Etiket arşivi: El Nusra Cephesi

Rifat Serdaroğlu: KİMSE SABRIMIZI TEST ETMESİN


KİMSE SABRIMIZI TEST ETMESİN


Rifat Serdaroğlu

23 Eylül 2013
Tarih; 31 Mayıs 2010.

Başbakan Erdoğan’ın, Gazze’ye yardım malzemesi götürmek üzere gönderdiği
Mavi Marmara Gemisi, uluslararası sularda İsrail komandoları tarafından saldırıya uğruyor ve 9 Türk Vatandaşı öldürülüyordu.

Geminin başına gelecekleri önceden bilen Erdoğan, AKP Milletvekillerini son anda gemiden apar-topar indirtmişti.

Ertesi gün, “Dünya Liderlerinden ve Obama’nın Eşbaşkanı” Erdoğan
basın toplantısında;

Kimse bizim sabrımızı test etmesin, gereken yapılacaktır.” dedi.

Tarih: 22 Haziran 2012.

Türk Silahlı Kuvvetlerine ait RF-4E Phantom Keşif Uçağı, Uluslararası Hava Sahasında düşürüldü.
Ordumuzun gözbebeği iki pilotumuz şehit oldu.
Şehitlerimizin postallarını biz bulduk.
Cesetlerini Amerikalılar çıkarıp bize verdiler.

Ortadoğu-Balkanlar ve Kafkasların yiğit evladı, Arap dünyasının yükselen yıldızı Erdoğan;

Kimse bizim sabrımızı test etmesin, gereken yapılacaktır.” dedi.

Tarih: 11 Mayıs 2013.

Reyhanlı’da, içleri ağızlarına kadar patlayıcı ile dolu iki adet araç, sebze pazarına
mal götüren esnaf rahatlığıyla ellerini kollarını sallayan adamlar tarafından,
şehrin en önemli merkezine park edildiler ve uzaktan kumanda ile patlatıldılar.
Türkiye’nin gördüğü en büyük katliamlardan biriydi.
İlk açıklamalara göre 43 kişi ölmüştü.
Yüzlerce dükkân yerle bir olmuştu.
AKP Hükümeti, kamuoyuna ölen-yaralanan-kayıp olan insanlar hakkında net ve doğru bilgi vermedi.

Dünyanın en zengin 8. siyasetçisi olduğu yabancı basın tarafından söylenen Başbakan Erdoğan, katliamdan 15 gün sonra, binlerce polis ve asker eşliğinde,
taşıma adamlarla doldurulan meydanda yine şöyle bağırıyordu;

Kimse bizim sabrımızı test etmesin, gereken yapılacaktır.”

Yer Ceylanpınar:

16 Temmuz 2013 tarihinden bu yana evinde otururken, sokakta yürürken,
tarlasında çalışırken ölen zavallı insanlarımızın sayısı 4’e yükseldi.
Kendisine oy versin veya vermesin tüm Türkiye’nin Başbakan’ı olduğunu söyleyen
ve vatandaşların güvenliğinden sorumlu olan Erdoğan şunları söylüyordu;

Kimse bizim sabrımızı test etmesin, gereken yapılacaktır.”

Tarih: 9 Ağustos 2013.

Türk Hava Yolları uçuş ekibinin yolu Beyrut’ta yolu kesiliyor, iki pilotumuz kaçırılıyordu.
Kaçıran dinci bir örgüt, AKP Hükümetinden şunu istiyordu;

Siz Suriye’deki El-Nusra’yı destekliyorsunuz. Onlar bizim adamlarımızı kaçırdı.
Verin onları, alın pilotlarınızı!”

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sapık bir dinci örgütün elinden iki pilotunu alamıyordu. Gazze Fatihi Erdoğan’a “Aradan bu kadar zaman geçti, pilotlarımız nerede?” diye sorulduğunda aynen şunları söylüyordu;

Kimse bizim sabrımızı test etmesin, gereken yapılacaktır.”

Tarih; 17 Eylül 2013.

Suriye’ye ait, havacıların uçan tabut dediği çok eski yapım bir Rus helikopteri düşürüldü!

Füze ile vurulduğu söylenen helikopterden, otomatik fırlatma mekanizması olmadığı halde pilotların nasıl atladıkları hala yanıtsız kaldı.
Atlayan pilotlar, Erdoğan’ın aslanları olan El Nusra militanları tarafından yakalandılar
ve kafaları kesildi.

Bülent abisinin “Civanım Delikanlısı” Erdoğan açıklama yaptı;

Suriye helikopteri bizim tarafımızdan vurulmuştur. Ne demiştik;
Kimse bizim sabrımızı test etmesin.”

Genelkurmay Başkanı “Cesur Yürek Paşa”, ters L şeklinde durarak açıklama yaptı;

Helikopter bizim tarafımızdan füze ile vuruldu”

Kendisine, El-Nusra Cephesinin Türkiye Sınır Sorumlusu (!) sıfatını veren sapık militan ise şunları söyledi;

Vallahül azim, helikopter kendisi düştü, kimse onu vurmadı. Pilotlar atladı,
biz onları yakaladık ve kestik. 
Helikopterin parçalarını Türkiye’de hurdacıya sattık. Bizden izinsiz bu dağlarda kuş uçmaz…”

Tarih: 20 Eylül 2013

Türkiye’nin Başkent’i Ankara’da, Emniyet Genel Müdürlüğü binası iki kişi tarafından
eş zamanlı olarak roketatarla 3 kez saldırıya uğradı. PKK taşeronu olan iki teröristten biri ölü, öbürü yaralı olarak ele geçirildi. Zaman Gazetesi on beş gün evvel, teröristlerin adını da vererek, saldırıyı haber vermişti!

Omuzdan kafalı İçişleri Bakanı bir televizyon muhabiri gibi olayın
nasıl gerçekleştiğini bizlere anlatıyordu…

Bektaşi’ye sormuşlar; “Gelişmemiş demokrasilerde, devlet yönetimi neye benzer?” Yanıt; “Hint Yağına” diye gelmiş.

Niye, diye sormuşlar;

Bektaşi; “Kim tadına baktıysa ya altına etmeye başlar, ya da ülkenin içine…”

Hay sizin sabrınıza da, testinize de, yapacağınıza da, size bundan sonra oy verecek olana da binlerce defa…

Sağlık ve başarı dileklerimle.

(İLK KURŞUN, 23 Eylül 2013)

El Kaide militanlarından Suriye’de ‘Saatlik nikah’ ile tecavüz


Dostlar
,

Sözün bittiği yerdeyiz..

Suriye’de Esat rejimine karşı ayaklandırılan El Kaide militanları,

  • SAATLİK NİKAH İLE KADINLARLA BİRLİKTE OLUYORLAR!?
  • Esat yanlısı kadınlara bu işlem savaşta yapılabilirmiş.. Ulemanın fetvası bu yönde.

http://sozcu.com.tr/2013/gundem/saatlik-nikah-ile-tecavuz-368900/, 10.9.13

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 12.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

‘Saatlik nikah’ ile tecavüz

Eylül 10, 2013, SÖZCÜ

El Kaide militanlarının vahşetini gözler önüne serdi.

“Bir kadını alıp götürmüşler. Sabaha kadar 8 kişi o kadınla ilişkiye girmiş.”

El Kaide mensupları Til Ebyad’da saatlik nikah kıyıyorlar. Bir kadını alıp götürmüşler. Sabaha kadar 8 kişi o kadınla ilişkiye girmiş. Her saat nikah kıyıyorlar.

bbcturkce’den Rengin Arslan’ın röportajı

Urfa’nın Ceylanpınar ilçesindeki kapalı pazar alanında ortada ne pazar var
ne de pazarcı.

Semt pazarına ait binada Fehime ve çocukları kalıyor. Dışarıdan ‘eve’ bakıyorum.
Bazı camlarda kırıklar var. Çatışmalardan seken kurşunlar buraya da isabet etmiş.
İçeride yalnızca birkaç kilim, yastık ve minder var. Camın önüne diziliyoruz.
Çocuklar da aynı odada. En büyükleri 15 yaşında. Dördünün de yüzleri pırıl pırıl, gülümsüyor.

Fehime bundan 10 ay önce, Suriye’de Kürtçe adıyla Rojava (Batı) olarak bilinen bölgeden Ceylanpınar’a gelmiş. Kasım ayının başında rejimin ağır bombardımanından kaçmış. Önce 4 çocuğunu bir aileyle buraya göndermiş. 4-5 gün sonra o da eşiyle birlikte Ceylanpınar’a sığınmış. Şimdi 2 yaşında olan en küçük çocuğu Pervin’i göstererek, “Daha sütteydi.” diyor.

Sohbetimize Ceylanpınar Belediye Meclis üyesi Ahmet Dağtekin aracılık ediyor.

‘Rejim gidince işin rengi değişti’

“Önce uçaklardan yapılan bombardıman kaçtık, sonra da çeteler geldi” diyerek anlatmaya başlıyor. Sorum üzerine ‘çetelerden’ kastının Özgür Suriye Ordusu’na bağlı muhalifler ve El Nusra Cephesi olduğunu söylüyor.

Onların sınırı geçtiği dönemde savaştan kaçan 10 bin kişi gelmiş Türkiye’ye.
Her fırsatta evine dönmek istediğini söylüyor. Ama Suriye tarafındaki Til Halef’teki çatışmalar nedeniyle evine dönemediğini söylüyor.

“Suriye olayları başladığında bu örgütler ‘Demokratik bir devrim yapmayı planlıyoruz’ dediler. Ne zaman ki Rojava’da rejim güçleri tasfiye edildi, bu kez bu örgütler yüzlerini Rojava’ya çevirdiler. İşin yönü değişti.

  • Biz Özgür Suriye Ordusu’na bağlı grupların ne istediğini anlamıyoruz.”

Suriyeli Kürt göçmen kadın Fehime

Rojava’da rejim güçlerinin tasfiye edilmesinden sonra “işin renginin nasıl değiştiğini” anlatıyor:

“Suriye olayları başladığında bu örgütler ‘Demokratik bir devrim yapmayı planlıyoruz’ dediler. Ne zaman ki Rojava’da rejim güçleri tasfiye edildi, bu sefer bu örgütler yüzlerini Rojava’ya çevirdiler. İşin mecrası değişti. Biz Özgür Suriye Ordusu’na bağlı grupların ne istediğini anlamıyoruz.”

Özgür Suriye Ordusu’nun Rojava’da saldırılarını halka yönelttiğini ve Kürtler ile Arapların arasını açmaya çalıştığını söylüyor. “Rejim de bunu denedi, ama halklar arasında bir husumet yoktur. Kız alıp verirler.” diyor.

Rojava’da bir kız, bir de erkek kardeşi kalmış. Şam’dan gelip yerleşmişler oraya.
Her sabah telefonla konuştuğunu söylüyor ve ekliyor: “Oradalar fakat tehdit altında bir yaşam sürdürüyorlar. El Nusra orada bir tehdit. Birkaç gün jeneratörlerle idare ettik
ama sonra Til Halef’teki örgütler bombaladı. Rezil bir yaşam sürdürüyorlar.”

Hem saldırıların hem de bölgeye uygulanan ambargonun yaşamı zorlaştırdığını anlatıyor.

‘Saatlik nikah’ ile tecavüz

Rojava’da kadınların durumunu soruyorum Fehime’ye: “Rejimin hakim olduğu zaman nasıldı, şimdi nasıl?”

Rejim döneminin farklı nedenlerle de olsa daha iyi olduğunu söylüyor. Uzun uzun anlatıyor, bugün neler olduğunu da…

“Rejimin hakim olduğu dönemde, mesela Halep’e gitmek istediğimde her toplu aracında mutlaka El-Muhaberat’tan veya rejimin farklı birimlerinden 3-4 kişi bulunuyordu. O da halkı korumak için değil, halkın üzerinde bir baskı yaratmak içindi.
O sayede aklından bu tür kötülükler geçirenler bile buna cesaret edemiyordu.”

Peki şimdi?

Bakışları öfkeli bir hal alıyor. Sesi aynı tonda anlatmaya devam ediyor.
Anlayamadığım sözcükleri hızlanıyor sadece:

“Rejimin tasfiyesi ile birlikte her şey gerçekten mübah oldu.

  • El Kaide mensupları Til Ebyad’da saatlik nikah kıyıyorlar.
  • Bir kadını alıp götürmüşler. Sabaha kadar 8 kişi o kadınla ilişkiye girmiş.
  • Her saat nikah kıyıyorlar.
  • Bunu da İslam adı altında yapıyorlar.
  • Bu saatlik nikahlarda da birbirlerini tebrik ediyorlar.
  • Hocalar da fetva veriyor. ‘Savaşta bunlar helaldir’ diye.
  • Bu kadın bu olaydan sonra intihar etti.”

Bir süre sessizlikten sonra devam ediyor. Rakka’daki durumu anlatıyor. Özgür Suriye Ordusu’nun kadınların üst başlarının kapalı olması konusunda uyarı yaptığını söylüyor.

Neden dönmek istiyor?

Suriye’deki muhalif güçlerin “düzen yaratmak gibi bir dertleri olmadığını”,
bu yüzden savaşın nasıl biteceğini bilmediğini söylüyor sorum üzerine.

“Daha çok talan yapıyorlar” diyor ve ekliyor: “Köyleri yağmalıyorlar, evini terk edenlerin evlerini talan ediyorlar. Buraya kaçanların, orada kalan komşuları haber veriyor bazen.”
50 binden 5 bine düşen nüfusuna rağmen, niye memleketine dönmek istiyor? Yanıtını en çok merak ettiğim sorum bu.

“Çocuklarımın burada okuma şansların yok. Ben onların cahil kalmasını istemiyorum.” diyor.

Şöyle devam ediyor:

“Biz burada Ceylanpınar halkından daha ucuza çalışıyoruz. Onlar işsiz kalıyor.
Onların da mağduriyetine sebep oluyoruz. Biz de geçinemiyoruz. Yardım yapılmıyor devletten. Şimdi belediyenin verdiği bu yerdeyiz. Ama belki onlar da üç ay sonra
çıkın diyecek.”

Bu sırada kapı çalıyor. Yaşlı, beyaz saçlı biri içeri giriyor. Elinde büyük bir halı var.
Yere sermeleri için getirmiş. Bizi selamlayıp bir yere oturuyor. Çocuklarla oynuyor.
Halıyı kapının arkasına dayayan Fehime kaldığı yerden sözünü tamamlıyor:

“Öleceksek de kendi ülkemizde, aç perişan olsak da evimizde ölelim.”

Rojava’dan Ceylanpınar’a Rojin

Fehime’nin evinden onunla birlikte çıkıyoruz. Beni Rojin ile tanıştırmak istiyor.
Ceylanpınar’daki yüzlerce yoksul ve üzerinde “Bu ev satılıktır” yazan evlerden birinden içeri giriyoruz. Rojin, annesi ve iki de çocuk bizi karşılıyor.

Çocuklar Rojin’in abisinin çocukları. Şam’daki saldırılarda ölmüş abisi, anneleri ise kaçmış. Çocuklar onların yanında kalmış.

Rojin böbrek hastası. 45 kilo şimdi. Diyalize girmesi gerekiyor düzenli olarak.
Ama Ceylanpınar’daki hastane yetersiz. Urfa’ya gidip gelmek onun için zorlu.
Pek konuşmak istemiyor. İstanbul’a gitmeyi umuyor yakında.
Böbrek nakli ihtimali olup olmadığını soruyorum. Aileden bir tek ölen abisininki tutuyormuş. Annesinin ve yeğenin tahlilleri yapılmış, tutmamış. Küçük olan erkek yeğen için tahlil yaptırmamışlar bile. “Çok küçük, kıymayız” diyor net bir şekilde.
Peki İstanbul’da ne yapacak? Dermanı olmayan haliyle dudaklarını büküyor:

“Orada doktorlar daha iyi en azından; en azından doktor var.”

Tırbesipi’de yaşıyorlarmış. 6 ay önce gelmişler. Annesi, “Orada ne ilaç ne diyaliz var” diyor.
Kızı İstanbul’a gidince o da evine dönmek istiyor.
Yanlarından ayrılmadan önce, hastalıktan önceki halinin fotoğrafını gösteriyor.
İlk kez gülümsüyor. Karşımdaki kadına, bir de fotoğraftakine bakıyorum.
İkisinin aynı kişi olduğuna inanmak güç…
Göç hikayelerinin, savaşın bedelini düşünerek ayrılıyorum yanından.
İki kadının hikayesi demiştim ya, aslında hikayesini anlatamadığımız bir üçüncüsüyle yürüyorum. Fehime, Rojin ve “saatlik nikahlardan” sonra intihar eden kadınla.
Avlu kapısından çıkıyoruz. Önümüzden iki çocuk geçiyor. İki ellerinde iki oyuncak silahla havaya ateş ediyorlar.

“Oyun sanıyorlar herhalde” diye mırıldanarak, neşeli yüzlerinden uzaklaşıyorum.

SURİYE’DEN DEHŞET VERİCİ GÖRÜNTÜLER (+18)