Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Yıldırım Koç : Yolsuzluk ve kapitalizm

Yolsuzluk ve kapitalizm

Yıldırım KoçYıldırım KOÇ 
Aydınlık Gazetesi, 17.10.2017
(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
İnsan çok karmaşık bir varlık; içinde iyiyi de kötüyü de, dürüstlüğü de ahlaksızlığı da, cesareti de korkaklığı da birlikte barındırıyor. Bunların hangisinin ağır basacağı ve hakim olacağı birçok farklı etmene bağlı. Bu konu benim uzmanlık alanım değil; ancak sendikalarda yolsuzluk, usulsüzlük ve görevi kötüye kullanma bağlamında bazı gözlemlerimi aktarabilirim. Türkiye’de günümüzde ne yazık ki yakalanmadan yolsuzluk yapma imkanına sahip olup da yolsuzluk yapmayacak insan sayısı çok fazla değil. Bal tutanın parmağını yalaması eskiden beri normal karşılanırdı. Günümüzde, bal tutanın (yakalanmayacağından emin olması durumunda) tuttuğu balı tümüyle götürmesi bile tepki çekmiyor.
KAPİTALİZM DEĞERLERİMİZİ YOK EDİYOR
Kapitalizm eski değerleri yok etmeden önce, bir kişi hakkında “o hırsızdır, zimmetine para geçirmiştir” gibi söylentiler bile o kişinin toplumdan tecrit edilmesine, mahallesinden ve hatta şehrinden taşınmasına yol açardı. Kapitalizm geliştikçe, sade hayatların yerini gösterişçi tüketim aldıkça, insanlar tükettiklerine bakılarak adamdan sayılmaya başlanınca, “becerikli hırsızlık” takdir görür oldu. Elinde imkan olmasına karşın hırsızlık, yolsuzluk, usulsüzlük yapmayanlara “enayi” gözüyle bakılmaya başlandı. Burada temel ölçüt, hırsızlık yapıp yapmama değil, hırsızlık yaptıktan sonra yakalanıp yakalanmamak oldu. Hırsızlık/yolsuzluk yapmayana da, yapıp yakalanana da “enayi” dendi.
Kapitalizm tarihin çöplüğüne atılmadan değerler sistemindeki bu çöküşü geriye çevirmek olanaklı değildir. Geçmişin değerler sistemi, yıllardır aynı köyde ve mahallede oturan, hayatta kalabilmek için birbirine muhtaç olan, küçükten beri mahallede birlikte oynayarak ve birbirine yardım ederek kardeşleşen, yardımlaşarak ve dayanışarak sorunları aşmaya çalışan, ev kapısını kilitleme ihtiyacının bile duyulmadığı küçük toplulukların ayakta kalmasını sağlıyordu. Kapitalizm bu toplumsal ilişkileri de, ona dayanan değerler sistemini de parçaladı.
ALLAH KORKUSU KAPİTALİZMİN ÖNÜNE GEÇEMİYOR
Belki Allah korkusu bazı sendikalardaki yolsuzlukları önleyebilir. Birçok kişi için somutta “Allah korkusu” esasında cehennemde sonsuza kadar yanma ve cennetteki huri, gılman ve kevser şarabından mahrum kalma korkusudur.

Benim gözlemlerim, Allah korkusunun bile insanların çoğunda kapitalizmin etkisini silemediği biçiminde. Korkuyor; ama kapitalizmin etkisiyle gözünü para öyle bürümüş ki, akıl almaz hırsızlıklara cesaret edebiliyor. Allah’a inandığını ve taptığını söylüyor, ancak esasında paraya tapıyor. Eline yakalanmadan yolsuzluk yapma imkanı geçmesine karşın, yalnızca “yarın Allah’ın karşısına çıktığımda bunun hesabını veremem” kaygısı ve korkusuyla elini harama sürmeyen insan sayısı, ne yazık ki, çok fazla değil.

  • Kapitalizmin parası, inancın ve hatta cehennem korkusunun önüne geçiyor.

Açıkçası, sendikalarda yolsuzlukların, usulsüzlüklerin ve görevi kötüye kullanma uygulamalarının önlenmesinde Allah korkusunun fazla bir işe yarayabileceği inancında değilim. Kapitalizmin çürütme yeteneği, Allah korkusuna üstün geliyor. Yolsuzluğa bulaşmış sağlamcı ve “gerçekçi” sendikacılar, cennette vaadedilenlere, yeryüzündeki hurileri (ve belki de gılmanları) ve rakıyı tercih ediyorlar. Hele ar damarı bir kez çatladı mı, işin sonu gelmiyor.

Özellikle sendikalarda yolsuzluk ve usulsüzlüklerle mücadelede, temel görev, kendi paraları israf edilen üyelere düşüyor. Onlar da ancak işler kötüye gittiğinde bu denetimi ciddi biçimde uygulamaya başlıyorlar. Galiba işlerin kötüye gittiği bir döneme giriyoruz.
===================================
Dostlar,

EMEK ÖRGÜTÜNÜN EMEKÇİYE ZULMÜ VE DİNDAR GÖRÜNMEK!?

Sayın Yıldırım KOÇ’un sendikacılık konusundaki uzmanlığı, bilgi birikimi tartışma dışıdır. Dürüstlüğünün de sendikal uzmanlığından geri kalır yanı yoktur!
17 Ekim 2017 günü AYDINLIK’taki köşesinde bu yazıyı yazdı.
21 Ekim’de ise aşağıdaki makale yayınlandı.

  • “Pavyondaki konsomatris ücretini ödeyen sendika”
    (https://www.aydinlik.com.tr/pavyondaki-konsomatris-ucretini-odeyen-sendika-yildirim-koc-kose-yazilari-ekim-2017)

Öylesine pervasız ki, Türkiye Çimse-İŞ Sendikası yetkilileri, Ankara’da eğlence yerlerinde yeme – içme, Rakı ve de “artist şampanyası” bedellerini sendikaya fatura etmişler. Sayın KOÇ, 2 faturanın örneğini makalesine koymuş. Her şey, yerleşik deyimle öylesine “ayan – beyan” ki!

Bu sendikanın web sitesini incelediğimizde en altta şu görsel var :

Anlaşılan, bu sendika temel değer olarak bu güzelim sloganı benimsemiş !?Çimse-İş Sendikası

Aşağıdaki çağrı ve öğütler de sitede yer alıyor….

İşçi Arkadaşım;
  • Onurlu bir yaşam ve geleceğe güvenle bakmak için,
  • Çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak için,
  • Daha fazla sosyal güvence elde etmek için,
  • Daha fazla ücret, daha iyi çalışma koşulları kazanmak için ,
  • İşyerlerinde köle gibi çalışmamak için,
  • İşçilere, işyerinde saygı gösterilmesi için,
  • Anayasal ve yasal haklardan daha fazla faydalanmak için,
  • Yasal düzenlemelerin işçiler yararına değiştirilmesi için,
Sendikaya üye olmalısın.
Sendikal örgütlenmenin içinde yerini almalısın.
Örgütsüz bir topluluk, her zaman ezilmeye, sömürülmeye ve yenilmeye mahkumdur.
Sendika, işçi sınıfının dayanışması ve üretimden gelen gücüdür.
*****Çimse-İŞ, konfederasyon olarak TÜRK-İŞ’e bağlı..
Bakalım Çimse-İŞ denetçileri, TÜRK-İŞ yetkilileri, Ankara Cumhuriyet Savcılığı ve de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında oturan hanımefendi hangi adımları atacak / atabilecek??

Sayın KOÇ, dün de (23.10.17) kimi sendikalarda yaşanan yolsuzlukların nasıl önlenebileceğini yazdı. Yargı (olayda ceza mahkemeleri) etkili belki ama çok yavaş işliyor..
Siyasal denetimden umut yok..
Sendikal iç denetim de sağlıklı değil..
Koç’a göre “teşhir” önemli..
Kamuoyunun baskısı, duyarlığı..
En önemlisi de emekçilerin sendika ağalığına / sarı sendikaya / kokuşmuş sendikacılara direnmesi, saydam sendika yönetiminde ısrarı, yönetime etkin katılımı ve hesap sorması..Görüyor musunuz, %99’unun “Müslüman” = “Allah’a mutlak inanarak teslim olmuş” olduğu ileri sürülen bir toplumda yolsuzluk nasıl bacayı sarmış.. Kapitalizm insanlara “dinini” bile yediriyor! Lenin, emperyalizmin dini afyon gibi kullandığı tezini ileri sürdüğünde, uyarının ciddiyetini kavrayan sermaye sözcüleri derhal ve müthiş çarpıtarak bu kritik saptamayı (salvoyu) boşa çıkarmaya çalışmış, “Lenin dine afyon dedi”.. diye sefilce yaygara koparmışlardı.

Zavallı insanlarımız… uğruna ölüp – öldürdükleri, gözü kara cihat eyledikleri dince kutsal değerleri işte böyle bizzat kendilerince ayaklar altına alınmakta.

Bir de FG’in “ILIMLI İSLAM” masalı ya da CIA senaryosu var bilindiği üzere :

1. İslam vahşi midir, ılımlı kılınması mı gerekmektedir? Bu saptama kimin yetkisindedir?
2. Yanıt evet ise bu iş ilkokul mezunu emekli ve yaşlı bir vaize mi kalmıştır?
3. Yanıt evet ise bu adam bunca muazzam lojistiği, sermayeyi, uluslararası örgütü…
nasıl sağlayabilmiştir?
4. Yoksa İslam’ın özünde toplumsal adalete yakın  yatkın ilkeleri ve özü yabanıl (vahşi) kapitalizmin ve emperyalizmin ölçüsüz sömürüsüne, TEK DÜNYA DEVLETİ HEGEMONYASINA engel olmasın diye, deyim yerinde ise dişleri sökülsün, terbiye edilsin, uslandırılsın ve engel çıkarmasın diye midir??

FG ve çetesi taaaaaam da bunu mu yapmaktadır yoksa??
Bu durumda uyuyan – uyutulan milyonlarca Müslüman kökten masum olabilir mi?
Külliyen (hepsi de) akıl fukarası mıdırlar?! Aklı olmayanın dini olur mu??
İkincisi, bir “din adamı” (!?) olarak dini ve değerlerini emperyalizmin emrine her şeyi çarpıtarak sunan kişiye hangi sıfat takılmalıdır? Meczup çoook hafif belki de kasıtlı sayılabilir mi?
Gerçek niteleme hangi sıfatla yapılabilir? Kuran’da ve Ceza Hukukunda, etik – ahlakta uygun okkalı sözcükler vardır.

Ve son olarak sorup – sorgulamayan, aklını kullanmayan, İmmanuel Kant’ın “AKLINI KULLAN” haykırışlarını hiiiç mi hiç duymamış;

İnsan görünümlü (android!) yüz milyonlarca “quacy modo” için ne yapmalı??

İşte tam da küresel bir sorun, KüreselleşTİRmeciler = YENİ EMPERYALİSTLERİN 21. yy.’ın şafağında insanlığa “armağanları” (!)  sentetik “Islamic challenge” ve Batı’nın ilkel – ürkek – irrasyonel – çaresiz tepkisi : Islamophobia!

Uygarlığın, ilerlemenin, gönenç – erinç ve barışın sağlanmasının yanıtı bu sorularda saklı değil mi??

İSLAMDA REFORM = ARINMA = HURAFELERDEN VE HATTA DİN DIŞILIKTAN KURTULMA = GERÇEK İSLAMA YENİDEN DÖNME (?) DEVRİMİ
nasıl ve ne zamana dek ertelenebilir??

Ve Yüce Tanrı, bu sınır tanımaz rezil sapkınlığa, “kulunun kabul edilemez sefaletine” neden kayıtsız ya da seyircidir??

Sevgi ve saygı ile. 24 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Atatürk Devrimleri Yaşıyor / Bugün ve Her Zaman

Değerli Dilseverler,

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
İzmir’de, Dil Derneği ve İzmir Güzelbahçe Belediyesi işbirliğiyle düzenlenen;

Cumhuriyetimizin 94.- Söylevin 90.- Dil Devriminin 85.- Yeni Türk Harflerinin benimsenmesinin 89. yıllarını kutlama etkinliğine tüm dilseverler çağrılıdır.

– Atatürk Devrimleri Yaşıyor / Bugün ve Her Zaman

Konuşmacılar: Sevgi Özel, Zeynep Akatlı Altıok, Ayşe Gülsün Bilgehan,
Hidayet Karakuş

Tarih:27 Ekim 2017-Cuma 14.00
Yer: Güzelbahçe Atatürk Kültür Merkezi
==========================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği‘nin etkinlikleri doludizgin sürüyor..

Başkan Sn. Sevgi Özel ve çalışma arkadaşları ile dayanışma sergileyen kişi ve kurumlara çok teşekkür ederiz.

90 yıl ünce bu gün, 24 Ekim 2017 günü, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, ünlü tarih belgeseli SÖYLEV‘inin 5. gününü TBMM’de okumuştu.

Savaşlar ortasında türlü ağır zorluklar içinde günlük tutmak, sonra ülkemizin çok yakıcı sorunları ile boğuşurken böylesine kapsamlı bir belgesel oluşturmak, bunlarla da yetinmeyerek tarihe not düşmek üzere kendi sesiyle TBMM’de Ulusun temsilcilerine adeta tebliğ etmek ve tek tek kanıt belgelerini eklemek… sıra dışı eylemlerdir. Tarihte ancak çok sınırlı sayıda büyük önder benzer eylemler sergilemiştir.
SÖYLEV’i okuyalım, okutalım, gençlere anlayabilecekleri dille aktaralım..
“Dün” ü sağlan belgelerinden iyice kavrayalım..
Bu yakın tarih bilgisini günümüze bağlayalım..
Sonra da geleceği çıkarsamaya çabalayalım..
Böylece tarihten ders alarak onun aleyhimize yinelemesini (tekrrürünü) engelleyebiliriz. Tarih, “tekerrür” takıntısı olan bir süreç – olageliş değildir. Tersine, yasaları olan ve ancak aynı-benzer koşulların varlığında kaçınılmaz (deterministik) olarak aynı-benzer sonuçlar veren bir bilim dalıdır. ATATÜRK‘ün okuduğu 4000’e varan kitabın neredeyse 1200’ü tarihle ilgilidir. 800’ü dil alanındadır. Bu yapıtları yüksek zekasıyla içselleştirerek görkemli eylemlerini – utkularını kazanmıştır. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu‘nu kurması (1932), pek çok toplantılarına katılması, kalıtından (mirasından) gelir bırakarak Dernek kimliğiyle kurdurduğu bu 2 kurumun yönetsel – akçal özerkliğini sağlaması, Türk Dili ve Türk Tarihi alanında paha biçilmez araştırmalar yaptırmasının ardalanı bu bilince dayalıdır.
– Atatürk Devrimleri Yaşıyor / Bugün ve Her Zaman..
Geçen zaman ATATÜRK‘ü ve eylemini daha iyi anlamamızı ve onlara sarılmamızı sağlayacak..

Sevgi ve saygı ile. 24 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

İmam Nikahı Yasallaşırsa Ne Olur? Rezillik Olur?

İmam Nikahı Yasallaşırsa Ne Olur?
Rezillik Olur?

Dr. Ali Rıza Üçer

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Şaka gibi, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden neredeyse yüz yıl sonra sürüklendiğimiz yere bakar mısınız?

Cumhuriyetimizin temelleri sarsılırken, kurucu değerleri ve birikimi yerle yeksan edilirken CHP’nin yeri göğü yıkması gerekmez miydi? Bu nasıl bir ölü toprağıdır, bu nasıl bir uyuşukluktur, anlayan beri gelsin..

68 kuşağından KBB uzmanı Dr. Orhan Aybers ağabeyimiz ODTÜ’de ellisinden sonra tarih doktorasını tamamlamıştı 15 yıl önce, ODTÜ tarih bölümünde doktora yapan ilk ve tek hekimdi, muhtemelen hala da öyledir..

Söyledikleri ne kadar çarpıcı bakar mısınız?
*****

İMAMLARA NİKAH KIYMA YETKİSİ:
Verilirse ne olur? Rezillik olur.
Tamı tamına 100 yıl geriye gidilmiş olur.

Dr. Orhan Aybers
KBB Uzmanı
Tarih Doktoru

https://www.youtube.com/watch?v=15kfFsLLeGA 

İmamın kıydığı nikah “şeriat HÜKÜMLERİNE GÖREDİR VE İSLAM ŞERİATINDA KADININ BOŞANMA HAKKI YOKTUR.

Bir tek istinası vardır: ERKEĞİN ERKEKLİK ORGANININ YOKLUĞUDUR. (Erkeğin cinsel işlevini yerine getirememesi değil, “kılıçla kesilmiş” ve “olmayan” erkeklik uzvundan bahisle, bir tek bu şartla kadına “imama müracaat ederek” boşanmayı isteme hakkı verilmektedir.

Türkiye’de (Osmanlı devleti olarak düşünün) ilk kez 1918 (yanlış okumadınız 1918) yılında
“Zevcin Cünun ve Cüzamla Maluliyeti Halinde Zevcenin Feshi Nikahı Talebe Salahiyeti Hakkında” adıyla çıkarılan; bugünkü Türkçe ile söylersek: “Erkeğin akıl hastalığı ve/veya cüzam hastalığı halinde kadının nikahın sonlandırılmasını isteme yetkisi hakkında” ve o zamanki resmi gazete olan “Takvim-i Vekayi‘de” yayınlanarak yürürlüğe giren

* PADİŞAHLIK FERMANI İLE Müslüman kadınların BOŞANMAYI TALEP ETME HAKLARI tanımlanmıştır. Daha öncesi yoktur.

Bana inanmayan veya inanmak istemeyenler, bir zahmet TBMM kütüphanesine kadar giderlerse, orada “Takvim-i Vekayi, no: 3045/UG-1/1918 mikrofilm arşivi”ne bakarlarsa, yukarıda bahsettiğimin doğru olduğunu göreceklerdir.

* KADINLAR-GENÇ KIZLAR- KIZ ÇOCUK BABASI ERKEKLER-NİNELER-TEYZELER UYANIN!

1918 yılında bu padişah fermanının yaptığı tanımlama da, kadınlarımıza sadece CÜNUN (akıl hastalığı) ve/veya CÜZAM hastalığı belirlenen erkeklerden boşanabilmek için MÜRACAAT HAKKI’nı tanımlamaktadır.

Tekrar edersek: İmamın kıydığı nikah ŞERİAT nikahıdır.
Böyle bir nikahta kadının değil boşanmak, “boşanmayı isteme” hakkı bile yoktur.

Ancak ATATÜRK geldikten sonra, 1926 yılında çıkarılan MEDENİ KANUN ve buna dayanarak yapılan MEDENİ NİKAH sayesinde yüzyılarca süregelmiş bu rezillik önlenebilmiştir.

Preview YouTube video İmam Nikahı Kıyılma Videosu

Dileyelim ve/veya umalım mı ki, Türkiye’de bir Anayasa Mahkemesi hala vardır ve Anayasal düzeni Anayasa üzerinden hukuksal olarak koruyup kollar?

Göreceğiz..

Milli Eğitim müfredatında Talim Terbiye Kurulu alet edilerek AKP = RTE talimatı ile yapılan ATATÜRK’süz ama dibine dek DİNCİ yetişek (müfredat) değişiklikleri uygulamaya kondu epeydir.

Ne var ki, bu Yönetmeliğin yürütmesinin durdurulması – iptali için “HA-LA” bir ara karar bile çıkmış değil izleyebildiğimiz ölçüde!?

Sevgi ve saygı ile. 22 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLAMAYIZ

BİLGİ SAHİBİ OLMADAN FİKİR SAHİBİ OLAMAYIZ

Güzide Filiz TUZCU

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

CESUR – DÜRÜST BİR BİLİM ADAMI, GERÇEK BİR TÜRK AYDINI, VATANSEVER  VE KEMALİST BİR DAHİ – OKTAY SİNANOĞLU‘NUN “HEDEF TÜRKİYE” ADLI KİTABINDAN;(Kendisini en derin saygı ve minnet duygularımızla, rahmetle anıyoruz.)

Batı denilince, Rusya’dan bütün Avrupa’sına ve bütün Amerika’sına kadar şunu gördüm: en üst seviyedeki kişiden, sokaktaki alelâde insana kadar, hatta hoşgörü lafını edenlerin dahi kafasında tek bir şey var; “Endülüs’ü sildik, Türkiye halâ ayakta duruyor” saplantısı vardır. Bu saplantı onların adeta dinidir. 

(Hocamız gayet haklıdır, ben de Batı da aynı tavrı çok kez gözlemlemiştim… Çünkü Hıristiyan, ya da Yahudi Batılılar, kendileri ve dinleri için  “en büyük düşman olarak İslam’ı ve İslâm’ın biricik koruyucusu ve temsilci olarak da Türkleri” görüyorlar; bu tarihten günümüze hiç değişmeden süregelen bir gayrimüslim Batılı düşüncesi ve tavrıdır. İki kelimeden son derece rahatsız olurlar, hatta yüzlerinin şekli değişir, bunlardan biri İSLÂM, diğeri de TÜRK kelimesidir.)

Batılılar önce Balkanları dağıttılar ve çalışmalarını sürdürdüler: Onların asıl amacı Doğu Avrupa ve Anadolu topraklarında “Müslüman Türk” sözünü bırakmamaktı.  Öbür tüm Müslüman ülkeleri  zaten sömürgeleri yapmışlardı. Batılılar Araplardan da tedirgin olmazlar, çünkü İslâm koruyuculuğunu hep Türkler yapmıştır…

Batı, Türk Milletinin gücünü ve kapasitesini çok iyi biliyor,  ama biz bilmiyoruz! Yıllarca üzerimize haçlı seferleri düzenlediler, ancak Müslüman Türkleri yenemediler. Sonra çok etkili bir formül buldular; Türkler bir araya gelip güçlü olmamalıydılar. Şöyle düşündüler “Türkleri içten bozarsak, Türklük ve Müslümanlık şuurunu/bilincini bırakmazsak ve nihayet Türkleri içten böler ve birbirlerine düşürürsek,  milli kimliklerini, hatta feleklerini bile şaşırtırız ve işte o zaman Türklerden rahatça kurtuluruz.”

İşte bu plan Türkiye’de yürümektedir…

Sovyetler Birliği dağılınca, Türkiye’ye “Türk Dünyasıyla” sıkı ilişikler kurma olanağı doğmuştur; Batı ise bundan dolayı son derece rahatsız olmuş ve müthiş telaşa kapılmıştır…

Emperyalist Batılıların işgal etme – ele geçime yolları   :

  1. Eski yer  adlarını, yabancı adlarla değiştirmek (Örneğin Behramkale’ye Assos demek!)
  2. Eğitimi, ülkenin kendi ana dili yerine “yabancı dille” yaptırmak, ülkenin ulusal dilini ve kültürünü hızla yok etmek,
  3. Uyum içinde yaşayan azınlıkları kışkırtmak, bu azınlıkları ülkede kilit mevkilere getirmek ve onlar aracılığıyla, “ulusal kimliği ve birliği” yok etmek,
  4. Topraklara el koymak, tek tip ürün yetiştirtmek, tarımı ve hayvancılığı yok etmek, milleti kendi topraklarında köle gibi çalıştırarak, aç bırakmak,
  5. Büyük araziler içinde askeri üsler kurmak, ülkede iç karışıklıklar çıkartmak, ülkeye zararlı örgütleri desteklemek, o ülkenin – komşuları ile arasını açmak, düşmanlık yaratmak ve komşularına saldırılar düzenlemek,
  6. O ülkenin,  tarihi ve kültürel bağları olduğu başka ülkelerle iyi ilişkiler kurmasını engellemek,
  7. Ülkenin halkını fakirleştirerek, elindeki toprakları ve gayrimenkulleri yok pahasına yabancılara sattırmak; hatta yabancı emlâkçı şirketleri  kullanarak (Realty World, Remax vs…gibi) yerli millete alış verişte alacağı yüzde payını bile bırakmamak,
  8. Yabancıları getirip, ülkenin topraklarına yerleştirmek ve sonunda ülkenin kendi insanlarını azınlık durumuna düşürmek. (Balkanlarda Türklerin çoğunluk iken azınlığa düşürülmeleri gibi… Ayrıca son yıllarda yaklaşık dört milyon ya da beş milyon (net rakamlar verilmiyor!)  Suriyelinin getirtilerek Türk topraklarına yerleştirilmesi gibi!  Oysaki dünyanın en zengin ülkelerinin başında gelen ve Türkiye topraklarından neredeyse on misli geniş topraklara ve çok az nüfusa sahip olan Kanada, çok zorunlu durumlarda bile ancak birkaç bin ile  ifade edilebilen sığınmacı veya göçmen almıştır. Onların da nitelikli ve eğitimli olmalarına hep dikkat etmiştir.)
  9. Ülkenin kendi tarihini, kültürel mirasını, abidelerini yıkmak veya bakımsız bırakarak yıkılmaya mahkûm etmek; öbür yanda kendi kültürüne yakın  gördüğü kalıntıları (kiliseleri – manastırları) ön plana çıkarmak.”

    OKTAY SİNANOĞLU, HEDEF TÜRKİYE, OTOPSİ YAYINLARI, İSTANBUL,
    2002, syf. 131 – 137, 149 – 150.
    =====================================
    Dostlar,

    Sitemizde daha önce de birkaç önemli yazısını yayınladığımız Tarih uzmanı değerli Güzide Filiz TUZCU bu kez yukarıdaki irdelemeyi yapıyor ve gerçekten bir değer olan merhum Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu‘ndan önemli alıntılar yapıyor.
    Emperyalizmin türlü türlü oyunları bitmez.
    Ayrıca 3. Binyıl (Millenium) içinde yeryüzünde 1000 (bin!) devletçiğe – karakol ya da istasyon devletine ya da Antik Yunan’ıın site devletlerine erişme hedefleri doğrudan bu emperyalistlerce açıklandı. 20. yy başlarında (1900’lü yıllar) yeryüzünde 20 dolayında bağımsız devlet vardı. 100 yıl içinde bu sayı 10’a katlandı. 2000-2100 arasında ise 200 bağımsız devletten bin dolayında devletçik çıkarma hedefi güdüyorlar.

    “Böl – parçala ve yönet” büyülü bir yol göstericidir. Türk Ulusu da artık aklını kullansın ve bu kadim siyaset oyununa gelmesin! AKP = RTE de üstüne düşen ilk işlerden biri olarak Ulusu birleştiren politikalar izlemek zorundadır.

Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ahmet Taner Kışlalı’yı ve Cumhuriyet’i anmak

Ahmet Taner Kışlalı’yı ve
Cumhuriyet‘i anmak

portresi_resmiEmre KONGAR
Cumhuriyet
, 21.10.2016

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Bir yandan Başkanlık Rejimi atılımı, öte yandan Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet değerlerine karşı sistematik bir yıpratma kampanyası: Türkiye Cumhuriyeti ciddi bir saldırı altında!
                                                             ***
Cumhuriyet değerleri denince akla gelen isimlerin başında yer alır Ahmet Taner Kışlalı!
Nitekim Türkiye Cumhuriyeti’ni geriye götürmek isteyen faşist katiller tarafından Cumhuriyetçi, Demokrat, Atatürkçü kimliğinden dolayı öldürülmüştür! 
Atatürkçü Düşünce Derneği, sevgili dostum Aziz Kışlalı’yı katledilişinin 17. yılında anıyor: Bugün saat 09:30 da, Çayyolu’nda Engürü Sitesi’ndeki evinin önünde toplanılarak mezarına gidilecek. Saat 18:00’de de Çankaya Belediyesi Çayyolu Ek Hizmet Binası Toplantı Salonu’nda da bir panel ve bir dinleti var. Panele Uluç Gürkan (Gazeteci-Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Bşk. Yrd.) ve Işık Kansu (Cumhuriyet Gazetesi yazarı) katılıyor; dinletinin sanatçıları ise soprano, Damla Kışlalı ve piyanoda, Melahat İsmayilovaAtatürkçü Düşünce Derneği’ni bu anlamlı anma töreni için kutluyorum.
                                                            ***
Ankara valisinin toplantıları yasaklamasına karşın kutlanacak olan Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla “Pembe Köşk” olarak bilinen İSMET İNÖNÜ EVİ, 29 Ekim – 4 Aralık 2016 tarihleri arasında her gün saat 10:00-12:00 ve 13:00-17:00 arasında okullara ve halkın ziyaretine ücretsiz olarak açılıyor. Pembe Köşk’te yılda iki kez yapılan sergilerde hep güncel konular seçiliyor. Bu yıl da, Türk Eğitim Sistemine yapılan saldırıların güncelleştirdiği eğitim sorunlarımız dolayısıyla Kurtuluş Savaşı döneminde başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında devam eden eğitim çalışmaları ele alınmış. Açılan sergi “Genç Cumhuriyetin Eğitim Mucizesi” adını taşıyor. Bir de çok çok önemli bir konuşmacı var:
Bu mucizeyi bizzat kendi yaşamış, hocaların hocası, benim de hocam olan, Prof. Dr. Nermin Abadan-Unat 27 Ekim Perşembe günü saat 17:00’de “Cumhuriyet Eğitim Politikasının Atılımları” konulu bir konferans verecek. Bu etkinlikler için, Başkan Özden Toker’in şahsında İnönü Vakfı’nı kutluyorum.
                                                            ***
Keşke Ankara’da olabilseydim ve hem Ahmet Taner Kışlalı’yı anma törenlerine, hem de Nermin Abadan Unat’ın konferansına katılabilseydim… Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, insanlık çizgisinde, tarih önünde, haklı ve doğru olduğu için, Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyeti ve Demokrasiyi kimse çağdaşlık yolundan geri çeviremeyecek!
==================================
Dostlar,

Üstadımız Sn. Prof. Dr. Emre Kongar, bu yazısıyla bizim de duygu ve düşüncelerimizi aktarmış. 21 Ekim günleri, yakın dostumuz – dava arkadaşımız sevgili Ahmet Taner Kışlalı’nın acısı içimizi kaplar..

ahmet_taner_kislali_portresi_gul_ile

Her şeye karşın, bu topraklarda ve Dünya coğrafyasında İNSANIN İNSANLAŞMASI = AYINLANMA savaşımı durdurulamayacak.. İnsan aklı giderek gelişecek ve özgürleşecek. Bilimsel akılcılığı şaşmaz ana pusula yapacak kendisine. Temel İnsan Hak ve Özgürlükleri giderek genişletilecek. İnsanlık onuru, emperyalistleşen vahşi – kumarhane kapitalizmini tarihin çöplüğüne atacak.

Büyük ATATÜRK‘ün kaydettiği üzere;

  • ..Emperyalizm ve sömürgecilik yeryüzünden silinecek, tüm dünya insanlarının bir arada ve kardeşçesine yaşadığı bir tatlı dünya düşü gerçekleştirilecektir..Karanlıkların yarasaları olsa olsa bu determinisitk gidişi yer yer geciktirebilirler, hepsi bu denli! Ancak bu aşamaların daha hızlı ve daha az bedelle geçirilebilmesi için AYDIN SORUMLULUĞU ve öncülüğü evrensel bir yüküm olarak omuzlarımızda, tüm hücrelerimizde.

    Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2016, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com
    ============================

    Dostlar,,

    Kavruk yüreğimizle bu yazıyı 1 yıl sonra aynen yayınlıyoruz bir kez daha…

    Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2017, Ankara

  • Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com 

Demografi Hakkında Genel Bilgiler – Eylül 2017

Sevgili AÜTF öğrencilerimiz,
Site okurlarımız, Asistanlarımız..

Biliyorsunuz 6. sınıfta, İntörnlük yılında 1 ay Halk Sağlığı Anabilim Dalımızda staj yapılıyor ve bir çalışma raporu hazırlanarak tarafınızdan sunuluyor tüm staj kümesi önünde.. Danışman Öğretim üyesi sizlere rehberlik ediyor ve çalışmanızı değerlendiriyor.. Bu süreçte epey güzel – nitelikli power point sunumları da üretiliyor. Bunlardan birini geçtiğimiz aylarda, ilgili öğrencimizin de onayı ile sitemizde yayınlamıştık :

Şimdi ise Eylül 2017’de Halk Sağlığı Stajı yapan 2 genç hekim adayının çalışmasını onların da iznini alarak paylaşmak istiyoruz. İnt. Dr. Hatice KÜÇÜKÖNDER ve İnt. Dr. Gizem Mine PEKTAŞa nitelikli ve özverili emekleri için teşekkür ederiz.. Bilgi paylaşıldıkça çoğalıyor.

Dosyayı (yansıları) okumak için lütfen tıklayınız (65 yansı) :

DEMOGRAFI_HAKKINDA_TEMEL_BILGILER_Ekim-2017

Sevgi ve saygı ile.
20 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Dr. Armağan Cengiz BÜKER : ESKİDEN HER ŞEY GERÇEKTEN GÜZELDİ

ESKİDEN HER ŞEY GERÇEKTEN GÜZELDİ

Dr. Armağan Cengiz Büker ile ilgili görsel sonucu
Dr. Armağan Cengiz BÜKER
(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)
Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı.
(Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi )- 1970-80
Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu. – 1960
Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.- 1955
Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı. 1950- 60
Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı. – 1950
Plastikleri çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur ve herkesin ayağına
olması için en büyük numara seçilirdi. -1950-70

Okul kapısında ayva, Şam tatlısı, macun şeker, susamlı şeker, pamuk helva, kestane satılırdı. 5 kuruşa ince bir dilim Şam tatlısı alırdık. – 1950-55
İlkokulda ABD yardımı sandviçler ve balıkyağı hapları dağıtılırdı.
Renkli patiskadan dikilme beli lastikli külotlarımız vardı. Artık yünlerden örülen fanilalara, nazardan korunmamız için muska takarlardı! – 1945- 50-55
Okul açılacağı zaman Sümerbank ayakkabıları alınır, çok sevdiğim modeller
için de bayramı beklemem söylenirdi. – 1950- 60

Bayramlarda kıyafetlerimiz ve yeni ayakkabılarımız başucumuzda dururdu. Bazılarımız koynuna alır, yatardı. – 1955
Uyduruk oyuncaklarımız vardı. Hatırlı bir kişiden çok güzel bir oyuncak araba veya bebek geldiği zaman, bozulmaması için kaldırılır, bize verilmezdi! Biz ona, o bize bakardı. – 1950- 60
İlkokulda sepet kadar kurdele takardık. Ne kadar kabarık ve büyük olursa o kadar makbuldü. 2 kafa gezerdik. – 1945-50-55 (Tafta kurdela; jan janlıydı…)
Babalarımızın gömlek yakaları, bizim okul yakalarımız, Pazar akşamları kolalanırdı. Balina korduk dik durması için. – 1950-60
Genellikle herkes Pazar günleri yıkanırdı! Banyo merasimle yanar, çamaşır
değiştirilirdi! – 1955

Ecnebi filmlere aydın aileler, Türk filmlerine de fakirler ve eğitimsizler giderdi.
– 1950-60

Akşam 18.00 seansı tercih edilirdi. – 1955- 65
Filmler, sokak sokak dolaşan arabalardan bağırarak duyurulur, reklamı yapılırdı. – 1955
Sokaklardan, yoğurtçu, yorgancı, kalaycı, dondurmacı, eskici, bileyci, sülükçü (!) geçerdi. – 1940-50-60
Bozacı, lehimci, baltacı
Bekçimiz, postacımız, ayvaz, vs
25 kuruşa bisiklet kiralar “Şans, kader, kısmet, talih, niyet 5 kuruş” diye bağıran ve yuvarlak delikleri kazıtarak ilkel piyango çektiren çocukların peşine Fareli Köyün Kavalcısı gibi takılırdık. – 1955
Her evin en güzel ve en büyük odası misafir odası olarak ayrılır, kapısı kapatılırdı. Sonra da tüm aile küçük bir odaya tıkılır, hayat geçirilirdi. – 1950-60
Radyo en kıymetli eğlencemizdi. Orhan Boran ve Yuki kaçırılmazdı.
Uğurlugil ailesindeki Arap Bacı’ya herkes hayrandı. – 1960-65

Radyo tiyatrosu sayesinde tüm klasikler ezberimize girmişti. Haluk Kurdoğlu, Semih Sergen ve Işık Yenersu’nun sesine âşıktım. Genellikle Kerim Afşar, Tomris Oğuzalp esas oğlan ve esas kız olurdu. – 1960
Türk Sanat Müziğini kentliler, Türk Halk Müziğini de köylüler dinlerdi. – 1950-75
İlkokulda okuma bayramı, kurdele bilmezdik. Herkes okurdu, kimse de bayram
etmezdi. – 1950-70

Aşı olunacağı zaman tek iğne ile neredeyse koca sınıf bitirilirdi. 
AIDS henüz çıkmamıştı, eşcinsellik duyulmamıştı. – 1950-60-65-70

İsveçli sarışın güzeller güzeli May Britt ile çirkinler kralı zenci Sammy Davis Jr evlendiğinde yer yerinden oynamıştı.
Okulda Kürt, Türk, Ermeni, Yahudi, köylü, şehirli bilmezdik. Kimse kimseye
böyle garip soru sormaz, merak dahi edilmezdi. – Yarım yüzyıl öncesi

Herhangi bir sebeple götürülen hediye paketini açmak, geleneklerimize aykırıydı, ayıptı. Misafir gidince ilk iş onu açmak olurdu. Yarım yüzyıl 
Misafirlikte ne kadar aç olursanız olun, ikram tabağındakileri bitirmek de ayıptı. Görgülüler bir lokma mutlaka bırakır, görgüsüzler hepsini yerdi. – 1950-60

Dondurma mayıs sonunda çıkar annem temmuza kadar izin vermezdi. – 1945-55-65
Sokakta oynarken en sevdiğimiz yiyecek, bir dilim taze ekmek üzerine sana yağı ve toz şekerdi. – 1960-70
Kaçık çoraplar, çektirilmek için tuhafiyeciye götürülür, ertesi günü alınırdı. – 1955-60-65
Külotlu çoraptan önce tüm kadınlar jartiyer kullanır, yaşlılar baldırlarına lastik takardı. – 1950
60’lı yıllarda evlenen her genç kızın çeyizinde mutlaka 1 adet baby doll bulunurdu.
Fotoğraflarda gülmek laubalilikti. Pek çok kişinin düğün resimleri cenaze törenlerini andırırdı. Ağır, vakur ve ciddi olmak önemliydi.
Anneler, vapurda, trende, otobüste rahatlıkla bebek emzirirlerdi.
Yazlık sinemalara battaniye ve minderlerle gidilir, çekirdek çitlenirdi. Arada frigo buz satılırdı. Pahalı olduğu için babam almazdı. – Doğrudur!
Çarşıda, pazarda anne babamızdan bir şey istemek ayıptı. Ancak sorulursa yanıtlardık. Canımız istediği halde çoğunlukla da red ederdik. Evet…
Her gencin en kıymetli eşyası Dual pikaptı. Plak almak için harçlık biriktirirdik. Bazısı… 
Defter kitap kaplama kâğıtları ya kırmızı ya da mavi olurdu.
Gazete kâğıtlarından kese kâğıdı yapar, undan yapılmış tutkalla yapıştırırdık. Evet…
“Bir maniniz yoksa annemler bu akşam size gelecek” bir teklif değil, bir kararın iletilmesi gibiydi. Bu soruya ‘hayır’ demek mümkün değildi, adetlerimize göre ayıptı. Önemli bir program varsa (bilet, başka ziyaret vs) derhal iptal edilir, aile telaş yumağına dönerdi.

Ne güzelmiş değil mi?

Evvet çok Güzeldi!
============================================
Dostlar,
Değerli meslektaşımız, ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği) kurucularından
Sayın Dr. Armağan Cengiz Büker‘den gelen nostalji dolu bir yazı..
Bizi de çocukluğumuza götürdü..
Bol bol çelik – çomak oynardık.
Bizim bir “çember” imiz vardı, kamyon lastiğinin canta gelen bölümünden çıkarılma idi. Bir karış uzunluğunda bir çıta ile sokaklarda o çemberi çevirerek oynardık.
Aynı çember, annemiz metal ince bir leğende çamaşır yıkarken yere konurdu ki leğendeki su çabuk soğumasın..
İlkokulu bitirdiğimiz yaz (1965) babamız 2. el bir bisikleti bir tanıdıktan uygun fiyatla almış, bakımını yaptırıp süsleterek bize hediye etmişti. Yaşamımızdaki en büyük sevinci duymuştuk, içimiz içimize sığmıyordu. Bisiklet büyüktü, biz çocuktuk ve apış aralarımız metal yere değiyor, çok acıyordu.. ama o bisikletten aşağıya inmiyorduk saatlerce..
Bir dilim somun ekmeğe sanayağı sürüp toz şeker serptiğimiz gibi domates salçası sürerek karnımızı doyurduğumuz da çok olurdu.
Pazardan canlı tavuk – horoz alır, kestirir ya da evde keser, tüylerini yolar, alevde üter ve içini temizleyerek pişirir, aşımız katardık.
Şehirlerarası telefonu postaneye yazdırır, kadın görevlilerden hızlandırma ricasında bulunurduk. Saatlerce sıra gelmediği olurdu. “Yıldırım” görüşme hemen bağlanırdı ama çok pahalıydı. Telefonunuz çıksa bile ahizeyi kaldırdığımızda çevir sesi gelmesi, hat alabilmek için uzuuuun mu uzun beklerdik..
Annemiz evdeki tümüyle mekanik dikiş makinesi ile harikalar yaratır, 3 kardeşin en büyüğü olan bizim giysilerimizden küçüklerimize şaşılacak ustalıkla “uydurur” du!
El arabası ile gezgin satıcılar çamaşır yıkamak için “kil” sonraları ise “Fay tozu” satarlardı…
Gazeteleri genç çocuklar mahalle aralarında dolaşıp bağırarak satardı.
Biz de yapmıştık bu işi.. Hürriyet gazetesi 25 kuruştu ve bize 2,5 kuruş (delikli para!) kalırdı. Saatimizi gazeteciye rehin bırakır 20 gazete alır, bir-iki saat içinde satınca 50 kuruş kazanmış olurduk. Parayı gazeteciye ödeyince rehin saatimizi geri alırdık.
1960-65 arası yıllarda günlük harçlığımız 10 kuruş, bir simit ise 25 kuruştu.  Küçük tırnaklı pide ise 15 kuruştu.. Babamız 1 TL verince fırıncıda sıramızı bekler, 7 adet gevrek ve sıcak pide alır eve koşardık.. (1960-65, Gaziantep)
Son sınıfta (1965) okulun kooperatifini üstlenmiştik ve zil çalmadan birkaç dakika önce oraya gider, satışları yapar, birkaç dakika gecikme ile derse girerdik. Bir günde 100-105 kuruşa dek kazandığımız olurdu, babamızın bize verebildiğinin 10 katı! Yoksul, pek çok şeyden yoksun ama mutluyduk..
İlkokul öğretmenimiz (1960-65) saygın insan Yıldız Haznedaroğlu’nu asla unutamıyoruz. Bizi sınıfın – okulun en çalışkanı görür, kentteki bilgi yarışmalarına sokardı. Bizim okulumuz (Kayacık, sonra Fatih Sultan Mehmet, sonra??) ve biz Gaziantep birincisi olmuştuk ilkokullararası bilgi yarışmasında (1965).. Ödül 200 TL idi ve babamızın aylığının (430 TL) yarısına yakındı; ev kiramız 55 TL’nin ise 3-4 katı!
……….
………….
Değerli Dr. Büker epey yazmış..
Uzatmayalım daha çok.. derken epey de biz yazdık..
1965’te Demirel Başbakan oldu.. O’nunla büyüdük, orta yaşlı olduk; 6 kez gitti 7 kez geldi Başbakanlığa.. 17 Haziran 2015’te yitirdiğimizde biz de 62 yaşına gelmiştik..

Sevgi ve saygı ile. 20 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Aykut Erdoğdu : Üçüncü havalimanı için her evden 850 lira çalındı!

Aykut Erdoğdu : 
3. havalimanı için her evden 850 TL çalındı!

http://www.abcgazetesi.com/ucuncu-havalimani-icin-her-evden-850-lira-calindi-66830h.htm 16.10.2017

Üçüncü havalimanı için her evden 850 lira çalındı!

Bu yolsuzlukların en büyüğü “belki dünya tarihinin gördüğü en büyük inşaat yolsuzluğunun 3’üncü havalimanında olduğu” ifadesini kullanan Erdoğdu, “İhale 22 milyar 152 milyon avro artı KDV’ye yani toplam yaklaşık 26 milyar Avroya ‘beşli havuz çetesine’ verildi. Üç temel husus vardı rekabeti belirleyen: Birincisi, deniz seviyesinin ne kadar üstünde yapılacağı; ikincisi, işletme süresi; üçüncüsü de kredi, garanti ve talep koşulları. Üçünde de yolsuzluk yapıldı” diye konuştu.

ORMAN BAKANLIĞI İZİN VERMEMİŞ

3 Mayıs 2013’te yapılmış ihalenin bir ay sonra sözleşmesinin imzalanması gerekirken tam iki yıl sonra yer teslimi yapıldığını anlatan Erdoğdu şu görüşleri dile getirdi:

“Orman Bakanlığı izin vermemiş. Aynı Hükûmetin bakanlığı içinde biri diğerine izin vermedi mi? Hayır, öyle bir şey yok. İki yıl daha fazla işletilsin ki toplam ihale bedelinden bakarsanız, her yıla 1 milyar avro kamu adına kayıp yazsak 2 milyar avroyu halkın cebinden alıp bu müteahhitlerin cebine koymak için. İş bununla da kalmadı. Ama aynı zamanda kot farkı dediğimiz bir şey var. Havalimanının denizden 90 metre yüksekte yapılması lazım. 4,5-5 milyar avro civarında hafriyat maliyeti var. İhale yapıldıktan sonra 90 metrelik kot 30 metre düşürüldü. Bu, 2,5 milyar avro inşaat maliyetlerinin düşmesi demek.  Şimdi, diyorlar ki: ‘Yer çürümüş, buraya kaya koymak gerek’ diye gelip kamuyu 2,5 milyar avro zarara sokacak şekilde kotu düşürüyorlar. Böylece dünyanın en büyük inşaat yolsuzluğu olan üçüncü hava limanında o havuzcu müteahhitlerin cebine 4,5 milyar avro haksız olarak para koymuş oldunuz.”

Her alanda pek çok yolsuzluk olduğunu vurgulayan Erdoğdu, “Bu 4,5 milyar avro Türkiye’de hane başına 200 avronun her bir aileden çalınması demek, yani 850 lira. Bu da kişi başına 250-300 lira demek. Türkiye’de kişi başına 250-300 liranın her bir bireyden, çoluk, çocuk, kadın, yaşlı, doğuda, Trakya’da herkesten 250-300 liranın cebinden alınması, sadece bir yolsuzluk kalemiyle 250-300 TL’nin çalınması anlamına geliyor” diye konuştu.

Sayıştay raporlarının ağzına kadar usulsüzlük tespitleri ile dolu olduğuna işaret eden Erdoğdu,  “Sayıştaycıların eli titriyor. Kendini kurtarmak için yolsuzluğu yazmış, gereğini yapamıyor. Peki, gereğini yazsa gidecek mahkeme var mı? Yok. Bunu şirketler ve birtakım bürokratlar da bildiği için Türkiye bir yolsuzluk cenneti hâline geldi. Bunun sonu çöküştür. Metal yorgunluğu diye bir şey yok. Bildiğiniz bu işlerde çürüme ve bozulma söz konusu. Çürümüş bir düzenle karşı karşıyayız. Beytülmalın malına el uzatılmış durumda” diyerek sözlerini tamamladı.
=========================================

Dostlar,

Bu yolsuzluklar artık dudak uçuklatacak düzeye vardı!

CHP’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Aykut Erdoğdu‘nun yukarıdaki knuşması TBMM’de yapılmıştır, 11 dakikadır ve ne yazık ki TBMM yönetimi görüşmelerin TV’den yayınlanmasını engelleyerek demokrasiyi katletmiştir. Bu faşizmdir!
Ancak bir biçimde kimi görüşmeler teknolojinin olanaklarıyla kaydedilmekte ve paylaşılmaktadır. Ancak bu kayıt ve paylaşımlar yaygın halk kitlelerine erişemiyor. Dolayısıyla TBMM görüşmelerine AKP’nin dayattığı yayın ambargosu bir anlamda muradına erişiyor.

Günümüzden 2 bin – 3 bin yıl öncesinde bile halk anfi tiyatrolarda toplanır ve zamanın yöneticilerine tiyatro oynayarak meramını iletir, eleştirisini yapardı. Doğrudan bir iletişim kurulurdu yönetenler ve halk arasında..
Günümüzde galk doğrudan yönetime karıştırılmayarak temsili demokrasiye sıkıştırılmış durumda. Oysa teknoloji pek çok önemli konuda hızla halkoylaması yapmaya elverişli. Bu yolla doğrudan yönetime ağırlık – içerik kazandırmak varken, sözde demokrat AKP rejimi açıkça faşist yöntemlerle TBMM görüşmelerini halkın izlemesine bile engel oluyor.. Niçin? Ne kaçırıyor halktan da bu saydamlıktan korkuyor?? Ayrıca OHAL’i 5. kez uzatarak 3 x 5 = 15 aya doğru sürükleniyoruz OHAL altında..

CHP’nin Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Aykut Erdoğdu’nun saptamaları ve AKP’ye dönük yolsuzluk suçlamaları çok ağır.. Çok netlikle anlıyoruz ki, AKP tam da bu yolsuzluklarını halkın duymasını – öğrenmesini elbette istemiyor..

Halkın seçtiği belediye başkanlarını TEK ADAM Erdoğan kamuoyunun gözü önünde istifaya zorluyor.. Eğer bu başkanların suçu varsa yasal süreç başlatmak zorundasınız. Bunu yapmayıp açık – örtük tehdit ve şantajla istifaya zorlarsanız bu suçtur. Dahası, başkanların suçu varsa bunu örtmek ve suça ortaklıktır. Suç belgeleri karşısında “istifa et – dosyayı kapatalım” denemez!

Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Aykut Erdoğdu‘nun konuşmasını izlemek için aşağıdaki youtube erişkesini (linkini) tıklayınız lütfen.. Dehşet verici bir talan

  • https://youtu.be/N_HgMuYA2xc

3. havaalanı 26 milyar Avroya ‘beşli havuz çetesine’ verildi.. 
Muazzam bir paradır.. 110 milyar TL’yi bulmaktadır! Bu para 2017 bütçesinin 1/5’ine yakındır (96 milyar TL açık eklenmeden!).. Türkiye neden bütçesinin 1/5’i boyutunda bir serveti bir havaalanına gömer? İstanbul’da 2 dev havaalanı vardır ve gereksinimi büyük ölçüde karşılamaktadır. Bu havaalanları gerekiyorsa büyütülebilir. Avrupa’da hatta dünyada 3 büyük havaalanı olan kent bilmiyoruz. Üstelik Hazine’nin doğrudan kaynağı ile değil, ihalenin ikram edildiği yandaş şirketlerin ülkemizi dış borca batıracak kredi alımlarıyla yapılacak 3. havaalanı.. Borca Devlet garantisiyle, devletin kefil olmasıyla.. Bittiğinde bu şirketler her şeyi ateş pahasına sunacak o havaalanında. Tüm bu “cömert” kıyaklar yetmezmiş gibi bir de muazzam yolsuzluk ekleniyor…

 

  • Bu parayla Doğu – Güneydoğu bölgelerimizin geri kalmışlık – feodalite- yoksulluk şeytan üçgeni kırılabilir oysa. Bölgede bu sorunların çözülmezi ülke bütünlüğünü güçlendirir, ayrılıkçı düşünceleri zayıflatır ayrıca. Bu havalanını hiç kulanmayacaklara da bedel ödetiyor AKP..

    Daha pek çok dayanılmaz yolsuzluk dosyasını okumak ve okutmak gerek Sayın Erdoğdu’nun önemli ve yürekli, kitabından.. Kendisini kutluyoruz!

  • Geçelim Türkiye’yi, yeryüzünde, tarihte, bunca kötü yönetilen bir toplum daha var mı acaba?!

Türkiye’nin hızla, hem de olanaklı en büyük hızla AKP rejiminden kurtulması gerek!

Sevgi ve saygı ile. 20 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Bütçeden müteahhide 22 milyar TL

Bütçeden müteahhide 22 milyar TL

Çiğdem Toker
Cumhuriyet, 17.10.2017
Sadece iç ve dış politika değil, Maliye politikalarında da çok hareketli bir dönem içindeyiz.

Vergi zamları getiren Torba Kanun, 2018 Bütçe Kanun Tasarısı, eylül ayı bütçe gerçekleşme rakamları ve nihayet ana muhalefet partisinin gensoru önergesi. 
Sıraladığım dört başlığın tamamında sıcak gelişmeler yaşanıyor. 
Bu satırlar yazılırken, kamu ihalelerinde yasal sorumluluğunu yerine getirmediği ve kamunun zarara uğratılmasına göz yumduğu gerekçesiyle Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan hakkındaki gensoru görüşmeleri sürüyordu.
TBMM Genel Kurulundaki müzakerelerin odağında, bu köşede sıklıkla dile getirdiğimiz “davetli ihale” ve Hazine garantili büyük altyapı projeleri yer alıyor. 
Eylül ayı bütçe rakamları açıklandı. Geçen ay, “müteahhitlik giderleri” başlığı altında yaklaşık 2 milyar TL harcama yapılmış (1 milyar 975 milyon TL). 
Bu tutarla birlikte ocak-eylül dönemini içeren dokuz aylık müteahhitlik harcaması 22 milyar TL’ye yaklaşıyor: 21.9 milyar TL.
Dokuz ayda 22 milyar TL müteahhitlik harcaması, geçen yıla göre çok yüksek bir tutardır. 

2016 yılının ocak-eylül döneminde müteahhitlik gideri kalemi 17 milyar TL.

Bu yılın aynı dönemindeki artış tutarı 4 milyar TL. 

İstisna istismar edilirken 
Reddedileceğini bildiğimiz için icrai bir sonuç getirmeyecek olsa da gensoru görüşmeleri, bu harcama kalemine, bir başka pencereden bakmamızı sağlıyor. 
CHP milletvekili Faik Öztrak, Parti Grubu adına yaptığı konuşmada, müteahhitlik piyasasında, Kamu İhale Kanunu’nun madde numarası olan “21/b” ile anılan davetli ihale yöntemine ilişkin veriler paylaştı. Öne çıkan yeni birkaçını aktarıyorum:
– Karayolları Genel Müdürlüğü’nın bu yıl verdiği pazarlık usulü yapım ihaleleri 13.6 milyar TL’ye ulaştı. 
– Hükümete yakınlığıyla tanınan bir işadamı Karayolları ve Devlet Demiryolları’ndan sadece bu yıl pazarlık usulüyle 2.8 milyar TL’lik ihale aldı. 
– Karayolları’nın yıl içinde pazarlık usulü ile verdiği 13.6 milyar TL’lik ihalenin yüzde 61’i, yani en az 8.3 milyar TL’lik kısmı, kamuoyunda hükümete yakınlığıyla tanınan firmalara dağıtıldı
– Kamunun pazarlık usulüyle yaptığı ihalelerin tutarı, 2016’da %86 artarak, 21.7 milyar TL’ye ulaştı. Yalnızca bu yılın ilk altı ayında pazarlık yöntemiyle yapılan ihalelerin tutarı da geçen yılın aynı dönemine göre, %175 artarak 16.8 milyar TL’ye sıçradı. 
Öztrak, geçen yılki eğilimin sürmesi varsayımı altında bu yılın pazarlık yoluyla yapılan ihale bilançosunun 59.6 milyar TL’ye çıkabileceğini belirtti. 
Yazıyı geçen Cuma Plan Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasındaki bir notla bitirelim:

Maliye Bakanı Ağbal“Ekonomi ihtiyaçlarına göre kamu harcamalarında 2018 yılında ciddi anlamda kemer sıkacağız.” demiş bulunuyor.
===============================================
Dostlar,

Yüce ATATÜRK‘ün yapıtlarından çok esinlendiği ünlü yazar ve ozan (şair) Tevfik Fikret, Osmanlı’nın son dönemlerinde yazdığı iyi bilinen HAN-I YAĞMA adlı şiirinde;

  • Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
    Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

    … gibisinden ciddi bir eleştiride bulunmuş ve şiir üzerinden usta bir mizah ürünü vermişti.

    Olup bitenlerden ders almadığımız ve dahası, eşi bulunmaz bir cehaletle Osmanlı özlemiyle yanıp tutuştuğumuz (‘!) için başımıza gelenler benzer..
    Tarih, aptallar için acımasızca yineleniyor.. Başka çaresi var mı ki yinele(n)meme dışında?
    Benzer koşullar farklı sonuçlar doğurabilir mi??

    Ama bu bağlamda yapılan her yanlış, yapanların saltanatını uzatmak yerine tam da tersine acı sonlarını yaklaştırıyor.. Bu da diyalektik gereği..

  • Toplumsal çelişkiler derinleştikçe çözüm için yeni sentezler üretiliyor.. 
  • Uğursuz iktidarları halk er ya da geç, deneme yanılma şile öğrense de gönderiyor ve büyük ölçüde hesabını da soruyor..

    Haydi hayırlısı…

    Sevgi ve saygı ile. 17 Ekim 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

ATO KOnferansı : “Venezuela ve Sağlık”

Ankara Tabip Odası

Değerli Meslektaşımız,

Ankara Tabip Odası Halk Sağlığı Komisyonu tarafından düzenlenen,

“Venezuela ve Sağlık”

başlıklı sunum, 18.10.2017 Çarşamba günü, Odamız toplantı salonunda gerçekleştirilecektir.

Katılımınızı bekleriz.

Saygılarımızla.


==============================
Dostlar,

Her Çarşamba 18:30’da yapılıyor bu güzelim etkinlikler..
Mülkiyeliler Birliği Çarşamba toplantıları da öyle.. üstelik aynı saatte.
Bir ona, bir buna yetişmeye çabalıyoruz her 2 kurumun da üyesi olarak.
Bir yol bulunsa klonlanarak “2 tane” (!) olabilsek ya da mekan – zamandan daha da bağımsızlaşabilsek??
1 Kasım 2017 günü akşam 18:30’da biz, Mülkiyeliler Birliği Çarşamba toplantılarında

“ŞEHİR HASTANELERİ TALANI” nı işleyeceğiz..

Emek veren herkese şükranla.

Sevgi ve saygı ile. 17 Ekim 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com