Etiket arşivi: PKK terörü

TÜRK MİLLETİ SİZİ AFFETMEYECEK

TÜRK MİLLETİ SİZİ AFFETMEYECEK

Rifat Serdaroğlu

2020 yılının ilk günü bunları yazıyorum ki, utanır da aklınızı başınıza alırsınız.

18 yıldır neye elinizi attıysanız, kuruttunuz, yıktınız, yaktınız, yok ettiniz.
Doğru söylediğiniz bir ise, binlerce yalanı yüzünüz kızarmadan söylediniz.
Çaldınız, soydunuz, “Harun” olmak için geldik dediniz, “Karun” oldunuz.
Sınav sorularını bile çalıp, yüz binlerce gencin geleceğini kararttınız.
Türk’e düşman, Arap’a dost, küresel eşkıyalara yamak oldunuz.
Müslümanız dediniz, Müslüman’ları öldüren “Kanlı Projeye” eşbaşkan oldunuz.
Komşularımızın tarihi eserlerini, zenginliklerini, binlerce yıllık kitaplarını, tohumlarını çalan ABD’ye erketelik yaptınız.

Hangisini sayalım ki?!
Çözüm Süreci dediniz, PKK terörünü yeniden hortlattınız.
Atatürk heykelleri yıkıldı, yerine Şeyh Said heykeli dikildi, siz alkışladınız.
Türk Askerini-Polisini öldüren PKK piçlerini davul-zurna ile karşılattınız.
Ülkede sözüm ona “PKK Şehitlikleri” açıldı, siz izin verdiniz.
PYD itlerini Cumhuriyet Bayramı’nda, PKK bayrakları ile ülkemizden geçirttiniz.

FETÖ’yu, Türk Devletinin kalbi olan “Kozmik Odaya” siz soktunuz.
FETÖ’ye Yüksek Yargıyı, siz teslim ettiniz.
17/25 Hırsızlık-Soygun-Rüşvet rezilliğine, “Darbe” dediniz, dünyayı güldürdünüz.

Hala karanlık noktaları bulunan 15 Temmuz’u, tasfiye aracı olarak kullandınız.
FETÖ’yu bıraktınız, Menzil’e – İhvan’a – Muaviye İslamı’na sarıldınız.
Türk Ordusunun Tank-Palet Fabrikasını, Türk düşmanlarına peş keş çektiniz.

Türk Milleti sizi asla affetmeyecek! Yalnızca  sizi mi?
Birbirinize en ağır hakaretleri yapıp, yapışık kardeş olduğunuz Bahçeli’yi de!
Demokratik Merkezi bilerek parçalayan Çiller ve Ağar’ı da!
Türk Milletinin soyulmasına aracılık yapan yandaş müteahhitleri de!
Yalan haberlerle Türk Milletinin kafasını karıştıran satılık kalemleri de!
TOBB üyeleri konkordato sırasına girmişken, önce “FETÖ’cu, sonra “Akil İnsan” en sonunda da “Otomobilci” olan TOBB Başkanı gibi, milleti aldatanları!

Kendilerine Saraylar yaptırıp, üniversite gençlerinin yemeklerini vermeyenleri!
Sigorta primini ödeyemeyen 5 Milyon insanımızın sağlık hizmeti almasını engelleyenleri!
Türk Milletini boğazına kadar borçlandıranları!
Çiftçiyi ekemez, esnafı dükkanını açamaz, sanayiciyi ayakta duramaz hale getirenleri!
Mehdi bekleyen, vatanı bölmeye çalışan hain başdanışmanları!
Havamızı, suyumuzu, ormanlarımızı yok edenleri!
5 Milyon Suriyeli kaçağı başımıza bela edenleri!
Huzurumuzu kaçıranları, kardeşliğimizi yaralayanları, birliğimizi bozanları da affetmeyecek…

  • Türk Milletini Suriye’den sonra, Libya’da felakete sürüklüyorsunuz.

Türk Milletinin “Mavi Vatan’daki” haklarını koruyacak Deniz Kuvvetlerin Komuta Heyetini, FETÖ-CIA işbirliğiyle, sahte delil ve kumpaslarla, siz çökerttiniz.

  • Ege’deki Türk Adalarını Yunan’a siz teslim ettiniz.

Ege’de Yunan Askeri, Libya’da Türk Askeri saçmalığını siz yarattınız.
Rauf Denktaş’a hakaret edip, Kıbrıs’ta elimizi zayıflatan yine sizdiniz.

Şimdi ise, Akdeniz’deki haklarımızı korumak için Libya ile işbirliği yapıp asker gönderelim, diyorsunuz.
Bu konuda size tavsiyemiz şudur :

-Libya’da diplomasiyi, oranın yapısını ve tarihini bilen diplomatlarımıza bırakın ve diplomasiyi sonuna kadar zorlayın. Mutlaka sonuç alırsınız.
Ama “İhvan kafanız” size hakim olur da Libya halkına karşı Türk Askerini savaştırırsanız, önce ecdadınıza, sonra da Türk Milletine ihanet etmiş olursunuz.
Sakın ola bu yola sapmayın.
Siyasi olayların ve devletlerarası ilişkilerin sonu yoktur. Bugün ters düştüğünüz bir ülke ile yarın birlikte olabiliriz.
Tekrar ediyoruz; Diplomasiye evet, dayanışmaya evet, yardıma evet ama Libya halkıyla savaşa sonuna kadar hayır!
Bu dünyanızı ve ahiretinizi mahvettiniz. Artık daha fazla nefret ettirmeyin.
Ettirmeyin ki soyunuz, Türk Milleti içinde rahat yaşasın…

Sağlık ve başarı dileklerimle

AYBÜKE ÖĞRETMENİN KATLEDİLMESİ DEVLETE DERS OLMALI

AYBÜKE ÖĞRETMENİN KATLEDİLMESİ DEVLETE DERS OLMALIDIR!

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

PKK terörü, bir kez daha sivil, masum bir cana kıymış, Batman’da görev yapan 22 yaşındaki müzik öğretmeni Şenay Aybüke Yalçın, narin vücuduna isabet eden kurşunlarla can vermiştir.

Yurdun maalesef çatışmalardan uzak olmayan bir yerinde, ilk meslek yıllarını geçireceği haberini bile “Öğretmen oldum” diye yakınlarına müjde olarak veren, Türkiye’nin her toprağını ve o topraklarda yeşermiş her yavruyu eşit gördüğü anlaşılan Aybüke öğretmenin, Batman’ın en merkezi yerlerinden birinde, sokak ortasında hayatını kaybetmesi, Türkiye’nin yüreğine ateş düşürmüştür.

Geriye kalan acı ve öğretici gerçek şudur:

Ölümünden birkaç gün önce, arkadaşına attığı bir mesajda, “Türkiye’nin teröre hedef olması konusunda elinin kolunun bağlı olması”ndan duyduğu sıkıntıyı anlatan Aybüke öğretmen, eli kolu bağlı olmayan devlet tarafından korunamamıştır.

Görünen o ki, devletin sağladığı güvenlik açısından – Aybüke’nin hayalinin aksine- yurdun her toprağı hâlâ ve ne yazık ki eşit değildir.

Neredeyse tüm yakın Ortadoğu ülkelerine AKP politikaları nedeniyle asker yollayan,
hatta bugünlerde Katar’a bile birlik yollamanın masaya yatırıldığı ülkemizde, terör,
hâlâ kol gezmektedir.

Eğitim İş olarak iktidara sesleniyoruz; Mustafa Kemal Atatürk‘ün dediği gibi, yeni nesiller öğretmenlere emanet ise, yurdun her köşesini görev yeri sayan öğretmenlerimizin canı da devletin kudretine emanettir.

Yaşamının baharında canından olan Aybüke Yalçın’ın, teröre verilen son kayıp olmasını
ve bu yaşananların devlete ders vermesini umuyoruz.

Başta Şenay Aybüke Yalçın öğretmenimizin ailesi ve sevenleri olmak üzere,
tüm Türkiye’ye baş sağlığı diliyoruz.

EĞİTİM-İŞ Merkez Yönetim Kurulu
http://www.egitimis.org.tr/guncel/sendika-haberleri/aybuke-ogretmenin-katledilmesi-devlete-ders-olmalidir-2404/#.WTxyLuvyh1s, 11 Haziran 2017
===================================

Dostlar,

Biz de, EĞİTİM-İŞ üyesi ve bir tıp eğitimcisi yurttaş olarak acıyla paylaşıyoruz bu iletiyi..

AKP son 4-5 yılı ‘‘AÇILIM SÜRECİ” saçmalığı ile PKK ile mücadele yerine müzakere etmeyi seçmeseydi ve bu arada PKK’nın tüm ülkeyi hendeklerle bölmeyi hedefleyen, dağı – taşı ağır silah – bomba – mühimmat – terörist ile doldurmasına göz yummasa idi, 2002’de iktidar olduğunda bitmek üzere olan PKK sorunu çözülmüş olabilirdi..

PKK silahı bumerang gibi dönmüş ve AKP’li Kozluk belediye başkanı Veysi Işık’a suikast amaçlı yönelmiştir. Arada seken kurşuna kurban olan ise masum Aybüke öğretmendir.

Pekiiii, Ceza Hukuku terminolojisi ile sorarsak; bu cinayetin ”asli faili” kimdir???

Söylersek suç olacak. OHAL var memlekette!

Sevgi, saygı ve acı ile. 11 Haziran 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
EĞİTİM-İŞ
Üyesi – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Avrupa da Türkiye’den hızla uzaklaşıyor

Avrupa da Türkiye’den hızla uzaklaşıyor

Portresi_ATA_ile


Onur Öymen

 

 

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz.

  • “Türkiye nefes kesen bir hızla Avrupa’dan uzaklaşıyor.” demiş.Bu sözler acaba sadece Türkiye’de hukuk, insan hakları, basın özgürlüğü gibi alanlarda yaşanan sıkıntılara bir tepkiden mi kaynaklanıyor? Bu alanlarda yaşanan eksiklikler, yapılan yanlışlıklar herkesten önce Türk aydınları, siyasal partileri ve basını tarafından eleştiriliyor. Ama acaba bütün bu alanlardaki geriye gidişte Avrupa’nın hiç mi sorumluluğu yok?

Son yıllarda insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanında yaşanan en büyük sıkıntılar, hükümetin de sonunda komplo olarak nitelendirdiği Ergenekon davasından kaynaklanmış ve bu dava sırasında çok sayıda gazeteci, siyasetçi, aydın, subay yıllarca hapis yatmıştı. Peki, Avrupa’nın Ergenekon davasıyla ilgili tutumu ne olmuştu? Bazı usul hatalarına işaret etmekle birlikte Avrupa Birliği, özellikle Avrupa Parlamentosu bu davanın sanıklarını devletin içine sızmış bir çete olarak nitelendirmiş ve onların yargılanıp cezalandırılmasını istemişti.

İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan gibi çağdaş düşünceli, demokrasiye inanmış, Atatürkçü gazetecilerin tutuklanmasına karşı Avrupa’nın tepkileri çok cılız kalmıştı.

Türkiye’nin Kıbrıs meselesi, Ermeni soykırımı iddiaları, PKK terörü, Ege sorunları gibi milli konularında Avrupa Birliği hemen hemen daima Türkiye’nin karşısındakilerin yanında yer almış, CHP’nin bu konulardaki çabalarına karşı da çoğunlukla mesafeli davranmıştı. Geçmişten bu yana bütün Türk hükümetlerinin bu milli konularımızda hep yanlış yaptığı izlenimi yaratılmıştır.

Türkiye’nin AB üyeliği hedefini şimdiye dek  destekler görünen İngiliz Muhafazakar Partisinin lideri David Cameron şimdi 3000 yılına dek bu hedefin gerçekleşmeyeceğini söylemeye başlamıştır.

Fransa Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için 4 müzakere başlığının, Kıbrıs Rum Kesimi 6 müzakere başlığının, AB Konseyi, Kıbrıs bahanesiyle 8 müzakere başlığının görüşülmesine ambargo koymuştur.

Avusturya’da Cumhurbaşkanlığı seçimini kıl payıyla kaybeden Norbert Hofer,

“Türkiye üye olursa Avusturya’nın AB’yi terk edeceğini” söylemiştir.

Türk vatandaşlarına vize bağışıklığı sağlanması konusunda Avrupa’nın geri adım atmaya başladığı, evvelce koyduğu koşullara ek olarak yeni fren mekanizmaları geliştirmeye çalıştığı görülmektedir. İngiliz eski İstihbarat Başkanı Richard Dearlove, Türklere vize bağışıklığı sağlanmasının ateşe benzinle gitmek gibi olacağını ileri sürmüştür..

Son olarak Almanya Parlamentosu, Hıristiyan Demokrat, Sosyal Demokrat ve Yeşiller Partisinin ortak girişimiyle 2 Haziran’da Ermenilerin soykırım iddialarını benimseyen bir karar almaya hazırlanmaktadır.

Başbakan Merkel’le son zamanlarda sık sık gerçekleştirilen üst düzey ziyaretlerde Türk devlet adamlarının kendisini bu tasarıyı engellemeye ikna edemedikleri görülmektedir. Sayın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da kısa bir süre önce gerçekleştirdiği Berlin ziyareti sırasında görüştüğü Sosyal Demokrat ve Yeşiller partisi milletvekillerini tasarıyı geri çekmeye ikna edebildiğinin işareti yoktur.

Bu tablo gerçekten Türkiye-AB ilişkilerinin hızla geriye gittiğini gösteriyor.

Türkiye’de iktidarın başından beri AB’ye pek sıcak bakmadığı biliniyordu. Ancak şimdi aslında Avrupa’nın da hızla Türkiye’den uzaklaştığı görülüyor. Bu olumsuz gidişi salt Türkiye’nin yanlışlarına veya eksiklerine bağlamak insaflı bir değerlendirme olmaz. Bence Türkiye konusunda uzun zamandan beri çoğunlukla yanlış politikalar izleyen Avrupa, şimdi geleceği de doğru okuyamamakta, Türkiye’yi kendi elleriyle Orta Doğu’ya doğru hızla itmektedir.

Türkiye’nin Avrupa’nın değerlerinden uzaklaşmasında Avrupa’nın da sorumluluğu büyük olacaktır.

Saygılar, sevgiler.
24.05 2016

=================================

Evet dostlar,

Sular yataklarına dönüyor galiba…
Bu hülyanın boş olduğunu yıllardır yazdık, söyledik..

Türkiye’nin yeri AVRASYA Bloku olarak görülüyor..

Öncelikle TAM BAĞIMSIZLIĞINI koruyarak.

Ortadoğu’da 2. bir Sudi Arabistan rolüne soyunmak Türkiye’nin parçalanması demektir!

Sevgi ve saygı ile.
25 Mayıs 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

Gaziler haykırdı: “Dökülen kanın sorumlusu AKP ile Erdoğan’dır!”

 

Gaziler haykırdı: Sorumlu Erdoğan!

Güneydoğu gaileri, Meclis önünde eylem yaptı ve “Dökülen kanın sorumlusu AKP ile Erdoğan’dır!” dediler.

Yavuz ALATAN / ANKARA

PKK terörü ile mücadele ederken yaralanan ve sakat (AS: engelli) kalan gaziler,
Türk bayrakları ile eylemleri sırasında terörü kınadılar.

Gazi Hüdaverdi Mercan, Ulus’taki 1. TBMM önünde yaptığı açıklamada;

  • “Vatanı için bedenini ortaya koyan gaziler olarak Türk halkına sesleniyoruz.
    AKP ve PKK’nın barış getireceğine inanmayın.
    AKP’nin bu ülkeye getirebileceği tek şey yıkım, PKK’nın ise kan ve gözyaşıdır.
    Herkes derin uykudan uyanıp, vatanına ve bayrağına sahip çıksın.” dedi.

SABRIMIZ TAŞTI

Gazi Ertan Acır’da, “Yaşanan süreç gazi ve şehit ailelerinin sabrını taşırdı.
Birbirimize kenetlenip yeniden kurtuluş savaşı vermenin zamanı gelmiştir.
Meclis’teki PKK yanlılarını tanımıyoruz. Türk Ordusuna yetki verin.
Bu savaş saray savaşı değil, vatan savaşıdır” ifadelerini kullandı.

Son iki ayda 56 askerin şehit olduğunu söyleyen Acır,
gaziler adına yazılan çağrı mektubunu okudu. Gazilerin mektubu şöyle:

“Sizler, vatanseverliğin, kahramanlığın, ülke için, millet için can vermiş olmanın, bacakları, kolları, gözleri vatan toprağına bırakmış olmanın anlamını bilmezsiniz.
Vatan uğruna ölümü göze alanları asla düşünmezsiniz. 22 Mart 2014 günü AKP’nin onayıyla Diyarbakır’da terörist başı devlete meydan okudu. AKP ve yandaşları
‘çözüm süreci’ sürüyor şehitler gelmiyor dediler. Ama yaşanan çözüm süreci yerine

– PKK şehirlere yayıldı
, yol denetimlerine başladı, vatandaş haraca bağlandı.

– PKK’nın istediği valiler, kaymakamlar atandı. Vergi birimleri, mahkemeler kuruldu.
– Suriye’deki PKK için terörist toplandı.
– Devlet terörist başıyla pazarlık masasını büyüttü, İmralı karargahı kuruldu,
MİT, PKK postacısı oldu, terörist başının seçim posterleri için boy boy fotoğrafları çekildi.
– Güvenlik güçleri meşru müdafaa dışında kışla ve karakollara hapsedildi.
– Geriye ne kaldı? PKK’nin terör örgütü olmaktan çıkarılması, özerkliğin ilanı..
– Ve bugüne geldiğimizde 13 yılda yüzlerce şehit ve yaralı verdik.
– AKP’nin taviz politikaları PKK’yı daha da cüretkar kılarak ya müzakere ya da savaş naraları atmasına sebep olmuş ve dün Diyarbakır ve Siirt’te yapılan hain saldırı sonucu 12 askerimiz şehit olmuştur.
– Ayrıca son 2 ayda 56 şehit ve 169 askerimiz yaralanmıştır.
Bunun sorumlusu AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır.

(Ağustos 20, 2015, http://www.sozcu.com.tr/2015/gunun-icinden/gaziler-haykirdi-sorumlu-erdogan-915024/)

====================================

Dostlar,

Var mı eklenip çıkaracak??

Biz de aynen katılıyoruz..
Biz de elleri – ayakları öpülesi gazilerimizin haykırışına olduğu gibi katılıyoruz..

“Dökülen kanın sorumlusu AKP ile Erdoğan’dır!” 

Türkiye, Başkanlık – sultanlık -halifelik hezeyanları içinde her şeyi göze alan ve ülkemizi kan gölüne dönüştüren 12. CB Bay RTE’den behemehal kurtarılmalıdır..

Türkiye’nin en ivedi, vahim, öncelikli ve ertelenemez sorun kaynağı budur;
12. CB Bay RTE’den kurtulmanın yolunu Türkiye hızla bulmalıdır ve bulacaktır da!.

Sevgi ve saygı ile.
20 Ağustos 2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Gazi Ertan Acır kardeşimize telefon ederek eylemleri için kendilerine teşekkür ettik..
Türkiye’nin bu musibeti de geride bırakacağına inancımızı karşılıklı belirttik.
Türkiye,başta
Erdoğan ve AKP’deki uzantıları ile açık – gizli şürekası ve suç ortakları ile
Türk Ulusuna tarih önünde hesap verecektir. Bu denli masum kanı yerde kalamaz! 

Rifat Serdaroğlu : DEVLETİN SAHİBİ YOK

 

DEVLETİN SAHİBİ YOK!

portresi3

Rifat Serdaroğlu

-Cumhuriyetin kuruluş değerlerine karşı olduğunu açıkça söyleyen bir iktidar.
-Demokrasiyi, hedefi olan “İslam Devletine” gitmek için bir araç olarak gören
bir Başbakan.
-İktidara gelebilmek uğruna başta emperyalist güçler olmak üzere, Cumhuriyet ve Demokrasi düşmanı Cemaat ve Tarikatlarla işbirliği yapan bir Genel Başkan.
-Oy toplamak amacıyla PKK Terör örgütü lideri ile müzakere etmekten çekinmeyen, ülkeyi bölünmenin eşiğine getirmiş bir siyasal yapı ve ulusal değerlerden- vatan sevgisinden nasibini almamış Cemaat beslemesi
bürokratik yapı
!…

-Bir taraftan, “Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesinin yazılmasını ilkellik sayan,
öbür yandan Türkiye, Şerefsizlerin Memleketidir” diyen bölücüye
“Cumhurbaşkanlığı Ödülü” veren bir Cumhurbaşkanı.

-İktisat Fakültesi mezunu, gençliğinde İBDA-C Terör Örgütünün “Gölge” adlı dergisinin Ankara Temsilcisi olduğu yazılan bir Anayasa Mahkemesi Başkanı.

Ağlayan Kaşar Bülent Arınç’ın dost ve arkadaşları olmakla övünen
Yüksek Yargı Başkanları.

-Silah arkadaşları sahte delillerle, Cemaat ve CIA kumpası ile zindana atılırken,

  • çamaşır sepeti gibi koltuğunda oturan, bizi bu işlere karıştırmayın diye bildiri yayınlayan ve sürekli “ters L” vaziyetinde dolaşan bir Genelkurmay Başkanı.

-Büyük bir kısmı satın alınmış, önemli bir kısmı Cemaat ve Tarikatların emrine girmiş, kalan kısmı ise Polis-Vergi Denetmeni tarafından tutsak alınmış, “Basın Özgürlüğü-Halka doğruları anlatma” görevlerini rafa kaldırmış gayri millî bir medya.

-Demokrasinin, Lâik Cumhuriyetin, Özgür ve Örgütlü Toplumun, Çağdaşlığın savunucusu olması gereken Üniversitelerimizin ve Bilim İnsanlarımızın
inanılmaz korkaklığı ve suskunluğu.

-Aman dümenimiz bozulmasın, bu furyadan bizde pay kapalım deyip,
bir avuç cahile teslim olmuş omurgasız iş dünyası.

Durum böyle olunca;
Hırsızlar serbest dolaşır, Savcılar görevden alınır. Savcı, Savcının elinden dosyasını alır. Polis, Savcıyı sallamaz bile, aynı Polis Mahkeme kararını da takmaz.
Savcı “tutun getirin”, Polis, “Ben karışmam, sıkıysa sen tut” der.

Bürokrasi, böyle durumlarda yaptığı gibi, tüm yürümekte olan işleri frenler ve
pozisyon alır. Piyasalar alt üst olur, döviz tarihi rekorunu kırar,
devletin ve özel sektörün borcu durduğu yerde artar.

Türkiye Cumhuriyeti, çok partili siyasal yaşama geçtiğinden bu yana ilk kez
böylesine ciddi bir “Devlet Krizi” ile karşı karşıya geliyor.

AKP Hükümeti dışında hangi hükümet işbaşında olsaydı, o hükümet şimdiye dek
istifa eder ve ülkeyi böylesi feci bir duruma düşürdüğü için Türk Milletinden özür diler ve kenara çekilir, demokrasinin önünü açardı.

Fakat AKP yalnızca hizmet için değil, demokratik rejimi değiştirmek amacıyla
iktidar olduğundan; değil istifayı düşünmek, eline aldığı “Yürütme Yetkisiyle” Cumhuriyetin temel direklerini kırmakta,

  • AKP T.C. Devletinin çöküşünü hazırlamaktadır.

Bugün Başbakan Erdoğan’a sorsanız;
“Eyy Erdoğan, bir tarafta Bilal Efendinin kurtarılması, diğer tarafta Hukuk Devleti İlkesinin yıkılması, senin tercihin nedir?.”

Vereceği yanıt şöyle olur;
“Sevsinler sizin Hukuk Devletinizi. Bilal’e karşı yapılan bir darbedir. Devlet içinde paralel yapılanmadır. Biz kendi ülkemizde ameliyat yapılmasına izin vermeyiz…”

Değerli Okurlar;

28 Aralık 2013 Cumartesi günü ülkemizin manzarası maalesef böyledir.
Eğer Türk Milleti olarak yazgımıza el koymaz isek, bu güne dek olduğu gibi
“Bana ne” deyip yalnızca seyredersek, her geçen gün daha da kötüye gideriz.
Önümüzde bir yerel seçim ve bahar aylarıyla başlayıp iyice azacak PKK terörü
ve bölücülük çabalarını yaşayacağız.

Ne demiş M. Akif Ersoy;

  • Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır!..

Nasıl mı sahip çıkılacak? Onu da yeni yılda görüşürüz.

Sağlıklı, huzurlu, barış ve kardeşlik içinde bir yeni yıl dilerim.

Not: Bir hafta kadar yurt dışında olacağım.
Yazılarda olabilecek aksamalar için şimdiden özür dilerim.
(28 Aralık 2013) 

Yılmaz Özdil : “ŞARAPNEL” / SHRAPNEL by Yilmaz Ozdil

ŞARAPNEL

portresi_kravatli

 

 

 

 

Yılmaz ÖZDİL
Hürriyet, 21.6.2012

Analar ağlamasın…
Bir “baba” göndermiş:

“Oğlum orada. Korkar mı? Bilmiyorum. Ateşlendiğinde başında nöbet tutardım, hasta olursa revire çıkabiliyor mu acaba? Akşam biraz gecikse, evhamlanırdık, gözümüz yollarda kalırdı. Şimdi, haftada bir telefon edebilirse, ne mutlu bize; kötü bir haber gelir mi korkusu ile… Sahi, neden telefon etmek yasak bu kadar? Vatan için ölmesi beklenen evlatlarımız casus mu? Sevdiği kız var mıydı… Bilmiyorum. Hiç söylemedi. Kimbilir, yüreğinde hangi fırtınalar esiyor oralarda… Babalar Günü’nde aradı en son… İyiyim dedi. Her şey güzel, merak etme dedi. Teselli etti. O mu evlat, ben mi, bilemedim. Bildiğim şu… Güle oynaya, seve seve gitti. Oğlumu gönderdiğim gibi canlı, sağ salim geri isterim.”

“Bedelliler evlat… Bizimkiler zayiat mı?”

“Bırakın bize insan muamelesi yapmalarını, tekerlekli sandalyemizi yürütecek kaldırım bile yapmıyorlar. Çarşıda, alışveriş merkezinde dolaşan… Dolaşabilen gazi gördünüz mü siz hiç?”

“Mücadele et dediler, mücadele ettik. Bize mücadele et diyenler, mücadele ediyor mu?”
Bir astsubay yazmış…

Her okuduğumda ve size aktarırken bile tüylerimi diken diken eden, mizahi kahrediciliğe, kahraman cesaretine dikkatinizi çekerim: “Bülent Arınç, teröristlerin silahları vardı diyor. Protezime bakarak endişeleniyorum: İster misin bana ateş etsinler!”

“Hava Kuvvetleri’nden emekli kurmay yarbayım. Eşimin babası, Kore gazisi…
Kendi toprakları için savaşmış gazilerin torunlarına bile sahip çıkıyorlar.
İki çocuğumuz var, Güney Kore firmasının gazi torunlarına verdiği bursla okuyorlar. Kore Hükümeti, Türk gazilerin torunlarını her sene yaz kampına götürüyor. Kore üniversitelerinde, burslu, master ve doktora imkânı tanıyorlar. Geçenlerde, Muharip Gaziler Derneği’ndeydim, Kore ve Kıbrıs gazileriyle sohbet ettim. KKTC büyükelçilerimiz bir kez bile gelmemiş.

Güney Kore Büyükelçisi ise, eşi ve askeri ataşesiyle birlikte sürekli ziyaret ediyor.”
“Eşim askerdeyken bileğini kırdı. Hastane odamızda, bacakları olmayan, yüzünde derin yaralar bulunan bir genç vardı; Cemil… Dokuz ay komada yatmış. Ölür demişler, uyanmış. Öylesine hayat doluydu ki, bileğimizdeki kırıktan utanıyorduk. Boşverin, vatan sağolsun diyordu. İş bulmuştu, çalışıyordu. Zaman zaman yaraları nüksediyor, açılıyormuş… Anacığına tedaviye gittiğini söylemiyor, eğitime gidiyorum diyormuş. ‘Anam yaşlı, üzülmesin, şekeri var’ diyordu.”

“Askeri hastanede nöbetçiydim. Gün ağarmak üzere, santral aradı, mayın vakası geliyor.
40 dakika mesafede, kan grubu A RH pozitif… Ameliyat ekibine haber verin, aynı kan grubuna sahip 10 kişi bulun dedim. Helikopter indi. Koşarken, bir er gördüm, çökmüş duvar dibine, hüngür hüngür ağlıyor. Arkadaşın mı oğlum? Değil komutanım, benim kanımı almıyorlar,

B miymiş neymiş benimki.”

“Bölgede, askerlerin tedavisinde çalışan bir annenin kızıyım ben… Onlarla büyüdüm. Hayatta kaldığına şükretmez, ölmediğine üzülmez, arkadaşlarıyla dağlarda olamadığına ağlar onlar.”

“Gelmeseler de olur, bayramda arasalar yeter.”
“Kafasına isabet eden kurşunla, iki defa kalbi duran, üç defa beyin ameliyatı geçiren,
111 gün komada kalan gazimiz Fırat’a, ev yaptırıyoruz. Kastamonu Tosya’da kampanya başlattık, iki senede 103 bin lira topladık. İnşaatta kullanmak üzere, manevi temsil için, 81 şehrimizden birer kavanoz toprak getirdik, nihayet temeli attık. Protokolümüz en öne kuruldu, bağışçılara teşekkür bile edilmedi.”

“Apo’yu eve çıkarmaya çalışanlar, lütfedip önce bize birer tek göz oda versinler,
Apo’nun villasını bahçesini sonra düşünsünler.”

“Eşim ve kızımla beraber, Bodrum’daki kampa gittik, emekli hekim asker arkadaşlarımızı ziyarete… Tekerlekli sandalyeyle gazileri gezdiriyorlardı. Rehabilitasyon için getirilmişlerdi. Fiziki görünümlerini anlatmama dilim varmaz ama… Bana en çok dokunan, çok istememe rağmen, onlarla iki kelime konuşamamak oldu. Konuşmuyorlardı. Günaydın’larımıza bile cevap vermiyorlardı. Onları gezdiren arkadaşları, üstelemeyin lütfen diyorlardı, bizimle bile konuşmazlar. Bir insanın, konuşmayarak bu kadar çok şey anlatabildiğini o gün, orada anladım.”

“Vatani görevimi mayın arama dedektörü kullanarak yaptım. Mayına basmadım.
Çatışmaya girmedim. Hiç yara almadım ama… Sivil hayatıma normal insan gibi devam edemediğimi söyleyebilirim. Aradan üç sene geçti. Yürürken yerinden oynayan bir kaldırım taşının, yüreğimdeki anlamını size tarif edemem.”

“Kuş sesleri, hatta sinek vızıltıları bir anda kesilir, makasın kâğıdı kestiği gibi, bir anda… Sırtüstü yapışırsın yere, uğultuların arasında mayın kelimesini ayırt edersin sadece…

Masmavi gökyüzüne bakarken bulursun kendini, arkadaşların bi şeyin yok diye bağırır,
bilirsin ki, bacağın yok… Hep o soru çınlar aklında, tekrar tekrar, neden ben,
neden ben?”

“Bastım… Bayılmışım. Helikopterde ayıldığımda dedim ki kendime,
kızıma nasıl söyleyeceğim?”

Faturayı ödeyemediği için elektriği kesilen mi ararsın, üç kuruş kredi borcundan icralık olan, eşyaları haczedilen mi?

Şarapnel gibi yağıyor mesajlar, sağanak şarapnel gibi…
Bilmiyorum artık, vicdanımızın neresine denk gelirse..

======================================================

Bizim yorumumuz-katkımız..

Dostlar,

Yılmaz Özdil’in bu yazısı bizi hüngür hüngür ağlattı..
Birkaç gün gecikme ile de olsa paylaşmak istedik.

Halkımız / Ulusumuz, PKK maşa örgütünün 1979’da Abdullah Öcalan’a emperyalistlerce kurdurulmasından 5 yıl sonra 1984 Eruh-Şemdinli baskını yaptırılarak gündeme sürüldü.

28 yılda yaklaşık 40 bin cana neden oldu. Birkaç yüz milyar dolar da yitiğe..

Orta yoğunluklu bir savaştan beter.

Halkımız-ulusumuz bağrına taş basarak sabretti; kınalı kuzular parçalanmış bedenleri ile toprağa verilirken,

Aşk olsun ki,

O anababalar “VATAN SAĞOLSUN!”

demeyi sürdürdüler.

Bu denli yüksek bir vatan sevgisi dünyanın hangi ulusunda var??

Bunlar bir iç savaşa ve dolayısıla ülkemizin-halkımızın bölünmesine yetmedi!
Emperyalizm başaramadı, halkımızın vatan sevgisine, sabrına ve sağduyusuna yenildi..

Şimdi başka provokasyonlarda sıra..

Yetmedi, şimdi Suriye’ye bizi saldırtmak istiyorlar..

Uçak düşmesi / düşürülmesi olayı böylesine iğrenç bir tezgah olabilir..

Aman dikkat..

Serinkanlılığı elden bırakmayalım, oyuna gelmeyelim..

Türk ve Kürt kardeştir..

Kürt kardeşlerimizin “kürtçülük” yapanlara destek vermediklerini, vermeyeceklerini biiyoruz..

Sormak isteriz :

1. Emperyalizm ile işbirliği yapılarak özgürlük savaşımı verilebilir mi?

2. Emperyalizmin insanlık tarihinde özgürlüğüne kavuşturduğu bir halk var mıdır?

Sevgi ve saygı ile.
23.6.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net