Etiket arşivi: Rifat Serdaroğlu

NASIL GÜVENİRİZ Kİ!?

NASIL GÜVENİRİZ Kİ!?

Rifat Serdaroğlu

Barış Pınarı Harekatını başlatan AKP önderliği, harekatın arkasındaki gerçeklerin Türk Milleti tarafından anlaşılmaması için sürekli olarak şunu pompalıyor :

“Susun, konuşmayın, eleştirmeyin askerimiz orada mücadele ediyor, yoksa sizi vatan haini sayarız!”

Bu düşünceyi şiddetle reddediyorum.
Çünkü, ordumuz sadece Türk Milletinin Ordusudur, AKP’nin değil.
Bizler askerlerimizi gözümüzden sakınırız. Onların yaptığı vatan görevini zamanında bizler de yaptık, gerekirse gelecek kuşaklar da yapacak.
Fakat sonu, çocuklarımızın canlarına mal olacak, milletimizin tümünü üzecek felaketleri ön göremeyecek kapasitedeki, geçmişleri hatalarla dolu yöneticileri uyarmak bir vatan görevidir…

Şunları lütfen bir daha, sakince düşünelim mi?
Türk Ordusunun komuta heyetini FETÖ-CIA’nın planlamasıyla çökerten, TSK’nin Genelkurmay Başkanını “Terör Örgütü Başı” diyerek zindana atan, aradan yıllar geçince, “Yanılmışız, kumpasmış” diyen siyasetçilerin yöneteceği, sınır dışı büyük bir harekata güvenebilir miyiz?

-“Mavi Vatan” dediğimiz Kıbrıs ve Akdeniz’deki haklarımızı engellemek, hareket yeteneğimizi yok etmek için yapılan CIA planına geçit veren ve Türk Deniz Kuvvetlerinin uzman Generallerini tasfiye eden bir eski askerin yöneteceği operasyona güvenebilir misiniz?

-Yaşar Güler Türk Ordusunun 30’uncu Genelkurmay Başkanıdır. 30 Başkandan ikisi Askeri Lise mezunu değildir. Necdet Özel ve Hulusu Akar! İkisi de AKP’lidir.

  • Atatürk’e hakaret eden yobazları evinde ziyaret eden,
  • üstündeki üniformanın değerini bilmeyen,
  • Askeri Liseleri, Harp Okullarını kapatan yani Türk Ordusunun kaynağını kurutan,
  • Askeri Hastaneleri kapatan
  • “Atatürk’ün Ordusuna” layık olmayan birinin yöneteceği operasyona güvenebilir misiniz?

-Tüm bunlar, Atatürk’ün Askeri olan Işık Koşaner Paşa ve silah arkadaşları görevde iken yapılabilir miydi?

-Döneminde;

  • Barzani’ye Kürt Devletinin ilk parçasını kurduran,
  • onunla sazlı-sözlü eğlence düzenleyen,
  • Kürdistan Bayrağını Ankara’da dalgalandıran,
  • PYD’li militanları ülkemizden ağır silahlarıyla geçiren,
  • PYD liderini devlet başkanı imiş gibi kırmızı halılarda karşılayan

    bir siyasi iradeye sizler güvenebilir misiniz?

-Bizim için esas olan “Suriye’nin toprak bütünlüğüdür” deyip, Suriye’de 3 fakülte açan bir siyasi iradenin iyi niyetine güvenebilir misiniz?

Eyy Türk Milleti;
Bir yandan “Bu günler birlik beraberlik içinde olmamız gereken günlerdir” deyip, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını “Önüne kemik atılacak varlık” olarak gören, Türk Askeri yani çocuklarımız can pazarında savaşırken, Türk Milletini AKP’ye üye olmaya çağıran , eleştirinin hiçbir biçimine tahammül edemeyen “kindar ve dindar” nesil isteyen bir kafaya nasıl ve niçin güvenelim ki?

Ben, 45 yıllık siyasal yaşamımdan ve devlet deneyiminden edindiğim bilgilere dayanarak, barış zamanı güvenmediğim, oy vermediğim bir yönetime, savaş zamanı nasıl güveneyim ki?

FETÖ olayında, AKP’yi uyardım. Bu konuda iki kitap yazdım. Dinlemediler!
Ergenekon Kumpaslarının uygulandığı ilk günden yapılanın yanlış olduğunu söyledim, yüzlerce yazı yazdım. Dinlemediler. Dinlemedikleri gibi “Biz bu davanın Savcısıyız” dediler.
Referandum ile Yüksek Yargıyı FETÖ’ye teslim ediyorsunuz, dedik. Dinlemediler. Sonra bir gecede 5 bine yakın Savcı ve Yargıcı ihraç ettiler.
Maalesef bunların tümünde biz haklı çıktık. Keşke yanılan biz olsaydık!

Bunlar 18 yıldır iktidardalar. Bu süre 4 Fakülte ve 1 Meslek Yüksek Okulu bitirme süresidir. İnsan her gün bir cümle öğrense şimdiye dek on kez “Devlet Adamı” olurdu!
Akılla ilgili bir sorunları olmadığı, aniden çok ama çok zengin olmalarından ve yol bulmakta çok usta olduklarından belli değil mi? O zaman geriye tek doğru kalıyor;
Bunların niyeti ve hedefi Türk Devleti ve Türk Milletininkiyle ters!

Benim, devletim ve milletimle ters olanları şimdilik yalnızca eleştiriyorum. Eleştirmeyi sürdüreceğim, Hem de artan dozda!
Çoban Ateşi Hareketi partileşince, Türk Milleti, Cumhuriyet tarihinin en güçlü muhalefet hareketi nasıl olurmuş görecek ve bu partiyi iktidara taşıyacak…

  • Ne Mutlu Türküm Diyene ve Sözünden Dönmeyene…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 12 Ekim 2019

LİDERLER VE EŞLERİ

LİDERLER VE EŞLERİ

Rifat Serdaroğlu

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde liderler kadar, eşleri de dikkatle izlenir. Gerek liderin gerekse eşinin toplum önündeki davranışları “Özel Yaşam” olarak kabul edilmez. İzlenirler, incelenirler, değerlendirilirler ve toplum tarafından layık oldukları yere konumlandırırlar.

Liderlerin ve eşlerinin toplum önündeki davranışları, görmesini bilene çok şeyler anlatır.
Bu davranışlar hem ailenin sosyal-kültürel-görgü yapısını hem insan ilişkilerini hem yönetim tarzlarını hem ahlaki değerlerini ve görev anlayışlarını bizlere doğru olarak yansıtır!

Örneğin, Mevhibe İnönü-Berin Menderes-Nazmiye Demirel-Emel Korutürk- Semra Sezer-Berna Yılmaz için Türk Milletinin ortak kanısı; Bu lider eşlerinin kelimenin tam anlamıyla “Hanımefendi” olduklarıdır. Türk Milletinin kendilerine verdiği “Temsil Görevini” mükemmel olarak yerine getirmişler ve tarihteki mümtaz yerlerini almışlardır.

Sayın Rahşan Ecevit de değerli bir Hanımefendidir. Aktif siyasete atılması, Genel Başkanlık yapması kendisini zorunlu olarak önceki gruptan ayırmıştır.

Semra Özal’ın ve Özer Uçuran Çiller’in ise, lider eşleri olarak farklı konumları vardır.
Hal ve hareketleri, çocukları ile ilgilenme dereceleri, lider olan eşlerinin görev sahalarına yani devlet işlerine yetkisiz olarak müdahale etmeleri, akçeli konulardaki davranışları, bu ikiliyi hep kuşku ile bakılan kişiler sınıfına sokmuştur.

Yukarıda adı geçenlerden vefat edenleri rahmet ve saygı ile anıyorum.
Yaşamakta olanlara da sağlıklar diliyorum…

Değerli Okurlar;
Türk Devlet yapısında, lider eşi veya lider çocuğu diye bir kadro veya tanım yoktur!
Onlara, Türk Milletinin eşlerine veya babalarına verdiği emanet makamdan dolayı ancak saygı duyulabilir. Bu kadar. Bundan bir adım ötesi “yetki tecavüzü ve nüfuz suiistimalidir.”
Hiçbir lider eşi, lider çocuğu, bakan eşi, bürokrat eşi, Paşa eşi devlet yetkililerine emir veremez. Vermeye kalkmaları onların terbiyesizliğini, hadsizliğini o yetkisiz emre uyan devlet görevlisinin ise yalakalığını gösterir.

Geçen hafta iki olay yaşadık :
Biri, adı FETÖ’culukla anılan Turizm Bakanının eşinin, diğeri THY Yönetim Kurulu Başkanının eşinin toplumda nefret uyandıran davranışları!

Bakan eşi Pervin Ersoy, bir görüntüde beş yıldızlı bir otelde kendisine masaj yapan bir çalışana 100 avro bahşiş verirken, fotoğraf çektirip bunu sosyal medyada dağıttı!
THY Başkanının eşi Tuğçe Aycı ise, kendisini kırmızı halıda ve THY çalışanlarını sıraya dizerek karşılattı ve seyahatlerde THY parasından ultra lüks harcamalar yaptı.
Bu iki kadında “görgü eksikliği” olabilir ama ikisinin de Türk Milletini aşağılamaya hakları yoktur. Hadlerini bilmek zorundadırlar.

Özellikle AKP döneminde, rezillik derecesine varan terbiyesizlikleri çokça görür olduk. Akraba kayırmaları, ortaokul terk birinin ilmi konuda yabancılara ders vermeye kalkıp alay konusu olması, devlet kadrolarının okul arkadaşlarına peş keş çekilmesi artık günlük olaylar oldu.

Bilal Erdoğan bir İl’e gidiyor, haydiii Valisi, Garnizon Komutanı, Emniyet Müdürü, Daire Müdürleri üstelik eşleriyle karşılama heyetindeler!
Kim bu çocuk? Cumhurbaşkanının oğlu! Resmi bir sıfatı var mı? Yok.
Niye ve niçin karşılıyorsunuz a benim güzel devletimin, şapşik adamları!
Karşılayacaksanız kendi arabanızla karşılayın. Yedirecekseniz, cebinizden harcayın.
Siz nasıl devlet memurlarısınız ki, milletin parasını utanmadan harcıyorsunuz?
Sizde hiç ahlak, devlet ciddiyeti kalmadı mı?
Bunların hesabının tek-tek sorulacağını bilmiyor musunuz?
Türk Milletinden hiç mi utanmıyorsunuz?

Not;
Çoban Ateşi Harekatı programında, yetkisiz eş-çocuk davranışları, devlet memurlarının usulsüz harcamaları, vakıflara devredilen Türk Milletinin malları araştırılacak, sorumluları yargıya verilecek ve beleş dağıtılan her mal hazineye devredilecektir. Abartılı karşılamalar ise tümüyle yasaklanacaktır…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 06 Haziran 2019

ACINACAK İNSANLAR

ACINACAK İNSANLAR

Rifat Serdaroğlu

Türk toplumu, çok farklı sosyokültürel düzeyde insanlardan oluşur ve bizler bu vatanda birlikte yaşarız.
Zengini-fakiri, işçisi-köylüsü, okumuşu-okumaması, akıllısı-delisi!
Bunlar Türk Milletinin, birbirine hem çok benzeyen hem de birbirinden çok farklı doğruları, farklı inanışları, farklı dünya görüşleri, farklı alışkanlıkları olan insanlarıdır.

Tabii ki hoşgörü, farklı fikirlere saygı duymak demokrasinin ve birlikte yaşamanın ilk koşuludur.
Fakat, kimi insanları anlamakta gerçekten çok zorlanıyorum.
Eminim ki bu tiplerin kişilikleri, sevgisiz- ilgisiz- dayak yemek-aşağılanmak ile geçen çocukluk yıllarının eseridir.

Düşünebiliyor musunuz?
Bir çocuk babasından çok korkuyor ve babası eve geldiğinde korkudan ayakkabısını öperek karşılıyorsa, ufak bir yaramazlık ettiğinde babası onu evin damında asmaya kalkıyorsa, o çocuk ileride elbette ki toplumla uyum sağlayamayan, saldırgan biri olur çıkar.
Dünya tarihini incelediğinizde, diktatörlerin tamamının çocukluklarının acı ve eziyet içinde geçtiğini görürsünüz. Bunlar ellerine güç geçirdiklerinde, insanlık tarihinin en büyük işkencecileri olurlar…

T.C. Devletinin bir Diyanet İşleri Başkanı var.
Bu kişi, bizlerin vergileriyle oluşan bütçeden maaş alan, 7-8 Bakanlık bütçesi kadar bütçeyi kullanan ve Anayasamızın emirlerine göre hareket etmesi gereken biridir.
Anayasamızın emirlerine yalnızca kendisinin uyması yetmez!
Üstlendiği görev gereği, emrindeki kadroların da şartsız-şurtsuz Anayasa emirlerine uymaları gerekir.
Bir kurumdaki “Anayasa İhlallerinden” başta o kurumun yetkilisi sorumludur.

Hatırlarsanız, Fesli Deli Kadir diye biri vardı;
“Ne kendi etti rahat ne millete verdi huzur, defolup gitti cihandan dayansın ehli kubur” deyişine tam uyan bir zavallı idi. Öldü, gitti. Akıllardan hiç çıkmayacak sözü; Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı sözüdür.
Kezlerce de Büyük Atatürk’e hakaret etmiş idi.
Diyanet İşler Başkanı denen kişi, bu meczubu evinde ziyaret etti!
En son Gaziantep-Şahinbey İlçesi İyinacar Camisi İmamı da Fesli Deli Kadir gibi konuştu!

“Keşke Kurtuluş Savaşını Yunan kazansaydı, o zaman hilafet geri gelirdi” diyerek sap yedi, saman çıkardı!
T.C. Devletinden maaş alan bir memuru Bayram namazı vaazında, ülkemizin Kurtuluş Savaşına, Cumhuriyetimizin kurucularına, uymak zorunda olduğumuz Anayasamıza binlerce insanın gözü önünde hakaret ediyor ve o toplumdan tek ses çıkmıyor!

Bir kişi bile “Ey Hoca, O kadar meraklıysan işte Yunanistan, oraya git. Hilafete meraklıysan aha Suudi Arabistan git orada yaşa. Burası Atatürk Türkiye’si, burada böyle konuşamazsın” diyemedi!

Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Şahinbey’in adını alan ilçenin çocukları bu kadar mı duyarsız oldular? O Şahinbey ki, 8 bin kişilik toplu-ağır makineli sahibi Fransız ordusuna 25 kadar yiğitle çarpışıp şehit olan kahraman!

Değerli Okurlar;
İşte toplumlar böyle böyle bozulur, çöker gider!
İnandığı fikri söylemekten ve savunmaktan korkan zavallılar kadar tehlikelisi yoktur.
Doğrusu şu değil midir?
Madem ki, Kurtuluş Savaşını Yunan kazansaydı diyen adamla aynı düşünüyorsunuz, çıkın Türk Milletine bunu söyleyin. Hem Yunan’ı, Türk’e tercih eden adamı yücelteceksiniz hem de sıkışınca Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurucumuzdur diyeceksiniz ve huzurunda sap gibi duracaksınız!
Yazık, çok yazık!

Sayın İstanbullular;

  • 23 Haziran’daki seçim, Atatürk düşmanı acınacak insanlarla, Türkiye’yi ortak vatan kabul eden ve herkesi kucaklamaya hazır olan vatanseverlerin arasındaki seçimdir.
  • Herkes sandığa gidecek, oyunu kullanacak ve gidemeyenleri sandığa götürecek…

Benim her yazımı satır satır inceleyen Sayın Cumhuriyet Savcıları;
Bu açık beyanlar sonucu oluşan Anayasayı İhlal suçunu görebiliyor musunuz?
Yoksa bir gözünüz Anayasa’da diğeri Saray da mı? Tahmin etmiştim…

Not;
Çoban Ateşi Hareketi programında, “Diyanet İşleri ve TRT Kuruluşları” Anayasal Kurum” olmaktan çıkarılacaktır. Böylelikle bu kurumlar anayasal zırhtan arındırılacak ve Türk Milletinin kurumları haline getirileceklerdir…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 05 Haziran 2019

HAZİNE GARANTİLİ ÖLÜM TUZAĞI

HAZİNE GARANTİLİ ÖLÜM TUZAĞI

Rifat Serdaroğlu

Önümüzdeki dönemin en kabarık dosyalarından biri şüphesiz ki İstanbul’un Yeni Havalimanı dosyası olacak. İhaleden yapımına kadar yapılan yolsuzlukların, yanlışların insan ölümlerine sebep olacağı, çevre ve hayvan katliamına yol açacağını başta TMMOB’un kamuoyuna açıkladığı rapor olmak üzere tüm teknik raporları okuyup, arşivime kaldırdım.

Geçen gün çok ilginç bir olay aktardılar!
Bir emekli Korgeneral dostum İzmir’den İstanbul’a gitmek üzere uçağa biner. Yanındaki koltukta, resmi kıyafetiyle bir pilot oturmakta ve elindeki telefondan bir film seyretmektedir.
Yol boyunca hiç konuşmamışlar.
Dostum, uçak inişe geçtiğinde, pilotta bir tedirginlik sezer. Uçak oldukça fazla sallanarak iniş yapar!

Dostum sorar; Bana bu yeni havaalanı hakkında gerçekleri anlatır mısınız?
Pilot; Efendim, ben anlatamam. Anlatırsam yorumum siyasi olarak yorumlanır!
Dostum kimliğini gösterip ısrar edince pilot konuşmaya başlar;
Pilot; Dünyanın neredeyse tüm havalimanlarına uçtum. Böyle bir havalimanı görmedim. Tüm havaalanlarındaki pistler düzdür. Buradaki pistlerde iniş ve çıkışlar var. Şu an uçağı kullanan meslektaşım frenle gidiyor.
Sıcak havalarda bu pistte frenle gidersek, tekerlekler ısınır ve pist başında en az yarım saat beklemek zorunda kalırız. Yoksa kalkamayız.
Pistin çıkış kısımlarında ise fazla benzin kullanmak zorundayız.
Problem çok ama size ikisini anlatayım;
-Uçaklar park ettiğinde kanatlar neredeyse birbirine değecek kadar yakın.
Bu felakete sebep olur. İki uçak arasındaki mesafenin bu kadar dar tutulduğu bir havalimanı dünyada yok.
-Uçağın sağlıklı olarak park etmesi için elektronik bir alet vardır. O çalışmıyor. Çünkü bu aleti yapma işini, ilk defa imal eden yandaş birine vermişler.
Şimdi göreceğiniz gibi hala elde çubuklar olan yer görevlileri uçakları yanaştırmaya çalışıyorlar. Bu durum kazaya neden olabilir, kanatlar birbirine veya bir yere çarpabilir.
****
Değerli Okurlar;
Adamın dostuma dedikleri bir-bir çıkmaya başladı. Önce en ufak bir fırtınada uçaklar Çorlu havaalanına yönlendirildi.
Sonra da bir uçağın kanadı çarptı, şans eseri bir patlama olmadı.
Önümüzde, sert fırtınalı karlı kış günleri, sıcak yaz günleri var.
THY ve DHMİ Genel Müdürlerine vatandaş olarak hiç güvenim yok!
Bu sebepten, bir daha İstanbul Yeni Havalimanından uçmamaya karar verdim.
İstanbul’da işim olduğunda Sabiha Gökçen Havalimanını kullanıyorum…
***
Güzel ülkemiz ne hale geldi?
Cumhurbaşkanı, aynı zamanda AKP Genel Başkanı. Tarafsız değil.
Bakanlar yalnızca birer sekreter. Hiçbir yaptırım güçleri yok.

  • TSK Komuta Heyeti, yaklaşan tehlikenin farkında değil.

Polis, olabildiğince politize edilmiş.
Basının %95’i satılmış.
Üniversiteler, Sendikalar ve STK’lar dilsiz olmuşlar.

En garantili yolculuk olan havayolu ile seyahatin bu durumda sağlıklı işlemesi nasıl mümkün olabilir ki?

Not; Bugün Uşak-Kütahya-Eskişehir-Ankara seyahatine çıkıyorum.
Yazılarda aksama olursa şimdiden özür dilerim…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 23 Mayıs 2019

HIRSIZ BİLE BUNU YAPMAZ

HIRSIZ BİLE BUNU YAPMAZ

Rıfat Serdaroğlu

Rifat Serdaroğlu

Aşağıda aktaracağım gerçek olayları, anadan babadan mesleği “Hırsız” olan bile yapmaz, yapamaz!
Hırsız sadece çalar! Ya “Hırsız” olarak yetiştirildiğinden ya da ahlaksız olduğundan çalar. Çoğu da eğitimsiz, cahil ve kimsesizdir…

Fakat adının önünde “Profesör” yazan, üstelik T.C/ Devletinin Bakanlık koltuğunda oturan ve hırsızın bile yapmayacağı işi yapan kişilere ne ad konur, inanın bulamıyorum. Bunlara “Hırsız” demek çok hafif kalır!

Birincisi;
Adam, Bakan! Üstelik Profesör. Devletten maaş alan bakanlık personelini, kendi evinde çalıştırmaya başlıyor. Kim o çalıştırdığı vatandaşlar?
Devletimizin Memurları.
Maaşını nereden alıyor? Hepimizin vergilerinden oluşan Milli Bütçeden.
Maaşını biz veriyoruz, kişi zorla bakanın evinde hizmetçi gibi çalıştırılıyor.
Bakanın yaptığı, hem devlet kesesinden haksız yere ve kanunsuz olarak sebeplenmek, hem de kişi hak ve özgürlüklerini bilerek, makamını kullanarak istismar etmektir.
Bakan, daha önce çalıştığı ABD şirketinde aynı işi yapabilir miydi?
Yapmaya niyetlendiği anda kapının önüne konurdu.
Bu yapılan duble hırsızlıktır. Haysiyetin kırıntısını taşıyan biri, devlet görevinden derhal istifa eder, defolur gider.

İkincisi;
Adam, Bakan! Üstelik Erdoğan’ın özel tercümanı.
İstanbul Belediyesinde kadrolu olan, maaşını belediyeden alan bir şoförü kendi özel şoförü olarak 6 yil boyunca kullanmış. Hem de hiç utanmadan.
Durum ortaya çıkınca, Türk Milletinden bir özür dilemek bile yok!
İstanbulların ödediği vergiden oluşan belediye bütçesinden maaş alan garibanı, ailenin getir-götür işlerinde kullanacaksın, sonra adam diye gezeceksin.
Bunun yaptığı da duble hırsızlıktır.

Üçüncüsü;
Adam, sadece milletvekili! Şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı.
Fakat hala Başbakan olduğu günden beri, yani yaklaşık 1 yıldır Çankaya Köşkünü babasının malı gibi kullanıyor! Hakkı var mı? Yok. İyi de nasıl kullanabiliyor?
Siz, TC Vatandaşı olarak “Ben asılım, Binali vekil. Ben de Çankaya Köşkünde bir gece kalmak istiyorum” deseniz, kendinizi nerede bulurdunuz? Silivri de mi?

Peki, soru şu : Bu üç kişi, bu hırsızlığı bilmeden mi yapıyor?
Bu üç kişiye devletin makamları teslim edilir mi?
Hele hele İstanbul Belediyesi teslim edilir mi?

Ciğeri, kediye teslim eder misiniz?
Haydi İstanbul, kovala bu hırsızları…

Sağlık ve başarı dileklerimle. 16 Mayıs 2019

ÇOK BASİT… ÇALMIŞTIR!

ÇOK BASİT… ÇALMIŞTIR!

Rifat Serdaroğlu

Tek başına girdiği her seçimi yitiren AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Bey’e gazeteciler birkaç soru sormuşlar;

Bir politikacı;
“Benim tüm servetim bu yüzüktür, evim bile kiradır.” dedikten sonra, evinde
milyarlarca dolar-avro çıkarsa, bunu nasıl açıklarsınız? Binali Bey; Çok basit… Çalmıştır!

Bir politikacı;
“Kabataş’ta, başı örtülü bacıma saldırdılar. Bebesini darp ettiler, onu yerlerde sürüklediler. Bacımın üzerine işediler! Elimizde görüntüleri var. Önümüzdeki Cuma günü bu görüntüleri milletimizle paylaşacağız..” dediğinin üzerinden yüzlerce Cuma geçtiği halde, görüntüleri yayınlayamamışsa, bunu nasıl açıklarsınız? Binali Bey; Çok basit… Yalan söylemiştir!

Bir politikacı;
“31 Mart seçimlerinde oy hırsızlığı yapılmıştır. Bu konuda televizyonların elinde görüntüler var, yakında yayınlayacağız” deyip de hiçbir şey yayınlayamazsa, bunu nasıl açıklarsınız?
Binali Bey; Çok basit… Yalan söylemiştir!

Bir politikacı;
“Ömrü boyunca maaşla çalıştığı halde, son on yılda onlarca büyük nakliye gemisi, Hollanda’da yedi adet gayrimenkul, yüz milyonlarca avro servete sahip oluyorsa, bunu nasıl açıklarsınız?
Binali Bey tam yanıt verecekken, oğlu; “Babacığım, buna ben yanıt verebilir miyim?”
Binali Bey başını sallayarak onay vermiş; Oğul Binali; Çok basit… Çalmıştır!
Binali Bey, aniden şaplağı oğlunun ensesine yapıştırır; Salak, bizi söylüyorlar!
****
Değerli Okurlar;

“Görmek, işitmeye benzemez” diye bir deyişimiz vardır. Gözün gördüğünü inkâr etmek mümkün değildir. Ülkeyi yönetenlerin 17 yıl önceki fotoğraflarını masanızın bir tarafına koyun.
Öbür yana da bu günkü fotoğraflarını koyun. Sonra da iki fotoğrafa uzun uzun bakın, inceleyin ve Binali Bey’in sözlerini hatırlayın;
Çok basit… Çalmışlardır!

  • AKP’nin içinde, yapılan hırsızlıklara karşı çıkacak NAMUSLU BİR KİŞİ YOK MU?

Olsaydı, çıkardı be dostlar! Bunlarda gram ahlak yok mu? Çok basit… Çaldırmışlardır…

Kaldık mı hırsızlarla yalancıların eline?

Sağlık ve başarı dileklerimle 15 Mayıs 2019

TÜRKİYE’nin BEKA SORUNU AKP’dir!

TÜRKİYE’nin BEKA SORUNU AKP’dir!

Rifat Serdaroğlu

Bazı siyasetçiler milletiyle inatlaşır, onu yok sayar ve onun iradesine hakaret eder! Bunların demokrasi ile uzaktan yakından ilgileri yoktur.
Çoğu kara cahildir. Ne bilime, ne uzmanlığa, ne dinlemeye, ne de öğrenmeye saygıları vardır. Bunlar biat (şartsız-tartışmasız itaat) kültürüne inanır.
Çünkü kendileri de öyle yetişmiştir.
Demokrasi ile biat asla bir arada olamaz. İşin doğasına aykırıdır.
Tıpkı ateşle barutun yan yana olamayacağı gibi!
Kesin kanaatim şudur ki; bu tip siyasetçiler asla DEMOKRAT OLAMAZLAR.

Bir millet eğer demokratik rejim içinde yaşamak, özgürlüğüne ve onuruna sahip çıkmak istiyorsa, bu tarz siyasetçilerden yine demokratik yoldan kurtulmak zorundadır.

AKP, Türk Milletine yalan söylemektedir.
AKP, emrindeki devlet gücü ve medya gücüyle doğruları çarpıtmaktadır.
AKP, devlet kadrolarını, AKP’ye emir eri olmayı kabul edenlerle doldurmaktadır.

Türk Milletinin doğruları ile AKP’nin doğruları birbirine yüz seksen derece zıttır.
Örneğin;
Türk Milletine göre, bir devlet bankasının genel müdürünün evindeki ayakkabı kutularının içinde milyonlarca dolar-avro çıkması, tek kelime ile hırsızlıktır.
AKP’ye göre, kendi adamı olan o genel müdür hırsız değildir. Ayakkabı kutusundaki dövizler, filanca yerdeki İmam Hatip Okulu yaptırmak için toplanan yardım parasıdır!

Türk Milletine göre, devletin iş verdiği müteahhitlerden toplanan avanta milyon dolarlarla satın alınan medya grubu, haram bir fesat yuvasıdır.
AKP’ye göre ise bu haram medyası, İslam Devletine giden yolda ele geçirilen bir kaledir ve mubahtır!

Türk Milletine göre, “Sandıkla gelen, sandıkla gitmelidir.”
AKP’ye göre; “Sandık, onlar kazandığı sürece geçerlidir.” Kaybederlerse mutlaka organize hile vardır!

Türk Milleti ne Cumhuriyet döneminde, ne Osmanlı zamanında, ne de daha eski dönemlerde böylesine çirkin, böylesine kindar, böylesine kendi vatanına düşman bir yönetim görmedi!

AKP’nin son densizliğini sizlerle paylaşalım;
İstanbul’da, AKP Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kaybetti ya!
Bir taraftan YSK üyelerine ağır baskı uygularken, öte yandan hiçbir insanın kabullenemeyeceği yöntemlere başvurup, devleti tüm dünyaya rezil ediyorlar!

AKP, daha önce kendi adamlarında olan belediyelerin borçlarını, seçimi kazanan belediyelerin paylarından kesmeye başladı bile. Amaç, belediyeleri çalışanların maaşlarını ödeyemez hale getirmek!

Ayrıca, Belediye Encümenlerin yapısını kararname ile değiştirip, seçilen Başkanların elini kolunu bağlamak kararındalar!

Bu anlayışın benzerini biz daha önce görmüştük;
AKP’nin devlet katında konuk ettiği biri vardı! Fesli Deli Kadir!
Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı” diyen zavallı!
Bu anlayışıyla, “belediyeler benden olmazsa batsın” anlayışı aynı kafanın ürünüdür.

AKP’nin unuttuğu bir gerçek vardır;
Birileri Türk Milletine kötülük yapmaya kalkarsa, gün gelir Türk Milletinden öyle bir şamar yerler ki, geldikleri yeri bile unuturlar.
Geliyor beş kardeş, dikkat edin. Hem de öyle başparmağı kırık olanından değil…

Sağlık ve başarı dileklerimle 04 Mayıs 2019

31 MART SEÇİM TAHMİNİ

Rifat Serdaroğlu

31 MART SEÇİM TAHMİNİ

Demokratik ülkelerde seçim tahmini yapmak bize göre çok daha kolaydır. Çünkü;
-Demokrasi ve Demokratik Kurumlar yerleşmiş, işler durumdadır.
-Kuvvetler Ayrılığı İlkesi mevcuttur, çalışmaktadır.
-Hukuk, bağımsız ve tarafsızdır. Kimse hukuka emir veremez.
-Parti Başkanları, siyaseti zenginleşme aracı değil, halka hizmet olarak görür.
-Toplum örgütlüdür. Sivil Toplum Kuruluşları, kendi konularında çok etkindir.
-Basın hürdür. İktidarlar basın kuruluşlarına baskı yapamaz.
-Kamuoyu, yolsuzluklara ve kamu kaynaklarının usulsüz kullanılmasına karşı çok hassastır.
-Halk, iktidardan korkmaz ve düşüncesini açıkça söyler.
-Oy kaydırmaya müsait SEÇSİS sistemi, kullanılmaz.
-Oy sayımı, dökümü, listelenmesi şeffaf olarak yapılır. Hile olmaz…

Böyle demokratik ülkelerde gerek anket firmalarının gerekse kişilerin tahmin yapması ve doğruya yakın sonuçlar elde etmesi mümkündür.

Türkiye’de şu an, yukarıdaki on maddede sıraladığımız ilkelerden hangisi var? Duyamadım! Hiçbiri mi? Doğru tahmin ettiniz.
Demokrasinin olmazsa olmazı olan şartların hiçbiri bizde mevcut değil.

Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, seçimleri doğru ve şeffaf gerçekleştirmekle görevli resmi kurumlar, koltukları uğruna hem meslektaşlarını hem de mesleki onurlarını satmazlar.

Resmi Seçim Kurumları, oylar kullanılırken kanuna aykırı düzenleme yapıp, oy çalınmasına izin vermezler.

Devletin Resmi Kurumlarının başındakiler, iktidar partisinin değil, devletin memuru gibi hareket edip, taraf tutmazlar. Kişiliklerini bir koltuk için satmazlar.

Hiçbir ibadethaneyi, seçim ofisi gibi kullanmazlar. Buna öncelikle din adamları karşı çıkar.

Üstelik, devletin parasının, uçaklarının, adamlarının utanmadan ahlaksızca kullanılmasına izin vermezler.

Türkiye’ye 2002’den beri “Çalıyorlar ama çalışıyorlar”, “Her gelen çalıyor, bunlar ise besmele ile çalıyor” gibi hiçbir ahlaklı toplumda göremeyeceğiniz, ahlak dışı bir anlayışı aşıladılar.

“Bir Türk Dünyaya bedeldir” sözü belki savaşta, güreşte, kurnazlıkta geçerli olabilir ama Türk Milleti kadar, otoriteye şartsız itaat eden ve teslim olan bir toplum yoktur. Konuşmayı, itiraz etmeyi, yapamazsın demeyi, haklarını korumayı bilmez, korkar!

Örneğin;
Hiçbir demokratik ülkede şunu duyamazsınız. Yanlışlıkla duyarsanız, bilin ki o adam akıl hastanesinden kaçmıştır.

  • “İktidardan hiç memnun değilim. Donumuza kadar aldı. Bir adet kabak
    2,25 TL. Bir kilo biber 20 TL. Borç içindeyim. Hiçbir ümidim kalmadı.
    Ama yine de oyumu iktidara vereceğim! Çünkü adam kabadayı kardeşim. Görmüyon mu? Dünyaya kafa tutuyo!”

Şimdi alın o hür dünyadaki anket firmasını da Türkiye’de bir çalışma yaptırın!
Tüm bu olumsuz şartlara ve ne kadar oy çalınacağını bilmememize rağmen,
M. Günal Ölçer dostumun yaptığı bir çalışmadan yararlanarak size bazı rakamlar verebilirim;

AKP 2014 Yerel Seçim sonucuna göre, 30 Büyükşehir Belediyesi sınırları içindeki
30 milyon 650 bin kişiyi belediyeler yoluyla kontrol ediyordu.
31 Mart 2019 da bu sayı 17 milyon kişi civarına düşecek.

  • Yani AKP, kesin olarak oy kaybedecek

MHP 2014 Yerel Seçim sonucu, 3 milyon 840 bin kişinin yaşadığı şehirleri kontrol ediyordu. (30 BŞB)
2019’da bu sayı 1 milyon kişiye düşecek.

  • Yani, MHP de kesin olarak oy kaybedecek…

Cumhur İttifakının bu oy kaybı ne CHP’nin ne de İYİ Partinin eseridir.
Kimse kendine pay çıkarmaya kalkmasın!
Cumhur İttifakının oy kaybetmesinin başlıca sebepleri;
Türk Milletini küçümsemeleri, Türk Milletine sürekli yalan söylemeleri, devletimizin kurucularına hakaret etmeleri, boğazlarına kadar yolsuzluğa batmaları, ekonomiyi duvara dayamaları, insanlarımızı geçinemez hale getirmeleri, Türk Devletinin itibarını yerle bir etmeleridir.
AKP ve MHP un çuvalı gibidirler. Vurdukça bunlardan toz çıkar. Eğer muhalefet bu güne kadar görevini yapsaydı, Türkiye bu ikiliden çoktan kurtulurdu, çoktan.

Neyse, sıkıntı yok. Çoban Ateşi Hareketi gelir, bu ikiliyi layık oldukları yere sürer…

Sağlık ve başarı dileklerimle 28 Mart 2019

SON UYARI

SON UYARI

Rifat SERDAROĞLU
11.01.2019

31 Mart Yerel Seçimlerinde Cumhur İttifakı tarafından 
HİLE yapılacak diye 25 Aralık 2018’de uyarmıştım.
CHP ve İYİ Parti bu uyarıyı hiç dikkate almadılar. Sanki görevleri değilmiş gibi!

CHP’nin Genel Başkanı, Bilgi ve İletişim Teknolojilerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, CHP’nin Yüksek Seçim Kurulundaki temsilcisi olan kişi, bu ihmalin baş sorumlularıdır.
Bu üç kişi ya seçim işlerinden hiç ama hiç anlamıyor ya da üzülerek söylüyorum, ihanete varacak büyük bir yanlışın içindeler.
Başka türlü bir nitelemede bulunmak mümkün değil.
CHP üyesi, Veri Madenciliği konusunda dünya çapında uzmanlar, bu üç kişiyi defalarca uyardılar. Oy hırsızlığını önleyecek sunumlarını yaptılar.
Parti Meclisinde anlattılar. Gönüllü yapılmak istenen bu hizmet için bile ilgisiz kaldılar, sanki CHP adına değil de Saray adına çalışıyorlar hissini uyandırdılar!

Muhtarlıklarda askıya çıkartılan Sandık Bölgesi Askı Listeleri ile Sandıkta oy kullanılırken imzaladığımız Sandık Seçmen Listeleri arasında büyük fark olacağını, AKP’nin bazı hassas yörelere, seçmen yüklemesi yapacağını, bu listelerin mutlaka tek-tek bilgisayar ortamında kontrol edilmesi gerektiğini ısrarla istemiştik.
Ayrıca listelerin kontrolü için verilen 33 saatlik sürenin çok az olduğunu, CHP’nin YSK Temsilcisinin, süre uzatım talebinde bulunmasının şart olduğunu belirtmiştik.
İstanbul-Ankara-İzmir’de bu güne kadar Belediye Başkan adayları belirlenmedi!
Aday belli olmayınca seçmen listelerini kim kontrol edecek? Belediye Başkan Adayı ile, aday yapılmayan İlçe örgütünün çalışması bir olabilir mi?
Ne bekliyorsunuz ki?
Listeler kesinleştikten sonra mı aday belirleyeceksiniz?
Sayın Kılıçdaroğlu ve Sayın Akşener; Sizler partilerinizin mi yoksa Cumhur ittifakının mı Genel Başkanlarısınız, diye sorduk;
Duvardan ses geldi, bunlardan tık yok.

İYİ Parti, henüz parti olamadığı için, onların “Seçim güvenliği” gibi bir meseleleri yok! Onlar, kimin sırtına biner ve kendimizi nasıl seçtiririz telaşındalar.

HDP Eşbaşkanı Bektaş TBMM Genel Kurulunda feryat ediyor. Diyor ki;
“Bakın Şırnak’ta şu adresteki evde 625 seçmen yazılı. Bu hırsızlıktır. Engel olun! Aynı hırsızlık Siirt ilinde de var. Binlerce seçmen ilave edilmiş…”
AKP’liler “Amma kalabalık aile imiş” diye dalga geçiyorlar, utanmadan.

CHP İstanbul İl Başkanı, “Adalar İlçesinde 500 fazla seçmen yazılmış” diyor.
Hanımefendi; Adalar İlçesindeki fazla seçmeni mevcut Belediye Başkanınız belirledi. Siz mi buldunuz? Adalar İlçesindeki seçmen sayısı İstanbul seçmeninin binde biridir. Adalarda 11 bin, İstanbul’da 11 milyon seçmen var.
İstanbul genelini incelerseniz en az 250 bin civarında ekleme yapıldığını göreceksiniz. Niçin incelemiyorsunuz? Neden Genel Merkezinizi uyarmıyorsunuz? Hani diğer ilçelerdeki kontrol sonuçları? Siz İl Başkanlığını oyuncak mı zannediyorsunuz?

Kamuoyu araştırmalarına göre İstanbul’da 15 ilçede seçim 5-6 bin oyla kazanılacak veya kaybedilecek. Siz AKP’nin bu ilçelere seçmen eklemesi yaptığını görmüyor musunuz?

Aynı oyun İzmir’de oynanacak. İzmir Karşıyaka’da 250 bin civarında seçmen var. AKP’nin kazanması mümkün değil! Çünkü CHP %65-70 oy alıyor.
AKP kaybedeceği kesin olan Karşıyaka’dan 10-15 bin oyu Bakırçay Havzasındaki ilçelere aktarırsa, o ilçelerin hepsini kaybedeceksiniz!

İçinizden biri çıkıp şunları söylemedikçe;
Meraklanmayın Eyy Türk Milleti. Tüm kontroller tarafımızdan yapıldı.
Bu seçimde hile yapılmayacaktır. Kefili biziz
” sizleri Türk Milletinin iradesine sahip çıkamayan kişiler olarak damgalayacağız.
İnanın sizleri sokağa çıkamaz hale getiririz…

Sayın Kılıçdaroğlu, CHP’nin YSK üyeliğine atadığınız kişinin mal varlığını inceletmeniz, mümkün mü?

Sayın Genel Başkanlar, derhal şunlar yaptırmalısınız          :

-YSK; Listelerin kontrol sürelerini mutlaka uzatmalı!
-YSK; Oy kullanan seçmenlerin aynı parmaklarının çıkmaz boya ile boyanması kararı almalı!
-Oy sayımları, SEÇSİS denen şaibeli sistemle değil, elle sayılarak yapılmalı!

Bunlar olmadığı takdirde, tüm muhalefet partilerinin seçime katılmama kararı almanız şarttır.
Aksi olursa, sonucu belli bir seçimle Türk Milletinin demokrasiye olan inancını tamamen bitirirsiniz ve sorumlusu sizler olursunuz…

Not: Yarın 13.00’te Antalya Konyaaltı Nazım Hikmet Kongre Salonundayız.
Bekleriz. Pazartesi görüşmek üzere.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
========================================

Sayın Serdaroğlu,

Yüreğinize sağlık..
Uyarı ve feryadınıza katılıyoruz..

Öte yandan, YSK’ya CHP tarafından atanan üyeden söz ediyorsunuz..

Anayasa md. 79/4 aşağıdaki gibi :

“Yüksek Seçim Kurulu yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından üye tamsayılarının salt çoğunluğunun gizli oyu ile seçilir.”
******
Ben anlayamadım YSK’da CHP üyesini???
Nasıl bir düzenleme ve statü bu??

Sevgi ve saygı ile. 11 Ocak 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com


 

 

SAKİN OL REİS, SAKİN!

SAKİN OL REİS, SAKİN!

Reis, öyle bir bağırıyorsun ki, boyun damarların çatlayacak gibi şişiyor!
Sağlık eski Bakanı olarak, ameliyat yerin patlayacak diye ödüm kopuyor, yahu!

İnsan hiç kendi milletini, yani velinimetini azarlar mı?
Aynı zamanda AKP Genel Başkanısın, anladık! Ama Başkansın da!
Üstelik “Tarafsız olacağım” diye namusun ve şerefin üzerine yemin ettin!

Herkes senin gibi düşünmek ve senin gibi davranmak zorunda değil ki!
Bir TV kanalının sunucusu gençle uğraşman Reisliğin şanına yakışır mı?
Anadolu’da, kendi dengi ile değil de küçüklerle uğraşanlara ne derler
bilmez misin?

İnsanların adı ile soyadı ile alay etmek delikanlı adama yakışır mı?
Diyorsun ki;
“Birileri çıkmış portakal mıdır, mandalina mıdır, narenciye midir halkı sokağa çağırıyor. Haddini bil haddini. Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni.”

Hangi millet Reis? Milletin adı ne? İbrahim Milleti mi yoksa İslam Milleti mi?
Neden ısrarla “TÜRK MİLLETİ” demiyorsun?

Bak Reis,
Yakında biri çıkacak ve sana öyle şeyler söyleyecek ki, ağzını açamayacaksın.
Sen Padişah değilsin, Şah değilsin, Sultan değilsin! Sen kimseye bağıramazsın. Sen Türk Milletinin her ferdine saygılı olmak ve terbiyeli davranmakla yükümlüsün. Seçimle gelen ve süren bittiğinde emaneti teslim edip köşesine çekilecek bir fanisin.
Ne söyleyeceksen, bağırmadan, insanları azarlamadan efendice söyleyeceksin.
Sen bağırınca, insanlar korkuyor zannediyorsan, yanılıyorsun.

Senin görevlerin Anayasamızda yazıyor. Hepsi o kadar. Ne bir gram fazla ne bir gram eksik.
Anayasamızın neresinde, “Cumhurbaşkanı kendisi gibi düşünmeyenleri azarlar ve enselerini patlattırır” diye yazıyor?
Yarın bir meczup çıksa ve Fatih Portakal denen genci öldürse bunun sorumlusu kim olacak?

17/25 olaylarında Bakan veletlerinin yatak odalarında milyonlarca avro çıktı, Türk Milleti sana bağırdı mı?
Reza Zarrab denen dolandırıcıyı, damadının televizyonuna çıkartıp “vatansever” ilan ettin, biz sana bağırdık mı?
Haram Havuzu ile medya grubu satın aldırttın, Türk Milleti sana bağırdı mı?
Devlet Bankasından kredi verdirtip, Torbeş kafalıya medya grubu aldırdın,
Türk Milleti sana bağırdı mı?
“Aha sadece bu yüzüğüm var, duyarsanız ki ben çok zengin olmuşum, bilin ki ben haram yemişim” dedin ama Avrupa basını seni dünyanın en zengin sekiz siyasetçisinden biri ilan etti. Buna Türk Milleti laf söyledi mi?

Suriyeli kaçaklara Türk Milletinin 33 Milyar Dolar parasını dağıttın. Belge yok, bilen yok. Türk Milleti sana bağırdı mı?

Bak Reis;
Eğer sen Türk Milleti susuyor ve bu olayları destekliyor diye düşünüyorsan, çok büyük yanlıştasın!
Türk Milleti, senin daha ne kadar ileri gidebileceğini görmek istiyor.
Zaten Milli Andımızı yasaklatman, Ne Mutlu Türküm Diyene yazılarını kaldırtman, Türk Milletinin sabrını taşırma seviyesine getirdi!
Bu yüzden sakin ol, sakin konuş, sakin kal.
Daha bu işin hesap verme dönemi var. Hepimiz hem bu dünyada hem de ahirette hesap vereceğiz.
Üstelik o hesaplar hiç şaşmaz. Çünkü orada “Seçsis” ve YSK yok ki rakamlar şaşı yapılsın!

Sayın Reis;
Böyle bağırıp çığırmak, herkese hakaret edip efelenmenin en tehlikeli sonucu nedir bilir misin?
Yarın bir delikanlı çıkar, sana meydan okur, utanırsın…
Tıpkı “İnternet” ile “Elektriğin” hikayesi gibi!
İnternet demiş ki; “Ben olmasam hiçbir şey olmaz.”
Elektrik yanıtlamış; “Hadi len!”

Sağlık ve başarı dileklerimle 18 Aralık 2018
Rifat Serdaroğlu