Etiket arşivi: Yarbay Ali Tatar

ERDOĞAN / BAŞBUĞ

ERDOĞAN / BAŞBUĞ

Rifat Serdaroğlu

Erdoğan, İlker Paşanın mahkemeye verilmesini emretti!

Ömürleri boyunca Fethullah Gülen’i hiç görmemiş, birlikte iş tutmamış, Gülen’in elini hiç öpmemiş, “Gel Hocaefendi gel, bitsin bu hasret” diye salya-sümük ağlamamış, yolsuzlukların-hırsızlıkların üzerlerini birlikte örtmemiş, FETÖ’yu devletin ta dibine kadar sokmamış, Yüksek Yargıyı FETÖ’nun emrine vermemiş, her biri demokrasi ürünü olan, süt gibi bembeyaz AK, AKP milletvekilleri emri derhal yerine getirdiler.

Mahkeme safhasında, bazı kirli çamaşırların ortaya döküleceği besbelli. İzleyip göreceğiz!

Bu olayda AKP Genel Başkanının tutumu bizi şaşırttı mı? Elbette hayır!
“Askeri Vesayeti” kaldırıyoruz diye (FETÖ-CIA) çetesinin Türk Ordusunun Komuta Heyetine KUMPAS kurmasına, Komutanların yıllarca haksız yere zindanlara atılmasına göz yumacaksınız.
Yıllarca süren tutukluluklarından sonra, sanki sizin hiç siyasi sorumluluğunuz yokmuş gibi “Evet, Komutanlara Kumpas kuruldu, geçmiş olsun” diyeceksiniz.

İlker Paşa, FETÖ’nun AKP ile ilişkisini ortaya çıkaracak bir soruyu dillendirdiğinde, mahkeme yolunu göstereceksiniz!

Bu tutum sağlıklı bir bünyenin, bir demokratın, bir vatanseverin yapacağı bir davranış değildir.

Tıpkı, bir gün “İslam’ın hükümlerini günlük hayatın içine yerleştireceğiz” diyerek Anayasadaki laiklik ilkesini tahrip ettiğiniz, öte yandan Türk Milleti huzurunda “Laiklik ilkesini koruyacağınıza yemin ettiğiniz gibi.”

Savunduğu fikrini dahi cesurca ifade edemeyen kişi, siyasal korkaktır…

Gelelim İlker Başbuğ’a                                  :

Türk Milletinin, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan beklediği şu idi :

Dünyanın en zor coğrafyasında 2229 yıldır görev yapan Türk Ordusu Komuta Heyeti, FETÖ denen pespaye örgütün tuzağına düşmemeliydi.

Bu affedilmez bir hatadır. Bu hata sebebiyle, üzerlerine atılan iftiralara dayanamayıp intihar eden onlarca kadın-erkek subaylarımızın hesabını kimden soracağız?

Türk Devletinin binlerce yıllık sırlarının saklandığı “Kozmik Odayı” koruyamayan Genelkurmay Başkanı rahat uyuyabiliyor mu?

İlker Başbuğ kezlerce; Kozmik Odaya girilmemesi gerektiğini dönemin Başbakanı Erdoğan’a söylediğini fakat Erdoğan’ın, FETÖ’cu Yargıçlar için “Bırakın girsinler” diye emir verdiğini söyledi.

İlker Başbuğ bir şey daha söyledi:

  • Kozmik odadan alınan belgeler, terör örgütüne verilmiş ve sonucunda Türk Devletinin terör örgütlerine yerleştirdiği 833 istihbaratçı vatan evladının şehit edildiğini de açıkladı!
  • 833 evladımızın kaybının sorumlusu kim, kimler?

İlker Başbuğ yani Atatürk’ün ordusunun Genelkurmay Başkanı ne yapmalıydı?

Dönemin Başbakanından kozmik odaya FETÖ’cuların girebilmesi için YAZILI EMİR istemeliydi!

Yazılı emre rağmen, FETÖ’cuları Kozmik Odaya sokmamalıydı.

Kozmik Odaya girişlerin şifrelerini, anahtarlarını, bir tutanak ile birlikte dönemin Cumhurbaşkanı Gül’e teslim etmeliydi! (AS: Yanlış, Anayasa m. 137 uyarınca hukuka aykırı emir yerine getirilmemeliydi!) 

En sonunda da, 833 vatan evladının öldürülmesine neden olduktan sonra, durumu Türk Milletine açıklayıp; Yarbay Ali Tatar, Üsteğmen Nazlıgül Daştanoğlu kadar yürekli olup Başbakanlık binasının önünde kafasına sıkmalıydı…

Bu sözler, kimi okurlarımıza çok ağır gelebilir. Fakat kimi devlet görevlerinde başarısız olma olasılığı yoktur. Ya başarılı olacak ve görevinizi yerine getireceksiniz ya da ölüm dahil her türlü sonuca katlanacaksınız.

Her karış toprağı şehit kanları ile sulanmış bu coğrafya nasıl VATAN oldu zannediyorsunuz?

Bu cennet vatanı, “Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı” diyen soysuzları, devlet sofralarında bizim paralarımız ile konuk edenlere mi bırakacağız?

Asla, bin kere, milyon kere asla…

Sağlık ve başarı dileklerimle. 10.02.2020

Ben bu davanın…

Ben bu davanın…

Yeliz Koray
https://www.abcgazetesi.com/yeliz-koray/ben-bu-davanin/haber-114500, 04.12.2018

Yarbay Mustafa Dönmez
Hapisti. Kazada ölen oğlunun cenazesine katılmak istedi. Kaçar diye 2 saatlik deniz yolculuğu yerine 7 saatlik karayolundan götürdüler. Oğlunun cenaze namazına yetişemedi.
Cenaze defin için mezarlıkta bekletildi. Yarbay Dönmez, oğlunun mezarına toprak atıp;

“Şeytanla bile kavga edebileceğimi düşünürdüm, hayatımda ilk kez yenildim.” dediği sırada

Bülent Arınç; “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyordu.

Enver Arpalı
Van 100. Yıl Üniversitesi’nde Genel Sekreter Yardımcısıydı. Yolsuzluk ve evrakta sahtecilik suçundan hapisti. Aylarca hakim karşısına çıkmayı bekledi, depresyona girdi. Hapishanedeki görevli imama “İntihar etmek günah mı?” diye sordu. “Günah” dediler ama dayanamadı. “Bu lekeyle yaşayamam” dedi intihar etti. Aynı dosyada yargılanan koğuş arkadaşı Prof. Yücel Aşkın da haberi alıp kalp krizi geçirdiği sırada ‘Bakaracı’ Egemen Bağış, “Bulanık suda balık avlamaya çalışanları hizaya soktuk” diyordu.
*
Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu
Silivri Cezaevi’nde tutukluydu. Oğlu trafik kazasında ölünce izinle evine; Ankara’ya getirdiler.
Acılar paylaşıldıkça azalırdı ama kaçar korkusuyla geceyi eşinin yanında geçirmesine izin vermediler. Eşi evde O Sincan Cezaevi’nde ağladı. Sabah olup, 5 yıl hapis yatacağı Silivri’ye giderken, Başbakan Danışmanı Yalçın Akdoğan, “Cumhuriyet tarihinin en büyük hesaplaşması” diyordu.

Türkan Saylan
Ömrünü fakir çocuklarının okumasına ve cemaatlerin gerçek yüzlerini ortaya çıkarmaya adadı.
Korkmadı, anlattı; “Bunları söylüyorum ama kim bilir başıma neler gelecek?”dedi.
Üstelik kanserdi… ÇYDD’yi bastılar, elleriyle yerleştirilen belgelere ‘delil’ dediler.
Sahte evraklar, belgeler yazışmalar… Kadına ömrünün son 1 ayını zehir ettiklerinde AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, “Merhametten maraz doğar” diyordu.
*
Üsteğmen Nazlıgül Daştanoğlu
Asker de olsa kadındı, makyaj yapmak hakkıydı. Soruşturmasını şimdilerde FETÖ tutuklusu Korgeneral Mustafa Özsoy yaptı. Tek suçu (!) makyajdı ama ‘disiplinsizlik ve ahlaki durum’ denilerek ordudan uzaklaştırıldı. Onuruna yediremedi, intihar etti. Oğlu anneannesine sarılıp “Annem aklıma gelince kalbim acıyor” dediğinde Ahmet Davutoğlu,
 “Demokrasinin daha sağlam temellere oturması için Ergenekon bir fırsat”diyordu.
*
Kurmay Albay Murat Özenalp
Darbeye teşebbüs iddiasıyla tutukluydu. Açık görüşte kızı Duru’yla oynarken yere yığıldı.
Beyin kanaması geçirdi, öldü. Kızı Duru, “Bir daha top oynamayız baba kalk” dediği sırada Bülent Arınç, “Bu davaların savcılarına Türkiye’nin borcu var” diyordu.
*
Kuddusi Okkır 
Sözde örgüte finansal destek sağlamaktan tutukluydu. Haksızlığı yediremedi; akciğer kanseri oldu.
Yatağa bağlı özgürlüğüne (!) kavuştuğunun 5. günü yaşamını yitirdi. Cezaevinde “Bir daha sizi hiç anmayacağım. Dört bir yan duvar, yalnızlık dolu… Yalnızlık öğretti susmayı ve düşüncelere sevgi katmayı” dizelerini yazdığında yalaka basın, Ergenekon kitaplarından kazandığı paraları sayıyordu!
*
Yarbay Ali Tatar
Amirallere Suikast Girişimi iddiasıyla tutuklandı. 11 gün sonra serbest kaldı ama savcı 3 gün sonra itiraz etti, yeniden tutuklanması istendi. Banyoya girdi, eşine ve kızına mektup yazdı;
“Başınızı öne eğecek hiçbir şey yapmadım. Kızım Gökçe iyi yerlere gel ki hesabımı sorabilesin. Böyle giderse ne ordu ne Cumhuriyet ne de ülke bulamayacaksınız. Karanlığa bir nebze ışık olsun diye hayatıma son veriyorum.” dedi.
Silahı başına dayayıp tek kurşunla hayatına son verdiğinde Bülent Arınç,
“İyi ki savaşa girmemişiz. Bunlar askerlikten başka her şeyi yapmışlar.” diyordu.
*
Şu Allah’ın işine bak ki Tayyip Erdoğan tam da 15 Temmuz 2008’de “Ben bu davanın savcısıyım” dediğinde, 8 yıl sonra darbeye kalkışacakların, darbeyi engelleyecek askerlere darbe yapmasını savunuyor, “Askerlikten başka her şeyi yapmış olanların” askerlikten başka hiçbir şey yapmamış olanları hapse atmalarını izliyorduk.

Velhasıl, “Ergenekon çöktü, bitti, yalanmış, aldatıldık, Allah affetsin” deyip yıllarca boş yere hapis yatan, kanser olan, ölen, intihar eden insanlara-ailelerine “Adalet geç de olsa tecelli etti” demek yetmez. Zira, geç gelen adalet adalet değildir, zaten adalet de henüz tecelli etmemiştir!