Etiket arşivi: Prof. Dr. Halil Çivi

Halil Çivi’den şiir : OLURSUN

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

 

…OLURSUN

Sen durgun aksan da bendin yıkılır,
Azgın derelerin seli olursun.
Fitne – fesat tohumları ekilir,
Delirtirler seni deli olursun.
Xxx
Kin, nefret dört yana dal budak salar,
Çeteler, kötüler fırsat kovalar,
Sevgi denizinin gülleri solar,
Sağ iken yaşayan ölü olursun.
Xxx
Evrenin sırrını sezen olsan da,
Başlara taç olup gezen olsan da,
Her türlü sorunu çözen olsan da,
Yerlerde çiğnenen halı olursun.
Xxx
Milletin gönlünde gül olmak yetmez,
Yoksula uzanan el olmak yetmez,
Düşenin elinden kimseler tutmaz,
Yabanda dikenli çalı olursun.
Xxx
Güçlünün, zorbanın dediği olur,
Tezgahlar kurulur, millet soyulur,
Doğru diyen dokuz köyden kavrulur,
Geçmez akçelerin pulu olursun.
Xxx
Güç kime geçerse ona taparlar,
Baş idin demezler, ayak yaparlar,
Kapıları yüzünüze kaparlar,
Sönmüş ateşlerin külü olursun.
Xxx
Devletin malını kemirir isen,
Cahili, dindarı sömürür isen,
Siyaset çarkında semirir isen,
Toplumun gözünde ulu olursun.
Xxx
Halil Çivi umudunu kesmezsen,
Hiçbir şey değişmez deyip küsmezsen,
Bildiğini hakça söyler susmazsan,
O zaman mazlumun dili olursun.
Xxx
Prof. Dr. Halil Çivi
17.11.2004- Malatya

MECLİSİM 100 YAŞINDA : Bayram Hepimizindir

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Konunun yaşamsal öneminden dolayı; TBMM’nin açılışının 100. Yılı nedeniyle geçen yıl yazdığım şiiri sunuyorum.

  • HERKESİN 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN!

MECLİSİM 100 YAŞINDA
(Bayram Hepimizindir)

Tam yüzyıl önce bu gün,
Kükredi halkın sesi.
Bu gün hayata geçti,
Büyük Millet Meclisi.
Xxx
Bu Mecliste yazıldı,
Kurtuluş reçetesi.
Bu Mecliste kesildi,
Tüm düşmanların sesi.
Xxx
Kurtuluş Savaşını,
Yöneten Meclis budur.
Cumhuriyet ülküsü,
Üreten Meclis budur.
Xxx
Bu Meclis “GAZİ Meclis”,
Vatanı kurtarandır.
Halkının her derdine,
Çare bulup sarandır.
Xxx
Bu Meclis “DEVRİMCİ” dir,
Devrimleri yapandır.
Çağdaş ulus olmaya,
Can olup can katandır.
Xxx
Bu Meclis halk gücüdür,
Saltanatı yıkmıştır.
Hilâfet zincirini,
Temelinden sökmüştür.
Xxx
Bu Meclis devlet için,
Kurtuluş, kuruluştur.
Akıl, bilim yoluyla,
Uygarlığa varıştır.
Xxx
Bu Meclis devrimcidir,
Devrimleri unutma.
Laik ol, demokrat ol,
Ayrılıkçı yol tutma.
Xxx
Kula kulluk devrini,
Bitiren Meclis budur.
Eşit yurttaş kimliği,
Getiren meclis budur.
Xxx
Atatürk bu Meclisin,
Kurucu başkanıdır.
İlke ve devrimleri,
Uygar toplum canıdır.
Xxx
Kadın, erkek, yaşlı, genç,
Egemenlik bizimdir.
Atamızdan armağan,
Bayram hepimizindir.
Xxx
Halil Çivi diyor ki,
Meclis tam özgür olsun.
Halkın sesi susmasın,
Ebediyen gür olsun.
Xxx

22 Nisan 2020, Çiğli / İZMİR

TOPLUMSAL GELİŞME ve BİREYİN DÖNÜŞÜMÜ ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Çağdaş Toplumlar

Çağdaş toplumlar eski Grek ve Roma uygarlığının yeniden yorumlanması, aydınlanma felsefesi, rönesans ve reform haraketleri, özgür aklın ve bilimin yol göstermesi vb. nedenlerle insanların başta din, doğa, çevre, siyaset, iktidar, ekonomi, hukuk, ahlak, adalet, devlet, toplum, aile, birey, egemenlik…vb. kavramlar dizelgesinin yeniden yorumlanması ve uygulamaya aktarılmasına dayanır. Başka bir söyleyişle de bu çağdaş düzen, yeni bakış, düşünüş ve davranışların yarattığı yeni bir toplum, yeni bir devlet yeni bir aile ve yeni bir birey olma düzenidir. Batı kaynaklıdır. Günümüzde de gelişmiş Batı toplumlarında somutlaşmıştır.

Çağdaş toplumlarda ruhban (din adamları) sınıfının devlet, toplum ve bireyler üzerindeki vesayeti ortadan kalkmıştır. Devlet ve toplum laikleşmiş, bireyler din ve vicdan özgürlüğüne kavuşmuştur. Feodal beylerin (toprak ağalarının) toplum üzerindeki vesayeti de sonlanmış, derebeylikler yok olmuş, merkezi devletler doğmuştur. Dinsel ve geleneksel cemaatler yerlerini modern mesleksel, teknik, ekinsel (kültürel), sosyal, siyasal… ekonomik örgütlere bırakmıştır.

Ataerkil, erkek egemenliğine dayalı geniş aile yapısı çözülmüş, onun yerini anne – baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile ve kadın – erkek ilişkileri, hak ve sorumluluk eşitliğine dayalı demokrat aile almıştır. Cinsiyet ve ırk ayrımcılığı büyük oranda gerilemiştir.

Çağdaş toplumun bireyleri, genel olarak, özgür aklın ve bilimin rotasından çıkmayan, başka grup liderleri ve bireysel kişilerin akıl dışı telkinlerini dikkate almayan, başkalarının hak ve hukukuna saygılı, fakat kendi hukukunu sonuna dek savunan ve kendi özgür istenci (iradesi) ile davranan bireylerdir. Bencilleşmeden bireyselleşmişlerdir. Demokrasi kurallarına, hukuk devletine ve çalışma düzenine uyum yetenekleri çoktur. Çoğunlukla eğitim ve kültür düzeyleri yüksektir. Kendi bireysel kazançları ile geçinirler.

  • Çağdaş toplumlarda siyaset kurumu meşruiyetini dinden değil halkın özgür istenci ile oluşan seçimlerle belirlenen halk egemenliğinden alır.

Halk, kendisini yönetenlere belirli sürelerle sınırlı iktidar olma yetkisi verir. Beğenmediklerini yine seçim yolu ile iktidardan uzaklaştırır. Gelişmiş toplumlar mili iradeye dayalı parlamenter demokrasilerlerle yönetilirler. Dinsel hukuk yerini modern  – laik hukuka bırakmıştır. Devleti yönetenlerin gücü anayasalarla sınırlandırılmıştır. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, eşit yurttaşlık, insan hakları, azınlıkların korunması, basın özgürlüğü vb. değerler vazgeçilmez bir konumdadır. Çağdaş toplumlarda, cinsiyet farkı olmadan, yetişkin her kadın ve erkek kendi aklını ve özgür istencini kullanır. Her konuda son karar daima bireyin kendine aittir.

Geçiş Dönemi Toplumları

Geçiş dönemi toplumu hem geleneksel, feodal ve teokratik toplum düzeninden tam olarak kurtulamamış hem de çağdaş toplumun değer ve yaşam standartlarını tam olarak yakalayamamış bir yapıyı anlatmak için kullanılır. Geçiş dönemi toplumlarında çağdaş olanla geleneksel olan yan yana ve iç içe yaşar. Bu durum, ailede, sokakta, işte, resmî ve kamusal alanda, tatilde, kahvehanede hatta ibadet yerlerinde bile kendini belli eder. Dinde siyasette, meslekte, eğlencede, yeme – içmede, giyim – kuşamda… her yerde ve her konuda insanlarca gündeme getirilir.

Geçiş dönemi toplumlarındaki demokrasi hukuk, adalet, insan hakları, din ve vicdan özgürlükleri gibi temel değerler hem siyasal iktidarlar hem toplum ve hem de bireylerce yeterince derinleşmemiş ve içselleştirilmemiştir. Çoğu zaman da biçimseldir. Bu tür toplumlarda ırkçılık – demokratlık, tutuculuk – çağdaşlık, ilericilik – gericilik, dindarlık – dinsizlik, müminlik – sapkınlık, yurtseverlik – hainlik, maçoluk – feministlik, modern  mahrem… tartışmaları hiç bitmez. Ayrıca varolan tartışmalar ideolojik kamplaşma ve kutuplaşma ve hatta uzun süreli çatışma ve savaşlara neden olabilir.

Geçiş dönemi toplumları kuşak çatışmalarına, aile içinde, karı-koca arasındaki iktidar mücadelelerine, siyasal, etnik ve dinsel yarılmalara her zaman gebedir. Kimlik ve üstünlük çekişmeleri söz konusudur.

Türkiye’de kadına şiddet ve kadın cinayetleri konusunda şöyle bir yorum yapılabilir :

Kültür ve eğitim düzeyleri düşük kimi erkekler; erkek egemen ataerkil feodal kültür değerlerini korumak istiyorlar. Halbuki ilişki ve iletişim kurdukları kadınlar çağdaş değerleri içselleştirmişlerse çatışma kaçınılmaz oluyor.

Bu tür toplumlarda, farklı toplumsal kümeler arasında sürekli ötekileştirme, had bildirme, sindirme vb. güç gösterileri olabilir.

Geçiş dönemi toplumlarında en elverişsiz konumda olanlar etnik azınlıklar ve özellikle yeni yetme gençlerdir. Etnik azınlıklar iki arada bir derede gibidir. Gençler açısından da toplumun rotası, yani normal – anormal, doğru – yanlış, iyi – kötü, faydalı – zararlı, güzel – çirkin anlayışları net değildir. Evde annesinin öğütleri ile babasının öğrettikleri çelişebilir. Evin, sokağın, eğiticinin, yöneticinin, arkadaşların ve komşuların doğru ve yanlışları çoğu zaman çelişir. Eğitim sistemleri bile bu çağcıl (modern) ve mahrem çekişmelerinin çelişkilerini içlerinde barındırır.

Geçiş dönemi toplumları ekinsel (kültürel), sosyal, ekonomik, siyasal ve yönetsel… kararsızlıkları (istikrarsızlıkları) bünyesinde taşımaya elverişlidir. Türkiye ne yazık ki geçiş dönemi sürecini henüz geride bırakmamıştır

SONUÇ                       :

Toplumsal gelişme evrimi yavaştır. Bu nedenle hiçbir toplumun birden bire, akşamdan sabaha, çağdaşlaşma olanağı yoktur. Ayrıca değişim yasaları gereği, çağdaş toplumlar da değişme ve gelişme içindedir. Geleneksel toplumdan çağdaş topluma geçişte, her toplum geçiş dönemi evresini yaşamak ve geçiş dönemi sorunları ile karşılaşmak ve yüzleşmek zorundadır.

Ancak, hiçbir toplum geçmişe dönemez ve geçmişin “altın çağ masalları” ile yaşayamaz. Geçmiş kendi koşullarında yaşanmış ve bitmiştir. Önemli olan geçmişten doğru ders çıkarabilmektir. Çünkü toplumsal yaşam çarkı, geçmişe doğru değil, geleceğe doğru döner ve yaşam zinciri geleceğe doğru uzanır.

Öyleyse yapılacak şey bellidir ve nettir: Akıldan, bilimden, laiklikten, demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, adaletten, insan haklarından, eşit yurttaşlıktan, din ve vicdan özgürlüğünden… her türlü çağdaş girdiler ve çağdaş değerlerden yana; kimseleri incitmeden ve ikna yolunu seçerek akılcı tavırlar bulup üretmek gerekir. Gençlerimize de her alanda doğru rotalar göstermek gereklidir.

Bu görev de başta eğitim sistemi ve siyasiler olmak üzere, kamu yöneticilerine, aydınlara ve medyaya düşer. Bir ipin iki ucundan tutup ip çekişerek siyasete ve toplumsal gelişmelere yön ve güç verilemez. İdeolojik ip çekişmeler, ayrışmalara, geriye düşmelere ve toplumsal enerjiyi ziyan etmeye neden olur.

Prof. Dr. Halil Çivi’den öğütler ve şiirler

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

GÜÇLÜ İKTİDAR NEMEKTİR?

Bir siyasal iktidarın gerçek gücü; sahip olduğu her türlü baskı ve şiddet araçlarının çokluğu, bu araçların birey ve toplum üzerinde hak ve hukuka aykırı olarak kullanılması ile değil; kendisine, yani iktidara karşıt (muhalif) olanların da tüm anayasal ve demokratik haklarını, din, vicdan ve fikir özgürlüklerini; ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, sanatsal hak ve hukuklarını adilce koruyabilme kapasitesi ile ölçülür.
***

Gençler ve yüreği genç olanlar için VARAN 3 – SON.

G Ü L Ü M

Gönlünden gönlüme sevgi akmıyor,
Neden yadlar gibi durursun gülüm.
Gözlerin gözüme mutlu bakmıyor,
Beni can evimden vurursun gülüm.
Xxx
Katlanamam, asla kırgın duramam,
Kör olurum, hiç bir şeyi göremem,
Senden başkasına gönül veremem,
Niçin beni bir yad görürsün gülüm.
Xxx
Yaşamla bağımın kaynağı sensin,
İçime o tatlı bakışın sinsin,
Gülsün o gül yüzün, dargınlık dinsin,
Neden günlerimiz kararsın gülüm.
Xxx
Yokluğun ateştir, yakar özümü,
Kıble bildim, sana döndüm yüzümü,
Senin sevgin ile açtım gözümü,
Niye konuşmazsın, susarsın gülüm.
Xxx
Ne güzeldir ceylan gibi bakışın,
Işık olup can evime akışın,
Sen zalim misin ki hele bir düşün,
Beni hiç düşünmez, üzersin gülüm.
Xxx
Sevgin sonsuza dek belleğimdedir,
Bir kusur ettiysem kulluğumdadır,
Kesilesi sivri dilliğimdedir,
İstersen dilimi kesersin gülüm.
Xxx
Sebepsiz dargınlık reva mı cana,
Dayanamam yokluğuna, açına,
Razıyım gitmeye darağacına,
Bağışlarsın ya da asarsın gülüm.
Xxx
Halil Çivi der ki bağışla gitsin,
Yürekler birleşsin, dargınlık bitsin,
Gönül bahçemizin bülbülü ötsün,
Niye hâla surat asarsın gülüm.
Xxx


14.12.1999. Nazilli / Aydın.

ALEVİ İNANCINDA “CİHAD” VAR MIDIR YA DA CİHAD NASIL ANLAŞILMALI??

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Alevi bir vatandaş soruyor:

” Hocam Alevi inancı ya da İslamın Alevi yorumunda CİHAD(×) var mıdır? Eğer varsa çok kısa olarak açıklayabilir misiniz?

Özetlemeye çalışayım:

Cihad sözcüğü, Arapça kökenli Kur’anî bir kavramdır. Sözlük anlamı, bir amaca ya da hedefe ulaşabilmek için ceht etmek, azmetmek, uğraş vermek, çaba harcamak…vb. yakın anlamlar içerir. Örneğin eğer bir sporcu, “Ben 100 m mesafeyi 9.5 saniyede koşmayı kendime hedef yaptım, bütün çalışmamı bu hedefe göre yapacağım” ve bu hedefe ulaşmak için gerekeni yapacağım diyerek gereğini yaparsa ceht etmiş, çaba göstermiş olur. Aynı biçimde eğer bir Alevi de, “Ben, hiç kimsenin benim elimden, dilimden ve belimden zarar görmesini istemiyorum” der ve kendisine böyle bir yaşam biçimi kurgular ve gereğini yaparsa nefsine karşı cihad yapmış olur.

Alevi toplumu açısından genelde dört türlü cihaddan söz edilebilir :

1- Aklı ve Bilimi Egemen Kılmak – Cehaletle savaşmak için cihad

Kur’an-ı Kerim’de aklı kullanmayı ve rasyonel düşünceyi egemen kılmayı önceleyen yüzlerce önerme vardır. Örneğin,

Aklı olmayanın dini olmaz
Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağar.
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?

şeklindeki ayetler buna örnektir.

  • Hz. Muhammed’in “Bilim Çin’de de olsa gidip alınız”,
  • Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum”,
  • Hace Bektaş-ı Veli”nin “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”

    sözleri akla ve bilime verilen önemin kanıtlarıdır.

Cehaletle savaş ancak özgür akıl ve bilimle, özgür bir eğitimle olur. Üzülerek belirtmek gerekir ki, İslam ülkeleri cehalete karşı yeterli savaş vermemişlerdir. Genellikle de istisnalar dışında, aklı koşullandırma, kuşkucu düşünceyi ve soru sormayı yasaklama yoluna gitmişlerdir.

O nedenle de Batı karşısında bilim ve teknolojide, dolayısıyla da ekonomik gönenç (refah) üretiminde geri kalmışlar, cehaleti yenememişlerdir.

2- Ahlak Terbiyesi ve Adalet, Nefis Terbiyesi İçin Cihad

İslam dininin temeli güzel ahlaktır. Hz. Ali de “Devletin dini adalettir.” demiştir. Alevi inancı nefis terbiyesini, eline, diline, beline sahip olma ilkesi üzerine bina etmiştir. Alevi inancı,
ahlâk dışı tutum ve davranış ilkelerini çiğneyenleri kendi toplumunun toplu ibadet yeri olan Cem Törenlerinde yargılar, cezalandırır ve gerekirse “düsķün” ilan eder ve dışlar. Ayrıca Aleviler, kamu yöneticilerinden mutlak olarak adaletli ve bireysel liyakata uygun davranış ve yönetim beklentisi içinde olurlar.

Günümüz İslam toplumları, istatistiksel verilere göre ahlaksal üstünlük ve ahlakın yaygınlığı konusunda da ne yazık ki, çoğu Batı toplumlarının gerisinde kalmışlardır. İskandinav ülkelerinin toplumsal yaşayış düzenleri günümüzün İslam ahlakı ideallerine en yakın ahlak ve hukuk düzeni olarak gösterilmektedir.

3- Ötekileştirme, Ayrımcılık, Zulüm ve Düşmanlık yapanlara karşı cihad

Alevi toplumu, din, mezhep, cemaat, ırk, cinsiyet, makam, servet vb. her tülü ayrımcılığa karşıdır. Yetmiş iki milleti, yani tüm insan soyunu eşit sayar. Her insanı “eşit can” olarak kabul eder. Kinden nefret eder. Cebir ve şiddeti kabul etmez. Yunus Emre, Yaradan’dan dolayı canlı, cansız tüm yaratılmışları sevmeyi, her türlü kin ve ayrımcılıktan uzak durmayı öğütlemiştir.

Ne yazık ki, Batı toplumlarına oranla İslam dünyasındaki mezhepler, tarikatlar, cemaatler, ırklar, aşiretler arasındaki bölünmeler, düşmanlıklar ayrıca kadın – erkek arasındaki hukuksal eşitsizlikler ve cinsiyet çekişmeleri de daha çok ve yaygın durumdadır.

4- İslama İnsan, Toplum ve Toprak Kazandırmak İçin Cihad, Fetihçi Cihad

Geleneksel Emevi, Abbasi… Sünni İslam yorumu olan kılıç kullanarak, yani zora dayanan fetihler (işgaller) bir kenara bırakılırsa, Alevi İslam yorumu güce, cebire ve şiddete dayalı din ve inanç yayma yolu yerine SEVGİ ve BARIŞ YOLUYLA GÖNÜLLERİ FETHETME, DOSTLUK ve ADALET YOLUNU seçmişlerdir. Bu hümanist düşünce, Horasan’dan Anadolu’ya, Anadolu’dan Avrupa içlerine.uzanan Alevi ve Bektaşi inanç önderlerinin, gönüller kazanmak için diyardan diyara yolculuk yapan derviş ya da babaların temel felsefeleri ve yaklaşımları olmuştur.

Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi‘nin felsefi temellerinin taşıyıcıları olan Rum Gazileri (Gaziyan-ı Rum), Rum Abdalları (Abdalan-ı Rum), Rum Bacıları (Bacıyan-ı Rum) ve Rum Ahileri (Ahiyan-ı Rum) Anadolu’daki gönül fetihçileri, İslam’ın Anadolu ve Rumeli’nde yayılmasını sağlayan barışçı misyonerler olmuşlardır. O dönemde Diyar-ı Rum, Anadolu demektir.

Bu gönül fatihlerinin Anadolu’daki en önemli örgütleyicileri ve pirleri olarak, Hace Bektaş-ı Veli, Mevlana Celalddin Rumi, Ahi Evran, Yunus Emre ve hatta Rum Bacıları örgütleyicisi olarak, Kadıncık Ana’yı saymak olanaklıdır. Bu barışçı tasavvuf yaklaşımının temel ilkeleri ise “Dinde zorlama yoktur ” ve “Senin dinin sana ve benim dinim bana” anlamındaki Kur ‘an ayetleridir.

Batı ülkeleri, laiklik, demokrasi, hukukun üstünlüğü, din ve ve vicdan özgürlüğü, yurttaşların ayrıcalıksız olarak yasalar karşısındaki eşitliğinden hareketle ne yazıkk ki yine İslam devletlerini insan hakları alanında da çok geride bırakmışlardır.

Sonuç şudur          :

Zaman değiştikçe hükümler de zorunlu olarak değişir, (Ezmanın tagayyuru ahkamın tagayyurunu zaruri kılar) biçiminde bir Osmanlı dinsel hukuk (Meccelle) kuralı vardır. Çağımızda zor kullanarak toprak kazanmak ve din yaymak devri bitmiştir. Emperyalist devletler bile artık sert güç yerine yumuşak güç, yani propaganda yolunu kullanıyorlar.

  • Ektiğimiz sevgi, adalet ve barış, biçtiğimiz de kardeşlik, güvenlik ve esenlik içinde birlikte yaşamak olsun.

Herkesin gücü kendine yetmeli, herkes kendi nefsine, kendi hukuk, ahlak ve adalet dışı kötü davranışlarına karşı Cihad etmeli. Her tülü kötü, ayrımcı ve bozucu nifaklardan uzak durmalıdır.
————-
(×). Not : Kuran’da, CİHADLA doğrudan ilişkili ayetlere ulaşmak isteyenler; Ali İmran 142, Nisa 95, Maide 35 ve 54, Tevbe, 16, 24 ve 44, Furkan 52, Ankebut 6, Mümtehine 1 ve Tahrim 9 surelerindeki numaraları gösterilmiş ayetlerin yorumlarına bakabilirler.

Şiir köşesi : ADALET GEREK

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

 

 

DOSTLARIN ve DÜŞMANLARIN

Dört büyük düşmanın vardır
Cebir, şiddet, kin ve nefret
Dört de büyük dostun vardır
Sevgi, barış, hak, ADALET..
===========================

ADALET GEREK

Özgür toplum, özgür insan olmaya,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
Özgür yaşamaya, özgür kalmaya,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
***
Yatırım, üretim getirmek için,
İşsizliği kökten bitirmek için,
Milleti refaha yetirmek için,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek
***
Cehaleti yeryüzünde silmeye,
Kadını, erkeği eşit bilmeye,
Her alanda eşit yurttaş olmaya,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek .
***
Güvence içinde çalışmak için,
İnsan haklarına ulaşmak için,
Bağımsız yargıyla buluşmak için,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
***
Yoz siyaset yurdu terk etsin diye,
Millet yoz olanı fark etsin diye,
Rota doğru yöne çark etsin diye,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
***
Özgürce düşünüp üretmek için,
Bilim, teknoloji türetmek için,
Devlet düzenini yürütmek için,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
***
Irkçı fikirleri söküp atmaya,
Dinleri, ırkları eşit tutmaya,
Toplumsal barışa lezzet katmaya,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
***
Bilimle üretip çalışmak için,
Üretimi adil bölüşmek için,
Özgürce tüketip dolaşmak için,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
***
Özgür bir eğitim çarkı kurmaya,
Akılla, bilimle kafa yormaya,
Korkup çekinmeden soru sormaya,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
***
Yurtta ve dünyada barış yapmaya,
Küresel ölçekte yarış yapmaya,
Yüksek teknoloji malı satmaya,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
***
Kin ile nefretten arınmak için,
Ahlak örtüsüne bürünmek için,
Cebirden, şiddetten korunmak için,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek.
***
Halil Çivi söyler bilinsin diye,
Yanlışlardan ibret alınsın diye,
Laik bir rejimde kalınsın diye,
Hukuk, demokrasi, adalet gerek

 

25.03.2021, Çiğli / İZMİR

 

PUSULAMIZ ŞAŞTI VE ROTAMIZ DEĞİŞTİ Mİ?

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Yurdumuzun kurtarıcısı; demokratik ve laik Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimiz M. K. Atatürk, feodal, teokratik ve aile saltanatına dayalı Osmanlı Devlet yönetim modelini terk edip, yeni devletimizin pusulası ve rotasını akıl ve bilim merkezli çağdaş Batı Uygarlığına çevirmişti. Ayrıca 1925 yılında, Türkiye’deki tarikatlar, tekeler ve zaviyeleri kapatırken şu tarihsel uyarı ve açıklamayı yapmıştı:

  • ” Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet (uygarlık) tarikatıdır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir.” (×)

    Atatürk ‘ün bu önemli açıklamasından tam 96 yıl sonra günümüzün tarikat ve cemaat kodamanları iktidardaki AK Parti yönetimine yaptıkları telkin ve basķılarla, 2011 yılında bizzat AK PARTİ tarafından imzalanan insan ve daha çok da kadın hakları ile ilgi olan İSTANBUL SÖZLEŞMESİ‘ni iptal ettirdiler. Mevcut siyasi iktidar, iktidarda kalma ve oy kaygısı ile onların isteğini yerine getirdi…

Tarikat ve cemaat liderlerinin İstanbul Sözleşmesi’nin iptali ile ilgili tutum ve sevinç açıklamalarını 22 Mart 2021 günlü SÖZCÜ gazetesinin sayfalarında okuyabilirsiniz.

Türkiye’nin yeni rotasının hangi yöne çevrildiğini, bu yeni rotanın hangi anlama geldiğini ve ne gibi sonuçlar doğurabileceğini sizlere bırakıyorum.

(x) Sinan Meydan, PUSULA, İnkılap Yay. 94. yıl, İstanbul 2021, s. 199
******

5 Aralık 2021, Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme haklarının verildiğinin 87. yıldönümü idi. Bu konunun siyasal, hukuksal, sosyal, ekonomik ve kültürel öneminden dolayı kadın hakları konusunda yazdığım bir şiirimi sizinle paylaşmak istedim.

TÜRK KADINI ve DEVRİMLER

Türk yurdunda kadınlar, sürer, eker, biçerdi
Sofrada dışlanmazdı, erkekle yer, içerdi
Eski Türk kadınları at biner, ok atardı
Düşman yurda saldırsa, cephede saf tutardı
Kadim Türk töresiydi kadına üstün değer
Hatun doğru söylerse, Hakan ona baş eğer
Ailede, toplumda erkekle kadın birdi
Hakan, Hatun devleti birlikte yönetirdi
Eski Türk töresinde Hakan, Hatun eşitti
Toplum din değiştirdi, eşitlik elden gitti
İslam çağdaş bir dindi, güzel ahlak diniydi
Adalet ve eşitlik bu dinin temeliydi
Allah’ın kitabını, Kur’anı çarpıttılar
Ulema kisvesiyle örfü dine kattılar
Arap örfü din oldu, din adına boy attı
Erkek egemen Arap bu örfleri dayattı
Arap kültürü ile fetvaya başladılar
Toplumdan, mesleklerden kadını dışladılar
Onları hakir gördü, bir kenara attılar
Peçe, çarşaf giydirdi, kafese kapattılar
Üretimden dışlandı üretken elin hası,
Üstüne kuma geldi, bu da işin cabası
Bedenine laf etti, eksik etek dediler
Maldan, mülkten dışladı, haklarını yediler
Bazen cariye diye pazarlarda sattılar
Sultana meze diye hareme kapattılar

Cumhuriyet gelince, hak, adalet dirildi

Kadınların hakları birer birer verildi
Medeni Kanun geldi, kumalığı kaldırdı
Mülkiyet eşitlendi, mirastan pay aldırdı
Türkiye’nin üstüne devrimle güneş oldu
Kadın öz kimliğini bu devrimlerde buldu
Kıyafet devrimleri çözüm üretti kökten
Türk kadını kurtuldu çağ dışı bir kılıktan
Attı çarşaf, peçeyi, parçaladı kafesi
Hem seçti, hem seçildi, daha gür çıktı sesi
Kadınlar eğitildi, üretime katıldı
Doktor, avukat, mimar… her mesleğe atıldı
Kadın, erkek bir oldu, parçalar bütünleşti
Bilim, üretim, sanat… kuvvet buldu, gürleşti

Uyan ey Türk kadını, sen artık kul değilsin
Haksızlığa baş eğme. başlar sana eğilsin
Atatürk devrimleri toplumsal bir ilaçtır
Kadın, erkek, tüm millet devrimlere muhtaçtır
Ey kadınlar eşitiz, Cumhuriyet bizimdir
Kul değiliz, yurttaşız, devrim halkımızındır
Halil Çivi bu sözler devrimler için azdır,
Atatürk sevgisini tüm gönüllere kazdır

19 Kasım 2007, Malatya
Prof. Dr. Halil Çivi

 

Bilgi notu: Kadınlarımıza, 1930’da önce belediye seçimlerinde oy verme hakkı tanındı. Bu gelişmeyi,1933’te köylerde muhtarlık için seçme ve seçilme hakkı izledi. 5 Aralık 1934’te ise milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilerek tüm seçimlerde erkeklerle hak eşitliği sağlandı.

 

DİNDARLIK VE DİNSEL ÇIKARCILIK…

DİNDARLIK VE DİNSEL ÇIKARCILIK…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Vatandaş soruyor :

” Hocam insanların dinsel tutum ve davranışları sınıflandırılabilir mı? Çok kısa olarak bilgi verebilir misiniz?”

Açıklamaya çalışayım :

Sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojik belirlemelere göre dinler, mezhepler, tarikatlar ve cemaatlerden bağımsız olarak, hemen her toplumda, insanların dışarıya yansıttıkları ya da toplumca gözlenebilen üç tür dinsel tutum ve davranış kalıbı vardır.

1- İçtenlikli (Samimi) Dindarlık

İçtenlikli dindar bireylerin amacı, her türlü siyasal ve dünyasal çıkarlardan bağımsız olarak ve yine hiçbir baskı altında kalmadan kendisi ile Yaratıcısı arasında kurup içselleştirdiği inanç bağının gereklerini özgür ve içten olarak yaşamaktır. İçten dindarlar, başkalarının inanç ya da inançsızlıklarına (AS: bu da bir inanç sayılabilir) karışmazlar. Hep kendi ahlâklarını düzenlemeye, ahlak ve adalet dışına taşmamaya çalışır, kendi azgın nefislerine karşı cihat ederler…
İçten dindarlık, din ve ve vicdan özgürlüğüne dayalı, demokratik laiklikle yönetilen toplumlarda baskın olarak sergilenen dindarlıktır. Bu tür toplumlarda, kamusal güvenlik ve sağlık alanlarında sorun yaratmadıkça, devlet inanç alanlarına, tapınç (ibadet) biçimlerine asla karışmaz, tüm inanç kümelerine karşı eşit uzaklıkta ve mutlaka yansız kalır.

2- Militan – Müdahaleci – Baskıcı Dincilik

Militan dinci bireyler ve kümeler dini bir din ve vicdan özgürlüğü alanı olarak görmezler. Tek tip din ve inanç misyonerliği yaparlar. Bu tür birey ve kümelerin elinde, din bir dünyasal ve siyasal iktidar ideolojisine dönüşür. Militan dinciler, kendileri gibi düşünmeyen, tutum ve davranışları kendilerine benzemeyen kişi ve kümelerin yaşam biçimlerine karışmayı kendilerinde mutlak bir hak olarak görürler. Kendileri gibi düşünmeleri ve yaşamaları için cebir ve şiddete baş vurabilirler… Din odaklı savaşların temelinde hep militan dincilik vardır.

Orta Çağ boyunca ve günümüzde geri kalmış ve demokratik din ve vicdan özgürlüklerini benimsememiş toplumlardaki militan ve ideolojik dincilik bu kesime girer. Bu tür ülke ya da toplumlarda dinsel çekişme, çatışma ve hatta savaşlar eksik olmaz.

Toplumsal kararlılık (istikrar) ve barış kalıcı değildir. Genellikle de siyasal iktidar baskılarına dayalı olarak sağlanmaya çalışılır. Militan ve ideolojik dinciler akıl, adalet, özgürlük ve demokrasi merkezli düşünmezler. Oysa aklı olmayanın dini olmaz. Hatta kendi kutsal kitabımıza göre göre, Allah aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.

3- Oportünist – Çıkarcı – Sömürücü Dincilik

Çıkarcı dinciler, özlerinde içtenlikli olarak dinsel inançları içselleştirmemiş tiplerdir. Dindarlıkları özde değil görünüştedir, biçimseldir. Amaçları, görünür medyatik kamusal alanlarda içten dindarları taklit etmek, özellikle de dinci siyasal iktidarlara yanaşarak kendilerine ekonomik, siyasal, yönetsel ve kültürel… maddi – manevi rantlar sağlamaktır.

Bu tipler, dindarlık açısından ikiyüzlü insanlardır. Genelde siyasal iktidarlar değiştikçe, oportünistlerin yani fırsat kollayanların tutumları da değişir. Ayrıca oportünist dincilerin sergiledikleri din, ahlak ve adalet dışı her türlü haksız, kötü ve yanlış davranışlar da dine fatura edilerek gerçek dinsel ve ahlâksal değerlerin aşınmaya (erozyona) uğramasına neden olmaktadır.

Sonuç                      :

Gelişmiş toplumlar akıl merkezli, din, inanç, ahlak, adalet, demokrasi ve özgürlük dengesini doğru kurmuş ve laikliği özümsemiş ve uygulamaya aktarmış toplumlardır. Toplumsal yaşamın her alanında istikrarlı (kararlı), adil ve kalıcı dengeler oluşturmuşlardır.

Halbuki başta, çoğu İslam ülkeleri olmak üzere, içtenlikli ve özgürlükçü dindarlık yerine militan ve çıkarcı bir dincilik ya da militan ve çıkarcı dinciliğin iç- içe geçtiği bir dinsel anlayış vardır. Ne yazık ki bu anlayışın koruyucu ve sürdürücüleri de çoğu zaman söz konusu ülkelerdeki demokrasi yoksunu siyasal iktidarlar ve onların çıkarcı yandaşları olmaktadır.

Toplumdaki bu kötü ya da yanlış gidişi, var olan siyasal iktidarlar değiştirmek istemezler. Çünkü iktidarları, çıkarcı ve militan dincilikle ayakta durmaktadır. Değişim akılcı, adil, özgürlükçü ve demokratik bir toplumsal bilinç düzeyinin egemen olması yani çağdaş bir zihniyet devrimi ve çağdaş bir yönetim anlayışı ile gerçekleşebilir.
========================

KISSADAN HİSSE ALMAK…
1
İhtiyaç yok başka yâra,
Gönlün sana yâr ise.
Hiçbir yardan vefa gelmez,
Gönül dağın kar ise…
2
Tembellik doğurgandır,
Çocuğu yoksulluktur.
Çalışıp üretenin,
Geleceği bolluktur.
3
Kin insanı azdırır,
Vicdanın kine gemdir.
Kinin emrine girme,
Bağışlamak erdemdir.
4
Avı tazı yakalar,
Fakat sahibi alır.
Emekçiler üretir,
Kârı patrona kalır.
5
Cesaretli insanlar,
Hiç yorulmadan yürür.
Cesaretsiz olanlar,
Her şeyi engel görür.
6
Başarı emek ister,
Umut ona mum yakar.
En yüce doruklara,
İnsan umutla çıkar.
7
Yaşam gelecektedir,
Geçmiş ancak ders verir.
Bu dersi doğru alan,
Geleceği kurtarır.
8
Öfkeyle yaptıkların,
Döner başa dert olur.
Sabrettiğin olaylar,
Seni beladan korur.
9
Doğaya ilgisizler,
Yaşamı bilemezler.
Gölgesine bakanlar,
Güneşi göremezler.
10
Eğer olmak istersen,
Ömrüne gerçek paşa,
Akla, bilime sarıl,
Geleceği tam yaşa.
11
Her gece yeni gece,
Her gün yeni bir gündür.
Şimdi bu gün dediğin,
Yarın olunca dündür.
12
Teknoloji, üretim,
Her şey bilimden türer,
Bunu fark eden toplum,
Mutlu bir hayat sürer.

Halil Çivi


8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ ÜZERİNE KISA NOTLAR

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...


Prof. Dr. Halil ÇİVİ

İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Bu gün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Kimileri, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne “Çalışan ya da Emekçi Kadınlar Günü” demeyi yeğliyorlar.
Bu adlandırma, Dünya Kadınlar Gününün doğuşuna kaynaklık eden olaylar açısından bakılınca doğru olabilir. Ancak istisnalar (AS: ayrıklar) dışında, acaba çalışmayan kadın var mıdır? Ev kadınlarının yaptıkları işler sürekli, kesintisiz emeğe ve sınırsız çabalara dayanmaz mı? Üstelik ev işlerinde ücret ve sigorta (AS: yaygınlıkla) yoktur.

Geleneksel feodal ailedeki kadın mesaisi de günde 24 saattir. Yemek, bulaşık, temizlik, ütü, çocuk bakımı … başta eşler, öbür kadınlar ve erkekler olmak üzere ev halkından gelen kapriseler, sitemler, sorgulamalar, suçlamalar, istekler… hiç bitmez…

Ancak genelde kadınların ev dışında, atölyeler, fabrikalar, bürolar ve değişik üretim ve hizmet birimlerindeki işleri profeyonelcedir. Ücret karşılığıdır. Gelir getirici bir işte çalışmalarıdır. Bu durum kadınların ekonomik özgürlükleri açısından da yaşamsal önem taşır.

Kadınların bilinçlenerek, erkek egemenliğine dayalı eril tahakkümden kurtulabilmelerinin iki ana nedeni vardır : Bu bu nedenlerden biri meslek kazandırıcı ve özgürleştirici çağdaş eğitim, yani doğru bilinçlenme; öbürü de ücret karşılığı, yani ev dışındaki gelir getirici işte çalışmalarıdır.

Eğer bir ülkedeki eğitim sistemi içerik olarak çağdaş değilse, doğru ya da yanlış olup olmadıkları tartışılmadan ve yanlış olanlar ayıklanmadan törelerin, geleneklerin ve yine erkek egemenliğine dayalı ve çoğu zaman erkekler yararına çarpıtılmış, kadını 2. sınıf insan gösteren ve hatta aşağılayan ahlaksal ve dinsel gerekçelere dayandırılıyorsa, bu eğitim modeli kadının özgürleşmesi ve çağdaşlaşmasına bir katkı sağlamaz.

Ayrıca çalışan kadının ücret ve gelirlerine el konması, kadının mülkiyeti kendisine ait olan taşınır ve taşınmaz varlıklara sahip olmasının engellenmesi ve kazancını kendi gereksinimleri için kullanmasının sınırlanması durumunda da kadın yine ekonomik özgürlüğüne kavuşamaz.

Türkiye deki eğitim sistemi kadın hak ve özgürlükleri açısından yeterince çağdaş değildir. Ayrıca ücretli çalışan kadın sayısı da hala yeterli düzeye ulaşamamıştır. Bu nedenle kadın nüfusu ekonomik özgürlüğüne yeterince sahip olamamıştır.

Verili tüm olumsuz koşullara karşın, özellikle kent kültüründe ve metropollerde, resmi olmayan bilgi kaynaklarına bağlı olarak, Türkiye’deki kadınların çağdaşlık, eşit haklar ve eşit yurttaşlık bilinci erkek bilincini geride bırakmıştır. Erkek nüfusun önemli bir kesimi ise hâlâ kadınları kendi eşiti olarak görmeme ve onlara kayıtsız, koşulsuz ve itirazsız tahakküm etme arzusundadır…

Kadın cinayetlerindeki önemli artışların en önemli nedeni de erkeklerin bilinç ve davranış örüntülerinin feodal, geleneksel ve erkek egemen kültürü aşamamalarından kaynaklanmaktadır. Çağ dışıdır.

Kadınlar ve erkekler arasında daha adil, daha insancıl, eşit hukuka, eşit yurttaşlığa, sevgiye ve dostluğa dayalı, hiçbir kadın cinayetinin yaşanmadığı acil bir gelecek özlemiyle herkesin DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN.
Erkekler de kendilerini doğru eğitim ve bilinçle ıslah etme yollarını arayıp bulsunlar. Çok geç kalındı…

=====================================

…DEDİ GÜLDÜRME

Dedim hukuk nedir, dedi siperdir;
Dedim ahlak nedir, dedi çeperdir,
Dedim demokrasi, dedi hünerdir,
Dedim bizde var mı, dedi güldürme.
Xxx
Dedim cehalet ne, dedi körlüktür,
Dedim yoksulluk ne, dedi darlıktır,
Dedim şatafat ne, dedi varlıktır,
Dedim sende var mı, dedi güldürme.
Xxx
Dedim yalakalar, dedi karnı tok…
Dedim torpilliler, geçim derdi yok…
Dedim çok yaygın mı, dedi hem de çok.
Dedim sen gördün mü, dedi güldürme.
Xxx
Dedim enflasyon ne, dedi sefalet,
Dedim işsizlik ne, dedi sefalet,
Dedim geçim nasıl, dedi sefalet,
Dedim bizde var mı, dedi güldürme.
Xxx
Dedim köşe nedir, dedi dönmedim,
Dedim el-etek ne, dedi öpmedim,
Dedim yolsuzluk ne, dedi yapmadım,
Dedim zengin misin, dedi güldürme.
Xxx
Dedim bölücülük dedi felaket,
Dedim çete, mafya, dedi rezalet,
Dedim barış – sevgi, dedi selamet,
Dedim bizde çok mu, dedi güldürme.
Xxx
Dedim kin ve nefret, dedi zulümdür,
Dedim iftiracı, dedi zalimdir,
Dedim kurtuluş ne, dedi bilimdir,
Dedim bizde çok mu, dedi güldürme.
Xxx
Dedim iktidar ne, dedi adalet,
Dedim mahkeme ne, dedi adalet,
Dedim halkın derdi, dedi adalet,
Dedim bizde nasıl, dedi güldürme.
Xxx
Dedim Halil Çivi, dedi ki merttir,
Dedim yazdıkları, toplumsal derttir,
Dedim doğru mudur, dedi ibrettir,
Dedim alan var mı, dedi güldürme.
Xxx

Prof. Dr. Halil Çivi
09.03.2021/ Çiğli, İZMİR
Xxx

Not : “Dedim – dedi” biçiminde yazılan şiirler Türk Halk Edebiyatında çok sevilen ama az bulunan bir TARZDIR (AS: biçemdir). Bu tarzın (biçemin) en güzel örneğini Halk Ozanı Erzurumlu Emrah vermiştir.

HİLAFETİN KALDIRILMASI ÜZERİNE KISA NOTLAR…

HİLAFETİN KALDIRILMASI ÜZERİNE KISA NOTLAR…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...


Prof. Dr. Halil ÇİVİ

İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

97 yıl önce, 3 Mart 1924 günü TBMM’ne verilen bir teklifle Osmanlı Devletinin teokratik mirası olan Halifelik / Hilafet kurumu kaldırıldı. Son Halife Abdülmecid Efendi 4 Mart 1924’te bir trenle İsviçre’ ye gönderildi. Yine aynı tarihlerde Osmanlı Hanedan ailesine mensup 33’ü erkek, 36’sı kadın toplam 69 kişi ülke dışına gönderildi…

Hilafetin kaldırılması ile birlikte, yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti feodal, geleneksel ve teokratik bir devlet yapısından kurtulmuş, çağdaş, laik ve demokratik bir devlet olabilmenin en önemli teokratik engelini ortadan kaldırmış oldu. Zaten Cumhuriyet yönetimi Saltanat ve Hilafetle bağdaşamazdı. Devletin iki başlılıktan kurtulması, Hanedan ve kişi buyruklarının yerini millet iradesine (AS: istencine) bırakması akıl gereği (rasyonel) ve siyasal (politik) bir zorunluk olmuştu. Türk Milleti Kurtuluş Savaşını, Saltanat ve Hilafeti yaşatmak için değil, ne acı ki  düşmanla işbirliği yapan onlara karşı da vatanını kurtarmak için yapmıştı.

Dönemin adalet bakanı (adliye vekili) Seyit, Bey Meclisteki konuşmasında durumu şöyle özetliyordu:

  • Kur’anda hilafetle ilgili bir ayet ya da hüküm yoktur
  • Hilafet dinsel değil dünyasal bir konudur. Hilafet kurumu tarihsel olarak görenek ve geleneklerle oluşmuştur. Sonra zamanla kafalar, gözler ve zihinler hilafet kurumunun dinsel bir zorunluk olduğuna inandırılmıştır. Millet kendi din işlerini kendi iradesi ile düzenleyebilir ve kendisi görebilir…

M. K. Atatürk şöyle diyordu:

  • “Bizim dinimiz akla uygun ve en doğal bir dindir. Ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akla, bilim ve tekniğe, mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde varlığını koruma hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hakkı görenler, dini emirlere uygun hareket etmiş olmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmek mecburiyetindeyiz. Her fert dinini, dini duygusunu, imanını öğrenmek için tek bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur.”

Çağımızın demokrasileri;
a) laikliğe,
b) hukukun üstünlüğüne,
c) yurttaşların eşitliğine,
d) insan haklarına,
e) din ve vicdan özgürlüğüne,
f) toplumsal çoğulculuğa,
g) adalet ve liyakata (yaraşılığa),
h) yargı bağımsızlığına, yargıç tarafsızlığına
i) fikir / düşünce ve basın özgürlüğüne dayalı

her türlü askeri, dinsel ve siyasal… vesayete kapalı modern devletin temeli olan demokrasilerdir.

Yine modern demokrasilerde etnisite, soy, din, mezhep, renk, cinsiyet, … vb. gereçlerle çoğunluğun azınlığı ötekileştirme, aşağılama, düşmanlaştırma ve kötüleme hakkı yoktur.

Son söz;

  • Millet egemenliğine, hukukun üstünlüğüne, laiklik ve çoğulculuk ilkesine uygun bir demokrasiye, yurttaşların eşitliğine, adil ve bağımsız yargı düzenine… uymayan devletleri çağdaş kabul etme olanağı yoktur.

Laiklik olmadan da asla çağdaşlık olmaz.
====================================

DÜZ OLUR GÖNÜL

Atalar her zaman böyle söylerler,
Sabreyle, kış geçer yaz olur gönül,
Her meslek bir ekmek kapısı derler,
Gün gelir çorbana tuz olur gönül.
Xxx
Olmamış meyveyi koparma daldan,
Belanın büyüğü hep gelir dilden,,
Gençlik değerlidir, kaçırma elden,
Baharlar tükenir, güz olur gönül.
Xxx
Sevgiyle yıkanır nefretin pası,
Evlada ilaçtır ata duası,
Alçak gönüllüdür insanın hası,
Kasılmadan yürü, poz olur gönül.
Xxx
İnsan eş seçerken dengini arar,
Yakınları ahret sorusu sorar,
Nişan, düğün derdi keseyi yorar,
Kız evinde binbir naz olur gönül.
Xxx
Dibi görünmeyen sulardan geçme,
Yetime, yoksula yardımdan kaçma,
Her olur olmaza sırrını açma,
Gün döner, karşında koz olur gönül.
Xxx
Gül dermek isteyen dikenden yılmaz,
İnsan ölür gider, eseri ölmez,
Çalışkan insanın karnı aç kalmaz,
İşlersen ham pamuk bez olur gönül.
Xxx
Mazluma sahip çık, zalimi tutma,
Anaya, babaya kötülük etme,
Eden bulur derler, sakın unutma,
Çamur kurusa da toz olur gönül.
Xxx
Doğan ölür, sonsuza dek kalınmaz,
Kural budur, ölenlerle ölünmez,
Her umduğun çoğu zaman bulunmaz,
Sen oğlan beklersin, kız olur gönül.
Xxx
Baltalar bilenir, ağaç kururken,
Elin titremesin, ekmek verirken,
Pencereden girme, kapı dururken,
Ele yol gösterme, iz olur gönül.
Xxx
Halil Çivi söyler anlamı derin,
Sevgi dersin, sevgi sunsun ellerin,
Sevgi seli gibi aksın dillerin,
Sevgiyle dik yokuş düz olur gönül.
Xxx

Prof. Dr. Halil Çivi
11.10.2004, Malatya