Etiket arşivi: Rifat Serdaroğlu

SAKIN UNUTMAYIN

SAKIN UNUTMAYIN

Rifat Serdaroğlu

Türkiye’yi 18 (On Sekiz) yıldır AKP, tek başına yönetiyor.
TBMM’de, AKP’nin istemediği hiçbir yasa tasarısı, yasalaşamaz.
AKP Genel Başkanından habersiz ihale yapan Bakan, tekme tokat dövülür, atılır. Şereften yoksun bu Bakanlar, kendilerini savunmaktan da acizdir.

Tüm Vali, Emniyet Müdürü, Müsteşar, Genel Müdür, Genel Md Yardımcıları, Daire Başkanları bizzat AKP Genel Başkanı tarafından atanır. Bakanlar, kendi danışmanlarını bile O’ndan izinsiz atayamazlar.

Üniversite Rektörlerinin tamamı, AKP Genel Başkanı tarafından, karpuz seçer gibi seçilerek atanır. Rektör seçimi için, gerekiyorsa yasalar çiğnenir, çekinmeden suç işlenir. Yeter ki adam AKP’li olsun. Yasaya göre bir kişinin Rektör olarak atanması için 3 (Üç) yıllık Profesör olması şarttır. Damadın adamı olan Nuri Aydın 1 (Bir) yıllık Profesör idi. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle üç yıllık Profesör olma şartı 1 (Bir) haftalığına kaldırıldı. Nuri Aydın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörü yapıldı. 1 (Bir) hafta sonra üç yıllık Profesör olma şartı yine konuldu!

Henüz 1 (Bir) aylık Profesör olan Yusuf Tekin adlı biri, yine Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle üç yıllık Profesör olma şartı kaldırılarak, Hacı Bayram Üniversitesi Rektörlüğüne atandı. Bir hafta sonra üç yıllık Profesör olma şartı yeniden kondu.

Ayrıca Cumhuriyetin en önemli projelerinden olan “Cumhuriyet Üniversiteleri” AKP Genel Başkanı tarafından paramparça edildi. Sırf, adamlarına iş vermek için Üniversiteler parçalandı, sayıları çoğaltıldı. FETÖ’ya 15 (On beş) Üniversite kurdurulduğunu AKP Genel Başkanı açıkladı.

Sakın unutmayın!
AKP Genel Başkanı şunları diyemez :
“TBMM’de bizi engellediler, ekonomi bu yüzden bozuldu, tedbir alamadık.”
“Şu yasaları çıkaramadık, işsizlik bu yüzden arttı.”
“Terörü önleyecektik fakat Askeri ve Siyasi Bürokratlar engelledi. Çünkü bunlar “Eski Türkiye’den” kalan bürokratlar idi. Değiştirmemiz engellendi.

Sözün Özü;
Ülkemizde Sosyal Hukuk Devleti ilkesi artık işlemiyorsa,
Laik Cumhuriyet paramparça edilmişse,
Türk Milleti boğazına kadar borçlandırılmış ve yoksullaştırılmış ise,
Ülke tekrar IMF kapısına getirilmişse,
Devlet itibarımız zedelenmişse,
Çocuklarımız Arap çöllerinde, sapık katilleri korumak uğruna can veriyorsa,
Tümünün tek sorumlusu, yurt dışında şaibeli olarak edinilen mal varlığı nedeniyle,

Emperyalist Devletler ve yabancı istihbarat örgütleri tarafından rehin alınmış olan AKP Genel Başkanı,
yakınları ve eski-yeni Bakanlarıdır…

Değerli Okurlar;

Dünyanın en zor coğrafyası olan bu bölgede varlığını sürdürmek isteyen devlet, kendisine yapılan ihanetin hesabını sormak zorundadır. Hiçbir kimsenin, Türk Devletine karşı yapılan ihaneti görmezden gelme hakkı yoktur. Böyle davranan, suç ortağıdır.

Çoban Ateşi Hareketi olarak biz ne mi yapacağız?
Bizler, tümüyle hukuk içinde kalarak devri sabık yaratacağız.
Bu konuda, uzmanlarımız hukuki ve idari yasalara dayanan hazırlıklarını tamamladılar. Bazı konularda, Türk Milletinden yetki almak için referandum önerilerimiz de hazır.

  • Kim Türk Milletinin bir kuruşunu çalmışsa, kim kul hakkı yemişse, kim can ve mal kaybına sebep olmuşsa, kim hak etmediği koltukları işgal edip başkasının hakkını yedi ise, yurt içinde-yurt dışında haksız ve yasalara aykırı olarak edindiği varlıklarının tamamı Türk Hazinesine iade edilecektir.

Sizlere düşen görev, yaşadığımız 18 yılı, yaşamınızın hiçbir anında unutmamanız, sürekli hatırlamanız, çevrenize anlatmanızdır.
Şu anda yaşadığımız virüs krizindeki “yönetme beceriksizliği” ise başlı başına
Türk Milletine ihanettir.

AKP İktidarı yakında sona erecektir. Gecenin kararıp kalmayacağı gibi!
Bu yaşadıklarımız bizlere ders olmazsa, gençlerimize yaşananların gerçek yüzünü anlatmazsak, kanımız kurusun, bizi yer-gök kabul etmesin…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 31 Mart 2020

DARPHANE / KABRİSTAN

DARPHANE / KABRİSTAN

Rifat Serdaroğlu
20 Mart 2020

AKP Genel Başkanı, önce Çankaya Köşkünde Koronavirüs Salgını nedeniyle bir toplantı yaptı.
Dünyanın bir bütün olarak çalıştığı, devletlerin bile birbirine yardım ettiği salgın için yapılan toplantıya, Tıp Uzmanları, Sağlık konusunda yetkin STK’lar, Muhalefet parti temsilcileri, Sendikalar davet edilmedi.

Erdoğan, dip dibe oturulan altı saatlik toplantı sonunda, basın toplantısı için, şov olsun diye katılımcıları birer koltuk atlatarak oturttu ve alınan tedbirleri, destekleri açıkladı.

Açıklanan tedbir ve sözüm ona desteklere gelince, Türkiye’de bundan böyle fazla mesai yapacak iki kurum kalmış;

  • Darphane ve Kabristan Görevlileri!

Kabristandaki fazla mesainin nedeni Koronavirüs salgınına karşı ciddi mücadele edilmemesi olacak.
Darphanedeki 7/24 çalışmanın nedeni ise, paramızın kalmaması.

Özellikle yaşlı kesimden Kabristana giren, bir defada kurtulacak!
Karşılıksız para basmanın sıkıntısını ise virüsten kurtulan yaşlılar ve nüfusun kalan kesimi yıllarca çekecek!

16 Mart 2020 tarihindeki “Kriz Yönetmek” başlıklı yazıda, Bademlerin bu krizi yönetemeyeceklerini yazmıştım. Öngörüm, maalesef doğru çıktı.

  • Çağımızın vebası, cehalettir.

Ülkeyi yönetenler; Cahilse, bir de her şeyi bildiğini sanıyor ve kibre kapılmışlarsa, yandığınızın resmidir. Bu tip yöneticilerin bastıkları yerde ot bitmez, bereket ve güzellik olmaz.

Gerçekleri yazalım                             :

-Sistemin durmaması, insanlarımızın sıkıntı çekmemesi için 15-20 milyar Dolarlık kaynak gerek. Var mı böyle bir sağlam kaynak? Yok!
-Her türlü olası virüs salgını için, olası biyolojik saldırı için bir planlamamız
var mı? Yok!
-Türkiye’de 100 bin kişiye 281 yatak düşerken, bu oran AB ülkelerinde 504 yatak. Sağlık hizmetleri de yetersiz.
-Bilime, uzmanlığa, yardımlaşmaya inanan bir iktidar var mı? Yok!

Bu kadar “yok”tan, çıksa çıksa “felaket” çıkar.

Öyle bir iktidar tarafından yönetiliyoruz ki;
Bankaların, yandaş müteahhitlerinin, haram medyasının milyarlarca liralık vergi borçlarını sıfırlıyor, yandaş vakıflara milyarları akıtıyor, ama iş vatandaşa gelince tık yok!

Bu destek paketinde çiftçinin, köylünün, çalışanların, emeklilerin desteklendiğini gördünüz mü?
Göremezsiniz. Fakat kendileri, termal kameralarla, özel doktorlarıyla Saraylarda kendilerini korur.

Değerli Okurlar;

  • Hırsızlığı, soygunculuğu tüm dünya tarafından bilinen AKP iktidarı,

susadığı zaman “Tuzlu Su” içen şaşkınlar gibidir.
Susadıkça içen, içtikçe susayan şaşkınlar gibi, çaldıkça zenginleşirler, zenginleştikçe daha çok çalmaya devam ederler.

Türk Milletinin payına ise, sabır ve dua kalır.

Vah Türkiye vah…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 20 Mart 2020

NE YAPMALISINIZ?

NE YAPMALISINIZ?

Rıfat SerdaroğluRifat Serdaroğlu

Öyle bir noktadayız ki;

  • Ya AKP iktidarını demokratik yolla göndereceğiz ya da son devletimiz olan T.C. Devleti için Fatiha okuyacağız.

Eğer Türk Milleti olarak, seccademize dadanmış şeytanları, İhvancıları, Muaviye özentilerini, devlet hazinesini talan eden soyguncuları, biatçıları iktidardan indirmeyi beceremezsek önümüz çok karanlık!

Artık gerçekleri görmek zorundayız.
Konu Türk Vatanı olunca, kimseye keyif bağışlayacak halimiz yok.
Kripto AKP’lilere, tarikat artıklarına, “istikrar var para kazanıyoruz” diyen eblehlere, demokratik rejimi korumanın hepimizin görevi olduğundan habersiz fikirsizlere acıyacak durumumuz yok…

Lütfen herkes kendine şunları sorsun                         :

-AKP, bu noktadan sonra Anayasal sınırlar içine döner mi?
-AKP, bu andan sonra demokrat olabilir mi?
-AKP, bundan sonra hukuk devletini ister mi?
-AKP, artık Laik Cumhuriyeti savunur mu?
-AKP, soygundan ve yalan söylemekten vazgeçer mi?

Cumhuriyet değerlerimizi ve demokratik kuralları, AKP ile aynı kazana koysak ve kırk yıl kaynatsak AKP yine bu değerlerle kaynaşamaz.

Ortak kanımız bu ise, öncelikle yapılması gerekenler şunlardır :

-Bundan böyle AKP’ye söylenecek söz kalmamıştır.
AKP muhatap alınmamalı ve yok sayılmalıdır.
AKP’nin tahriklerine, tuzaklarına, kumpaslarına karşı, Türk Milleti olarak uyanık ve dikkatli olmalıyız.

Göreve davet etmek istediğimiz öncelikli gruplar şunlardır :

Emekli Askerler, emekli bürokratlar, emekli üniversite hocaları, emekli öğretmenler, emekli Yargıçlar ve Savcılar, tüm işçi ve memur emeklileri, tüm sivil toplum kuruluşları, sendikalar, gençlerimiz ve özellikle kadınlarımız…

Görev, TBMM’nin kuruluşunun 100’üncü yılı olan 23 Nisan 2020 tarihinde başlamalıdır;

Sayıları yüz binleri bulacak Türk Aydınları, aydınlatma ve doğruları Türk Milletine anlatma seferberliğine katılmalıdır.

Vatanseverler, öncelikle kendi aile çevremizdeki gençlere, sonra kendi doğum yerlerimizdeki veya etkili olabileceğimiz yerleşim yerlerinde, gazete-kitap okumayan insanlarımıza, özellikle kadınlarımıza ve gençlerimize, demokratik rejimin – Atatürk Cumhuriyetinin – Özgürlüklerimizin – Adaletin – serbestçe üretip hakça paylaşmanın, barış içinde huzurla yaşamanın nimetlerini ısrarla ve kezlerce anlatmalıdır.

Bu gezilere herkes kendi olanakları ile katılmalı ve iki ay içinde girilmedik ev, ayak basılmamış köy kalmamalıdır.

Katılan vatanseverler görüşlerini ve yapılması gerekenleri, 23 Nisan 2020’den başlayarak hizmete sunulacak olan Çoban Ateşi web sitesine bildirmelidir.

Çoban Ateşi Hareketi Gönüllüleri, tüm taraftarlarıyla bu hareketin öncülüğünü memnuniyetle yapacaktır.

Bu hareketin amacının, bölünmüş milletimizi tekrar birleştirmek, doğruları halkımıza anlatmak, Türk Milletini emperyalist oyunlardan, haram para ile kurulmuş basın organlarının çarpıtmalarından korumak olduğu anlatılmalıdır.

Anlatımlar sırasında kullanılacak dil, davranış biçimi, gerekli yayınlar ve Türkiye’nin her yöresinde vatanseverlerimize destek olacak ÇAH görevlilerinin adresleri 23 Nisan 2020’den başlayarak isteyenlere verilecektir.

Aziz Türk Milleti;

– Bizler Demokratız ve Cumhuriyetçiyiz, biat etmeyiz, tartışır ve vatanımız için doğrusu ne ise onu yaparız.
– Bizler, kurucu önderimiz Atatürk’e sevgi ve saygı ile gönülden bağlıyız.
– Bizler, siyaseti geçim kapısı değil, halkımıza hizmet aracı olarak görenleriz.
– Bizler, Türk Milletinden AH alanlardan değiliz.
– Bizler, İslam Dinini ticaret ve siyaset için çıkar kapısı yapanlardan değiliz.
– Bizler, Anayasamızın ilk 6 maddesini gönlüne ve beynine kazımış vatanseverleriz.
– Bizler, Türk Milletinin, Türk Tarihinin, Büyük Atatürk’ün yolunda yürüyenlerdeniz.
– Bizler, Toroslardaki Çoban Ateşini söndürmemeye yemin etmiş kişileriz.

Ne Mutlu Türküm Diyene ve sözünden dönmeyene…

Sağlık ve başarı dileklerimle,
29 Şubat 2020, https://rifatserdaroglu.net/2020/02/28/ne-yapmalisiniz/

ERDOĞAN / BAŞBUĞ

ERDOĞAN / BAŞBUĞ

Rifat Serdaroğlu

Erdoğan, İlker Paşanın mahkemeye verilmesini emretti!

Ömürleri boyunca Fethullah Gülen’i hiç görmemiş, birlikte iş tutmamış, Gülen’in elini hiç öpmemiş, “Gel Hocaefendi gel, bitsin bu hasret” diye salya-sümük ağlamamış, yolsuzlukların-hırsızlıkların üzerlerini birlikte örtmemiş, FETÖ’yu devletin ta dibine kadar sokmamış, Yüksek Yargıyı FETÖ’nun emrine vermemiş, her biri demokrasi ürünü olan, süt gibi bembeyaz AK, AKP milletvekilleri emri derhal yerine getirdiler.

Mahkeme safhasında, bazı kirli çamaşırların ortaya döküleceği besbelli. İzleyip göreceğiz!

Bu olayda AKP Genel Başkanının tutumu bizi şaşırttı mı? Elbette hayır!
“Askeri Vesayeti” kaldırıyoruz diye (FETÖ-CIA) çetesinin Türk Ordusunun Komuta Heyetine KUMPAS kurmasına, Komutanların yıllarca haksız yere zindanlara atılmasına göz yumacaksınız.
Yıllarca süren tutukluluklarından sonra, sanki sizin hiç siyasi sorumluluğunuz yokmuş gibi “Evet, Komutanlara Kumpas kuruldu, geçmiş olsun” diyeceksiniz.

İlker Paşa, FETÖ’nun AKP ile ilişkisini ortaya çıkaracak bir soruyu dillendirdiğinde, mahkeme yolunu göstereceksiniz!

Bu tutum sağlıklı bir bünyenin, bir demokratın, bir vatanseverin yapacağı bir davranış değildir.

Tıpkı, bir gün “İslam’ın hükümlerini günlük hayatın içine yerleştireceğiz” diyerek Anayasadaki laiklik ilkesini tahrip ettiğiniz, öte yandan Türk Milleti huzurunda “Laiklik ilkesini koruyacağınıza yemin ettiğiniz gibi.”

Savunduğu fikrini dahi cesurca ifade edemeyen kişi, siyasal korkaktır…

Gelelim İlker Başbuğ’a                                  :

Türk Milletinin, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan beklediği şu idi :

Dünyanın en zor coğrafyasında 2229 yıldır görev yapan Türk Ordusu Komuta Heyeti, FETÖ denen pespaye örgütün tuzağına düşmemeliydi.

Bu affedilmez bir hatadır. Bu hata sebebiyle, üzerlerine atılan iftiralara dayanamayıp intihar eden onlarca kadın-erkek subaylarımızın hesabını kimden soracağız?

Türk Devletinin binlerce yıllık sırlarının saklandığı “Kozmik Odayı” koruyamayan Genelkurmay Başkanı rahat uyuyabiliyor mu?

İlker Başbuğ kezlerce; Kozmik Odaya girilmemesi gerektiğini dönemin Başbakanı Erdoğan’a söylediğini fakat Erdoğan’ın, FETÖ’cu Yargıçlar için “Bırakın girsinler” diye emir verdiğini söyledi.

İlker Başbuğ bir şey daha söyledi:

  • Kozmik odadan alınan belgeler, terör örgütüne verilmiş ve sonucunda Türk Devletinin terör örgütlerine yerleştirdiği 833 istihbaratçı vatan evladının şehit edildiğini de açıkladı!
  • 833 evladımızın kaybının sorumlusu kim, kimler?

İlker Başbuğ yani Atatürk’ün ordusunun Genelkurmay Başkanı ne yapmalıydı?

Dönemin Başbakanından kozmik odaya FETÖ’cuların girebilmesi için YAZILI EMİR istemeliydi!

Yazılı emre rağmen, FETÖ’cuları Kozmik Odaya sokmamalıydı.

Kozmik Odaya girişlerin şifrelerini, anahtarlarını, bir tutanak ile birlikte dönemin Cumhurbaşkanı Gül’e teslim etmeliydi! (AS: Yanlış, Anayasa m. 137 uyarınca hukuka aykırı emir yerine getirilmemeliydi!) 

En sonunda da, 833 vatan evladının öldürülmesine neden olduktan sonra, durumu Türk Milletine açıklayıp; Yarbay Ali Tatar, Üsteğmen Nazlıgül Daştanoğlu kadar yürekli olup Başbakanlık binasının önünde kafasına sıkmalıydı…

Bu sözler, kimi okurlarımıza çok ağır gelebilir. Fakat kimi devlet görevlerinde başarısız olma olasılığı yoktur. Ya başarılı olacak ve görevinizi yerine getireceksiniz ya da ölüm dahil her türlü sonuca katlanacaksınız.

Her karış toprağı şehit kanları ile sulanmış bu coğrafya nasıl VATAN oldu zannediyorsunuz?

Bu cennet vatanı, “Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı” diyen soysuzları, devlet sofralarında bizim paralarımız ile konuk edenlere mi bırakacağız?

Asla, bin kere, milyon kere asla…

Sağlık ve başarı dileklerimle. 10.02.2020

YOBAZ ANAYASASI VE AKAR

YOBAZ ANAYASASI VE AKAR

Rifat Serdaroğlu

Eski Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar yanına MİT Müsteşarını da alarak, Atatürk’e küfreden ve “Cumhuriyet Okulları hain yetişirdi” diyen yobazı ziyaret etmişti!

Ben de, Akar’a seslenerek “Üzerinizdeki üniforma Belediye zabıtası üniforması değildir. Atatürk’ün bir zamanlar giydiği şerefli bir üniformadır. Atatürk’e ve Cumhuriyet kurucularına ağır hakaret eden birinin ayağına gidemezsiniz. İrticayı körüklüyorsunuz. İstifa edin..” demiştim.

Akar’ın şikayeti üzerine (…) Asliye Ceza Mahkemesinde yargılandım ve Cumhuriyetin ürünü (!) olarak gördüğüm bir bayan yargıç tarafından mahkum edildim ve cezam ertelenmedi. İstinaf Mahkemesinde devam ediyor…

Zaman maalesef bizi haklı çıkardı!
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı General Adnan Tanrıverdi neler söyledi, neler!
Beraberce bakalım;
-Erdoğan’ın Başdanışmanı, 15 Temmuz sonrası Türk Silahlı Kuvvetleri ve Askeri Okullardaki yeniden yapılanmanın kendisinin yönlendirmeleri doğrultusunda gerçekleştiğini söyledi.
ASSAM’da hazırladıkları yeni Anayasa’da (Laiklik ilkesi Anayasa’da yer almamalıdır- Anayasa, Kur’an’ın hiçbir ayetine ters olmamalıdır) diye hükümlerin bulunmasını kararlaştıran Erdoğan’ın Başdanışmanı devam etti;
-Harp Okulları ve Askeri Okulların tamamı Milli Savunma Bakanlığına bağlanmalı, dedik bağlandı.
-Jandarma Genel Komutanlığı, İçişleri Bakanlığına bağlansın, dedik bağlandı.
-Yüksek Askeri Şura’nın yapısı değişsin, dedik değişti.
-Askeri Yüksek Yargı kalksın dedik, kalktı…

Bunların tamamının 15 Temmuz’dan sonra yapıldığını söyleyen Erdoğan’ın Başdanışmanı, 15 Temmuz darbe girişiminin üzerindeki karanlık noktaları da artırmış oldu.

Değerli Okurlar;
Türk Milletinin büyük çoğunluğunun, muhalefet partilerinin, aydınlarının, iş dünyasının, STK’ların anlamadıkları, anlamak istemedikleri “Büyük Tehlike” budur.

T.C. Cumhurbaşkanının Başdanışmanı olan bir yobaz açıkça yürürlükteki Anayasaya – yasalara aykırı işler yapıyor, toplantı düzenleyip, İslam Anayasası hazırlıyor ve ne iktidar ne yargı ne de kolluk kuvvetleri bu kişiye tek soru soramıyor!

Bir yanda ülkemize namusuyla hizmet etmiş vatansever bir Atatürkçü, devletimizin kurucularına ve Anayasa’ya sahip çıktığı için hapis cezası alıyor, öbür yanda emrinde (sayısını şimdilik bilemediğimiz) silahlı güç bulundurabilen bir yobaz, göz göre göre Türk Devletine Türk Anayasasına Demokratik rejime ağır hakaretlerde bulunuyor ve kimse sesini çıkaramıyor…

Yobaz, görevinden istifa etmiş! İstifa etmesi, söylediklerini ortadan kaldırır mı?
Bu yobazın suç işleme özgürlüğü mü var?
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, bu kişiyi neden görevden almadı?
Erdoğan’ın, bu kişi gibi düşünmesi mümkün olabilir mi?
Erdoğan, bu kişi hakkında suç duyurusunda bulundu mu?
Cumhuriyet Savcılarının, Anayasayı, yasaları korumak gibi bir görevleri yok mu?
Yoksa, tüm devlet görevlilerini korkutan, sindiren, görevlerini yapmalarını engelleyen ve kendisini Türk Milletinden daha büyük zanneden biri mi var?

Sizlere, yaşadığımız bir olayı anlatmak isterim :
Yıl 1978. Yaklaşık 42 yıl önce, sonbahar ayları!
İran Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları eşleriyle birlikte Türkiye’ye gelmişlerdi. Heyet program gereği Bergama’ya da geldi. Belediye Başkanı olarak, İran Heyetini tarihi yerleri gezdirdikten sonra, eşimle yemeğe aldık. Yemekte sordum:

  • “Humeyni, İran’a dönme hazırlığında. Ne düşünüyorsunuz?

İranlı Paşa, gülümseyerek kendisinin ve öbür komutanların modern giyimli eşlerini göstererek, ‘Humeyni İran’a gelip bu modern insanlara mı hükmedecek? Beni güldürmeyin, lütfen’ dedi!”

1979 Şubat ayında yani 3-4 ay sonra Humeyni İran’a geldi ve İran din (Mollalar) devletine dönüştü.
55. Hükümet döneminde (30.06.1997  – 11.01.1999) Türkiye – İran KEK (Karma Ekonomik Komisyonu) Başkanı sıfatıyla kezlerce İran’a gittim. Tahran Büyükelçiliği mensuplarına ve İranlı dostlarımıza dönemin paşalarının ne olduğunu sordum. Humeyni, öncelikle o paşaların kafalarını kestirmişti…

Sözün özü şudur                    :
İrtica ile toplumun tüm kesimleriyle birlikte mücadele edilmelidir.
Kimsenin “Bana ne”, “Bana bir şey olmaz” diye bir lüksü olamaz.
Çoban Ateşi Hareketi, Türk Milletini bu tehlikeye karşı uyarmak için kurulmuştur.
Atatürk Cumhuriyetini, Türk Vatanının dağına taşına dek yayıp korumaya yemin etmiş bu hareket, irtica ile en cesur mücadeleyi yapacaktır.

Anladınız mı eski Genelkurmay Başkanı Akar?

  • Ne Mutlu Türküm Diyene ve Sözünden Dönmeyene…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 10 Ocak 2020

TÜRK MİLLETİ SİZİ AFFETMEYECEK

TÜRK MİLLETİ SİZİ AFFETMEYECEK

Rifat Serdaroğlu

2020 yılının ilk günü bunları yazıyorum ki, utanır da aklınızı başınıza alırsınız.

18 yıldır neye elinizi attıysanız, kuruttunuz, yıktınız, yaktınız, yok ettiniz.
Doğru söylediğiniz bir ise, binlerce yalanı yüzünüz kızarmadan söylediniz.
Çaldınız, soydunuz, “Harun” olmak için geldik dediniz, “Karun” oldunuz.
Sınav sorularını bile çalıp, yüz binlerce gencin geleceğini kararttınız.
Türk’e düşman, Arap’a dost, küresel eşkıyalara yamak oldunuz.
Müslümanız dediniz, Müslüman’ları öldüren “Kanlı Projeye” eşbaşkan oldunuz.
Komşularımızın tarihi eserlerini, zenginliklerini, binlerce yıllık kitaplarını, tohumlarını çalan ABD’ye erketelik yaptınız.

Hangisini sayalım ki?!
Çözüm Süreci dediniz, PKK terörünü yeniden hortlattınız.
Atatürk heykelleri yıkıldı, yerine Şeyh Said heykeli dikildi, siz alkışladınız.
Türk Askerini-Polisini öldüren PKK piçlerini davul-zurna ile karşılattınız.
Ülkede sözüm ona “PKK Şehitlikleri” açıldı, siz izin verdiniz.
PYD itlerini Cumhuriyet Bayramı’nda, PKK bayrakları ile ülkemizden geçirttiniz.

FETÖ’yu, Türk Devletinin kalbi olan “Kozmik Odaya” siz soktunuz.
FETÖ’ye Yüksek Yargıyı, siz teslim ettiniz.
17/25 Hırsızlık-Soygun-Rüşvet rezilliğine, “Darbe” dediniz, dünyayı güldürdünüz.

Hala karanlık noktaları bulunan 15 Temmuz’u, tasfiye aracı olarak kullandınız.
FETÖ’yu bıraktınız, Menzil’e – İhvan’a – Muaviye İslamı’na sarıldınız.
Türk Ordusunun Tank-Palet Fabrikasını, Türk düşmanlarına peş keş çektiniz.

Türk Milleti sizi asla affetmeyecek! Yalnızca  sizi mi?
Birbirinize en ağır hakaretleri yapıp, yapışık kardeş olduğunuz Bahçeli’yi de!
Demokratik Merkezi bilerek parçalayan Çiller ve Ağar’ı da!
Türk Milletinin soyulmasına aracılık yapan yandaş müteahhitleri de!
Yalan haberlerle Türk Milletinin kafasını karıştıran satılık kalemleri de!
TOBB üyeleri konkordato sırasına girmişken, önce “FETÖ’cu, sonra “Akil İnsan” en sonunda da “Otomobilci” olan TOBB Başkanı gibi, milleti aldatanları!

Kendilerine Saraylar yaptırıp, üniversite gençlerinin yemeklerini vermeyenleri!
Sigorta primini ödeyemeyen 5 Milyon insanımızın sağlık hizmeti almasını engelleyenleri!
Türk Milletini boğazına kadar borçlandıranları!
Çiftçiyi ekemez, esnafı dükkanını açamaz, sanayiciyi ayakta duramaz hale getirenleri!
Mehdi bekleyen, vatanı bölmeye çalışan hain başdanışmanları!
Havamızı, suyumuzu, ormanlarımızı yok edenleri!
5 Milyon Suriyeli kaçağı başımıza bela edenleri!
Huzurumuzu kaçıranları, kardeşliğimizi yaralayanları, birliğimizi bozanları da affetmeyecek…

  • Türk Milletini Suriye’den sonra, Libya’da felakete sürüklüyorsunuz.

Türk Milletinin “Mavi Vatan’daki” haklarını koruyacak Deniz Kuvvetlerin Komuta Heyetini, FETÖ-CIA işbirliğiyle, sahte delil ve kumpaslarla, siz çökerttiniz.

  • Ege’deki Türk Adalarını Yunan’a siz teslim ettiniz.

Ege’de Yunan Askeri, Libya’da Türk Askeri saçmalığını siz yarattınız.
Rauf Denktaş’a hakaret edip, Kıbrıs’ta elimizi zayıflatan yine sizdiniz.

Şimdi ise, Akdeniz’deki haklarımızı korumak için Libya ile işbirliği yapıp asker gönderelim, diyorsunuz.
Bu konuda size tavsiyemiz şudur :

-Libya’da diplomasiyi, oranın yapısını ve tarihini bilen diplomatlarımıza bırakın ve diplomasiyi sonuna kadar zorlayın. Mutlaka sonuç alırsınız.
Ama “İhvan kafanız” size hakim olur da Libya halkına karşı Türk Askerini savaştırırsanız, önce ecdadınıza, sonra da Türk Milletine ihanet etmiş olursunuz.
Sakın ola bu yola sapmayın.
Siyasi olayların ve devletlerarası ilişkilerin sonu yoktur. Bugün ters düştüğünüz bir ülke ile yarın birlikte olabiliriz.
Tekrar ediyoruz; Diplomasiye evet, dayanışmaya evet, yardıma evet ama Libya halkıyla savaşa sonuna kadar hayır!
Bu dünyanızı ve ahiretinizi mahvettiniz. Artık daha fazla nefret ettirmeyin.
Ettirmeyin ki soyunuz, Türk Milleti içinde rahat yaşasın…

Sağlık ve başarı dileklerimle

SURİYE SORUNU

SURİYE SORUNU

Rifat Serdaroğlu

Sayın Cumhurbaşkanı;

Siyasette her olay, sonucuyla ölçülür.
Ülke yöneten kişi olarak, “Türkiye, 17 yıllık mücadelenin sonunda artık küresel düzeyde oyun kuracak bir devlet haline geldi” deyip, ülkenin “Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesiyle özetlenebilecek dış politikasını kaldırıp atarsanız, uyguladığınız yeni politikanın hesabını Türk Milletine “Şahsınız olarak” vermek zorunda kalırsınız.

Sistemin adı, ister “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” ister “Parlamenter Sistem” olsun, eğer demokratik rejim içinde yönettiğinizi iddia ediyorsanız, mutlaka hesap vermek zorundasınız.
“Bizim abdestimizden şüphemiz yok, biz yalnızca Allah’a hesap veririz” veya “Biz Suriyeliler için 40-45 Milyar Dolar harcadık” gibi belirsiz ve saçma ifadeler, sizin doğru ve ahlaklı bir yönetim sergileyemediğinizin ifadesidir.

“Bir hafta sonra Şam Emevi Camisinde Cuma namazı kılacağız” diye başlattığınız Suriye politikasında geldiğimiz nokta şudur :
-Sayıları 5 milyona varan Suriyeli-Iraklı kaçakların tüm giderleri, Erdoğan Ailesinin değil, bizlerin yani Türk Milletinin sırtına yüklendi.
Sizden başka, kaçaklara kaç para harcandığını, paranın bütçenin hangi faslından tüketildiğini, Avrupa Birliği ve öbür ülkelerden gelen paraların tutarını, paraların nerelere harcandığını, bu harcamaların belgelerinin nerede olduğunu ne bir AKP’li Bakan bilmekte ne de AKP’li bir Milletvekili!
Daha ne denli paramızın harcanacağını, başka kaçakların gelip gelmeyeceğini, paraları veren Türk Milleti olarak biz bilmiyoruz.
Yalnızca siz ve siyasal sorumluluğu olmayan danışmanlarınız biliyor.
Ya Türk Milletine açık ve tek-tek hesap verin ya da bundan böyle kendi paranızdan Suriyeli kaçakları besleyin.

  • “Ben seçimle geldim, Türk Milleti bana yetki verdi, her istediğini yaparım” diyemezsiniz!

Eğer seçim propagandası sırasında bugün uyguladığınız Suriye politikasını açıklasaydınız, asla seçilemezdiniz. Aksini iddia ediyorsanız, Suriyeliler kalsın mı, gönderilsin mi diye bir halk oylaması yapın, sonucunu birlikte görelim!

-İşin maddi yönünden daha fecisi, önümüzdeki on yıllar boyunca Türk Milletinin başına
bela olacak olan, vatandaş yapılan Suriyeliler ve
Türkiye’de doğmuş ve doğacak çocukların sorunudur.

AKP ne denli uğraşsa, Türk Milletinin demografik yapısını değiştiremez.

  • Vatikan’ın, emperyalist devletlerin tümünün yüzyıllar boyu yapamadığını, AKP’mi yapacak?

Hiçbir güç bu vatanda Türklüğün yerine Arapçılığı yerleştiremez. Bu gerçeği ilk seçimde sizler de göreceksiniz.

  • AKP’nin Suriye serüveni sırasında şehit olan evlatlarımızın hesabını
    kim Türk Milletine verecek?

PKK/PYD terörünü önlemek için Suriye’ye girdiğinizi söylediniz. Ne oldu?
PKK/PYD Amerika 32 bin TIR silah desteğiyle, Büyük Kürdistan Devletinin ikinci parçasını kurdu! Terörü önlemek için girdiğinizi söylediğiniz Suriye’de yeni bir “Terör Devleti” kuruldu. Bunun adı, tam bir rezalettir
***

Sayın Cumhurbaşkanı;

İnat tarlasında ayrık otu biter. Lütfen Türk Milleti ile, bilimle, muhalefet partileriyle, sizin gibi düşünmeyen vatandaşlarınızla kavga etmeyin.
İlme, teknolojiye saygı duyun!
Tutturdunuz Kanal İstanbul, diye!
Buraya harcayacağınız ve bizleri borçlandırarak bulacağınız parayı, bilim insanlarının karşı çıktığı “Kanal İstanbul” projesi yerine yıllardır engellediğiniz GAP’a harcayın.

  • GAP, emperyalist devletlerin karşı çıktığı, Türk Milletinin yararına olan en büyük projedir.
  • GAP, planlandığı gibi bitirildiğinde özellikle Güneydoğu Bölgemize zenginlik ve huzur gelecektir, terör büyük ölçüde duracaktır.

Gelin;
– doğayı tahrip eden,
– ülke kaynaklarını har vurup harman savuran,
– ülke topraklarını Araplara satan,
– Türk vatandaşlığını 250 bin dolara pazarlayan kişi

diye anılmak yerine;

doğayı koruyan ülkeyi zenginleştirecek projeyi tamamlayan kişi olarak tarihe geçin…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 24 Aralık 2019

ADIM ADIM İRTİCA

ADIM ADIM İRTİCA!

Rifat Serdaroğlu

İrtica, modern hukukun yerine şer’i hukukun geçerli sayılmasıdır…

Prof. Dr. Kemal Gözler, soruyor. 2010-2019 arasındaki 9 yılda;
İlahiyat Fakültesi sayısı niçin 24’ten, 92’ye çıkarıldı?
İlahiyat Fakültesindeki öğretim görevlisi sayısı 1120’den, 4121’e arttı mı?
İlahiyat Fakültelerinde 1 yılda öğrenci sayısı 6.252’den 33.202’ye çıktı mı?
İlahiyat ve İslami İlimler’de “Fıkıh” dalındaki öğretim elemanı sayısı 407 iken,
Hukuk Fakültelerinde “Roma Hukuku” dalındaki öğretim elemanı sayısı 24’mü?
Bu rakamlar, adım-adım İrtica’ya geçişin hazırlıkları mı?

Değerli Okurlar;
Bu yazıdaki amaç, gerçekleri bir daha anlatmaktır.
İslam Hukuku, gerek teorik gerekse değerler olarak modern hukuktan geri değildir. Hatta çok konuda modern hukuktan daha ileridir.
İslam Hukukunun en yüksek dayanağı olan Kur’an’da, adaletin ve barışın değeri üzerine onlarca ayet vardır. İslam Hukukunda kişilerin özgürlüğünü, can ve mal güvenliğini tanıyan yüzlerce hadis vardır.
İslam Hukukunda, siyasi iktidarı eleştirmek veya muhalif olmak suç değildir.

Peki, eğer uygulama da böyle ise şu sorulara birlikte yanıt arayalım :

İslam Hukukunun uygulandığı hangi ülkede adalet var?
Hangisinde kişi hak ve özgürlükleri geçerli?
Hangisinde iktidarı eleştirmek serbest?
Hangisinde iktidarı denetlemek mümkün?
Hangisinde Kadın-Erkek eşitliği var?
Hangisinde kişilerin can ve mal güvenliği var?
Hangisinde yöneticileri sınırlayacak, insanları koruyacak bir mekanizma var?

Sayın Gözler’in çok güzel ifade ettiği gibi, İslam Hukuku düşüncede zengin fakat uygulamada ve insanı koruyucu mekanizmalarda çok fakirdir.
Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir hukuk sisteminde ve yönetimde barış değil, kargaşa olur, kan olur, tıpkı şimdiki İslam ülkelerinde olduğu gibi…

AKP İktidarı ve üst yöneticileri bu gerçekleri bilmiyor mu?
Hiçbir İslam ülkesinde barış-huzurun olamadığını bilmiyor mu?

AKP yöneticileri bu yazılanların hepsini biliyor ve görüyor. Fakat

  • AKP’li yöneticiler, boğazlarına kadar yolsuzluğa battıkları için denetlenmek, hesap vermek istemiyor.

Hür dünya bunların gerçek yüzlerini gördü. Demokratik ülkelerde, AKP’li yöneticilerin önemli isimleri, “Hırsızlık-Yolsuzluk” kelimeleri, birlikte anılır halde!
AKP yöneticileri devamlı olarak oy kaybetmekte! Böyle giderse, önümüzdeki seçimde iktidarı kaybedip, hesap vereceklerini ve mahkûm olacaklarını net olarak biliyorlar.

AKP yöneticileri, samimi olarak İslam’a inandıkları için mi, “Din Devleti” kurmak istiyor? Elbette ki hayır!
Bu tarikat ve cemaat artıkları, demokratik hukuk-lâik devlette rahat nefes alamazlar. Sığınacakları, hesap vermeyecekleri, rahat edecekleri tek rejim kaldı; O da İslam Devleti! Bu yüzden dine sığınıp, kendilerini kurtarmak istiyorlar.
Erdoğan, “Hayatımızın merkezine İslam’ın hükümlerini yerleştireceğiz” sözünü yanlışlıkla mı söyledi?
Eşi; “Yeryüzünde Halife olmanın sorumluluğunu taşıyoruz” sözünü bilerek söylemedi mi?
Türban, AKP döneminde anaokullarına kadar indirilmedi mi?
Eğitim, tarikat ve cemaatlerin eline bırakılmadı mı?
Bakanlıklar, cemaat ve tarikatlar arasında pay edilmedi mi?
Kırıkkale Üniversitesinde İstiklal Marşımız, Arapça okutulmadı mı?

  • Kaçak kurslarda, gençlerimiz birer Taliban militanı gibi yetiştirilmiyor mu?

Türk Ordusunun başına, Atatürk’e hakaret eden yobazları ziyaret edenler getirilmedi mi?
AKP, Türk Polisini kendi polisi haline getirmedi mi?

Aziz Türk Milleti;
Tüm bunlar gerçek!
Görmeyen, tedbir almayan devlet görevlileri ve muhalefet partileri ya kördürler ya da ihanete ortaktırlar. Bilmedikleri şey, İran benzeri bir İslam Devletine geçildiğinde ilk yok edilecekler bugün Anayasamızın emrettiği görevleri yapmayan devlet görevlileri olacaktır.

  • Bu gerçekleri gör ve Atatürk Cumhuriyetine sahip çık. Ayağa kalk!

Demokratik Parlamenter rejime, kuvvetler ayrılığını uygulayan demokratik-lâik-sosyal hukuk devletinin-özgürlüklerin ve çağdaşlığın savunucusu olmak için yemin etmiş Çoban Ateşi Hareketine sahip çık!
Takdir Yüce Türk Milletinindir…

Not;
Bu yazıyı veya benzerini konuşacak, grup toplantılarında, tv’lerde okuyabilecek bir tane muhalefet lideriniz var mı?

Sağlık ve başarı dileklerimle, 20 Aralık 2019

ANADİLDE EĞİTİM

ANADİLDE EĞİTİM

Rifat Serdaroğlu

Adama boşu boşuna “Serok Ahmet” diye ad takarlar mı?
Türk Milletinin başına bela olan “Çözüm Sürecinin” fikir babasının Serok Ahmet, uygulayıcısının ise Erdoğan olduğu şimdi daha net anlaşıldı mı?

Cuma günü Davutoğlu yeni partisinin tanıtım konuşmasında; “Anadilde öğretim ve Anadilin sosyal hayatta kullanılması aidiyet sürecini güçlendirecektir.” dedi.
Bu talep,

  • “Ulus Devlet – Üniter Devlet” olan T.C. Devletinin bölünmesini istemekle eşdeğerdir.

Çoban Ateşi Hareketi‘nin bu konuya bakışı çok nettir.
Anayasa madde 42;

  • “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk Vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.”

Türkiye, 22 Haziran 1993 tarihli Kopenhag Kriterlerinin koşullarını tümüyle yerine getirmiş bir devlettir. Kopenhag kriterlerinde, “Anadilin öğrenilmesi konusunda tüm yasal engellerin kaldırılması koşulu” vardır ve Türkiye bu kurala uymuştur.

Bugün, isteyen herkes anadilini, kültürünü, inancını, folklorunu öğrenebilir, yayabilir, geliştirebilir. Bu hak herkesin temel hakkıdır.

Burada karıştırılan, öğrenme hakkı ile, öğretim hakkıdır;
-“Ana dili ÖĞRENME hakkı” bireye aittir ve evrensel bir haktır.
-Ana dilde ÖĞRETİM hakkı, kamuya aittir. Bu hak sadece “Özerk Devlete”, “Federal Devlete”, “Bağımsız Devlete” verilir.

Bölücü-Kürtçüler ve onların yurt dışındaki sahipleri tarafından, Türk Devletine dayatılan; Anaokulundan başlayarak ilk ve ortaöğretimde, üniversitelerde resmi dilin yanı sıra başka bir yerel dilde öğretim yapılmasıdır. (Kürtçe-Lazca-Süryanice-Arnavutça-Boşnakça vs.)

Örneğin, Hukuk Fakültelerinde öğretim Kürtçe veya başka bir dilde nasıl yapılacak?
Bunun için Türkiye’de yasaların Kürtçe veya diğer dillerden olması gerekir. Ayrıca Yargıçların, Savcıların, Avukatların, Yüksek Mahkeme Üyelerinin, Kürtçe veya diğer dillerde işlem yapacak bilgiye sahip olması gerekir ki bu da olanaksızdır.

Sözün Özü            : Herkesin şerefi-onuru olan anadilini-kültürünü-inancını öğrenmesine EVET. (Gerekirse devlet bu konuda destek olmalıdır)

Türk Milletini parçalayacak, on yıl sonra bizi birbirimizle anlaşamayacak, konuşamayacak hale getirecek Ana dilde öğretime, HAYIR

Değerli Okurlar;
Boşuna atalarımız,
Ne kadar uğraşırsan uğraş, olmaz şaptan şeker,
Cinsini sevdiğim cinsine çeker, dememişler!

AKP’liler yani Muaviye akıllı, İhvan kılıklıların hepsi aynı tornadan çıkmış gibidir.
Davutoğlu da, Babacan da aynıdır. İster AKP’de olsunlar, ister dışarıda…

Onlar ne kadar bu aziz vatanı sinsi planlarla bölmeye kalkarlarsa, her oyunlarını Çoban Ateşi Hareketi bozacak ve kafalarına geçirecektir.

  • Ne Mutlu Türküm Diyene!

Sağlık ve başarı dileklerimle. 14 Aralık 2019

ALLAH SİZİ KAHRETSİN

ALLAH SİZİ KAHRETSİN

Rifat Serdaroglu

Badem, Bakan olmuş. İlk dış seyahatini de İsviçre’ye yapmış.
Büyükelçilikte verilen resepsiyonda, İsviçre Denizcilik Bakanını, bizim Badem Bakanla tanıştırmışlar!
Badem Bakan gülerek, “Çok komik milletsiniz yahu! Deniziniz yok ama, Denizcilik Bakanınız var”

İsviçreli Bakan hiç istifini bozmadan taşı gediğine oturtmuş;
“Tamam da, sizde de Adalet Bakanı var!”

Gerçekten AKP’li öyle Adalet Bakanları gördük ki, keşke hiç olmasaydılar.
“Sadullah Ergin-Bekir Bozdağ-Kenan İpek-Ahmet Karahan” gibi bakanlar, Türk Yüksek Yargısını FETÖ’ye teslim ettiler, hukuk devletini çökerttiler, şimdi de utanmadan-sıkılmadan yeniden siyasette yer almaya çalışıyorlar!

Şimdiki Adalet Bakanımız Abdülhamit Gül;
(Hamdolunmuş, övülmüş, tüm varlığın diliyle övülmüş, Allah’ın kulu)
Eşi; İlknur Gül, Şeref Malkoç’un kızı!
Şeref Malkoç, eski RP ve Saadet Partisinde milletvekilliği yaptı. Has Partiden patronu Numan Kurtulmuş ile AKP’ye yatay geçiş yapıp “Karun” olmaya karar verdi.
Şu an için “Kamu Başdenetçisi” olarak görev yapıyor! Yani Kamuda, herhangi bir yolsuzluk veya ihmal varsa kamu adına, Adalet Bakanının kayınpederi Şeref Malkoç denetleyecek…

Şimdi anlatacağım olay,

-tezgahlarında Müslümanlığı pazarlayıp,
– insanlarımızı din ile kandırmaya çalışan

Bademlerin rezilliğin-ahlaksızlığın dibine ulaştıklarının kanıtıdır.

Yazının bundan sonrasını, kendinizi parasızlıktan-işsizlikten evinin gıda ihtiyacı için pazara gidemeyip, intihar eden vatandaşlarımızın yerine koyarak okuyun…

İlknur Gül;
5 yıl Ankara Büyükşehir Belediyesinde çalıştı fakat bu sürenin 4 yıl 10 ayı izinli olarak geçti.
15 Aralık’ta Saray’a danışman olarak atandı.
Bu ailenin eline her ay yaklaşık 50-60 bin TL geçer.
Bir tarafta, devletten maaş alıp hiç çalışmayan, lojmanda bedavaya oturan, devletin aracını kullanan, elektrik-doğal gaz-su gibi harcamalarını devlete yükleyen bir aile!
Bir tarafta ise toplumun %60’ının yoksulluk sınırı altında hayata tutunmaya çalıştığı bir ülke!

Üstelik bu ailenin kayınpederi Türk Milleti adına “Kamu Başdenetçisidir.”
Damat ise, T.C. Devletinin Adalet Bakanıdır…

Biri, Kamuda bir adaletsizlik varsa bulup çıkaracak, diğeri ise adaleti sağlayacak!
İyi de bunlar tüm siyasi güçlerini kendi yakınları için kullanırlarsa, bu ülkede sosyal barışı, demokrasiyi nasıl koruyacağız?

Bir diğer örnek;
Refah Partisi eski Milletvekili Hüsamettin Korkutata ve dünürü DYP İzmir eski Milletvekili Erkut Şenbaş!
İ. Melih Gökçek zamanında yüzlerce ihaleyi, belediye işletmesini, otoparkları ucuza kapatmışlar. Örnek vermek gerekirse, bir büfeyi belediyeden bin TL’ye kiralamışlar, aylık
30 bin TL’ye birine devretmişler! Her ay bir büfeden 29 bin TL avanta!

Üstelik bu ikili zaten zengin kişilerdir. Demek ki gözleri doymamış!

  • Dünya bu adaletsizliği, haksızlığı, yüzsüzlüğü daha fazla taşıyamaz!

Çoban Ateşi Hareketi bu kişilerden yargı önünde mutlaka hesap soracaktır.
Sormazsak, sizler bizden hesap sorun…
Şimdilik, belge-bilgi-sesli ifadeleri toplamaya devam edeceğiz.
Her şey Türk Milletinin gözü önünde olacak. O zamana kadar, bunlara karşı beddualarımızı yüksek sesle tekrarlayacağız!

Allah sizleri kahretsin…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 27 Kasım 2019