Etiket arşivi: www.ahmetsaltik.net

Vatan Partisi’nden İzmir’de şeker fabrikası açıklaması

Vatan Partisi’nden İzmir’de şeker fabrikası açıklaması

https://www.aydinlik.com.tr/vatan-partisi-nden-izmir-de-seker-fabrikasi-aciklamasi-emek-subat-2018-5   26.2.2018 13:31

(AS: Bizim çok kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Vatan Partisi Çiftçi Bürosu Başkanı Prof. Cengiz Çakır, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi kararına karşı açıklama yaptı. Çakır, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi kararına karşı açıklama yaptı. Vatan Partisi İzmir İl Başkanlığı’nda basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Çakır, “Biz Vatan Partisi olarak kamucu ekonominin başarılı bir örneğinin yok edilmesine izin vermeyeceğiz. Her türlü demokratik ve yasal yollara başvurarak bu gidişe dur diyeceğiz.” dedi.

İşte Çakır’ın açıklaması  : Ülkemizde şeker fabrikalarının ilk kuruluşu Atatürk döneminde gerçekleşmiştir. Halkın temel ihtiyaçları olan un, şeker ve pamuklu bezin yerel olanaklarla üretilmesi amaçlanmıştır. Bunlara kısaca “üç beyazlar” politikası adı verilmiştir. 1926 yılında Alpullu ve Uşak Şeker fabrikaları şeker üretimine başlamıştır. 1933’te Eskişehir,1934 yılında Turhal Şeker Fabrikası kurulmuştur. Şeker politikasının tek elden yürütülmesi, fabrikalar arasında teknik yardımlaşma ve işbirliğinin sağlanması amacıyla 6 Temmuz 1935 tarihinde Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ kurulmuştur. Bu kuruluşun ana hedefi; ülkemizin şeker ihtiyacının karşılanması yanında, tarımı ve dolayısıyla çiftçiyi kalkındırmaktır. Şeker pancarı tarımı ülkemizin sosyal ve ekonomik yaşantısında da çok önemli rol oynamıştır.

Şeker pancarı, şeker fabrikası ile üretici arasında yapılan bir sözleşmeye göre üretilmektedir. Ülkemizde sözleşmeli tarımın ilk uygulamasıdır. Hastalık ve zararlıların yoğunlaşmaması için aynı tarlada ancak dört yılda bir şeker pancarı yetiştirilmesine izin verilmektedir. Ekim nöbetlemesinde (münavebe) buğday, ayçiçeği, kavun karpuz, mercimek gibi bitkiler yer almaktadır. Böylelikle toprak dinlenmekte, işgücü ve çekigücü ihtiyacı dengeli dağılmaktadır. İşletmede aynı yıl içinde birden çok ürün yetiştirilmekte yani polikültür tarım yapılmaktadır.

Şirket tohumu ve diğer bazı girdileri sağlamaktadır. Ekim, bakım ve hasat sürecinde teknik elemanlar aracılığı ile alanda denetim ve yönlendirmeler yapmaktadır. Böylelikle çiftçiye mekanizasyonu, gübre ve tarım ilacı kullanmayı öğretmiştir. Tarım alet ve makinaları, gübre, ilaç ve yem gibi birçok sanayinin gelişmesine önayak olmuştur.

Şeker pancarı tarımı en iyi şekilde, denizden yüksekliği 800 metrenin üzerinde olan yaylalarda yetişir. Böylesi yerlerde ürün çeşitliği azdır. Türkiye ortalaması olarak dekara pancar verimi 6 tonu aşmıştır. Çiftçiye sağladığı gelir bakımından eşsiz bir üründür. Pazarlama sorunu olmayan bir üründür.

‘ŞEKER PANCARI HAYVANCILIĞI GELİŞTİRİR’

Pancar bir çapa bitkisidir. Yoğun emek ister. Pancar yumruları başı ve yaprakları kesilerek fabrikaya teslim edilir. Bu artıklar hayvan beslemede kullanılan değerli bir kaba yemdir. Şeker üretiminden arta kalan pancar posası da yem olarak kullanılır. Bir hektar alandan elde edilen pancarın baş, yaprak ve posası hayvan yemi olarak değerlendirildiğinde yaklaşık 300 kg canlı hayvan ağırlığı elde edilmesi mümkündür. Bu miktar, bir besi danasının karkas ağırlığı kadardır. En az 10 kişinin yıllık kırmızı et ihtiyacını karşılamaya yetecektir. Pancar üreticilerinin bu yan ürünleri değerlendirilerek en az 1 milyon insanın et ihtiyacı da karşılanmaktadır.

Şeker fabrikalarına yakın çevrelerde hayvancılık üretim dalları da gelişir.

Diğer önemli bir yan ürün de melasdır. Melas içerdiği şeker nedeniyle iyi bir enerji kaynağıdır. Ayrıca pelet yem yapımında zerreleri birbirine yapıştırmak için kullanılır. Melas mayalanarak etil alkol elde edilir. İçki ve kozmetik sanayisinde, tıpta ve benzine karıştırılarak yakıt olarak kullanılabilir. TŞFAŞ’ne ait 4 alkol fabrikası olduğu halde bunlar verimli çalıştırılmayıp Brezilya’dan ve Pakistan’dan etil alkol ithal edilmektedir.

Aile işgücünü değerlendirmek imkânı bulan, yeterli ve düzenli gelire kavuşan insanlar huzur içinde bulundukları yerde çalışır ve yaşarlar. Şeker fabrikaları kırsal göçün önlenmesinde, bölgelerarası gelişmişlik farkının azaltılmasında ve kırsal kesimin kalkınmasında önemli bir rol oynamaktadır.

Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür Vekili ERGİN İÇENLİ tarafından yazılı olarak ifade edilmiş aşağıdaki bilgileri dikkatinize sunuyorum:

“Tarımı, sanayisi, yan ve alt sanayi dalları ile birlikte yaklaşık 10 milyona yakın insanımızın geçimini temin ettiği şeker pancarı tarımı ve şeker sanayisi, sağladığı çevresel ve sosyal faydaların yanı sıra ülke ekonomisine toplam 17,4 milyar TL değerinde katkı sağlamaktadır. Şeker Sanayisi, şeker pancarını yetiştiren büyük çiftçi kitlesi ile güçlü bir ilişki kurmuştur. Şeker pancarının yetiştirilmesinde çiftçiye gerekli olan tarım aletleri, gübre, çeşitli malzeme ve nakdi yardımların yanında, çiftçinin eğitilmesi ve kültürünün artırılmasına yönelik çalışmalar da yapılmıştır.” Şirketimizin 2016 yılı faaliyetleri; karlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda büyük özveri ile yürütülerek, şeker satış fiyatına hiç zam yapılmadığı gibi satış hasılatında artış sağlanarak 3,6 milyar TL’ye ulaşılmış, üretim maliyetleri önemli düzeyde aşağı çekilmiştir. (Kaynak: Türkiye Şeker Fabrikaları Anonim Şirketi 2016 Yılı Faaliyet Raporu, s.v)

Şeker fabrikaları yurdun dört bir tarafına yayılmıştır. Ağrı’da, Erzurum’da, Van Erciş’te, Muş’ta, Ankara’da, Eskişehir’de, Konya’da, Çorum’da, Turhal’da, Burdur’da, Uşak’ta Susurluk’ta, Alpullu’da yöre ekonomisinin lokomotifi olan 33 şeker fabrikası mevcuttur.

2002 yılında 500 bine yakın olan üretici sayısı 2016’da 105 bine inmiştir. İşletme başına düşen pancar ekiliş alanı 2011 yılında 17,1 dekar iken 2016’da 30,5 dekara yükselmiştir. Pancar veriminde ve üretiminde de artış olmuştur. Ortalama olarak dekara verim 6 tonun üzerindedir.

Türkşeker’in toplam 25 fabrikasının üretim kapasitesi 2016-2017 kampanya döneminde günde 91 bin 775 tondur. Bu fabrikalarda 1 324 memur, 5286 daimi işçi, 1455 geçici işçi olmak üzere toplam 8 065 çalışan vardır.

2016 Yılı Pancar Ekimi
Alınan Toplam Taahhüt Ekim Köy Üretici
                        (Ton)        (Hektar)           (Adet)
TOPLAM   13.110.300   190.567,8     2.324 67.650

Türkiye’de şeker sektörü bünyesinde; yedi adet pancar şekeri üreticisi ve beş adet nişasta bazlı şeker üreticisi olmak üzere birbirine rakip on iki şirket faaliyet göstermektedir. Sektörde ayrıca kota hakkı bulunmayan ve kota tahsis edilmeyen beş adet nişasta bazlı şeker üreten Şirket bulunmaktadır. Beş Şirketin yıllık toplam üretim kapasitesi yaklaşık 350.000 ton olup, üretimlerinin tamamı ihraç edilmektedir.

Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. bir İktisadi Devlet Teşekkülüdür. Pancardan şeker üreten ve bu sektörde yaklaşık olarak %70 paya sahip Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. (TÜRKŞEKER); Sektörde 25 Şeker Fabrikasının yanı sıra 4 Alkol, 5 Makina, 1 Elektromekanik Aygıtlar, 1 Tohum İşleme Fabrikası ve 1 Şeker Enstitüsü ile 90 yıldır ülkemizin önde gelen kuruluşlarındandır.

Şeker kimyada sakkaroz olarak bilinir. Dünyadaki şekerin % 77’si şeker kamışından % 23’ü şeker pancarından elde edilmektedir. Nişasta bazlı şeker (NŞB) mısır başta olmak üzere nişasta içeren ürünlerden elde edilir. Doğrudan tüketilmez, tadlandırıcı olarak çeşitli yiyecek ve içeceklerin imalatında kullanılır. Belirli oranlarda glikoz ve fruktoz içerir. Özellikle fruktozun insan sağlığına zararlı olduğu Sağlık Bakanlığında görevli 12 bilim adamının oybirliği ile aldığı kararla saptandığı kayıtlarda mevcuttur. Büyük olasılıkla yurt dışında ucuz olan GDO’lu mısırdan üretilmesi söz konusudur.

Şeker fabrikalarını özelleştirme girişimi yeni bir olay değildir. TŞFAŞ 2000 yılında özelleştirme kapsamına alınmıştır. 2008 yılında alınmış olan kararlar vardır. Bazı fabrikalar bünyeden koparılmıştır. Bir kısmı Pankobirlik tarafından alınmıştır. Mevcut durumda 14 fabrikanın özelleştirilmesi kuruluşun bütünlüğünü bozacaktır. Sistemin bütünüyle yıkılması tehlikesi vardır. Türkiye en temel ihtiyaç maddelerinden biri olan şekerde de dışa bağımlı hale gelecektir.

Bu durumda tüm halkımızın tepki göstererek bu yanlış gidişi durdurması gerekir. Yaklaşan seçimler öncesinde bu pervasızca adımları atanlar cezasını çekecektir.

Biz Vatan Partisi olarak kamucu ekonominin başarılı bir örneğinin yok edilmesine izin vermeyeceğiz. Her türlü demokratik ve yasal yollara başvurarak bu gidişe dur diyeceğiz.

Yurt dışında bile anahtar teslimi fabrika kuracak bir yerli teknolojiyi yaratmış kurumumuza sahip çıkıyoruz. Bu güzel örneklerin yaşatılması ve çoğaltılması milli direnme ekonomisinin temeli olacaktır.
===========================================
Dostlar,

Bu açıklama son derece değerlidir.
Bilimsel ve gerçekçidir, dengeli ve çooooooooooooook da sabırlıdır.
Dolayısıyla biz tepkimizi frenlemekte çooooooooook güçlük çekmekteyiz.
Şimdi, başta pancar üreticisi köylü olmak üzere şeker fabrikaları emekçileri ve aileleriyle sektörün doğrudan – dolaylı zincirleme ilişkide olduğu öbür işkollarında çalışanlar ve aileleri.. Milyonlarca insanımız..

İşte AKP’nin gerçek yüzü budur!
Bu özelleştirme – talan – yağma – peş keş çekme kime ve niçin yapılacaktır?
Durup düşünme zamanı gelip de geçmemiş midir??
Bunca açık emek… düşmanı gerçekleri iktidarın ve uzmanlarının anlamaması düşünülebilir mi? Yoksa gene “kandırıldık” masalı mı anlatılacaktır halkımıza, atı alan Üsküdar’a geçtikten sonra!

Bu saldırı mutlaka durdurulmalıdır. Halkımız ve emekçiler bir bütün olarak baba – dede yadigârı şeker fabrikalarımıza sahip çıkmalıdır. Yasal direniş – itiraz yöntemleri geliştirilmelidir. AKP iktidar 2018 bütçesinde müthiş derecede sıkışıktır. Borç anapara ödemeleri de ötelenmektedir. 3 açık ekonomiyi kemirmeyi sürdürmektedir : Cari açık – bütçe açığı ve dış ticaret açığı.. 2018 bütçesi perişan ötesidir. Üstelik seçim yasalarında KİRLİ İTTİFAK değişikliği yapılırsa, en az 1 yıl sonraki seçimde uygulanabileceğinden (Anayasa md. 67) 1 yıl daha ekonomiyi batmadan yüzdürmek gerekecektir.. Eğer AKP Afrin’i iyi pazarlayıp kamuoyu yoklamalarında %51’i görerek MHP – BBP vd. lerini baskın seçimle satmaz ise..

  • 2018 bütçe gideri 763 (599’u – %88 vergi!), gelir 697, Açık 66Faiz 71,6 (%26↑); yatırım 68,8; Sağlık Bak. 37,6; DİB 7,8 (151 bin personel.); SGK’ya aktarım 133,5 (2016’da 108); Emn.+Jand. 40,1; Mrk. Yön. borcu 2017 sonu 871,6 milyar (%15↑) TL… (Ayrıntılar için lütfen tıklayınız : http://ahmetsaltik.net/2018/02/25/2018-yili-merkezi-yonetim-butcesi-ve-kamu-maliyesine-genel-bakis/)

Bu durumda, eyyyyyyyyyyyyyyyyy yurdum insanı; bu politikalar seni soyarak – yoksullaştırarak – işsizleştirerek – açlığa mahkum ederek – hapse atarak – din/inanç sömürüsü yaparak…. senden nasıl oy alıyor; uyan artık uyan  bu ölümcül gaflet uykusundan!

Suça ortak olmaktasın, haberin ola!
*****
Geçen yıl 1 Eylül 2017 günü web sitemizde SÖZCÜ Gazetesinin çok değerli ve saygın araştırmacı yazarı Soner Yalçın‘ın “Açtırma Bayramlık Ağzımı” başlıklı, Yiğit Bulut’un saçmalıklarına yanıt veren bir yazısını paylaşmıştık. Bu makalenin altında da bir Halk Sağlığı Uzmanı hekim olarak NİŞASTA BAZLI ŞEKER’in kritik sağlık sakıncalarını işlemiştik.. Bu yazımızın da bir kez daha okunması ve yaygın paylaşılmasının zamanıdır.. Lütfen tıklayınız : http://ahmetsaltik.net/2017/09/02/actirma-bayramlik-agzimi/

Nasıl bitirmişiz o yazımızı?

  •  AKP sağlığa zararlıdıremperyalizm dünya halklarının düşmanıdır
    ve bu 2 öznenin eylem ve sorumlulukları birbirinden bağımsız değildir!

Bir kez daha ve daha yüksek sesle haykırıyoruz.. Vicdan sahibi AKP’liler bu talanı engellemezse suça ve / veya nemaya yabancı sermaye ile or-tak-tır-lar.. ve din asıl böyle elden gider!

Sevgi ve saygı ile. 26 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Not : Prof. Cengiz Çakır’ın yukarıdaki açıklamasında nişasta bazlı şeker üretiminde kullanılan mısırın ucuzluğu nedeniyle GDO’lu mısır olabileceği uyarısı yer alıyor. Yasal olarak bu olanaklı değil ama… AKP bu… belli de olmaz..

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

26 yıllık acı: Hocalı Katliamı

Azerbaycan, Ermenilerin 26 Şubat 1992’de yaptığı Hocalı Katliamı’nın kurbanları için 26 yıldır adalet arıyor.

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

 

26 Şubat 1992’de, 106’sı kadın, 70’i yaşlı, 63’ü çocuk olma üzere toplam 613 Azerbaycan vatandaşının katledildiği Hocalı Katliamı‘nın üzerinden 26 yıl geçti ancak olayın failleri hala cezalandırılmadı.

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

Ermeniler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, 1991’in son günlerinde ablukaya aldıkları, bölgenin tek havaalanına sahip ve stratejik önem taşıyan Hocalı’yı ele geçirmek için hareket geçti.

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

 

Aylar süren saldırılarını 1992’nin 25 Şubat’ında yoğunlaştıran Ermeniler, gece, üç koldan saldırdı. Sovyet Rus ordusunun o zaman Hankendi’nde bulunan 366. motorize alayının Hocalı Katliamı’nda Ermeni güçlere yardımcı olduğu belirtiliyor. Ermenilerin, 366. alayın bütün araçlarını kullanarak kenti top ve tank ateşine tuttuğu, Hocalı’ya saldırıda Rus askerlerinin de
yer aldığı öne sürülüyor. Azerbaycan Askeri Savcılığının verilerine göre, 366. motorize alayın 18 subay ve askeri katliamda bizzat yer aldı.

Azerbaycan Dışişleri Bakanlığının konuya ilişkin son bildirisinde, “Hocalı soykırımı dünya kamuoyunca yasal değerlendirilmesini bulmalı. Ulusal ve uluslararası düzeyde devamlı görülen işler cezasızlığa son verilmesi ve sorumluların adalet mahkemesine çıkarılmasına hizmet edecek. Uluslararası kamuoyunu Ermenistan’ın çocuk, kadın ve yaşlılar da dahil sivillere karşı işlediği insanlık suçunu kınama ve Hocalı Soykırımı‘nı tanıma çağrısında bulunuyoruz.” ifadeleri yer aldı.

Bugüne kadar 15 ülkenin parlamentosu ve ABD’nin 16 eyaletinin meclisi Hocalı’da yaşananları kınayan ve soykırım olarak gören kararlar kabul etti.
26 yıl önce Hocalı Katliamı’nda annesini, babasını ve akrabalarını yitirdi… Annesinin öldüğünü, 16 yıl sonra gördüğü bir fotoğraftan öğrendi… Yasemin Hasanova.
“Babam askeri okulda öğretmendi. O nedenle Hocalı’yı savunmak için savaşıyordu. Ermeni silahlı güçleri Hocalı’ya girince, babam ormanda üç gün savaşmış. 29 Şubat’ta babamın öldüğünü öğrendim. Annemden 16 yıl boyunca hiç haber alamadık. Hep, esir olduğunu düşündük. 16 yıl sonra bir Rus gazetecinin çektiği fotoğrafta (aşağıdaki fotoğraf) annemin cesedini tanıdım. Annemin hemen yanında teyzem, iki çocuğuyla beraber yatıyordu. Hepsi evimizin önünde öldürülmüştü.”
Annnesinden bahsederken Yasemin Hasanova’nın gözleri yaşarıyor:

“Yaşıtlarımız oyun oynarken, biz babamızı toprağa verdik. 16 yıl boyunca, bir gün annemiz döner diye bekledik. Sonra, işte o resmi gördük. Çok ağladık. Halk kahramanı olarak ilan edilen baba Tevfik Hüseyinov’ın mezarı Bakü’ye, Şehitler Anıtı’na taşınmış. Annesinin ise, bir mezarı dahi olmamış. Aradan 26 yıl geçse de, Yasemin Hasanova o günleri ve acılarını hiç unutmamış. Duygularını şöyle ifade ediyor:

  • “Hani, yaranın üstü kabuk bağlar kan durur ya, benim yaram 25 yıldır kabuk bağlamadı, hala kanıyor. Sanki, her şey dün olmuş gibi. Ben çocukluk yaşamadım, gençlik yaşamadım. Hep, kalbim acıdı.” dedi.
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

 

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

Nefis doğa fotoğrafları

Dostlar,

Günün gerilimini hafifletmek üzere nefis doğa fotoğraflarını izlemek iyi gelebilir…

Lütfen tıklar mısınız ??

Nefis_Doga_Goruntuleri

Sevgi ve saygı ile. 25 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

2018 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ ve KAMU MALİYESİNE GENEL BAKIŞ

Mahmut Esen
Em. Mülkiye Başmüfettişi
mahmutesen@gmail.com

2018 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ ve KAMU MALİYESİNE GENEL BAKIŞ

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)
“Sayamadığınız, ölçemediğiniz hesaplayamadığınız olayları tanıyamazsınız.”
Galileo Galilei

 IGİRİŞ

23.12.2017 gün ve 7066 sayılı 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu, 31.12.2017 gün ve 30287 sayılı (M) R.G. yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Orta Vadeli Program ve Orta Vadeli Mali Planda (2018-2020) belirlenmiş politika, hedef/ önceliklere göre ve özel mevzuatına göre hazırlanmış olan 2018 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının, TBMM yapılan görüşmeler sonucunda da kayda değer bir değişikliğe uğramadan aynen kabul edildiği görülmüştür. Ülke ve ulus sorunların tespiti ve alınması gereken önlemler açısından; kamunun gelirlerinin toplanması, giderlerin gerçekleştirilmesi, açıkların finansmanı, kamunun varlık ve borçları ile diğer yükümlülüklerinin yönetimini kapsayan kamu maliyesinin durumunun iyi bilinmesi ve gelişmelerin yakından izlenmesi özel bir önem taşımaktadır. Bu bağlamda merkezi yönetim bütçesi kanunları, tasarı/gerekçeleri  ve ekleriyle birlikte  güncel nitelikli, önemli bilgileri içermektedir.

Bu yüzden yazımızda 2018 yılı merkezi yönetim bütçesinin gelir, gider ve denkleştirmesi ele alınmakta, bütçe rakamlarının değerlendirilmesi yapılmakta;  kamu maliyesini ilgilendiren konularda fikir açıklamasında bulunulmadan önce bilinmesi ve el altında tutulması gerektiği düşünülen, en önemli/ somut bilgi notlarına dikkat edilmesi amaçlanmaktadır.

II-2018 YILINA AİT TEMEL  EKONOMİK GÖSTERGELER  (HEDEFLER)

Orta Vadeli Programla (2018-2020) belirlenmiş olan bazı makro ekonomik göstergelerdeki 2017 yılındaki gerçekleşme ve 2018 yılı tahminleri Tablo:1’de gösterilmiştir

Tablo 1: 2017 ve 2018 Yıllarına ait Temel  Ekonomik Göstergeler.    

2017 Gerç. Tahmini 2018 Programı
GYİH ( Milyar TL) 3.035 3.446
Kişi Başına Gelir (GSYH, ABD Doları) 10.579 11.409
GSYH Büyümesi (%)   5,5 5,5
İşsizlik Oranı (%) 10,5 9,9
İTHALAT (CIF)  (Milyar ABD Doları) 243,1 273,2
İHRACAT  (FOB) (Milyar ABD Doları ) 175,8 201,4
DIŞ TİCARET DENGESİ  (Milyar ABD Doları) -67,2 -71,8
CARİ DENGE (Milyar ABD Doları) -39,2, -40
DEFLATÖR (%)(GSYH’da Sabit Fiyatlarla Artış Oranı)   10,3 7,6
TÜFE (Yıl Sonu  %) 9,5 7,0

Kaynak: Orta Vadeli Program (2018-2020)

III- 2018 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİ

A-Bütçe Giderleri
a)-Ekonomik Sınıflandırmaya Göre Giderler

Merkezi yönetim bütçelerindeki 2017 ve 2018 yılı giderlerinin ekonomik sınıflandırmaya göre dağılımları; 2017 yılı giderlerindeki gerçekleşmeler ve 2018/2017 gider tahminlerindeki değişim oranlarına Tablo 2’de yer verilmiştir.

Tablo 2: Ekonomik Sınıflandırmaya Göre 2018 Yılı M.Y. Bütçe Giderleri (Milyar TL)                                                                                

      Ekonomik Sınıflandırmaya Göre Giderler 2017 YILI BÜTÇESİ 2018 YILI BÜTÇESİ
Tahmin Gerçekleşme Gerç.Or . (%) Tahmin Artış (%) 2018/2017
1-Faiz Hariç Giderler 587,6 621 105,6 691 17,6
Personel 162,6 162,1 99,7 183,1 12,6
SGK Devlet Primleri 27,1 27,2 0,3 30,8 13,6
Mal ve Hizmet Alımları 52,1 63,5 122 66 27
Cari Transferler (Sağlık, emeklilik ve sosyal yardımlar, mahalli idare payları, tarımsal destekler vb.) 249,7 271 108,5 299,4 20
Sermaye  (Yatırım) Giderleri 66,2 70,5 106,5 68,8 4
Sermaye Transferler (Mahalli idareler v.b. kuruluşlara yapılan) 10,5 12,9 123 15,3 45,7
Borç verme 12,9 13,3 103 20,2 56,6
Yedek Ödenekler 6,4 0 0 7,3 14
2- Faiz Giderleri 57,5 56,7 98,6 71,7 24,7
GİDER BÜTÇESİ TOPLAMI 645,1 677,7 105 762,7 18,2

Not: 1-Küsuratlar yuvarlatılmıştır.
Kaynak: 2018 Yılı MYBK Tasarısı/ Gerekçesi; Muhasebat Gn. Md. MYB İstatistikleri.

2017 yılı merkezi yönetim bütçesi  giderleri 32,6 milyar TL (%5) artışla 677,7 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 2018 yılı bütçe giderleri; (2017 yılı tahminlerine göre) 117,6 milyar TL (%18,2) artırılmıştır.

Cari Transferler

Cari transfer giderleri ve faiz ödemelerindeki (ortalamanın üzerindeki) artış oranları özellikle dikkat çekmektedir. Cari transfer giderlerine yönelik tahminde, bütçe gerçekleşme oranlarını etkileyecek boyutta hata yapıldığı görülmektedir.

2018 yılı bütçe giderleri içinde en büyük pay; 299,4 milyar TL ile ( %39 oranıyla) cari transferlere ayrılmıştır. Cari transfer giderlerini,  (% 24 oranı ile) personel giderleri izlemektedir. Gider büyüklükleri sıralamasında 3. sırayı 71,7 milyar TL (% 9,4 oranı ile) faiz ödemeleri almaktadır. 68,8 milyar TL yatırım giderlerinin ise  (% 9 oranıyla) dördüncü sırada yer alabildiği görülmektedir.

Bilindiği üzere transfer ödemeleri, sermaye birikimi hedeflemeyen ve cari nitelikli mal ve hizmet alımını finanse etmek amacıyla yapılan karşılıksız ödemeleri kapsamaktadır. Nitelikleri ve bütçedeki payının büyüklüğü nedeniyle kamu maliyesi hakkında daha somut bilgiler elde edilebilmesi için cari transfer giderlerinin ayrıca incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Bu bağlamda özlü bir inceleme için 2017 yılında cari transfer harcamalarındaki gerçekleşmeler baz alınmıştır. 2017 yılı merkezi yönetim bütçesi giderlerindeki birikimli (kümülatif) gerçekleşmelere göre giderlerin 271 Milyar TL (%40’ını) cari transfer giderleri oluşturmuştur. 2017 yılı MYB cari transfer giderleri gerçekleşmeleri Tablo 3’te yer verilmiştir.

 Tablo 3 : 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Cari Transfer Harcamaları Kümülatif Gerçekleşmeleri (Milyar TL)

S. No           05-CARİ TRANSFERLER 271
1 Görev Zararları 63,9
-KİT’ler, TCZB/ T.Halk B., SYDTF vb. yapılan ödemeler.

– SGK  (Sigorta prim vb. destekler)

6,8

57,1

2 Hazine Yardımları 87
-SGK’ya Yapılan Yardımlar

-Mahalli İdarelere Yapılan  Hazine yardımları  (Denkleştirme ödeneği, İl Özel İdare görevli eski Köy. Hiz. Md. per. üc. ödemeleri,  cadde ve sokak aydınlatma hizmetleri )

-Diğer Hazine Y68,8 milyar TL yatırımdımları (DFİF/İşsizlik Fonu,
Gençlik Spor İl Md. vb.)

76,4

 

1,7

8,9

3 Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yardım (Siyasi partiler, dernekler,
Ulusal Fon vb.)
3,4
4 Hane Halkına Yapılan Transferler (Okutulan öğrencilere burs, eğitim/sağlık/yiyecek/barınma amaçlı giderler) 41,4
5 Tarımsal Destekleme Ödemeleri 12,7
6- Hane Halkına yapılan Diğer Transferler    (Ekonomi Bakanlığı teşvik ödemeleri, KOBİ desteği, doğal afetten zarar gören çiftçilere yardım, bireysel emekliliğe Devlet katkısı vb.) 7,6
7 Sosyal Amaçlı Transferler (SHÇEK, 2022 sayılı Kanun Aylık Ödemeleri ve diğer sosyal amaçlı yardımlar) 12,2
8 Yurtdışına Yapılan Transferler ( Kıbrıs/ Uluslar arası kuruluşlara katılım payları) 2,7
9 Gelirden Ayrılan Paylar 72,6
– Mahalli idareler payları

-Fon payları (SSDF/SYDTF vb.)

-Gelirden Ayrılan Diğer Paylar  (TOKİ/TBB/TOBB/TSEK vb.)

60,7

11,6

0,3

Küsuratlar yuvarlatılmıştır. Kaynak: Muhasebat Gn. Md. Merkezi Yönetim Bütçe İstatistikleri.

Tablo incelenmesinden de anlaşılacağı üzere cari transfer giderlerinin yaklaşık %50’si (133,5 milyar TL) tek başına SGK’ya yapılmıştır. Bu rakam aynı zamanda merkezi yönetim gider bütçesinin % 20’sine karşılık gelmektedir. Merkezi yönetim bütçesi açısından en büyük “kara deliğin” SGK olduğu görülmektedir. (Muhasebat, 2017) Sosyal Güvenlik Kurumunun giderlerinin hatırlatması/konunun somutlaştırılması ve bütün olarak değerlendirilmesi bağlamında SGK’nın 2016 yılı  gider bütçesi rakamları Tablo: 4’ de gösterilmiştir.

 Tablo 4: 2016 Yılı SGK Gider Bütçesi (Milyar TL)

 S.No       GİDERLER TOPLAMI 276,5
1- SGK’dan Hane Halkına Yapılan Fayda Ödemeleri

 Emekli Aylık Ödemeleri (Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Aylıkları ,% 4 Ek Ödemeler, İkramiyeler, 2022 s.k. göre bağlanmış aylıklar vb.)

Sağlık Giderleri (Tedavi, ilaç ve sağlık malzemesi giderleri)

201,4

 

68

2-   Diğer Giderler (Yönetim, yatırım) 7

Küsuratlar yuvarlatılmıştır. Kaynak: SGK 2016 Yılı Faaliyet Raporu.

2016 yılı gider bütçesi toplamı 276,5 milyar TL olan ve giderlerinin büyük bölümü cari transferlerden oluşan, gelirleri ile giderlerini karşılayamadığı ve 20,6 milyar açık verdiği görülen SGK’ya, aynı yılın merkezi yönetim bütçesinden görev zararları ve Hazine yardımları kapsamında toplam 108 milyar TL ödenek transferi yapılmıştır. (SGK Faaliyet, 2016)

(2016 yılı merkezi yönetim bütçesi gider toplamı 584 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Merkezi yönetim bütçesinden SGK yapılmış Hazine yardımı elimine edildiğinde; SGK 2016 yılı gider bütçesinin, merkezi yönetim gider bütçesinin % 58’i oranında büyüklüğe eriştiği anlaşılmaktadır.)

Mal ve Hizmet Alımları

2017 yılında mal ve hizmet alımları ödeneğinde gerçekleşme; MSB, EGM ve J. Gn. K. savunma/ güvenlik amaçlı giderlerin de etkisi ile toplam % 22 artışla 63,5 milyar TL olmuştur. 2018 yılında ise mal ve hizmet alım ödeneklerinde geçen yılki gerçekleşmeye göre sadece % 4 oranında artış yapılmıştır.

Sermaye (Yatırım) Giderleri               

Sermaye giderleri için 2018 yılı bütçesinde, bir önceki yıl gerçekleşmiş olan (70,5 milyar TL)  giderin de altında kalan (68,8 milyar TL) ödenek ayrılmıştır. Yatırım ödeneklerinin yarısı; ulaştırma-haberleşme ile diğer kamu hizmetleri (iktisadi/sosyal) sektörü arasında eşit olarak paylaştırılmıştır. Yatırımlar için eğitime (%20), tarıma (%14), sağlık için (% 10,7) oranında ödenek ayrılmıştır. Öbür sektörlerin (imalat, madencilik, enerji, turizm, konut) tümü için ayrılabilmiş ödeneklerin toplamı 3,4 milyar TL olup yatırım ödeneklerinin yalnızca (%5’i) oranındadır.

Öte yandan, yatırım ödeneklerin merkezi yönetim kapsamındaki 217’yi aşkın  kuruluşlara göre dağılımının incelenmesinde; 68,8 milyar ödeneğin 3/4’ünün 13 kuruluş arasında paylaştırıldığı görülmektedir. Bu kuruluşlar için asgari 1, azami 9,7 milyar TL olacak ödenek ayrılmıştır. Yatırım ödeneklerinin büyüklüğü ile öne çıkan bu kuruluşlar, (ödenek miktarlarına göre yapılmış bir sıralamaya göre) KGM, DSİ, MEB, Ulaştırma/Sağlık/ EGM/Adalet/ Gıda ve Tarım/Yurtkur Gn. Md./ TÜBİTAK, İçişleri/MİT’ten oluşmaktadır.

Öte yandan AKP hükümetlerinin prestijli projelerinden olan Köylerin Alt yapısının Desteklenmesi Projesi (KÖYDES) için  900 milyon TL, ayrıca Belediyelerin Su Kanalizasyon ve Altyapı Projesi için de 719,2 milyon TL ödenek ayrılmıştır. (Yatırım Programı, 2018)

Faiz Giderleri

2017 yılında 56,7 milyar TL olarak gerçekleşen faiz giderleri için 2018 yılı bütçesinde (%25,7 artış oranıyla) 71,7 milyar TL ödenek konulmuştur. Olası ekonomik nedenlerden de bağımsız olarak, 2018 yılında faiz giderlerinde artış olması beklenmektedir. Zira merkezi yönetimin 2016 yılındaki brüt iç/dış borç stoku, 2017 yılı sonunda (%15 oranında artışla) 876,4 milyar TL ulaşmıştır. (Hazine İstatistikler, 2017) 

Personel Giderleri

Personel giderleri ve SGK Devlet primi ödemelerinde 2017 yılı bütçe gerçekleşmesi %100’e yakın. 2018 yılında personel giderlerinde %12 oranında artış öngörülmüştür. Bütçe giderlerin % 24’ünü (SGK prim ödemeleri hariç) personel giderleri oluşturmaktadır. Önemi nedeniyle kamu idarelerinde istihdam edilen kamu personelinin sayıları ve statüleri hakkında özlü bilgiler aşağıya çıkarılmıştır.

30.06.2017 itibarıyla kamu sektöründe toplam 3.589.817 kişi istihdam edilmiştir. İstihdam edilenlerin sayısı bir yıl öncesine göre 32.333 kişi azalmıştır. 2017 yılı itibarıyla istihdam edilen personelden, bütçe türlerine göre, 3.071.531 kişi merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idarelerinde; 323.722 kişi il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşlarda; 194.564 kişi de (KİT’ler vb.) diğer kamu idarelerinde görev yapmaktadırKamu sektöründe görevli 3.589.817 personelin, % 79’u kadrolu (memur), %6 sözleşmeli, %10’u işçi ve  % 4’ü geçici/diğer personel statüsünde istihdam edilmektedir.

Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde  kullanılabilir kadro/pozisyonlara (boş olanlar dahil) sahip olmak bakımından ilk sırayı 1.125.087 rakamı ile MEB almaktadır. MEB’nı 364.181 kadro rakamı ile (mülga) Kamu Hastaneleri Kurumu, 327.557 rakamı ile EGM, 185.561 rakamı ile Adalet Bakanlığı ve 150.957 rakamı ile Diyanet İşleri Başkanlığının izlediği görülmektedir
Cumhurbaşkanlığında ise 479 kadrolu, 787 sözleşmeli olmak üzere toplam 1266 personel kadro/pozisyonu bulunmaktadır. (Gerekçe, 2018)

Örtülü Ödenek

2017 yılında örtülü ödenek giderleri olarak gizli hizmet ile diğer sermaye giderleri tertibinden (1,997 +1,051) toplam olarak 3 milyar TL sarfedilmiştir. (Muhasebat, 2017)

b)-Fonksiyonel Sınıflandırmaya Göre Giderler

2017 yılı bütçe gerçekleşme rakamlarına göre 2018 yılı bütçe giderleri tahminlerinde ortalama %12 oranında artış öngörülmüştür. Savunma hizmetlerindeki (%36) ve genel kamu hizmetlerindeki (25,5) oranındaki artışlar dikkat çekmektedir. Fonksiyonel sınıflandırmaya göre 2017 ve 2018 yılları bütçe giderleri ve toplam giderler içindeki oranları Tablo: 5’de gösterilmiştir.

   Tablo 5: 2018 M.Y. Bütçe Giderlerinin Fonksiyonel Sınıflandırması (Milyar TL)

  2017 BÜTÇESİ 2018 BÜTÇESİ Artış  % 2018/2017
Hizmetin Türü Gerçekleşme Dağılım % Tahmin Dağılım (%)
Genel Kamu 170,5 25 214 28 25,5
Savunma 30,8 4,5 41,9 5,5 36
Kamu Düzeni ve Güvenlik 53,4 7,9 58,5 7,7 9,5
Ekonomik İşler 91 13,4 97,8 12,8 7,4
Çevre Koruma 0,61 0,60 -1,6
İskan ve Toplum Refahı 9,1 1.3 7,1 1 -21,9
Sağlık 35,2 5,2 40,6 5,3 15,3
Dinlenme, Kültür ve Din 13,8 2 13,1 1,7 -5
Eğitim 113,6 16,8 124,3 16,3 9,4
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım 159,5 23,5 164,8 21,6 3,3
TOPLAM 677,7 100,0 762,7 100,0 12,5

Not: Küsuratlar yuvarlanmıştır. Kaynak: 2018 Yılı MYBK Tasarısı; Muhasebat MYB İstatistikleri.

Fonksiyonel sınıflandırmaya göre 2018 bütçe giderlerinde en büyük pay, genel kamu hizmetlerine ayrılmıştır. Genel kamu hizmetleri payından sonra sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetler giderleri, 3.sırada da eğitim giderleri payları gelmektedir.

Eğitim hizmetleri için toplam giderlerin % 16,3’ü ayrılmış olmakla birlikte bu payın büyük bir bölümünün personel giderlerine ait olduğu bilinmektedir. Nitekim 124,3 milyar TL eğitim sektörü ödeneğinden, yatırımlara (%11 oranında) 14 milyar TL ayrılmıştır. Diğer yandan kamu idarelerindeki toplam personelin %27’si MEB çalışmaktadır. Bu yüzden MEB personel giderlerinin toplam giderlere oranı diğer kamu idarelerine göre oldukça yüksektir. (Örneğin 2016 yılında MEB’da 896.584’ü EÖHS olmak üzere, toplam 977.893 personel görev yapmıştır. Aynı yıl SGK prim ödemeleri ile birlikte personel giderleri için toplam 60,3 milyar TL  ödeme yapılmıştır. Gerçekleştirilmiş personel giderleri MEB toplam giderlerin % 82’sine karşılık gelmektedir.) (MEB 2016, Faaliyet)

Tablo 6: Ekonomik Sınıflandırmaya Göre 2018 Yılı M.Y. Bütçe Gelirleri (Milyar TL)

  2017  YILI BÜTÇESİ 2018 BÜTÇESİ
Tahmin Gerçekleşme Ger.Oranı (%) Tahmin Artış (%) 2018/2017
1-Vergi Gelirleri 511 536 104,9 599,4 17,2
Gelir 108,9 112,4 103,2 112,7 3,5
Kurumlar 46,2 52,9 114,5 65,8 42,4
Özel Tüketim 136,4 138,3 101,4 146,5 7,4
Dahilden Alınan KDV 57 55,6 97,5 66,0 15,8
İthalden Alınan KDV 83,7 99,6 119 107,8 28,8
MTV 11,3 10,8 95,6 13,6 20
BSMV 13 13,3 102,3 15,2 17
Damga 15,2 15,6 102,6 17,8 17
Harçlar 19,8 19,2 96,7 23,3 17,7
Diğer 19,5 18,3 93,8 20,7
2- Vergi Dışı Gelirler 73,2 71,2  97,3 81,9 11,9
  Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri (Mal/hizmet satışı, KİT ve kamu bankaları, kurumlar kârları, kira vb. gelirler) 17,1 19,7 115,2 20,1 6
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1,5 2,2 146,6 2,8 86
Diğer Gelirler (Faiz/para cezası, kişi ve kurumlardan alınan paylar vb.) 37,5 35,4 94,4 46,5 24
Sermaye Gelirleri
(Taşınır/taşınmaz/menkul kıymet/hisse satışı vb.)
15,4 11,7 76 12 -22
Alacaklardan Tahsilat 1,6 2,1 131 0,45 -41
3- Özel Bütçeli Kuruluşların Öz Gelirleri 9,8 18,9 193 10,8 10,2
4- Düz. Den. Kurum Gelirleri 4,1 4,2 102,4 4,7 14,6
GELİR BÜTÇESİ TOPLAMI                  598,3 630,3 105,4 696,8 16,5

Not: 1-Küsuratlar yuvarlanmıştır.
Kaynak: 2018 Yılı MYBK Tasarısı/Gerekçesi, Muhasebat Gn. Md. MYB İstatistikleri.

2018 yılı bütçe gelirlerinde geçen yılın bütçe tahminlerine göre  %16,5 oranında artış öngörülmüştür. İthalden alınan KDV, Kurumlar Vergisi, MTV, Damga Vergisi, Harçlar ile vergi dışı diğer gelirleri için ortalamanın üzerinde gelir artışı belirlenmiştir. Bu arada sermaye gelirlerinde (varlık satışlarında) azalma olacağı tahmin edilmiştir.

2018 yılı genel yönetim bütçe gelir tahminleri toplamı olan 681,3 TL’nin; % 88’ini vergi gelirleri, %12’sini de vergi dışı gelirler oluşturmaktadır. 2017 yılı bütçe gerçekleşmelerine göre vergi gelirlerinin sadece 176,8 milyar TL’si (% 33’ü) dolaysız (gelir ve servetler üzerinden alınan) vergilerdir (Hazine, 2017). Vergi gelirlerinin % 63 gibi büyük bir bölümünün dolaysız vergilerden elde edildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere dolaysız vergiler zengin/fakir ayrımı yapmadan, “zorunlu tüketim maddelerini” de kapsayacak şekilde tahsil edildiği için haksız ve adaletsiz bir uygulamadır.

Nitekim 2018 yılı bütçesinde tahmin edilmiş KDV gelirleri bile, tek başına, Gelir ve Kurumlar vergilerinden tahsil edileceği umulan rakamlara denk gelmektedir. KDV’den sonra bütçe gelirleri içinde 2. sırada yine dolaylı bir vergi olan ÖTV yer almaktadır. Sosyal adalet, gelir dağılımı, vergi adaleti yönünden vergi gelirleri içindeki dolaysız vergilerin payının artırılması gerektiği açıktır.

C- Bütçe Dengesi

2017 yılı bütçesi 47,3 milyar TL net borçlanma ile denkleştirilmiştir.

2018 yılı bütçe ödenekleri ile tahmini gelirler arasındaki 65,9 milyar TL fark da net borçlanma ile karşılanacaktır. Bütçe gelirleri, giderleri karşılamaktan uzaktır.  2017 yılı bütçe gelirleri ile giderlerin %90,4’ü karşılanabilmiştir. 2018 yılında bu oranın % 91,3 olması beklenmektedir.

2017 yılı bütçesinde faiz dışı fazla  9,3 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. 2018 yılında faiz dışı fazlalık 5,8 milyar TL tahmin edilmiştir. Faiz dışı giderler artış eğilimi gösterdiğinden; faiz dışı fazlalığın son yıllarda giderek küçüldüğü, dolaysıyla borç asıllarından ödemelerin yavaşladığı anlaşılmaktadır.

D- Diğer Konular

Hizmet Bedellerinde Kuruşlu Ücretler

Kamu personeline ek olarak yaptırılacak bazı hizmetler karşılığında kamu personeline verilecek olan ve bütçe kanunlarıyla her yıl yeniden belirlenen ücretler yine sembolik kaldığı görülmektedir. Bu bağlamda;
– Ek ders vermekle görevlendirilen öğretim üyelerine 31,67 TL,
– Konferans vermekle görevlendirilenlere 27 TL aşmamak üzere,
– Fazla çalışma yapan memurlara saat başına 1,97 TL
– Devlet memurlarına  (24 saati geçen geçici görevleri için) kadro/ek göstergelerine göre
38,75 – 51,60 TL arasında gündelik ödenecektir.

Aylık/Harçlık Ödemelerinde Artış

65 yaşını doldurmuş muhtaç/güçsüz vatandaşlara yapılan aylık ödemelerinde kullanılan gösterge rakamlarında; ASPB bağlı merkezlerde bakım ve rehabilitasyonu yapılan yaşlı ve engellilere ödenecek harçlıklara ilişkin gösterge rakamlarında artış yapılarak ilgililerin aylıklarında (katsayı artışı dışında) kısmi iyileştirmeler yapılmıştır. Bu kesime Devletin atıfetinin esirgenmediği görülmektedir. (Tasarı, 2018) 

Kamu İdarelerin Ait Lojman/Sosyal Tesis ve Taşıt Sayıları

Genel bütçe kapsamında kamu idarelerine ait toplam 208.951 adet lojman/sosyal tesis bulunmaktadır. En çok lojman/sosyal tesise sahip kamu idareleri (sırası ile) MSB, EGM, MEB, Sağlık B. ve J. Gn. K. ve Adalet B. dır. Genel bütçe kapsamındaki öbür 38 kamu idaresinin sahip olduğu lojman/sosyal sayısı 24.105’tir.

Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin muhtelif nitelikte 98.852 adet taşıtı vardır. Mevcut taşıtların 44.387’si (% 45 i ) EGM’ne ait olup, 6 personele bir taşıt düş mektedir. EGM’yi MSB ve Sağlık B. izlemektedir. (Gerekçe, 2018)

KAYNAKÇA

2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Bağlı Cetveller.
http://www.bumko.gov.tr/Eklenti/10848,2018yilimybkanunutasarisipdf.pdf?
2018 Yılı Bütçe Kanunu Gerekçesi. http://www.bumko.gov.tr/TR,54/butce-gerekcesi.html
Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü Merkezi Yönetim Bütçe İstatistikleri.
https://www.muhasebat.gov.tr/content/genel-yonetim-mali-istatistik-detayi?tabId=1&pageId=2
2018 Yılı Yatırım Programı (15.01.2018 gün ve 30302 (M) sayılı R.G.)
2018-2020 Orta Vadeli Program.
http://www.bumko.gov.tr/Eklenti/10807,2018-2020-orta-vadeli-programpdf.pdf?
Hazine Müsteşarlığı Kamu Finansmanı İstatistikleri.
(https://www.hazine.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri)
ASPB 2016 Yılı Faaliyet Raporu. http://www.sgk.gov.tr/2016FaaliyetRaporu.pdf
MEB 2016 Yılı Faaliyet Raporu.
http://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2017_03/07172222_2016idarefaaliyetraporu.pdf
Vatandaş Bütçe Rehberi. http://www.bumko.gov.tr/TR,8098/vatandas-butce-rehberi.html
=================================================
Dostlar,

Em. Mülkiye Başmüfettişi Sn. Mahmut Esen‘in büyük bir yetkinlikle ve emekle 2018 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi irdelemesini yukarıda sunduk. Sn. Esen’e çok nitelikli emeği ve paylaşımı için şükran doluyuz. Ülkemizin perişan hallerini üzülerek görüyoruz. Ancak siyaset kurumu – siyasetçiler her zamanki gibi güllük – gülistanlık tablolar çizmekte ve kendinden öncekileri adeta yerin dibine batırmaktadır.

Devlet memuruna 1 saat fazla mesai ücretinin 1,97 TL oluşu ibretlliktir.
Bütçe gelirlerinin % 88’i, 2/3’ü dolaylı – adaletsiz vergi kaynaklıdır. Devletin gelir getiren kamu işletmeleri özelleştirilerek elden çıkarılınca, başlıca gelir kaynağı vergi kalmaktadır. Başlıca sayısal verile aşağıdadır :

2018 bütçe gideri 763 (599’u-%88 vergi!), gelir 697, Açık 66, Faiz 71,6 (%26↑); yatırım 68,8; Sağlık Bak. 37,6; DİB 7,8 (151 bin pers.); SGK 133,5 (2016’da 108); Emn.+Jand. 40,1; Mrk. Yön. borcu 2017 sonu 871,6 milyar (%15↑) TL…

Yatırım giderlerini aşan FAİZ borcu görülmektedir. Faiz dışı fazla (borç ana para ödemesi) 2017’ye göre iyice azaltılmıştır; bu ürkütücüdür.

SGK’nın finansal dengesi bir başka ürkütücü durumdur. Dev bir kara deliktir söz konusu olan. Genel Sağlık Sigortası, ülkemizin ekonomik gücüyle üstesinden gelinemeyecek ölçüde son derece pahalı, verimsiz, bütçe açığı ve borçlanmaya neden olan bir dış dayatmadır ve SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİLDİR! Bu israfçı ve sektördeki sermayeyi zengin eden rant aktarımcı politikaların hızla terk edilmesi zamanı gelmiştir. Genel bütçe kaynaklı, kamu öncülüğünde ve MUTLAKA KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ ÖNCELİKLİ – AĞIRLIKLI sağlık sistemine dönmekten başka çare YOK – TUR!

Sevgi ve saygı ile. 25 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Suriye’de ateşkes kararı . Syria ceasefire resolution approved by UN Security Council

Suriye'de ateşkes kararı

Suriye’de ateşkes kararı

BM Güvenlik Konseyi, Suriye’de bir ay ‘insani ateşkes’ kararı aldı

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyelerinin, oylamanın birçok kez ertelenmesinin ardından bugün Suriye’de en az 30 gün sürecek ‘insani ateşkes’ tasarısını oy birliğiyle kabul ettikleri bildirildi. İsveç ve BMGK şubat ayı dönem başkanı Kuveyt tarafından hazırlanan karar tasarısı Konsey’de oylamaya sunuldu.

BM Güvenlik Konseyi’nde oy birliğiyle kabul edilen tasarı ile Suriye’ye insani yardım ulaştırılabilmesi ve özellikle Doğu Guta’daki durumu ağır hasta ve yaralıların tahliyesi için en az bir ay insani ateşkes kararı alındı. BMGK’nin İsveç ve Kuveyt tarafından sunulan ve insani yardımların yapılması için 30 günlük ateşkes ilan edilmesini öngören karar tasarısına dair üç kez ertelenen oylamanın ardından oylama ile ilgili açıklamalarda bulunan Kuveyt’in BM Daimi Temsilcisi Mansour Al-Otaibi, “15 evet oyu çıktı. Böylelikle tasarı oy birliğiyle kabul edilmiş oldu” diye konuştu.

‘GÜVENLİ, ENGELSİZ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR’ İNSANİ YARDIM

Kararda, Suriye genelinde insani yardımların ‘güvenli, engelsiz ve sürdürülebilir’ bir şekilde ulaştırılabilmesi ve ‘durumu ağır hasta ve yaralıların’ tahliye edilebilmesi için tüm taraflardan ‘gecikmeden’ çatışmaları en az 30 gün durdurmaları talep edildi.

‘KEFRAYA VE FUA’DA DA KUŞATMA KALDIRILSIN’ TALEBİ

Kararda ayrıca özellikle insani durumun ‘alarm verdiği’ Doğu Guta’da da dahil Yarmuk, Fua ve Kefraya’da kuşatmanın kaldırılması talebinde bulunuldu.
(https://www.aydinlik.com.tr/suriye-de-ateskes-karari-dunya-subat-2018-2; 24.02.18; 22:23)
======================================

Syria ceasefire resolution approved by UN Security Council, with Russian support

http://mobile.abc.net.au/news/2018-02-25/syria-ceasefire-resolution-approved-by-un-security-counci/9482306?pfm=sm
A man walks on rubble at a damaged site after an airstrike in the besieged town of Douma, Syria.
PHOTO

The vote came as warplanes pounded eastern Ghouta.

REUTERS: BASSAM KHABIEH

The United Nations Security Council unanimously approved a resolution demanding a 30-day ceasefire across Syria “without delay” to deliver humanitarian aid to millions and evacuate the critically ill and wounded.

The vote was delayed for two days to try to get support from Russia, which said repeatedly that an immediate ceasefire was unrealistic.

The Syrian Observatory for Human Rights said warplanes struck eastern Ghouta just minutes after the UN Security Council adopted a resolution demanding the ceasefire.

The jets hit the town of Shifouniyeh in the rebel enclave, said the Britain-based monitoring group and two residents of the besieged suburbs near Damascus.

Sponsors Kuwait and Sweden amended the resolution in a last-minute attempt to satisfy Russia, dropping a demand that the ceasefire take effect in 72 hours.

The effort worked, though United States Ambassador Nikki Haley was sharply critical of Russia for delaying the vote, saying it cost lives.

There is no set time for the ceasefire to take effect, but the resolution demands that it be followed immediately by access for humanitarian convoys and medical teams to evacuate the critically ill and wounded.

The resolution states that 5.6 million people in 1,244 communities are in “acute need“, including 2.9 million in hard to reach and besieged locations.

Sweden’s UN Ambassador Olof Skoog told the council just before the vote that “the UN convoys and evacuation teams are ready to go”.

Media player: “Space” to play, “M” to mute, “left” and “right” to seek.

VIDEO 

Ghouta residents

ABC NEWS

Sweden, Kuwait and many other countries have been pressing for immediate UN action as deaths mount in a Syrian bombing campaign in the rebel-held suburbs of Damascus known as eastern Ghouta.

The vote came as warplanes pounded eastern Ghouta, the last rebel enclave near Syria’s capital, for a seventh straight day.

The resolution calls for all parties to immediately lift the sieges of populated areas including eastern Ghouta, Yarmouk, Foua and Kefraya.

The Security Council authorised one exemption from the cease-fire.

It said attacks directed at extremists from the Islamic State group and all al-Qaida affiliates including the Nusra Front would be allowed to continue.

The United Nations said nearly 400,000 people live in eastern Ghouta, a pocket of satellite towns and farms under government siege since 2013, without enough food or medicine.

The local opposition council said it was setting up emergency volunteer teams in several districts to reinforce shelters with sandbags and try to link them through tunnels.

“Every day we say God willing tomorrow will be better … today, the main sight in the Ghouta is limbs, blood,” said Siraj Mahmoud, a civil defence spokesman in the suburbs.

There is no need to dig graves, we will be buried under our houses.”

AP/Reuters POSTED 47 MINUTES AGO
===========================================================
Dostlar,

Bu haber, şu dizeleri yazdığımız sırada ne yazık ki Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı web sitelerinde yer almıyor.. Biz kaynağından bulduk ve yaklaşık 45 dakika önce yayınlanmış haberi paylaşıyoruz..

AFRİN operasyonu (Zeytindalı Harekatı) da elbette bu ateşkes kararı kapsamındadır.

BM Güvenlik Konseyi kararı, 15 üyenin oybirliği ile alınmıştır. Bu sevindiricidir. Kararın alınmasında Rusya’nın çabasına dikkat çekilmektedir.. Öneri Kuveyt ve İsveç’indir.

Türkiye açısından ciddi sorunlar yaratmamasını / yaratmayacağını umarız bu ateşkes emrinin.
Karar, nazik askeri durumları gözeterek ateşkesin “gecikmeden” gerçekleşmesini istemektedir.

Savaş hukuku kapsamında Cenevre Sözleşmeleri doğrultusunda İNSANCIL HUKUK açısından yarar görüyoruz bu kararda. Çok ağır ve uzun süreli insani dramlar yaşanmaktadır bölgede. Hiç olmazsa bir bölüm yaralar sarılsın bu 30 gün içinde..

Doğu Guta ateşler içindedir. Suriye yönetimi orada meşru savunma yapmaktadır bizim Afrin operasyonu gibi. Ancak bilinen çevreler, bu meşru savunmayı Esad Suriye’sinin katliamı gibi sunmayı ne yazık ki utanmadan sürdürüyor.. İğrenç bir algı operasyonu ısrarla sürdürülüyor…

Sonra da hızla, tüm Suriye’de BARIŞ!

Sevgi ve saygı ile. 24 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

“TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ VE BAROLAR TÜRKİYE’DİR”

BİNLERCE AVUKAT ANKARA’DA BULUŞTU :

Toplantı

“TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ VE BAROLAR TÜRKİYE’DİR!”

Anıtkabir

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)

JBiz, Atatürk’ün “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” sözünü kendine rehber edinmiş, gücünü milletten alan bağımsız avukatlarız.

Biz, insan haklarını koruma görevi kanunla kendine verilmiş barolarız ve Türkiye Barolar Birliğiyiz. Ve bu görevimizi her hücremizde hissediyor, onurla, gururla yerine getiriyoruz.
Çünkü biz avukatız.

Değerli meslektaşlarım, değerli konuklar, Ülkemiz zor bir süreçten geçiyor.
Ve bizler, bin bir kötüleme ve saldırıyla karşılaştığımız, ancak yılmadan yaptığımız her türlü uyarıya rağmen maalesef devletimizin kılcal damarlarına kadar girmiş olan sinsi bir terör örgütüyle mücadele ediyoruz. Emperyal güçlerin maşası olan, ülkemizi 15 Temmuz’da bir iç savaşın kıyısına kadar getiren FETÖ‘den bahsediyorum. Bu vesileyle hainlerin saldırısına karşı kahramanca göğüs geren ordumuzun hukuka ve cumhuriyete bağlı ezici çoğunluğuna, tanklara vücutlarını siper eden kahraman vatandaşlarımıza, kumpas davalarda zindanlarda eziyet gördüğü halde devletimize küsmeyen ve o gece canı pahasına devletimizi koruyan kahraman subaylarımıza şükranlarımı sunuyorum. Şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyorum.

Ülkemiz, arkasında yine emperyal güçlerin desteği olan, onların maşalığını yapan bölücü terör örgütüyle mücadele ediyor. Ülkemiz, Ortadoğu’yu kana bulayan, kutsal dini değerlerimizi ilkel amaçlarına alet etmeye kalkışan radikal dinci terör örgütleriyle de mücadele ediyor. Şunu çok iyi biliyoruz: Ülkemiz üzerine oynanan senaryoları, kurulan tuzakları bertaraf etmek için milli birliğe ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Türkiye Barolar Birliği ve barolarımız daima bu birlik ve beraberliğin taşıyıcı sütunu olmuştur.

Maalesef, dört bir yanımız ateş çemberi. Yangının vatanımıza sıçramaması için, yanıp kavrulmamak için bir olmalı, iri olmalı, diri olmalıyız. Türkiye olarak kenetlenmeliyiz.
Bunun için 81 milyon vatandaşımızın ortak paydada kucaklaşması gereklidir. Bu ortak payda, köklerini evrensel değerlerde bulan hukuktur. Unutmayalım ki, bu evrensel değerler kadim uygarlıkların beşiği olan Anadolu ve Trakya‘dan çıkmıştır. Bu evrensel değerler, ezilen milletlere kurtuluş yolunu açan Milli Mücadelemizle ve Cumhuriyet Devrimimizle taçlanmıştır. 81 milyon vatandaşımızın hukukun üstünlüğü paydasında kucaklaştırılması, Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekası için zorunludur. Bölünmeye değil, kucaklaşmaya ihtiyacımız var. Hal böyleyken binlerce yıllık Ahilik geleneğinden gelen ve millet olmanın gereği olan dayanışmanın en güzel örneklerini veren meslek örgütlerini bölmenin, parçalamanın anlamı yoktur. Bundan sadece terör örgütleri ve onları kullanan güç odakları memnun olur. Bu sadece terör örgütlerine ve onları kullanan, bunun için hiçbir masraftan kaçınmayacak olan güç odaklarına ancak rüyalarında görebilecekleri yeni örgütlenme imkanları sağlar. Bu noktada, bir hususu bilgilerinize sunmakta büyük fayda görüyorum.

  • Meslek örgütlerinin parçalanmasına yönelik proje, bir FETÖ projesidir.
  • Milli ordumuz hâkim ve savcı kılığına bürünmüş hainler tarafından balyozlandığı,
  • milli eğitimimiz öğretmen kılığındaki hainler tarafından zehirlendiği,
  • kozmik odamızdaki belgeler emperyal güçlerin emrindeki FETÖ ajanları tarafından ele geçirildiği yıllarda devletin raporlarında gündeme getirilmiştir.
    Ancak hainler, bu planlarını hayata geçirme fırsatı bulamamıştır. Devletimizi adım adım ele geçiren bu hain örgütün amacı, devlet kurumlarını çökertmek ve bizi Millet yapan dayanışma duygusunun kalbinde yer alan meslek örgütlerini ele geçirmekti. Hain planın yazarları bugün ya tutukludur ya kaçmıştır. Fakat
    planın kripto takipçileri hala iş başındadır ve devletimizi yönetenleri bu hain planlarına alet etme çabasındadır. Bu planları anlattığımızda bizi dikkatle dinleyen, diyalog imkânı sağlayan başta Sayın Adalet Bakanı Av. Abdülhamit Gül olmak üzere devletimizin üst düzey bürokrat ve yargı mensuplarına teşekkür ederim. Bizim amacımız kavga etmek değildir. Bizim tek amacımız vardır; ülkemize, memleketimize ve mesleğimize en iyi şekilde hizmet etmek. Biz, doğruya doğru yanlışa yanlış demek zorundayız. Çünkü bizim ne kölemiz oldu ne efendimiz. Biz avukatız. Biz, herhangi bir ideolojinin veya siyasi partinin temsilcisi değiliz. Partilerüstü, partiler dışıyız. Hiçbir meseleye siyasi parti gözlüğüyle bakmayız, sadece hukuk gözlüğüyle bakarız. Tek bir idealimiz vardır: Herkes için adalet.
    Tek bir hedefimiz vardır: üçlü ve refah içinde bir Türkiye. 
    Ve…

Biz barolar, hep birlikte Türkiye Barolar Birliği’yiz. Adalet için daima yanında yer aldığımız halkımızla omuz omuzayız. Başka bir ülkenin, başka bir milletin değil, Türkiye’nin ve Milletimizin emrindeyiz. Adımızın başındaki “Türkiye” kelimesi, Türk Milleti’nin yüreğine kazınmıştır. Biz, Silivri zindanının kapılarını kıran birliğizBiz, Soma‘da maden ocağının ağzında şehit cenazelerinin başında ağlayıp, acil serviste anaların, bacıların göz yaşını silen ve onların haklarını mahkemede arayan avukatlarız. Biz, insanların canını bozuk para gibi harcayan vicdansızların karşısındaki demir yumruğuz. Biz, Aladağ’da yanıp kavrulan evlatların yasını tutan toplumun vicdanıyız. Suçluların cezalandırılması için tek vücut mücadele eden hukukçularız. Biz, depremde yardım olup, köy köy koşanız. Biz, kadınları öldüren katillerin, çocukları istismar eden sapıkların karşısındaki büyük gücüz, mağdurların yanındaki büyük güvenceyiz. Biz… TÜRKİYEYİZ.

Değerli meslektaşlarım, değerli konuklar, Evet… Etrafımız ateş çemberiyken, bu yangından sıçrayan alevler ülkemizi tehdit ederken, içeride ve dışarıda dünyanın en tehlikeli terör örgütleri ülkemizi hedef almışken, üzerimize oynanan oyunları boşa çıkarmanın bir tek yolu vardır: Birlik olmak. Birlikleri parçalamak değil. Türkiye’yi ayrıştırmak değil. Tek çıkış yolumuz var: Birlik olmak, Türkiye olmak. Biz birlikte Türkiye’yiz demek. Birlik olmanın yolu, 81 milyon vatandaşımızın her birine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmakla güven duyar hale getirmektir. Bu güven duygusu, sadece ve sadece adaletle sağlanabilir.

  • Yargının güvenilir olabilmesi için, bağımsız ve tarafsız olması gerekir.

Şimdi sizlere soruyorum. Özellikle tüm vatandaşlarımıza soruyorum: Türkiye Barolar Birliği ve barolar parçalanırsa, bir ilde birden çok baro, ülkede birden çok barolar birliği olursa kimin avukat olup kimin avukatlık mesleğine devam edebileceğine kim karar verecek? Vatandaşlarımız kendilerini savunan avukatlarının siyasi iktidardan bağımsız olan barolar yerine doğrudan hükümete bağlanmasına razı olacak mı? Bir avukat hükümete bağlanırsa görevini bağımsız olarak yerine nasıl getirecek? Vatandaşın hakkını kimseden çekinmeden nasıl savunacak?
Mesela devletin tarlasını kamulaştırdığı vatandaş, bağımsızlığını yitirip hükümete bağlanmış bir avukata nasıl güvenecek ve devlete karşı dava verecek? Mesela haksız bir suçlamayla karşı karşıya olan vatandaş savcının karşısında kendini savunacak avukatı nereden bulacak? Şimdi meslektaşlarıma soruyorum. Barolar parçalanır, Birliğimiz dağıtılırsa, öksüz ve yetimlerimize kim bakacak? Ayağımız kırıldığında, Allah göstermesin haftalarca, aylarca yatağa bağlandığımızda veya daha beteri, çalışamayacak hale geldiğimizde bizi kim sahiplenecek?

Bugün bir imza atıp taburcu olduğumuz 158 hastanenin haftalık 1 milyonu geçen faturalarını kim ödeyecek? Hemen hatırlatalım. Biz, dünyaya emsal bu sosyal dayanışmayı devletten, vergi mükelleflerinden bir kuruş katkı almadan yapıyoruz. Bütün bu harcamaları vekalet pulumuzla yapıyoruz. Bugün itibariyle, sosyal yardımdan yararlanan avukat, eş ve çocuğu, stajyer avukat sayısı tam 89.802. Peki, bir soru daha sormak istiyorum: Barolar parçalanıp dernek statüsünde küçük küçük barocuklar oluşturulursa, karakolda, savcılıkta, mahkemede vatandaşın hakkını savunurken engellenen, haksızlığa uğrayan avukatın arkasında kim duracak? Özetle; savunmasız kalan avukat, vatandaşın hakkını nasıl savunacak? Şimdi en önemli soruyu soruyorum:

  • Barolar parçalanırsa, küçük küçük barocuklar kurulursa, yargının avukatın mensup olduğu barocuğa göre farklı karar vermeyeceğinin garantisini kim verecek?

Biz; siyasi parti baroları, tarikat baroları, cemaat baroları, hemşehri baroları, arkasında karanlık güç odaklarının ve terör örgütlerinin olduğu barocukların kurulmasını istemiyoruz. Baroların bölünmesini dillendirenler dileriz bu tehlikeyi görürler. Mesele, kimsenin, ne benim ne baro başkanlarının ne avukatların şahsi meselesidir. Mesele, Türkiye meselesidir.

Değerli meslektaşlarım, değerli konuklar, ,
Avukatın bağımsızlığı, vatandaşın güvencesidirBaroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin varlığı ve bağımsızlığı da avukatın güvencesidir. Avukatın sahip olduğu haklar, vatandaşın hakkını savunmak için vardır. Barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin varlığı, bu sebeple, sadece avukatlar için değil en az avukatlar kadar vatandaş içindir, halkımız içindir. Bir kez daha söylüyorum. Barolar ve Türkiye Barolar Birliği, Türkiye’dir. Baroların birliği, Türkiye’nin birliğidir. 

  • 81 milyon vatandaşımızı hukukun üstünlüğü paydasında buluşturmak zorundayız.
  • 81 milyon vatandaşımızın her birine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu için güven vermek zorundayız.
  • 81 milyon vatandaşımızın her birine bu Milletin asli ferdi olduğunu hissettirmek zorundayız.

Çünkü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmakla güven duyan kişi bu vatandaşlığın sağladığı güveni en yüksek bir gurur olarak evlatlarına yaşatacaktır. Vatandaşlığı en yüksek makam yapan işte bu güven ve gurur duygusudur. Sadece hukukun üstün olduğu demokratik rejimlerde böyle bir vatandaşlık makamı vardır. Şu halde;

  • Yargının bağımsızlığı, yargının ayrılmaz parçası olan avukatların bağımsızlığı, avukatların güvencesi olan baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin varlığı ve bağımsızlığı, bu coğrafyada vatanımızın ve Milletimizin bölünmez bütünlüğünün teminatıdır. 
  • Biz, hukukun üstünlüğünü istiyoruz.  Biz, herkes için adalet istiyoruz.
  • Biz, hangi etnik kökenden, mezhepten, inançtan, cinsiyetten, cinsel yönelimden, dilden, dinden olursa olsun insan hakları herkesindir diyoruz. Bunun için biz, herkes için adil yargılama istiyoruz. Kürsüden siyaset yapan hâkim istemiyoruz. Kürsüdeki hâkimin siyasetten emir almasını da istemiyoruz. Biz, demokrasi diyoruz. İnsan sevgisi diyoruz. 
  • En yüksek makam, vatandaşlık makamıdır diyoruz.

Türkiye’nin birliği, ülkemizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğü için bir kez daha ve hep birlikte diyoruz ki; BAROLAR VE TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ, TÜRKİYE’DİR.

Şimdi izninizle bu tarihi toplantıyı yönetmek üzere; Ankara Barosu önceki Başkanlarından Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı, meslek ustamız, Av. Ünsal Toker’i divan masasına davet ediyorum. Türkiye’nin her bölgesinden, kendi içinde baro başkanlarımız tarafından oy birliğiyle belirlenmiş başkanlarımızı tek tek okuyor ve divan masasına çağırıyorum.

Kayseri Barosu Başkanımız Av. Cavit Dursun, Muğla Barosu Başkanımız Av. Cumhur Uzun
Trabzon Barosu Başkanımız Av. Sibel Suiçmez, Tekirdağ Barosu Başkanımız Av. Erhan Sezer
Bingöl Barosu Başkanımız Av. Abdullah Alakuş, Mardin Barosu Başkanımız Av. Çelebi Araz
Adana Barosu Başkanımız Av. Veli Küçük..

İşte Türkiye tablosu. Türkiye Barolar Birliği Türkiye’dir. Barolarımız Türkiye’dir.
Baroların birliği, Türkiye’nin birliğidir.
(http://www.barobirlik.org.tr/Detay79864.tbb, 24.02.2018)

Bu oldukça uzun konuşmayı tarihsel önemi, öğreticiliği, uyarıcılığı ve iktidarın ülkemizi boğan – bunaltan anlık yanlışları karşısında adeta bir SAVUNMA – ÇIĞLIĞI olarak gördüğümüz için bütünüyle yayınlıyoruz (yer yer paragrafları virleştirdik). TBB başkanı Sn. Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu‘nun kurumsal katılım ve onay ile hazırlandığından emin olduğumuz bu sözlerini onaylıyoruz, destekliyoruz.

TBB Bşk. Yrd. dostumuz Av. Hüseyin Özbek : “Mesleki birlikteliği temelden yok edecek bu niyet, epeydir niyet olmaktan öteye geçmiş, uygulamaya indirilmiş gibidir. Her politik eğilimin ayrı barosu olsun talebi, iktidar himayesinde kurulması tasarlanan baroları perdelemek için kullanılan maske söylemdir. ‘Her politik eğilimin barosu olsun’ talebi, ‘her alt kimliğin,
her tarikat ve cemaatin barosu olsun‘a doğru esnetilecektir. İktidar himayesi altında tarikat ve cemaatlerin gevşek konsorsiyumu da düşünülmüş olabilir.”
ürpertici uyarısında bulunmuştu

İktidarın ve Erdoğan‘ın bu tarihsel toplantıyı ve konuşma metnini dikkatle irdeleyerek vahim yanlıştan kaçınacaklarını ummak istiyor, bir yurttaş olarak bunu istiyoruz. Hele hele ülkemiz
içte – dışta çok ağır sorunlarla karşı karşıya iken ve bu çemberi kırmanın en önemli aracının ULUSAL BİRLİK olduğu güncel koşullarda (konjonktürde)..

AKP – Erdoğan’ı kaçınılmaz sağduyuya çağırıyoruz..
Artık yeter, önüne gelene kanmasınlar..

Sevgi ve saygı ile. 24 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TÜRK MİLLETİNİ SÜRÜ YERİNE KOYMAK

TÜRK MİLLETİNİ SÜRÜ YERİNE KOYMAK

Rifat Serdaroglu

AKP ve MHP Genel Başkanları önce söz kestiler, sonra birbirlerine nişan taktılar yakında da düğün yapacaklar! Düğün davetiyesine ne yazacaklarına karar verememişlerdi!
“Cumhur İttifakı”, “Ay Yıldız İttifakı”, “15 Temmuz İttifakı”, “Omuz Omuza İttifakı”, “İkili mi Çoklu mu İttifakı” gibi seçenekler gündemde tutuluyordu, sonunda cumhur ittifakında karar kıldılar.

Bu ilkesel tartışmalar sürüp giderken MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan içimize su serpen şu açıklamayı yaptı!
“MHP’nin AK Parti ile kurduğu milli mutabakat bir menfaat ilişkisi değildir.”

Ohh şimdi rahatladık! Hele bu garantiyi MHP kurucusu Alparslan Türkeş’in “Şamanist” diye partiden attığı, Mehmet Ağar ve Özer Çiller’in kankası, oğulları son yılların en çabuk büyüyen taşeron inşaat şirketinin sahibi olan kişi söylüyorsa bu ilişkide menfaat olamaz, yoktur!
AKP-MHP ilişkisi tamamen duygusaldır ve ilkeseldir. Aralarında, henüz nikah yok ama düzeyli bir ilişkileri olduğu çok belli oluyor…

Şimdi her biri birer “dava adamı” olan Ülkücü gençlere soralım;
– Sizler, birileri AKP’li devlet müteahhitlerinin yanında taşeronluk yapıp zengin olmaları için mi siyaset yapıyorsunuz?
– Sizler, Alparslan Türkeş’in öğütlediği 9 Işık ilkesine böyle mi bağlısınız?
“Her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldım” diyen kişiyi desteklemek için mi,
9 Işık’ın birinci ilkesi olan Milliyetçiliği çiğneyeceksiniz?
– “Ahlakçılık” ilkeniz ile 17/25’i ve Reza Zarrab’ı-AKP’li rüşvetçi Bakanları nasıl bağdaştıracaksınız?
– Ülkücülerin temel düsturu olan “İnsan sevgisi ve insan haysiyetine sonsuz saygı” ile Öcalan’dan mektup getirip PKK ile iş tutanları, Türk Vatanında “PKK Şehitliği” açanları nasıl birleştireceksiniz?

-Sizler, “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesini görüntü kirliliği yapıyor diye kaldırtıp, çöplüğe atan, Milli andımızı tüm okullardan kaldıran, fakat Hizbullah örgütünün ülkede sınav yapmasına izin veren bir anlayışı gerçekten destekleyecek misiniz?

-Sizler, kafasında hala “Türk Devletinin Tapusu” olan Lozan’ı hazmedemeyen birini nasıl destekleyeceksiniz?

-Sizler, Bozkurt işaretini bırakıp, Muaviye kaynaklı Rabia’yı mı simge olarak kabul edeceksiniz?

-Sizler, makam odasındaki saati 17/25’te durduran, kişileri Kandil uşağı diye suçlayan sonradan yüz seksen derece dönüp o kişiyi desteklemesini içinize sindirebiliyor musunuz?

-Sizler, Atatürk’e devamlı hakaret eden, Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı diyen fesli şarlatanın peşinden mi gideceksiniz?

Değerli Okurlar;
Özellikle kandırılmış gençlere şunu iyi anlatmamız gerek: Parti, DİN değildir. Partiyi yönetenler kişisel çıkarları için doğrudan ayrıldı ise, onların peşinden gitmek en büyük suçtur ve en büyük günahtır.
Sevgili gençler, çıkar uğruna kendisini satanların sizleri sermaye yapmalarına izin vermeyin.
Haram para kazananlara destek olup, bir taraftan aç ve işsiz gezerken bir de vatanınıza ihanet etmiş kişi durumuna düşmeyin… Eğer kendinizi gerçekten “Türk, Atatürk’çü, Türk Milliyetçisi” olarak görüyorsanız, size yakışanı yapın. Yok, bu parti kararıdır, biz uyarız diyorsanız kendinize yeni bir sıfat bulun! Sizden ülkücü, milliyetçi olmaz…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 22 Şubat 2018
==============================================
Teşekkürler değerli Rifat Serdaroğlu…

Yazdıklarınıza tümüyle katılıyoruz.. Sağolunuz..

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Onur Hoca ile timsah

Onur Hoca ile timsah

 Prof. Dr. Selçuk EREZ
İstanbul Tabip Odası Başkanı
Cumhuriyet, 15.02.18

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

İstanbul Tabip Odası geçen yıl Haldun Taner’in “Timsah” adlı bir oynununu İstanbul, Eskişehir ve İzmir’de sahneledi. 
Taner, 1960’ta 147 öğretim üyesinin askeri yönetim tarafından üniversitelerden gerekçesiz uzaklaştırılmasını eleştirmek için yazmıştı bu oyunu. “Timsah”ın 2017 yılındaki oyuncuları, elli küsur yıl önceki gibi üniversitelerden uluslararası hukuk kurallarına aykırı uzaklaştırılmış olan akademisyenler oldu.. 
Bu oyunda, üniversitedeki görevinden uzaklaştırılan vatandaşı, bir sirkte kayıp düştüğü çukurdaki timsahın yuttuğu İvan adlı bir karakter simgeliyordu: Görevinden, yaşadığı ortamdan böylece uzaklaşmış olan İvan, oyun boyunca timsahın içinden konuşuyor, yutulmasına değişik tepkiler sergileyen insanlar konusundaki düşüncelerini açıklıyordu. 
Oyunun sonunda timsahtan çıkan İvan şöyle diyordu: 
-Ben otuz yılını memuriyete adayan ve son on beş gününü timsahın midesinde geçiren İvan İvanoviç.. İnsanlara tuhaf bir yerden seslendim.. Koşup geldiler. Başına felaket gelmiş bir insanın neler söyleyeceğini merak ettiler. Bu yolculuk bana kırk seyahatte öğrenebileceğimden fazlasını öğretti: Timsahın içinde otururken ülkemin insanlarını, insanlarıyla beraber ülkemi tanıdım. 
Timsah oynunu yaratıcı bir şekilde yöneterek başarısını sağlamış olan Orhan Alkaya’nın başrole yani İvan rolüne en uygun oyuncuyu seçmesi gerekiyordu. Alkaya, bu rol için Onur Hamzaoğlu’nu seçmişti. Seçim isabetliydi: Onur Hoca rolünde çok başarılı oldu. 
Neden? Adaylar arasında timsahlarla en çok cebelleşmiş akademisyen Hamzaoğlu’ydu da ondan. 
Onur Hoca, çevre kirliliğinin doğmamış bebekleri bile zehirlediği Dilovası’nda, annelerin ilk sütünde ve bebeklerin dışkısında Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınırın üzerinde ağır metal bulunduğunu kanıtlayan bir araştırmayı yöneltmişti. 2011’den beri bu nedenle üniversitesi ve Belediye Başkanlığı tarafından adeta bir timsahın ağzına doğru itilmişti: Soruşturmalarla, yargılamalarla uğraşmakla geçti yılları: “Böyle bir kirlilik yok” deniyordu, “şarlatanlık”la suçlanıyordu. 
Onur Hoca, bir taraftan bu davalarla uğraştı, bir taraftan öğrencilerini yetiştirmeyi, bilimsel yayınlarda bulunmayı sürdürdü. Davaların tümünde aklandı, timsahın içinden çıkmasını bildi
Bir zaman sonra, Barış Bildirisi’ni imzaladığından Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden uzaklaştırılanlardan biri de Prof. Hamzaoğlu oldu: Hamzaoğlu yeniden dönmüştü timsahın midesine. Olanlara depresyona girerek değil, 2017 model timsahın içinden gerçekleri söylemeyi sürdürerek tepki gösterdi. 
Geçenlerde eşsözcüsü olduğu kuruluşun birçok üyesiyle beraber yeniden itiliverdi timsahın midesine. Timsahın onu sindiremeyeceğini iyi biliyorum. Ancak Timsah oyunun provalarına kadar insan sağlığı ve hakları mücadelesini hayranlıkla izlediğim, yakından tanıdığımda “Onun gibi daha birkaç yüz akademisyenimiz olsaydı dünya demokrasi indeksinde böyle düşük bir yerde mi olurduk?” diye düşündüğüm meslektaşımın bir an önce aramıza dönmesini istiyorum.
========================================
Dostlar,

Sevgili kardeşimiz Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu‘nu GATA Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda asistan olduğu yıllardan beri tanırız. Genç bir teğmen… yüzbaşı…. 12 Eylül faşist yönetiminin 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yasasında yaptığı bölücü – parçalayıcı değişiklik nedeniyle TTB’ye asker hekim olarak üye olamıyordu ama Halk Sağlığı çalışmalarına şevkle, iştahla, coşkuyla katılıyordu. Ad – Soyadında minik bir değişiklik yapmıştı; Hamza Onuroğulları… (diye anımsıyoruz??..)

Onur Hamzaoğlu Kimdir | Neden Tutuklandı

Zamanla akademik yükselmesi oldu.. Halk Sağlığı uzmanlık eğitimine ek olarak Epidemiyoloji alanında yandal eğitimi aldı.. Çok başarılı bir hekim akademisyen oldu. 28 Şubat sürecinde “solcu” olduğu için görevinden uzaklaştırıldı.. Birkaç yıl kamu görevi dışında kaldı. Daha sonra merhum Prof. Dr. Baki Komsuoğlu Kocaeli Üniversitesine rektör olduğunda, Doçentlik kadrosuna atanma kapısı aralandı. Ne var ki, 28 Şubat sürecinin askerlikten attığı birisi için Doçentlik kadrosuna atanmak üzere bilimsel rapor düzenleyecek profesör bulmak kolay değildi. Rektör Baki hoca, 2547 sayılı yasa uyarınca 5 profesörü kendisi belirleyip Onur hocanın bilimsel eserler dosyasını yollayabilirdi ama bunu Onur’a bırakmıştı centilmenlik göstererek. Sevgili Onur kardeşimiz o sırada Trakya Üniversitesi’nde görevli iken bizden jüri üyesi olup olamayacağımızı sordu. Hiç çekincesiz “derhal” dedik ve 2 aylık süreyi kullanmadan, bilimsel çalışmalarını zaten bildiğimizden, çok olumlu bir rapor vererek Rektörlüğe yolladık, Onur kardeşimiz Doçent kadrosuna atandı.

Başı dertten kurtulmadı siyasal görüşleri ve Halkın sağlık hakkını savunduğu için. Kocaeli’nde hakkında açılan davaları izledik, Ankara’dan gidilip geliniyor ve “Onur’umuzu koruyor – savunuyorduk”.. Tüm davalardan aklandı, hatta kendisine “şarlatan” diyen Kocaeli Belediye Başkanı cezalandırıldı.

Barış bildirisine imza ile bir darbe daha aldı Onur hoca ve kamu görevinden dışlandı..
Prof. Dr. Hamzaoğlu, Ocak 2016’da yayımlanan “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı Barış Bildirisini imzalayan 1128 akademisyenden biri olduğu gerekçesiyle, 1 Eylül 2016 Dünya Barış Gününde, Kanun Hükmünde Kararname ile Kocaeli Üniversitesi’nden ihraç edildi
Geçtiğimiz günlerde Halkların Demokratik Kongresi Eş Sözcüsü olarak kimi demeçleri nedeniyle Ankara’da gözaltına alındı ve tutuklandı, şimdilerde hapiste..

  • O’nun hapiste değil, Anabilim Dalı’nın başında olması gerek.

Son derece nitelikli bir bilim insanı olarak Halk Sağlığı bilim alanlarında yan dal uzmanı olduğu Epidemiyoloji birikimini de kullanarak araştırma yapmalı, bilim üretmeli.. Öğrenci ve asistan yetiştirmeli.

  • Türkiye, Onur hocayı hapiste tutarak gerçekte kendini mahkum etmemeli ve ülkemizi bu seçkin bilim insanının hizmetlerinden yoksun bırakmamalı.

Onur hoca ayrıca TTB’nin 40 yıldır dirençle çıkarageldiği bilimsel hakemli saygın TOPLUM VE HEKİM dergimizin çok başarılı başeditörü idi. O’nun bu hizmeti de çok değerli ve vazgeçilmez.. Onur’a reva görülen ceza kişisel kalmıyor..

Prof. Dr. Onur Hamazaoğlu‘nun serbest bırakılması ve düşünce özgürlüğü kapsamındaki söz ve eylemleri nedeniyle suçlanmaması gerektiği inancındayız. Yine de aleyhinde dava açılacaksa, hiç olmazsa yargılamanın tutuksuz sürdürülmesini, kamu görevine iadesini bekliyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Ankara Tabip Odası : Hastanelerin kapatılmasına karşı hukuki mücadeleyi başlattık!

.Hastanelerin kapatılmasına karşı hukuki mücadeleyi başlattık!

Ankara Tabip Odası, Ankara İdare Mahkemesi’nde Bilkent Şehir Hastanesi açıldığında kapatılacağı belirtilen hastanelerin kapatılmaması için hukuki süreç başlattı.

Bilkent Şehir Hastanesi’nin açılmasıyla; Ankara Numune Hastanesi, Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi, Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı ve Çocuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Ankara (Dışkapı) Çocuk Sağlığı Hematoloji ve Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin kapatılacağı açıklandı. Yaptıkları çalışmalarla şehir hastanelerinin sağlık hizmetlerine, kentin yapısına, kamu maliyesine vereceği zararlara dikkat çeken Ankara Tabip Odası, kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olma sorumluluğuyla 21 Şubat 2018 günü Ankara İdare Mahkemesi’nde altı hastanenin kapatılması kararına karşı yürütmeyi durdurma talebini de içeren bir dava açtı.

Konuyla ilgili Ankara Tabip Odası’nda 21 Şubat Çarşamba günü yapılan basın toplantısına Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Vedat Bulut, Genel Sekreter Dr. Mine Önal ve Yönetim Kurulu üyesi Dr. Zafer Çelik ile “Hastanemizi Kapattırmayacağız” platformundan CHP Altındağ İlçe, EMEP, SES, Mimarlar Odası Ankara Şube, TMMOB İKK, İnşaat Mühendisleri Odası, Halkevleri ve Tüketici Hakları Derneği temsilcisi katıldı.

Açıklamayı okuyan Dr. Mine Önal hukuki sürecin başladığını belirterek “Hastanelerimizi Kapatmayın, Koruyun, Geliştirin” sözleriyle yetkilileri göreve çağırdı.

Açıklamanın tam metni şöyle :
21/02/2018i, http://www.ato.org.tr/news/show/317

(AS: Bizim katkımız yazınun altındadır..)

“Hastanelerimizi Kapatmayın, Koruyun, Geliştirin”

Ankara Tabip Odası bugün Ankara İdare Mahkemesi’nde Bilkent Şehir Hastanesi açıldığında kapatılacağı belirtilen hastanelerin kapatılmaması için hukuki süreç başlattı. Uzun süredir sürdürdüğümüz mücadeleye hukuki mücadeleyi de ekledi. Süreci özetleyelim.

Ankara’da yapımı süren iki şehir hastanesi var. Bilkent ve Etlik Şehir Hastaneleri.

Şehir Hastaneleri konusunda çok çalışma yaptık, yazdık, söyledik. Çekincelerimizi, sağlık hizmetlerine, kentin yapısına, kamu maliyesine vereceği zararları anlattık. Yurt dışı örneklerini inceledik, yaşanan sorunları belirledik, TBMM’de anlattık, siyasi partilere anlattık, kamu otoritelerine anlattık. Geldiğimiz noktada Sağlık Bakanlığı’nın resmi açıklamalarına göre Bilkent Şehir Hastanesi 2018, Etlik Şehir Hastanesi 2019 yılında açılacak.

Bu süreçlerde en çok sıkıntı yaşadığımız konulardan biri şeffaf davranılmaması. 2017 yılında şehir hastanesi açılan illerden gördüğümüz, daha önceden de vurguladığımız gibi şehir hastaneleri açılırken o ilde bulunan mevcut devlet hastaneleri kapatılıyor. Ankara’da önümüzdeki aylarda açılacak olan Bilkent Şehir Hastanesi için kapatılacak hastanelerin hangileri olduğunu ancak Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasına konan bir haberle öğrenebildik.

Kapatılacağı Açıklanan Kamu Hastanelerinin her biri bu ülkenin paha biçilmez değeri

Kapatılacağı açıklanan hastaneler hakkında söylenecek çok şey var, ancak açıklamamız kapsamında birkaç hatırlatma yapalım. Bilindiği gibi bu hastaneler kuruluşları itibariyle birer kamu hastanesi, diğer bir ifadeyle devlet hastanesidir. Kamu hastanesi demek bu ülkeye ait, bu ülkenin ortak malı ve yurttaşların yararını önceleyen kurumlar demektir. Buralar kuruluşlarını takiben vergilerle finanse edilen, ücretsiz hizmetin öncelendiği, çalışanlarının da birer kamu çalışanı olduğu şifa merkezleriydi. Yıllar içinde bu özelliklerini hükümetler yıkmak için çok uğraşsa da direndiler, dayandılar. Şimdi ise şifa merkezi değil alışveriş merkezi kılıklı, özel kişi veya holdinglere peş keş çekilen bir “anlayışla” buralar terk edilecek, çalışanları giderek kamu çalışanı olmaktan çıkarılacak. Oysa bu kurumlar kimi eksiklikleri de olsa Cumhuriyet’in halkçı anlayışının birer örneği olan kurumlar. Örneğin Ankara Numune Hastanesi. Ankara’nın en eski ve başlı başına simge hastanesi. Cumhuriyet dönemindeki sağlık atılımlarının sembollerinden biri. Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi. Sadece Ankara değil, tüm Türkiye’den hastalarımızın belli ihtisas alanlarında üst düzey sağlık hizmeti aldığı çok köklü bir hastane. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı ve Çocuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi.. Nam-ı diğer Büyük Doğumevi, Cebeci Doğumevi. Türkiye’de kadın sağlığı alanında kendini ispat etmiş en önemli hastanelerimizden, başlı başına bir değer, Ankaralıların çoğu burada doğuyor, kadınlar şifa buluyor. Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Daha açılalı 13 yıl oldu, verdiği üst düzey sağlık hizmeti ile kendini ispat etti. Üstelik zaten şehir hastanesinin yapıldığı yerde bulunan bu modern hastane yerle bir edilecek. Ankara (Altındağ) Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Türkiye’nin dört bir yanından gelen, çoğu hastanenin kabul etmeye çekindiği en zor durumdaki rehabilitasyon hastaları burada sağlık hizmeti aldı, almaya devam ediyor. Ankara (Dışkapı) Çocuk Sağlığı Hematoloji ve Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Çocuk sağlığı alanında başlı başına bir sembol. En zorlu hastalıklarla mücadele eden çocuklarımıza şifa dağıtan bir merkez.

Saydığımız hastanelerin tümü üst düzey, 3. Basamak sağlık hizmeti veriyor. Hepsi eğitim ve araştırma hastanesi, geleceğin doktorlarını yetiştirdi, buralardan eğitim alan pek çok hekim değişik üniversitelerde hoca oldu, bilim üretti, öğrenci yetiştirdi, yetiştirmeye de devam ediyor.

Bu hastanelerin her biri bu ülkenin paha biçilmez değeri. Bunların kapatılmasına yürek dayanmaz, vicdan kabul etmez. Halkın sağlık hakkına ağır bir darbe olduğu ise kuşku götürmez.

Hekimler Şehir Hastaneleri konusunda az bilgiye sahip ve kaygılı

Bu hastanelerde bilgilendirme toplantısı yapılmadı, hekimler dahil planlamaların ne olduğunu, sağlık çalışanlarının nasıl çalışmasının planlandığını bilmiyoruz. Ankara Tabip Odası olarak yapmış olduğumuz ve daha önce basınla paylaştığımız bir anket çalışması ile hekimlerin Şehir Hastaneleri konusunda ne denli az bilgiye sahip olduğunu, ne kadar kaygılı olduğunu göstermiş olduk.

Bilkent Şehir Hastanesi’ne sorunsuz erişim için 13 şeritli yol yapmak gerekiyor!

Öte yandan Bilkent şehir hastanesine kolay erişimin mümkün olamayacağını bilimsel çalışmalarla ortaya koyduk. Hastaneye sorunsuz erişim için 13 şeritli yol yapmak gerekiyor! Hastaneye yol yapılacağı gerekçesiyle geçtiğimiz eylül ayında ODTÜ’de büyük bir orman katliamı yapıldığını biliyorsunuz. Bilkent’te hastanenin yapıldığı bölgeye taşınan Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilatı çalışanları şu anda bile, hastane açılmadığı durumda bile, bu bölgeye erişemediklerini, sabahları 1,5 saatlerinin yolda geçtiğini ifade ediyorlar.

İnşaatı yapan şirket günde 100 000 kişinin hastaneye giriş çıkış yapmasının beklendiğini ifade ediyor. Bu koşullarda hastalarımızın ve sağlık çalışanlarının yaşamları alt üst olmadan buraya ulaşmaları, konforlu sağlık hizmeti almaları ve vermeleri olanaklı değil. Ankara’nın neredeyse her yerinden bir otobüs ya da dolmuşla ulaşılabilen yerlerdeki köklü hastanelerimizin kapatılması, hastalarımızın AVM benzeri yeni dev kampüslere gitmeye zorlanmaları kabul edilemez. Burada bir kamu yararı olmadığı çok açıktır.

Ankara Tabip Odası meslek örgütü olma sorumluluğuyla dava açtı

Ankara Tabip Odası halkın sağlığını ve hekimlerin, sağlık çalışanlarının haklarını korumakla görevli kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olma sorumluluğuyla bugün Ankara İdare Mahkemesi’nde sayılan altı hastanenin kapatılması kararına karşı yürütmeyi durdurma istemini de içeren bir dava açmıştır.

Ankaralılar, Ankara’daki emek ve meslek örgütleri, siyasi partiler, dernekler, örgütlü halk kesimleri sağlık hakları adına mevcut hastanelerin kapatılmaması için bir araya gelmiş ve “Hastanelerimizi Kapatmayın” Platformu kurmuşlardır. Halkı bilgilendirme çalışmalarının yanında yetkilileri göreve çağıran, hastanelerine sahip çıkan imza kampanyası yürütmektedirler.

Mersinliler’in %80,9’u “İki devlet hastanesi kapatılmasaydı”

Burada önemli bir veriyi paylaşmak yerinde olacaktır. Mersin Şehir Hastanesi bir yılını doldurdu. Mersin Şehir Hastanesi için Kent merkezindeki Mersin Devlet Hastanesi ile Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi kapatıldı. Birinci yılda Mersin Tabip Odası Mersinlilere “şehir hastanesi yapılmadan önce size sorulsaydı kararınız ne olurdu?” sorusunu yöneltti, yurttaşların %80,9’u kapatılan iki devlet hastanesinin kapatılmamasını, ek devlet hastaneleri yapılmasını tercih edeceklerini belirttiler. Yine çarpıcı bir veri: Henüz şehir hastanesine gitmeyen Mersinliler “ihtiyaç duymaları halinde hangi hastaneyi tercih edecekleri” sorusunu yanıtlarken sadece %3,7 oranında şehir hastanesini tercih edeceklerini, çoğu (%45,5) kent merkezinde kalan tek devlet hastanesi olan Toros Devlet Hastanesi’ni tercih edeceklerini bildirdi.

Gerçekler ortada! Geç olmadan yargıyı ve yetkilileri göreve çağırıyoruz. Mevcut çok değerli hastanelerimizi kapatmayın, onları koruyup geliştirin, yeni açılacak hastanelerle birlikte iş yüklerinin azalmasını ve daha rahat sağlık hizmeti vermelerini sağlayın.

Yurttaşlarımızın aldığı sağlık hizmetini zorlaştırmayın, kolaylaştırın.

Ankara Tabip Odası
=======================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası‘nın bu açıklamasını ve çabasını bütünüyle destekliyoruz. Doğru ve yerinde buluyoruz.

  • İktidar, bir yandan yerli – yabancı sermayeye ulusal kaynaklarımızı peş keş çekererek rant aktarmak zorunda; bir yandan da siyasal maliyeti dikkate alarak oy hesabı yapmak arasında sıkışmış durumda.

Halkımızın etkili – örgütlü muhalefeti çok işle yarayabilir. Daha önce de birkaç girişimini bu nedenlerle AKP geri çekmek zorunda kalmıştı. Örn. 10 haftayı geçmeyen gebeliklerin çiftlerin istemi ile sonlandırılması yasal hakkını (2827 sayılı Yasa ile) geri alamamıştı.

Bir de babaları – dedeleri yaşında insan müsvettelerince kirletilen kız çocuklarının ırz düşmanı sapık bu kişilerle evlendirilerek suçun – istismarın örtülmesi utancına halkımız izin vermedi.. Bu kez de başarabiliriz..

  • Görünür maliyet 30 milyar Doları aşıyor.. Çırılçıplak gerçeği söyleyelim           :

    ŞEHİR HASTANELERİ AKP tarihinin en büyük talanıdır; açıkça kapitülasyondur!

Oysa Lozan’da tüm kapitülasyonları büyük mücadele ile yırtıp atmıştık..

Ayrıntılar için lütfen tıklayınız : ŞEHİR HASTANELERİ TALANI

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Saadet Partisi: Beyaz AK Partili Adam Betonun Yenmeyeceğini Anlayacak

Saadet Partisi: Beyaz AK Partili Adam Betonun Yenmeyeceğini Anlayacak

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu: “Bir Kızılderili deyişiyle bu arkadaşlara seslenmek istiyorum;
* ‘Son fabrika satıldığında, son üretici toprağını terk ettiğinde, beyaz AK Partili adam beton ve asfaltın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak“.
Partisinin haftalık olağan basın toplantısında konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, özelleştirme ile şeker pancarı üretiminin biteceğini söyledi.

Şeker fabrikalarının satılmasına yönelik düzenleme sonrası Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yer alan ilanla duyuruldu. İlana göre Türkiye Şeker Fabrikası AŞ’ye ait 14 şeker fabrikasından Bor, Çorum, Kırşehir ve Yozgat fabrikalarının ihalesi 3 Nisan’a; Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu ve Turhal fabrikaları için 11 Nisan’a; Afyon, Alpullu, Burdur, Elbistan ve Muş fabrikaları için 18 Nisan’a kadar teklif verilebilecek.

Geçici teminat tutarları ayrı ayrı olmak üzere; Erzincan, Erzurum, Kastamonu, Alpullu, Elbistan ve Muş fabrikaları için 3 milyon TL, Bor, Kırşehir, Yozgat ve Burdur fabrikaları için 4 milyon TL, Çorum, Ilgın, Turhal ve Afyon fabrikaları için 5 milyon TL olarak belirlendi.

Bu ihalelere gerçek ve tüzel kişiler ile yatırım fonları ve ortak girişim grupları katılabiliyor.

“Kısa vadeli rant görüyorum”

Karamollaoğlu bu ilanın yayınlanması üzerine bu politikayı şöyle eleştirdi:

Bunların özelleştirilmesinin tek bir sebebi var, o da rant.
Kısa vadeli rant görüyorum.
Kısa vaade paraya çevirme derdindeler”.

Karamollaoğlu, eleştirisini Kızılderili Şef Seatle’ın topraklarını işgal eden “beyaz adama” uyarısına gönderme yaparak yaptı. Şef Seatle’ın bu sözleri ABD başkanına yazdığı mektubunda geçiyordu:

  • “Bir Kızılderili deyişiyle bu arkadaşlara seslenmek istiyorum;
  • ‘Son fabrika satıldığında, son üretici toprağını terk ettiğinde, beyaz AK Partili adam beton ve asfaltın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

Çözüm önerisi

Karamollaoğlu fabrikaları satmak yerine önerisini de açıkladı:

“Hükümet bu konuda kararlı ise pancar birlikleri ve Pankobirlik ile bir araya gelmesi lazım. Pancar üreticisinin elinde şu an para yok. Ancak inanıyorum pancar üretiminde elde ettiği gelirinden daha fazlasını devlete öder. Pancar çiftçisi tarımı geliştirerek öder. Hükümettin bunu muhakkak göz önünde bulundurması gerekiyor.”

Erdoğan 2011’de kullanmıştı

Şef Seattle’ın sözlerini Recep Tayyip Erdoğan 2011’de 4. BM En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı’nda kullanmıştı. “Günlük geliri 1 doların altında olan insanlar varsa, dünyada kimse masum değildir.” dedikten sonra zengin ülkeleri “beyaz adama” benzeterek “Son ırmak kuruduğunda son ağaç yok olduğunda son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak”. (HK)

Mektubun tümünün çevirisi için tıklayın.
========================================
Dostlar,

AKP iktidarı 15+ yılda 60 milyar Doları aşan tutarda “özelleştirme” yaptı. Erdoğan’ın bu günkü saray konuşmasında (21.02.2018) –zoraki dinleyicilere– 2017 sonu ulusal gelirimizin 860 milyar dolar olduğunu söyledi. 2002 sonunda 230 milyar $ iken 660 milyar $ artmış mış ulusal gelirimiz. Toplam borç da 221 milyar $ iken 700 milyar $’ı aştı. Nasrettin hocanın ağırlığı 2 okka çeken kedisinin öyküsü.. Gelirdeki büyüme kadar borç da büyümüş.. Gerçek bir zenginleşme var mı; kimlere? Üstelik onca özelleştirmeye karşın, devletin borcu büyümüş.. Sözde bu KİT’ler devlete kamburdu, gelir getirmiyordu!? Ve de 2017 ulusal geliri 860 milyar $ iken, dünya kadar kamu varlığının ölü fiyatına peş keşi ile sağlanabilen (?) gelir topu topu 60 milyar dolarcık!?

Mali bakımdan iyice sıkışan iktidar, çabuk ve nakit kaynağa ciddi gereksinim içinde. Deyim yerinde ise meteliğe kurşun atıyor. Örn. 2018 bütçesinde giderler 763, gelir 697 (599’u vergi!), açık 66 milyar TL, kamu borç faizi ise 71,6 milyar TL! Sağlanabilecek 10 TL gelirin 1 TL’si borç faizi. İktidar 599 milyar TL vergi toplayacak (olabilirse!?) ve bunun 71,6 milyar TL’sini kamu borçları için faiz ödeyecek. AKP’nin 15 yılda 221 milyar TL’den 700 milyar TL’nin üstüne çıkardığı kamu borçları için…

Bir yandan çiftçiye mazot rüşveti, bir yandan bankalara kredi garanti fonu ile zoraki kredi, bir yandan ortalama net % 12 faiz ile devlet tahvili çıkararak yeni borç arama ama bankalara da “indirin şu faizi” tafrası (sokaktaki insana mesaj!), bir yandan Afrin’e askeri operasyon giderleri, bir yandan Myanmar’dan Sudan’a din kardeşlerimize “cömert yardım” lar ve 3,5 milyonu aşan Suriye – Irak göçmeninin zorunlu giderleri… Söylemezsek olmaz; şehir hastaneleri, 3. hava alanı, Kanal İstanbul çılgınlığı, TOKİ’nin konut balonu

Ve de Varlık Fonu adı altında el konan ve her an borç için rehin vermeye – satışa – ipoteğe.. hazır 200 milyar doları aşan tutarda kritik kamu kurumları…

Sıra Şeker Fabrikalarına geldi.. Hem de 14’üne birden.. Yok efendim satış ihaleleri saydam yapılacakmış.. Pazarlık usulü ile.. Yerseniz..

Zerrece içtenliğiniz, yurt sevginiz varsa bu kamu kurumlarına dokunmaz, kamu mülkiyetini sürdürürsünüz.. Derdiniz rant – yandaş kayırma, dış/iç yeni borç için ikram (rüşvet!) değilse halka arz edersiniz. Öncelikle de bu fabrikaların çalışanlarına, sendikalarına, kooperatiflerine, kooperatif birlikleri olan Panko Birlik‘e.. Gerekirse gerçek değerinin altında.. Yerli – yabancı sermayeye öyle yapmayacak mısınız?? Yapmadınız mı? Kaç özelleştirme “gabin” nedeniyle İdari Yargı’dan döndü??

Bu bir seçim ekonomisi dramıdır. 2028’in ekonomik – politik bakımdan çok ağır koşullarının hazin tam tamlarıdır.. Seçim ittifakı için yapılan 4 yasadaki değişikliğin uygulanabilmesi için, Anayasa md. 67 uyarınca yürürlüğe girmesinden sonra 1 yıl süre zorunludur. Dolayısıyla genel seçimlerin 2019 ilkbaharına öteleneceği düşünülebilir. Bu 1 yıl için ise ne yapıp ne edip ekonominin çarklarını döndürmek AKP için kaçınılmazdır; dolayısıyla her şey “mübah” tır! Konjonktür “denk düşerse”, örn. Afrin operasyonu sonuçları siyaseten iyi pazarlanabilirse, MHP aldatılabilir ve 1 yıl beklenmeden “ittifak” sız da seçime gidilebilir. Erdoğan hep kandırılacak değil ya!

Karamollaoğlu’nun “Chief Seattle” yollaması (metaforu) çok yerindedir ve Şeker Fabrikalarının, bunalan iktidar tarafından haraç mezat yandaşlara peş keş çekilmesi mutlaka engellenmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 21 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com