Etiket arşivi: kadının özgürleşmesi

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ ÜZERİNE KISA NOTLAR

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...


Prof. Dr. Halil ÇİVİ

İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Bu gün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Kimileri, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne “Çalışan ya da Emekçi Kadınlar Günü” demeyi yeğliyorlar.
Bu adlandırma, Dünya Kadınlar Gününün doğuşuna kaynaklık eden olaylar açısından bakılınca doğru olabilir. Ancak istisnalar (AS: ayrıklar) dışında, acaba çalışmayan kadın var mıdır? Ev kadınlarının yaptıkları işler sürekli, kesintisiz emeğe ve sınırsız çabalara dayanmaz mı? Üstelik ev işlerinde ücret ve sigorta (AS: yaygınlıkla) yoktur.

Geleneksel feodal ailedeki kadın mesaisi de günde 24 saattir. Yemek, bulaşık, temizlik, ütü, çocuk bakımı … başta eşler, öbür kadınlar ve erkekler olmak üzere ev halkından gelen kapriseler, sitemler, sorgulamalar, suçlamalar, istekler… hiç bitmez…

Ancak genelde kadınların ev dışında, atölyeler, fabrikalar, bürolar ve değişik üretim ve hizmet birimlerindeki işleri profeyonelcedir. Ücret karşılığıdır. Gelir getirici bir işte çalışmalarıdır. Bu durum kadınların ekonomik özgürlükleri açısından da yaşamsal önem taşır.

Kadınların bilinçlenerek, erkek egemenliğine dayalı eril tahakkümden kurtulabilmelerinin iki ana nedeni vardır : Bu bu nedenlerden biri meslek kazandırıcı ve özgürleştirici çağdaş eğitim, yani doğru bilinçlenme; öbürü de ücret karşılığı, yani ev dışındaki gelir getirici işte çalışmalarıdır.

Eğer bir ülkedeki eğitim sistemi içerik olarak çağdaş değilse, doğru ya da yanlış olup olmadıkları tartışılmadan ve yanlış olanlar ayıklanmadan törelerin, geleneklerin ve yine erkek egemenliğine dayalı ve çoğu zaman erkekler yararına çarpıtılmış, kadını 2. sınıf insan gösteren ve hatta aşağılayan ahlaksal ve dinsel gerekçelere dayandırılıyorsa, bu eğitim modeli kadının özgürleşmesi ve çağdaşlaşmasına bir katkı sağlamaz.

Ayrıca çalışan kadının ücret ve gelirlerine el konması, kadının mülkiyeti kendisine ait olan taşınır ve taşınmaz varlıklara sahip olmasının engellenmesi ve kazancını kendi gereksinimleri için kullanmasının sınırlanması durumunda da kadın yine ekonomik özgürlüğüne kavuşamaz.

Türkiye deki eğitim sistemi kadın hak ve özgürlükleri açısından yeterince çağdaş değildir. Ayrıca ücretli çalışan kadın sayısı da hala yeterli düzeye ulaşamamıştır. Bu nedenle kadın nüfusu ekonomik özgürlüğüne yeterince sahip olamamıştır.

Verili tüm olumsuz koşullara karşın, özellikle kent kültüründe ve metropollerde, resmi olmayan bilgi kaynaklarına bağlı olarak, Türkiye’deki kadınların çağdaşlık, eşit haklar ve eşit yurttaşlık bilinci erkek bilincini geride bırakmıştır. Erkek nüfusun önemli bir kesimi ise hâlâ kadınları kendi eşiti olarak görmeme ve onlara kayıtsız, koşulsuz ve itirazsız tahakküm etme arzusundadır…

Kadın cinayetlerindeki önemli artışların en önemli nedeni de erkeklerin bilinç ve davranış örüntülerinin feodal, geleneksel ve erkek egemen kültürü aşamamalarından kaynaklanmaktadır. Çağ dışıdır.

Kadınlar ve erkekler arasında daha adil, daha insancıl, eşit hukuka, eşit yurttaşlığa, sevgiye ve dostluğa dayalı, hiçbir kadın cinayetinin yaşanmadığı acil bir gelecek özlemiyle herkesin DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN.
Erkekler de kendilerini doğru eğitim ve bilinçle ıslah etme yollarını arayıp bulsunlar. Çok geç kalındı…

=====================================

…DEDİ GÜLDÜRME

Dedim hukuk nedir, dedi siperdir;
Dedim ahlak nedir, dedi çeperdir,
Dedim demokrasi, dedi hünerdir,
Dedim bizde var mı, dedi güldürme.
Xxx
Dedim cehalet ne, dedi körlüktür,
Dedim yoksulluk ne, dedi darlıktır,
Dedim şatafat ne, dedi varlıktır,
Dedim sende var mı, dedi güldürme.
Xxx
Dedim yalakalar, dedi karnı tok…
Dedim torpilliler, geçim derdi yok…
Dedim çok yaygın mı, dedi hem de çok.
Dedim sen gördün mü, dedi güldürme.
Xxx
Dedim enflasyon ne, dedi sefalet,
Dedim işsizlik ne, dedi sefalet,
Dedim geçim nasıl, dedi sefalet,
Dedim bizde var mı, dedi güldürme.
Xxx
Dedim köşe nedir, dedi dönmedim,
Dedim el-etek ne, dedi öpmedim,
Dedim yolsuzluk ne, dedi yapmadım,
Dedim zengin misin, dedi güldürme.
Xxx
Dedim bölücülük dedi felaket,
Dedim çete, mafya, dedi rezalet,
Dedim barış – sevgi, dedi selamet,
Dedim bizde çok mu, dedi güldürme.
Xxx
Dedim kin ve nefret, dedi zulümdür,
Dedim iftiracı, dedi zalimdir,
Dedim kurtuluş ne, dedi bilimdir,
Dedim bizde çok mu, dedi güldürme.
Xxx
Dedim iktidar ne, dedi adalet,
Dedim mahkeme ne, dedi adalet,
Dedim halkın derdi, dedi adalet,
Dedim bizde nasıl, dedi güldürme.
Xxx
Dedim Halil Çivi, dedi ki merttir,
Dedim yazdıkları, toplumsal derttir,
Dedim doğru mudur, dedi ibrettir,
Dedim alan var mı, dedi güldürme.
Xxx

Prof. Dr. Halil Çivi
09.03.2021/ Çiğli, İZMİR
Xxx

Not : “Dedim – dedi” biçiminde yazılan şiirler Türk Halk Edebiyatında çok sevilen ama az bulunan bir TARZDIR (AS: biçemdir). Bu tarzın (biçemin) en güzel örneğini Halk Ozanı Erzurumlu Emrah vermiştir.

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE HAYIR!

KADINA YÖNELİK ŞİDDETE HAYIR!

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Birleşmiş Milletler’in 1999’daki kararı ile her yıl 25 Kasım tarihi “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” olarak ilan edilmiştir.

Ülkemizde, kadına yönelik şiddet, kadın emeği sömürüsü, kadın bedeni sömürüsü, kadın yoksulluğu, kadın işsizliği, çocuk gelinler ve okula gönderilmeyen kız çocukları,

  • tacizciyi, tecavüzcüyü, saldırganı koruyup kollayan hukuk sistemi,

kadının özgürleşmesi önünde en büyük engeller olarak durmaktadır.  Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri her geçen gün artarak yükselmektedir.

Kadınlar ve kız çocukları, aile içinde sokakta, okulda ve iş yaşamında, fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddete maruz kalmakta, yaşanan şiddetin kız çocuklarının okuyamamasından, kadınların toplumsal yaşama etkin katılamamalarına, istenmeyen evliliklere, sakatlıklardan ölümlere dek çok kapsamlı sonuçları olmaktadır. Namus adına işlenen cinayetler bu şiddet türünün en ölümcül ve görünür biçimlerinden biridir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası “kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının tanımlandığı” 17. maddesi ile herkesin yaşam hakkını güvence altına almayı ve kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamayacağını” yükümlenir. Kadına yönelik şiddet, bu anayasal hakkın çiğnenmesi anlamına gelmekte ve bu çiğnemin (ihlalin) önlenmesi için Devlete önemli sorumluluklar düşmektedir.

Kadına yönelik şiddetle mücadele, Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmeler ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla da devletin öncelikli sorumluluklarından biri olarak tanımlanmıştır. Ancak kadın cinayetleri katliam boyutuna ulaşmışken, devlet çıkardığı onca yasaya karşın kadınların can güvenliğini sağlamada yetersiz kalmaktadır.

  • Bianet’in verilerine göre 2018’in ilk on ayında en az;
    – 203 kadın ve 12 çocuk öldürüldü;
    – 54 kadına tecavüz edildi;
    – 169 kadın taciz edildi;
    – 306 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunuldu;
    – 341 kadın yaralandı.

Kadına yönelik şiddet böylesine korkunç boyutlara ulaşmışken AKP hükümeti, cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaları yaşama geçirmekte, kadınların ekonomik özgürlüğünü hiçe sayarak, “en az 3 çocuk” söylemiyle kadınları eve hapsetmekte ve erken yaşta evliliğe teşvik etmektedir.

  • AKP’li milletvekilleri tarafından çocuk istismarı faillerine mağdur çocukla evlenmeleri durumunda af getiren önerge verilmesi de kadını yok sayan zihniyetin dışavurumudur.

Kadınların da erkekler gibi güven içinde, korkmadan, ürkmeden,  acı çekmeden, insanca yaşamaya hakkı vardır. Acı çekmek, tacize uğramak, öldürülmek kadınların yazgısı olmamalıdır.

Eğitim-İş, kadınların karşılaştıkları zorlukları dile getirmeyi, onların sözcülüğünü yapmayı; birlikte yaşanır ve daha eşit bir dünya kuruluncaya dek sürdürecektir.

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU
=============================
Dostlar,

“Kadın elbisesi giymiş akıl”, “erkek elbisesi giymiş akıl”

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ‘in yukarıdaki açıklamasını bütünüyle katılarak paylaşıyoruz. 

  • İnsan aklı evrenseldir.. “Kadın aklı“, “erkek aklı” ayrımı hukuk, bilim ve ahlak dışıdır.

Kadın elbisesi giymiş akıl“, “erkek elbisesi giymiş akıl” benzetmesi yapalım akılda kalsın diye.

Fiziksel özellikleri bakımından elbette önemli farklılıklar vardır kadın ve erkek arasında.

Ancak kadın ve “erkeğin toplumsal yaşamdaki rolleri” bakımından hiçbir ayrım yapmamak gerekir. Bu amaçla “toplumsal cinsiyet (gender)” kavramı Batı yazınında geliştirilmiştir. Dolayısıyla, toplumsal işbölümünde – ortak yaşamda “salt ama salt” kadının ya da erkeğin yapabileceği işler – işlevler dışında hiçbir ayrım ölçütü konamaz, konmamalıdır.

Somut örnek vermek gerekirse; “sütannelik” salt kadının, “sperm bağışı” salt erkeğin yapabileceği bir iştir; o denli!

Bu yüzden, “kapitalizmin beşiği” ABD’de bile iş başvurularında mutlaka cinsiyet belirleme zorunluğu olan son derece ayrık istisna) durumlar dışında işe alımda cinsiyet tercihi hukuksal olarak yasaktır. İş başvurularında fotoğraf istenmez, diplomalara fotoğraf konmaz… vs.

Erdoğan, dün (23.11.18), her gün konuştuğu üzere gene konuştu ve 100 m koşusunda kadın ve erkeğin bir tutulamayacağını söyledi. Hiç de seyrek olmadığı üzere, kadın 1,80’i aşkın, erkek 1,60 cm ise ne olacaktır? Kafalardaki koşullanmış kalıp bunca dar ve salt kadın bedenine yönelik midir? Her durumda erkek, fiziksel olarak kadından daha mı güçlüdür?

Kimi erkeklerin aklı ne zaman kadın bedenine kilitli kalmaktan, uçkur düzeyinden kurtulacak ve yukarı çıkarak kadının kafasının içine – aklına odaklanabilecektir? Bu arkadaşlarımızın insanın insanlaşması evrimini hızla tamamlamaları gerek toplumsal barış ve ilerleme için.
****
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Gençlik ve Eğitim Vakfı’nın (oğlunun vakfı!) kuruluşunun 20. yıldönümü için 30.05.2016’da yaptığı konuşmada, salondaki kadınlara ve kız çocuklarına “anne adayı” diye seslenmişti!

  • Doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayışın içerisinde olamaz.
    Rabbim ne diyorsa, Sevgili Peygamberimiz ne diyorsa biz o yolda gideceğiz. Buna bakacağız. Bunun için de 1. derecede görev annelerin. Neslin asıl sahibi annedir. Anne olduğu için cennet annelerin ayaklarının altındadır, babalarının ayakları altında değil. Onun için annelerin ayaklarının altı öpülür, orada cennetin kokusu var, orada cennet var. Babanın değil. Onun için ben, siz anne adaylarından hele hele yetişmiş, kaliteli anne adaylarından ayrıca bunu da bekliyoruz.» (http://ahmetsaltik.net/2017/01/06/erdoganin-ve-akpnin-14-yillik-yasam-tarzina-mudahaleleri/)
    ****
    Bu sözlerin neresinden tutalım ki?!
    – Din siyasete alet ediliyor gene.. artık biz utanıyoruz..
    – Oğlunun Vakfının reklamı yapılıyor orada, aile boyu siyasetin neresi etik?
    – Neslin “sahibi” olamaz, çünkü kuşaklar anababalarının malı değildir, sürdürücüsüdür.
    – “Neslin sahibi” kadınlar ise (!) neden erkeklerin soyadı evlenen kadınlara veriliyor?
    – “Doğum kontrolü” Müslüman aileye yakışmıyor ise Erdoğan neden 4 çocukta durmuştur?
    – “Doğum kontrolü” Müslüman aileye yakışmıyor ise Erdoğan’ın çocukları neden 1-2 torundan fazla vermediler?
    –  Vakıftan destek verdiğiniz karşınızdaki yoksul aile çocukları genç kızları “anne adayı” olarak görmek hakaret değilse en azından haksızlıktır. O yoksul genç kızlar gelecek kazandırılması gereken, Erdoğan’ın deyimiyle “dezavantajlı” çocuklarımızdır, “kuluçka makinesi” değildir!
    – “Yetişmiş kaliteli anne adayı” sözleri ile kodlanan nedir acaba??
    – Aile planlaması, başta Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) olmak üzere pek çok uluslararası kurum tarafından en temel insan hakları arasında sayılmaktadır. Bu gerçeği görmezden gelemezsiniz..
    – Ayrıca Anayasamızın 41. maddesi bu hizmetlerin halka verilmesi, gerekli örgütün kurulup araç – gereçlerin sağlanması ve eğitim yapılmasını Devlete açık seçik ödev olarak yüklemektedir. 2827 sayılı yasa ve ilgili Tüzükte ayrıntılı düzenlemeler vardır, bunları görmezden gelmek suçtur, anayasayı çiğneme suçudur.

Ve son olarak soralım : Kadına – kız çocuklarına dönük her tür, mide bulandıran iğrenç şiddet hatta cinayetler 16+ yıllık iktidarınızda kezlerce kat neden artmıştır, artmaktadır? Bu ağır tabloyu görmüyor musunuz? Yoksa bu hazin durum istendik midir – politikanız içre midir?

  • Kadını eve kapatıp, çocukların yetişmesini de eğitimsiz bırakılan analara bağlayarak kalabalık – niteliksiz, dilimiz varmıyor söylemeye ama bir “sürü toplum” yaratarak “sonsuz” ve mutlak iktidar mı düşlüyorsunuz??!

Boşunadır efendiler boşuna! Zamanın ruhu bu vahabi planlara izin vermeyecektir. 21. yy’ın şafağında Anadolu 2. bir S. Arabistan asla olmayacaktır. Ancak sizler tarihin karanlık sayfalarına gömüleceksiniz yapıp ettiklerinizle ve hiiiç de hayırla anılmayacaksınız.

Sevgi ve saygı ile. 24 Kasım 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com