Etiket arşivi: Özgür Suriye Ordusu

ASRIN İHANETİ 

ASRIN İHANETİ 

Görüntünün olası içeriği: 3 kişi, gülümseyen insanlar, yazı

AKP Hükümetlerinin uyguladığı Suriye politikasının yanlış olduğu, AKP Hükümetlerinin Türkiye’yi tam bir felakete sürüklediği konunun uzmanları
ve yazarlar tarafından kezlerce yazıldı, anlatıldı.
Duvardan ses geldi, AKP üst yönetiminden tık yok!

AKP Hükümetleri, Suriye politikasını bilerek, ABD ve İsrail’in paralelinde planlayarak ısrarla sürdürüyor.
Bu gidişin sonu yalnızca Türkiye ve Türk Milleti için felaket olacaktır.
AKP, yakasından paçasından tutulup demokratik yolla alaşağı edilmediği takdirde olacaklar bellidir :

-AKP, T.C. Devletinin “Federe İslam Devletine” dönüştürülmesi ve kendisinin iktidarda tutulması karşılığında, Suriye’nin kuzeyinde bir “Kürt Devleti” kurulmasına izin vermek zorunda bırakılacaktır.

-“Federe İslam Devleti” hem ABD hem İsrail hem Rusya hem de İran’ın alkışlayacağı bir harekettir.

-ABD ve İsrail, bölgede ikinci bir İsrail olarak görev yapacak “Kürt Devletini” yıllardır planladıkları için destekleyecektir.

-Kürt Devletinin kurulması Rusya ve İran’ın da onaylayacağı bir yapıdır.

Rusya’nın PKK/PYD sempatizanı olduğu bilinen bir gerçektir.

Rusya’nın bu konuda Esad’ı ikna etmesi çok kolaydır.
İran ise kendisinden de parça kopartarak kurulması planlanan Irak’taki
“Kürt Devletini” Suriye’ye kaydırmaktan ve bölünmenin Türkiye’yi güçsüz düşüreceğini bildiğinden “Kürt Devletini” destekleyecektir.
Irak’ta kurulması başarılamayan “Kürt Devleti” AKP sayesinde Suriye’de kurulmaktadır…

ABD ve İsrail’in planının ikinci bölümüne  gelince :

Türkiye “Federe İslam Devletine” dönüştürülüp, İran’daki Mollalar Devriminde olduğu gibi on binlerce yurtsever aydın bir gecede asıldıktan sonra, Güneydoğu Anadolu Bölgesine “Özerklik” verilecek, birkaç sene sonra ise Suriye’deki Kürt Devleti ile birleştirilecektir. Sonunda Türkiye’nin parçalanma süreci başlayacak ve Vatikan’ın, ABD’nin, İngiltere’nin, İsrail’in isteği yerine gelmiş olacaktır.

Değerli Okurlar;

Bu bir komplo teorisi ve kötü senaryo yazmak değildir. Adamlar yıllardır bunu açıkça söylüyorlar! Siz inanıp inanmamakta elbette ki serbestsiniz.

  • AKP iktidarı ile başlayan defolu siyasetçiler ve soygun dönemi sonucu, Türkiye’yi yönetenlerin en gizli hesaplarını ele geçiren ABD ve İsrail istihbarat örgütleri AKP yönetimine istediklerini yaptırabilecek güce kavuştular.
  • Artık ipin ucu puştun eline geçmiş, bir yabancı Büyükelçi, Türkiye’yi yönetenlerin masasına içinde yurtdışı hesapların olduğu dosyaları bırakacak hale gelmiştir! Bu acı gerçeği reddedecek bir tane AKP üst yöneticisi var mı?

Gelin birlikte son 7 yılı birlikte gözden geçirelim;
-2011 yılı öncesinde, PYD diye bir sorunumuz var mıydı?
-2011 yılı öncesinde, Türkiye ile Suriye arasında PKK sorunu var mıydı?
-2011 yılı öncesinde, Türkiye Suriye ortak Bakanlar toplantısı yapmadı mı?
-2011 yılı öncesinde, bir yılda vizesiz 1,1 milyon Suriyeli Türkiye’yi turist olarak ziyaret etti. Türkiye’den de 1,6 milyon kişi Suriye’yi ziyaret etti.
İş adamları karşılıklı antlaşmalar yaptı.
Bunlar olmadı mı?

Peki, ne oldu da birlikte denize girebilecek kadar yakın dost iki lider ansızın kanlı-bıçaklı oldu?
“Efendim, Esat bizi dinlemedi, demokrasiye geçmedi, aramız ondan bozuldu” söylemi yalanın kuyruklusudur. Esat Ailesi 47 yıldır Suriye’yi yönetmiyor mu? Esad aynı Esad ama AKP’yi ne değiştirdi?
Ne olacak ABD ve İsrail istedi, AKP de hay hay, baş üstüne, emriniz olur dedi!

Katar Dışişleri Bakanı,

  • “Esad rejimi yıkılsın diye, Suudi Arabistan ve biz Türkiye’ye para verip, dinci militanları destekledik.” diye demeç vermedi mi?

El-Kaide’nin türevleri olan örgüt militanları Türkiye’den otobüslerle gönderilmedi mi?
Bu sapık katiller Türk Hastanelerinde ücretsiz tedavi edilmediler mi?
AKP’li Türkeş; “Silahlar Türkmenlere gitmedi” demedi mi?

Sonucunda ne oldu?
Şimdilik ülkemizde ekmeğimizi çalan, huzurumuzu bozan 4 milyon Suriyeli var.
Türkiye’de şu an vatanı belli olmayan yaklaşık 400 bin çocuk var!
AKP bunlara 35 Milyar Dolar para harcandığını söylüyor!
Özgür Suriye Ordusu militanları “Maaşımızı Dolar olarak verin” diye Türkiye’ye isyan ediyor!

Değerli Okurlar;
Burası krallık-hanlık-sultanlıkla yönetilen bir çadır devleti değildir.
Eğer Türkiye Cumhurbaşkanı “Biz Suriyeli misafirlerimiz için 35 Milyar Dolar harcadık” diyorsa bu paranın hesabını Türk Milletine vermek zorundadır.
-35 Milyar Doları, nereden bütçemizin hangi faslından, hangi uluslararası yardım fonundan verdiniz?
-Bu paraların teslim tarihlerinin belgeleri nerededir?
-Kimlere para verdiniz? Belgeleri nerededir?
-ÖSO militanlarına ne kadar miktarda para ve silah mühimmat verdiniz? Makbuzları nerededir?

Ülkeyi yönetenler, “Efendim, biz yalnızca Allah’a hesap veririz, gerisi devlet sırrıdır” masalına sığınmaya kalkarlarsa, bilsinler ki, buna kimse inanmaz.
Türk Devletinin her kuruşunun hesabı mutlaka ama mutlaka sorulacaktır.

Ya Yüce Divanda ya da Divan-ı Harp’te!

Çünkü buna düpedüz “Asrın İhaneti” denir…

Sağlık ve başarı dileklerimle 10 Eylül 2018

Rifat SERDAROĞLU
https://rifatserdaroglu.com/
=================================

Dostlar,

Birşey eklemeye ya da çıkarmaya gerek var mı?

Sn. Serdaroğlu’nu alkışlayarak yazısını paylaşıyoruz..

Fotoğraf Sn. Serdaroğlu’nun sitesinde yoktur, kurgudur..

Sevgi ve saygı ile. 11 Eylül 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

ONUR ÖYMEN’in Halk TV’de yaptığı görüşmenin özeti ve videosu


ONUR ÖYMEN’in Halk TV’de yaptığı görüşmenin özeti ve videosu

Portresi_ATA_ile

 

18 Haziran 2015 günü Halk TV’de Semra Topçu’nun programında Sayın Süleyman Demirel’in dış politika konusundaki yaklaşımıyla ilgili kimi gözlemlerimi aktardıktan sonra güncel gelişmelerle ilgili olarak özetle şunları söyledim:

 

Dış politika konusunda, işin esası, Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü destekleyici çözümler aramaktır. Son yıllarda Türkiye’nin bu ülkelere yönelik olarak izlediği politikalar Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumalarına yardımcı olacak nitelikte değildir. Esat yönetimi görevden ayrılsa bile Suriye’nin kimi bölgelerinde kendi devletlerini kurmak isteyenlerin bundan vazgeçeceklerini, kimi terör örgütlerinin de mücadeleden vazgeçip evlerine döneceklerini düşünmek olanaklı değildir.

Yalnız hava operasyonlarıyla terörün sona erdirilemeyeceğini koalisyon ülkeleri de kabul ediyor. O zaman kara operasyonu yapmak gerekiyor. Oysa kara operasyonuna hiçbir devlet katılmak istemiyor. Bu nedenle, Suriye’de terörle mücadeleyi Suriye Hükümeti yürütmek zorunda. Esasen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları da bu görevi Suriye Hükümetine veriyor. Bu durumda siz Suriye Hükümetini devirmek için silahlı mücadelede bulunan gruplara
destek vererek Suriye Hükümetinin terörle mücadelesini de zorlaştırmış olmuyor musunuz? Bugünkü koşullarda Suriye, bir yandan sizin de desteklediğiniz
Özgür Suriye Ordusu ile öbür yandan da terörist örgütlerle savaşmak zorunda. Türkiye’nin de katkıda bulunduğu yanlış politikalardan terör örgütleri
karlı çıkıyor.
Türkiye’nin izleyebileceği faklı politikalar var:

Suriye’yi kınayabilirsiniz, eleştirebilirsiniz, uluslararası kuruluşlara götürebilirsiniz. Ama, bence, o ülkenin şu anda BM’de temsil edilen yönetimine karşı silahlı güçleri desteklemek izlenmesi doğru olan politikalardan biri değildir. 

Ne yazık ki, Türkiye dış politikada Cumhuriyetin ilanından bu yana savunduğu temel ilkelerinden uzaklaştı.

Öncelikle komşularınızın toprak bütünlüğünü savunmalısınız.

İkinci olarak, terörle mücadelede ayrımcılığa müsaade etmeyeceksiniz.

İyi terörist kötü terörist yoktur. Bu mücadeleyi, başta kendi ülkenize saldıranlar olmak üzere bütün terör örgütlerine karşı uluslararası kuruluşlarla birlikte yürüteceksiniz. 

Dış politikada bugünkü yaklaşımların sürdürülmesinin
Türkiye’yi 2. bir Pakistan haline getirme riski vardır.

IŞİD’in mücadelesini Türk topraklarına yaymak işine gelebilir.
En ciddi tehlike budur. Başka terör örgütleriyle, IŞİD arasında Türk topraklarında da çatışma olabilir. Tüm bunları ancak etkili bir kriz yönetimi izleyerek önleyebiliriz. 

Bölgede Türkiye-İran sınırından başlayarak Akdeniz’e dek uzanacak büyük bir Kürt devleti kurulmak isteniyor. Bu devlet ikinci bir İsrail gibi büyük devletlerin stratejik menfaatlerine hizmet edecek bir nitelik kazanabilir.
Bu fikri, Amerikan basını ve devlet adamları da destekliyor. 


ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, kısa bir süre önce Washington’da kendisiyle görüşen Barzani’ye

“Bağımsız bir Kürt devletinin kurulduğunu sizin ve benim hayat süremiz içinde göreceğiz.” dedi.

Bu sözler ABD’nin Irak’ın toprak bütünlüğünü savunmaktan vazgeçtiği anlamına geliyor. Bir süre önce İsrail Başbakanı Netenyahu da kurulacak bir Kürt Devletini İsrail’in tanıyacağını açıklamıştı. Amerikan basınında Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletine Türkiye’nin, Suriye’nin ve İran’ın Kürtlerin yaşadıkları bölgelerinin de dahil edilmesini savunan yazılar yayınlandı. Aşkale’nin (AS: Akçakale olacak..) güneyinde son olarak yaşanan çatışmalar PKK çizgisindeki PYD örgütünün denetimi altında bulunan toprakların sınırımızın güneyinde 600 kilometreyi aşan bir uzunluğa ulaştığını gösteriyor. Esas hedefin Kürt devletinin sınırlarının
birkaç yüz kilometre daha Batıya taşınarak Akdeniz’e uzatmak olduğu anlaşılıyor.

*****

İç siyasete dönersek, en önemli hedefimiz devletimizi gerçek bir demokratik yapıya ulaştırmak olmalıdır.

Geçen dönemdeki gelişmelere bakarsak bunun ancak AKP’siz bir koalisyon, azınlık hükümeti ya da erken seçim yoluyla olabileceğini anlarız.
Halkın seçimlerde verdiği mesaj doğru okunmalıdır. Halk,

“Tek bir partinin Türkiye’de ilelebet iktidar olmasını istemiyorum..”

diyor ve size AKP’nin dışarıda kaldığı bir koalisyon kurabilme şansı tanıyor.

Türkiye’de siyaset halkın söylediklerini esas almalı; iş adamlarının, medya patronlarının ya da yabancı ülkelerin beklentilerini değil. Halkın tercihlerine saygı göstermek gerek. Büyük devletlerin baskılarıyla İtalya ve Japonya gibi ülkelerde yıllarca aynı partiler işbaşında kaldı. Şimdi biz Türkiye’de bunu mu istiyoruz?
Oysa azınlık hükümetiyle yönetilen veya seçimlerde istikrarlı bir hükümet kurma olanağı çıkmadığı için yeni seçimlere giden birçok ülke var. Mesela Danimarka ve İsveç’te senelerce ülkeyi azınlık hükümetleri yönetmiş. 
MHP, HDP’yi koalisyon dışı bırakmak istediğini, hatta HDP’nin dışarıdan desteğini de istemediği söylüyor. Burada HDP kilit noktadadır.

HDP terörle bağlantılarını tamamen kesmeden Türkiye’de sağlıklı bir demokrasi yürüyemez.

Halk HDP’nin Meclis’e girmesini sağlayarak, aslında bu partiye bir şans tanıdı. Kısacası, burada önemli rol HDP’ye düşüyor. Eğer HDP.

– Ben terör örgütünün sözcüsü olmayacağım ve bu örgüt ile bütün bağlarımı keseceğim..

derse, belki MHP’nin HDP’ye karşı olan tepkisi azalabilir ve AKP’siz bir hükümet kurulabilir.

AKP’yle hükümet kurmaya heveslenenlere hatırlatmak gerekir ki;
bizim anayasamıza göre hükümet kurmak kolaydır, hükümeti düşürmek zordur.
Bu aşamada hata yapmamak gerekir. Son pişmanlık fayda etmez.


Halk TV’deki konuşmamın videosunun linki aşağıdadır.


https://www.youtube.com/watch?v=-GW5HmYb0gI&feature=youtu.be

Saygılar, sevgiler.
Onur Öymen====================================

Dostlar,

Çooook deneyimli ve birikimli yurtsever dış politika uzmanı (E. Büyükelçi ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı) Sayın Öymen, ülkemize son derece değerli katkılar veriyor yorumları ve makaleleri ile, konferansları ile..
Bu konuda son yazdıklarına bütünüyle katılıyoruz.
Esasen biz de benzer içerikte bir makalemize web sitemizde daha önce yer vermiştik :

BİRLEŞİK BÜYÜK KÜRDİSTAN’a =
2. İSRAİL’e ve POSTMODERN ya da
YENİ SEVR’e = BÖLÜNMEYE BEŞ KALA…

http://ahmetsaltik.net/2015/06/20/birlesik-buyuk-kurdistana-2-israile-ve-postmodern-ya-da-yeni-sevre-bolunmeye-bes-kala/

Bir kez daha Türkiye’yi Büyük ATATÜRK‘ün altın öğüdüne uymaya çağırıyoruz..

YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ..

Geç kalmadan..
Bunun ilk koşulu da AKP’siz bir hükümet…

Sevgi ve saygı ile.
23 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Onur Öymen : Türkiye’deki ve bölgedeki yeni gelişmelerle ilgili düşünceler


Türkiye’deki ve bölgedeki yeni gelişmelerle ilgili düşünceler

Portresi_ATA_ile

 

Onur Öymen

 

 

 

Bölgemizdeki gelişmeler gittikçe daha kaygı verici hale geliyor.
Türk ve dünya kamuoyu IŞİD’in Ayn el Arab’a (Kobani) yönelik saldırıyla ilgilenip orada IŞİD’i durdurmanın yollarını tartışırken, Irak’ın El Anbar eyaletinde IŞİD saldırılarının yoğunlaştığı ve bu eyaletin düşmek üzere olduğu yolunda bilgiler geldi.
Yabancı basında yer alan haberlere göre IŞİD El Anbar eyaletinin Bağdat’a en yakın bölgelerini büyük ölçüde ele geçirdi ve Bağdat havaalanını ateş altına alabilecek mesafeye yaklaştı.

Bölgede’ki El Hit şehrindeki bir Irak askeri üssü de IŞİD’in eline geçti. Eyalet yetkilileri Amerika’nın bölgeye çok acele kara birliği göndermesi çağrısında bulundular.

Bu gelişmelere karşın hiçbir Koalisyon ortağı Irak veya Suriye’de savaşmak üzere
asker göndermeyi kabul etmiyor.

Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier Der Tagesspiegel gazetesine verdiği demeçte şunları söylüyor:

  • “Hiçbir Batılı ülke kara birliklerini Suriye’ye göndermeye hazır değil.
    Hiçbirimiz Suriye’deki insanların acısına duyarsız değiliz.
    Ancak öbür yandan kendi askerlerimizin sorumluluğunu taşıyoruz.
    Genç insanlarımızı, birden çok cephesi olan IŞİD’in,
    Suriye Devlet Başkanı Esad’ın ordularının, onlarca başka milis gücünün çarpıştığı vahşi bir savaşa gönderemeyiz.”

Başka ülkeler kendi askerlerini korumaya böyle özen gösteriyorlar.

Bu arada ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, yaptığı açıklamada Kobani’deki Kürtlerin Türk askerini istemediklerini söyledi. Buna karşın hala Türk askerinin Kobani’ye gönderilmesini yurt içinde ve dışında savunanlar var.

Barzani, Sky News’un Arapça yayınına verdiği demeçte Türkiye’nin kendilerine
silah gönderdiğini ama iç gelişmeler nedeniyle bunun açıklanmamasını istediğini söyledi. Barzani “O zaman Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyorlardı ve IŞİD’in elinde rehineleri vardı.” dedi. Böylece Hükümetin bölgede çarpışan taraflara hiçbir zaman
silah göndermediği yolundaki sözleri, Barzani tarafından yalanlanmış oldu.
Barzani buna karşın Türkiye’den daha büyük askeri destek beklediklerini”
yani Türkiye’nin yaptıklarını yeterli bulmadığını söyledi.

Türkiye’nin bölgedeki çatışmalara doğrudan veya dolaylı yardımda bulunmasının ülkemize yönelik terör saldırısı riskini artırdığı açıktır.

Dün Gaziantep’te 150 kg C4 patlayıcısı ile 20 intihar saldırısı kemerinin
ele geçirilmesi tehlikenin büyüklüğünü gösteriyor.

Dün, ABD Dışişleri Bakanlığı da koalisyon tarafından başlatılan hava saldırılarının ardından IŞİD’in misilleme yapma olasılığının arttığını belirterek,
başta Koalisyon ülkeleri olmak üzere tüm dünya ülkelerini uyardı.

Amerika’nın Türkiye’de Türk askerleriyle birlikte Özgür Suriye Ordusu militanlarını eğitip teçhizatlandırma (AS: donatma) kararının bu misilleme riskini daha da artıracağı kuşkusuzdur. Türkiye’nin, eğitip donattığı bütün silahlı kesimlerin karşısındaki güçlerin ve örgütlerin boy hedefi haline geleceği kuşkusuzdur.

  • Türkiye’ye yönelik terör saldırılarının esas kaynağının PKK olduğu unutulmamalıdır.

Son günlerde PKK ile yakın ilişki içindeki kimi siyasal partilerin çağrısı üzerine
sokağa dökülen terör yanlılarının saldırıları sonucunda,

– kimi polis yetkilileri şehit olmuş,
– 30’u aşkın vatandaşımız da öldürülmüştür.
– 212 okul,
– 67 polis karakolu,
– 27 Parti binası ve
– 25 kaymakamlık

yakılmış ve tahrip edilmiştir.

Bu vahim gelişmeler karşısında acaba Türkiye’nin PKK ile mücadele etmek yerine masaya oturarak siyasal bir çözüm bulmaya çalışmasını öneren yabancı ülkeler pişmanlık duymuşlar mıdır? Bunun işareti, yok. Yabancıların beklentisi doğrultusunda bir “barış süreci” başlatanlar veya bu süreci destekleyenler pişman olmuşlar mıdır? Bunun da işareti yok.

Bu son gelişmeler Türkiye için en büyük tehdidin PKK’dan geldiğini bir kez daha göstermiştir. Silah zoruyla Türkiye’ye siyasal çözüm dayatmaya çalışmaktan
vaz geçmeyenlerle ülkemizin geleceğini, anayasal düzenini müzakere etmek doğru bir politika mıdır? Böyle bir müzakereden Türkiye’nin kazançlı çıkması mümkün müdür?

Şimdi yapılması gereken şey; bölgedeki bütün terör örgütleriyle kapsamlı ve
sonuç alıcı bir mücadeleye girişmek için Koalisyona katılan bütün ülkelerin ortak bir strateji belirlemeleridir. Başından beri Esad yönetiminin eleştirilecek, kınanacak
pek çok eylemi olmasına karşın, bölgede yaşanan ürkünç (vahim) gelişmeler ortadayken, Esad yönetimini askeri güç kullanarak devirmeye çalışanları desteklemek bence doğru bir yaklaşım değildir. Aynı biçimde Türkiye’yi, tek başına silahlı bir mücadelenin tarafı durumuna getirmeye çalışmak da doğru değildir.

Unutulmamalıdır ki, Türkiye 1996 yılından sonra izlediği güçlü ve etkili diplomasiyle,
tek bir mermi atmadan, tek bir şehit vermeden Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasını, Bekaa Vadisindeki PKK üslerinin ve eğitim merkezlerinin kapatılmasını sağlamış ve Suriye’yle terörle mücadele konusunda işbirliği anlaşması imzalamıştı.

Bugün yaşadığımız sıkıntılar, bence büyük ölçüde Türkiye’nin aynı derecede güçlü ve etkili bir diplomasiyi Bağdat Hükümetine ve Barzani’ye karşı uygulayamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Komşu bir ülkede esas hedefi silah zoruyla Türkiye’den siyasal ödün sağlamaya çalışmak olan bir terör örgütü varlığını sürdürdükçe, yalnızca bölgedeki başka terör örgütleriyle mücadele Türkiye’yi barış ve huzura kavuşturamaz.

Bütün bu olumsuz gelişmelerin gerisinde Irak’ın Kuzeyinde bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasını destekleyen ve terörle topyekûn (AS: toptancı) bir mücadeleyi
kabul etmeyen ülkelerin sorumluluğunun ve izledikleri yanlış politikaların payı az değildir.

Türkiye’ye düşen;
bölgedeki bütün ülkelerin egemenliğini ve
– toprak bütünlüğünün korunması için çalışmak olmalıdır.

Saygılar, sevgiler.

Hüsnü Mahalli : İDEOLOJİK SAPLANTI


İDEOLOJİK SAPLANTI

Portresi

 

Hüsnü Mahalli
YURT Gazetesi, 10.11.14

 

 

Özgür Suriye Ordusu denilen silahlı grup Antakya’da, Suriye muhalefetini temsil ettiği söylenen Suriye Ulusal Konseyi ise İstanbul’da kuruldu. Suriye krizinin ilk günlerinden başlayarak o ülkede yaşanan tüm süreçlerde AKP iktidarı baş rolde. AKP ilk günden başlayarak mezhepsel söylemleri ile o ülkede savaşan tüm silahlı gruplara sınırsız destek verdi. Bu da yetmedi, dünyanın dört bir yanından gelen on binlerce ruh hastası Türkiye üzerinden Suriye’ye sokuldu. Katar, S. Arabistan ve Kuveyt gibi bölgesel ülkeler ile ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere emperyalist ülkeler de
AKP’ye yardım etti.


Sonuç ortada.

.
Şimdi çıkmış aynı ekip ‘IŞİD’e karşı savaşacağız’ diyor.
Erdoğan ve ‘çok sevdiği’ Sisi aynı ekibin içinde.
Sisi ve hamisi Suudi Kral Abdullah, IŞİD’in ilham kaynağı Müslüman Kardeşlere terörist’ diyor Erdoğan onları Türkiye’de konuk ediyor. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan başka ne diyor? ‘Benim için önemli olan Esad’.
40 aydır aynı söylem. 40 aydır Suriye topraklarında tampon ve kuzeyinde uçuşa yasak bölgeler istiyor.
Neden?
Suriye’de savaşan silahlı grupları Esad’ın ordu ve uçaklarından korumak için.
Şimdi neden istiyor.
PYD ve IŞİD’i Türk sınırından uzak tutmak ve Türk askerini Suriye topraklarına yerleştirmek için.
Ya sonrası?
ABD tarafından eğitilecek Suriyeli ılımlı muhalifler IŞİD ve Esad’a karşı savaştırılacak.
PYD bu savaşa destek vermezse tampon bölgenin hedefinde Kürtler de olacak.
Oysa ne demişti AKP Hükümeti ve ‘ulvi idealleri olan’ yandaş medya:

IŞİD ve PYD Esad’ın adamları!

IŞİD Suriye’nin %20’sini işgal etmiş, binlerce Suriye askerini öldürmüş ve halen milyonlarca insana günlük acı çektiriyor ama yine IŞİD’çiler Esad’ın adamı olmalı!

PYD ise Suriye’nin kimi bölgelerinde özerklik ilan etmiş ama Kürtler yine de
Esad’ın adamı olmalı.

Yoksa bu nedenle mi AKP iktidarı Kobani’yi kuşatan IŞİD’e ses çıkarmıyor?
Yoksa bu nedenle mi AKP iktidarı kuşatma altındaki PYD’lilere yardım etmiyor?
AKP iktidarı bir taş ile çeşit çeşit kuş mu vuracak?
Belki de Türkiye gecikmeli de olsa terörist ilan ettiği IŞİD, masaya oturup
barış görüşmeleri yaptığı PKK ve onun Suriye kolu PYD ve hepsinden önemlisi
Esat’tan kurtulmayı hesaplıyordur.

Ne kadar da kolaymış!

Beyler burası Ortadoğu ve bu Ortadoğu’da binlerce yıldır herkes artist ama bazıları artiz.

ABD’liler bile ‘Biz bu IŞİD ile 30 yıl uğraşırız’ diye dalga geçiyor ama Ankara’dakiler ‘ Biz bu işi 3-5 günde bitirir oradan da Şam’a uzanır Emevi Camisi’nde şükür namazı kılarız’ ısrarında bulunuyor.
Merak edilen şey, 5 bin PKK’lı ile 30 yıl uğraşan Türkiye, AKP mucizesi ile
50 bin adamı olan IŞİD‘i nasıl yok edecek?

Üstelik takas edilecek bir şey de kalmadı.

Merak edilen şey, Kandil’e 27 kez sınır ötesi operasyon düzenleyen ve bir türlü
sonuç alamayan Ankara, Suriye toprakları içinde o bölgenin insanları olan PYD’liler ile nasıl baş edecek?

Belki de ‘bölgeyi Kürtlerden temizlemek’ isteyen IŞİD son anda ideolojik paralelliğini düşünerek Ankara’ya destek verir.

  • Halka yalan söylemekten vazgeçin.

‘Arap Baharı’ sonrasında  yanlışlığı ve riski kanıtlanmış ideolojik saplantılarınızdan vazgeçin.
Bu saplantılar tüm bölgeye olduğu kadar Türkiye’ye de büyük zarar verdi, veriyor
ve verecek.

Önceki gün yaşanan acı olaylar bu gerçeği anlatmıyorsa,
o zaman herkes bu coğrafyanın karanlık geleceğine hazır olsun!

Böyle bir karanlıkta kimin neyi, nasıl ve neden yapacağını yalnızca karanlık beyinliler bilir.
Kadın ve erkek IŞİD’çilerin siyaha bürünmeleri boşuna değil!
Adı üzerinde : Saplantı.

*********************

Dostlar,

Ortadoğu uzmanı gazeteci – yazar Hüsnü Mahalli’den müthiş bir çözümleme..

Özellikle AKP iktidarı dikkatle okumalı..

“Senin aklına ihtiyacımız yok” diyerek anamuhalefet partisi CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu’nu haşlayan RTE ve Başbakan Davutoğlu da..

Son derece ayıp olmuştur.. Akademik ünvan sahibi Profesör başbakan bu tümcesi ile geriye kalan karizması her ne denli kaldı ise, onu da çizdirmiştir.
Yine de geç değil..
RTE’den vazgeçtik, Başbakan Davutolu Kılıçdaroğlu’ndan özür dilemeli ve
muhalefet partilerini toplayıp gelişmeler hakkında bilgi vermeli ve görüş almalıdır. Toplumsal gerilimi düşürmek herkesin görevidir.

Daha önce de yazdık; TBMM derhal toplanarak iç – dış savaş koşullarını değerlendirmelidir.

Davutoğlu ve RTE, Hüsnü Mahalli’nin aklını da dışlayacak mıdır?
Yazdığı çarpıcı gerçek ve uyarılardan yararlanmayacak mıdır?
Çok yazık oluyor Türkiye’ye..
Siyasal sorumlular çoook özel niteliklere sahip olmalı..
Öfke denetimi bunların başında..
Sükunet her zaman iyidir..

Söz konusu olan ülkemiz ve ulusumuzdur..

Herkes her adımını özenle atmalı, her sözünü tartarak etmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
10.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ONUR ÖYMEN : ORTADOĞU’DA KAYGI VERİCİ GELİŞMELER.. ve Çağrışımlarımız..


ARŞİVİMİZDEN….

ORTADOĞU’DA KAYGI VERİCİ GELİŞMELER.. ve Çağrışımlarımız..


Dostlar
,

Sn. Onur ÖYMEN‘in 12.7.2012 tarihli, 2 yıl 2 ay önceki bir yazısını
paylaşmak istiyoruz..

ORTADOĞU’DA KAYGI VERİCİ GELİŞMELER

AKP hükümeti bu öneriler biraz kulak kabartsaydı??
Sn. Öymen‘in Dış Politikadaki tartışılmaz birikimi – deneyimi göz önüne alınsaydı??

Bugün Türkiye Ortdaoğu cehenneminde gırtlağına dek batmış, suça bulaşmış, “HAYDUT DEVLET” olara suçlanma eşiğine sürüklenir miydi?

En azında “eli kana bulaşmamış” olurdu..
Çok sayıda masum insanın ölümüne neden olmamış olurdu!..

Gelişmeler çok kaygı verici ve başlıca sorumlusu da AKP – RTE.

Dün sitemizde yer alan Sn. Hüsnü Mahalli‘nin “Müslüman Kardeşler” yazısı da birlikte okunduğunda, “RTE’nin Halifelik hayalleri” nin ülkemize ve Ortadoğu’ya ne denli korkunç bir bedel yüklediği ve gelecekte de yükleyeceği daha rahat anlaşılacaktır.

49 yurttaşımız 3,5 aydır bir kanlı terör örgütü elinde rehin
ve koskoa T.C. Devleti çaresiz !?..

İnsan sormadan edemiyor :

  • RTE ve Başbakan’ın bir türlü “terör örgütü” diyemediği IŞİD’e rehineler bir tertip miydi ki, IŞİD’in üzerine varmamak için gerekçeniz olsun?
    Ya da başkaca açıklarınız mı var bu örgüte karşı, rehine şantajına
    boyun eğiyorsunuz??

Veya “ağır” geldi ise;

  • “Terör örgütü IŞİD karşısında bu denli aciz – zavallı – güçsüz müsünüz ki; bir operasyon ile 49 canımızı 3,5 aydır kurtaramıyorsunuz?”

3. bir seçenek var mı??

*****

Bu felaketli gidiş hızla dur – du – rul – ma – lı – dır!

“RTE’nin Halifelik hayalleri” nin mutlaka yıkılması gereklidir..
Hem de tez elden..
Sorumlu herkesten içten ricamızdır..

Sevgi ve saygı ile.
19.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

ORTADOĞU’da kaygı verİcİ gelİŞmeler

portresi2

ONUR OYMEN
OOYMEN@HOTMAIL.COM
12.7.2012 

Orta Doğu’daki son gelişmeler hem Türkiye hem de bütün bölge için giderek daha kaygı verici hale geliyor. Amerika’nın eski Savunma Bakanı Robert Gates,
Bloomberg televizyonuna, Suriye’deki kimyasal silahların bazı terör örgütlerinin ve Lübnan’daki Hizbullah’ın eline geçmesinden kaygı duyduklarını söyledi. Gates, ayrıca, bir İsrail-İran çatışmasında İran’ın bölge ülkelerindeki petrol tesislerine sa
ldırabileceğini ve dünya çapında terörist saldırıları tahrik edebileceğini belirtti.

Suriye’deki gelişmeler tam bir insanlık dramı halini aldı.
40.000’e yakın Suriyelinin yaşamını yitirdiği söyleniyor. Özgür Suriye Ordusuyla
PKK yanlısı PYD Türk sınırına yakın bölgenin egemenliğini ele geçirmek için çarpışıyorlar. Silahlı ayaklanmacıların 29 öğrenci ve 1 öğretmeni öldürmelerini kınayan pek olmadı. Suriye’de bir yönetim değişikliği durumında bile iç barış ve istikrarın geleceğine inanan az.

Irak Başbakanı’nın Sayın Başbakana gönderdiği mesaj dostluktan çok tehdit ağırlıklı. ’Benim üzerime gelirseniz ben de sizin başınıza dert açarım’ anlamı taşıyor.
Enerji Bakanımızı taşıyan uçağa iniş izni verilmiyor. Maliki ile bizim asıl sorunumuz Kuzey Irak’tan terörü tasfiye etmemesi olmalı. Ancak Türk hükümetinin Maliki’den yakınması daha çok Sünnilerle Şiiler arasında denge sağlamamasıyla ilgili.
Bu arada Barzani silahlı kuvvetlerini Kerkük’e gönderiyor, bizden ses yok.
Hani Kerkük bizim kırmızı çizgimizdi!

Mısır da tam bir kaosun içine sürükleniyor.TIME‘ın yılın adamı seçtiği Mursi içeride demokrasiyle bağdaşmayan adımlar atıyor. Birkaç gün önce yayınladığı bir kararnameyle, iktidara geçtiği tarihten başlayarak yayımlanan hiçbir yasa ve kararnamenin temyiz edilemeyeceği kuralını getirdi. Kendisine demokrasiyle bağdaşmayan çok geniş yetkiler tanıdı. Bir gecede Anayasa Konseyinden geçirilen ve 15 Aralıkta referanduma sunulacağı ilan edilen
yeni anayasa tasarısı da demokrasiyle bağdaşmayan, şeriat düzenini güçlendiren, kadın haklarını ve basın özgürlüğünü kısıtlayan hükümler içeriyor.

Bu metni hazırlayan Anayasa Konseyinin 15 üyesi çalışmaları boykot etti.
Demek ki orada masadan kalkılabiliyormuş! Komitede yalnızca 4 kadın var.
Bunların da hepsi şeriatçı. Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Yüksek Komiseri
Navi Pillay bugün yaptığı açıklamada yeni anayasa önerisinin kimi bakımlardan 1971 anayasasının bile gerisinde olduğunu söyledi. Tahrir Meydanı’nda ve başka yerlerde laik ve çağdaş demokrasi isteyenlerin Mursi’ye karşı düzenlediği gösterilerde şimdiye dek 7 kişi öldü, 700 kişi yaralandı. Yüzlerce gazeteci de protesto gösterilerine katıldı. 10 dolayında gazete Mursi’yi protesto için bugün yayımlanmadı. Muhammed el Baraday ve Amr Musa gibi önemli kişilikler “Ulusal Kurtuluş Cephesi” adıyla
şeriat yanlısı olmayan bütün partileri kucaklayacak bir muhalefet grubu kurdular.
Cumhurbaşkanının 4 danışmanı ard arda istifa ettiler. Mısır’da Temyiz Mahkemesi ve İstinaf Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin kendisini yargı denetiminden muaf tutan kararnamesinin anayasaya uygun olup olmadığına karar verilene kadar çalışmalarını askıya aldı. Yüksek Anayasa Mahkemesi’nin sözcüsü Mahir Sami ise Mursi’nin saldırısı altında olduklarını söyledi.

Bütün bu gelişmelere karşın Sayın Başbakan Mursi’yi desteklemeğe devam ediyor.“Siz de özgürlüğü sağlayıcı yasal güvenceleri almak durumundasınız.
Yaptığı düzenlemeler 6-7 madde. Bunları yetkileri kendinde topluyormuş havasında vermeyi iktidarını gölgelemeye yönelik bir hamle olarak görüyorum.” dedi.

Ana muhalefet partisi yetkilileri Sayın CHP Genel Başkanı’nın önümüzdeki dönemde Mısır’a gideceğini açıkladı. Büyük olasılıkla önce Filistin’e gideceğini, Mısır dışında Irak’ı da ziyaret edeceğini söyledi. “Gazze’ye de gidecek.” dedi. Bilindiği gibi Gazze’de yönetimi elinde bulunduran Hamas Batı ülkelerinin terörist örgütler listesinde
yer alıyor. Basın haberlerine göre CHP lideri Erbil ve Süleymaniye’yi de ziyaret edecekmiş. 

Bu denli kaygı verici gelişmelerin, şiddetin ve iç çatışmaların yaşandığı bir ortamda Türkiye’nin iktidarı ve muhalefetiyle biraz daha mesafeli bir politika izlemesi
uygun olmaz mıydı? Geleceği bu denli belirsiz bir bölgeyle ilgili olarak bugün atılacak yanlış adımlar, söylenecek yanlış sözler ileride sıkıntı ve pişmanlık yaratabilir.
Saygılar, sevgiler.

El Kaide militanlarından Suriye’de ‘Saatlik nikah’ ile tecavüz


Dostlar
,

Sözün bittiği yerdeyiz..

Suriye’de Esat rejimine karşı ayaklandırılan El Kaide militanları,

  • SAATLİK NİKAH İLE KADINLARLA BİRLİKTE OLUYORLAR!?
  • Esat yanlısı kadınlara bu işlem savaşta yapılabilirmiş.. Ulemanın fetvası bu yönde.

http://sozcu.com.tr/2013/gundem/saatlik-nikah-ile-tecavuz-368900/, 10.9.13

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 12.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

‘Saatlik nikah’ ile tecavüz

Eylül 10, 2013, SÖZCÜ

El Kaide militanlarının vahşetini gözler önüne serdi.

“Bir kadını alıp götürmüşler. Sabaha kadar 8 kişi o kadınla ilişkiye girmiş.”

El Kaide mensupları Til Ebyad’da saatlik nikah kıyıyorlar. Bir kadını alıp götürmüşler. Sabaha kadar 8 kişi o kadınla ilişkiye girmiş. Her saat nikah kıyıyorlar.

bbcturkce’den Rengin Arslan’ın röportajı

Urfa’nın Ceylanpınar ilçesindeki kapalı pazar alanında ortada ne pazar var
ne de pazarcı.

Semt pazarına ait binada Fehime ve çocukları kalıyor. Dışarıdan ‘eve’ bakıyorum.
Bazı camlarda kırıklar var. Çatışmalardan seken kurşunlar buraya da isabet etmiş.
İçeride yalnızca birkaç kilim, yastık ve minder var. Camın önüne diziliyoruz.
Çocuklar da aynı odada. En büyükleri 15 yaşında. Dördünün de yüzleri pırıl pırıl, gülümsüyor.

Fehime bundan 10 ay önce, Suriye’de Kürtçe adıyla Rojava (Batı) olarak bilinen bölgeden Ceylanpınar’a gelmiş. Kasım ayının başında rejimin ağır bombardımanından kaçmış. Önce 4 çocuğunu bir aileyle buraya göndermiş. 4-5 gün sonra o da eşiyle birlikte Ceylanpınar’a sığınmış. Şimdi 2 yaşında olan en küçük çocuğu Pervin’i göstererek, “Daha sütteydi.” diyor.

Sohbetimize Ceylanpınar Belediye Meclis üyesi Ahmet Dağtekin aracılık ediyor.

‘Rejim gidince işin rengi değişti’

“Önce uçaklardan yapılan bombardıman kaçtık, sonra da çeteler geldi” diyerek anlatmaya başlıyor. Sorum üzerine ‘çetelerden’ kastının Özgür Suriye Ordusu’na bağlı muhalifler ve El Nusra Cephesi olduğunu söylüyor.

Onların sınırı geçtiği dönemde savaştan kaçan 10 bin kişi gelmiş Türkiye’ye.
Her fırsatta evine dönmek istediğini söylüyor. Ama Suriye tarafındaki Til Halef’teki çatışmalar nedeniyle evine dönemediğini söylüyor.

“Suriye olayları başladığında bu örgütler ‘Demokratik bir devrim yapmayı planlıyoruz’ dediler. Ne zaman ki Rojava’da rejim güçleri tasfiye edildi, bu kez bu örgütler yüzlerini Rojava’ya çevirdiler. İşin yönü değişti.

  • Biz Özgür Suriye Ordusu’na bağlı grupların ne istediğini anlamıyoruz.”

Suriyeli Kürt göçmen kadın Fehime

Rojava’da rejim güçlerinin tasfiye edilmesinden sonra “işin renginin nasıl değiştiğini” anlatıyor:

“Suriye olayları başladığında bu örgütler ‘Demokratik bir devrim yapmayı planlıyoruz’ dediler. Ne zaman ki Rojava’da rejim güçleri tasfiye edildi, bu sefer bu örgütler yüzlerini Rojava’ya çevirdiler. İşin mecrası değişti. Biz Özgür Suriye Ordusu’na bağlı grupların ne istediğini anlamıyoruz.”

Özgür Suriye Ordusu’nun Rojava’da saldırılarını halka yönelttiğini ve Kürtler ile Arapların arasını açmaya çalıştığını söylüyor. “Rejim de bunu denedi, ama halklar arasında bir husumet yoktur. Kız alıp verirler.” diyor.

Rojava’da bir kız, bir de erkek kardeşi kalmış. Şam’dan gelip yerleşmişler oraya.
Her sabah telefonla konuştuğunu söylüyor ve ekliyor: “Oradalar fakat tehdit altında bir yaşam sürdürüyorlar. El Nusra orada bir tehdit. Birkaç gün jeneratörlerle idare ettik
ama sonra Til Halef’teki örgütler bombaladı. Rezil bir yaşam sürdürüyorlar.”

Hem saldırıların hem de bölgeye uygulanan ambargonun yaşamı zorlaştırdığını anlatıyor.

‘Saatlik nikah’ ile tecavüz

Rojava’da kadınların durumunu soruyorum Fehime’ye: “Rejimin hakim olduğu zaman nasıldı, şimdi nasıl?”

Rejim döneminin farklı nedenlerle de olsa daha iyi olduğunu söylüyor. Uzun uzun anlatıyor, bugün neler olduğunu da…

“Rejimin hakim olduğu dönemde, mesela Halep’e gitmek istediğimde her toplu aracında mutlaka El-Muhaberat’tan veya rejimin farklı birimlerinden 3-4 kişi bulunuyordu. O da halkı korumak için değil, halkın üzerinde bir baskı yaratmak içindi.
O sayede aklından bu tür kötülükler geçirenler bile buna cesaret edemiyordu.”

Peki şimdi?

Bakışları öfkeli bir hal alıyor. Sesi aynı tonda anlatmaya devam ediyor.
Anlayamadığım sözcükleri hızlanıyor sadece:

“Rejimin tasfiyesi ile birlikte her şey gerçekten mübah oldu.

  • El Kaide mensupları Til Ebyad’da saatlik nikah kıyıyorlar.
  • Bir kadını alıp götürmüşler. Sabaha kadar 8 kişi o kadınla ilişkiye girmiş.
  • Her saat nikah kıyıyorlar.
  • Bunu da İslam adı altında yapıyorlar.
  • Bu saatlik nikahlarda da birbirlerini tebrik ediyorlar.
  • Hocalar da fetva veriyor. ‘Savaşta bunlar helaldir’ diye.
  • Bu kadın bu olaydan sonra intihar etti.”

Bir süre sessizlikten sonra devam ediyor. Rakka’daki durumu anlatıyor. Özgür Suriye Ordusu’nun kadınların üst başlarının kapalı olması konusunda uyarı yaptığını söylüyor.

Neden dönmek istiyor?

Suriye’deki muhalif güçlerin “düzen yaratmak gibi bir dertleri olmadığını”,
bu yüzden savaşın nasıl biteceğini bilmediğini söylüyor sorum üzerine.

“Daha çok talan yapıyorlar” diyor ve ekliyor: “Köyleri yağmalıyorlar, evini terk edenlerin evlerini talan ediyorlar. Buraya kaçanların, orada kalan komşuları haber veriyor bazen.”
50 binden 5 bine düşen nüfusuna rağmen, niye memleketine dönmek istiyor? Yanıtını en çok merak ettiğim sorum bu.

“Çocuklarımın burada okuma şansların yok. Ben onların cahil kalmasını istemiyorum.” diyor.

Şöyle devam ediyor:

“Biz burada Ceylanpınar halkından daha ucuza çalışıyoruz. Onlar işsiz kalıyor.
Onların da mağduriyetine sebep oluyoruz. Biz de geçinemiyoruz. Yardım yapılmıyor devletten. Şimdi belediyenin verdiği bu yerdeyiz. Ama belki onlar da üç ay sonra
çıkın diyecek.”

Bu sırada kapı çalıyor. Yaşlı, beyaz saçlı biri içeri giriyor. Elinde büyük bir halı var.
Yere sermeleri için getirmiş. Bizi selamlayıp bir yere oturuyor. Çocuklarla oynuyor.
Halıyı kapının arkasına dayayan Fehime kaldığı yerden sözünü tamamlıyor:

“Öleceksek de kendi ülkemizde, aç perişan olsak da evimizde ölelim.”

Rojava’dan Ceylanpınar’a Rojin

Fehime’nin evinden onunla birlikte çıkıyoruz. Beni Rojin ile tanıştırmak istiyor.
Ceylanpınar’daki yüzlerce yoksul ve üzerinde “Bu ev satılıktır” yazan evlerden birinden içeri giriyoruz. Rojin, annesi ve iki de çocuk bizi karşılıyor.

Çocuklar Rojin’in abisinin çocukları. Şam’daki saldırılarda ölmüş abisi, anneleri ise kaçmış. Çocuklar onların yanında kalmış.

Rojin böbrek hastası. 45 kilo şimdi. Diyalize girmesi gerekiyor düzenli olarak.
Ama Ceylanpınar’daki hastane yetersiz. Urfa’ya gidip gelmek onun için zorlu.
Pek konuşmak istemiyor. İstanbul’a gitmeyi umuyor yakında.
Böbrek nakli ihtimali olup olmadığını soruyorum. Aileden bir tek ölen abisininki tutuyormuş. Annesinin ve yeğenin tahlilleri yapılmış, tutmamış. Küçük olan erkek yeğen için tahlil yaptırmamışlar bile. “Çok küçük, kıymayız” diyor net bir şekilde.
Peki İstanbul’da ne yapacak? Dermanı olmayan haliyle dudaklarını büküyor:

“Orada doktorlar daha iyi en azından; en azından doktor var.”

Tırbesipi’de yaşıyorlarmış. 6 ay önce gelmişler. Annesi, “Orada ne ilaç ne diyaliz var” diyor.
Kızı İstanbul’a gidince o da evine dönmek istiyor.
Yanlarından ayrılmadan önce, hastalıktan önceki halinin fotoğrafını gösteriyor.
İlk kez gülümsüyor. Karşımdaki kadına, bir de fotoğraftakine bakıyorum.
İkisinin aynı kişi olduğuna inanmak güç…
Göç hikayelerinin, savaşın bedelini düşünerek ayrılıyorum yanından.
İki kadının hikayesi demiştim ya, aslında hikayesini anlatamadığımız bir üçüncüsüyle yürüyorum. Fehime, Rojin ve “saatlik nikahlardan” sonra intihar eden kadınla.
Avlu kapısından çıkıyoruz. Önümüzden iki çocuk geçiyor. İki ellerinde iki oyuncak silahla havaya ateş ediyorlar.

“Oyun sanıyorlar herhalde” diye mırıldanarak, neşeli yüzlerinden uzaklaşıyorum.

SURİYE’DEN DEHŞET VERİCİ GÖRÜNTÜLER (+18)

 

Yeni Komşumuz Hayırlı Olsun!

Dostlar,

Emin Çölaşan‘ın SÖZCÜ‘de yer alan ibretlerle dolu, acı acı düşündüren ve kaygılandıran yazısı aşağıda..

Bu gidiş gidiş değil..
Türkiye bu lanetli gidişi durdurur, buna gücü yeter.. ve mutlaka ama mutlaka
bu kepazeliğin yasal hesabı sorulur.. Yapılanlar artık apaçık vatana ihanet çizgisinde.

Sevgi ve saygı ile.
22.7.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================

Yeni Komşumuz Hayırlı Olsun!

portresi_SOZCU_ile

Emin ÇÖLÇAŞAN
SÖZCÜ (20.07.2013)

Sevgili okuyucularım, gerek içimizde ve gerekse komşu ülkelerde olanları gördükçe utanıyoruz, yüzümüz kızarıyor, acı çekiyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti bu durumlara hiç düşmemiş, bu kadar aciz ve zavallı olmamıştı. Bunu da AKP hükümeti başardı!
Yeni sınır komşumuzun PKK olduğu artık açığa çıktı.
PKK’nın Suriye örgütlenmesi olan PYD isimli terör örgütü, Ceylanpınar’ın hemen karşısındaki Suriye’ye ait Rasulayn kentini işgal etti ve her yere PKK paçavraları asıldı.
Bu olayın bir de gülünç tarafı var.
Rasulayn iki gün öncesine kadar Esad rejimine karşı vuruşan Özgür Suriye Ordusu denilen teröristlerin elindeydi.
PKK saldırıya geçip Esad’a karşı savaşan muhalifleri püskürttü.
Sınırımızdaki çatışmalar sürüyor. PKK’nın öteki kentleri de ele geçirme olasılığı belirdi.

* * *
Vay benim sorumsuz Tayyipgiller hükümetim!..
Vay benim göklerden yeryüzüne inen dünya lideri Tayyip’ciğim!..
Vay benim Hariciye Nazırım kravatlı molla Davutoğlu Ahmet efendicağızım!..
Söyleyin bakalım, şimdi ne yapacaksınız?
Bunun adına halk ağzında iki ucu boklu değnek derler.
Bir yanda devirmek için uğraştığınız, ancak nasihat aldığınız Esad ve aynen sizin gibi O’nu devirmek için silaha sarılan Özgür Suriye Ordusu isimli muhalif terörist güruhlar var.
Öbür yanda ise onları püskürtüp Suriye sınırımızı işgal eden PKK var.
Şimdi söyleyin bakalım, siz bunların hangisine razısınız?
Sizin yandaşınız olan ve Esad’ı devirmek için vuruşan güruhtan mı,
yoksa PKK’dan mı yanasınız?..
Çabuk söyleyin, hiç kıvırtmadan söyleyin.
Sınırda Özgür Suriye Ordusu teröristleri egemen iken mutluydunuz… Hatta onlara Esad’ı devirsinler diye el altından silah gönderiyordunuz.
Şimdi orada PKK var.

  • Türkiye Cumhuriyeti PKK ile komşu oldu!

Şimdi konuşun bakalım, ne diyeceğinizi görelim!
Biz bunları yazıp çizerken alay ediyordunuz, tehlikeyi gösterirken bizi adam yerine koymuyordunuz. İşte, şimdi başınıza geldi.
Kuzey Irak’tan sonra şimdi Suriye sınırında da yeni komşumuzla tanıştınız, hayırlı olsun!

* * *
Efendim, havalanan jetlerimiz Suriye sınırı boyunca günde birkaç kez keşif uçuşları yapıyormuş. Muhteşem!.. Helal olsun!..
Ben şimdi Tayyip’in yerinde olsam jetlere emir verip PKK’yı bombalatırım!..
Sonra Suriye’ye girip önce PKK’yı bitirir, sonra da fırsattan istifade Esad’ı deviririm!..
Ve böylece, nasıl bir “Dünya devi-dünya lideri (!)” olduğumu dosta düşmana bir kez daha kanıtlarım. Şakası bir yana, dünyaya rezil olduk.
Üstelik bu rezil olma süreci sadece Suriye sınırımızla ilgili değil.
* * *
Kuzey Irak’ta hemen yanıbaşımızda üslenen ve hükümetin hiçbir şey yapamadığı
terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti’ne her gün posta koyuyor, hem de alay ediyor.
İşte son açıklama:

  • “Önderimiz (Apo) için İmralı Adası’na doktorlar heyeti götürülmüyor. AKP hükümeti süreci sabote ediyor, Batı Kürdistan devrimini boğmaya çalışıyor…”

Batı Kürdistan dedikleri yer Türkiye’nin Güneydoğu bölgesi.

Hükümetten tık yok. Sonra bir açıklama daha geliyor:

  • “Biz AKP hükümetini son kez uyarıyoruz. Somut adımlar derhal atılmazsa süreç ilerlemez ve sorumlusu AKP hükümeti olur…
Hükümetten yine tık yok. Açıklamalar bitmiyor. İşte en sonuncusu:“Tunceli ve Karadeniz’de üslenmiş olan gerillalarla birliklerimizin bir bölümü 56 günlük bir yürüyüş sonrasında Kuzey Irak’taki üslerine dönmüş ve askeri törenle karşılanmıştır…”

Eğer bu sözler doğruysa, bu teröristler 56 gün yol yürüyerek Türkiye’den Kuzey Irak’a geçtilerse, bu iş sadece ve sadece asker ve polisin gözetimi ve göz yummasıyla gerçekleşir. Bunun başka bir izahı olamaz.
* * *

Sevgili okuyucularım, bize yaşatılan şu rezilliği, şu kepazeliği görüyorsunuz.
Bir terör örgütü çıkmış ortaya, bu aciz iktidarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor…

PKK hükümete posta koyuyor, aşağılıyor, hakaretler savuruyor ve bazen de alay ediyor… Ve soruyor:

“Hangisine razısın?.. Kırk katır mı, kırk satır mı?”
Tayyipgiller hükümetinden yine tık yok.
Bunca aşağılanan bir hükümetin gösterdiği bir tek tepki var mı? Yok!
Ne yapacağını biliyor mu? Bilmiyor!
Bütün söyleyebildikleri “Aman Apo’yu kızdırmayalım… Aman keyfini bozmayalım,
O’nu süit odaya çıkarıp rahat ettirelim… İstediği yemekleri hazırlayalım…
MİT O’nun postacılığı görevini aksatmadan sürdürsün!..”
* * *

Beyefendiler her gün iftar sofralarına çöküp karın doyurmakla, din sömürüsü ve
din ticareti yapmakla meşgul. PKK ile uğraşacak zamanları yok!
Sofraları dört dörtlük. O sofralara yumulmak varken başka işlerle uğraşılmaz.
Servis beyaz ceketli, papyon kravatlı seçkin garsonlar tarafından yapılıyor.

İşte size Tayyip’in önceki akşam verdiği iftardaki yemeklerin listesi                       :

“Önce iftariyelik… Sonra sırasıyla Alanya yöresinden gülüklü çorba, k
özlenmiş kırmızı biber içinde peynir, zeytinyağlı enginar, ekşili kuru patlıcan dolma…”

Durun, henüz bitmedi… Bunlar bu kadarla doymaz. Ötesi şöyle:

“Salata. Ana yemek olarak kuru erik soslu dana madalyon, bademli sebze yahnisi, kremalı patates. Meşrubat: Osmanlı şerbeti.
Tatlı: Tahinli, cevizli ve kaymaklı kabak tatlısı.”
Ohhh, afiyet olsun!
Devletin ve milletin parasıyla düzenlen yemekler onlara helal olsun, yağ bal olsun!
* * *

İşadamları ve esnaftan haraç keser gibi topladıkları paralarla fakir fukaraya
iftar sofraları düzenlemeyi de hiç aksatmazlar…
Çünkü oy devşirmenin en kolay yoludur!
Çorba, kuru fasulye, bulgur pilavı, bir de tatlı.
Bir şu beylerin yediğine bakın, bir de fakir fukaraya verdiklerine!
Şimdi Ramazan ayındayız. Oruç kafayla PKK’ya karşı önlem almak, PKK’nın istek
ve hakaretlerine, posta koymalarına yanıt vermek hükümet için biraz zor!
Hele Ramazan bir geçsin, vallaha tepelerine güm diye inecekler!
Fırsattan yararlanıp Esad’ı da devirecekler, Mısır’daki Mursi’yi de yeniden işbaşına getirecekler, PKK’yı bile bitirecekler! Kolay değil “Dünya devi (!)” olmak…
Fakat gelin görün ki araya Ramazan girdi!
Hele bir bitsin, Tayyip biliyor ne yapacağını!

KADEŞ : E. Amiral Türker ERTÜRK


KADEŞ

portresi_sade

 

 

 

 

E. Amiral Türker ERTÜRK

Bundan tam 33 yüzyıl önce yani MÖ 1274’te o zamanın iki süper gücü olan Mısır ile Hitit’in orduları bugünkü Suriye sınırları içinde bulunan Kadeş kenti yakınlarında ve
Asi nehri kenarında kanlı bir savaşa tutuştular. Savaş Suriye topraklarını paylaşmak için yapıldı.

Tarihte en fazla savaş arabalarının kullanıldığı bu kanlı çatışmada Mısır ordusunun başında II. Ramses, Hitit’in ise Muvattali vardı. Kan gölüne dönen savaş alanından
II. Ramses canını zor kurtararak kaçtı. Daha sonra her iki devlet arasında tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma yapıldı. Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili arasında yapılan Kadeş Barış Antlaşması ile Suriye toprakları paylaşıldı.

Antlaşmanın kil tabletler üzerine yazılan bir kopyası 1906’da Hitit İmparatorluğu’na başkentlik yapan Hattuşaş (Boğazköy-Çorum) antik kantinde yapılan kazılarda bulundu.

Bugün Kadeş antik kentinin yakınlarında bulunan El Kuseyr geçtiğimiz günlerde
çok kanlı çatışmalara sahne oldu. Yaklaşık 3300 yıl önce zamanın süper güçlerinin savaşlarına tanıklık eden bölge bugün ise şimdinin büyük güçlerinin vekaleten yaptıkları savaşları yaşamaktadır.

El Kuseyr, Humus’un 35 km güneyinde Lübnan sınırında stratejik öneme sahip bir kenttir. Bu önemli kenti ele geçiren ABD, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan ve Katar destekli terörist ve cihatçı çapulcular ile Suriye güvenlik güçleri arasında kıyasıya bir mücadele olmaktadır. Bu çatışma ile artık Lübnan Hizbullah’ı aktif olarak savaşın içine girmiştir.

El Kuseyr’in kaybedilmemesi ve ele geçirilmesi Beşar yönetimi için çok önemlidir. Çünkü burası Şam’ı Akdeniz’e ve ülkenin kuzeyine bağlayan intikal yollarının üzerindedir. Ayrıca El Kuseyr’in sınıra çok yakın olması nedeniyle, Lübnan’ın kuzeyinden gelecek lojistik yardımlara ulaşmak için Batı tarafından muhalif olarak adlandırılan teröristler için de yaşamsal önem taşımaktadır.

Amaç Sünni-Şii çatışmasını yaygınlaştırmak

Burada denetimin uzun süre muhaliflerin elinde olması Suriye yönetimi için
kabul edilemez bir durumdur. Aksi, Şam’ın Lazkiye ve Tartus gibi liman kentleriyle
ve Suriye’nin kuzey bölgeleri ile olan irtibatnın kolayca engellenmesine neden olur.
Şam yönetimi açısından başka bir sorun da Lübnan’ın kuzeyinden gelecek lojistik destekle burada oluşan teröristlere ait bölgenin büyümesi, denetlenemez duruma gelmesi ve muhaliflerin buraya dayanarak Suriye’nin başka bölgelerine harekatı geliştirme şansını yakalayacak olmalarıdır.

El Kuseyr’deki çatışmaların içine Suriye güvenlik güçleri ile beraber katılan Hizbullah’ın bu girişimi bölgede uzun süredir sürdürülen mezhepsel savaşı tetikleme çabalarının
bir ürünüdür. Alınan son haberlere göre Irak’ta Şiiler de seferberlik ilan ederek
savaşçı toplamaya ve Suriye’ye göndermeye çalışmaktadırlar.

Geçtiğimiz Pazar, Lübnan’ın güneyinde bulunan Hizbullah karargahına iki roket saldırısı yapıldı. Özgür Suriye Ordusu adı altındaki terörist organizasyon, Hizbullah’ın lideri Hassan Nasarallah’a meydan okuyor. Lübnan’da Şii-Sünni gerginliği tırmandırılıyor. Bahreyn’de baskı altında tutulan ülkenin Şii çoğunluğu ayakta!
Bunlar rastlantıyla olabilir mi?

Biz biliyoruz ki, emperyalizm bölgemizde ulus devletlere son vermek, bölgenin siyasal haritasını değiştirmek daha çok sayıda denetlenebilir yeni kukla devletler kurmak istiyor. Bölgemiz etnik, dinsel ve mezhepsel olarak ayrıştırılmak isteniyor. Müslümanlar Sünni-Şii olarak düşmanlaştırılmak ve birbirine kırdırılmak isteniyor.

  • Suriye’de demokrasi ve insan hakları arayışı koca bir yalandır.
  • Amaçlanan Suriye’de etnik ve mezhepsel ayrışmadır.

Ülkemiz de dahil olmak üzere bölgemiz mezhepsel bir çatışmanın içine doğru çekilmeye çalışılmaktadır.

AKP hükümetinin Suriye, Irak, İran düşmanlığı ve en son olarak Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın İsrail’e karşı Filistin’i yıllarca savunan Hizbullah’ı şeytana ve
Beşar’ı firavuna benzetmesi sıradan bir olay değildir.

Büyük Ortadoğu Projesi tam gaz!

Jandarma’nın El Nusra yapacak diye istihbarat verdiği ama AKP’nin bunu görmezlikten gelerek hiçbir somut veriye dayanmadan arkasında Suriye’nin istihbarat örgütü
“El Muhaberat var..” diye açıkladığı Sünni nüfusun yaşadığı Reyhanlı saldırısı, bölgemizde ve ülkemizde mezhepsel çatışmayı tetikleyebilmek için yapılmıştır.

22 Mayıs’ta Avusturya Milli Eğitim, Sanat ve Kültür Bakanlığı, Alevileri bir dini cemaat olarak tanıdığını resmi gazetede duyurdu. Artık Aleviler kimliklerini Hıristiyan ve İslam gibi Alevi olarak yazdırabilecekler. Güzel gibi, özgürlükçü gibi gözükebilir! Arkasından kuşkunuz olmasın, ayrı mezarlık, farklı tatil günleri, İslam dışı ilan edilmek ve
Türkiye’de azınlık statüsü gelecek! Büyük Ortadoğu Projesi tam gaz ilerliyor!

Geçtiğimiz Çarşamba günü İstanbul’da Üçüncü Boğaz Köprüsü’nün temeli atıldı. Gerekli mi, doğaya ve çevreye ne zararı dokunacak konularına girmek istemiyorum. Ben adıyla ilgileniyorum!

Niçin Yavuz Sultan Selim adı verildi? Başka ad mı bulamadılar? Verilecek ad çok ama mutlaka bir Osmanlı padişahının adı verilmek isteniyorsa örneğin 46 yıl iktidarda kalan Kanuni Sultan Süleyman olabilirdi! Veya Osmanlı’da yaptığı reform, bayındırlık ve bürokrasinin yetişmesi için açtığı Galatasaray Enderunu ile büyük hizmetler yapmış II. Beyazıt olabilirdi! Hatta II. Beyazıt Haliç üzerine köprü yaptırmak için 1502’de Michelangelo’yu İstanbul’a davet etmişti. Yalnızca bu düşüncesi ve girişimi ile bile köprüye adının verilmesini hak ediyor.

Adlandırma anlamlandırmadır. Üçüncü Boğaz Köprüsüne Yavuz Selim adının verilmesinin, halen yürürlükte bulunan mezhepsel ayrımların ve gerginliklerin körüklenmesinden ve tırmandırılmasından başka bir amaca hizmet etmez.

  • Yavuz Selim, 500 yıl önce Alevi Türkmenleri kılıçtan geçirmiştir.
  • Ayrıca iktidara darbe yaparak ve babasını öldürerek gelmiştir.

Bu travmanın yarattığı sorunları hala yaşamaktayız. Aleviler asla ve asla çocuklarına Selim adını vermezler. Soruyorum şimdi size, amacınız ne?

Saygılar sunarım. (31.5.13)

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın Reyhanlı’daki Terörist Saldırısına İlişkin Açıklaması

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın
Reyhanlı’daki Terörist Saldırısına İlişkin Açıklaması

portresi

Anneler Gününde Analar Ağlamıştır

Emperyalist güçlerin Orta Doğuyu şekillendirme girişimleri sonucunda 11 Mayıs 2013’te
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde patlayan bombalar, şimdiye dek elli’ye yakın yurttaşımızın ölümüne ve yüz’ün üzerindeki yurttaşımızın yaralanmasına
neden olmuştur.

“Analar ağlamasın” diye emperyalizmin eli kanlı milis güçleriyle pazarlığa oturanlar, ne yazık ki Anneler Gününde bile anaların ağlamasını önleyememiş,
yurt genelinde insan yüreği taşıyan herkesin derin üzüntü duymasına neden olmuştur.

Kısaca Anneler Günü tüm Türkiye’ye zehir olmuştur.

İktidar Hemen Suçluyu Bulmuştur

Terörist saldırı gerçekleşir gerçekleşmez iktidarın sözcüleri ve yandaşları henüz ortada bir bulgu yokken sorumlu olarak Esad’ı ve rejim yanlısı örgütleri ilan etmişlerdir.
Hatta olayın ilk saatinde Dışişleri Bakanının Almanya’da olduğu sırada suçluyu
ilan etmesi, işin ciddiyetine yakışmamıştır.

Buna gerekçe olarak da Türkiye’de son günlerde yapay olarak oluşturulan “barış” havasını bozma eylemi olarak yansıtılmıştır. Halbuki Suriye’de çeşitli ülkeler tarafından farklı nedenlerle desteklenen El Kaide, El Nusra, Özgür Suriye Ordusu, PKK yanlısı PYD gibi çok sayıda silahlı grup olduğu, bunun yanı sıra bölgenin CIA, MOSSAD, KGB, İngiliz, Amerikan ve Fransız ajanlarından geçilmediği .. herkesin bilgisi içindedir.

Bu nedenle kimin ne amaçla eylem yaptığını saptamak kolay değildir.

Ancak kim yapmış olursa olsun, bu olay bir terör eylemidir. Bu olayın da gösterdiği gibi terörün insanlık duygusu yoktur, hoşgörüsü yoktur, acıma duygusu yoktur.
Hangi terör örgütü olursa olsun, teröre hoşgörü göstermek, görüşmek, terörle müzakere etmek son derece yanlıştır. Aynı şekilde komşu bir ülkenin
terör örgütlerine yardım ve yataklık etmek de doğru değildir. Senin teröristin iyi,
benimki kötü demek, yıllarca teröre binlerce şehit veren Türkiye gibi bir ülkeye yakışmaz.

Bu nedenle, orada gerçekten yardıma muhtaç masum insanlarla terör grupları birbirine karıştırılmamalı ve bir ülkenin ulusal bütünlüğüne saygı gösterilmeli,
kışkırtıcı (provokatif) eylemlerden kaçınılmalıdır.

Başbakanın ABD Ziyareti Öncesi Saldırının Gerçekleşmesi
Rastlantı Değildir

Reyhanlı olayı, 11 Eylül 2001’de ABD’nin ikiz kulelerine yapılan saldırıların
aslında bir benzeridir.

Bu tarihten sonra Dünya yeni bir gerçeğe uyanmış ve Emperyalizm ininden çıkarak
önce Afganistan ve daha sonra Irak’a, demokrasi getireceği bahanesiyle yayılmaya başlamış ve geçtiği her yerde ne yazık ki kan ve gözyaşı bırakmıştır.

Aynı biçimde Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmasını isteyenler olduğu için, bu türden kışkırtıcı eylemlerde bulunanlar olabilir.

Hesap, bölgedeki karşıt grupları ve örgütleri birbirine karşı kışkırtarak çatışmaları körükleyip müdahale nedenini güçlendirmek üzerine kurulmuştur.

Çünkü Türkiye ile Suriye arasında gergin duran ipin kopma noktasına gelmesi,
atmaca gibi bekleyen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın eline iyi bir koz vermekle
eş anlamlıdır.

  • Türkiye’nin yapması gereken şey, bu olayın sanıklarını yakalayıp adalete
    teslim etmek, 
    siyasal açıdan ilkeli bir politika izlemek ve her an askeri bir müdahaleye hazır olduğu izlenimini verecek söylemlerden kaçınmaktır.

Sorumlu, İktidarın Yanlış Politikalarıdır

Reyhanlı ilçesindeki iki bombanın patlaması, aslında Su­riye’deki iç savaşa müdahil olmayı öngören yanlış politikaya karşı bir uyarıdır ve üzülerek de olsa devamını beklemek yanlış tahmin olmayabilir.

Mevcut iktidar, ülkeyi bölmek ve Türk ulusunun birliğine son vermek isteyen
kanlı terör örgütüyle pazarlık yaparken, ülkemiz için hiç tehdit oluşturmayan
bir ülkeye düşmanca davranarak, ülkenin ve ulusun geleceğini karanlık bir bataklığa sürüklemektedir.

“Dört aydır şehit gelmiyor” kandırmacasına sığınıp, binlerce şehit verilmesine
ve 
on binlerce ananın ağlamasına kapı aralanmaktadır.

Anaların ağlamasına neden olan da, sorumlu olan da, başka anaların geleceğini
karartan da aynı adrestir.

Körle yatan şaşı kalkar.

Terör satan, terör alır.

  • Türkiye’nin ulusal çıkarı emperyalistlerin piyonluğunda değil,
    komşuları ile iyi ilişkilerdedir.

Kamuoyuna duyurulur. 14.05.2013

Tansel ÇÖLAŞAN
Atatürkçü Düşünce Derneği
Genel Başkanı

http://add.org.tr/genel-baskanimiz-sayin-tansel-colasanin-reyhanlidaki-terorist-saldirisina-iliskin-aciklamasi.html, 14.5.13

‘Cennete gitmek için ÖSO militanlarının cinsel isteklerini giderin’


Dostlar,

Akıllara seza bir “fetva” (!)

İslamiyetin böylesine zavallılar elinde nasıl saygınlığının zedelendiğini görüyoruz.

Aklı başında Suriyeli kadınların bu rezilliğe gülüp geçmeleri beklenir.

Öte yandan İslam dünyasının aklcı öncülerinin bu kepazeliğe dur demesini diliyoruz..

“ÖZGÜR SURİYE ORDUSU”,

“ÖZGÜR SEKS ORDUSU” mu oluyor diye internette acı espriler yapılıyor..

Sevgi ve saygı ile.
3.1.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Suudi müftüden kadınlara fetva        :

  • ‘Cennete gitmek için ÖSO militanlarının cinsel isteklerini giderin’

Suudi Arabistan’da Vahhabi müftü Muhammed El Arifi Suriyeli muhaliflerin uzun süredir savaştığı için cinsel ilişkiye gidemediğini söyleyerek, militanların cinsel isteklerini karşılamanın cennete gitmek için
yerine getirilmesi gereken bir görev olduğunu iddia etti.

Presstv‘nin haberine göre, Vahhabi müftü Muhammed El Arifi Suriye ile ilgili verdiği fetvada insanlık dışı önerilerde bulundu. Suriye’deki militanların iki yıldır savaştıklarını, bu yüzden uzun süredir cinsel ilişkiye giremediklerini söyleyen El Arifi,

ÖSO militanlarının muta* nikahıyla Suriyeli kadınlarla kısa süreli evlilikler yapabileceğini söyledi.

Müftü El Arifi “mücahit” olarak nitelendirdiği yabancı militanların
Suriyeli kadınlarla ilişkiye girerek cinsel arzularını tatmin edebileceğini, böylece militanların “Suriyelileri öldürmek için kararlılığının artacağını” savundu.

Cinsel ihtiyaçları gidermek için yapılacak evliliklerde dul, boşanmış ve
14 yaşından büyük kadınların tercih edilmesi gerektiğini söyleyen müftü, militanların cinsel 
isteklerini karşılamanın cennete gitmek için
yerine getirilmesi gereken bir görev olduğunu iddia etti.

*Müt’a veya Muta nikahı;bir erkeğin, rızası olan bir kadınla, bir ücret karşılığında, belirli bir süreliğine birlikte olmak üzere evlenmesi. Müt’a kelimesi ise sözlükte “kendisinden faydalanılan şey” olarak tanımlanıyor.

SELEFİLİK ÖZGÜRLÜĞÜN SINIRLARINI AŞTI: