Etiket arşivi: Atatürk Yurtta Barış Dünyada Barış

BİRKAÇ TANE

BİRKAÇ TANE

Suay Karaman 

(AS: Yazının sonundaki önemli notumuza mutlaka bakılması ve gereği rica olunur..)

Türkçemizin yazım kurallarında, insanlardan söz ederken “tane” sözcüğü kullanılmaz. Bu basit dil bilgisi kuralı, ilkokulda öğretilmektedir. 22 Şubat 2020 Cumartesi günü İzmir’in Kınık ilçesinde Kuzey Ege Otoyolu açılışına katılan ve konuşma yapan AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan;

  • “Birkaç tane şehidimiz var. Birkaç tane şehidimizin karşılığında yüze yakın orada lejyonerlerden etkisiz hale getirdik. Şehitler tepesi hiçbir zaman boş kalmayacak.” ifadelerini kullandı.

Tayyip Erdoğan’ın “birkaç tane şehidimiz var” açıklamasından sonra, ölümü kamuoyundan gizlenen şehitlerden birinin Albay Okan Altınay olduğu belirtildi. Libya’da hükümet dışı silahlı güçlerden Hafter milislerinin saldırısında şehit düşen Albay Okan Altınay’ın cenazesi Türkiye’ye getirildi, Aydın’da sessiz sedasız, tören yapılmadan toprağa verildi.

Birkaç tane” denen şehitlerimizin her biri bir annenin, bir babanın çocuğu, bir genç kadının eşi, bir küçük çocuğun babası, bir ablanın, bir ağabeyin kardeşi. Bu “tane” sözcüğünün hoş karşılanabilir hiçbir yanı yoktur.

Daha önce şehitler için “kelle” diyen Tayyip Erdoğan, bu kez “tane” diyerek şehitlerimizi önemsizleştirmeye çalışmış ve –kendince– değersizleştirmiştir.

27 Şubat 2020 Perşembe gecesi bu kez İdlib bataklığında resmi verilere göre 36 askerimiz şehit edilmiştir. En küçük bir açılışı bile kaçırmayıp, sürekli konuşanlar, bu şehitlerin açıklamasını Hatay Valisi’ne yaptırdılar. Hükümetin açıklama yapması gerekirken Hatay Valisi’ne açıklama yaptıranların aklına ilk önce internet erişimini kısıtlamak geldi. Çünkü toplumun gerçekleri öğrenmesinden çekinenler, kendilerine karşı eylem yapılmasından korktular. Bu iletişim çağında bilgiye ulaşılması çok kolaydır, zaten gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkacağı da bilinmektedir.

Tayyip Erdoğan’ın sık sık söylediği

  • şehitler tepesi hiçbir zaman boş kalmayacak” ne demektir?

Bu tepe nerededir ve niçin boş kalmayacaktır? Bu patolojik söylemin amacı nedir?*

Kimisinin sahte raporla, kimisinin para vererek askerlik yapmadığı bir ortamda, yoksul aile çocukları şehit olmaktadır. Gencecik Mehmetçikler, ülkemizi yönetenlerin yanlış kararları sonucunda şehit olmaktadır. Bizim askerimizin İdlib’de ne işi var? Kimi korumaktadır, kimlere destek olmaktadır? Uzak diyarlarda uğruna şehit olunacak hangi yurt değerleri savunulmaktadır, nasıl bir ulusal çıkarımız vardır? Bu yapılana vatan savunması denilebilir mi?

İdlib’de aylardır kanlı bir savaş sürmektedir. Hemen hemen her gün artan şehit sayısı korkutucu ve ciddidir. Son bir ay içinde yaklaşık 60 şehit vermemiz, “vatan savunması” olarak açıklanamaz. Şehit sayısı konusunda dünyanın her yerindeki basın kuruluşlarından değişik bilgiler gelmektedir.

  • İdlib’de Suriye devletine karşı mücadele eden radikal İslamcı terör gruplarını korumak için, Türk ordusunu hedef haline getirmek ihanettir.

Türk Milleti, terör destekçisi konuma düşürülmektedir. İdlib’de bir uçak bile uçurulamayan bölgede hava üstünlüğü sağlamadan kara harekâtına girişilir mi? Böyle bir harekâtın Türk askerlerini ölüme göndermek olduğunu siviller bilemese bile, askeri yetkililer neden gündeme getirmedi?

  • Böylece İdlib’te Türk askerleri göz göre göre tuzağa düşürülmüş oldu.

Artık toplum içinde güçlenen “Biz neden İdlib’de savaşıyoruz?” sorularına kulak verilmelidir.

Siyasal partiler Suriye konusundaki politikalarını açıklayıp, TBMM’yi toplamayan AKP’yi kınamalı, Tayyip Erdoğan’ı istifaya çağırmalı ve yanında yer almamalıdır. Suudi kralı ölünce üç gün yas ilan edenler, Mursi ölünce bütün camilerde gıyabi cenaze namazı kıldıranlar, onlarca şehitlerimiz karşısında hiçbir şey olmamış gibi davranmaktadırlar. Üstelik olaydan iki gün sonra ilgisiz bir konuşma ile gülmek ve güldürmek de korkunçtur.

Şehitler tepesi boş kalsın!

Bu ülkede herkes bu söylemden ürkmektedir. Bu ülkenin genç insanları Libya’da, Suriye’de ölmemelidir. Ülkemize kimse saldırmamışken, işgal etmemişken Mehmetçiklerimizi neden yabancı topraklara gönderdiğimiz bir gün mutlaka sorgulanacaktır. Ve bu sorgulama yargılamayla bitecektir. Devlet adamlığı genç insanlarımızı yabancı topraklara ölmeye göndermek değil, her birini kendi çocuğumuz gibi görüp, geleceğini sağlamaktır.

Ülkemizin çıkarları savaşla değil, barışla korunmalıdır.

  • Ulusun yaşamı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir..”

diyen eşsiz liderimiz Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” sözü de asla unutulmamalıdır. (02 Mart 2020)
=====================================
Dostlar,

Sevgili kardeşimiz Suay Karaman’ın bu güzel yazısında, bizim

başlıklı ve web sitemizde 25.02.2020’de yayınladığımız yazımızdan esinlendiği ve kimi bölümlerini aynen kullandığını görüyoruz.

Teşekkür ederiz bu değer veriş için..

Ancak etik olarak, “kaynak gösterme” davranışı çok daha şık olacak ve Suay Karaman dostumuza yakışacaktı. Bunu hala yapabilir, yazısına gerekli düzeltme notunu koyabilir, bekliyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 02 Mart 2020, Ankara 

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

İdlip olayları : DİLİMİZDE TÜY BİTTİ…

İDLİP OLAYLARI :
DİLİMİZDE TÜY BİTTİ

Zeki Sarıhan

İdlip’te olayların kızışması üzerine önceki akşam yeni bir yazı kaleme almak için bilgisayar başına oturduğumda, yeni acı haberi aldım. Gece boyu haber kanallarından olayın doğrusunu ve ayrıntılarını öğrenmeye çalıştım. Sabah oldu, felaketin boyutu büyüdü. Gene mutsuz bir akşama ulaştık.

Bütün yurttaşlar, ülkemizin yönetimi ve geleceğimizle ilgilenmek zorundayız. Görüşlerimizi dile getirmek de en doğal hakkımızdır.
Yeni bir yazı yazmak yerine beş yıl önce paylaştığım yazıyı yeniden paylaşmanın en doğrusu olduğunu düşündüm. Daha başka yazılarımda da konuya kaç kez değinmiştim. Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti…
(28 Şubat 2020)
                                                       ***
                              NE İŞİN VAR SURİYE’DE, IRAK’TA?

Suriye’nin ve Irak’ın içişlerine karışmayı iş edinen iktidara bu soruyu doğrudan doğruya sormak zorundayız:

  • “Irak’ta ve Suriye’de ne işin var?”

Bu soruyu ancak milletlerin barış içinde bir arada, her milletin kendi vatanında hür ve bağımsız yaşamasını isteyenler sorabilir. Bu soruyu sorabilen insanlardır ki, kendi yurtlarının bağımsızlığını ve milletlerinin özgür yaşamasını güvence altına alabilirler. Yoksa kendileri de güçlü bir devletin koltukları altına sığınmayı, zillet içinde yaşamayı kabul ediyorlar demektir.

Çünkü sen kendin için ne istiyorsan, başkaları için de onu istemek zorundasın.

Suriye’de rejim muhaliflerini eğitirken, onlara silah ve cephane yardımı yaparken, Irak’ta bir üs peşinde koşar ve o memleketin topraklarını bombalarken empati denen bir şey yapmıyorsun demektir.

Yarın ülkede senin iktidarına karşı ayaklanan gruplara büyük devletler ve komşuların silah yardımı yaparlar, hatta senin iktidarını yıkmak için uçaklarını Türkiye üzerinde gezdirir, keşif yapar, topraklarını bombalarsa ne yanıt vereceksin?

Zararın neresinden dönülse kârdır. Bu saatte hükümetin derhal yapması gereken şey;

  • güney sınırlarının ötesindeki bütün askerî ve sivil elemanlarını geri çekmek, bu bölgede çarpışan emperyalist ülkelerin ve mezhepçi güçlerin herhangi birisinin yanında yer almaktan kesin olarak vazgeçmektir.

Türkiye bu badireden başını ABD’nin çektiği Koalisyon Güçlerinin veya Rusya’nın yanında yer alarak çıkamaz. Birini veya ötekinin tarafını tutmak Türkiye’nin geleceğini ipotek altına almak olur. Bunun olumsuz etkileri uzun yıllar sürecektir. Unutmamak gerekir ki el atına binen çabuk iner. 1914’te böyle bir elin atına bindirilen Türkiye, o attan feci bir şekilde düşmüş, her tarafı yara bere içinde kalmıştı. Benzer bir kaderi başka bir elin atına binen Yunanistan 1922’de yaşamıştı.

Bu savaşa Türkiye bütçesinden harcanacak para ile hastaneler, okullar, yollar mı yapılmaz? Emeğin ücreti yükseltilerek refah düzeyi mi artırılmaz? Parklar, bahçeler, bilim ve sanat merkezleri mi açılmaz?

Türkiye yönetiminin ister ABD’nin gücüne dayanarak, ister kendi elinde tuttuğu ekonomik ve askeri güçlerle Irak ve Suriye’den bir şeyler koparma, o topraklarda söz sahibi olma hevesi, çağ dışı İslamcı ve milliyetçi fanatizminden kaynaklanıyor. Bu kullanma süresi çoktan dolmuş olması gereken görüşlerin ülkede iç barışı sağlamaktan da ne kadar uzak olduğu görülüyor. “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesi çoktan “Yurtta savaş, dünyada savaş” ilkesine dönmüş bulunuyor. İktidar sahipleri, savaş politikalarıyla kaldırdıkları taşın kendi ayaklarına düşeceğini hesaplayamıyor olabilirler. Fakat savaş politikaları yalnız onlara değil, bütün bir milleti maddi ve manevi büyük kayıplara uğratacaktır. Türkiye tarihinde yer edecek bu kara leke gelecek kuşakları utandıracaktır.

Bu nedenle ülkeye demokratik bir halk iktidarının ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkıyor. Böyle bir iktidara kavuşuncaya dek yapılacak şey, yönetimi bu konuda sıkıştırmak ve hiçbir vicdana sığmaması gereken savaşçı politikalarından vazgeçirmek için çalışmaktır.

Eli kulağındaki dünya savaşından ABD’nin yanında yer alarak mı, yoksa bir bölüm muhalefetimizin önerdiği gibi Rusya’nın yanında yer alarak mı kazançlı çıkarız?

Hiç birinin!

1960’larda savunduğumuz “Ne Amerika Ne Rusya” sözü günümüzde de geçerliliğini koruyor. (10 Aralık 2015)

Görüntünün olası içeriği: açık hava

 

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

26 yıllık acı: Hocalı Katliamı

Azerbaycan, Ermenilerin 26 Şubat 1992’de yaptığı Hocalı Katliamı’nın kurbanları için 26 yıldır adalet arıyor.

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

 

26 Şubat 1992’de, 106’sı kadın, 70’i yaşlı, 63’ü çocuk olma üzere toplam 613 Azerbaycan vatandaşının katledildiği Hocalı Katliamı‘nın üzerinden 26 yıl geçti ancak olayın failleri hala cezalandırılmadı.

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

Ermeniler, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, 1991’in son günlerinde ablukaya aldıkları, bölgenin tek havaalanına sahip ve stratejik önem taşıyan Hocalı’yı ele geçirmek için hareket geçti.

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

 

Aylar süren saldırılarını 1992’nin 25 Şubat’ında yoğunlaştıran Ermeniler, gece, üç koldan saldırdı. Sovyet Rus ordusunun o zaman Hankendi’nde bulunan 366. motorize alayının Hocalı Katliamı’nda Ermeni güçlere yardımcı olduğu belirtiliyor. Ermenilerin, 366. alayın bütün araçlarını kullanarak kenti top ve tank ateşine tuttuğu, Hocalı’ya saldırıda Rus askerlerinin de
yer aldığı öne sürülüyor. Azerbaycan Askeri Savcılığının verilerine göre, 366. motorize alayın 18 subay ve askeri katliamda bizzat yer aldı.

Azerbaycan Dışişleri Bakanlığının konuya ilişkin son bildirisinde, “Hocalı soykırımı dünya kamuoyunca yasal değerlendirilmesini bulmalı. Ulusal ve uluslararası düzeyde devamlı görülen işler cezasızlığa son verilmesi ve sorumluların adalet mahkemesine çıkarılmasına hizmet edecek. Uluslararası kamuoyunu Ermenistan’ın çocuk, kadın ve yaşlılar da dahil sivillere karşı işlediği insanlık suçunu kınama ve Hocalı Soykırımı‘nı tanıma çağrısında bulunuyoruz.” ifadeleri yer aldı.

Bugüne kadar 15 ülkenin parlamentosu ve ABD’nin 16 eyaletinin meclisi Hocalı’da yaşananları kınayan ve soykırım olarak gören kararlar kabul etti.
26 yıl önce Hocalı Katliamı’nda annesini, babasını ve akrabalarını yitirdi… Annesinin öldüğünü, 16 yıl sonra gördüğü bir fotoğraftan öğrendi… Yasemin Hasanova.
“Babam askeri okulda öğretmendi. O nedenle Hocalı’yı savunmak için savaşıyordu. Ermeni silahlı güçleri Hocalı’ya girince, babam ormanda üç gün savaşmış. 29 Şubat’ta babamın öldüğünü öğrendim. Annemden 16 yıl boyunca hiç haber alamadık. Hep, esir olduğunu düşündük. 16 yıl sonra bir Rus gazetecinin çektiği fotoğrafta (aşağıdaki fotoğraf) annemin cesedini tanıdım. Annemin hemen yanında teyzem, iki çocuğuyla beraber yatıyordu. Hepsi evimizin önünde öldürülmüştü.”
Annnesinden bahsederken Yasemin Hasanova’nın gözleri yaşarıyor:

“Yaşıtlarımız oyun oynarken, biz babamızı toprağa verdik. 16 yıl boyunca, bir gün annemiz döner diye bekledik. Sonra, işte o resmi gördük. Çok ağladık. Halk kahramanı olarak ilan edilen baba Tevfik Hüseyinov’ın mezarı Bakü’ye, Şehitler Anıtı’na taşınmış. Annesinin ise, bir mezarı dahi olmamış. Aradan 26 yıl geçse de, Yasemin Hasanova o günleri ve acılarını hiç unutmamış. Duygularını şöyle ifade ediyor:

  • “Hani, yaranın üstü kabuk bağlar kan durur ya, benim yaram 25 yıldır kabuk bağlamadı, hala kanıyor. Sanki, her şey dün olmuş gibi. Ben çocukluk yaşamadım, gençlik yaşamadım. Hep, kalbim acıdı.” dedi.
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

 

25 yıllık acı: Hocalı Katliamı
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı
25 yıllık acı: Hocalı Katliamı

Bu gün 10 Aralık İnsan Hakları Günü : OHAL karanlığı

OHAL karanlığı

Bu gün 10 Aralık İnsan Hakları Günü.

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
STK’ler ‘OHAL muhalif kesimlere karşı otoriter bir baskı aracına dönüştü’ dediler.

İnsan Hakları Günü, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin kabul edildiği gün olan 10 Aralık 1948’den bu yana her 10 Aralık’ta kutlanıyor. Ancak İnsan Hakları Haftası nedeniyle düzenlenen toplantılarda OHAL’in kaldırılması çağrısı yapıldı.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği, Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabip Odası (DTO) ve Diyarbakır Hak İnisiyatifi, İnsan Hakları Haftası nedeniyle Diyarbakır’da ortak bir basın toplantısı düzenledi. İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, Tahir Elçi cinayetini hatırlatıp bunun faili meçhul ve cezasızlık kültürünün en çarpıcı tezahürü olduğunu belirterek, “17 aydır süren OHAL, hukuk güvenliğinden yoksun ve toplumsal yaşamımızda muhalif kesimlere karşı otoriter bir baskı aracına dönüştü” dedi.

İnsan hakları örgütlerinin temsilcileri bu açıklamanın ardından İHD ve kayıp yakınlarının “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” sloganı ile her hafta düzenlediği oturma eyleminin 461’incisine katıldı.

KHK ile ihraç edildikten sonra işine geri dönebilmek için Ankara Yüksel Caddesinde eylemini sürdüren Veli Saçılık da destek verdi. Eylemde, 1993’ten beri kayıp olan 23 yaşındaki Hacı Şili’nin akıbeti soruldu, oturma eylemi gerçekleştirildi. Bilici 1 yıllık hak ihlalleri verilerini şöyle açıkladı:

* OHAL KHK’leriyle 100 binin üzerinde kamu personeli ve akademisyen ihraç edildi.

* 160 basın-yayın kuruluşu süresiz olarak kapatıldı.

* 166 gazeteci halen cezaevlerinde tutuklu. Onlarcası hakkında soruşturma ve davalar açıldı, hapis cezalarına çarptırıldı.

* 101 belediyeye kayyım atandı.

* 110 DBP’li belediye eşbaşkanı kayyım sonrası tutuklanırken, 68’i hâlâ tutuklu.

* 5 HDP’linin vekilliği düşürülürken, kimisine hapis cezaları verildi.

*  9’u HDP’li ve 1’i CHP’li olmak üzere 10 milletvekili hâlâ tutuklu.
==================================================
Dostlar,

Yaşasın AKP = RTE ve 1,5 yaşına giren OHAL’imiz…

Dünya İnsan Hakları Gününde konunun önemine ilişkin ve eylem planı niteliğinde açıklamalar, kamuoyuna dönük girişimler duyamadık AKP iktidarından… Beklenmeli miydi, bu da önemli bir sorudur.

Ne var ki, Filistin halkının vatan toprakları ellerinden işgalle alınmış, en temel insan haklarından olan BİR YURT EDİNME – VATAN KURMA hakkı ellerinden alınmıştır.,

Suriye ve Irak, Afganistan, Sudan, Libya, Bosna – Hersek, Yugoslavya ve Türkiye dahil …… pek çok ülkede Batı emperyalizmi açıktan – perde gerisinden iç savaşlar çıkarmış, milyonlarca insanın yaşamı sona ermiş, milyonlarcası göçmen – sığınmacı olmuş, işsiz – aşsız – evsiz – sevgisiz – ümitsiz bırakılmıştır. Irak’ta yüzbinlerce kadının ne yazık ki işgalci Amerişkan askerlerince ırzına geçilmiştir.

  • İnsan haklarının asıl çiğneyicisi ne yazık ki BATI EMPERYALİZMİ olmuştur..21. yy. şafağında artık Küreselleşme = Yeni emperyalizm saldırısına son verilmelidir.

10 Aralık 1948’de yayınlanan Birleşmiş Milletler  İNSAN HAKLARI BİLDİRGESİ
bu gün, 70. yılına girdi..

Dilerdik ki artık olgunlaşsın ve 70. yılında büyük ölçüde yerleşsin..

Dilerdik ki, bu Bildirge’nin 2000’li yıllara girerken 3. Binyıl güncellemesi yapılsın.

Son saldırı Kudüs üzerinden bilinçli bir kışkırtma ile siyonistlerce = Yahudi ırkçılarınca sürdürülmektedir.

  • Çare, TÜM DÜNYANIN EZİLEN HALKLARININ BİRLEŞMESİDİR…

Büyük ATATÜRK‘ün savsözü ilke olmalıdır : YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ…

Sevgi ve saygı ile. 10 Aralık 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Vladimir Putin : Atatürk mezarında ters dönmüştür!

 

Av. Ali İhsan Tertemiz çizimi..

Av. Ali İhsan Tertemiz çizimi..

Barış olan adını değiştirme davası ve gerekçesi…
Baris_adini_degistirme_davasi_AITertemiz

Değerli dostumuz Tekirdağ Barosu Avukatlarından Sayn Ali İhsan Tertemiz‘e çizimi ve paylaşımı için teşekkür ederek..

“Barış” acaba başka hangi coğrafyada ve tarihsel zamanda bu denli aşağılanmıştı??

Üstelik “YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ” diye haykıran kurtarıcı – kurucu
Büyük ATATÜRK‘ün ülkesi Türkiye’de ??

Sevgi ve saygı ile.
06 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Alevi bayramında gündem Suriye

Alevi bayramında gündem Suriye

Alevilerin, Hz. Muhammed’in veda haccı dönüşü “Hz. Ali’yi müslümanların önderi olarak atadığı gün” olarak kutladığı Gadir Hum bayramının etkinliklerinde gündem Suriye oldu.

Hüseyin Güler / Antakya

Alevilerin, Hz. Muhammed’in veda haccı dönüşü “Hz. Ali’yi müslümanların önderi olarak atadığı gün” olarak kutladığı Gadir Hum bayramının etkinliklerinde gündem Suriye oldu.
Alevi Kültürünü Araştırma Derneği (AKAD) tarafından düzenlen panele, İskenderun Belediye Başkanı Seyfi Dingil, İskenderun Kaymakamı H. Hasan Özyiğit, CHP Hatay Milletvekili Serkan Topal, AKP Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ile AKP, CHP, MHP, HDP ve Vatan Partisi milletvekili adayları katıldı. (02 Ekim 2015)

İstiklal Marşı ve Şeyh Mennahan Gündüz’ün Kuranı Kerim talveti (AS: tilaveti, yani okunması) ile başlayan panelin açılış konuşmasını AKAD başkanı Nihat Yenmiş yaptı.

Suriye’deki iç savaşa değinen Yenmiş,

  • ABD emperyalizmi Katar ve Suudi Arabistan gibi devletleri kullanarak mezhep savaşları başlatmıştır.
  • Dört yıldır sürdürülen bu savaşta Aleviler sorgusuz sualsiz öldürülmektedir.
  • Ortadoğu’da yeni devletlerin kurulmasını hayal edenler Alevilerin katledilmesini görmezden gelmektedirler.
  • Bizler güneyde yaşayan Aleviler olarak güvenlik anlamında ciddi endişeler yaşamaktayız. Güney sınırımızda yaşanan terörist sirkülasyonu endişelerimizde haklı olduğumuzu göstermektedir.” dedi.Yenmiş, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti en çok Alevilerin savunduğunu da söyledi.

    ==============================

    Dostlar,

    Muhammet Peygamberin Hak’ka yürümesi ile başlayan (MS 632) O’nun Ehli Beyt‘i
    ve sevenlerine (Alevi – Bektaşi – Şiiler) zulümler durmadan sürüyor..

    Son örneklerini Türkiye’de Sivas Madımak kırımında yaşadık.. (2 Temmuz 1993)
    Öncesinde Maraş (Aralık 1978) ve Çorum kırımları (Mayıs – Temmuz 1980)… var..

    Bu 1400 yıllık katliamın artık durmasını istiyoruz..
    Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye ceberut bir Sünni – Vahabi cehennem üçgeni oldu!
    Bu durum sürüdürüelemz ve kabul edilemez..
    BM’nin duruma el koyması gerek..

    *****

    Çok basit bir soru               :

  • Türkiye kabaca 80 milyon.. Bunun en az 1/5’i, belki 1/4’ü Alevi.
    Diyelim 60 milyon Sünni var.. 120 bine yakın da cami.. Yani 500 kişiye 1 cami..Kalan 20 milyon Alevi nüfus için kaç Cemevi var?? 937 dolayında.. Kabaca bin diyelim..

    1 Cemevine düşen nüfus ne denli?? 20 bin.. 1 camiye, 500 kişi.. Orantı kaç? 1’e 40!

    13 yıldır tek başına iktidar olan AKP’nin sözde eşitlikçi (!?) politikalarını sevsinler..
    AİHM’nin Büyük Dairesinin kendilerinin temyizini reddetmesine karşın
    zorunlu din derslerini inatla kaldırmayan AKP mi demokrat!?

    AKP – RTE’nin kategorik Suriye düşmanlığının altında mezhepçilik yatmıyor mu?
    (Lütfen tıklar mısınız? AKP – RTE’nin YÜZ KIZARTICI SURİYE POLİTİKASI ve GELİNEN YER, http://ahmetsaltik.net/2015/08/01/akp-rtenin-yuz-kizartici-suriye-politkasi-ve-gelinen-yer/)

    Diyanet heyulasının bir türlü kabul etmek istemediği Cemevi gerçeği..

    Hangi birini sayalım??

    Lütfen Peygamber’in Gadir-i Hum’daki Veda Haccı metnini okur ve Müslümanlara önder olarak kendisinden sonra amcasının oğlu ve daması Hz. Ali’yi atmasının içyüzünü öğrenir misiniz??

    Lütfen tıklayınız : GADIR_HUM’DA_HAZRETI_MUHAMMED’IN…

    YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ!
    (Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK)

    Sevgi ve saygı ile.
    03 Ekim 2015, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

Onur ÖYMEN : Hiroşima’nın 70. yıldönümü

Hiroşima’nın 70. yıldönümü

?????????????????????????????????????????????????????????
Onur ÖYMEN
06.08.2015

Bugün, Amerika’nın (AS: ABD’nin demek gerekir) 6 Ağustos 1945’te Japonya’nın Hiroşima kentine atom bombası atmasının 70. yıldönümü.

9 Ağustos’ta da Nagazaki kenti bombalanmıştı (AS: yine atom bombası!).

Bu iki hava (AS: nükleer) saldırısının sonucunda yaşamını yitireenlerin sayısının
129.000 ile 246.000 arasında olduğu hesaplanıyor.

Savaşın en acımasız yüzünü gösteren bu insanlık dramı hakkında ünlü şairimiz
Nazım Hikmet 1956’da şu şiiri yazdı:

KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim 
kapıları birer birer. 
Gözünüze görünemem 
göze görünmez ölüler.

Hiroşima’da öleli 
oluyor bir on yıl kadar. 
Yedi yaşında bir kızım, 
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce, 
gözlerim yandı kavruldu. 
Bir avuç kül oluverdim, 
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için 
hiçbir şey istediğim yok. 
Şeker bile yiyemez ki 
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı, 
teyze, amca, bir imza ver. 
Çocuklar öldürülmesin 
şeker de yiyebilsinler.

Nazım HİKMET

====================================

Dostlar,

Sayın Öymen’e teşekkür ederken, usta ozan Nazım Hikmet’i,
masum Japon kurbanlarla derin özdeşimi (empatisi) için kutlamak isteriz.

ABD emperyalizmini, yeni geliştirilen atom bombasını biraz da test etme amaçlı olarak Japonya’nın masum sivil halkının kitlesel olarak ve üstelik 2 kez kurban seçilmesini lanetliyoruz! 2. Büyük Paylaşım Savaşı sonunda Japonya böylelikle bağsız – koşulsuz teslim alındı (15.08.1945) ve ABD tarafından işgal edildi.. Japonlara “ordu” kurma izni verilmedi ve çok sayıda ABD askeri üssü, yaklaşık 360 bin km2’lik alanı olan (Türkiye’nin yarısından da az!..) ve binlerce adadan oluşan Japon topraklarına serpiştirildi.

Gerçi Japon faşizmi ve Mançurya’nın (Kuzeydoğu Çin) işgali durduruldu ama
Alman – İtalyan faşizmine set çekmek için Avrupa’nın ortasında ABD,
atom bombası kartını çekemedi..

Almanya da, Japonya da işgal edildi, askeri harcamaları son derece sınırlandı..
Ama her ikisi de sanayi devi oldular yaklaşık 50 yılda..
Dünyanın 3. ve 4. dev ekonomisi oldular..
Siyasal bilim açısından bu “ilginç olgun” un özenle irdelenmesinde yarar var.

HİROŞİMALAR OLMASIN! diyoruz…

Nükleer silahsızlanma çağrımızı yineliyoruz..

Büyük ATATÜRK‘ün evrensel ilkesinin tüm insanlığa yol göstermesini diliyoruz :

YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ!

Sevgi ve saygı ile.
6 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

KOLLUK ŞİDDETİ ve GAYR-I NİZAMİ PSİKOLOJİK SAVAŞ


KOLLUK ŞİDDETİ  ve GAYR-I NİZAMİ PSİKOLOJİK SAVAŞ

Dostlar,

Çok değerli meslektaşımız Sayın Prof. Dr. M. Kerem Doksat’ın bu sitede 5 Nisan 2013’te yayımladığımız “MİLLET OLMAK NE DEMEKTİR?” başlıklı görkemli yazısını (http://ahmetsaltik.net/prof-dr-m-kerem-doksat-millet-olmak-ne-demektir/)
bu sabah bir kez daha okuma gereksinimi duyduk.

Ülkemizde sergilenen mide bulandırıcı gayrı-nizami psikolojik savaş ve bağlamında kullanılagelen kara propaganda yöntemleri ve araç-gereçleri özellikle son dönemlerde yoğunluk kazanmıştı. Kerem Doksat hocanın bu iz bırakan yazısını bir kez daha okuyarak ilminden yararlanalım, güç kazanalım.. istedik. Umduğumuzu da bulduk..

Sevgili Kerem hocaya bir kez daha teşekkür etmek borcumuzdur bu nefis bilimsel yazısı için. Değindiğimiz makalesinde Sayın Prof. Doksat şöylesine çok dokunaklı birkaç tümce kuruyor :

  • “Atatürk’ün öldüğü yaştayım. Mahcubum O’na karşı, yeterince bu vatana
    hizmet edemedim diye. Bu ülkeden başka bir şey beklediğim yok…”

İçtenlikle söyleyelim ki, bu emsalsiz makalesiyle Kerem hoca kendisini, ülkemize borcunu ödemiş sayabilir.. Hal böyle olmakla birlikte, son derece eminiz ki, son nefesine dek hizmeti sürecektir.

*****************

Bir Devlet, kendisini var eden asal ögesine (aslî unsur), insanına, yine kendi insanlarından oluşan kolluk gücüyle adeta vahşet uygulamaktadır!

Ortada ilan edilmiş bir açık savaş da söz konusu değildir!

Artık “40’ı çıkan” bu toplumsal çığlık (intifada ya da infial da denebilir), sokaktaki kitlelerin Seligman deneylerinde olduğuna tıpa tıp benzer biçimde öğrenilmiş çaresizliğe itilmesini hedeflemektedir. Genellikle 20’li yaşlardaki sivil – silahsız, hatta polise karanfil sunan  gençlere, yine benzer yaş dilimindeki akranları, kışkırtılarak, orantısız fisiksel – kimyasal güç ve araçlarla saldırtılmaktadır.

Psikolojik üstünlük kaptırılmamaya çalışılmaktadır her 2 kesimde de..
Bir yanda “Her yer Taksim, her yer direniş” tir; karşıda ise Başbakan RT Erdoğan’a göre  kendi halkına vahşet uygulayarak polis destan yazmakta ve “ulufe” ile (başa beladır!) ödüllendirilerek koşullandırılmaktadır.

Bırakalım somut ulusal – uluslararası hukuk normlarını, her türlü etik değer de gözü kara ve neredeyse ne pahasına olursa olsun “öğrenilmiş çaresizlik – koşullandırılmışlık” ekseninde ayaklar altındadır.

Güvenlik güçlerinin geçelim orantısız güç kullanmayı; insan yaralamayı hatta öldürmeyi hedefleyen biçimde
– biber gazı bombalarını,
– darbe etkili plastik mermilerini,
– kimyasal içeren “aşırı” basınçlı suyunu,
– panik yaratan gaz bombalarını,
– panzer ve akreplerini, TOMA’larını,
– coplarını ve de her nasılsa arasına “sızmasını” (?!) engelleyemediği çivili sopalı
“sivil” (!?) canileri… ile..
– arada “yırtık dondan fırlamış” (affola, salt tam denk düşen bir teşbihle..)
satırlı – palalı “meczupları” ile..

savaş alanına dönüştürülen merkezi kentsel alanlarda milyonlarca yurttaş gururları kırılarak, kişilikleri aşağılanarak adeta terbiye edilerek; “Devletle polis üzerinden bile başedilemeyeceği” koşullu refleksi oluşturulmaya çabalanmaktadır.

Pervasızca diyet ödetilmektedir…

– Bu sabah, 17 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın Eskişehir’de ölümü ile kurban sayısı
6 olmuştur.
– Sayısı net bilinmeyen 15 dolayında göz yitiği vardır.
– Sayısı net bilinmeyen çehrede kalıcı iz (Adli tıp terimiyle “sabit eser”) söz konusudur.
– Çok sayıda kafa travması, kırığı ve beyin kanaması saptanmıştır.
– Çok sayıda kaburga, kol, bacak vb. kırık kayda girmiştir.
– 60 dolayında insan yaşamsal tehlikeye düşmüş, yoğun bakım almıştır..
– 8 bini aşkın insan değişik düzeylerde yaralanmıştır.

Bunların dışında, fişlenmemek adına resmi sağlık kuruluşlarına başvur(a)mayanları da dikkate almak gerekir.

Polis, yer yer uyarı bile yapmadan “güçlendirilmiş biber gazı” ile boyalı kimyasal içeren “basıncı artırılmış” suyu veryansın etmektedir. Copla, kalkanla, panzerle, akreple kitlelerin üzerine yürümekte ve adeta, -argonun anlatım gücünden yararlanalım-;

  • “Sizi bana Allah mı verdi, sayarak mı aldım, tohumunuza para mı verdim??”

dedirtircesine psikolojik savaş uygulamaktadır. Ne de olsa “Dayak cennetten çıkmadır” atasözünü benimsemiş bir kültürden geliyoruz.. Avukatlar bile adliyede cüppeleriyle yerlerde sürüklenmekte, yaka paça akreplere tıkılarak gözaltına alınmaktadır. Gözaltı formaliteleri de Emniyet’ten ilgili savcıya çekilen faksla bir tür niyabeten yapılmakta, Savcılık makamı dışlanmaktadır.

Kezlerce uyarıldığı halde gaz bombası kanisterleri adeta hedef alınarak, yakın mesafeden insanların yüzüne atılmakta ve ölümcül yaralanmalara neden olunmaktadır.

Hızını alamayıp çevredeki evlere, lokantalara, otellere, binalara.. biber gazı atılmakta,
Boyalı yakıcı kimyasal içeren aşırı basınçlı suyla ıslatılarak “damgalananların” da
ışıkları söndürülmüş ara sokaklarda elde fener ile adeta sürek avına çıkılmaktadır.

Silahsız insanlar hınçla tekme – tokat ve de copla dövülmekte ve gözaltına alınmaktadır.

********************

Seligman’ın deneylerinde köpeklere elektrik akımı verilmekteydi ve “öğrenilmiş çaresizlik” tablosu oluşturulmaktaydı. Fakat akımın dozu hiçbir hayvanı öldürmemiş veya engelli bırakmamıştı!

Halkımıza reva görülen bu “köpekten beter” işleme ne demeli?
Üstelik Başbakan RT Erdoğan, 24 saat içinde Gezi Parkı’nın boşaltılması buyruğunu kendisinin verdiğini kamuoyu önünde apaçık söyleyebilmektedir.

Kuramsal olarak, Seligman’a -ya da kuramına- saygı ile, yaralama – hata öldürme kaygısı duyulmaksızın ölçüsüz şiddet (orantısız güç de ne demek??) uygulanan halkımızın 2 ana kümeye ayrılması beklenebilirdi :

1. Öğrenilmiş çaresizler
2. Öğrenilmiş iyimserler..

Diktatörler için ne keyif verici olurdu değil mi??

Ne çare ki, an gelir; ÖZGÜRLÜK – ADALET – EŞİTLİK ülkü ve özlemleri öylesine yüceltilir ki (sublimasyon), bu değerlere susamış hatta aşık kitleler yepyeni sosyal, sosyal- psikolojik, sosyal-psikiyatrik yasalar yazarlar..

De facto yaparlar bunu..

Asıl destan budur ve tarih, zalimlere karşı yazılmış halk destanlarıyla mağrurdur,
sanal bir polis destanı ile gururlanan istisna kişi ise Türkiye’nin talihsiz Başbakanı
RT Erdoğan’dır.

Türkiye’nin he cm2 vatan toprağında, Atatürk’ün Demokratik Cumhuriyeti olmaya mahkum Devletin asli şehit- gazi torunları sahipleri olarak; yarı tanrılaşarak gerekirse..

  • Devrimin yasası bütün yasaların üstünde değil miydi sahi?

Kadim Pavlov ve de ardılı Seligman’a da, kuramlarına da Türkiye’den bir ayrıksı (istisna) olalım : Pardon..

Bir de unutmadan : Rüzgâr eken ne biçerdi??

Büyük ATATÜRK gene yol gösteriyor : Yurtta barış, Dünyada barış!
(10.7.13)

1 Eylül Dünya Barış Günü’nü uğurlarken..

Dünyanın tüm önemli bölgelerindeki toplumsal hareketleri, yoksulluğun ortadan kaldırılması ve kalıcı bir dünya barışının sağlanması ortak hedef ve kararlılığı ekseninde bir araya getiren büyük bir atılıma gereksinim var.. ”

Prof. Dr. Michel Chossudovsky / Kanada, “Yoksulluğun Küreselleşmesi” adlı kitabından

Dostlar,

Bu Atatürk’ün 2 önemli ve hala güncel sözünü paylaşmanın yanı sıra, kimi “dostlarımızın” “..bunlar Atatürk’ten başka bir şey bilmezler ki zaten…” dememeleri için, Prof. Dr. Michel Chossudovsky / Kanada, “Yoksulluğun Küreselleşmesi” adlı kitabından da bir alıntıyı sizlerle paylaşalım..

(İnternet çok yavaş, sıklıkla kesiliyor…..??!!?

Sevgi ve saygı ile.
2.9.12, Datça

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net