KOLLUK ŞİDDETİ ve GAYR-I NİZAMİ PSİKOLOJİK SAVAŞ


KOLLUK ŞİDDETİ  ve GAYR-I NİZAMİ PSİKOLOJİK SAVAŞ

Dostlar,

Çok değerli meslektaşımız Sayın Prof. Dr. M. Kerem Doksat’ın bu sitede 5 Nisan 2013’te yayımladığımız “MİLLET OLMAK NE DEMEKTİR?” başlıklı görkemli yazısını (http://ahmetsaltik.net/prof-dr-m-kerem-doksat-millet-olmak-ne-demektir/)
bu sabah bir kez daha okuma gereksinimi duyduk.

Ülkemizde sergilenen mide bulandırıcı gayrı-nizami psikolojik savaş ve bağlamında kullanılagelen kara propaganda yöntemleri ve araç-gereçleri özellikle son dönemlerde yoğunluk kazanmıştı. Kerem Doksat hocanın bu iz bırakan yazısını bir kez daha okuyarak ilminden yararlanalım, güç kazanalım.. istedik. Umduğumuzu da bulduk..

Sevgili Kerem hocaya bir kez daha teşekkür etmek borcumuzdur bu nefis bilimsel yazısı için. Değindiğimiz makalesinde Sayın Prof. Doksat şöylesine çok dokunaklı birkaç tümce kuruyor :

  • “Atatürk’ün öldüğü yaştayım. Mahcubum O’na karşı, yeterince bu vatana
    hizmet edemedim diye. Bu ülkeden başka bir şey beklediğim yok…”

İçtenlikle söyleyelim ki, bu emsalsiz makalesiyle Kerem hoca kendisini, ülkemize borcunu ödemiş sayabilir.. Hal böyle olmakla birlikte, son derece eminiz ki, son nefesine dek hizmeti sürecektir.

*****************

Bir Devlet, kendisini var eden asal ögesine (aslî unsur), insanına, yine kendi insanlarından oluşan kolluk gücüyle adeta vahşet uygulamaktadır!

Ortada ilan edilmiş bir açık savaş da söz konusu değildir!

Artık “40’ı çıkan” bu toplumsal çığlık (intifada ya da infial da denebilir), sokaktaki kitlelerin Seligman deneylerinde olduğuna tıpa tıp benzer biçimde öğrenilmiş çaresizliğe itilmesini hedeflemektedir. Genellikle 20’li yaşlardaki sivil – silahsız, hatta polise karanfil sunan  gençlere, yine benzer yaş dilimindeki akranları, kışkırtılarak, orantısız fisiksel – kimyasal güç ve araçlarla saldırtılmaktadır.

Psikolojik üstünlük kaptırılmamaya çalışılmaktadır her 2 kesimde de..
Bir yanda “Her yer Taksim, her yer direniş” tir; karşıda ise Başbakan RT Erdoğan’a göre  kendi halkına vahşet uygulayarak polis destan yazmakta ve “ulufe” ile (başa beladır!) ödüllendirilerek koşullandırılmaktadır.

Bırakalım somut ulusal – uluslararası hukuk normlarını, her türlü etik değer de gözü kara ve neredeyse ne pahasına olursa olsun “öğrenilmiş çaresizlik – koşullandırılmışlık” ekseninde ayaklar altındadır.

Güvenlik güçlerinin geçelim orantısız güç kullanmayı; insan yaralamayı hatta öldürmeyi hedefleyen biçimde
– biber gazı bombalarını,
– darbe etkili plastik mermilerini,
– kimyasal içeren “aşırı” basınçlı suyunu,
– panik yaratan gaz bombalarını,
– panzer ve akreplerini, TOMA’larını,
– coplarını ve de her nasılsa arasına “sızmasını” (?!) engelleyemediği çivili sopalı
“sivil” (!?) canileri… ile..
– arada “yırtık dondan fırlamış” (affola, salt tam denk düşen bir teşbihle..)
satırlı – palalı “meczupları” ile..

savaş alanına dönüştürülen merkezi kentsel alanlarda milyonlarca yurttaş gururları kırılarak, kişilikleri aşağılanarak adeta terbiye edilerek; “Devletle polis üzerinden bile başedilemeyeceği” koşullu refleksi oluşturulmaya çabalanmaktadır.

Pervasızca diyet ödetilmektedir…

– Bu sabah, 17 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz’ın Eskişehir’de ölümü ile kurban sayısı
6 olmuştur.
– Sayısı net bilinmeyen 15 dolayında göz yitiği vardır.
– Sayısı net bilinmeyen çehrede kalıcı iz (Adli tıp terimiyle “sabit eser”) söz konusudur.
– Çok sayıda kafa travması, kırığı ve beyin kanaması saptanmıştır.
– Çok sayıda kaburga, kol, bacak vb. kırık kayda girmiştir.
– 60 dolayında insan yaşamsal tehlikeye düşmüş, yoğun bakım almıştır..
– 8 bini aşkın insan değişik düzeylerde yaralanmıştır.

Bunların dışında, fişlenmemek adına resmi sağlık kuruluşlarına başvur(a)mayanları da dikkate almak gerekir.

Polis, yer yer uyarı bile yapmadan “güçlendirilmiş biber gazı” ile boyalı kimyasal içeren “basıncı artırılmış” suyu veryansın etmektedir. Copla, kalkanla, panzerle, akreple kitlelerin üzerine yürümekte ve adeta, -argonun anlatım gücünden yararlanalım-;

  • “Sizi bana Allah mı verdi, sayarak mı aldım, tohumunuza para mı verdim??”

dedirtircesine psikolojik savaş uygulamaktadır. Ne de olsa “Dayak cennetten çıkmadır” atasözünü benimsemiş bir kültürden geliyoruz.. Avukatlar bile adliyede cüppeleriyle yerlerde sürüklenmekte, yaka paça akreplere tıkılarak gözaltına alınmaktadır. Gözaltı formaliteleri de Emniyet’ten ilgili savcıya çekilen faksla bir tür niyabeten yapılmakta, Savcılık makamı dışlanmaktadır.

Kezlerce uyarıldığı halde gaz bombası kanisterleri adeta hedef alınarak, yakın mesafeden insanların yüzüne atılmakta ve ölümcül yaralanmalara neden olunmaktadır.

Hızını alamayıp çevredeki evlere, lokantalara, otellere, binalara.. biber gazı atılmakta,
Boyalı yakıcı kimyasal içeren aşırı basınçlı suyla ıslatılarak “damgalananların” da
ışıkları söndürülmüş ara sokaklarda elde fener ile adeta sürek avına çıkılmaktadır.

Silahsız insanlar hınçla tekme – tokat ve de copla dövülmekte ve gözaltına alınmaktadır.

********************

Seligman’ın deneylerinde köpeklere elektrik akımı verilmekteydi ve “öğrenilmiş çaresizlik” tablosu oluşturulmaktaydı. Fakat akımın dozu hiçbir hayvanı öldürmemiş veya engelli bırakmamıştı!

Halkımıza reva görülen bu “köpekten beter” işleme ne demeli?
Üstelik Başbakan RT Erdoğan, 24 saat içinde Gezi Parkı’nın boşaltılması buyruğunu kendisinin verdiğini kamuoyu önünde apaçık söyleyebilmektedir.

Kuramsal olarak, Seligman’a -ya da kuramına- saygı ile, yaralama – hata öldürme kaygısı duyulmaksızın ölçüsüz şiddet (orantısız güç de ne demek??) uygulanan halkımızın 2 ana kümeye ayrılması beklenebilirdi :

1. Öğrenilmiş çaresizler
2. Öğrenilmiş iyimserler..

Diktatörler için ne keyif verici olurdu değil mi??

Ne çare ki, an gelir; ÖZGÜRLÜK – ADALET – EŞİTLİK ülkü ve özlemleri öylesine yüceltilir ki (sublimasyon), bu değerlere susamış hatta aşık kitleler yepyeni sosyal, sosyal- psikolojik, sosyal-psikiyatrik yasalar yazarlar..

De facto yaparlar bunu..

Asıl destan budur ve tarih, zalimlere karşı yazılmış halk destanlarıyla mağrurdur,
sanal bir polis destanı ile gururlanan istisna kişi ise Türkiye’nin talihsiz Başbakanı
RT Erdoğan’dır.

Türkiye’nin he cm2 vatan toprağında, Atatürk’ün Demokratik Cumhuriyeti olmaya mahkum Devletin asli şehit- gazi torunları sahipleri olarak; yarı tanrılaşarak gerekirse..

  • Devrimin yasası bütün yasaların üstünde değil miydi sahi?

Kadim Pavlov ve de ardılı Seligman’a da, kuramlarına da Türkiye’den bir ayrıksı (istisna) olalım : Pardon..

Bir de unutmadan : Rüzgâr eken ne biçerdi??

Büyük ATATÜRK gene yol gösteriyor : Yurtta barış, Dünyada barış!
(10.7.13)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir