bu anayasal yükümlülükten de sürekli kaçınıyor.

Yasama yetkisinden kaçınarak CBK’ye alan açmakla yetinmeyen AKP-MHP, yasaları da daha çok yürütme ve idarenin siparişleri üzerine çıkarmayı sürdürüyor.

  • Haliyle PBYDBY, bir üst yasama görüntüsü veriyor.

HASAR AĞIR

TBMM, Anayasa md.7’nin kendisine tanıdığı yetkiyi kullanmaktan kaçındığı, CB ise md.104/17’nin tanıdığı yetki sınırlarını tanımadığı için, Anayasasızlaştırma ivme kazanıyor. Böylece, yurttaş hakları ve kamu yararı sürekli zedelendiği gibi gelecek kuşakların hakları da yok ediliyor.

  • Mevzuat ise, düzeltilmesi kolay olmayacak şekilde karmaşık ve darmadağın maddeler yığını haline gelmiş bulunuyor.

FELÇ EDİLEN AYM

Bu dönemde, CHP, 107 yasadan 78’inin, 105 CBK’den 75’inin iptalini istedi. Anayasa Mahkemesi (AYM) toplam 158 başvuruda 45 karar verdi: Yasalar üzerinde 15 iptal 14 ret, CBK’ler üzerinde 8 iptal, 8 ret kararı.

Bireysel başvuru yolu 10 yıl önce açıldığı halde, adil yargılanma hakkı reformu yapılmadığı için, giderek siyasallaşan üye profili dışında ağır iş yükü nedeniyle AYM denetimi etkisizleşti. TBMM, PBYDBY ve mahkemeler, AYM’yi adeta felç etti. AYM, iptal ve ilke kararlarını vermede yetersiz ve etkisiz kaldı.

DEMOKRATİK MUHALEFET

Dört yıllık ‘normatif enkaz’ karşısında, çoğunluk yolunda CHP/HDP/İYİ Parti’de ne ölçüde ‘azınlık bilinci’ oluştu? Tartışılmaya değer bir soru.

Ama şu açık: Artık 5. yıl yok; çünkü seçim tarihi, en geç 18 Haziran 2022. Bu hızlı geri sayım döneminde, AKP-MHP ittifakı için seçimleri kaybetmeme telaşı nedeniyle, Saray güdümünde “ülke hasarı teferruat” olacak. Bu nedenle, geri sayım döneminde “yıkıcı mevzuat” dayatması, demokratik muhalefetin daha uyanık olmasını gerekli kılıyor. Türkiye Cumhuriyeti, en tehlikeli son viraja doğru hızla ilerliyor. Aman dikkat!

“Kamu sağlığı” ve dezenformasyon

GÜNCEL30.06.2022, BİRGÜN

 

Ya resmi dezenformasyon?”, başlıklı ayın ilk yazısı (2 Haziran), basın ve sosyal medya torba yasa teklifinin olası sakıncaları üzerine idi. Öneri, 1-2 Haziran’da Dijital Mecralar Komisyonu’nda, izleyen haftalarda Adalet Komisyonu’nda görüşüldü. Geçen hafta Genel Kurul gündeminden, “uzlaşma (!)” adına çekildi.

Yasa tekniğine tümüyle yabancı olan torba öneri, içerik olarak ve kurumsal düzenlemeler bakımından, Anayasa’ya ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne çok yönlü aykırı; mahkemelerin konuyla ilgili kararlarına da.

Nisan ayında dayatılan 7393 Sayılı Seçim Kanunu Değişikliği, demokratik siyaset bakımından sorunlu idi; bu öneri de, özellikle demokratik toplum bakımından fazla sorunlu. Siyasal iktidarın seçim yoluyla el değiştirmesini engelleme amacı, her ikisinin ortak paydası. Nasıl?
***
Eğer toplumsal ve siyasal sorunlara ilişkin bilgilenme hakkını yurttaşlar özgürce kullanamaz ise, serbest kamuoyu oluşmaz; eğer seçim sürecinde yargı güvencesi zedelenirse, iktidarın seçim hilesi yapması kolaylaşır.

  • Seçim yasası ve gündemdeki sansür yasa önerisi,
    AKP-MHP iktidarını sürekli kılma ereğinde birleşiyor.

Sansür düzenlemesi, demokratik toplum (md.13), seçim düzenlemesi ise, demokratik yönetim (md.75 vd.) güvencelerini zedeleyici; haliyle her ikisinin, demokratik devlet (md.2) kuralının içini boşaltıcı etki yaratma riski hayli yüksek.

Ne var ki, çoğulcu toplum sönümlendirilerek demokratik devleti askıya alma sürecinde asıl örtbas edilmek istenen,

  • Resmi dezenformasyon yoluyla kamu sağlığını da tehlikeye düşürmek.

Covid-19 salgın dönemine yayılan resmi dezenformasyon, son aylarda ve özellikle Haziran boyunca zirve yaptı. Covid-19 önlemlerinin büyük bir aymazlıkla sonlandırılmış olması bir yana, vaka ve ölüm sayıları da kamuoyundan saklanır oldu. Yaşamsal bilgiler toplumdan gizlendiği gibi, DSÖ’ye bilgi iletimine de son verildi.

Saray ve güdümündeki Sağlık Bakanlığı, “genel sağlık” için güvence olmak bir yana,
tam tersine tehdit kaynağına dönüştü.

Öneri madde 29’a göre ise, tehdit kaynağı yurttaşlar; “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” 3 yıla kadar hapisle cezalandırılır.
***
Anayasa’nın düşünce özgürlüğü ve hukuk devleti güvencelerine (md.2, 25 ve 26) açıkça aykırı olan bu madde, düşünce suçlarına yeni bir halka ekleyecek.

Ne var ki, asıl dezenformasyon, resmi makamlarca yaratılmakta olup, örneğin, Covid-19 pandemisini aşmaya yönelik etkili önlemler almak bir yana, “sağlıkla ilgili bilgilenme hakkı”nı bile engelleyen Sağlık Bakanlığı, ”genel sağlığı” tehlikeye düşürmeyi sürdürüyor: Dezenformasyon yoluyla önlemleri kaldırmak, halkı eksik bilgilendirmek, hiç bilgilendirmemek veya yanlış bilgilendirmek, kamu sağlığı üzerinde en büyük tehdit.

Eğer madde 29 yasalaşırsa, dezenformasyonla “kamu sağlığı”nı tehlikeye düşüren resmi makamlar değil, halka gerçek bilgi aktarma görevini yerine getiren hekimler, “Halk arasında endişe, korku veya panik yaratma” suçlaması ile karşılaşabilecek.
***
Özetle, kamu makamlarının hukuk dışı işlem ve eylemlerini sorumluluktan bağışık tutan AKP-MHP düzenlemelerine, kamu sağlığını tehdit eden eylemler ve işlemler halkası da eklenecek. Toplum sağlığını koruma ve geliştirme anayasal yükümlülüğü bir yana, devlet eliyle kamusal sağlığı tehdit, yaşam hakkı karşısındaki devletin yükümlülüğünü apaçık hale getiriyor ve ağırlaştırıyor. Bu nedenle, TBMM’de CHP-HDP ve İYİ Parti’nin öneriye karşı demokratik blok oluşturması yetmez, AKP-MHP’nin kamu sağlığına ilişkin sorumluluklarını da sergilemesi, tarihsel görevi.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ

Yalan, yanlış teoriTürk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

ASKER

İzmir’deki milli maçta “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” pankartı stada alınmadı.

Pankart olsun olmasın biz öyleyiz…

A/SALAK

Beyaz TV stüdyosunda, kendisini metafizik uzmanı olarak tanıtan kadın, canlı yayında ‘cin çıkarma seansı’ yaptı.

Salaklara asalak…

KORUMA

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın eşinin çantasını koruma polisi taşımış.

Değerli olanı korumuş…

MÜLTECİ

Milli maçta “Mülteci istemiyoruz” sloganı atan gençleri sorgulayan savcı, “Samsunluyum. İzmir’de yaşıyoruz. Biz de İzmir’de mülteciyiz. İzmirliler bizi istemezse ne olacak? “ demiş.

Bakınız: İlköğretim yurttaşlık bilgisi (Vatan, vatandaş, mülteci) tanımları…

YARGI

Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’ devrine şerh düşen yargıç ile Gezi Davası kararına “somut delil yok” diyen yargıç tayin edildi.

Adalete değil AKP’ye hizmet edilecektir!..

BİZ

RTE, çok yerde yaptığı gibi Van’da “Van’a üniversiteyi kim kurdu? Biz kurduk” dedi.

Üniversite kendisi daha askerdeyken 1982’de kurulmuştu.

Ya halkı aptal yerine koyuyor ya ne dediğini bilmiyor…

ÜS

Yunan milletvekili Kleon Grigoriadis, hükümeti, ülkeyi dev bir ABD üssüne dönüştürmekle suçladı.

Aklı başında adamlar her yerde var…

KAPI

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’ın “Enflasyon üçlü rakama gidiyor, fakirleşerek büyüyoruz, gelir eriyor.” açıklaması RTE’yi çok kızdırdı. “Böyle giderse iktidarın kapısını çalmayın, haddini bileceksin” dedi.

  1. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovar, onuncuya almaz.
  2. Devlet kapısı ile babasının kapısını ayırmaz…

KORUMA

Kur Korumalı Mevduat için bütçeden 21 milyar TL. gitti.

Fakirin sırtından zenginin parası korundu…

KÖTÜ

AKP Trabzon milletvekili Bahar Ayvazoğlu, ABD ve Avrupa ülkelerinin de enflasyon nedeniyle döküldüğünü, bizde denetim altına alınamama nedeninin kötü muhalefet olduğunu söyledi.

Bahanenin kötüsü…

ÇIPLAK

AKP’lilerin Türk Demokrasi Vakfı toplantısına katılmayışını eleştiren Bülent Arınç, partinin geriye götürüldüğünü söyleyerek “Kral çıplak demenin vaktidir” dedi.

Gemi su alıyor!..

DEĞERLİ

AKP Gen. Bşk. Yrd. Numan Kurtulmuş, ”Eski dönemde maalesef Türk parası çok değerliydi.”

Milli parasını değersizleştirmeyle övünen birini de gördük.

Numan, Harun, Karun…

TÜRK

Ülkemizin adının uluslararasında “Turkey” yerine “Türkiye” olarak kullanılmasının kabulünü fırsat bilen AKP iktidarı, THY’nın “Turkish” ifadesini de “Türkiye” olarak değiştirmek istedi.

Ah şu Türk’lükten bir kurtulsalar…

BUĞDAY

Venezulla’da buğday üretimi için yatırım yapılacağı açıklandı.

Ele yatırım, çiftçinizi yatırın!..

DUA

AKP Van Milletvekili Osman Nuri Gülaçar, sığınmacı politikalarıyla ilgili olarak “Belki o sığınmacılara sağladığımız birkaç lokma, bizim çocuğumuza gelecek olan musibete engel olacak. Bir dua alacağız, o dua bizi yarın muhafazada tutacak..”

Ülkeye, millete verdiğiniz zarar karşılığı alacağınız beddualar ne olacak?..

RANT

Maltepe’deki askeri birliklerin boşalttığı yeşil alan CHP’li belediye tarafından AKP’ye yakın inşaat şirketine verildi.

Dürüstlüğü ile övünen genel başkanın tepkisini bekliyoruz!..

ŞEYH

Adapazarı’na vaaza gelen Suriyeli şeyhi dinlemek üzere, çoğunluğu Suriyeli göçmenler olmak üzere yığılma oldu.

Çok sevenler gitse ya…

RAHATSIZ

Trabzon’da Atatürklü Türk Bayrağını asıldığı yerden koparıp yere atan Volkan Erbaş savcılıkta, “Psikolojik rahatsızlığım var. Buna bağlı psikolojimde bozukluk var. Türk bayrağı ve Atatürk olduğunu fark etmedim. Kötü niyetim yoktu, anlık oldu. Pişmanım” dedi.

Psikolojik rahatsızlık mı, organ yokluğu mu?..

ÇÖZÜM

HDP’den ayrıldıktan sonra Türkiye’nin Sesi Partisi’ni kuran Ayhan Bilgen, “AKP’nin ‘Kürt sorununa’ ilişkin Öcalan’ın dahil edilebileceği ve MHP’nin de ikna edilmeye çalışıldığı yeni bir çözüm süreci başlatabileceğini” söyledi.

Başlatılır. Seçim zamanı…

KAYIP

İçişleri Bakan Yard. İsmail Çataklı, 122 bin Suriyeli mültecinin kayıp olduğunu açıkladı.

Kaç koyunu güderler?..

ZAM

RTE maaşına %40 zam istemiş.

Kendi için değildir. “Bu fakir” ne yapacak o kadar parayı…

MADIMAK VE BAŞBAĞLAR VAHŞETLERİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Bu gün, günümüzden tam 29 yıl önce gerçekleştirilen iki vahşetin yıldönümü. Bu 2 vahşetin biri 02 Temmuz 1993 günü Sivas Madımak Otelinde ve öbürü, birkaç gün sonra Erzincan’ın Başbağlar Köyü kırımında (katliamında) yaşandı.

Bu yangın ve kırımlarda (katliamlarda) salt insanlar ve onların yaşama hakkı yakılmadı; onlarla birlikte din, iman, hak, hukuk, laiklik, akıl, bilim, özgürlük, demokrasi adalet, ahlak, vicdan, sevgi, barış, umut, hoşgörü, güven, kardeşlik, kültür, sanat, insanlık…. ülke, devlet ve toplum adına ne denli güzel “değer” varsa ateşe atıldı.

  • İç ve dış şer güçler, elbirliği ile azgın cehaletin, cehalet bombasının fitilini ateşlediler..

Bundan sonra yapılacak en güzel şey, olup biten bu vahşetlerden gerekli ders alınarak, hem bu vahşi cehaleti yok etmek ve hem de başta sevgi, barış ve kardeşlik olmak üzere, yitirdiğimiz tüm ahlaksal, insancıl, hukuksal değerlerimizi en kısa zamanda daha güçlü bir biçimde, elbirliği ile yeniden geri kazanmanın, onarmanın yollarını arayıp bulmak olmalıdır.

  • Her iki vahşi olayda da ana sorumluluk, hem toplumu cahil bıraktığı ve hem de doğrudan kendi yurttaşlarının can güvenliğini yeterince koruyamadığı için devletindir.

En başta da dönemin siyasal iktidarına aittir.

Ne yazık ki çeşitli siyasal, dinsel, ekinsel (kültürel) ve etnik nedenlerle, siyasal iktidarlar bu olayların üzerine yeterli ve etkin bir kararlılıkla gidememiştir. Olayların üzerindeki sis perdesi yeterince aydınlatıl(a)mamıştır. Bu durum kabul edilemez.

Başta bu vahşetlerde yaşamlarını yitirenlerin yakınları ve sevenleri olmak üzere tüm ulusumuzun başı sağ olsun.
=======================================
Dostlar,

AKP, 20 yıldır tek başına iktidardır.
Bu yakıcı ve toplumsal barışı dinamitleyen kırımlar mutlaka ama mutlaka aydınlatılmalı ve gerçek sorumlular yargı önünde hesap vermeliydi.

Sanıkların avukatlığını üstlenenler arasında olan Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan, bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti.[18] Geniş avukat listesinde çok sayıda Refah Parti üyesi ve yöneticisi olması eleştiri konusu oldu. Bu avukatlar ilerleyen yıllarda AK Parti ve Saadet Partisine katıldılar ve içlerinden üst yönetim görevlerine yükselenler oldu. 26 kişilik bu listede biri bakan olmak üzere 4 AKP milletvekili de bulunmaktadır.

Bu tablo kabul edilemez!

Kırımları aydınlatmayıp suçlularını yargıda hakettikleri gibi cezalandırmayan herkesin, başta siyasal iktidarlar olmak üzere elleri, kırımcılar ölçüsünde, hatta daha beter  kanlı ve kirlidir.

Ne yazık ki başsağlığı dilemek, Ulusun acısını paylaşmak hiçbir derde deva ol(a)mıyor..

Yüreğim yangın yeri.. 2 Temmuz 1993’ten bu yana, 29 yıldır hiiiiiççç dinmiyor.. Bu intikam güdüsü değil, adalet hakkı.. ki benzerleri için de etkin caydırıcı olsun esas olarak.

Gerekrse Yargılamanın yenilenmesi kurumu kullanılmalıdır.  CMK md. 311 ve sonrası hükümler işletilmelidir. Adalet Bakanlığı konuyla doğrudan ilgilenmelidir.

TCK’da insanlığa karşı işlenen suçlar için zamanaşımı söz konusu değildir (md. 77).

Gün olur, görevlerini yapmayarak adaleti karartanlardan da hukuksal hesabı sorulur, ölseler de!

Sevgi ve saygı ile ama adalet özlemi acı ve kaygısıyla.

02 Temmuz 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Jelibon zaferler…

authorZAFER ARAPKİRLİ

Milletçe en vazgeçemediğimiz alışkanlıklarımızdan, biridir “çabuk gaza gelmek”. Tam da bu yüzdendir ki, siyasetçilerin hamasi tavırları ve nutuklarında bu özellik ustaca istismar ve bir çırpıda günlük politik ranta tahvil ediliverir.

“Şahsım Rejimi”nin başı da, Cumhuriyet tarihinin belki de bunu en iyi bilen ve (hakkını teslim etmem lazım) en iyi becereni (!) olduğu için, sık sık bu tür “rant devşirmelere” zemin hazırlayacak çıkışları ile ünlüdür.

“One minute!” diye bağırınca herkes tırsıp her istediğimizi kabul edecek zanneder çünkü.
***
Sonradan, kim bilir kaç yüz kez, yola çıkış noktasından 180 derece çark etmesine, daha doğrusu çark etmek zorunda kalmasına rağmen o “kolay ve ucuz rant”tan bir türlü vazgeçemediği için de, hiç ders almadan, aynı alışkanlığını sürdürüyor.

Artık, gayet iyi tanıdığımız için ve meselelere “yandaş – besleme gözlüklerle” bakmadığımız, üstüne üstlük dış politikayı naçizane on yıllardır yakından izlediğimiz için, Madrid Zirvesi’nin haftalar öncesinde defalarca söyledik.

“Son derece haklı olduğumuz ve makul gerekçelerle, akıllıca bir pazarlık kozu olarak da kullanabileceğimiz, sonuçta da bir şeyler elde edebileceğimiz bir konuda, yine ve yeniden aynı hamaset ve yüksek volümlü siyasi propaganda aymazlığına başvurduğumuz için, yine mahcup olacağımız bir sonuca doğru sürükleniyoruz. Görürsünüz son anda çark edip kolayca ikna edecekler (masada ütüleceğiz) dedik.

Kâhin filan değiliz. Olayları soğukkanlı ve objektif analiz edebiliyoruz da, ondan.

Madrid’e giderken, olayı “Şu listeyi masaya koyuyorum. Bu teröristleri iade etmezseniz İsveç ve Finlandiya’nın önündeki barikatı kaldırmam” diye sunarak pazarlık edemezsiniz. Üstelik de bunun olmayacağını bile bile. Elin oğlu, elin ülkesi, senin gibi “Açarım bir telefon istediğim mahkemeden istediğim mahkûmiyet veya sınırdışı-iade kararını çıkartırım rejimi” ile yönetilmiyor ki.
***
Zirve sonrasında hem Stockholm hem de Helsinki yöneticilerinin yaptıkları açıklamalara bakarsanız buru görürsünüz. Özetle (mealen) “Evet, ilke olarak mutabıkız. Evet, memorandum imzaladık ama. Bizim parlamentomuz ve bağımsız yargımız var. Onlar ne derse o olur. Bize bu konuda kimse talimat verir gibi konuşmasın.” anlamına gelecek lâflar ettiler.

Bu süreçte dönen yoğun pazarlıkların bir parçası olan “ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışı” konusunda da, Joe Biden (mealen) benzer bir şey söylüyor:

“Evet. Bu satış için gereken tüm çabayı göstereceğim ama… Bizdeki başkanlık sistemi, Türk usulü Reislik sistemi değil. Sonunda Senato’nun dediği olur” diye de ekliyor.

Yani? Yanisi şu: Memoranduma imza atan 3 ülkeden 2’si, kendi ülkelerinin istediğini “çatır çatır almış olma” sevinci ile ülkelerine dönerken, biz “10 maddelik vaat ve temenniler dizini”nden başka bir şey alamamış olduk. Ve dikkatinizi çekerim; Süreçte “moderatör” rolü oynamasına rağmen, o memorandumda imzası olmayan NATO Genel Sekreteri ile ABD Başkanı hiçbir sorumluluk üstlenmiş de olmuyorlar.
***
Sonuca baktığımızda, Ankara’da yüksek perdeden efelenen “Şahsım”, Madrid’de birkaç saat içinde, “Bir Biden selfie’si, bir Boris Johnson şakalaşması, bir Niinistö tokalaşması” dışında hiçbir somut kazanım elde etmeden “Soft bir zafer kazanmış sözde muzaffer komutan” edası ile evine dönmüş oluyor.

Güncel bir simge ile tarif edersek, bir nevi “Jelibon Zafer” yani.

Kolayca dişe gelip parçalanmayan… Sevimli… Tatlı… Ama neticede ağızda birkaç dakikada eriyip bitiveren günlük bir “Sanal Zafer”… Aynı, 1980 Darbe rejiminin “Alicenaplık edip Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüşünü kabullendik” diye içeriye sunduğu yenilgi benzeri.

Aynı, Serbest dolaşım ve gümrük birliği vaadi ile kandırılan ama sonuçta “Onlar ortak biz pazar” formülüne razı edilen son 30 yılın iktidarlarının kandırıldığı gibi.

Aynı, 2004 Kıbrıs referandumunda “Siz Türklere Annan Planı’nı onaylatın. Her şey istediğiniz gibi olacak” diye kumpasa getirilen Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC gibi, sonuçta “Rum Kesimi’nin AB’ye jet hızı ile tam üye olmasını” şaşkın şaşkın izleyen zamanın (bugünün) iktidarı gibi. Aynı, “Vize serbestisi” yalanı ile uyutulup, milyonlarca sığınmacının yükünü sırtına aldığımız o “gaflet süreci” gibi.

Daha sayalım mı? Yerimiz yetmez. Ama bu tür “Dik durduk, masaya yumruğu vurduk. Aldık geldik” mealinde yalanlarla kamuoyunu kandırma örneklerinden gına geldi artık.
***
Ekonomisinin 70 değil 7 cent’e bile muhtaç ve buhran boyutlarında bir felaketle karşı karşıya olduğu, demokrasinizin “siyasi itibar” anlamında küme üzerine küme düştüğü, adaletin a’sının bile ortalarda dolaşmaya utandığı bir ülke olursanız masalarda böyle kolayca “ütülürsünüz” işte. Bundan bir zevk aldığımız filan yok. Sizden daha çok kahroluyoruz.

Bakın, yarın o (yukarıda zikrettiğimiz) Kıbrıslı Rumlar da NATO’ya başvursa, bu tablo karşısında aynı “Jelibon” dış politika ile diklenir, aynı şekilde “ikna” olur, dönüverirsiniz. Ehil insanları “monşer” diye aşağılayıp, Marwa Hanım’ın kızından gayrı resmi tercüman üreten sistemle, hiçbir ciddi sorunu çözemeyeceğinizi anlayın artık.

CHP Covid-19 Danışma Kurulu Raporu

CHP Covid-19 Danışma Kurulu:

Pandeminin 30. Ayında Virüs Geri Döndü, “Müsterih” Olmak Değil Önlem Almak Zamanı!

Cumhuriyet Halk Partisi COVİD-19 Danışma Kurulu pandeminin 30’uncu ayında virüsün yeni varyantla geri döndüğünü hatırlatarak, “Sağlık Bakanı Koca’nın ‘müsterih olunuz’ yaklaşımı ile değil, bilimsel önlem alarak halkımızı koruma zamanı” dendi.

CHP COVİD-19 Danışma Kurulu yaptığı yazılı açıklama ile her yeni varyantın gelişen özellikleriyle salgının seyrini de değiştirdiği vurgulandı. Açıklamada azalan test sayılarına ve değişen salgın yönetimi uygulamalarına karşın vakaların arttığı ortaya konarak, çözüm önerileri sıralandı.

https://chp.org.tr/haberler/chp-covid-19-danisma-kurulu-pandeminin-30-ayinda-virus-geri-dondu-musterih-olmak-degil-onlem-almak-zamani

CHP COVİD-19 Danışma Kurulu’nun açıklaması şöyle                  :

“İlk kez 31 Aralık 2019’da Dünya Sağlık Örgütü Çin Ülke Ofisi tarafından Çin’in Hubei Eyaleti Wuhan Şehrinde tespit edilen nedeni bilinmeyen zatürre vakaları ile gündeme gelen COVID-19 pandemisinde 30 ay geride kaldı.

COVID-19 pandemisi geçirilen zor zamanların ardından kontrol altına alınmış gibi görünse de halen devam ediyor. Hatırlanacağı üzere bu yılın Nisan ayında Dünya Sağlık Örgütü’nün COVID-19 Acil Durum Komitesi Başkanı Didier Houssin, “koronavirüs salgının bitmediği”ni vurgulayarak, salgına karşı “gardımızı düşürmenin” zamanının gelmediğini ifade etmişti.

Ancak dünyanın pek çok ülkesi yaz döneminde artacak turizm gelirlerini düşünerek pandemiye karşı gardını indirdi ve salgına yönelik halk sağlığı tedbirleri hızla kaldırıldı. Türkiye ise Sağlık Bakanı Koca’nın “müsterih olunuz” yaklaşımı uyarınca COVID-19 bilimsel tedbirleri arasında olmayan “canlı müzik yasağı” dışındaki tüm önlemleri ülke genelinde kaldırdı.

Toplum sağlığını korumaya yönelik bu uygulamaların kalkmasının sonucunda da pandeminin 30. ayına ulaştığımız şu günlerde SARS-CoV-2 virüsü yeni varyantla geri döndü.

Her yeni varyant gelişen özellikleriyle salgının seyrini de değiştiriyor. Azalan test sayılarına, değişen salgın yönetimi uygulamalarına karşın yeni bir yükseliş dönemine, bir yaz dalgasına girildiğini söylemek mümkün görünüyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün son verilerine göre 110 ülkede COVID-19 vakaları artış gösteriyor, haftalık %18’lik bir vaka artışı açıklandı. Avrupa’da ise vaka sayılarındaki artış oranı %33.

Bu yeni durum ve artışla paralel olarak ülkemizde de haftalık vaka sayıları artışa geçti. Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan verilere göre 20-26 Haziran haftasında, önceki haftalara göre hızlı bir artışla Nisan ayının ortalarındaki vaka sayısına geri dönüldü.

Önlemlerin kaldırılması ve aşırı serbestleşme, artan toplumsal hareketlilik, aşılamaya verilen önemin ve ilginin düşmesi, önlemsizliği adeta teşvik eden açıklamalarla başladığımız yaz kolay geçmeyecek gibi görünüyor.

Omikron varyantının alt türlerinin hızla tüm dünyaya yayıldığı, bulaşıcılık, yeniden enfeksiyon ve bağışıklık yanıtının azalması risklerinin arttığı bir dönemde ülkemizin bu sürece hazırlanmıyor oluşu kaygı verici.

Cumhuriyet Halk Partisi COVID-19 Danışma Kurulu olarak vurgulamak isteriz ki,
Haziran 2022 tarihi itibariyle;

  • Türkiye’de salgına ait ulusal veriler epidemiyoloji biliminin gereklerine uygun olmayacak biçimde, oldukça gecikmeli ve çok kısıtlı biçimde kamuoyuna duyurulmaktadır.
  • Dünyanın pek çok ülkesinin aksine ülkemizde hızlı tanı testleri uygulamaya geçirilmemiş, sağlık çalışanlarının büyük özverisiyle sürdürülen PCR testine ise ücretsiz erişim oldukça güçleştirilmiştir.
  • Ülkemizde baskın olan varyantı belirleyecek ve buna göre pandemi kontrol mücadelesini planlayacağımız genomik analiz sayısı çok düşük düzeydedir (21 Haziran 2022 tarihi itibarıyla genomik analiz yapılma oranı %0,06’dır).
  • PCR test pozitifliği sonucunda izolasyona alınan hastalar ücretli idari izinli sayılmamaları nedeniyle özlük hak kayıplarına uğramakta ve bu nedenle yakınması olan kişiler PCR testi yaptırmak istememektedir.
  • Sağlık Bakanı’nın pandemiyi önemsizleştiren talihsiz açıklamaları nedeniyle maske, fiziksel mesafe ve hijyen gibi bireysel önleyici uygulamalar hemen tümüyle ortadan kalkmıştır.
  • Hatırlatma doz aşı oranı toplumsal koruma sağlayacak düzeyde değildir. Öte yandan Turkovac aşısının etkinliğine yönelik yapılan bilimsel çalışmanın sonucu halen açıklanmamıştır. 12 yaş altı çocuklara aşı hakkı tanınmamıştır. Ayrıca pandeminin başından beri ülkemizde kullanılan aşıların etkililiğine yönelik hiçbir veri açıklanmamıştır.
  • Molnupiravir dışındaki etkili antiviral tedavi seçeneklerinin hiçbirisi ülkemizde erişilebilir değildir.

Cumhuriyet Halk Partisi COVID-19 Danışma Kurulu olarak belirtmek isteriz ki; temel görevi yurttaşların sağlığını korumak olan Sağlık Bakanlığı, COVID-19 pandemisinin hem izlem hem kontrolü konusunda ağır aksak sürdürdüğü yükümlülüklerini son dönemde tümüyle terk etmiş ve adeta pandemi mücadelesinde “havlu atmıştır”.

Omikron varyantı ile enfekte olan hastalarda öksürük, halsizlik, burun tıkanıklığı veya burun akıntısı şeklinde bulgular gözlenmektedir. Tat ve koku kaybı, Delta enfeksiyonlarından daha az, boğaz ağrısı ve seste kabalaşma, delta enfeksiyonlarından daha sık görülmektedir. Hastalık bulgusu olanların MUTLAKA test yaptırması gerekmektedir. Halihazırda yakınmaları olmasına rağmen test yaptırmama gibi bir yaklaşım söz konusudur. Birçok hastanede COVID-19 poliklinikleri kapatılmıştır.

Omikronun yeni ortaya çıkan alt varyantları giderek daha bulaşıcı hale gelmektedir (BA.2 alt varyantı BA.1 alt varyantından daha bulaşıcı idi. BA.2.12.1 alt varyantı, BA.2’den daha bulaşıcı). Kapalı alanlarda ve açık havada kalabalık ortamlarda maske kullanılmaması bulaşmayı daha da arttırmaktadır.

Omikron’un BA.4 ve BA.5 alt varyantları dünyada hızla yayılmaktadır. Bu alt varyantlar, Avrupa Enfeksiyon Hastalıkları Kontrolü Merkezi (ECDC) tarafından “endişe verici varyantlar” olarak kabul edilmiştir. Bu alt varyantların en önemli özelliği daha önce hastalanan kişileri TEKRAR hastalandırabilmesidir. Yani daha önce Omikronun BA.1 alt varyantı ile enfekte olan bireylerde ortaya çıkan bağışıklık yanıtı özellikle aşısız bireylerde BA.4 ve BA.5 alt varyantı ile enfekte olmayı engellemede yetersiz kalmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü ve ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) geçtiğimiz günlerde COVID-19 aşılarının içeriğine ek dozlar için Omikron varyantı antijeninin eklenmesini önermiştir. Bu öneri, sonbaharla birlikte pandemide yeni bir dalgaya hazır olmak gerektiğinin habercisi olarak ele alınmalıdır.

COVID-19 tanısı alanlar; MUTLAKA 5 gün evde dinlenmeli, kendilerini İZOLE etmelidir. Beş günün sonunda yakınmaları azalmışsa 5 gün daha MUTLAKA MASKE takarak ev dışına çıkmalı, eğer yakınmaları düzelmemişse evde dinlenmeye ve kendilerini izole etmeye devam etmelidir.

Omikron ile enfekte olmak hafif hastalığa yol açmakla birlikte, özellikle risk grubunda olanlarda ve aşısızlarda ağır hastalık ve ölüm riski halen mevcuttur.

Risk grubunda olanlarda COVID-19 hastalığının tedavisinde kullanılabilecek etkili bir ilaç olan Paxlovid halen Türkiye’de bulunmamaktadır.

Sonbaharda ve kış aylarında COVID-19 olgularının diğer viral solunum yolu enfeksiyonları ile birlikte artması kaçınılmaz görünmektedir. Okulların da açılmasıyla birlikte artacak COVID-19 olgularını azaltmanın en etkili yollarından biri aşılamadır. Dünya’da mRNA aşıları 6 AYDAN BÜYÜK HERKESE önerilmeye başlanmıştır. 5-11 yaş grubuna bir ek doz ve 11 yaşından büyük herkese de 2 ek doz önerilmektedir.

Gerek hastalığın yaygınlığını azaltmak gerekse varyantların ortaya çıkmasını engellemek için hastalığın bulaşmasını azaltmanın gerektiği çok iyi bilinmektedir. Hastalığın bulaşmasını azaltmanın iki önemli yöntemi; kalabalık ortamların iyi havalandırılması ve maske kullanımı ile etkili aşıların ve gereken ek (hatırlatma) dozların yapılmasıdır.

Ülkemizde her ne kadar hangi yaş grubuna, hangi risk grubuna hangi aşıların ve kaç doz yapılmış olduğu açıklanmasa da sadece CoronaVac (Sinovac) aşısı olan birçok kişinin olduğu gözlenmektedir. COVID-19’dan korunmada en etkili aşılar mRNA aşılarıdır ve ülkemizde bulunmaktadır. Ancak aşı merkezlerinin sadece devlet hastanelerinde ve toplum sağlığı merkezlerinde açık halde tutulması ve hatırlatma dozlarının yapılması konusundaki uyarıların/önerilerin yeterince güçlü olmaması, aşılanma oranlarının epey düşmesine yol açmıştır.

Özetle;

  • Toplu taşıma gibi belirli alanlarda maske takılması ve fizik mesafe sağlanması gibi salgın önlemleri yeniden yürürlüğe konmalı,
  • Test sayısı artırılmalı, hastalık bulgusu olan herkese test yapılmalı,
  • İzolasyon, karantina ve izlem uygulamaları gözden geçirilmeli ve güncellenmeli,
  • Aşılama hızla yaygınlaştırılmalı,
  • Çalışma yaşamında kaldırılan özlük hakları ile ilgili COVID-19 düzenlemeleri ve destekleri yeniden hayata geçirilmelidir.

Herkesi halen içinde bulunduğumuz “yaz dalgası” nedeniyle kapalı ortamlarda yüksek koruyucu maske kullanmaya ve solunumsal yakınması olan kişileri de hızlı test ya da PCR testi yaptırmaya davet ediyoruz.

Avrupa kaynaklı veriler ve ülkemizdeki gözlemlerimiz son haftalarda COVID-19 vakalarında büyük bir artışa işaret etmektedir. Söz konusu vaka artışları henüz vefat sayılarına yansımamıştır. Ancak bilinmelidir ki; pandemi halen öldürücüdür ve ayrıca hastalık değişen oranlarda “Uzun-COVID” tablosuna da yol açmaktadır.

  • Bu nedenle
  • Sağlık Bakanlığı’nı COVID-19 pandemisini bilime uygun biçimde izlemeye ve
  • Birey-toplum sağlığını koruyacak biçimde
  • Pandeminin ciddiyetini toplumla paylaşmaya davet ediyoruz.

Aksi halde her bir kişinin hastalanması ya da kaybının sorumluluğunun Sağlık Bakanlığı’na ve Sağlık Bakanı’na ait olacağını vurgulamayı görev sayıyoruz.

1 Temmuz 2022
Cumhuriyet Halk Partisi COVID-19 Danışma Kurulu